Geleceği olmayan bir astsubaydan, husumetli ülkelere açılım diplomasisinin liderliğine: ‘Türkiye’nin sır küpü’ Hakan Fidan

Hakan Fidan
Hakan Fidan
TT

Geleceği olmayan bir astsubaydan, husumetli ülkelere açılım diplomasisinin liderliğine: ‘Türkiye’nin sır küpü’ Hakan Fidan

Hakan Fidan
Hakan Fidan

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni kabinesinde bakan olarak atanması Türk halkı için sürpriz olmadı. Fidan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 2015 yılında milletvekilliği seçimlerinde aday gösterilme talebinden siyasi bir kariyer istediği herkes tarafından biliniyordu. Ancak Türk halkı için asıl sürpriz üstlendiği bakanlık, yani güvenlik alanından gelen isimler yerine diplomatların görev aldığı bilinen dışişleri bakanlığı görevini üstlenmesi oldu. Fidan’ı yakından tanıyanlar, bu görevi üstlenmesi karşısında şaşırmazken Türkiye’nin dış politikasında, özellikle ‘husumetli’ olarak sınıflandırılan ülkelere açılım konusunda büyük bir atılım gerçekleştirmeyi başarmasını bekliyorlar.

Washington Post gazetesinin 2013 yılında İsrail’in İran’daki 10 ajanının kimliğini ifşa etmekle suçladığı Fidan'a İsrail'in duyduğu ‘nefret’ hakkında çok şey yazıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hakan Fidan hakkında kullandığı belki de en açık ifade “Benim sır küpüm, devletin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü” ifadesiydi. 2016’daki karşı darbe girişimini fark eden ilk kişinin Fidan olduğuna inanılıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın çevresinden yetkililer, Fidan'ın Erdoğan’a ulaşarak onu uyarmaya çalıştığını, ancak Erdoğan’a kolay kolay ulaşamadığını, çünkü Erdoğan’ın o sıra ailesiyle tatilde olduğunu, bunun üzerine Fidan’ın Erdoğan'ın damatlarından biriyle temasa geçtiğini ve haberi ona ilettiğini söylediler. Dışişleri Bakanlığı’nın yeni patronunun kitleleri harekete geçirmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ekranlarda görünmesini tavsiye ettiği ve “Onlarla (darbecilerle) ölümüne savaşacağız, gidip halkla konuşacağız” dediği söyleniyor.

Bir Türk kaynak, ilk izlenimlerin aksine Türkiye’nin Fidan'ın diplomasi döneminde dışişleri bakanını istihbarattan, savunma bakanının ordudan ve içişleri bakanını devlet idaresinden geldiği İngiliz sistemine yakın yeni bir politika benimseneceğinden söz etti. Birçok kişi Fidan'ın ‘çeşitli bağlantılara ve bilgilere sahip olduğu’ ve bunları nasıl değerlendireceğini iyi bildiği için görevinde başarılı olmasını bekliyor. Tüm bunlara Fidan’ın Türk siyasetindeki yeni düzene göre yeniden ‘komşularla sıfır sorun’ politikasına doğru yönelimin olduğu son iki yıldır dış politikada oynadığı büyük rol ekleniyor.

Fidan, Türk hükümetinin Suriye ve Mısır gibi husumetli olduğu ülkelerle ve İran gibi ilişkilerine ‘rekabetin’ damgasını vurduğu bazı ülkelerle ‘temas noktası’ konumundaydı. Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, kısa süre önce Suriye ile geniş bir müzakere süreci başlatanın da Hakan Fidan olduğunu ve Suriyeli yetkililerle görüşme yeri açıklanmadan bizzat yürüttüğü görüşmeler sonucunda müzakere sürecinin başladığını söylediler.

Eski Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı Başkanı Abbas İbrahim de Fidan'ın atanmasının ‘Türkiye-Suriye ilişkilerini olumlu yönde etkileyeceğine’ inandığını ifade etti. Fidan'la bazı dosyalarda ortak çalışma fırsatı bulan İbrahim, Fidan'ın daha çok pragmatik bir adam olduğunu ve dosyayı ayrıntılarıyla bildiğini söyledi. İbrahim, Fidan’ın Suriyeli yetkililerle son görüşmeleriyle ilgili olarak “Onları anlıyor, onlar da onu anlıyor” yorumunda bulundu. Fidan'ın ‘Suriye tarafıyla güveni yeniden tesis edebilecek yeteneğe sahip olduğunu’ düşünen İbrahim, Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik, siyaset ve askeri varlığı dosyaları üzerinde çalıştığını belirterek, “Fidan, Suriyeli yetkililerle Türkiye-Suriye anlaşmazlığıyla ilgili bir anlaşmaya ulaştı, ancak ne yazık ki anlaşma, Türk siyasetçiler tarafından uygulanmadı” şeklinde konuştu.

Suriyeli yetkililerle Lübnan'da müzakereler

Daha önce Fidan ile ‘çalışma arkadaşlığı’ yaptığını söyleyen İbrahim, Türk yetkililerin ‘Suriye topraklarındaki gerilimi azaltmak’ amacıyla Beyrut'ta Türkiye-Suriye müzakerelerini başlatmak istediklerini, ancak Suriyelilerin buna yanıt vermediğini anlatırken, bu yüzden Türkiye’nin yeni dışişleri bakanının başarılı olmasını beklediğini, çünkü güvenlik görevlerinde üst düzeyde diplomasi yürüttüğünü söyledi. İbrahim, Fidan’ın dış politika liderliğinde Türkiye’nin yeniden komşularla sıfır sorun politikasına döneceği göz önüne alındığında bu niteliklere sahip bir dışişleri bakanının sorunları büyük ölçüde azaltabileceğini düşünüyor.

Türk dizileri aşığı!

Siyaset dışında Türk filmlerini ve dizilerini çok seven Fidan'ın ‘sanat seven’ yanından da söz edilir ve Fidan’ın sevdiği dizilerin neredeyse hiçbirini kaçırmadığı söylenir. Bazıları Netflix platformunda gösterilen Türk yapımları için yazılmış senaryolara, özellikle de tarihi dizilere ilgi duyduğunu belirtiyor. Fidan’la çalışan bir Türk yetkili Fidan hakkında, çok kitap okuduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seyahatleri sırasında en çok kitap okuyan kişilerin başında geldiğini söyledi. Hakan Fidanı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) başkanlığı yaptığı dönemden beri tanıdığını söyleyen yetkili, Fidan’ın bu görevin ardından Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı, MİT Müsteşar Yardımcılığı ve MİT Başkanlığı görevlerindeyken de iletişimlerinin sürdüğünü belirterek, Fidan'ın ‘ekip çalışmasına sonuna kadar inandığını ve ekibini cesaretlendirmeye çalıştığını, vizyon sahibi ve kararlı biri olduğunu ve bu yönünün çok etkili olduğunu kaydetti.

Adını açıklanmasını istemeyen yetkili, Fidan'ın ‘teknolojiye çok meraklı ve MİT’te yüksek teknolojinin kullanılmasında büyük emeği olduğunu’ belirterek, Fidan hakkında şunları söyledi:

Analizleri doğru, mesajları açık ve nettir. Konuşurken sizi manipüle ettiğini anlamazsınız. Sorularınıza açık sözlülükle cevaplar verir. Söylediklerinin karşı tarafa ulaşmasını önemser ve mesajlarını iletmeyi sever. Karşı tarafın gözünde fikrinin net olduğundan emin olmak ister. Dengeli bir karakteri vardır ve karşısındakinin de öyle olmasını ister.

Eski Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı Başkanı Abbas da Fidan’ın ‘çok sakin bir kişiliğe sahip, sabırlı ve iyi bir dinleyici, ilişkilerini sürdüren ve hiçbir koşulda iletişimi kesmeyen, dosyaları son derece dikkatli takip eden biri’ olarak tanımladı.

İsrail ile kötü ilişkiler

Öte yandan, Washington Post gazetesinin 2013 yılında, İsrail’in İran'daki 10 ajanını ifşa etmekle suçladığı Fidan’a İsrail’in duyduğu ‘nefret’ hakkında çok şey yazıldığından, Fidan'ın İsrail ile ilişkisinin ciddi bir meydan okuma olması bekleniyor. New York Times (NYT) gazetesinin bir haberinde de Fidan'ın İran istihbaratına ve Suriye'deki cihatçılara bilgi sızdırabileceği endişesiyle Türkiye-İsrail iş birliğinin gerilediği yazıldı. O sıralar İsrail gazetesi Haaretz, Fidan ile ilgili yayınladığı bir haberde Mossad'ın, Özgürlük Filosu’nu organize etme rolü ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan'a olan yakınlığı ve İran'ın nükleer programını savunması nedeniyle dışişleri bakanlığına getirilmesiyle ilgili korkuları aktardı.

Olağanüstü bir özgeçmiş

Hakan Fidan, oldukça etkileyici bir özgeçmişe sahip. Çalışma hayatı dışında çok az bilgi yer alıyor. Sakin bir karakter. Türk halkı, dışişleri bakanlığı devir teslim töreni sırasında yaptığı konuşma dışında daha önce sesini duymamıştı. Buna karşın biyografisine bakıldığında hayatında muazzam bir ivme yakaladığı hemen göze çarpıyor. Fidan, 15 yıl boyunca orduda astsubay olarak görev yaptı. Ancak orduda ne kadar kalırsa kalsın üst rütbeye yükselemeyecek ‘mütedeyyin bir delikanlı’ olarak parlak bir geleceğe sahip olabileceği için askerlik hayatını astsubaylık rütbesinde bitirdi.

Evli ve 3 çocuk babası olan Fidan, 1968 yılında başkent Ankara’da doğdu. 1986 yılında Kara Kuvvetleri Muhabere Okulu ve Kara Kuvvetleri Dil Okulu'ndan mezun oldu. Daha sonra istihbarat alanında pratik deneyim kazandı ve 1986-2001 yılları arasında Almanya'da NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu İstihbarat ve Harekat Başkanlığı’nda yurtdışı görevde bulundu. Bu dönemde Almanya'da üniversite eğitimini tamamladı ve ABD'de Maryland Üniversitesine bağlı University of Maryland University College'dan yönetim ve siyaset bilimi alanından lisans dereceleri aldı. Burası Amerikan askerlerinin yurt dışında eğitimlerine devam edebilmeleri için kurulmuş bir kolejdir. Daha sonra Bilkent Üniversitesinde ‘Dış Politikada İstihbaratın Yeri’ isimli teziyle yüksek lisans ve 2006'da da ‘Bilgi Çağında Diplomasi: Antlaşmaların Doğrulanmasında Enformasyon Teknolojilerinin Kullanımı’ başlıklı tez ile doktora yaptı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde 15 yıl hizmet ettikten sonra 2001'de astsubay rütbesinden istifa etti. Siyasi ve ekonomik danışman olarak Dışişleri Bakanlığı bünyesinde çalıştıktan sonra ardından o dönem Başbakanlığa bağlı olan TİKA başkanlığına atandı. Aynı zamanda Başbakanlık Dış Politika ve Uluslararası Güvenlikten Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı yaptı.

Fidan'ın çalışmalarını yakından takip eden gazeteci Erdem Atay, Fidan’ın bu noktada istihbarata olan ilgisiyle ilgili olarak Şarku’l Avsat’a şunları söyledi:

Fidan'ın istihbarata olan ilgisi NATO'daki yurtdışı görevinden dönüşünde başladı. Ankara'daki ilk işi ‘Dış Politikada İstihbaratın Yeri’ isimli teziyle yüksek lisans yapmak oldu. Tezinde, ‘başarılı bir dış politika için güçlü ve nitelikli istihbaratın şart olduğu’ görüşünü savundu.

Atay, Fidan'ın istihbarat bilgilerini dış politikada başarıyla kullanan ABD ve İngiltere'nin istihbarat yapılarını incelediğini, ardından Türk istihbaratıyla karşılaştırma yaptığını ve çalışma sisteminin daha da geliştirilmesi için bazı önerilerde bulunduğunu belirtti. Atay, Fidan’ın tezini tamamladıktan sonra 2000 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yatırım kuruluşu olan OYAK'ın Genel Kurul üyeliğine seçildiğini ve 2001 yılında da ordudan istifa ettiğini kaydetti.

Fidan, ordudan ayrıldıktan sonra Avustralya'nın Ankara Büyükelçiliği'nde kıdemli siyasi ve ekonomik danışman olarak görev yaptı. Burada, mevcut Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in de o dönem ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde benzer bir görevde olduğu ve aynı şeyin eski TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi Suat Kınıklıoğlu için de geçerli olduğunu belirtmek gerekir.

Fidan'ın hızlı yükselişi, 2003 yılında TİKA başkanlığına atanmasıyla başladı. TİKA, o dönemde Devlet Bakanı Beşir Atalay'a bağlıydı. Fidan, dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ilişkileri iyi olan Atalay'a o kadar yakın çalışıyordu ki, Gül cumhurbaşkanı olunca Fidan'ın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine getirileceği söylentileri yayıldı. Ancak bu olmadı çünkü Fidan, TİKA'dayken o dönemde Başbakan olan Erdoğan'ın dikkatini çekti ve 2007'de Fidan’ı ekibine dahil etti. Ardından Fidan, Başbakanlık Dış Politika ve Uluslararası Güvenlikten Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevine getirildi. Bu noktada TİKA’nın hem dışişleri hem de istihbarat birimleri ile iş birliği içinde faaliyet gösterdiğini belirtmekte fayda var. TİKA, Orta Asya başta olmak üzere Türkiye ile tarihi ve kültürel ilişkileri olan ülkelerle ilişkilerine ağırlık verdiği ve oradan da Afrika'ya doğru yola çıktığı için TİKA Başkanlığı Fidan için tamamen uygun bir konumdu.

O dönemde Başbakan Erdoğan’ın Dış Politika Baş Danışmanı olan Ahmet Davutoğlu'na bölge gezilerinde eşlik ediyordu. Dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e de yurt dışı gezilerinde eşlik ederken yakın iş birliği içinde çalıştı. Fidan ayrıca, Erdoğan'ın Türkiye dışındaki ziyaretlerine katılan ve yabancı misafirleri karşılayan heyetlere de katılıyordu.

Fidan'ı korumak için 48 saat içinde yasa çıkarıldı

Öte yandan Fidan, Erdoğan'ın müttefikiyken amansız düşmanına dönüşen Fethullah Gülen tarafından yönetilen örgütün düşmanlığını da kazandı. Fidan, bu örgüt tarafından yakın takibe alındı. Hatta telefon görüşmeleri dinlendi ve bazı muhalif gazetelere bilgi sızdırmakla suçlandı. Fidan, 2010 yılında MİT Başkanı olmadan önce ne kadar önemli olduğunu gösteren bir olay yaşandı. Fidan, PKK'ya destek sağladığı ya da PKK’nın Türkiye'de güvenlik görevlilerine yönelik gerçekleştirdiği silahlı operasyonlar ve saldırılarla ilgili önceki bilgileri görmezden geldiği şüphesiyle 4 MİT yetkilisiyle birlikte şüpheli olarak soruşturuldu. Ancak hükümet derhal istihbarat görevlilerine ceza mahkemelerinde ifade vermekten muafiyet sağlayan bir yasa tasarısı sundu. Yasa, muhalefetin eleştirilerine rağmen 48 saat içinde TBMM’den geçti.

İstihbaratta değişim

Hakkındaki tüm suçlamalara rağmen Erdoğan'ın desteğinden aldığı gücü MİT’i yeniden yapılandırmak için kullanan Fidan'ın başarılarından biri de ‘Açık Kaynak İstihbaratı Daire Başkanlığı’nı kurması oldu. Erdem Atay'a göre Fidan’ın en büyük başarısı ise Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu oluşturularak, Genelkurmay Başkanlığı ile Jandarma arasındaki istihbarat savaşını bitirmesi oldu. Artık devletin tüm istihbarat servislerinin tartışmasız tek başkanı olarak yoluna devam edebilirdi. Bunun yanında Fidan, 1992'de MİT başkanlığını üstlenen Sönmez Köksal’dan sonra bu göreve kurum dışından atanan ikinci isimdir.

Türk basınına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT’in modernleşmesi ve kurumsallaşması için başına kendisine yakın bir ismi atamak ve çalışanlarının yüzde 50'si halen ordudan olduğu için MİT'i ordunun etkisinden çıkarmak istedi. Fidan da Türk istihbaratının sıcak noktalardaki varlığını artırmak ve Türkiye'nin Ortadoğu, Rusya, Kafkasya, Asya ve Afrika'dan ABD, Avrupa ve İsrail'e kadar büyüyen ihtiyaçlarını karşılamak için ABD'deki FBI ve CIA benzeri istihbaratı biri iç diğeri dış olmak üzere ikiye ayırmaya çalıştı.



Cannes'ın galibi İranlı yönetmen, Oscar yarışına dahil olabilecek mi?

İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)
İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)
TT

Cannes'ın galibi İranlı yönetmen, Oscar yarışına dahil olabilecek mi?

İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)
İran Yeni Dalgası'nın en etkili isimlerinden 64 yaşındaki Cafer Penahi, daha önce Altın Aslan ve Gümüş Ayı ödüllerini de kazanmıştı (Reuters)

İranlı muhalif yönetmen Cafer Penahi, Cannes Film Festivali'nin en büyük ödülü Altın Palmiye'nin bu yılki kazananı oldu.

Penahi, İran hükümeti tarafından hapse atıldığı dönemde yaşadıklarından ilham alan Yek Tasadef Sadeh (Sadece Bir Kazaydı) adlı filmiyle bu ödüle layık görüldü. Film, 2023'te cezaevinden tahliye edilmesinin ardından çektiği ilk yapım olma özelliğini taşıyor. Yönetmen, yasaklara rağmen yıllardır film çekmeye devam ediyordu.

En kişisel filmi 

Penahi'nin şimdiye kadarki en kişisel filmi diye nitelendirilen İran-Fransa-Lüksemburg ortak yapımı Sadece Bir Kazaydı, cezaevinde işkenceye maruz kalan 5 karakterin, kendilerine bu işkenceyi yapan kişiyi teşhis ettiğine inanmasıyla gelişen olayları konu alıyor.

Geçen hafta yaptığı açıklamada Penahi, "İlk kez hapse girdiğimde hücremde tek başımaydım. Beni gözleri bağlı şekilde, önümde bir duvarın olduğu ve arkamdan bir sesin geldiği o yere götürürlerdi. Saatlerce süren sorgularda, o adamın sesini dinleyerek onun kim olduğunu hayal ederdim. Bir gün bu sesi bir filmde ya da yazıda yeniden var edeceğimi biliyordum" dedi.

Altın Palmiye'yi aldıktan sonra ailesine ve çalışma arkadaşlarına teşekkür eden Penahi, "Şu an tüm İranlılara, farklı görüşte olan herkese bir şey söylemek istiyorum. Bütün sorunlarımızı ve fikir ayrılıklarımızı bir kenara bırakalım. En önemli şey ülkemiz ve onun özgürlüğüdür" ifadelerini kullandı.

Oscar yarışına katılabilir mi?

Bu zafer, Amerikan yapım ve dağıtım şirketi Neon için de art arda 6. Cannes zaferi anlamına geliyor. Stüdyo, daha önce Anora, Bir Düşüşün Anatomisi (Anatomy of a Fall), Hüzün Üçgeni (Triangle of Sadness), Titane ve Oscar'da büyük başarı yakalayan Parazit (Gisaengchung) filmleriyle Altın Palmiye'yi kazanmıştı.

Penahi'nin Cannes'daki bu büyük zaferi sonrası, birçok sinema çevresinde "Bu film Oscar yarışına katılabilir mi?" sorusu gündeme geldi. Son yıllardaki Cannes birincilerinin Oscar'da da ses getirmesi bu beklentiyi güçlendiriyor. Ancak İran yönetiminin, Penahi'nin ödüllü dramasını En İyi Uluslararası Film kategorisinde aday göstermek üzere Oscar'a göndermesi pek olası görünmüyor.

Penahi'nin ülkesindeki antidemokratik baskılara karşı açık tavrı ve filmde İran ceza sistemiyle ilgili sert eleştiriler, resmi kurumların böyle bir adım atmasını neredeyse imkansız kılıyor.

"İnsanlık adına güçlü bir söz"

Deadline eleştirmeni Pete Hammond tarafından "insanlık adına güçlü bir söz" diye tanımlanan film, haksız yere hapse atılmış işçi sınıfı karakterlerin kendilerine işkence eden gardiyana karşı intikam arayışını anlatıyor.

İran, geçmişte Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin) ve Satıcı (Forooshande) filmleriyle yönetmen Asgar Ferhadi'ye iki Oscar kazandırmıştı. 

Muhalif yönetmenler İran'ın Oscar aday belirleme sürecinde hiçbir zaman değerlendirmeye alınmıyor. Geçen yıl Cannes'da Jüri Özel Ödülü'nü kazanan Kutsal İncirin Tohumu'nun (Dane-ye anjir-e ma'abed) yönetmeni Muhammed Resulof, Oscar yarışına Almanya adına katılmıştı. 

Fransa ihtimali

Penahi'nin filminin Fransa tarafından aday gösterilmesiyse pek mümkün görünmüyor. Çünkü Fransa'da bu kategori için yarışan çok sayıda güçlü yapım var ve bu hakkın Fransızca olmayan bir filme ayrılması zor. Yapımcılar arasında Lüksemburg merkezli Bidibul Productions'ın da olması ise farklı bir seçenek yaratabilir.

Ayrıca Akademi'nin, Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin mülteci sporcular için oluşturduğu özel takım benzeri, sürgündeki sinemacılara özel bir En İyi Uluslararası Film kategorisi oluşturması gerektiği de tartışılıyor.

Her ne kadar Penahi, Paris'te yaşayan kızının yanında yaşamayı düşünmediğini, ülkesini terk etmek istemediğini daha önce açıklamış olsa da Sadece Bir Kazaydı'nın ödül sezonunda önemli yapımlardan biri olacağı şimdiden konuşuluyor.

Independent Türkçe, Deadline, Guardian