Ebu Rişe'nin tutuklanması kararı Irak’ta Sünni taraflar arasındaki kutuplaşmayı körükledi

Halbusi, geçtiğimiz ay Enbar ilinde aşiret şeyhleriyle bir araya geldi (Irak Meclisi)
Halbusi, geçtiğimiz ay Enbar ilinde aşiret şeyhleriyle bir araya geldi (Irak Meclisi)
TT

Ebu Rişe'nin tutuklanması kararı Irak’ta Sünni taraflar arasındaki kutuplaşmayı körükledi

Halbusi, geçtiğimiz ay Enbar ilinde aşiret şeyhleriyle bir araya geldi (Irak Meclisi)
Halbusi, geçtiğimiz ay Enbar ilinde aşiret şeyhleriyle bir araya geldi (Irak Meclisi)

Irak’ın önde gelen Sünni siyasetçilerinden Rafi el-İsavi’nin Enbar’a dönmesinden kısa bir süre sonra Irak’taki Sünni sahnesinde, Enbar'dan başlayarak nüfusunun çoğunluğunu Sünnlerin oluşturduğu ülkenin batı illerine doğru ilerleyen gerginliğin tırmandığına dair belirtiler görülmeye başladı.

Irak'taki siyasi çekişmeler, son yıllarda Şiiler, Sünniler ve Kürtler içinde çatışmalara dönüşmüş olsa da bu çatışmaların her birinin diğerinden farklı bağlamları söz konusu.

Şiiler arasındaki çatışma, Koordinasyon Çerçevesi çatısı altında birleşen Şii güçlerin en büyük rakibi olan Mukteda es-Sadr liderliğindeki Sadr Hareketi’ne defalarca kez geri dönmesi çağrısı yapılmasına rağmen Sadr’ın önce Meclis'ten ve daha sonra siyasi sahneden çekildiğini açıklamasının ardından Koordinasyon Çerçevesi güçleri lehine çözüldü.

Kürtler tarafında, Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Bafel Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki çatışma hala devam ediyor. Bağdat’ta her iki tarafın merkezle ya da federal devletle olan ilişkisine yansımaya başladıktan sonra işler daha da karmaşık hale geliyor.

Sünnilere gelince 2021 yılı sonlarında yapılan seçimlerin ardından Sünniler, Iraklı taraflar arasında en uyumlu olan taraftı. Ancak çok geçmeden Sünnilerin başlıca partileri arasında anlaşmazlıklar çıkmaya başladı.

Sünni anlaşmazlıklar, genç Sünni lider Muhammed el-Halbusi'nin 2018 seçimlerinden sonra Sünni rakiplerinin ezici bir şekilde önünde olmasının ardından kazandığı Meclis Başkanlığı makamıyla ilgili olarak başladı. Halbusi, 2021 seçimleri sırasında, Azim İttifakı lideri, politikacı ve iş adamı Hamis el-Hancer ile ‘Egemenlik (Siyade) Koalisyonu’nu kurduktan sonra yeniden Meclis Başkanlığı görevine seçildi.

Ancak 2022 yılı sonlarında mevcut hükümetin kurulmasının ardından, Azim İttifakı  içindeki anlaşmazlıkların ardından Sünniler arasındaki anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Sünni tarafların bazılarının geri çekilmesinin ardından iş adamı ve siyasetçi Musenna es-Samarrai liderliğinde ‘Azim Koalisyonu’ adlı paralel bir siyasi ittifak kuruldu.

Sünni nüfusun yoğun olduğu ülkenin batısındaki bazı illerde rekabetin ve hatta çatışmanın daha çok liderle arasında yaşandığı bir dönemde Sünnilerin kalesi olarak görülen Enbar ilinde kapılar tüm olasılıklara açıldı. Enbar aynı zamanda Meclis’te oyların çoğunluğunu alarak Meclis Başkanı seçilen Takaddum Partisi lideri Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi’nin memleketi.

Enbarlı olan bir diğer isim Hamis Hancer ile oluşturdukları Egemenlik Koalisyonu hem Halbusi hem de Hancer için bir güç kaynağı gibi görünse de Egemenlik Koalisyonu’nun kurulduğunun ilanından bir aydan kısa bir süre sonra işler farklı bir yön almaya başladı.

Sadece Halbusi ve Hancer değil, Irak dışında bulunan ve son yıllarda yoğun tartışmalara yol açan Sünnilerin önde gelen isimlerinden Şeyh Ali Hatem es-Süleyman ve Rafi el-İsavi de Enbarlı.

Süleyman ve İsavi, Irak yargısı tarafından aranan isimler. Aynı durum, 2018 yılının sonlarında ülkeye dönen ve hakkındaki davaların sonuçlandığı Hamis el-Hancer için de geçerliydi. Hancer, hakkındaki davalar sonuçlandıktan sonra seçimlere katıldı. Bunun üzerine Süleyman, geçtiğimiz yıl İsavi ise iki ay önce ülkeye geri döndüler.

Ali Hatem es-Süleyman, Muhammed el-Halbusi ve ‘Enbar Sahve (Uyanış) Konseyi'nin lideri Ahmed Ebu Rişe gibi Enbar'daki bazı eski muhaliflerine hakkında yaptığı sert açıklamaların ardından hem Halbusi hem de Ebu Rişe ile barışmış ve bir süre sessizliğe bürünmüştü.

Halbusi, geçtiğimiz ay Enbar’daki aşiretlerin liderleriyle bir araya geldi (Irak Meclisi)
Halbusi, geçtiğimiz ay Enbar’daki aşiretlerin liderleriyle bir araya geldi (Irak Meclisi)

Nuri el-Maliki’nin başbakanlığı sırasında terörizmle suçlanan Rafi el-İsavi de Enbar’a geri dönerken bazıları Şii olan Iraklı siyasi güçler tarafından yönlendirilen Enbar’daki siyasi harekete liderlik edeceğine dair birtakım göstergeler söz konusu. Aynı durum, Halbusi'nin Enbar'daki en önde gelen rakiplerinden biri olan Sattam Ebu Rişe için de geçerli.

Ebu Rişe, 2007 yılında El Kaide'yi Enbar’dan kovmayı başaran Sahve Konseyi'nin kurucusu Abdussettar Ebu Rişe'nin oğludur. Ancak El Kaide’nin düzenlediği suikast sonucunda ölen baba Ebu Rişe’nin yerine kardeşi Ahmed Ebu Rişe geçti. Kardeş Ebu Rişe, yeğenini Halbusi'nin karşısında olmasına rağmen kendisi Halbusi'nin güçlü müttefiklerinden biri olmaya devam ediyor.

Sattam Ebu Rişe, Sünni nüfusun yoğun olduğu büyük illerde nüfuz sahibi olan bazı silahlı Şii gruplar tarafından Halbusi'ye karşı itilmekle suçlansa da bu durum Halbusi'nin nüfuzunu, bazı partilerin planladığı gibi görevden alınabilecek ölçüde tehdit ediyor. Ancak Ebu Rişe hakkında kısa bir süre önce bir tutuklama emri çıkarılması herkes için sürpriz bir gelişme oldu.

İsavi liderliğindeki Enbar İttifakı, Ebu Rişe hakkında terör suçlamasıyla tutuklama emri çıkarılmasından önceki adımlarının ynaı sıra Halbusi'nin nüfuzunu zayıflatmak amacıyla mevcut anlaşmazlıkları kendi lehine kullanmaya çalışıyor.

Sattam Ebu Rişe hakkında terör suçlamasıyla çıkarılan tutuklama emrinin aynısından ailesinin diğer bazı üyeleri hakkında da çıkarıldı. Bu sadece siyasi bir krizi değil, eyalet içinde toplumsal bir krizi de ateşleyebilir. Bu da Enbar dışından birçok grup ve parti tarafından, Sünnileri zayıflatma girişimlerinin başlangıcı olarak Sünni partilerle hesaplaşmak amacıyla kullanılabilir.

El-Irakiyye Üniversitesi Medya Profesörü Dr. Fadıl el-Bedrani, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

Enbar, ülke üzerinde etkili bir coğrafi ve siyasi güç olduğundan buradaki her türlü iç çekişme tüm ülkeye olumsuz yansıyacaktır. Bu bağlamda Enbar, il seçimlerine yaklaşırken bir iç rekabetin eşiğinde bulunuyor. Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Takaddum Partisi, Rafi el-İsavi liderliğindeki Enbar İttifakı ve Hamis el-Hancer liderliğindeki Azim Koalisyonu olmak üzere üç siyasi blok oluşmaya başladı. Bu üç partinin bir sonraki Enbar Konseyi'ni paylaşacak olması ve bunun Bağdat'taki diğer siyasi güçlerle etkileşimin ötesine geçmesi olasılığı bize etkili liderlerin ortaya çıkacağına dair yeni bir değişimi haber veriyor. Seçimlerden sonra oluşacak ittifakları bekleyeceğiz. Çünkü bu partilerden hiç biri tek başına yerel konseyi oluşturamayacak.

Bedrani, Sattam Ebu Rişe hakkında çıkarılan tutuklama emriyle ilgili olarak ise Ebu Rişe’nin siyasi bir ittifaka bağlı olmaması nedeniyle bu konunun çok fazla dallanıp budaklanmayacağı ve Enbar'dakş mevcut siyasi durumdan etkilenmeyeceği yorumunda bulundu. Bedrani, çok geçmeden meselenin halledileceğini düşündüğünü de sözlerine ekledi.



Arap dünyasında büyüyen kriz: Su kaynakları kıtlığı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Arap dünyasında büyüyen kriz: Su kaynakları kıtlığı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Shelly Kittleson

“Soğuk su! Soğuk su!” Bağdat’ta çocuklar, yoğun trafikte ve ana otoyollardaki topraktan yapılmış kontrol noktalarında küçük su şişelerini sallayıp yıpranmış pabuçlarıyla oraya buraya koştururken böyle bağırıyor.

Kapanmayan pencerelerinden dumanlar çıkan taksiler ve onların yakınında da içerisinde klimalar güçlü bir şekilde çalıştığı için pencereleri nadiren açılan dev SUV (sportif kullanıma uygun taşıt) tipi araçlar öylece sıcağın altında beklerken, yaşça büyük olan işsiz adamlar da güneşten kararmış tenleriyle müşteri kapmak için yarışıyor.

Her yıl bazı aylarda Irak’ın çoğu yeri, 40’ın üzerinde bir sıcaklık dalgasıyla yüzleşiyor. Yetkililer, gerek başkentte gerekse bölgenin genelindeki büyüyen su krizinden mustarip olanları görmezden geliyor. Göç etme imkânına sahip olmayanlar ise gözden de gönülden de uzak kalıyor.

Ağustos 2021’de Birleşmiş Milletler (BM), ‘Irak’ta her 5 çocuktan yaklaşık 3’ünün güvenli su hizmeti almadığını ve ülke genelindeki okulların yarısından azının temel su hizmetlerine eriştiğini’ duyurup bunun çocuk sağlığı açısından ciddi bir tehlike oluşturduğuna ve çocukların beslenmelerini, bilişsel gelişimlerini ve gelecekteki geçim yollarını tehdit ettiğine dikkati çekti.

Ülkenin diğer bölgelerinin yanı sıra güney bataklıklarındaki (Güney Irak’taki Ahvar) kuraklık ve kirlilik dolayısıyla yaşanan iç göç, zaten zarar görmüş kentsel alanlardaki su altyapısı üzerinde daha fazla baskı oluşturuyor.

Su kıtlığına yönelik protestolar, daha kapsamlı bir çatışmanın habercisi mi?

Bağdat’ta birçok evin musluklarından yaz aylarında su akmazken şehirden geçen Dicle Nehri’nin yakınındaki birçok bölgede kanalizasyon kokusu havaya yayılıyor.

Irak’ın petrol zengini güney şehri Basra’da son yıllarda su krizi sebebiyle kanlı protestolar patlak verdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) tarafından Temmuz 2019’da yayınlanan bir rapora göre ‘Basra’da su kaynaklarının azalması, on yıllardır devam eden bir sorun olsa da 2018 yazında bütünleşik bir kriz haline geldi. En az 118 bin kişi, belirtiler nedeniyle hastaneye kaldırıldığında doktorlar bu belirtilerin su kalitesiyle ilgili olduğunu saptadı.’

XSADEF
Irak’ın güneyindeki Zikar vilayetinde yer alan bataklıklarda su seviyesi son yıllarda ciddi oranda düşen bir nehirde mahsur kalan bir tekne (AFP)

BMJ (British Medical Journal), Mart 2023’te ‘2040’ta Su Kıtlığı: Irak’ı ve Tarihî Nehrinin Akışını Etkileyen Kriz’ başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda ‘Basra halkının yüzde 90’ının 2018 yazında güvenli tatlı suya erişemediği’ belirtildi.

Son yıllarda uluslararası medyada yer alan ve büyük oranda Güney Irak’taki bataklıkların kurumasına odaklanan bir dizi rapor, birkaç etkili girişime yol açmış görünürken uzmanlar, vaktin tükeneceği konusunda uyarı yapıyor. Bu arada su tedarikiyle ilgili muhtemel silahlı çatışma, Arap dünyasının büyük bölümünü ve istikrarsız doğu sınırlarını tehdit ediyor.  

BM Özel Raportörü, Suriye ziyaretini iptal etti

Uluslararası gazetecilerin ve uzmanların, su kıtlığı çeken ve çatışmadan etkilenen bölgelere bağımsız ulaşımları çoğunlukla engelleniyor ve bu durum, güvenilir bilgilere erişimi epey zorlaştırıyor.

Irak’ın batı sınırlarının ötesinde Suriye’nin büyük bir kısmı, bilgi açısından bir kara delik olmaya devam ediyor. Nüfusu etkileyen meseleler hakkındaki raporlar genellikle, savaştan dolayı parçalanmış devletin yetkilileri tarafından siyasi ve başka amaçlarla çarpıtılıyor.  

11 Temmuz’da yapılan bir basın açıklamasına göre BM’nin güvenilir içme suyuna ve sağlık hizmetlerine erişimine ilişkin insan haklarından sorumlu özel raportörü Pedro Arrojo-Agudo, Suriye Arap Cumhuriyeti’ne 9 Temmuz’da başlaması planlanan ziyaretini hükümetle tam bir iş birliği yapılamaması nedeniyle ertelemek zorunda kaldı.

“Ülkenin diğer bölgelerinin yanı sıra güney bataklıklarındaki (Güney Irak’taki Ahvar) kuruluk ve kirlilik dolayısıyla yaşanan iç göç, zaten zarar görmüş kentsel alanlardaki su altyapısı üzerinde daha fazla baskı oluşturuyor”

BM’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Arrojo-Agudo’nun ziyareti, BM’nin bağımsız uzmanına, farklı noktalardaki su ve sanitasyon tesislerinin koşullarını doğrudan inceleme ve bu haklara erişimle ilgili zorluklar ile olumlu uygulamaları analiz etme imkânı sağlayacaktı. Hükümetler, BM’nin özel raportörlerine ziyaret çağrısı yapıyorlarsa onlara buluşacakları kişileri ve gidecekleri yerleri seçme özgürlüğü sağlayıp bunu kolaylaştırmalılar.”

Arrojo-Agudo ise “Devamlı çabalarıma rağmen yetkililerin bu ziyaretin gerçekleşmesi için bilgi vermemeleri ve gerekli adımları atmamalarından dolayı esef duyuyorum” dedi.

3 Mayıs’ta Nature Communications’ta yayınlanan bir raporda da ‘mültecilerin yerlerinden edilmelerinde suyun etkisinin 2005 ila 2016 yıllarında dünya çapında yaklaşık yüzde 75 arttığına ve mültecilerin Ürdün’deki su sıkıntısına yüzde 75’e kadar katkı sağlamış olabileceğine’ işaret edildi.

Raporda ayrıca şu ifadelere de yer verildi:

“Son iç savaş sırasında Suriye’nin güneyinde sulu tarımın terk edilmesi, nehirlerin Ürdün’deki ağızlarına akış hacmini iki katına çıkardı. Bu, silahlı çatışmaların su kaynakları üzerindeki etkisinin, uluslararası su mecraları boyunca sınırların dışına taşabileceğini göstermektedir. Ancak su mevcudiyeti üzerindeki bu etki, hikâyenin sadece yarısıdır. Nitekim çatışma, en az 1,1 milyon Suriyeli mültecinin sınırlar üzerinden Ürdün’e kaçırılmasına da sebep oldu ki bu, ülkenin zaten kıt olan su kaynakları üzerindeki baskıyı artırdı. Azalan kaynaklar üzerine rekabetteki bu artış, muhakkak ki yerel halkla gerilim oluşmasında da pay sahibi olacaktır.

“Irak’ın petrol zengini güney şehri Basra’da, son yıllarda su krizinden ötürü kanlı protestolar patlak verdi”

Daha fazla çatışma

Suyla ilgili anlaşmazlıklar, bölgede genellikle irili ufaklı çatışmalara yol açtı. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin bir parçası olan IRIN haber ajansının Haziran 2011’de hazırladığı bir rapora göre silahlı kişiler, Faysal Hasan’ın Bağdat’ın batısındaki evine baskın yaparak onu ve eşiyle iki çocuğunu öldürdü. Cinayet sebebi; mezhepsel, siyasi ve hatta ekonomik olmayıp suyla ilgiliydi.

Habere göre sulama idaresinde çalışan baba, o dönemde aynı departmanda çalışıp Bağdat’ın batısındaki Ebu Gureyb bölgesinde öldürülen üçüncü memurdu. Hasan’ın çalıştığı bu birim ise devlet suyunun bölge ve çevresindeki tarım arazilerine dağıtımını denetliyordu.

2008’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin verilerini referans alan bir rapora göre birçok Iraklı, gelirlerinin üçte birini içme suyu satın almak için harcadı.

2021’de Norveç Mülteci Konseyi, Irak’taki ailelerin ‘güvenli içme suyu satın almak için düzenli olarak ayda 80 dolar kadar harcadıklarını’ tespit etti. Bu arada ülkede aylık ortalama maaş 515 dolar, asgari ücret ise 181 dolar.

Arap ülkeleri iklim değişikliği sebebiyle son yılların en şiddetli sıcak hava dalgalarına maruz kalıyor (DPA)
Arap ülkeleri iklim değişikliği sebebiyle son yılların en şiddetli sıcak hava dalgalarına maruz kalıyor (DPA)

Görünüşe bakılırsa Irak’a komşu ülkelerde su konusunda daha büyük çatışmalar yaşanıyor. Örneğin İran’ın doğu sınırlarında son aylarda Taliban’la su tedarikiyle bağlantılı silahlı çatışmalar patlak verdi.

İran, son yıllarda kendisinden Irak’a su akışını büyük oranda azalttı. Nisan 2022’de Al Arabia kanalı, o dönemde Irak Su Bakanı’ndan, İran’ın Irak’a akan suyun yüzde 90’ını kestiğini ve bunun Irak’ın toplam su kaynaklarında yüzde 20’lik bir azalmaya yol açtığını aktardı. Bakanlık, İran’a karşı gerekli tedbirleri almakla tehdit etti.

Sınır ötesi meseleler ve terörist gruplar

Pek çok konferans, bu meseleleri tartışmak ve iş birliğini geliştirmek üzere bölgedeki ve dışındaki birçok ülkeden temsilcileri bir araya getirmeye çalıştı.

Majalla dergisi, Mayıs 2023’te Bağdat’ta düzenlenen Üçüncü Uluslararası Su Konferansı sırasında Somali Su ve Enerji Kaynakları Bakanlığı Su İdaresi Başkanı Ali Mahmud Hırsi ile su sorunları ile iş birliğini güçlendirmek adına dünyanın dört bir yanından temsilcileri bu sorunları tartışmak için Irak’ın başkentine getirmenin faydası hakkında konuştu.  

Hırsi, sorulara e-posta üzerinden verdiği yanıtta şu ifadeleri kullandı:

“Somali, su alanında komşu ülkelerle pek çok sınır ötesi iş birliğine girdi. Bunlardan en öne çıkanı, Etiyopya ile ortak nehir havzası örgütleri aracılığıyla yapılan iş birliğidir. Bu iş birliği; bilgi alışverişini, ortak izlemeyi ve sınır ötesi suların adil kullanımını ve muhafazasını temin edecek anlaşmalar yapmayı içermektedir. Etiyopya’nın sahne olduğu son sıkıntılar, Somali’yi olumsuz etkiledi. Ticaret yollarının kesilmesi ve sınır ötesi hareketlilik, belirli bölgelerdeki su kaynaklarının mevcudiyetini etkilemiş olabilir. İnsanların çatışma nedeniyle Etiyopya’dan Somali’ye göç etmesi de ev sahibi toplulukların su kaynakları üzerindeki baskıyı artırmış olabilir.”

“2008’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi verilerini referans alan bir rapora göre Iraklıların çoğu, gelirlerinin üçte birini içme suyu satın almak için harcadı”

Majalla’ya konuşan Hırsi, açıklamasına şu sözlerle devam etti:

“Buna ek olarak Eş Şebab hareketiyle olan çatışmanın da ülkedeki su kaynakları üzerinde büyük etkileri var. Nitekim örgüt, kuyular ve su dağıtım sistemleri gibi su altyapısını hedef aldı ve bu, hasara neden olarak toplulukların su tedarikini aksattı. Ayrıca çatışma, nüfusun yer değiştirmesine de yol açtı.”

Uzun vadeli bir anlaşmaya varma zor görünüyor

Mart ayında Irak, BM Su Sözleşmesi’ne katılan ilk Arap ülkesi oldu. Eski Irak Su Bakanı Hasan el-Cenabi, Majalla’ya yaptığı açıklamada, 2012’de Roma’da düzenlediği altıncı toplantısında tüm dünyaya üyelik imkânı tanımadan uzun bir süre önce BM Avrupa Ekonomik Komisyonu’nun (UNECE) Su Sözleşmesi’ne (Helsinki 1992) katılmak için kendisinin ve çalışma arkadaşlarının büyük çaba sarfettiklerini söyledi.

Cenabi, o dönemde Roma’daki BM teşkilatlarında Irak’ın daimî temsilcisi olduğunu ve Irak Bakanlar Kurulu üyesi olduğunda da 2017’de sözleşmeye katılma kararı aldıklarını, ardından Irak parlamentosunun bu kararı onayladığını belirtti.

“Irak’ın uluslararası su hukuku ilkelerine dayalı olarak sınır ötesi sularla ilgili anlaşmazlıkların çözümünde kalıcı bir güvene ve iyi bir sicile sahip küresel bir platformda yer almasının Irak’ın çıkarına olduğunu” söyleyen Cenabi, Türkiye ile Dicle ve Fırat nehirlerinin sularının paylaşımı konusunda da şunları söyledi:

“2019-2020’de Irak’ın Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptığım sırada Türk meslektaşlarımla sınır ötesi sular meselelerini oldukça yapıcı bir şekilde tartışırken yüksek düzeyde bir karşılıklı güven geliştirmeyi başardım. Bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan benden Irak’taki özel su elçisiyle ciddi bir şekilde çalışmamı talep etti. O ve Türk elçi, ikili iş birliği için bir yol haritası geliştirdi. Türkiye ile Irak’ın ve Türkiye’nin çıkarlarının korunup saygı duyulacağı uzun vadeli bir anlaşmanın zeminini oluşturmak istedim. Ancak su paylaşımı için uzun vadeli bir anlaşma imzalama hedefimiz, şimdiye kadar uzak bir ihtimal olarak kaldı. Bununla birlikte şu an Türkiye ile teknik iş birliğini ileriye dönük iyi bir yol olarak görüyoruz.”

Tarımın ve geleneklerin rolü

Küresel planda tarım, su kıtlığında en büyük etken olarak kabul ediliyor. Nitekim BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından Mart 2019’da yayınlanan bir raporda tarımın, hem su kıtlığının başlıca sebeplerinden biri hem de bu kıtlıktan mustarip olduğuna dikkati çekti. Buna göre tarım, tüm akıtma/pompalama işlemlerinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyor; gelişmekte olan bazı ülkelerde ise bu oran yüzde 95’e varıyor.

Onlarca yıldır çeşitli raporlarında yaptığı gibi et tüketimini azaltmanın önemine de vurgu yapan Örgüt, raporunda şu ifadelere yer verdi:

“Baklagillerin çok az bir su etkisine sahip olduğunu, sözgelimi bir kilo mercimek üretiminin yalnızca bin 250 litre su gerektirdiğini, buna karşılık bir kilo sığır eti için gerekli su miktarının 13 bin litre olduğunu biliyor muydunuz?”

Gelgelelim gıda alışkanlıkları ile diğer kadim alışkanlıkları değiştirmek için başlatılan herhangi bir girişim genellikle büyük bir direnişle karşılaşıyor.

“Görünüşe bakılırsa Irak’a komşu ülkelerde su konusunda daha büyük çatışmalar yaşanıyor. Örneğin İran’ın doğu sınırlarında son aylarda Taliban’la su tedarikiyle bağlantılı silahlı çatışmalar patlak verdi”

The Guardian gazetesi 2010 yılında ‘Yemen, Uyuşturucu Kat (gat veya Yemen otu) Bitkisine Bağımlılığı Nedeniyle Kendi Kendini Yok Etme Tehdidi Altında’ başlıklı bir makale yayımladı. Bu makalede ‘herkesin hemfikir olduğu en iyi çözümün, suların çoğunu emen kat bitkisi ekiminin azaltılması olduğuna, ancak bunun toplumsal ve siyasi sorunlar doğurduğuna’ işaret edildi. Zira nüfusun yarısının günde 2 dolardan az kazandığı ülkede kat ziraatı, çok sayıda iş imkânı sağlıyor.

Mart 2023’te yayınlanan bir rapora göre Yemen’de azalan yeraltı su kaynakları, tarımsal üretimi doğrudan tehdit ediyor, çünkü sektör su pompalama işleminin yüzde 90’ını oluşturuyor. Kentsel ve endüstriyel kullanım ise sırasıyla yüzde 8 ve yüzde 2’lik bir oranı temsil ediyor.

Yine rapora göre Sana Üniversitesi’nin yürüttüğü araştırmalar, Yemen’de çatışmaların yaklaşık yüzde 70 ila 80’inin su etrafında döndüğünü ortaya koydu.

“Yoksullar ve zayıflar, bu çatışmalarda genelde görmezden geliniyor ve bu da onları, gıda ve beslenme güvensizliğine maruz bırakıyor. Kadınlar da su kıtlığının neden olduğu gıda ve beslenme güvensizliğinden nasibini alıyor. Nitekim kadınlar ve çocuklar, su peşinde uzun mesafeler kat ediyor ve su yüzünden çıkan herhangi bir çatışmanın da kurbanı oluyorlar.”

Bahsi geçen bu cümle, tüm Arap bölgesi ve dünyanın geri kalanı için de geçerli.

*Majalla’da yer alan bu analizin çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.