Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Hamas, ağır silahlarını teslim etmeye açık olduğunu gösterdi... Washington'un buna itirazı yok

Bahbah, İsrail ne kadar ikna etmeye çalışırsa çalışsın, Washington'un ateşkes anlaşmasının başarısız olmasına izin vermeyeceğini düşünüyor

Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Hamas, ağır silahlarını teslim etmeye açık olduğunu gösterdi... Washington'un buna itirazı yok

Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte, aylar önce İsrail asıllı bir ABD vatandaşının serbest bırakılmasıyla sonuçlanan çok sayıda görüşme yaptığı Hamas'ın ‘ağır silahlarını bırakma konusunda açık ve istekli olduğunu’ söyledi. Bahbah, Başkan Donald Trump'ın başkanlık ettiği ‘barış konseyi’ ile Filistinlilerin başkanlık ettiği ‘Gazze idare komitesi’ arasında bir arabuluculuk komitesi kurulmasına yönelik görüşmelerde şu anda izlenen eğilimden bahsetti.

Bahbah, ABD yönetimi yetkililerinin kendisine Washington'un Hamas'ın sadece ağır silahlarını teslim edeceği bir formülü kabul etmeye açık olduğunu bildirdiklerini doğruladı. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde önümüzdeki hafta veya sonraki hafta, Gazze Şeridi'ndeki istikrar güçlerine ilişkin şu anda perde arkasında tartışılan bir karar taslağı hakkında görüşmelerin yapılması bekleniyor. Ancak bu konuda henüz çözülmemiş dört önemli anlaşmazlık var.

fvgt
Bishara Bahbah ve Trump (X)

Beyaz Saray ile yakın ilişkilerini sürdürdüğünü ve Hamas liderleriyle temas halinde olduğunu gösteren açıklamalarıyla dikkat çeken Bahbah, Washington'un geçen ay ABD'nin arabuluculuğunda imzalanan Gazze ateşkes anlaşmasının başarısızlığa uğramasına izin vermeyeceğini düşünüyor. Bahbah, “Filistinlilerin yerinden edilmesi şu anda gündemde değil. İsrail anlaşmanın uygulanmasını ve ikinci aşamaya geçilmesini kasten geciktiriyor” ifadelerini kullandı.

Anlaşmanın ilk aşaması kapsamında Hamas, Filistinli mahkûmların serbest bırakılması ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi karşılığında elinde tuttuğu 20 rehineyi İsrail'e teslim etti. Anlaşma kapsamında 17 rehinenin cesedi geri alındı; bunların 15’i İsrailli, biri Nepalli, biri de Taylandlıydı. Lojistik nedenlerle halen 11 cesede ulaşamadığını belirten Hamas, bu konuda yardım etmesi için Mısır ekibinin müdahalesine İsrail’in onay vermesini talep etti. Ancak İsrail, naaşların tamamının tesliminden önce, yeniden imar, geçiş kapılarının açılması gibi idari ve güvenlik düzenlemelerini içeren ikinci aşamayı reddetmeyi sürdürüyor.

İkinci aşamadaki gecikme

Sözlerini dikkatlice seçen Bishara Bahbah, İsrail'i doğrudan suçlamaktan çekinmedi. Bahbah, “İsrail ikinci aşamayı kasten geciktiriyor; cesetler konusundaki krizi, ikinci aşamanın gerekliliklerini uygulamamak için bir bahane olarak kullanıyor. Bu gereklilikler arasında, kış gelmeden önce yeterli yardım, çadır ve tıbbi ekipmanın girmesine izin verilmesi ve Refah Sınır Kapısı’nın açılması da bulunuyor. İsrail ne kadar ikna etmeye çalışırsa çalışsın, Washington anlaşmanın başarısız olmasına izin vermeyecek” şeklinde konuştu.

sd
Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ne düzenlenen İsrail hava saldırısında hayatını kaybeden iki çocuğun cenazeleri başında göz yaşı döken Filistinliler (AFP)

Bahbah, ‘Hamas liderleriyle rehine cesetleri krizine dair yaptığı görüşmeler sırasında, anlaşmadan önce de bunun hemen yerine getirilemeyeceğinin açıkça belli olduğunu’ belirtti. Bahbah, ‘İsrail’in çözüm yollarının önüne engeller koyduğuna’ dikkat çekti; bunlar arasında, Türk arama kurtarma ekibinin girişini reddetmesi de bulunuyordu. Diğer nedenler arasında ise örneğin bir naaşın yedi katlı bir binanın altında bulunması ve Hamas’ın gerekli ekipmanlara sahip olmaması, ya da başka bir naaşın patlayıcı maddelerin bulunduğu bir bölgede olması nedeniyle Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin (ICRC) oraya girmeyi bir hafta önce reddetmesi, ayrıca bu naaşları koruyan görevlilerin öldürülmesi gibi durumlar yer aldı.

Her ne kadar Bahbah, ‘Hamas’ın cesetleri teslim etmek istediğini ve ikinci aşamayı geciktirmek istemediğini’ kabul etse de, ‘Hamas’tan, hem Amerikan hem İsrail vatandaşlığına sahip iki cesedin teslim edilmesi talebine dair herhangi bir yanıt alamamasına’ şaşırdığını ifade etti. Ayrıca, ‘İsrail’in, ateşkes anlaşmasının uygulanmaya başlamasıyla birlikte serbest bırakılması gereken, Amerikan vatandaşı olan bir Filistinli çocuğun teslimini oyaladığını ve hâlâ yerine getirmediğini’ de vurguladı.

Silahsızlanma

Bahbah, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, anlaşmanın ikinci aşamasında gerekli olan Hamas'ın silahsızlandırılmasıyla ilgili en zor soruyu ele aldı ve bu süreçle ilgili yeni ayrıntılar açıkladı.

Bahbah, “Bu konuyu Amerikalı yetkililerle görüştüm ve bana silahsızlanmanın Hamas'ın ağır silahlarını teslim etmesi ve kendini savunma amacıyla bireysel silahlarını elinde tutması olarak tanımlanabileceğini söylediler. Konuştuğum Hamas yetkililerinde bu şekilde silahsızlanmayı değerlendirmeye açık ve istekli olduklarını gördüm” dedi.

Bahbah sözlerini şöyle sürdürdü: “Hamas bana Gazze Şeridi'nde herhangi bir silah geliştirmeyeceklerini ve buraya silah kaçırmayacaklarını söyledi. Bunlar iki önemli nokta, ancak İsrail silahsızlandırmanın Gazze Şeridi'ndeki tünellerin imhasını da içermesini istiyor. Bu, yıllar sürebilir ve Gazze Şeridi'ndeki yeniden inşa sürecini geciktirebilir. Çünkü Gazze Şeridi'nin altında 350 kilometre uzunluğunda tüneller var. İsrail bunların yüzde 60'ını imha ettiğini söylüyor, ancak kimse gerçeği bilmiyor ve Hamas'ın neyin imha edildiğini bildiğini sanmıyorum.”

Hamas’ın silahsızlandırılmasına en yakın senaryo hakkında Bahbah, “Silahsızlandırma İsrail için temel bir talep, aynı şekilde Washington için de öyle” dedi ve Amerikan yetkililerin bahsettiği şekilde silahların sınıflandırılması ve ağır olanların Mısır’a ya da Mısır-Filistin taraflı bir kuruluşa teslim edilmesi gibi bir durumun gerçekleşebileceğini belirtti.

Hamas'ın silahların teslimini Filistin devletinin kurulmasıyla ilişkilendirmesine değinen Bahbah şu ifadeleri kullandı: “Hepimiz bu devleti istiyoruz. Bu devlet fiilen var ve 159 ülke tarafından tanınıyor. Ancak İsrail ve ABD'nin tanıması en önemlisi. Buraya ulaşmak zaman alabilir, ancak bu Filistin halkının çıkarlarına uygun asil bir hedef. Özellikle Hamas'ın silahları İsrail'in sahip olduğu silahların yüzde 1'inden az olduğu için, bu gecikmelere ve kafa karışıklığına neden olabilir. Hamas'ın kişisel olmayan silahlarının amacı nedir? İsrail'i yok edebilirler mi? Bunu başaramazlar.”

sdfg
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'na bağlı savaşçılar, geçtiğimiz çarşamba günü Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini taşımak için gelen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) araçlarını koruyor. (EPA)

Bahbah, İsrail'in silahsızlanma konusunda konuşmaktan daha büyük yükümlülükleri bulunduğunu, bunların arasında Gazze Şeridi'nde uluslararası güçlerin kabul edilmesi, sınır geçişlerinin açılması, yeterli yardımın girmesine izin verilmesi ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası olduğunu belirterek, ‘yardım ve yeniden inşanın Hamas'ın silahlarından çok daha önemli’ olduğunu vurguladı.

Gazze istikrar gücü hakkında 4 anlaşmazlık

Gazze istikrar gücü olarak bilinen uluslararası güçlerle ilgili olarak Bahbah, Gazze anlaşmasının tarafları arasında devam eden istişarelerin ayrıntılarını açıkladı ve şunları söyledi: “İki haftadır, bu konuyla ilgili bir karar taslağının BM Güvenlik Konseyi'ne sunulması konuşuluyor, ancak görüş ayrılıkları nedeniyle bu konuda zorluklar yaşanıyor. Söz konusu gücün üyeleri konusunda, 20 bin asker göndermeyi teklif eden Endonezya'nın yanı sıra, Pakistan'ın katılımından söz ediliyor. Azerbaycan, Mısır ve Avrupa Birliği'nden (AB) diğer uzman kuvvetler de Filistin iç güvenlik güçlerinin yeniden eğitilmesiyle ilgileniyor. Ayrıca Mısır ve Ürdün'de eğitilmiş 10 bin Filistinli personel bu kuvvetlere katılacak.”

df
Şarm eş-Şeyh zirvesinde Gazze savaşının sona ermesini sağlayacak bir anlaşma imzalandı. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Karar taslağıyla ilgili dört anlaşmazlık noktasına değinen Bahbah, “Birinci anlaşmazlık, bu güçlerin rolüyle ilgilidir; İsrail, bu güçlerin BM barış gücü statüsünde olmasını istemiyor, sadece BM Güvenlik Konseyi’nin onayıyla kurulmasını istiyor. İkinci anlaşmazlık, Gazze anlaşmasının dayandığı Trump barış planının karar tasarısına dâhil edilmesi konusundadır; İsrail bunu istemiyor ve plana uluslararası bir statü kazandırılmasına karşı çıkıyor. Üçüncü anlaşmazlık, İsrail’in Türk güçlerinin Gazze Şeridi’ne gönderilmesini reddetmesiyle ilgilidir. Dördüncü anlaşmazlık ise, bazı tarafların bu güçlerin görev alanına Hamas’ın silahsızlandırılmasını da dâhil etmek istemesiyle ilgilidir; bu madde tasarıda yer alıyor, ancak Hamas ve diğer bazı taraflar bunu reddediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, karar taslağının önümüzdeki hafta veya bir sonraki hafta BM Güvenlik Konseyi'ne sunulmasını ve Konsey'in onayından hemen sonra güçlerin gönderilmesini beklediğini belirtti.

Gazze idare komitesi

Güvenlik düzenlemeleri konusundaki tartışmalar, idari düzenlemelere ve Gazze idare komitesinin kurulmasına dair konulara da uzanıyor. Bahbah bu konu hakkında şöyle dedi: “Gazze idare komitesi kavramı, Arap-Mısır-Filistin anlayışına göre, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) davetiyle, tüm tarafların üzerinde uzlaştığı bağımsız Filistinli şahsiyetlerden oluşturulmalıdır. Ancak ABD’den gelen son öneri, Washington’un bu isimlerin belirlenmesinde bir rol oynamasını öngörüyor; bu ise Filistinlilere böyle bir şeyi dayatmanın son derece zor olacağını gösteriyor.”

df
Gazze şehrine yönelik İsrail hava saldırılarında hayatını kaybeden bir akrabalarının cenazesinin başında göz yaşı döken Filistinliler (AFP)

Bahbah sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Bir de barış konseyi var. Ancak Filistinlilerin bu konseyin oluşumunda hiçbir rolü olmadı; konseye Başkan Trump başkanlık ediyor. Yeni olan ise barış konseyi ile yerel komite arasında, barış konseyinin yönetimi altında bir yürütme komitesi kurulabileceği fikridir. Bu yürütme komitesi, aralarında Filistinlilerin de bulunduğu çeşitli ülkelerden kişilerden oluşabilir. Bunlar masada olan ancak henüz karara bağlanmamış fikirler.”

Bu önerilen isimlerle ilgili olarak Bahbah, “Başkan Trump dışında, barış konseyi'nde kimlerin yer aldığını veya Mısır, Katar ve Filistin'in üzerinde anlaştığı ve henüz açıklanmayan yerel komite üyelerinin isimlerini kimse bilmiyor. Trump bazı kişileri ikna edebilirse, yürütme komitesinin başkanlığını Tony Blair üstlenecek” dedi. Bahbah, barış konseyi veya yürütme komitesinde kendisine bir yer teklif edildiğini yalanladı.

Blair'in ismine yönelik mevcut itirazla ilgili olarak Bahbah, “Blair'in uzun süredir Gazze Şeridi’ni yeniden inşa etmek için bir plan üzerinde çalıştığı ve bu planın bir süre önce Başkan Trump'a sunulduğu ve onun onayını aldığı anlaşılıyor. Trump, Blair'den bu plan üzerinde çalışmaya devam etmesini istedi. ABD Başkanı onun katılımını talep ederse, bu talebin reddedileceğini sanmıyorum” dedi.

Aylardır tartışma konusu olan Filistinlilerin yerinden edilme meselesine de değinen Bahbah, “Yerinden edilme şu anda gündemde değil. Gazze Şeridi'nin bir Riviera olmasını istiyorlarsa, bıraksınlar o Riviera Filistin’in Rivierası olsun, bunda ne sakınca var? İsrail, bazı ülkeleri yerinden edilme planını uygulamaya ikna edemedi” şeklinde konuştu.



BM: On binlerce kişi, HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına almasının ardından Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletinden kaçtı

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
TT

BM: On binlerce kişi, HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına almasının ardından Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletinden kaçtı

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)

Birleşmiş Milletler (BM), Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Darfur bölgesindeki el-Faşir şehrini ele geçirmesinden bir hafta sonra, on binlerce Sudanlı sivilin Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletindeki kasaba ve köylerden kaçtığını duyurdu.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) dün akşam yaptığı açıklamada, HDK'nin geçen hafta ordunun son büyük kalesini ele geçirdiği Darfur'un doğusundaki Kuzey Kordofan'da bulunan beş kasaba ve köyden 36 binden fazla kişinin kaçtığını bildirdi.

HDK 26 Ekim'de, 18 aylık bir kuşatmanın ardından el-Faşir'in kontrolünü ele geçirdi. Burası, Darfur'da HDK’nin kontrolü dışında kalan son büyük şehirdi ve sık sık bildirilen katliam haberleri nedeniyle binlerce sivilin kaçmasına neden oldu.

Bu savaş, Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) arasındaki iktidar mücadelesinin sonucu olarak Nisan 2023'te patlak verdi.

Şarku’l Avsat’ın BM'den aktardığına göre, Sudan'daki savaş on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine neden olarak bölgedeki en kötü insani krize yol açtı.

HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına alması, Darfur bölgesindeki beş eyaleti tamamen kontrol etmelerini sağlayacak ve Sudan'ı ülkenin kuzeyini, doğusunu ve merkezini kontrol eden orduya karşı, doğu-batı ekseninde etkili bir şekilde bölecek.


Trump: Netanyahu'nun davasına ‘ona yardım etmek için’ müdahale edeceğiz

ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
TT

Trump: Netanyahu'nun davasına ‘ona yardım etmek için’ müdahale edeceğiz

ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump dün, Washington'un İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ceza davasına müdahale edeceğini açıkladı ve yargı makamlarının Netanyahu'ya kötü muamele ettiğini söyledi.

CBS'nin ‘60 Minutes’ programına uzun bir röportaj veren Trump, Netanyahu'nun yolsuzluk suçlamasıyla yargılanmasının haksızlık olduğu yönündeki görüşünü yineledi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığına göre Trump, son aylarda davaya birkaç kez müdahale ederek, rüşvet ve dolandırıcılık suçlarından mahkûm edilen Netanyahu'ya yöneltilen suçlamaları reddetti. Trump, geçtiğimiz ay Knesset'te (İsrail parlamentosu) yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'dan Netanyahu'yu affetmesini istedi.

Kayda değer bir diğer husus ise ABD Başkanı’nın ocak ayında Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana 59 kişiye af çıkarmış olmasıdır. Bu kişiler arasında, Trump’ın 2020 seçimlerini kaybetmesinin ardından 6 Ocak 2021’deki Kongre Binası baskınına karıştıkları için hüküm giymiş olanlar da var.

Trump, “Netanyahu’ya biraz yardım etmek için müdahale edeceğiz, çünkü yaşadıklarının haksızlık olduğunu düşünüyorum” dedi.

İsrail'in Doha'daki Hamas liderlerine yönelik başarısız saldırısının ardından Katar'dan özür dilemesi için Netanyahu'ya baskı uyguladığı gibi, Filistin devletini tanıması için de baskı uygulayabileceği ifade edildiğinde Trump, net bir karşılık vermekten kaçınarak ‘savaş zamanında başbakanla iyi çalıştığını’ belirtti. Ancak Trump, Netanyahu'ya baskı uyguladığını inkâr etmeyerek şöyle dedi: “Onu bir şekilde zorlamak zorunda kaldım.”

Trump, “Onun (Netanyahu) yaptığı bazı şeyleri beğenmedim ve bu konuda ne yaptığımı gördünüz” dedi.

Trump, Katarlı bir güvenlik görevlisi de dahil olmak üzere altı kişinin ölümüne neden olan, ancak amaçlanan hedeflerine ulaşamayan saldırıyı kamuoyuna açık bir şekilde eleştirdi.

Gazze'de arabuluculuk yaptığı ateşkesin ‘kırılgan olmadığını’ ve Hamas'ın silah bırakmaması halinde ‘yok edileceğini’ vurgulayan Trump, “Ateşkes kırılgan değil, çok sağlam. Hamas uymazsa hemen yok edilebilir” şeklinde konuştu.

Hamas'ı nasıl silahsızlandıracağına dair bir soruya yanıt olarak, “Silahsızlandırmak isteseydim, bunu çok hızlı bir şekilde yapardım. Onlar ortadan kaldırılırdı” dedi.

Trump'ın 20 maddelik planı Hamas'ın silahsızlandırılmasını içerirken İsrail ve Hamas'ın 9 Ekim'de Mısır'da imzaladığı fiili ateşkes anlaşması sadece İsrail ordusunun ilk geri çekilmesi, rehinelerin takası ve insani yardımın sağlanmasına odaklanıyordu.

Trump, “İran'a sert bir darbe indirdik. Sonra durma zamanı geldi, biz de durduk” ifadelerini kullandı.


Hamideti'nin Darfur altını üzerindeki tekeli savaşın körüklenmesine nasıl katkıda bulundu?

Silahlı grupların büyük miktarda ve hemen kâr elde etmelerini sağlayacak kaynaklara erişiminin olması, çoğu zaman onların siyasi çözüm isteklerini azaltıyor (AFP)
Silahlı grupların büyük miktarda ve hemen kâr elde etmelerini sağlayacak kaynaklara erişiminin olması, çoğu zaman onların siyasi çözüm isteklerini azaltıyor (AFP)
TT

Hamideti'nin Darfur altını üzerindeki tekeli savaşın körüklenmesine nasıl katkıda bulundu?

Silahlı grupların büyük miktarda ve hemen kâr elde etmelerini sağlayacak kaynaklara erişiminin olması, çoğu zaman onların siyasi çözüm isteklerini azaltıyor (AFP)
Silahlı grupların büyük miktarda ve hemen kâr elde etmelerini sağlayacak kaynaklara erişiminin olması, çoğu zaman onların siyasi çözüm isteklerini azaltıyor (AFP)

Cemal Abdulkadir el-Bedevi

Darfur petrol, uranyum, yeraltı kaynak suyu, hayvancılık ve altın başta olmak üzere diğer madenler gibi zengin kaynaklara sahip olmasına rağmen, çatışma ve kanlı anlaşmazlıkların ortasında kalmaya devam ediyor. Marjinalleşmenin doruğa ulaştığı bölgede sağlık, eğitim, yol ve elektrik gibi kentsel hizmetlerden yoksun bir göçebe yaşam hakim. Bu gerçeklik ve marjinalleşme ortamında, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) 2016 ve 2017 yılları arasında Darfur'un altınından kendi imparatorluğunu kurmak için ortaya çıktı ve bu altını faaliyetlerini ve askeri operasyonlarını finanse etmek için kullanıyor.

Kaynaklar ve çatışma

Kuzey Darfur'un yönetim şehri Faşir için yapılan savaş ve şiddetli çatışmalar devam ederken İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı David Lammy, geçtiğimiz ocak ayında Sudan’ın batı komşusu Çad sınırındaki bir Sudanlı mülteci kampını ziyaret ettiği sırada yaptığı açıklamada, “Faşir için verilen savaş sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik bir savaştır” dedi. Bazı kurum ve kuruluşlar, Darfur'un muazzam maden kaynakları ve potansiyeline rağmen, çatışmanın ana nedeninin altın olduğunu belirtti. Ancak altın, çatışmanın ana itici gücü olmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları, altın madenciliğinin ‘çatışmanın başlıca finansman kaynağı’ olduğunu belirterek, “Başkenti Faşir üzerinden Kuzey Darfur’un kontrolü, Libya ve Çad'a doğrudan bir geçiş yolu açarak altın kaçakçılığı ve silah ithalatını kolaylaştırıyor” dedi.

Peki altın kaynakları ve kaynakları üzerindeki rekabet Darfur'daki çatışmayı nasıl körükledi ve Sudan'daki savaşı nasıl körükledi?

Altın ve savaş finansmanı

Şarku’l Avsat Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Ekonomi ve siyaset uzmanı Ezheri Abdurrauf Osman, altının madenlerde çalışan silahlı gruplar ve militanlar için etkili bir doğrudan finansman kaynağı haline geldiğini ve altın satışından elde edilen gelirlerin anında ve önemli miktarda finansal kazanç sağladığını düşünüyor. Altının silah ve askeri teçhizat satın almak, üyelerinin maaşlarını ödemek ve askeri operasyonları finanse etmek için kullanılan hızlı likidite ve önemli miktarda nakit sağladığını ve madenleri kontrol edilmesi gereken stratejik bir hedef haline getirdiğini söyleyen Osman, “Altın ve minerallerin tek başına çatışmaya neden olduğunu kesin olarak söylemek zor olsa da silahlı gruplara kalmak ve genişlemek için ekonomik bir teşvik sağladıkları söylenebilir. Tehlike, sadece yasadışı gelir şüphesinden değil, aynı zamanda kaynak çıkarmanın yerel topluluklara fayda sağlamadan askeri kazançlara dönüştürülmesinden kaynaklanıyor” değerlendirmesinde bulundu.

vfg
Sudan Maden Bakanlığı'nın açıklamasına göre ülkede iç savaşın başlamasının ardından HDK, başkent Hartum'daki hükümet altın rafinerisinden bir ton 273 kilogram altın ele geçirdi (sosyal medya)

HDK’nın uzun yıllar boyunca Kuzey Darfur'un altın zengini Cebel Amir bölgesindeki en büyük madenin ve ardından Songo madenlerinin kontrolünü silah gücüyle elinde tuttuğunu ve bu sayede Sudan'ın ekonomik döngüsü dışında bir keşif, ihracat, ticaret ve ithalat ağları imparatorluğu kurduğunu belirten Osman, “HDK, sahip olduğu imkanlarla, o dönemde ordunun himayesi altında faaliyetlerini sürdürdü. Silah anlaşmalarını finanse etti ve silah ithal etti. Bu silahlar ülkeye girdikten sonra kamplarına nakledildi” diye ekledi.

Kontrol teşvikleri

Kaynakların devlet kurumları veya yerel yetkililer ve topluluklar aracılığıyla yönetilmesi yerine, askeri kontrol için verilen teşviklerin tüm gelirleri silahlı milislere aktardığını ve böylece belirli bölgeler üzerindeki askeri kontrolün öneminin arttığını ifade eden Osman, “Bu tür uygulamalar genellikle, devlet içindeki veya dışındaki kuruluşların, çıkar veya korku nedeniyle, bir şekilde bu silahlı örgütlerle iş birliği yapması ve onların şüpheli ve iç içe geçmiş çıkar ilişkileri içinde kamu kaynaklarını ve ulusal serveti ele geçirmelerine olanak sağlaması durumunda ortaya çıkar” şeklinde konuştu.

Başta altın madenleri olmak üzere ülkenin kaynaklarını silah zoruyla ele geçirme politikası gibi uygulamaların, resmi makamlara paralel ağlar tarafından yürütülen gölge ekonomi ve kaçakçılığın ortaya çıkmasına yol açtığını düşünen Osman, “Sınır ötesi kaçakçılık rotalarının bolluğu ve altın ticaretinin devlet çerçevesi dışında yapılmasına olanak tanıyan karaborsa ve gri pazarların varlığı bu duruma katkıda bulundu. Ayrıca, devam eden kaostan yararlanmak için bir aracılar, komisyoncular ve sınır ötesi savaş tüccarları sınıfı ortaya çıktı” değerlendirmesinde bulundu.

Çatışmaların ateşi

Ekonomi ve siyaset uzmanı Osman, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Anında ve önemli kazançlar sağlayan kaynakların mevcudiyeti, silahlı grupların siyasi çözüm arayışını genellikle azaltır, çünkü bu tür çözümler onları bu kazançlardan mahrum bırakır. Bu nedenle, çatışmanın sona ermesinden sonra ekonomik çıkarlarını garanti altına alan bir anlaşma söz konusu olmadığı sürece, uzlaşı arayışı onlar için cazibesini yitirir.”

Osman, Darfur'daki maden sahaları için yaşanan rekabetin, tarım ve otlak arazileri üzerindeki mevcut çatışmalara körükle gittiğini ve otlak rotalarının tarım veya maden sahalarıyla çakışması nedeniyle, tarım ve hayvancılıkla uğraşan etnik veya kabile toplulukları arasında silahlı çatışmalara dönüştüğünü belirtti.

Bununla kalmayıp kaynakların tekelleştirilmesi gibi faaliyetlerin sosyal dokudaki çatışmaları daha da şiddetlendirdiğinin altını çizen Osman, “Bu da yerinden edilme ve yerinden edilme çatışmalarına yol açarak geleneksel yapıları bozmuş, alanı daha kırılgan hale getirmiş ve şiddet ve intikamın yayılmasına neden olmuştur” diye konuştu.

Devam eden üretim

HDK'nın faaliyetlerinin çoğu, Sudan iç savaşının başından beri kontrolü altında bulunan eş-Şerif bölgesindeki Cebel Amir’de (Kuzey Darfur'un yönetim şehri Faşir'in 100 kilometre kuzeyinde) ve Güney Darfur eyaletindeki er-Radum bölgesindeki Songo madenlerinde keşif ve madencilik faaliyetlerine yoğunlaştırdı. HDK, bu faaliyetlerinin çoğunu geleneksel madencilik atıklarını yeniden öğütüp altını çıkarma ve değerlendirme alanında uzman çoklu faaliyet şirketi Al-Junaid Company aracılığıyla gerçekleştiriyor. Nihai ürünü, HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalo (Hamideti) ve akrabaları tarafından kontrol edilen, altın alım, satım ve ihracatı ile uğraşan HDK şirketlerinin ana merkezi olan Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ihraç ediliyor ve elde edilen gelir silah satın almak için kullanılıyor.

Altın araştırmacıları, 2023 yılının nisan ayı ortalarında savaşın mineral zengini bölgelerdeki madencilik faaliyetlerinde neden olduğu aksaklıklara rağmen, ülkenin batı, doğu ve kuzeyinde çatışan tarafların (Sudan ordusu ve HDK) kontrolündeki bölgelerde üretimin yüksek oranlarda devam ettiğini düşünüyor.

ABD yaptırımları

ABD, savaşın başlamasının ikinci yılında (2024) Al-Junaid Company’ye yaptırımlar uyguladı. Ardından altın ticaretiyle uğraşan ve çoğu BAE'de kayıtlı olan HDK’nın 11iştirakini de yaptırımların kapsamına aldı.

ABD, altın HDK ve liderinin ana gelir kaynağı haline geldiğini iddia ederek bu şirketlere yaptırım uygulamayı haklı çıkardı.

Sudan Maden Bakanlığı'na göre HDK savaşın patlak vermesiyle başkent Hartum'daki devlet altın rafinerisinden bir ton 273 kilogram altın ele geçirdi.

Songo çatışmaları

2023 yılının mayıs ayında savaşın patlak vermesi ve Hartum'dan batı Sudan'daki Darfur'a yayılmasının ardından, ordu ile HDK arasındaki çatışmalar Güney Darfur eyaletindeki Songo madenlerine uzandı. Ancak HDK, altın madenlerini korumak için Sudan ordusu 21’inci Tümenini geri çekilmeye zorladı ve Güney Darfur'un yönetim şehri Nyala'nın kontrolünü ele geçirerek Songo bölgesindeki altın madenleri üzerindeki hakimiyetini sürdürdü.

HDK'nın en önemli gelir kaynaklarını kurutmak amacıyla, ordu uçakları Songo Dağı bölgesini defalarca bombaladı. Ordu ayrıca, altın madenciliği sektörünün yoğunlaştığı Kuzey Sudan'a HDK'nın girmesini engellemek için yoğun çaba sarf etti. Ordunun bu konuda başarılı olmasına rağmen, HDK'nın ülkenin kuzeyine yayılma tehdidi devam ediyor.

Araştırmacılara göre HDK altınlarını Darfur'dan Çad sınırını geçerek Güney Sudan üzerinden kaçırdıktan sonra Nyala şehrini ele geçirdi ve altınları meraklı gözlerden uzak bir şekilde ihraç etmek için bölgesel havaalanını hazırladı.

Bu durum, ordunun hava saldırıları düzenlemesine ve havaalanının birkaç kez hizmet dışı kalmasına neden oldu. Ancak HDK, her seferinde havaalanını yeniden kullanıma açmaya devam etti ve bazen Batı Kordofan'daki Bilila’da yer alan petrol sahalarındaki diğer ikincil pistleri kullanmak zorunda kaldı.

Üretimde bir sıçrama

Resmi istatistiklere göre altın ihracat gelirlerinin kaçakçılık ve kaçırılması nedeniyle oluşan açık yıllık 6 milyar dolardan fazla. Son dokuz ayda 7 milyar dolar değerinde 53 ton altın üretilirken, devlet hazinesine giren miktar 1 milyar doların altında kaldı ve 909 milyon dolar oldu.

Sudan Maden Kaynakları Şirketi'nin 2025 yılı Ocak-Eylül dönemine ait raporuna göre bu dönemde altın üretimi 53 tona ulaşırken, 2024 yılının tamamında 64 ton altın üretilmişti.

Savaşın başlamasından bu yana, HDK'nın kontrolündeki madenlerden çıkarılan tüm altın, Al-Junaid Company’de çalışan üst düzey mühendislerin bile haberi olmadan, tam bir gizlilik içinde yurtdışına kaçırıldı.

Araştırmacılar, HDK'nın savaş öncesi altın üretiminin yıllık 30 tonu aştığını ve bu sayede askeri operasyonlarını finanse edebildiğini tahmin ediyor. Bir önceki yıl (2024) ise kontrol ettikleri madenlerden elde ettiği altın gelirlerinden yaklaşık 1 milyar dolarlık önemli kazanç sağlayan HDK, bu gelirleri muhtemelen İHA’lar satın almak için kullandı.

Güney Sudan 2011 yılında Sudan’dan ayrılıp petrol kuyularının çoğunu da beraberinde götürdüğünden beri, altın Sudan devlet bütçesinin büyük ölçüde bağlı olduğu stratejik bir kaynağa dönüştü. Bazı tahminlere göre bu değerli metalin üretiminin yüzde 48 ila 60'ı kaçak olarak veya gayri resmi olarak satılıyor ve resmi kanallara girmiyor. Raporlar, 2014 ile 2024 yılları arasında devletin kaybının, küresel altın fiyat ortalamasına göre 23 ile 36,8 milyar dolar arasında olduğuna işaret ediyor.

İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı’nın (SDC) kısa bir süre önce yaptığı bir araştırmaya göre 2012 ile 2022 yılları arasında Afrika'dan değeri yaklaşık 115 milyar dolar olan 2 bin 500 ton beyan edilmemiş altın kaçırıldı.