Türkiye genel seçim sonuçları

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye genel seçim sonuçları

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Türkiye tarihi 14 Mayıs seçimini geride bıraktı. Türkiye, 13. cumhurbaşkanını seçiyor: Sandıkların yüzde 92'dan fazlası açıldı.

İşte son sonuçlar:

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: 49,76

KEMAL KILIÇDAROĞLU: 44,49

SİNAN OĞAN: 5,30

MUHARREM İNCE: 0.46

Açılan sandık yüzde 92,61

YSK Başkanı Yener'den açılan sandık sonuçlarına ilişkin açıklama

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener, "YSK'nın veri girişinde şu anda herhangi bir aksama ya da gecikme söz konusu değildir. Verilerimiz, anlık olarak siyasi partilerle de paylaşılmaktadır." dedi.

Yener, YSK önünde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, YSK'nın veri girişinde şu anda herhangi bir aksama ya da gecikme söz konusu olmadığını, verilerin anlık olarak siyasi partilerle de paylaşıldığını söyledi.

Seçime katılan cumhurbaşkanı adayı sayısının 4 olduğunu, 24 siyasi partinin de seçime katıldığını belirten Yener, şunları kaydetti:

Sandık alanlarından gelen sonuçların ilçe seçim kurullarına, ilçe seçim kurullarından da il seçim kurullarına intikali ve bu şekilde sisteme veri girişi söz konusu olmaktadır. Şu an itibarıyla yurt içerisinde yüzde 47.08, yurt dışında ise yüzde 12.60 oy girişi gerçekleşmiştir.

Yener, soru üzerine, gecikme durumunda da nasıl bir yöntem izleneceğinin hem kanunda hem de seçim takviminde belli olduğunu bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan "sandıkları terk etmeyin" çağrısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Tüm dava ve yol arkadaşlarımdan, sonuçlar resmi olarak neticelenene kadar, her ne olursa olsun sandıkların başından ayrılmamalarını rica ediyorum." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 14 Mayıs seçimlerinin uhulet ve suhulet ile büyük bir demokrasi şöleni şeklinde gerçekleşmesinin, Türkiye'nin sahip olduğu demokratik olgunluğun ifadesi olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, paylaşımında şunları kaydetti:

Seçim böylesine olumlu ve demokratik atmosferde geçmişken, oy sayımı da halen sürerken, alelacele sonuçlar açıklamaya kalkmak, milli iradenin gaspı anlamını taşır. Milletimizin teveccühünün devam eden oy sayımına yansıyor olmasından memnuniyet duyuyoruz. Tüm dava ve yol arkadaşlarımdan, sonuçlar resmi olarak neticelenene kadar, her ne olursa olsun sandıkların başından ayrılmamalarını rica ediyorum. Demokrasi adına oy veren ve seçim çalışmalarında yer alan tüm vatandaşlarımı tebrik ediyor, her birine ayrı ayrı şükranlarımı ifade ediyorum.

Ata İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Oğan'dan açıklama

Ata İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, "En başından beri gözüken o ki seçimler ikinci tura kalacak ve Türk milliyetçileri, Atatürkçüler ikinci turun belirleyeni olacaklar." dedi.

Oğan, Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinin sonuçlarını takip ettiği otelde basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Seçimlerin millete hayırlı olması temennisinde bulunan Oğan, "Uzun ve yorucu bir maratondu bizim için, oldukça zor bir seçim oldu. Çünkü çok kısıtlı imkanlarla biz bu seçime girdik, Ata İttifakı ve Ata İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı olarak anketlerle televizyonlarda yok sayıldık. Türlü türlü saldırılara maruz kaldık." dedi.

HDP ve HÜDA PAR gibi terörle arasına mesafe koymayan siyasi partilerin "kilit olma" hesabını bozacaklarını ilk günden beri söylediklerini vurgulayan Oğan, seçimlerin ikinci tura kalacağını öngördüklerini aktardı.

- "Gözüken o ki seçimler ikinci tura kalacak"

Oğan, Türk milliyetçilerini ve Atatürkçüleri yeniden Türkiye'deki seçimlerin merkezine, göbeğine oturtmak için yola çıktıklarının altını çizerek, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener'in son açıklamasında yurt içerisinde yüzde 47,08, yurt dışında ise yüzde 12,60 oy girişi gerçekleştiğini açıkladığını anımsattı.

Seçimlerin ikinci tura kaldığı görüşünü paylaşan Oğan, "En başından beri gözüken o ki seçimler ikinci tura kalacak ve Türk milliyetçileri, Atatürkçüler ikinci turun belirleyeni olacaklar." dedi.

- "Şu an asla şunu veya bunu destekleyeceğiz demiyoruz"

Bu çerçevede zorlu bir 15 gün daha yaşanacağını belirten Oğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eğer seçimler bu sonuçlarla tamamlanırsa ve ikinci tura kalırsa, bu süreçte milletimize, memleketimize hayırlı bir sonuç olması için elimizden geleni yapacağız. Şu an asla şunu veya bunu destekleyeceğiz demiyoruz, demeyeceğiz. Ata İttifakı'nı oluşturan siyasi partilerle milletimizin bize oy veren, imza veren temsilcileriyle istişareler yapacağız ve bu istişarelerin sonucunda bir karar vereceğiz."

- "Bizi koltuk derdinde olan bir yapıymış gibi göstermek istediler"

En baştan beri ortaya koydukları tavrın son günlerde "bir pazarlık içerisine girilecek" gibi lanse edildiğini ama bunun doğru olmadığını vurgulayan Oğan, Anayasa'nın ilk dört maddesinin değişmezliği, 13 milyon sığınmacının gönderilmesi, "faiz sebep enflasyon sonuç" anlayışından vazgeçilmesi gibi temel şartlarının bulunduğunu, bunu en başından beri dile getirdiklerini ve söz konusu şartlar olmadan ikinci aşamaya geçilemeyeceğini söyledi.

Oğan, FETÖ, PKK, Hizbullah gibi terör örgütlerinin karşısında olduklarının, bu şartlar sağlandıktan sonra ancak diğer meselelerin konuşulabileceğinin altını çizerek, şunları kaydetti:

"Oysa son üç gündür Muharrem İnce'ye yapılan linç girişiminin benzeri bize yapılmaya çalışıldı. Bizi sanki koltuk derdinde olan bir yapıymış gibi göstermek istediler. Ancak bunu yapanlar gördüler ki Sinan Oğan ve Ata İttifakı'nın aslında bu seçimlerde rolü onların hayal ettiğinden çok daha önemliymiş.

O sebeple de tüm milletimize, memleketimize bu seçimlerin hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz. Bizim takınacağımız tavır kesinlikle milletimizden yana, istişareden yana olacaktır. Sonuç ne olursa olsun inanıyorum ki milletimizin, memleketimizin faydasına olacaktır."

- "Terör örgütlerinin ve onun siyasi uzantılarının Meclise taşınmasına karşıyız"

Ata İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Oğan, HÜDA PAR'a ilişkin soru üzerine, şöyle konuştu:

"Biz terör örgütlerinin ve onun siyasi uzantılarının Meclise taşınmasına karşıyız.Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclisimiz, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmuş olduğu Mecliste herhangi bir terör örgütünün uzantısı bulunmamalıdır. Eğer ikinci turda bizim desteğimize ihtiyaç duyan birisi olursa önce terörle, terör örgütlerinin siyasi uzantılarıyla arasına mesafe koymak zorunda. Siyasete ilk girdiğimiz günden bu yana söylediğimiz şeylerde hiç değişiklik olmadı, ilk gün ne diyorsak şimdi de aynısını diyoruz."

Oğan, "Söylediğimiz çok net, terör örgütüyle arasına mesafe koymayan zaten gelmesin." dedi.

AK Parti'li Yavuz, yurt dışı oylarının sayımının yapıldığı ATO Congresium'da açıklama yaptı: Türkiye'de yoğun bir itiraz süreci yaşanmıyor
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri'nin sonuçlarına ilişkin Türkiye'de yoğun bir itiraz sürecinin yaşanmadığını belirtti.

Yavuz, yurt dışı oylarının sayımının yapıldığı ATO Congresium'da gazetecilere yaptığı açıklamada, yurt dışı oylarının sayımının yoğun bir şekilde devam ettiğini söyledi.

ATO Congresium'da işlerin rutin şekilde ilerlediğini dile getiren Yavuz, "Burada partilerin müşahitleri, temsilcileri, itiraza yetkili kişileri var, YSK'nın görevlileri, sandık başkanları var, kurullar tam teşekkül etmiş. Çok nizami bir şekilde sayımlar yapılıyor. Sonucu hep birlikte göreceğiz." diye konuştu.

İtirazlarla ilgili bir soru üzerine Ali İhsan Yavuz, şunları kaydetti:

Bu duruma vurgu yaparken bir kısım diyorum. Türkiye'de yoğun bir itiraz süreci yaşanmıyor. Aslında belki bundan sonra eğer tutanaklar arasında bir çelişki görülürse, mesela bizim sayım döküm cetvellerimiz var kendimize has, aslında sandığın başında da sayım döküm çizelgeleri var, yine sandık kuruluna ait. Ama aynı zamanda ıslak imzalı tutanaklar var, iki tutanak etti, bir de birleşme tutanakları üç tutanak... Bütün bu tutanaklar arasında fark ortaya çıktığı oranda partiler bundan sonraki süreçte itiraz edecek. Mesela Cumhurbaşkanlığına ilişkin yarın 17.00'ye kadar mühlet var. Partilere ilişkin biraz daha fazla, salı günü 15.00'e kadar. Dolayısıyla bu itirazlar için böyle hemen bir şey kaçıyor demek mümkün değil. Şu anda sandığın dışında seçim kurullarındaki itirazları hazırlıyoruz. O tamamen gelişi engelleyen bir şey değil, onu öyle anlamayın.



Perde arkasında DEAŞ'ın Lübnan'a dönüşünü kim destekliyor?

Lübnan ordusu DEAŞ terör örgütüyle bağlantılı kişileri gözaltına aldı (Reuters)
Lübnan ordusu DEAŞ terör örgütüyle bağlantılı kişileri gözaltına aldı (Reuters)
TT

Perde arkasında DEAŞ'ın Lübnan'a dönüşünü kim destekliyor?

Lübnan ordusu DEAŞ terör örgütüyle bağlantılı kişileri gözaltına aldı (Reuters)
Lübnan ordusu DEAŞ terör örgütüyle bağlantılı kişileri gözaltına aldı (Reuters)

Tony Bouloss

Lübnan'daki her dönüm noktasında ve her büyük siyasi dönüşümün öncesinde, terör örgütü DEAŞ yeniden ortaya çıkıp uyuyan hücreleri faaliyete geçiyor ve böylece bölgesel nüfuz oyununda değişime maruz kalan ve gerileyenlerin çıkarlarının kesiştiği bir halka oluşturuyor. Lübnan güvenlik güçlerinin geçtiğimiz günlerde DEAŞ hücrelerini çökerttiğini açıklaması, bu bağlamdan bağımsız ve sıradan bir olay değildi.

Güvenlik güçleri dikkat çekici bir zamanda, Şam'daki bir kiliseye yönelik kanlı terör saldırısından birkaç gün sonra, yurt içinde terör eylemi düzenlemeye hazırlanan terör hücrelerini durdurduklarını açıkladı. Bu gelişme, radikal örgütün hem güvenlik hem de bölgesel gündemin ön saflarına geri dönmesine neden oldu.

DEAŞ’ın insansız hava araçları (İHA) üretiminde uzman bir saha liderine dönüşen ‘Kasura’ lakaplı Lübnanlı kimya öğretmeniyle ilgili haber, Şam'ın merkezinde Mar Elias Kilisesi'ndeki kanlı olay ve bu olaydan sadece birkaç saat önce ülkenin güney banliyölerinde düzenlenen Aşure etkinliğine bombalı saldırı düzenlemeyi planlayan bir hücrenin yakalandığına dair haberlerin basında yer alması, birdenbire DEAŞ neden şimdi ortaya çıktı? DEAŞ’ın geri dönüşü geçici bir güvenlik tesadüfü mü, yoksa bölgedeki kartları karmak ve aktörlerin konumlarını yeniden belirlemek için gerektiğinde kullanılacak bir siyasi koz mu?’ sorularının gündeme gelmesine neden oldu.

Lübnanlı güvenlik kaynaklarına göre DEAŞ’ın ‘Lübnan Vilayeti’ olarak bilinen biriminde faaliyet gösteren tutukluların ifadeleri, örgütün Lübnan'ı ‘cihat için doğrudan bir savaş alanı değil, destek ve lojistik yardımın sağlandığı bir ülke’ olarak gördüğünü ortaya koydu. Bu durum, söz konusu tutukluların üstlendiği görevlerin niteliğinden de anlaşılıyor. Bu kişilerin, lojistik ihtiyaçların karşılanması ve Suriye'ye nakledilmesiyle sınırlı görevleri vardı.

Kasura

Tutuklananların en önemlilerinden biri Kasura olarak bilinen, 1997 doğumlu ve Bekaa'nın (doğu) Kamd el-Luz kasabasından gelen, kimya alanında yüksek lisans derecesine sahip ve özel öğretmen olarak çalışan bir kişidir. Bu durum, terör örgütlerinin bilimsel kadroları kendilerine çekmedeki karmaşık boyutunu yansıtmaktadır. Başlangıçta Lübnan'da ‘DEAŞ vali yardımcısı’ görevini üstlenen Kasura, daha sonra terfi ederek Lübnan'ı olası hedefler listesine alan ağlardan ve hücrelerden sorumlu ‘vali’ görevine getirildi. Kasura, bu görevi üstlendikten sonra çeşitli bölgelerde emrinde çalışan yaklaşık 15 kişiden oluşan gizli bir ağı yönetti ve Lübnan'ı özel operasyonlar için olası hedefler listesine dahil etti.

Aynı güvenlik kaynağına göre bu veriler Suriye'deki güvenlik açısından zayıf bölgeler ile DEAŞ’ın Lübnan'ın iç kesimlerindeki uzantıları arasındaki yakın bağlantıyı yeniden teyit ederken bu durum güvenlik güçlerini DEAŞ ideolojisini benimseyen hücrelerin olası geri dönüşü karşısında ek zorluklarla karşı karşıya getiriyor.

İhvan kapısı

Siyasi analist ve yazar Nebil Ebu Mansur, DEAŞ'ın yeniden ortaya çıkmasının özellikle de bazı tekfirci grupların sınır ötesi bir baskı aracı veya terör aracı haline geldiği durumlarda bölgesel nüfuz mücadelelerinden ayrı düşünülemeyeceğini vurguladı. Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan-ı Müslimin) birçok durumda ılımlı bir siyasi yüz göstermiş olmasına rağmen, şiddet yanlısı katı akımların gelişmesi için entelektüel bir deney alanı olmaya devam ettiğini belirten Ebu Mansur, Müslüman Kardeşler'in geleneksel siyasi faaliyetlerindeki projeleri başarısızlığa uğradığında, aşırı uçlar daha radikal cihatçı başlıklar altında yeniden ortaya çıkıyor ve DEAŞ ve benzeri örgütler, olası bir istikrar sürecini bozmak için son çare olarak kalıyor.

Özellikle Lübnan’da DEAŞ hücrelerinin yeniden harekete geçmesinin her zaman büyük dönüşümler veya iç siyasi tıkanıklıklarla aynı zamana denk geldiğine dikkati çeken Ebu Mansur, “Suriye'de ise bu tür hücreler zaman zaman eski dengeleri korumak veya herhangi bir kesin siyasi çözümü geciktirmek için kanlı bir mesaj olarak kullanılıyor” dedi. DEAŞ'ın şu anda izole bir durumdan ziyade, ‘İhvan-ı Muslimin’ adlı entelektüel ve siyasi hastalığın kronik bir belirtisi olduğu söyleyen Ebu Mansur, “Zira bu grup, koşullar gerektirdiğinde yeni nesil radikaller yetiştirmeye devam edebiliyor” diye ekledi.

İdeolojik bağ

Öte yandan Maşrık Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Sami Nadir, doğrudan ideolojik bağ olduğu savını çürütmeye çalıştı. Müslüman Kardeşler ekolünün, El Kaide ve DEAŞ gibi grupların ortaya çıkmasından önce küresel cihada ilk teorik gerekçeyi sağlayan ekol olduğunu söyleyen Nadir, “Bazı çevreler, Müslüman Kardeşler örgütü içinde Londra, Şam ve diğer kanatlar arasında yaşanan çatlakların, istikrarı sarsmak veya gri alanlara baskı uygulamak gerektiğinde kullanılabilecek ideolojik temeli ortadan kaldırmadığını düşünüyor” dedi. DEAŞ'ın bugün Lübnan ve Suriye'de yeniden ortaya çıkmasının zamanlamasının tesadüf olmadığının altını çizen Nadir, “Bir yandan güvenlik boşlukları bu kartlarla doldurulurken, diğer yandan DEAŞ'ın geri dönüşünün siyasi kartları yeniden karacağı ve bölge ülkelerini terör endişelerinin esiri haline getireceğini bilen bölgesel aktörler var. Bu da bölgesel müzakerelere yeni boyutlar kazandırıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Emekli Tuğgeneral George Nadir ise değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Lübnan'da radikalizm için verimli olan bataklığın hiçbir zaman kurumadığını, yoksulluğun artması, devlete güvenin zayıflığı ve resmî kurumların dışında silahların varlığının devam etmesi, ulusal güvenliğin duvarında delikler açmaya yetecek faktörlerdir.”

Tuğgeneral Nadir’e göre devletin egemenlik meselesi olarak büyük önem taşıyan Hizbullah’ın silahları, devletin boşluğunu, iç çelişkileri ve güç dengesindeki adaletsizliği istismar eden terörist hücrelerin istismarına açık hale getiriyor.

scdvfghy
Lübnan iç güvenlik güçleri, 2022 yılında DEAŞ'tan ele geçirdiklerini söyledikleri silahları sergiliyor (AFP)

Avukat Muhammed Sabuh da dosyanın belirli bir anlatıyı doğrulamak için siyasi bir belgeye dönüştüğünü söyledi. Basın mensupları önünde yaptığı açıklamada “Sıradan bir okulda kimya öğretmeni olan bir kişi, Irak ve Suriye'de DEAŞ'ın bile başaramadığı roket üretiminde nasıl uzmanlaşabilir? Irak ve Suriye'deki DEAŞ'ın bile başaramadığı bir şeyi nasıl başarabilir?” sorularını sıralayan Sabuh, gerçek tehlike iddia edilenden daha az olsa bile Lübnan'daki ‘derin devletin’ Batılı müttefiklerine terörle ‘açıkça savaş halinde’ olduğunu kanıtlayacak herhangi bir belge aradığını belirtti.

Olayların karmaşık bölgesel bağlamları

Şam'daki kilise saldırısı ile Beyrut'taki DEAŞ hücrelerinin ortaya çıkarılması, olayı yerel ölçekten daha geniş bir bölgesel ölçeğe taşıdı. İstihbarat ve diplomatik raporlara göre Şam'daki terör saldırısı, DEAŞ’a destek veya kaos ortamında dağınık unsurlarını yeniden bir araya getirme kabiliyetine dair eski mesajları yeniden gündeme getirdi.

Batı taraflarca yapılan bazı analizler, bu durumu doğrudan İran’ın bölgesel projesi olan direniş ekseninin birçok alanda yaşadığı boşluk dönemiyle ilişkilendiriyor. Direniş ekseninin Suriye'de ve uluslararası baskıların Hizbullah üzerinde yarattığı etkilerle üst üste aldığı darbeler, bazı aktörleri yedek kartlarını oynamaya itti. Bu kartlar arasında, onlarca yıldır sıcak bölgeleri meşgul etmek ve silahların ve devlete paralel sistemlerin varlığını haklı çıkarmak için güvenlik söylemini canlı tutmak için kullanılan aşırı uçlardaki kartlar da bulunuyor.

İslamcı gruplar üzerine uzmanlaşmış merkezlerin güvenlik raporları ve araştırmaları, Müslüman Kardeşler ile İran destekli direniş ekseni arasında çıkarların örtüştüğünü ve böylece DEAŞ’ın, Suriye ve Lübnan'da iktidara karşı harekete geçirilerek İran ile dolaylı olarak anlaşmazlıkları veya uzlaşmaları olan birçok tarafın ortak noktası olan istikrarı bozmayı ve gerginliği sürdürmeyi amaçlandığını belgeliyor.

Söz konusu raporlar, Hamas Hareketi’nin dini referansları farklı olsa da, İran'dan finansman alan ve direniş ekseni içinde faaliyet gösteren radikal grupların bir araya geldiği açık bir örnek olduğuna işaret ediyor.

Hizbullah'ın anlatısı

Bu karmaşık ortamda, eski bir soru olan ‘Hizbullah’ın DEAŞ’ın bu ani ortaya çıkışından faydalanıyor mu?’ sorusu yeniden gündeme geldi. Bu sorunun birden fazla cevabı var. Hizbullah sahadaki tüm değişiklikleri mutlak olarak kontrol etme gücüne sahip değilse de sürekli bir terör tehlikesi olduğu söyleminin, silahların Lübnan’ı koruduğu söylemini desteklediği inkâr edilemez.

Öte yandan DEAŞ'ın bu hareketliliğinin, ABD'nin Lübnan devletinden Hizbullah'ı silahsızlandırmak ve güvenlik ve askeri konumunu sona erdirmek için net bir plan ortaya koymasını istediği sürenin bitmesine birkaç gün kala başlaması dikkati çekti. DEAŞ'ın hassas bir dönemde ‘dramatik’ bir şekilde ortaya çıkması ve sahada terör eylemlerinin yapılması, silahların ve İHA’ların ele geçirilmesi, Hizbullah’ın Lübnan'ın güvenliğinin ordunun tek başına caydıramayacağı gruplar tarafından tehdit edildiği yönündeki söylemini güçlendiriyor.

Kritik bir süreç

Siyasi kaynaklara göre Lübnan'da DEAŞ hücrelerinin durdurulmasıyla eş zamanlı olarak Hizbullah, kendisini ve İran'ı DEAŞ hücrelerinin eylemleriyle ilişkilendiren herhangi bir analizi, yerel ve bölgesel siyasi konumuna hizmet edecek şekilde uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu bağlamda Hizbullah’a bağlı medya kuruluşları, soruşturmaların DEAŞ’a bağlı hücrenin İsrail’in dış istihbarat servisi Mossad’la bağlantısını kanıtladığını ve üyelerinin telefonlarında İsrail istihbaratıyla iletişim kurmak için kullanılan uygulamalar keşfedildiğini iddia eden bir haber yayınladı. Ancak bu iddialara ilişkin henüz resmi bir doğrulama yapılmadı.

Gazeteci Ali el-Emin, söz konusu haberle ilgili yorumunda resmi makamların bu grubun gerçek kimliğini açıklaması gerektiğini ve soruşturma sonuçlarını beklediklerini söyledi. Ancak bunun, bu hücrenin ortaya çıkarılmasının özellikle ateşkes anlaşmasının geri kalan kısmının uygulanması için bir plan hazırlanması konusunda hükümet ve Hizbullah üzerinde baskı yaratan siyasi gelişmelerle bağlantılı olduğu gerçeğini zayıflatamayacağını vurgulayan Emin, “Bu eylem, Hizbullah’ın kendi çevresinde gayri resmi olarak yaydığı, Lübnan ve Hizbullah çevrelerine yönelik terör tehlikesi argümanını güçlendiriyor” dedi. Böyle bir hücrenin çökertilmesinin kritik bir siyasi dönemde bu fikri desteklediğine dikkati çeken Emin, “Bununla birlikte bu hücrenin DEAŞ'a bağlı olduğunu doğrulayan bilgilerin doğruluğu konusunda da birtakım soru işaretleri var. DEAŞ’ın bölgedeki yükselişi ve düşüşü, her zaman Suriye, Irak ve diğer ülkelerde yaşanan bölgesel ve uluslararası çatışmalarla bağlantılıydı ve görevinin sona erdiğine dair işaretler vardı” yorumunda bulundu.

Radikal düşünceleri besleyen ortam

Diğer yandan siyasi analist Ali es-Sibiti, Hizbullah'ın siyasi zamanlamaya göre DEAŞ hücrelerini harekete geçirdiği yönündeki söylentilerin, onun imajını zedelemek ve terörle mücadelede oynadığı gerçek rolü gözden kaçırmak için yapılan bir girişimden ibaret olduğunu öne sürdü.

Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre Hizbullah’ın ‘Suriye ve Lübnan'da tekfirci gruplarla mücadelede büyük bedeller ödediğini ve DEAŞ kartını kullanmaya gerek duymadığını, aksine sahada bu gruplara karşı savaştığını söyleyen Sibiti, “DEAŞ hücrelerinin ortaya çıkarılmasının zamanlaması ile Hizbullah’ın bu hücreleri kullandığı suçlaması arasında bir bağlantı kurmak, gerçekçi veya güvenlik açısından hiçbir temeli olmayan siyasi bir sonuçtur. Çünkü bu hücrelerin üyelerini tutuklayan ve soruşturmayı yapan devletin yasal kurumlarıdır. Terörle mücadele için etkili bir güvenlik ve siyasi destek olmasaydı, ordunun istihbarat müdürlüğü, karmaşık ve tehlikeli bir ağı yöneten Kasura gibi bir kişiyi tutuklayamazdı” şeklinde konuştu.

Sibiti, son olarak şunları söyledi:

“DEAŞ'ın bugün oluşturduğu tehlike, radikal düşünceleri besleyen ortamın halen var olduğunu teyit ediyor. Fakat bu ortam Hizbullah tarafından yaratılmamış ve onun çıkarlarına da hizmet etmiyor. Aksine, Lübnan'ın düşmanları tarafından Lübnan'a baskı uygulamak için kullanılıyor. Hizbullah ise bu terörizmi beslemek yerine caydırmak için çaba harcıyor.”