Suriye’de yeni doğan bebekler cami önleri ve sokaklara terk ediliyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4347221-suriye%E2%80%99de-yeni-do%C4%9Fan-bebekler-cami-%C3%B6nleri-ve-sokaklara-terk-ediliyor
Suriye’de yeni doğan bebekler cami önleri ve sokaklara terk ediliyor
Bebeklerin terk edilmesi Suriye’de yeni değil, ancak savaş durumu daha da kötüleştirdi (AFP)
Suriyeli İbrahim Osman, üç yıl önce soğuk bir kış gecesi camide namaz kılmak için evinden ayrıldı.
Osman, soğukta titrerken bulduğu, doğduktan saatler sonra caminin kapısına terk edilen bir kız çocuğu ile evine geri döndü.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre, muhaliflerin kontrolündeki İdlib’de yer alan Hazano kasabasında yaşayan 59 yaşındaki Osman, “Onu eve götürdüm ve eşime ‘Sana bir hediye getirdim’ dedim” diye konuştu.
Suriye’de 12 yılı aşkın süredir devam eden iç savaş, yoksulluğu ve çaresizliği körüklediği için bebekler camiler ve hastanelerin önüne ve ağaçların altına terk ediliyor.
İbrahim, Hibetullah’ı caminin önünde soğuktan titrerken buldu (AFP)
Osman, eşi ile ‘Allah’ın hediyesi’ anlamına gelen Hibetullah adını verdikleri kız bebeğe çok bağlandıklarını söyleyerek, şunları ekledi;
“Bir gün bütün gece ağladı ve ben onun ağlamasına ağladım. Onu sakinleştirmek için arabaya bindirdim ve ağlaması kesilene kadar onu sokaklarda gezdirdim.”
Suriye’de evlat edinme yasak olmasına rağmen, Osman yerel yetkililerden Hibetullah’ı yetiştirmek için izin istedi.
Osman, “Hiçbir zaman resmen ailenin bir parçası olamayacak olsa da, çocuklarıma ölürsem mirasımdan bir pay alması gerektiğini söyledim” dedi.
İdlib’de, Suriye hükümetinin kontrolü dışındaki bölgelerde, ebeveyni bilinmeyen bir çocuk bulunduğu bölgeye göre kayıt altına alınıyor.
Osman’ın çocukları ve torunları arasında büyüyen ve ailesinin ayrılmaz bir parçası haline gelen Hebatullah bugün üç yaşında.
Osman, “Hebatullah diğer çocuklarımdan daha fazla şımartıldı” dedi.
Bir araştırma raporu ve yerel yetkililere göre, bebeklerin terk edilmesi Suriye’de yeni değil, ancak savaş ve onun yansımaları durumu daha da kötüleştirdi.
İdlib’deki sivil işler yetkilisi Abdullah Abdullah, “Savaşın çetin koşulları, insanları evlatlarından vazgeçmeye sevk etti” ifadelerini kullandı.
Kimliği belirsiz bebeklerin yetimhanelere gönderildiğini belirten Abdullah, “Çocukların terkedilmesinde savaş ve ailelerin de suçu var. Bu çocuklar mağdur” diye ekledi.
Program Direktörü Faysal Hamud AFP’ye verdiği demeçte, “Beytu’l Tıfl Merkezi kurulduğu 2019’dan bu yana, dokuzu 2023’te olmak üzere farklı yerlere bırakılan 26 yeni doğan çocuğu kabul etti” dedi.
Washington merkezli insan hakları ihlallerini kaydeden Suriyeliler Hakikat ve Adalet Merkezi, 2021 başları ile 2022 sonları arasında ülke genelinde 62’si kız olmak üzere 100’den fazla terk edilmiş çocuğun bulunduğunu bildirdi.
Gerçek rakamın çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor.
Merkez, çatışmanın patlak vermesinden önce birkaç terk edilmiş çocuk vakasının belgelendiğini, ancak savaş sırasında sayıların önemli ölçüde arttığını bildirdi.
Suriyeliler Hakikat ve Adalet Merkezi, yoksulluk, istikrarsızlık, güvensizlik ve çocuk evliliklerinin yanı sıra cinsel istismar ve evlilik dışı hamilelik gibi faktörlere işaret etti.
Sağlık bakanlığı yetkilisi Zaher Hajjo AFP’ye verdiği demeçte, geçen yılın ilk 10 ayında 28’i erkek ve 25’i kız olmak üzere 53 terk edilmiş yeni doğmuş bebeğin hükümet kontrolündeki bölgelerde kaydedildiğini söyledi.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, ebeveyni bilinmeyen çocuklara yönelik merkezler kurulmasını öngören bir kararname yayınladı.
Kararnameye göre, ailesi bilinmeyen çocuk Suriyeli ve Müslüman kaydediliyor ve bulunduğu yer doğduğu yer olarak kabul ediliyor.
Kamptaki DEAŞ’lı kadınlar ‘erkekler tarafından kandırılmanın’ bedelini ödüyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4349001-kamptaki-dea%C5%9F%E2%80%99l%C4%B1-kad%C4%B1nlar-%E2%80%98erkekler-taraf%C4%B1ndan-kand%C4%B1r%C4%B1lman%C4%B1n%E2%80%99-bedelini
Kamptaki DEAŞ’lı kadınlar ‘erkekler tarafından kandırılmanın’ bedelini ödüyor
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’de yer alan Malikiye kırsalındaki Roj Kampı (Şarku'l Avsat)
Suriye'nin kuzeydoğusundaki terör örgütü DEAŞ militanlarının ailelerinin kaldığı Roj Kampında, BM mülteciler Yüksek Komiserliği logosunun yazılı çadırlarının altındaki kadınlar ve anneler, akıbetlerinin ne olacağını beklerken günlük yaşamlarının ayrıntılarını anlattı. Burada zamanın bir anlamı yok. Burada gece de gün gibi. Bu kampın acı anlılar ve geçmişin yüküyle yaşayan sakinleri için saatler yıllar önce durdu.
Suriye'ye geliş hikayeleri de neredeyse aynı. Kocalar aşırılık yanlısı örgütün saflarına katılmaya karar verdikten sonra, aile üyeleri sadece onlara katılmak ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar. Kocalar aşırılık yanlısı örgütün saflarına katılmaya karar verdikten sonra, aile üyeleri sadece onlara katılmak ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar. Kamptaki kadınların günlük yaşamlarının ayrıntılarını kendi ülkelerindeki normal yaşamlarıyla karşılaştırdığınızda alacağınız cevap için fazla düşünmeye gerek duymuyorlar: Hiçbir yönden benzemiyor.
Roj Kampı, Haseke Valiliği'ndeki el-Malikiye (Derik) kasabasının kırsal kesiminde yer alıyor. Batılı ve Arap uyruklu DEAŞ saflarında yer alan savaşçıların yabancı ailelerine ek olarak, Iraklı mülteciler ve yerinden edilmiş Suriyeli kadınlar da dahil olmak üzere çoğu kadın ve çocuk olan yaklaşık 2 bin 500 kişiyi içeriyor.
Şarku'l Avsat, sıkı güvenlik tedbirleri altındaki kampa bir ziyaret gerçekleştirerek Faslı, Mısırlı, Özbek ve Iraklı sakinlerle özel röportajlar yaptı. Röportaj veren kadınların çoğu, temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar paraları olmadığını belirterek, temiz içme suyuna erişimin zor olmasından, hijyen ve tıbbi bakımın yetersiz olmasından, danışmanlık eksikliğinden, eğitimsizlikten, yetersiz beslenmeden, çitler ve güvenlik kameraları içinde yaşamaktan şikayet etti.
Faslı: Hayvanlar gibi yaşıyoruz
Fas’ın Teutan şehrinden olan Fas uyruklu Şuruk, Suriye’nin bombalanıp yıkılan çeşitli şehirlerinde sekiz yıl nasıl yaşadığını anlattı. Ne kışın soğuğundan ne de yazın sıcağından korumayan bir çadırın merhametine sığınıp yaşayan Şuruk, bugün onları Ortadoğu'nun bu sıcak noktasına gelmeye zorlayan babaları öldürüldükten sonra yetim kalan çocuklarını yetiştirmekten sorumlu.
Şuruk, verdiği röportajın başında şöyle konuştu: “36 yaşındayım fakat hayatım konusunda hiç söz sahibi olmadım. Çünkü önce ailemin sonra da kocamın seçtiği hayatı yaşadım ve bu yaşta dul kaldım. Bugünse kaderimdekileri yaşıyorum.” Eşi öldürüldükten sonra 2017 yılının ortalarında örgütün kontrolündeki bölgelerden kaçtığını söyleyen Şuruk, “Örgüt saflarına katılmayı seçen eşimdi. Onun vefatının ardından örgütle herhangi bir bağımız kalmadı. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) hakimiyeti altındaki bölgelere doğru kaçarak kampa geldik” dedi.
Kendisi gibi olanların anavatanlarına dönmeleri karşısındaki en önemli engelin Suriye’de doğan çeşitli uyruklara mensup çocukların varlığı olduğunu söyleyen Şuruk, “İki çocuğumu Fas’ta dünyaya getirdim. Benim durumumda çifte vatandaşlık ve yabancı uyruklu kişilerle evli olmak yasal bir sorun oluşturmuyor. Ben bir dul ve çocuklarım yetimken, Fas’ın bizi ülkeye yeniden kabul etme tereddüt ettiğini bilmiyorum” ifadelerini kullandı.
Faslı Şuruk (Şarku'l Avsat)
Faslı Şuruk, “Ruhum bunalmış durumdayken geceyle gündüz birbirine denk. Günlük rutin bir kayba dönüşüyor. Çocuklarıma bazen sabah saat 9’da kahvaltı başka bir gün öğleden sonra 3 gibi. Çünkü zamanın bir kıymeti yok. Gerçekten zaman burada ağır işliyor” dedi. Çadırının 6 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde olduğunu söyleyen Şuruk, çadırı üç bölüme ayırdığını bunlardan birincisi çadırın girişi olan küçük bir alanı mutfak, orta kısmı ise oturma ve uyuma alanı, üçüncü kısmı ise giysiler ve battaniyeler için bir dolap olarak kullandığını ifade etti.
Uzun yeşil bir abaya giyen ve koyu renk bir başörtüsü takan bu kadın, kamptaki mevcut mutfağını Fas'taki evininin mutfağıyla karşılaştırdı. Şuruk, “Tabi ki de karşılaştırılamaz. Bugün burada hayvanlar gibi yaşıyoruz” dedi. Ülkesindeki mutfağının detaylarını ve normal hayatını hatırladığında bir süre konuşmayı bıraktı ve gözleri doldu. Gücünü toplayarak konuşmaya devam eden Şuruk, “Bu çadıra ne kadar tabak, gaz ocağı, lavabo ve raf getirilirse getirilsin. Asla bir mutfağa dönüşmeyecek. Çatı plastik, duvarlar, pencereler hep tente. Fas'taki hayatımla kıyasladığımda bu hayat değil” şeklinde konuştu.
Gençliğinin başında Fas Kraliyet Donanması'na katılmayı, üniforma giymeyi ve okyanusları geçmeyi hayal eden Şuruk’un bugün en büyük hayali kamp hayatından kurtulup ailesinin yanına dönmek. Faslı kadın, “Annem bir yıl önce vefat etti, babamın yaşı ilerlemiş, bir daha görebilir miyim bilmiyorum” dedi.
Suriye’de iki hali de yaşayan Mısırlı
Mısırlı Radva, şu anda 40 yaşında olduğunu ve bunun 10 yılını Suriye’nin çeşitli bölgeleri ve kamplarda geçirdiğini söyledi. Hayatının zorlu koşullarından dolayı çok acı çekti. Daha önce Mısır’ın başkenti Kahire'de yaşadığını kaydeden Radva, varlıklı bir aileden geldiğini, iktisat fakültesinden mezun olan kocasının geçmişte tanınmış bir şirkette memur olarak çalıştığı söyledi.
Radva, konuşmasının başında kendisi gibi birçokları gibi kendisinin de büyük bir aldatmacaya maruz kaldığını ifade etti. 2019 yılının baharında ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon Güçleri ve SDG tarafından yenilgiye uğratılmadan daha önce DEAŞ’ın kontrolü altında olan Suriye bölgelerine atıfta bulunarak “Örgüt bölgelerine gelen çoğu kişi gibi biz de kandırıldık. Düzenli bir hayat, okullar, ilişki kurulacak bir devlet ya da oluşum yoktu... DEAŞ bir aldatmaca ve büyük bir balondu” dedi.
Radva, üç çocuk annesi. En büyük kızı 17, oğulları ise 14 ve 10 yaşında. Eşi ise 2017 yılının başında ailenin DEAŞ bölgelerinden kaçmasından bu yana SDG hapishanelerinde tutuluyor.
Radva'nın bugün en büyük hayalleri ‘özgürce hareket ve seyahat etmek’. Kampta örgütle bağlantılı olduğu suçlamasıyla ‘tutuklu’ olarak alıkonulduğunu söyleyen Radva nereye giderse gitsin kovuşturulmaktan korkuyor. Ülkesine dönememekten endişe duyduğunu dile getirerek, “Mısır'a döndüğümde veya başka bir ülkeye seyahat ettiğimde bu suçlamadan korkuyorum. Çünkü bu sıfat beni rahatsız etmeye devam edecek” dedi.
6 yıldır bu kampta yaşadığını ancak gelecekte durumunun ne olacağını bilmediğini anlatan Mısırlı kadın, “Herhangi bir taraf gelip örgütle bağlantımızın derecesini, hala aşırılık yanlısı olup olmadığımız incelesin. Gerçekten DEAŞ’lı olup olmadığımı görmek için beni gözetim altına alsınlar sonra ona göre beni burada tutsunlar” ifadelerini kullandı.
Bu Mısırlı kadın için saatler ve aylar oldukça yavaş geçerken, Radva yaşadığı en büyük zorluğun özgürce hareket edememek olduğunu ayrıca cep telefonu ya da dizüstü bilgisayar bulundurmalarının yasak olduğunu söylüyor. Radva, “Pazar ve eğitim alanları var ama biz özgürlük istiyoruz. Çocuklarımın üniversiteye gitmelerini ve eğitimlerini tamamlamalarını istiyorum. Rahatlamak için bir hobi kursuna gitmek istiyoruz. Özgürce dışarı çıkmak istiyoruz. Burada gidebileceğimiz parklar yok” dedi.
Radva, kendisini bir şirkette iş sözleşmesi yapma bahanesiyle Türkiye'ye gitmeye ikna eden kocası tarafından kandırıldığını saklamıyor. Suriye sınırına vardıklarında, daha önce DEAŞ’ın kontrolü altındaki bölgelerde yaşamak için Suriye'ye girmek istediğinde şoke olduğunu söyledi. Radva, “Beni bir emrivakiyle karşı karşıya bıraktı. Sözde bir İslami hilafet yönetimi altında yaşayacağımız yanılsamasına kapılmıştım. Ancak gördüğümüz şeyler karşısında şoke olduk. İntikam, cinayet, karanlık her yerdeydi” dedi.
Kuaförlük yapan kızlar
Tuka adlı 19 yaşındaki Özbek genç kız, 2015 yılının ortalarında memleketi başkent Taşkent'ten 3 bin 500 kilometre uzaktaki İstanbul’a doğru nasıl seyahat ettiğini anlattı. Daha sonra Suriye tarafında, o zamanlar DEAŞ’ın pençesinde olan sınır kasabası Tel Abyad'a gizlice geçmek üzere bir otobüse binip yolculuklarına karadan devam ederek Suriye ile Türkiye sınırındaki Şanlıurfa kentine doğru yola çıktılar. Yedi günlük bir yolculuğun ardından Suriye'nin kuzeyindeki Rakka şehrine ulaştıklarını söyledi.
Özbek Tuka (Şarku'l Avsat)
O zamanlar Rakka, örgütün en önde gelen kentiydi ve Özbek aile, seyahat masrafları, uçak bileti masraflarının karşılanması, yönetici pozisyonları ve yüksek maaşlar alma vaatlerinin ardından sözde DEAŞ Devleti’nin gölgesinde yaşamayı umuyordu.
Bu kız hayatının neredeyse yarısını savaştan zarar görmüş bir ülkede geçirdi. Bugün annesi, 4 kız kardeşi ve iki erkek kardeşiyle birlikte bu kampta yaşıyor. Babası SDG tarafından hapishanede tutuluyor.
Tuka, kararlılıkla, ısrarla ve annesinin de onayıyla artık meslek öğrenmek için ‘kuaförlük’ kursuna gidiyor. Tuka, “Çocukluğumda gelecekte cerrah olmayı hayal ederdim. Bugün kamptan ayrıldıktan sonra okula geri döneceğim. Bunun olmasını beklerken, kuaförlük kursuna gitmeye karar verdim ve bu durumumu değiştirdi. Annem bile rahatladı” dedi.
21 yaşındaki Iraklı arkadaşı Hiba ise, 2014 yılının yazında terörist DEAŞ’ın sözde hilafetini ilan etmeye başlamasıyla ünlenen Musul şehrinden geliyor. 11 yaşındayken babası onu Faslı bir savaşçıyla evlenmeye zorladı. Birkaç yıl süren zorunlu bir evliliğin ardından kocasının Irak'ta yakalandığını ve Bağdat'ın onu Fas hükümetine teslim ettiğini söyledi. Kendisi ise Irak'taki DEAŞ bölgelerinin geri çekilmesinin ardından örgüt saflarında yer alan küçük erkek kardeşi ile birlikte Suriye'ye doğru yola çıktı. Kardeşinin öldürülmesinden sonra yedi yıldır yaşadığı Roj kampına gitti. Özbek arkadaşı gibi o da kamptaki arkadaşlarının saçlarına bakım yapıp makyaj yapıp kuaförlük mesleğini öğrenmeye karar vermiş.
Bu iki kız, Roj kampındaki diğer onlarca kızla birlikte güzellik uzmanı ve kadın kuaförü olarak eğitiliyor. Hemşirelik, berberlik, elektronik aletlerin tamiri gibi meslekler de pratik hayat tecrübesi kazandırmak ve boş zamanı doldurmak için öğretiliyor.
Kamptaki çocuklar için uyarılar
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nden iki üst düzey yetkilisi “el-Hol ve Roj kamplarında vatandaşı bulunan ülkelerin tepkisi çok yavaş. Bu durum mevcut gözaltı ortamlarında yaşayan DEAŞ’lılar ve militanlarının çocuklarının dosyalarının büyüklüğü ve tehlikesi ile orantılı değildir” dedi. Kampların tasfiyesinin belki de onlarca yıl alacağı vurgulandı. Haseke'deki el-Hol kampından sorumluların, yalnızca bu kampta kaydedilen 150'den fazla cinayetin ardından şiddetin eşi görülmemiş boyutlara ulaştığı konusunda defalarca uyarıda bulunduğuna işaret edildi. Bu kampların, sadece bir kısmı DEAŞ ailelerinden olan binlerce yerinden edilmiş insanı barındırdığı biliniyor.
Yerinden Edilenler ve Mülteci İşleri Dairesi Başkanı Şeyhmus Ahmed, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, Roj ve Hol kampları dosyası, ilgili ülkelerin hükümetlerinin yanı sıra uluslararası toplumu da ilgilendiren uluslararası bir ikileme dönüştüğünü söyledi. Ahmed, “Örgüt saflarına katılan, saflarında savaşan ve bölgelerinde yaşayan vatandaşlarını geri almayı reddeden ülkeler ve hükümetler var. Görüşmelerimiz sırasında bize ulusal güvenliklerinden endişe duyduklarını ve toplumlarının DEAŞ destekçilerinin dönüşünü kabul etmeyi reddettiğini açıkladılar.
Roj Kampı’ndaki çocuklar (Şarku'l Avsat)
Ahmed, uluslararası toplumun çift uyruklu kişilerin doğumu, babaların öldürülmesi ve annelerin kamplarda hayatta kalması göz önüne alındığında en hassas dosya olarak kabul edilen çocukların dosyasıyla ilgilenmemesine değindi. Ahmed, “Bu dosya, her geçen gün daha da artan riskler taşıyor. Çünkü uluslararası toplumun bu çocukları kamplarda ihmal etmesi çok tehlikeli. Yıllar geçtikçe büyüyen çocukları kampların sınırları içinde bırakmak, yasal yaşını (17 yaş) tamamladıktan sonra otomatik olarak örgüt savaşçılarının gözaltı merkezlerine nakledilmeleri ve bu da sorunun daha da büyüyeceği ve köklü çözümler olmadan kalacağı anlamına gelecek” şeklinde konuştu.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi İdari Organı Üyesi Avukat Halid İbrahim ise, Aşırılık yanlısı DEAŞ ideolojisiyle dolu bu büyük grupların, yönetimin kamplarında ve gözaltı merkezlerinde bulunmasının, bölge ve dünya için büyük tehlike oluşturduğunu söyledi. İbrahim, “Güvenlik, ekonomik, askeri ve hatta insan hakları açısından da yönetimin kurumlarına yük oluşturuyor” dedi.
Kürt yetkili, son üç yılda bin çocuk ve 400 kadının ülkelerine geri gönderildiğini söyledi. İbrahim, “Roj ve Hol kamplarında farklı ülkelerden 55'ten fazla milletten, çoğu kadın ve çocuktan oluşan yaklaşık 60 bin kişi var. Özerk Yönetim'in uluslararası toplum ülkelerine vatandaşlarını anavatanlarına geri kabul etme çağrılarına rağmen yetim çocuklar ve insani yardım vakaları da dahil olmak üzere çok az ülke yanıt verdi ve vatandaşlarını kurtardı. Ancak ‘güvenlik ve toplumsal nedenlerle’ yetişkin kadın ve erkekler dahil edilmedi” dedi.
İbrahim, uluslararası toplumu DEAŞ’lıların çocuklarını rehabilite etmek ve savaşçıların gözaltı merkezlerini korumak için Özerk Yönetim'e mali ve güvenlik yardımı sağlamaya çağırdı. Kürt yetkili, “Bu insanları ülkelerine geri döndürmek yıllar alabilir, 20 yıl daha sürebilir” dedi. Bu kamplarda büyüyen çocukların geleceği konusunda uyararak, radikal ve kalabalık ortamlarda evlilik veya aile kurumu çerçevesinin dışında yaşadıklarına dikkat çekti.
Suriyeliler ailelerinin geçimini sağlamak için ağır işlerde çalışıyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4344866-suriyeliler-ailelerinin-ge%C3%A7imini-sa%C4%9Flamak-i%C3%A7in-a%C4%9F%C4%B1r-i%C5%9Flerde-%C3%A7al%C4%B1%C5%9F%C4%B1yor
Suriyeliler ailelerinin geçimini sağlamak için ağır işlerde çalışıyor
İdlib’in kuzeyindeki bir taş kesme şantiyesi. (Şarku’l Avsat)
Binlerce Suriyeli geçtiğimiz yıllarda kendilerine sağlanan Birleşmiş Milletler (BM) yardımlarındaki düşüş nedeniyle, bölgedeki iş imkanlarının azalması ve yüksek fiyatların ardından ailelerinin giderlerini güvence altına almak için Suriye'nin kuzeybatısında fiziksel olarak ağır mesleklerde çalışmaya başladı.
30 yaşındaki Rahmu el-Halabi ve bazıların yaşı 60’ı aşan düzinelerce işçi günlerini, dağlık bir alanda ve kavurucu güneşin altında Hazra bölgesinin yakınında (İdlib’in 50 kilometre kuzeyinde) yeraltından devasa taşlar çıkararak geçiriyor. Bu işçiler günlük 50 TL’ye (iki buçuk dolara eşdeğer) yarı ilkel ekipmanlarla taşları keserek bunarı inşaata uygun küçük parçalara dönüştürüyor.
Ter içindeki Rahmu, yarı ilkel bir manuel hava basınçlı sondaj makinesi aracılığıyla kaya kütlesini yeraltından dışarıya çıkarmak için çalışırken zorluklar ve fiziksel sıkıntılar yaşadığını aktardı.
Rahmu, kaya kütlesini küçük parçalara ayırmak ve onu inşa edilebilir parçalara bölmek olan çalışmanın ikinci aşaması başladığında neredeyse bilincini kaybedeceğini vurguladı. Rahmu, aile üyelerine yardım etmek ve onlara ihtiyaç duydukları yiyecek, ilaç ve bebek mamasını sağlamak için çalıştığını da sözlerine ekledi. Rahmu, uluslararası insani yardım kuruluşlarından birinin yiyecek ve yardım malzemesi haklarını, kendisi, ailesinin beş ferdi ve eşi için 10 günden fazla yetmeyeceği ölçüde azaltmasının ardından bu zor meslekte çalışmaya başvurdu. Aynı atölyede çalışan Halep kırsalındaki Babeyd köyündeki yerinden edilmiş olan Ahmed, de mesleğin zorluklarından ve risklerinden bahsetti. Ahmed açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
Toprak altından çıkarılan kaya kütlesinin çalışma alanına sürüklenip üzerimize ne zaman kaydığını bilmiyoruz. Daha önce kaya kütlesi, manuel kesim yerine taşındığında bağcıklardan, raylardan ve kablolardan çıkıp bir dizi işçiyi ezmişti. Tüm bu risklere ve yaralanmalara rağmen işverenin yaralılara yardım etmesini sağlayacak bir yasa halen yok. Çalışırken yaralananların, iyileşmeleri ve işe dönmelerine yardımcı olmak için aramızda para topluyoruz.
Halep’in batı kırsalındaki Cinderis kentindeki Halid (25), depremden sonra yıkılan binalardan arta kalan inşaat demirlerini çıkarmak gibi daha az zor ve tehlikeli bir meslekte çalışıyor. Halid, ellerine siyah eldivenler giyip başına beyaz bir başlık takarak, yığınların üzerinden bükülmüş demir parçalarını çıkarıyor. Ardından ellerinin ve parmaklarının kopma ihtimalini bile düşünmeden demir parçalarını tesviye makinesine veriyor.
Halid yaşadıklarını şöyle anlattı:
Yıkıcı depremden sonra evlerimizi ve işyerlerimizi kaybettik. Geçimimizi sağlamak için başka seçeneğimiz kalmadı. Mevcut seçenekler genellikle fiziksel açıdan zor işler. Bölgede meydana gelen depremden sonra çok sayıda yıkık bina var. Binalardaki demirleri günde 5 ila 8 dolar arasında değişen günlük ücretlerle çıkartıyoruz. Gerçekten çok zahmetli ve çok zor bir iş. Özellikle makine bükülmüş teli tutarken çektiğinde sık sık ciddi yaralanmalara maruz kalıyoruz. Ellerimiz derin yaralar içinde. Bu da bizi ellerimizi sarmaya, daha kalın eldivenler giymeye ve hemen işe dönmeye zorluyor. Çünkü durmak yaşam koşullarımıza yansıyacak. Cuma gününe kadar tatil yok.
Şarku’L Avsat’ın edindiği bilgilere göre Halep kırsalındaki Şam Kurtuluş Heyeti’nin (HTŞ) desteklediği Kurtarma Hükümeti tarafından temsil edilen idari organlar, yaklaşık 400 bin iş olanağı sağlamaya çalışıyor. İşçiler, Halep kırsalındaki el-Bab, Çobanbey, Azez kentlerinde ve İdlib’in kuzeyindeki Bab el-Hava sanayi kentinde Türkiye ve uluslararası kuruluşların desteğiyle inşa edilen sanayi bölgelerinde yiyecek ve giyecek üreten fabrikalarda çalışıyor.
DEAŞ’ın elinden 400 kadın ve bine yakın çocuk kurtarıldıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4344806-dea%C5%9F%E2%80%99%C4%B1n-elinden-400-kad%C4%B1n-ve-bine-yak%C4%B1n-%C3%A7ocuk-kurtar%C4%B1ld%C4%B1
DEAŞ’ın elinden 400 kadın ve bine yakın çocuk kurtarıldı
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’nin Malikiye kırsalındaki Roj Kampı. (Şarku’l Avsat)
Tacikistan, bu yıl yabancı bir ülke tarafından, türünün en büyüğü olarak nitelenen bir tahliye ile Suriye kamplarındaki DEAŞ terörist unsurlarının ailelerinden 80 çocuk ve 28 kadını kurtardı. Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yönetimin Dış İlişkiler Dairesi istatistiklerine göre böylece son dört yılda 30 ülke, 54 yabancı ve Arap milletinden 400 kadın ve binden fazla çocuğu kurtardı.
Özbekistan, Kazakistan, Kosova ve eski Sovyetler Birliği vatandaşlarını kurtarmak için çalışırken Rusya 240 çocuğu ve 100’den fazla kadını kurtarmayı başardı. Tacikistan, çoğu çocuk olmak üzere 254 vatandaşını tahliye etti.
Şarku’l Avsat’ın Kürt kaynaklardan aktardığına göre DEAŞ kamplarında halen bu ülkelerin sınırlı sayıda vatandaşı var.
Hasake’deki el-Hol Kampı’ndaki kadınlar ve çocuklar. (Şarku’l Avsat)
Şarku’l Avsat’a konuşan El-Hol Kampı yetkilisi Cihan Hanan, el-Hol ve Roj kamplarının kaldırılmasının yıllar alacağını belirttiği açıklamasında şunları söyledi:
Yabancılar kısmında yüzde 90’ı çocuk 7 bin 700 kişiyi bulunuyor. Vatandaşlarını geri almak için kampı ziyaret eden yabancı heyetlerle yaptığımız görüşmelerde, tüm bu kişilere DEAŞ destekçilerinin yanında kalma tehlikesini aktarıyoruz. Kamp, özerk yönetimin omuzlarında büyük bir yük. Uluslararası Koalisyon’u, ikilemi kökten çözmek için örgütün hücreleriyle savaşmaya ve ortaklarına tüm vatandaşlarını menşe ülkelerine iade etmeleri için baskı yapmaya çağırdım.
Özerk yönetim yetkilileri ve askeri güçlerin komutanları açıklamalarında, DEAŞ’a karşı Uluslararası Koalisyon’u tutuklu ailelerin dosyasını hızlandırmaya çağırdı.
Hanan birçok ülkenin, bu kampa ve diğerlerine sıkışmış vatandaşlarının kaderini sormadığını belirtti. Hükümetlerin insani davaları restore ettiklerini ancak geri kalan vatandaşlarını iade etmeyi reddettiğini vurguladı.
Mart 2019’da askeri operasyonların sona ermesi ve Fırat Nehri’nin doğusunda DEAŞ kontrolünün ortadan kaldırılmasıyla Tacikistan geçen yılın temmuz ayının ortalarında, askeri operasyonların sona erdirdi. Tacikistan söz konusu dönemden bu yana kuzey ve doğu Suriye’nin özerk yönetimi altındaki kamplarda yaşayan 104’ü çocuk ve 42’si kadın olmak üzere 146 kişiyi tahliye etti.
Özerk İdare Dış İlişkiler Dairesi yetkilisi Bedran Ciya ,Kürt Şarku’l Avsat ile yaptığı telefon görüşmesinde departman üyelerinin geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri Kamışlı şehrinde Tacikistan’ın Kuveyt Büyükelçisi Zebidullah Zabidov başkanlığındaki Tacikistan Dışişleri Bakanlığı’ndan resmi bir heyet ağırlandığını söyledi. Kürt açıklamasını şöyle sürdürdü:
İki taraf arasındaki resmi ilişkileri ve uluslararası terörizmle mücadele yollarını, bölge halkının terör örgütü karşısında yaptığı muazzam fedakarlıkları, bölge ve tüm dünya için tehlikesinin boyutunu görüştük.
Kürt ayrıca resmi bir belgeye göre Tacikistan ve Kazakistan’dan 108 vatandaşı kabul eden heyetle görüştüğünü söyledi.
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) gözaltı merkezlerinde ve hapishanelerinde özel bir uluslararası mahkeme aracılığıyla gözaltına alınan binlerce DEAŞ üyesinin hesap verebilirliği sorunu sürüyor. Örgütün aileleri için düzinelerce küçük çocuğu barındıran rehabilitasyon merkezleri çalışmaya devam ediyor.
Özerk idare Dış İlişkiler Dairesi, Tacikistan Büyükelçisi Zabidov ile yaptığı görüşmenin içeriğini resmi internet sitesinde yayınladı. Yayınlanan raporda terörle mücadelede, siviller, güvenlik ve askeri kurumlar da dahil olmak üzere Suriye’nin kuzeydoğu bölge halkının oynadığı rolü övgüde bulunuldu. Zabidov, ülkesinin Kuveyt’teki büyükelçiliğinin el-Hol ve Roj kamplarında kalan Tacik vatandaşlarını, kadınları ve çocukları tahliye etmek için çalıştığını vurguladı. Ayrıca iç savaş nedeniyle 10 yıldan fazla acı çeken Suriye’de güvenlik ve emniyetin hakim olmasını diledi.
Esed ile Mikati, Cidde’de görüştühttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4339691-esed-ile-mikati-cidde%E2%80%99de-g%C3%B6r%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC
Lübnan Cumhurbaşkanı Mikati, Cidde’deki zirvede konuşma yaptı. (Lübnan Başbakanlık Ofisi)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Lübnan Başbakanı Necib Mikati cuma günü Cidde'de düzenlenen Arap Zirvesi kapsamında bir araya geldi.
Şarku’l Avsat’ın Arap haber kaynaklarından edindiği bilgilere göre Esed ve Mikati konferans salonuna girmeden önce bir süre görüştü. Görüşmede ortak konuların ele alındığını doğrulayan kaynaklar, görüşme atmosferinin dostane ve olumlu olduğunu ve gelecekte de sürecin bunun üzerine inşa edileceğini aktardı. Bu toplantı, Suriye krizinin patlak verdiği 2011 yılından bu yana iki komşu ülke arasında gerçekleştirilen en üst düzey toplantı olma özelliğini taşıyor.
Lübnan hükümet kaynakları Lübnan Başbakanı’nın zirve öncesinde ve sırasında yapılan görüşmelerden oldukça memnun olduğunu söylediğini aktardı. Lübnan'ın Suudi Arabistan ile ilişkilerin güçlendirilmesinin önemine ilişkin tutumunun sabit olduğuna dikkat çekerek, zirvenin Lübnan'a ilişkin kararlarının Mikati ile yakından ele alınacağını kaydetti.
Başbakan Necib Mikati cuma günü yaptığı açıklamada ‘Arapları ortak çıkarlar ve herkesi ilgilendiren konularda bir araya getirdiği için Cidde'de düzenlenen Arap zirvesinin önemli rolünü takdir ederek’ Suudi Arabistan'ın bölgede bir bütün olarak istikrarı tesis eden yaklaşımına olan güvenini ifade etti.
Mikati, Cidde’deki zirveyi, Suudi Arabistan ile İran arasında normal ilişkilerin yeniden tesis edilmesi ve kardeş Suriye'nin Arap Birliği'ndeki rolünü tam olarak oynaması konusunda varılan anlaşma nedeniyle iyileştirici olarak nitelendirdi.
Mikati, krizin uzun sürmesi, ele alınmaması ve yerinden edilenlerin sayısındaki büyük artışın, yerinden edilme krizini, altyapısı, sosyal etkileri ve ülkedeki siyasi yansımaları ve yerinden edilenlerin şehirlerine ve köylerine dönme doğal hakkı açısından Lübnan'ın taşıyabileceğinden daha büyük hale getirdiğine dikkat çekti.
Esed ve Zelenskiy’den müttefiklere ve düşmanlara “Arap mesajları”https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4339331-esed-ve-zelenskiy%E2%80%99den-m%C3%BCttefiklere-ve-d%C3%BC%C5%9Fmanlara-%E2%80%9Carap-mesajlar%C4%B1%E2%80%9D
Esed ve Zelenskiy’den müttefiklere ve düşmanlara “Arap mesajları”
Fotoğraf: Majalla
İbrahim Hamidi
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, geçmiş yıllardaki kapalı toplantılarda Rus yetkililere genelde, 2014’te ülkesini hemen “Rus kucağına” bırakan eski Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç gibi kaçmayıp sonuna kadar savaşmaya kararlı olduğunu söylüyordu. Yani Moskova’nın, Esed’e “rejimi kurtarmak” için askerî müdahale borcu olduğu gibi Esed de Moskova’ya sarayda kalıp savaşmaya borçlu. Gelgelelim Suriye Devlet Başkanı, kaderin kendisini büyük bir Arap devletinin düzenlediği bir Arap zirvesinde “Rus” Yanukoviç’in halefi Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy ile aynı çatı altında ve etkin ülke liderlerinin bulunduğu bir masa etrafında bir araya getireceğini hiç düşünemedi.
Esed ile Zelenskiy arasında bir örtüşme ve uyuşma var. Esed, Tahran ile Moskova’daki müttefiklerini bile şaşırtacak şekilde kalıp savaşmaya karar verdi. Onlar zannediyordu ki Esed, sarayı bırakarak İran’da, Rusya’da ya da bir Arap ülkesinde sürgüne gidecek. Ama o kalmaya karar verdi. Bu ise önce İran ve ardından Rusya’yı, çıkarları ile nüfuzlarını savunmak üzere müdahale etmeye sevk etti.
Zelenskiy de kalıp savaşmaya karar vererek, ABD ve Batı’daki müttefiklerini şaşırttı. 2022’de Rusya, Ukrayna’daki savaşı başlattığında, ABD ile müttefiklerinin Zelenskiy’ye bir sürgün yeri teklif ettiklerini ancak onun yolculuk bileti değil, silah istediğini çok duyduk. Yine duyduk ki Batılı yetkililer, Zelenskiy’nin Kiev’de kalıp savaşma kararı olmasaydı, ABD ile müttefiklerinin onu askerî olarak destekleyemeyeceklerini, Rusya’yı yıpratamayacaklarını ve gözlerini Tayvan’a diken Çin’e “mesajlar” gönderemeyeceklerini söyledi.
Yıllar, kaderler ve ustaca yapılmış hesaplar Esed ile Zelenskiy’yi aynı çatı altına koymak istiyor. Garip bir paradoks: Esed, bu salondaki varlığını Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e borçlu. Şam’ın başka bir görüşü var. Buna göre Putin’in Esed’den Suriye platformu üzerinden Ortadoğu’ya güçlü bir dönüş alacağı var. Bir Arap platformunda yer almak, Putin’in Arap ülkelerini Suriye ile normalleşmeye ikna etmek için yürüttüğü çabalar da dahil olmak üzere Rus desteği gibi vesileler sayesindedir. Araplar, Suriye’deki “zafer” ve ABD’nin “etkisini kaybetmesi” gibi pek çok sebepten ötürü Rus sesini duydu.
Suriye Devlet Başkanı, Rusya Devlet Başkanı’na borçlu; Şam’a göre de Putin’in Esed’den Suriye platformu üzerinden Ortadoğu’ya güçlü bir dönüş alacağı var
Zelenskiy ise Esed’in müttefikiyle aynı kişinin, yani Putin’in amansız düşmanı. Ukrayna Cumhurbaşkanı, “Rus işgalciye” karşı seferber etmek için bir Arap zirvesine geldi. İronik bir şekilde Zelenskiy, Arap zirvesi platformundan Rusya Devlet Başkanı’na karşı diplomatik saldırı başlattığı esnada Büyük Yedili (G7)’den “askerî destek” almak için Japonya’ya gitmeye hazırlanıyordu. Bir tiyatro oyuncusu olan Cumhurbaşkanı’ndan gelen bu retorik vücut dili, Esed tarafından ancak zorlu tercihlerle karşılanırdı: 12 yıldan sonra katıldığı ilk zirveden çekilmesi, ki bu zor bir iş. Zelenskiy’nin Rus “çarına” karşıt ifadelerini kabul etmek maliyetli bir şey. Dinlemeksizin salonda kalması mümkün. Diplomatik bir çözüm. Şam ile Kiev arasında diplomatik ilişkilerin kopuk olduğunu söylemek gerek. İlki, Ukrayna’nın “doğu bölgelerinin” bağımsızlığını tanırken ikincisi, Suriye’nin doğu “bölgesinden” Rus düşmanına gizli saldırılar başlatma girişiminde bulundu.
İşin aslı şu ki, Rusya Ukrayna’ya girdiğinden beri Suriye ve Ukrayna “dosyaları” arasında pek çok örtüşme oldu. Paralı askerler, anlaşmalar, insansız hava araçları, sözleşmeler, mutabakatlar, uçaklar, sistemler, yaptırımlar, Rusya-İran ortaklığı, Rusya-Türkiye anlaşmaları, çatışmalar, anlaşmalar, ABD-Rusya çatışmaları ve anlaşmaları, Rusya-İsrail denemeleri… Bu hesaplar arasında şu da var ki Rusya, Ukrayna’da Türkiye’ye muhtaç ve Moskova, Suriye’nin İdlib şehri meselesinde Ankara’yı razı etmek istiyor.
Zelenskiy, Putin’in azılı düşmanı; bir Arap zirvesine “Rus işgalciye” karşı ordu toplamak için geldi. Bu esnada Çin’e karşı seferber olan Japonya’daki “Büyük Yedili” zirvesine doğru yola çıkmaya hazırlanıyordu
Detay vermek gerekirse Putin; Rusya ve Türkiye arasında NATO, İsveç’in üyeliği ve Moskova ile Ankara arasında nükleer reaktörler, ticaret ve turizm anlaşmalarına ilişkin sağlanacak mutabakat karşılığında Şam’ın, İdlib ile Suriye’nin kuzeyindeki cephelerden Erdoğan lehine vazgeçmesinde bir sakınca görmüyor. Türkiye’nin Suriye’den geri çekilmesi, çekilme sözü veya çekilme için bir takvimi olmasa bile, Esed’in Erdoğan’la normalleşip yüz yüze görüşmesine de itiraz etmiyor; tabi Rus “çarının” müttefiki olan Türkiye Cumhurbaşkanı’nın seçimleri kazanmasına yardımcı olduğu sürece. Bu, Erdoğan’ın sözlerinden açıkça anlaşılıyordu. Ne demişti: Esed ile bir araya gelip teröre karşı iş birliği yapmaya hazır ama Suriye’den çekilmeyecek.
Bu noktada Esed’in, Cidde Zirvesi platformundan Arap ülkelerine yönelik mesajı geldi: Erdoğan’a bir saldırı. Nitekim Esed, Şam ile başka birçok Arap ülkesinin düşmanı olarak görülen İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler)’e işaret ederek, “sapkın bir İhvancı sosa batırılmış yayılmacı Osmanlı düşüncesinin tehlikesi” konusunda uyarıda bulundu.
Bu ifadelerin Araplarda olumlu bir yankısı oldu. Her şeyden önce Suriye’de “rejim” veya “devleti” güçlendirmenin, kuzey cephesinden Türkiye nüfuzunun akması ve doğu cephesinden İran’ın sızması karşısında bir set oluşturacağına dair bir kanaat söz konusu. Ayrıca Şam’da laik rejimi desteklemenin İhvan’ı engelleyeceği ve “devleti” güçlendirmenin uzun vadede İran’ın ve ona bağlı milislerin etkinliğini zayıflatacağı düşünülüyor.
Esed’in Cidde Zirvesi platformundan Arap ülkelerine yönelik mesajı: Erdoğan’a bir saldırı. Nitekim Esed, ‘sapkın İhvancı sosa batırılmış yayılmacı Osmanlı düşüncesinin tehlikesi’ konusunda uyardı
Esed’in Arap platformundan Osmanlı ve İhvan karşıtı mesajları anlaşılır. Bununla birlikte bu mesajları, Arap rolüne ilişkin mesajları izledi: Suriye, “Arapçılığın kalbidir”; bundan dolayı o, “Arap kucağına” gitmedi, zira mensubiyeti “Arap”. Bir diğer ifadeyle Suriye, bir Arap “kucağına” gitmedi, Araplar “kalbe” döndü. Çünkü ülkeler ve rejimler gibi kişiler de “herhangi bir sebepten ötürü” bir kucaktan diğerine geçer. Ama bu, Suriye’nin âdeti değildir. “Suriye’nin geçmişi, bugünü ve geleceği Arapçılıktır.”
Bu, Arap ülkelerinin yeniden yapılanmaya ve jeopolitik meselelere ilişkin olarak gözünü diktiği Suriye’de ordu, servet ve petrol konusunda Esed’den egemenlik tavizleri elde etmek için iki hafta önce Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi Şam’a gönderen İran’a da bir göndermeydi. Bu, bir mesaj ve ikinci bir imadır.
Putin’in müttefiki ve Batı’nın düşmanı Esed ile Putin’in düşmanı ve Batı’nın müttefiki Zelenskiy’den gelen açıklamalar ve sözlerin yorumlanmasında çok şey söylenebilir. Nihayetinde Esed, Suriye’nin başkenti Şam’a döndü. O Suriye ki doğu, kuzeybatı ve güneybatı olmak üzere üç “devletçiğe” bölünmüş ve halkı büyük uluslararası ve bölgesel güçlerin orduları aracılığıyla yapılan “vekalet savaşının” pençeleri arasına sıkışarak yıkım, sığınma, yerinden edilme, zorunlu göç ve yaptırımların sıkıntısını çekiyor. Zelenskiy ise ülkesinin başkenti Kiev’e dönmeden önce Japonya’daki “Büyük Yedili” zirvesine gitti. Onun ülkesi de doğu ve batı olmak üzere iki “devlete” bölündü ve halkı, ordular, teçhizatlar ve silahlar aracılığıyla yapılan “vekalet savaşında” askıda kalmış bir halde yıkımdan, yerinden edilmeden, sığınmadan ve zorunlu göçten muzdarip.
Esed ve Zelenskiy’den hem düşmanlara hem de müttefiklere verilen “Arap mesajları” işte bunlar.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Majalla dergisinden çevrilmiştir.
Esed, Cidde’deki Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılıyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4332716-esed-cidde%E2%80%99deki-arap-birli%C4%9Fi-liderler-zirvesi%E2%80%99ne-kat%C4%B1l%C4%B1yor
Esed, Cidde’deki Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılıyor
Suriye, Arap zirvesi çalışmaları için hazırlık toplantılarına katılıyor (Şarku’l Avsat-Arşiv)
Suriye Dışişleri ile Gurbetçiler Bakan Yardımcısı Eymen Susan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, Suudi Arabistan’ın Cidde şehri 19 Mayıs’ta yapılacak Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılacağını bildirdi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Susan, “Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed Cidde’de bulunacak” dedi.
Suriye, 12 yıl aradan sonra, Arap zirvesi çalışmaları için yürütülen hazırlık toplantılarına katılıyor.
Susan, Cidde’de yapılması planlanan Arap Zirvesi’nin yeni bir aşamayı başlatacağı yönünde umudunu dile getirerek, “Herkes, Cidde zirvesinin yeni bir aşamayı başlatacağını umut ediyor” ifadelerini kullandı.
Esed, Cidde’deki Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılacak mı?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4332581-esed-cidde%E2%80%99deki-arap-birli%C4%9Fi-liderler-zirvesi%E2%80%99ne-kat%C4%B1lacak-m%C4%B1
Esed, Cidde’deki Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılacak mı?
Cidde’deki konferans alanına giden yollarda dalgalanan Arap ülkelerinin bayrakları (Fotoğraf: Abdullah El-Falih)
Suudi Arabistan’ın Cidde şehri 19 Mayıs’ta yapılacak Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne hazırlanırken, şehrin sokakları Arap ülkelerinin bayraklarıyla süslendi.
Cidde’de düzenlenecek olan zirveyi, 400 Suud gazetecinin yanı sıra bu önemli olayı haber yapmak isteyen uluslararası medya ve Batılı haber ajansları takip edecek.
Zirveye katılması beklenen medyacıların çoğu Cidde’ye gelerek, hazırlık toplantılarını izlemeye ve haberlerini yayınlamaya başladılar.
Şarku'l Avsat’a konuşan bir kaynak, Cidde zirvesine Arap liderlerin geniş katılımının beklendiğini söyledi, ancak Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in katılıp katılmayacağına dair bilgi vermekten kaçındı.
Öte yandan, Suriye Dışişleri ile Gurbetçiler Bakan Yardımcısı Eymen Susan, Cidde’de yapılması planlanan Arap Zirvesi’nin yeni bir aşamayı başlatacağı yönünde umudunu dile getirdi.
Susan, 19 Mayıs’ta yapılması planlanan Arap Zirvesi’nin hazırlık toplantılarının oturum aralarında Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulundu.
Susan, “Herkes, Cidde zirvesinin yeni bir aşamayı başlatacağını umut ediyor” dedi.
Suriye, 12 yıl aradan sonra, 19 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da yapılacak Arap Zirvesi çalışmalarının hazırlık toplantılarına katılıyor.
Susan, Şarku’l Avsat’a yaptığı özel açıklamada ayrıca şunları söyledi;
“Anlayışın, diyalogun, iletişimin, karşılıklı saygının, iç işlere karışmamanın ve çıkarlarımızı gözetmenin hakim olduğu yeni bir aşamaya geçebilmemiz için Arap halklarının ‘Arap cehennemi’ denilen dönemde yaşadığı zor yılları aşmamız için herkes çabalıyor. Araplar olarak birimizin başına gelen iyi veya kötü şeylerin diğerinin de başına geleceğinin bilincindeyiz.”
Sudan, devam eden hazırlık toplantılarına ‘ciddiyet, pozitiflik ve iyimserlik atmosferinin’ hakim olduğunu da söyledi.
Şam, Cidde Zirvesi’nin yeni bir aşamayı başlatacağını umut ediyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4332171-%C5%9Fam-cidde-zirvesi%E2%80%99nin-yeni-bir-a%C5%9Famay%C4%B1-ba%C5%9Flataca%C4%9F%C4%B1n%C4%B1-umut-ediyor
Şam, Cidde Zirvesi’nin yeni bir aşamayı başlatacağını umut ediyor
Suriye Dışişleri ile Gurbetçiler Bakan Yardımcısı Eymen Susan
Suriye Dışişleri ile Gurbetçiler Bakan Yardımcısı Eymen Susan, Cidde’de yapılması planlanan Arap Zirvesi’nin yeni bir aşamayı başlatacağı yönünde umudunu dile getirdi.
Susan, 19 Mayıs’ta yapılması planlanan Arap Zirvesi’nin hazırlık toplantılarının oturum aralarında Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulundu.
Susan, “Herkes, Cidde zirvesinin yeni bir aşamayı başlatacağını umut ediyor” dedi.
Suriye, 12 yıl aradan sonra, 19 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da yapılacak Arap Zirvesi çalışmalarının hazırlık toplantılarına katılıyor.
Susan, Şarku’l Avsat’a yaptığı özel açıklamada ayrıca şunları söyledi;
“Anlayışın, diyalogun, iletişimin, karşılıklı saygının, iç işlere karışmamanın ve çıkarlarımızı gözetmenin hakim olduğu yeni bir aşamaya geçebilmemiz için Arap halklarının ‘Arap cehennemi’ denilen dönemde yaşadığı zor yılları aşmamız için herkes çabalıyor. Araplar olarak birimizin başına gelen iyi veya kötü şeylerin diğerinin de başına geleceğinin bilincindeyiz.”
Sudan, devam eden hazırlık toplantılarına ‘ciddiyet, pozitiflik ve iyimserlik atmosferinin’ hakim olduğunu da söyledi.
Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Hüsam Zeki ise, “Cidde’deki Arap zirvesi, Araplar için umut verici ve büyük bir itici güç olacak” dedi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Zeki, “Suudi Arabistan iyi ve umut verici bir diplomatik ve siyasi faaliyete tanık oluyor ve Arap zirvesinin başkanlığı, Arap çıkarlarına büyük önem veren aktif bir başkanlık olacak” ifadelerini kullandı.
Sudan konusunun zirvenin en öne çıkan konusu olacağının altını çizen Zeki, “Sudan’ın durumu stresli ve talihsiz bir durum ve devam etmesi maalesef Arap sistemine üye olan önemli bir devletin istikrarını olumsuz etkiliyor. Bu silahlı çatışmanın durdurulması için yürütülen çalışmaların başarıyla taçlandırılmasını temenni ediyoruz” dedi.
Suriye 12 yıllık aradan sonra Arap Birliği Zirvesi hazırlık toplantılarına katıldıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4327966-suriye-12-y%C4%B1ll%C4%B1k-aradan-sonra-arap-birli%C4%9Fi-zirvesi-haz%C4%B1rl%C4%B1k
Suriye 12 yıllık aradan sonra Arap Birliği Zirvesi hazırlık toplantılarına katıldı
Arap Birliği Zirvesi çalışmalarına hazırlık olarak yapılan Ekonomik ve Sosyal Konsey üst düzey yetkilileri toplantısı (SANA)
Suriye 12 yıllık aradan sonra, 19 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da düzenlenmesi planlanan Arap Birliği Zirvesi çalışmalarına hazırlık olarak bugün yapılan Ekonomik ve Sosyal Konsey üst düzey yetkilileri toplantısına katıldı.
Şarku’l Avsat’ın Suriye devlet televizyonundan aktardığı habere göre, bugün Cidde’de başlayan hazırlık toplantısına katılan Suriye heyetinde, Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Ekonomi ve Dış Ticaret Bakan Yardımcısı Rania Ahmed, Arap İşleri Dairesi Başkanı Büyükelçi Riyad Abbas, Uluslararası İlişkiler Başkanı Dr. Anas El Bikai ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı İhsan Rumman yer alıyor.
Suriye Ekonomi ve Dış ticaret Bakanı Muhammed Samir Halil, Pazartesi günü bakanlar düzeyinde yapılacak Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantılarında Suriye heyetine başkanlık edecek.
Öte yandan, Cezayir Dışişleri Bakanı Ahmed Ataf, dün Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile yaptığı telefon görüşmesinde önümüzdeki Cuma günü Cidde’de yapılacak Arap zirvesinin gündemini görüştü.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, geçtiğimiz Çarşamba günü Suudi Arabistan’ın Amman Büyükelçisi Nayef Sudayri’yi kabul etti (EPA)
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, geçtiğimiz hafta Esed’i, Cidde’de düzenlenecek Arap Birliği Zirvesi’ne davet etti.
Suriyeli Kürtlerin gözü Türkiye seçimlerindehttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/suriye/4326761-suriyeli-k%C3%BCrtlerin-g%C3%B6z%C3%BC-t%C3%BCrkiye-se%C3%A7imlerinde
Suriyeli Kürtler, Türkiye’de bugün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni bir zaferiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını veya Millet İttifakı’nın adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanıp kazanmayacağını merakla bekliyor.
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri, Türkiye’nin Kürtlerin çoğunlukta olduğu Suriye’nin kuzeyindeki bölgelere yönelik politikasında, önümüzdeki yıllarda Suriye’deki Kürtleri neyin beklediğine dair bir tablo sunuyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden araştırmacı Baraa Sabri, Suriyeli Kürtlerin, Kılıçdaroğlu’nun aday gösterildiği, HDP’nin de içerisinde yer aldığı Millet İttifakı’nı desteklediğini söyledi.
Sabri ayrıca, “Bu ittifakın, Suriye’deki Türk operasyonları durdurmak için anlaşmaya vardığını umuyorlar” dedi.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة