Kral Fehd Akademisi kapılarını kalıcı olarak kapatıyor

Londra'da bulunan akademi, 38 yıldır Arap ve Müslüman öğrencileri İngiliz müfredatıyla Arapça ve İslami çalışmaları birleştirerek eğitim veriyordu

Akademi, üç ila 18 yaş arasındaki öğrencileri kabul ediyordu / Fotoğraf: Wikipedia
Akademi, üç ila 18 yaş arasındaki öğrencileri kabul ediyordu / Fotoğraf: Wikipedia
TT

Kral Fehd Akademisi kapılarını kalıcı olarak kapatıyor

Akademi, üç ila 18 yaş arasındaki öğrencileri kabul ediyordu / Fotoğraf: Wikipedia
Akademi, üç ila 18 yaş arasındaki öğrencileri kabul ediyordu / Fotoğraf: Wikipedia

Birleşik Krallık'ta uzun bir hafta sonunu Kral Fehd Akademisi'nin öğrencileri, velileri ve personeli, endişeli ve üzgün geçirdi.

5 Mayıs Cuma günü veliler, akademinin yönetim kurulundan, kurumun mevcut 2022-2023 akademik yılının sonunda kapılarını kapatma kararı aldığını bildiren bir e-posta aldı.

Okul resmi olarak İngiltere'de kayıtlı bir hayır kurumuna bağlıdır (Akademi internet sitesi)
Okul resmi olarak İngiltere'de kayıtlı bir hayır kurumuna bağlıdır (Akademi internet sitesi)

Karar öncesi söylentiler çıktı

Suudi yetkililerin, üç ila 18 yaş arasındaki öğrencileri kabul eden okulu kapatma niyetiyle ilgili söylentiler birkaç gün önce ortalıkta dolaşıyordu, ancak cuma günü, yetkililerin okulu finansman sorunu yüzünden kapatma olasılığının neredeyse kesin olduğuna dair bir onay geldi. 

Independent Arabia'nın bir nüshasına ulaştığı mektupta şu ifadelere yer verildi:

"Suudi Arabistan Krallığı eğitim sistemini yeniden düzenliyor ve yapılandırıyor. Buna göre Krallık, yurtdışında eğitim hizmetleri sunma stratejisini değiştirecek. Ülke şimdi bazı eğitim kurumlarını kapatmayı düşünüyor ve akademi, kapatılması düşünülen kurumlardan biri. Alternatif bir finansman kaynağı bulunmazsa okulun mevcut akademik yılın sonuna kadar kapanması muhtemeldir."

1985 yılında merhum Kral Fehd bin Abdulaziz'in rehberliğinde kurulan akademideki öğretim süreci iyi gittiği için haber şaşırtıcıydı.

Okul, Birleşik Kralık'ta ikamet eden Suudi, Arap ve Müslüman topluluktan yaklaşık 480 erkek ve kız öğrenciyi bünyesinde barındırmaktaydı.

Akademi, ülkede Arap ve İslami ilimleri İngiliz müfredatıyla birleştiren bir eğitim sistemini takip eden birkaç okuldan biri olduğundan, kayıt için bekleme listeleri uzun ve bu listeler, sıralarından birine oturmak isteyen çocuk ve gençlerin isimleriyle dolu. 

Akademinin internet sitesinde kurumsal hedef şu şekilde özetlendi: 

"Yaklaşık kırk yıl önce Londra'da kurulan akademimiz tarafından belirlenen hedef, örnek ve profesyonel bir eğitimli topluluk oluşturmak için Suudi diplomatların ve başkentte din eğitimi almak isteyen diğer kişilerin çocuklarına eğitim sağlamaktır. Gerçek inanç bilgisine ve ılımlı temellere dayanarak, toplumumuzu geliştirmeyi ve diğer kültür ve inançlara karşı daha fazla anlayış ve açık görüşlülüğü desteklemeyi amaçlıyoruz. İngilizlerin demokrasi, hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlük, farklı kültürlerden, dinlerden ve inançlardan insanlara karşılıklı saygı ve hoşgörü temel değerlerini destekliyoruz."

Resmi olarak Birleşik Krallık'ta kayıtlı bir hayır vakfına bağlı olan ve mütevelli heyetine Prens Muhammed bin Navaf bin Abdulaziz'in başkanlık ettiği okulun öğrencileri, hukuk, tıp, medya ve sanat gibi alanlarda yetkinliklerini kanıtlamış ve başarılı kariyerlere imza attılar.

Akademide Suudi öğrenciler ücretsiz eğitim alırken, Suudi olmayan aileler ilkokul öğrencileri için 3 bin pounddan başlayan ve ortaokulun son sınıflarında 5 bin pounda ulaşan yıllık ücret ödüyor.

2017 yılında Kral Fehd Akademileri Vakfı, Suudi Arabistan Krallığı'ndaki yeni trendle tutarlı olduğu ve kendisini önceki klişeden uzaklaştırdığı söylenen bir hareketle Almanya'nın Bonn kentindeki şubesini kapatma kararı aldı.

Almanya'daki sağ partiler tarafından maruz kaldığı baskılar ve aşırılık yanlısı ideolojiyi Almanya'ya ithal etme suçlamaları üzerine Berlin'de aynı isimle benzer bir akademi inşaatı çalışmaları son aşamasına gelse de durduruldu.
 

Okulda yapılan kutlamalardan (Akademi internet sitesi)
Okulda yapılan kutlamalardan (Akademi internet sitesi)

Veli ve öğrencilerin yaşadığı şok

Londra'daki Akademi'nin kapatıldığı haberi, öğrencileri, velileri ve öğretim kadrosunu, özellikle de ön bilgi verilmediği için işlerini kaybedecek ve alternatif bir iş bulmak için zaman bulamayacak olan çalışanları şok etti.

Kapatma haberlerini birkaç gün önce duymaya başlayan veliler ise, haberi doğrulamadan 4 Mayıs'ta önlem amacıyla okula yazı göndererek, çocuklarının eğitiminin askıya alınmamasını talep etti.

Veliler ayrıca, 2023-2024 akademik yılı için İngiliz devlet okullarında kayıtların kapalı olması nedeniyle yeni okullar bulmak için yeterli zamanları olmadığından şikâyet etti. Bu durum çocuklar için diğer okullarda yer bulmanın zorluğunu artırdı.

Bir grup veli de kapatma kararının uygulanmasının engellenmesi ve Suudi, Arap ve Müslüman topluluklara hizmet vermede önemli rol oynayan bu okulun hizmetlerine devam etmesi amacıyla Change.org sitesinde imza kampanyası başlattı. 

El-Halic El-Cedide adlı internet gazetesi, adını açıklamamayı tercih eden bir babanın şu sözlerini aktardı:

"Bunun bir finansman sorunu olduğunu duyduk. Ancak Suudi Arabistan kesinlikle böyle bir yeri çalışır durumda tutabilecek maddi güçtedir. Doğru yatırımla bu okul çok iyi hizmet sunan bir merkez haline gelebilir ve İngiliz ve İslami eğitimin en iyi yönlerini ortaya çıkarabilir."

Öğretmenlerden biri şunları söyledi:

"Eski bir öğrenci, şimdiki veli ve öğretmen olarak hala şoktayım. Asıl endişem çocuklarımızın iyiliği ve bir veli olarak henüz resmi kapatma bildirimi almadım."

Diğer veliler de hayal kırıklıklarını ve üzüntülerini ifade etmek için sosyal medyaya başvurdu.
Velilerden biri şöyle bir tweet attı:

"Başarı geçmişi olan görkemli bir yapı. Çocuğum kısa bir süre için de olsa bu öğrenci grubuna katılma şansına erişti. Her sabah onu pencereden izlemek çok güzeldi. Kapanma haberi bizi üzdü. Sınıflarında dolaştığım, yaşadığımız gurbet acısını Kuran ayetleriyle dindiren bu okul ile olan anılarımızı unutamıyorum."

Bir diğeri ise paylaşımında umut taşıyan bir mesaj göndererek şunları yazdı:

"Prens Muhammed bin Selman'dan Londra'daki Kral Fehd Akademisi'nin kapanmamasını sağlamasını istiyorum. Çünkü Londra'daki delegelerin çocuklarına, burslu öğrencilere ve birçok Arap ve Müslümana hizmet ettiği ve Müslümanların çocuklarına İslam'ı öğrettiği için kapatılmaması gerekiyor."

Bir diğer tweette şu sitem yer aldı:

"Londra'daki Kral Fehd Akademisi'nin mali açık nedeniyle kapılarını kapatacağı söyleniyor! Bu akademi, Londra'daki Suudilerin, Arapların ve Müslümanların çocukları için verimli bir merkez, Arapça dilinde eğitimi ve İslami müfredatıyla güvenli bir sığınaktı. Soru şu ki, alternatif ne?"

Arap ve Müslüman toplulukların, çocuklarını bulundukları ülkede akredite bir eğitimden mahrum bırakmadan inançlarını yaşamalarına yardımcı olacak aynı standartta başka merkezlerin ve akademilerin kurulup kurulmayacağı şu anda merak konusu.

Bu sorunun cevabını ancak zaman gösterecek.

Independent Arabia



Dini Liderin taktikleri ve çıkar esnekliği arasında İran

Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)
Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)
TT

Dini Liderin taktikleri ve çıkar esnekliği arasında İran

Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)
Dini Liderin sözleri, İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmek için tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi (AFP)

Hasan Fahs

Merhum siyasi liderlerden birine, 1980'li yıllarda kendisini Amerikan yönetimiyle doğrudan diyaloğa yönelten nedenin ne olduğu ve kendisi ile Washington arasında bir iletişim kanalı açılması konusunda Rusya'nın yaptığı arabuluculuk teklifini reddetme sebebi sorulduğunda; “Eğer durum benimle Amerika tarafı arasında doğrudan diyaloğa açıksa, benim ve Amerikan tarafının payından çıkar elde etmeye çalışacak bir arabulucuya gerek yok” demişti.

Arabulucunun rolü ve çıkar elde etme hırsları konusunda geçerli olan, Ortadoğu bölgesinin bir sonraki aşamada, özellikle de ABD ve İran tarafları arasında yönelebileceği diyaloglar ve uzlaşılar konusunda asıl ve vekil taraf için de geçerli. Amerikalı ve İranlı tarafların tutumu açık görünüyor; her biri aralarında doğrudan ve kamuya açık diyalog kanalları açmaya çalışıyor. Bilhassa ortak amaçları Ortadoğu bölgesinin geleceği ve bundan doğabilecek yeni siyasi ve jeostratejik denklemler konusunda bir uzlaşıya ulaşmak veya mevcut denklemleri onaylayıp perde arkasından çıkararak sahneye sürmek olduğu için, her ikisi de diğer tarafı tavizci konumda göstermeyen bir yöntem veya mekanizma arıyor.

İran tarafı, Amerikan yönetimiyle doğrudan diyalog denklemini yerleştirebilirse, diyalog kesin ve istikrarlı sonuçlara ulaşamasa veya başarısızlıkla sonuçlansa bile, bölgede olup bitenlerle ilgilenen tüm bölgesel taraflara, Tahran'ın vekil taraf ile diyalog kanalları açmasına gerek olmadığı yönünde açık bir mesaj göndermiş olacak. Burada vekil ile kastedilen özellikle ve münhasıran İsrail’dir. Yani İran’ın, kendisi ile diyalog kurabildiği ve tüm dosyalarını ve kartlarını bir anda masaya koymak zorunda kalmayıp, aşamalı olarak anlaşmaya varabildiği asıl olan Amerikalı taraf ile diyalog kurabildiği sürece vekil İsrail ile diyaloğa ihtiyacı yoktur.

İran rejiminin Dini Lideri Sayın Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile  başkanlık ekibi ve kabinesiyle yaptığı görüşmede, belirli bir konuda düşmanla diyaloğun mümkün olduğunu söylediğinde, bu sözleri ile yeni hükümete, “düşman” Amerikan yönetimiyle doğrudan diyalog olasılığına giden yola, Dini Lider ve rejimin genel politika ve stratejilerini formüle etme yetkisine sahip kişi olarak yeşil ışık yaktığına ve örtü sağladığına dair açık bir sinyal veriyordu.

Dini Lider'in bu sözleri, İran'ın ulusal, milli ve stratejik çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla tüm taraflarla diyaloğa açık olma sloganını öne çıkaran yeni hükümetin diplomatik ekibinin tamamlanmasıyla aynı zamana denk geldi.

Muhammed Cevad Zarif'in Stratejik İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine geri dönmesinin yanı sıra, denebilir ki, Zarif’in dışişleri bakanı olduğu dönemde siyasi işlerden sorumlu bakan yardımcısı ve baş müzakereci olan yeni Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi de, İran'ın eski BM daimi temsilcisi Mecid Tahtırevançı'yı Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı ve müzakereci olarak atadıktan sonra siyasi ve müzakere ekibini dizayn etmeyi başardı.

Bu atamalar ve sonuçları, İran'ın BM Daimi Temsilcisi görevinde Emir Said İrevani'nin bulunması ile tamamlanıyor. İrevani, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri siyasi yardımcılığından BM temsilcisi görevine getirildi. Tüm bu atamalar, kararlılar anlamına gelen “Baydariha” grubunun başını çektiği radikal kanadın tanımına göre Arakçi'nin, İran diplomasisinin temel kılcal damarlarında “New York Çetesi” adı verilen ekibi yeniden düzenlediği ve müzakere ekibinin anahtarlarını onlara verdiği anlamına geliyor.

Bu veriler, bu kez nükleer dosya ve onunla ilgili anlaşmanın boyutuna, hem yeni hükümetin hem de rejimin gerçek endişe ve kaygı kaynağını oluşturan ekonomik yaptırımlar krizine çözüm bulunması açısından anlaşmanın taşıyabileceği anlamlara odaklanmak yoluyla, İran'ın Amerikan yönetimiyle çeşitli dosyalara ilişkin “doğrudan” müzakere sürecinde niteliksel bir değişim yaratma yönündeki niyetinin ciddiyetini gösteriyor.

Ancak aynı zamanda bu durum, rejim liderliğinin ulusal çıkarlar çerçevesine giren, egemenlik ve ulusal güvenlik kavramlarıyla ve özellikle de Hamas Siyasi Büro başkanı İsmail Heniyye'nin Tahran'da öldürülmesine verilecek yanıt meselesiyle bağlantılı, bazı konularda epey esneklik göstermeye ve dönüşmeye istekli olduğunun açık göstergelerini de beraberinde taşıyor.

Bu bağlamda Dini Lider'in resmi internet sitesinde, Lider'i Kohgiluye ve Buyer Ahmed eyaletinden şehit aileleriyle bir araya getiren görüşmenin detaylarının yeniden yayınlanması dikkat çekti. Zira görüşme 14 Ağustos'ta, Dini Lider’in Cumhurbaşkanı ve kabinesini kabulünün ve düşman ile diyalog ve müzakere konusundan bahsetmesinden iki gün sonrasında gerçekleşmişti. Daha sonra pazar günü resmi web sitesi KHAMENEI.IR'in ön sayfasında görüşme ve Dini Lider’in Kuran’ı Kerim’in Enfal suresinin 16’ıncı ayetine yaptığı atıf, ayeti üstün çıkarlara dayanan “taktiksel geri çekilmenin meşruluğu” ve bunun düşmana teslim olmak veya boyun eğmek olarak görülmemesi gerektiği şeklinde yorumlayan sözleri yeniden yayınlandı. Bahsi geçen ayette şöyle buyruluyor: “Taktik icabı geri çekilmenin ve diğer bir safta yeniden mevzilenmenin dışında, böyle bir günde kim onlara arkasını döner, kaçarsa, Allah'ın gazabına uğramış olur. Onun mekânı cehennemdir. Orası ne kötü bir cezalandırma ve nihâî bir dönüş yeridir.”

Geri çekilmeye ilişkin bu sözlere, bu kez Dini Lider'in ofisinden yetkililerin İran'ın Heniyye suikastına yanıt verme kararlılığıyla ilgili açıklamaları eşlik etti. Açıklamalara göre yanıt verme kararı, Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanı olarak Dini Lider'in yetkileri dahilindedir ve o, üst düzey askeri liderlere danışarak stratejik kararlar alma yetkisine sahiptir. Bu dönemde, Devrim Muhafızları’nın yanıt verme operasyonuna hazırlığın bir parçası olarak açıkladığı çeşitli balistik füze türlerini içeren yaklaşık 13 tatbikat gerçekleştirmesine rağmen, İran tarafında füzeler ile büyük ölçekli bir yanıt verme operasyonuna ilişkin açıklamalar azaldı. Buna ek olarak, yön değiştirerek BM Daimi Temsilcisi İrevani’nin deyimiyle hesaplanmış ve ani bir yanıttan bahsetmeye başladı.

Bu değişiklik veya esnekliğe ilişkin sunulan ve sunulacak tüm gerekçelere rağmen, sabit olan tek şey, İran rejimi liderliğinin, müzakere masasına dönme ihtimalini kaçırmamak için Şam'daki konsolosluğunun hedef alınmasına yanıt verirken kullandığından farklı bir taktiğe başvurduğunu ortaya koyuyor. Diyalog ve uzlaşı yoluyla kazanımlar elde etmenin, bilhassa bu müzakerelerde elde edebileceklerini müttefiklerine stratejik bir zafer olarak sunabileceği için, onu yanıt vermekten kurtaracağını düşünüyor.

Buradan yola çıkarak Amerikan yönetimi ve Irak hükümetinin, ana aşaması Eylül 2025'te başlayıp 2026'da sona erecek olan yabancı güçlerin Irak'tan çekilmesine ilişkin anlaşmanın sonuçlandırılması konusunda iki tarafın sona yaklaştığına ilişkin yaptıkları açıklamalara, İran rejiminin bölgesel düzeydeki stratejik kazanımlarından biri olarak bakılabilir. Anlaşma kaçınılmaz olarak Suriye'den çekilmeyi de içeriyor. Bu nedenle anlaşmanın uygulanması, Dini Lider'in Kasım Süleymani suikastının ardından 2020'de geliştirdiği ve Amerikan güçlerini Batı Asya bölgesinden, özellikle de Irak ve Suriye'den uzaklaştırmaya odaklandığı stratejinin gölgesinde İran için bir kazançtır.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.