Rusya ile Ukrayna arasındaki ‘disiplinli denge’nin kazananı Türkiye mi olacak?

Erdoğan, Putin-Zelenskiy arabuluculuğunu sürdürmek için yeni zorluklarla karşı karşıya

Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
TT

Rusya ile Ukrayna arasındaki ‘disiplinli denge’nin kazananı Türkiye mi olacak?

Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)

Prof. Dr. Mitat Çelikpala

Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'da başlattığı ‘özel harekât’, şüphesiz son iki yılda dünyanın önceliklerini değiştiren en önemli gelişme oldu. O günden bu yana yaşananlar, küresel güvenlik yapısında köklü bir değişikliğe neden olup uluslararası ekonomik ve ticari ilişkileri ciddi şekilde etkilemiştir.

Ankara'nın Rusya'nın ‘özel operasyonuna’ ilk tepkisi, Ukrayna'nın doğusundaki bölgelerin yasa dışı ilhakını tanımayı kategorik olarak reddetmek oldu. Türkiye, 1991 yılında tanınan sınırları ile Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunma pozisyonu aldı. Bu tepki, Türkiye’nin NATO'nun önde gelen kilit bir üyesi ve aynı zamanda Rusya'nın yakın bir ortağı olmasından dolayı ivme kazandı.

Ankara, bu diplomatik tepkiden yaklaşık bir hafta sonra, boğazları hem Rusya hem de Ukrayna'nın savaş gemilerine kapatarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin 19. Maddesi’ni devreye soktu. Bu savaşın Karadeniz'e kıyısı olan tüm ülkeleri etkileyeceğini ilk dile getiren Türkiye oldu ve bu karar, Rusya'nın Karadeniz'e ilave savaş gemileri konuşlandırmasını engelleyerek güç dengesini değiştirebilecek ek bir etki yarattı. Türkiye ayrıca Karadeniz’e kıyısı olan ve olmayan diğer tüm ülkelere boğazdan savaş gemileri göndermekten kaçınmaları konusunda uyarıda bulunarak Karadeniz'i etkin bir şekilde kapattı.

Bunun dışında iki komşu arasında Karadeniz'de yaşanan savaştan tüm boyutlarıyla doğrudan etkilenen Ankara, Rusya ile Ukrayna arasında barışçıl çözüme öncelik veren, kolaylaştırıcı ve arabulucu rolünü dengelemeye çalışan bir ‘aktif tarafsızlık’ politikası izledi. Bu yaklaşım, genel olarak Türkiye'deki geleneksel dengeli dış politika yapım süreciyle tutarlı olsa da burada hassasiyet ve zayıflık yaşıyor ve bıçak sırtında duruyor.

İki komşu ülke arasında Karadeniz'de yaşanan savaştan tüm boyutlarıyla doğrudan etkilenen Ankara, Rusya ile Ukrayna arasında barışçıl çözümü önceleyen, kolaylaştırıcı ve arabulucu rolünü dengelemeye çalışan bir ‘aktif tarafsızlık’ politikası izledi.

Savaş halindeki iki ülke arasında dengeyi ve onlarla ilişkilerin devamlılığını sağlamayı amaçlayan bu yaklaşım, Rusya'nın tavrı ile Batılı müttefiklerin beklenti ve çabaları arasındaki hassas ve zor konumu da göstermektedir. Orta ve uzun vadede gelişmeler Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya ile ikili ilişkilerinin ötesine geçebilir. Çünkü bölgesel düzeyde Ankara'nın Karadeniz'deki politikalarını ve güvenliğini, küresel düzeyde ise özellikle Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği açısından Ankara'nın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini etkileyecektir.

Rusya'nın hemen hemen tüm kıyı devletlerine yönelik baskın görüşünden kaynaklanan saldırgan konumu, bölgesel iş birliği olasılığının ve barışçıl ortak güvenlik tesis etme araçlarının ortadan kaldırılmasına yol açmıştır. Bu, Ankara'nın İkinci Dünya Savaşı'nın neredeyse bitiminden bu yana nispeten istikrarlı ve savaşsız olan Karadeniz bölgesinde uzun yıllardır ısrarla ve sabırla geliştirdiği kapsamlı bölgesel güvenlik ve iş birliği vizyonuna son veriyor. Şimdi, savaştan etkilenen bu bölgede, Türkiye'nin çıkarlarını pragmatik bir şekilde tanımlaması ve koruması, aynı zamanda Batılı müttefikleriyle ilişkilerini koruyup güçlendirmesi kritik önem taşıyor. Rusya'yı izole etmeden ve bölgedeki yerel aktörleri desteklerken dengeyi bulmak da aynı derecede önemlidir. Zira bu, akılcı ve uyarlanabilir politikalar gerektiren karmaşık bir görevdir.

Bazıları Türkiye'nin her iki cephede de öne çıkan mevcut yaklaşımının Batılı müttefiklerle iş birliği ve aynı zamanda Ukrayna'yı desteklemeye dayandığını düşünüyor. Diğerleri ise Rusya ile devam eden ilişkisi nedeniyle onu destekleyici ama kararsız olarak görüyor.

Rusya'nın gücünün azalmasıyla birlikte, Türkiye kendisini bölgesel liderliği yansıtması ve Batı ile yeniden ilişki kurması gereken kritik bir kavşakta buluyor. Bunu yapmaması, kaçırılan fırsatlara yol açabilir.

Savaş sona erdiğinde, Türkiye fayda sağlayabilir ve muzaffer olarak görülebilir. Ancak bazıları, Türkiye'nin konumunun aslında oportünist olduğunu ve yalnızca ulusal çıkarlarını korumaya odaklandığını düşünerek, güdülerini sorguluyor. Dolayısıyla Türkiye'nin ittifaklarına karşı yükümlülükleri ile Rusya ile ilişkileri arasında dar bir yolda temkinli bir şekilde yürüdüğünü görüyorsunuz. Türkiye, boğazları kapatarak, NATO stratejilerini destekleyerek ve Ukrayna'ya savaş uçakları ve diğer askeri yardımları sağlayarak disiplinli bir yaklaşımla Ukrayna yanlısı veya Batılı bir politika izliyor.

Türkiye, Avrupa-Atlantik güvenlik çevresinin doğu ve güney taraflarında önemli bir konuma sahip olduğundan, küresel güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmenin gerekliliklerini dikkate alan bir denge kurmalıdır.

Öte yandan, Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmayan ve son dönemde Rusya ile ticaret hacmini neredeyse ikiye katlayan Türkiye, Rusya ile ekonomik ve ticari ilişkilerini derinleştirmesiyle dikkat çekiyor ve bu konuda eleştiriliyor. Dolayısıyla Ankara, yaptırımlardan etkilenen Rusya ile dünya arasındaki ticaretin kanalı olarak değil, mevcut durumdan en çok yararlanan taraf olarak görülme riskiyle karşı karşıya.

Ankara'nın politikaları savaşın başlangıcından, hatta belki de Kırım'ın ilhakından bu yana tüm taraflarla ekonomik, siyasi ve askeri ilişkiler kurarak ve Rusya'yı marjinalleştirmeden sistemin içinde tutarak dengeyi sağlamak üzerine şekillendi. Bugün Türkiye ve Rusya, savaştan önce Erdoğan ve Putin tarafından belirlenen ticaret hedefi 100 milyar dolarlık bir ciroya ulaşmak olduğundan, sağlam ekonomik ilişkilere sahip. Normal şartlarda ulaşılması zor olan bu hedef, yaptırımlar kapsamında Rusya ile kurulan ilişkilerde farklı bir boyuta ulaştı. Türkiye, ekonomisinin kırılganlığı ve enerjiye bağımlılığı nedeniyle Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmadı. Ankara, şimdilik sadece Birleşmiş Milletler (BM) tarafından onaylanan yaptırımlara katılacağını söyleyerek bu durumu aşmayı başardı.

sasa
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'daki MAKS-2019 Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı’nın açılış töreninde dondurma yiyorlar. (AFP)

Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk rolü, en azından bir süre Batılı aktörlere bu pozisyonu kabul ettirdi. Ardından, Rusya ile ticaret hacmi 2021'de 34 milyar dolardan 2022'de ikiye katlanarak 68 milyar dolara çıktı. Rusya'dan yapılan ithalat da önemli ölçüde artarak 2021'de 29 milyar dolardan 2022'de 59 milyar dolara yükseldi. Türkiye’nin Rusya'nın ihracatındaki payı yüzde 2'den yüzde 7'ye çıktı. Böylece Rusya, Çin ve Almanya'yı geride bırakarak Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı haline geldi.

Beklendiği gibi, Türkiye'nin Rusya'dan yaptığı ithalatta en yüksek artış petrolden kaynaklandı. Batı yaptırımlarının ardından ürettiği ham petrolü pazarlamakta zorlanan Moskova, Çin, Hindistan ve Türkiye'ye kazan-kazan sözleşmeleri ile özel indirimler yaptı. Türk basınında yer alan haberlere göre Türkiye, işgal sırasında varili 60,12 dolardan işlem gören Ural petrolünü 37,80 dolardan satın aldı. Böylece Türkiye'nin Rusya'dan ham petrol ithalatı 2022 yılında ikiye katlandı ve 2021 Ekim ayında yüzde 26,6 olan Türkiye'nin ithalatında Rus petrolünün payı, 2022 Ekim'de yüzde 51,7'ye yükseldi.

Nisan-Mayıs 2023'ten itibaren, AB ve ABD müttefiklerine Ukrayna'nın işgali nedeniyle uygulanan önlemleri desteklemeleri için baskı yaparken, Türkiye yaptırım uygulanan malların Rusya'ya geçişini aniden durdurdu.

Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret denkleminde kilit rol oynayan doğalgazı da unutmamak gerekiyor. Ankara, TürkAkım (TurkStream) ve MaviAkım (BlueStream) gibi boru hatları aracılığıyla Rusya'dan doğrudan gaz tedarik ediyor. Putin'in ‘Türkiye'nin Rusya'nın Batı pazarlarına ulaşmasında bir merkez görevi görebileceği’ yönündeki değerlendirmesi Ankara'da memnuniyetle karşılandı. Özel indirimler ve erteleme ödemeleri, Moskova'nın seçimler öncesinde Erdoğan yönetimine verdiği destek olarak görüldü. Buna nükleer enerji konusundaki iş birliğini de eklediğinizde, algılanan güvenlik tehdidine rağmen ekonomik bağların derinleştiği izlenimi oluşuyor.

Yaptırımlar ve sapmalar

Ancak yaptırımları çiğneyen veya Rusya'nın bunları atlatmasına yardım eden ülkelerin de mevcut gergin siyasi ortamda yaptırımlara maruz kalabilecekleri göz ardı edilemez. Savaşın şiddetinin artması durumunda ise hem yaptırımların kapsamı hem de yaptırımlara katılmayan ülkeler üzerindeki baskı genişletilebilir. Bu durumda Türkiye'nin mevcut konumunu koruması imkânsız görünüyor. Nitekim, Nisan-Mayıs 2023'ten itibaren, AB ve ABD müttefiklerine Ukrayna'nın işgali nedeniyle uygulanan önlemleri desteklemeleri için baskı yaparken, Türkiye yaptırım uygulanan malların Rusya'ya geçişini aniden durdurdu.

Öte yandan Ankara, Ukrayna ile Rusya'yı barış görüşmeleri için bir araya getirmeyi amaçlayan, insani sorunları ele alan ve küresel tedarik zincirindeki aksaklıkları gidermeye çalışan tahıl anlaşmalarına aracılık etti. Bu aslında Türkiye'nin bölgedeki rolünün devam eden öneminin altını çiziyor. 22 Temmuz 2022'de BM çatısı altında imzalanan anlaşma, daha sonra uzatılarak halen geçerliliğini koruyor. Anlaşmaya göre şimdiye kadar 30 milyon tondan fazla tahıl ihraç edildi. Bu, -büyük yaşam maliyeti krizinin ortasında- küresel piyasaların istikrar kazanmasına ve oynaklığın azalmasına katkıda bulundu ve hatta dünya gıda fiyatlarında yüzde 20'lik bir düşüşe yol açtı. ABD ve AB'nin de aralarında bulunduğu uluslararası toplum, Türkiye'nin bu anlaşmadaki rolüne övgüde bulundu. Böylece Ankara, yaptırımlara tabi olmayan bir aktör olarak bu anlaşmadan siyasi bir çıkar elde etti ve ‘orta ve yüksek gelirli ülkeler’ arasında en büyük tahıl alıcısı oldu. Bu anlaşma aynı zamanda yerel pazarda göreli güvenin yeniden tesis edilmesiyle Türkiye'deki ekonomik krizin hafifletilmesinde rol oynadı.

Nihayetinde, Türkiye Avrupa-Atlantik güvenlik çevresinin doğu ve güney taraflarında belirleyici bir konuma sahip olduğundan, Ankara'nın küresel güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmenin gerekliliklerini dikkate alan bir denge kurması gerekiyor. Türkiye, Karadeniz bölgesini de içine alan gelişen güvenlik mimarisinin ana aktörlerinden biri haline geldi. Türkiye'nin NATO kararlarına katılımı ve ittifakın Rusya'ya karşı kara, deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirme niyeti göz önüne alındığında, Ankara'nın güvenlik taahhütlerini, çıkarlarını ve endişelerini etkili bir şekilde birbirine bağlayan yeni bir söylem yaratması gerekiyor. Bu, Rusya'yı marjinalleştirmeden bölgesel sistem içinde tutan ekonomik, siyasi ve askeri bir denge kurma konusunda zorluk teşkil ediyor. Ankara için önemli olan Rusya'yı mümkün olduğu kadar içine alan ortak bir dil oluşturmak. Kısa vadede bölgesel güvenlik ve iş birliği tartışmaları için ilgili tarafları bir araya getirmek zor olabilir. Ancak Ankara, ilişkilerinin devamlılığı için çabalamalı ve daha geniş denklemin bir parçası olarak kalmasını sağlamalıdır.

* Kadir Has Üniversitesi’nden Öğretim Görevlisi, Avrasya, Güvenlik, Enerji ve Kritik Altyapı Güvenliği uzmanı Mitat Çelikpala’nın Al Majalla dergisinde yayınlanan makalesi Şarku’l Avsat okurları için tercüme edilmiştir.



Ukrayna 30 günlük ateşkesi kabul etti

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, Suudi Devlet Bakanı Musaid el-Aiban, Ukrayna Genelkurmay Başkanı Andriy Yermak ve Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umarov bugün Cidde'deki görüşmelerinden bir kare  (DPA)
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, Suudi Devlet Bakanı Musaid el-Aiban, Ukrayna Genelkurmay Başkanı Andriy Yermak ve Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umarov bugün Cidde'deki görüşmelerinden bir kare  (DPA)
TT

Ukrayna 30 günlük ateşkesi kabul etti

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, Suudi Devlet Bakanı Musaid el-Aiban, Ukrayna Genelkurmay Başkanı Andriy Yermak ve Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umarov bugün Cidde'deki görüşmelerinden bir kare  (DPA)
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, Suudi Devlet Bakanı Musaid el-Aiban, Ukrayna Genelkurmay Başkanı Andriy Yermak ve Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umarov bugün Cidde'deki görüşmelerinden bir kare  (DPA)

ABD ve Ukrayna bugün (Salı) yaptıkları ortak açıklamada Kiev'in ABD'nin 30 günlük acil ateşkes önerisini kabul ettiğini ve Rus işgalinin ardından kalıcı barışın yeniden tesis edilmesine yönelik adımlar atılacağını duyurdu.

Açıklamada önerilen ateşkesin Rusya tarafından eş zamanlı olarak kabul edilmesi ve uygulanması koşuluyla tarafların karşılıklı rızasıyla uzatılabileceği ve ABD'nin Moskova'ya Rusya'nın mütekabiliyetinin barışın sağlanması için kilit önemde olduğunu ileteceği belirtildi.

Açıklamada, Suudi Arabistan'daki toplantıları sırasında iki tarafın Ukrayna'daki hayati maden kaynaklarının değerlendirilmesi için mümkün olan en kısa sürede kapsamlı bir anlaşma imzalanması konusunda mutabık kaldıkları belirtildi.

dfvgrtyh
Bir Ukrayna askeri aracı Sumy bölgesinde Rusya ile tahrip edilmiş bir sınır kapısından geçiyor (AFP)

ABD'nin Moskova'ya, Rusya'nın mütekabiliyetinin barışa ulaşmanın anahtarı olduğunu ileteceği kaydedilen açıklamada, "ABD istihbarat paylaşımı konusundaki duraklamayı derhal kaldıracak ve Ukrayna'ya güvenlik yardımını yeniden başlatacak" denildi.

Ukrayna Cumhurbaşkanlığı, ABD ve Ukrayna heyetlerinin barış sürecinin bir parçası olarak insani yardım çabalarının önemini, özellikle de önerilen ateşkes sırasında esirlerin değişimi, sivil tutukluların serbest bırakılması ve zorla nakledilen Ukraynalı çocukların geri dönüşü dahil olmak üzere görüştüklerini söyledi.

Top Rusya'nın sahasında

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, yeni anlaşmaya ilişkin ilk yorumunda, Rusya'nın müzakerelere hazır olduğunu söylediği Ukrayna ile ateşkesi kabul edip etmeyeceğine karar vermesi gerektiğini söyledi.  Cidde'de sekiz saatten fazla süren görüşmelerin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada Rubio şu ifadeleri kullandı:, “Şimdi bu teklifi Ruslara götüreceğiz ve barışı kabul etmelerini umacağız.” Top artık onların sahasında.Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz Rus mevkidaşıyla konuşacağını söyledi.

Moskova'yı ikna etmek

Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskiy, Washington'un Moskova'yı 30 günlük ateşkes önerisini kabul etmesi için “ikna etmesi” gerektiğini söyledi. Günlük sosyal medya konuşmasında ABD Rusya'yı bunu yapmaya ikna etmesı gerektiğini belirten Zelenskiy Ukrayna'nın ateşkes önerisine “olumlu” baktıklarını ifade etti.

Beyaz Saray'ın Ukrayna ile Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde devam eden görüşmelerin “olumlu” ve “verimli” geçtiğini açıklamasının ardından gelen bu açıklama, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kiev'e savaşı sona erdirmek üzere Rusya ile bir anlaşmaya varması için baskı yapmasını da beraberinde getirdi.