Kenya ağaç kesme yasağını kaldırıyor

Çevre aktivistleri arasında endişe yaşanırken, kereste endüstrisinde bir iyileşme bekleniyor

Kenya, Nakuru şehri, Molo Bölgesi’ndeki bir kereste fabrikasında kütüklerden odun hazırlayan iki fabrika işçisi (AFP)
Kenya, Nakuru şehri, Molo Bölgesi’ndeki bir kereste fabrikasında kütüklerden odun hazırlayan iki fabrika işçisi (AFP)
TT

Kenya ağaç kesme yasağını kaldırıyor

Kenya, Nakuru şehri, Molo Bölgesi’ndeki bir kereste fabrikasında kütüklerden odun hazırlayan iki fabrika işçisi (AFP)
Kenya, Nakuru şehri, Molo Bölgesi’ndeki bir kereste fabrikasında kütüklerden odun hazırlayan iki fabrika işçisi (AFP)

Kenya’daki kereste endüstrisi 5 yılı aşkın süredir, ağaç kesme yasağı kaldırıldığını ve ülkenin ormanları tekrar kullanıma açıldığını belirten bir açıklamayı bekliyordu. Ancak çevreciler, Devlet Başkanı William Ruto’nun yasağı kaldırma kararından memnun kalmadı.

Çevre aktivistleri, kendisini bir çevre kahramanı olarak tanıtan ve 15 milyar ağacın dikilmesini iklim değişikliği gündeminin en önemli parçası haline getiren Başkan William Ruto’nun Temmuz ayında açıkladığı kararla ilgili endişelerini dile getirdi.

Şarku’l Avsat’ın Fransız haber ajansı AFP’den aktardığı habere göre, hükümet yasağın kaldırılmasını savundu ve karar kapsamında, devlet tarafından işletilen alanlarda yalnızca yaşlı ağaçların kesileceğini, biyolojik olarak çeşitli ve karbon açısından en zengin olan vahşi ormanların korunmaya devam edeceğini vurguladı.

Ancak bu açıklamalar, çevre kuruluşlarını ikna etmedi. Bu kuruluşlar Başkanı, Nairobi’de uluslararası bir iklim konferansı düzenlemesinden sadece haftalar kala ikiyüzlülük yapmakla suçladı.

Görsel kaldırıldı.
Kenya, Nakuru İlçesi, Molo Bölgesi’ndeki bir kereste fabrikasında kütüklerden odun hazırlamak için bir çalışan bir işçi (AFP)

Muhalefet Lideri Raila Odinga “Kenya, temiz yeşil büyümeye yatırım yapma ve orman alanını artırma konusunda açık ara bir lider olmuştu. Şimdi ise ülke, iklim değişikliği müzakerelerine ev sahipliği yapmaya hazırlanırken ağaçların kesilmesine izin veriyor” ifadelerini kullandı.

‘Karar kereste fabrikalarını kurtarmak için alındı’

Ağaç kesme yasağı 2018’de getirildiği sırada Başkan Yardımcısı olan Ruto, şirketler kereste ithal ederken ağaçların çürümesine izin vermenin ‘aptalca’ olduğunu söylemişti.

Yeni alınan karar, hükümet karşıtı göstericilerin fiyat artışlarını protesto ettiği bir dönemde doğrudan 50 bin, dolaylı olarak 300 bin kişinin istihdam edildiği bir sektörü yeniden faaliyete geçirmeyi amaçlıyor.

Nairobi’nin kuzeybatısındaki dağlık bir bölge olan Molo’da, bir kereste fabrikası sahibi olan Bernard Gitau, yasak nedeniyle insanları işten çıkarmaya ve üretimi azaltmaya zorlandıktan sonra Ruto’nun kararının onları ‘kurtarmak için geldiğini’ söyledi. Fabrikası hala yarı kapasiteyle çalışıyor. Makineler kapalı ve üzeri talaşla kaplı. Ancak 50 kişilik bir ekip, işlerin düzelmesini beklerken basit görevlerle çalışmaya devam ediyor.

Kenya Kereste Üreticileri Birliği’nin de başkanı olan Gitau, “Bu şehrin ekonomisi gelişecek” dedi.

Yasak, Kenya ormanlarının yılda 5 bin hektar daraldığı, kuraklığa eğilimli ülkenin su kaynağının tükendiği ve iklimin ısınmasına katkıda bulunduğu bir zamanda getirilmişti.

Görsel kaldırıldı.
Kenya, Nakuru İlçesi, Molo Bölgesi’ndeki bir kereste fabrikasında kütüklerden odun hazırlamak için bir çalışan bir işçi (AFP)

Yasağın yürürlüğe girmesinden bu yana ormanlar yavaş yavaş iyileşiyor. Ancak kaldırılmasıyla birlikte, ‘Ruto söz verdiği gibi 2032 yılına kadar ülkedeki orman örtüsünü nasıl iki katından fazlasına ulaştırabilir’ sorusu gündeme geliyor.

Nairobi dışındaki 53 hektarlık yerel ormanı korumak üzere çalışan Thogoto Orman Ailesi’nin Başkanı Godfrey Kamau “Bir ağaç dikmekten bahsediliyor, bir kesmekten bahsediliyor. Bu mantıklı değil” dedi.

Çevre aktivistleri 1 Ağustos’ta bir erteleme aldı. Bir mahkeme -geçici olarak- aynı ayın 14’ünde yasal itiraz ele alınana kadar hükümetin ağaç kesme ruhsatı vermesini engelledi.

Şeffaflık mı yolsuzluk mu?

Kenya Orman Yönetim Otoritesi sürecin şeffaf olacağını ve ağaçların kesildiği alanlarda yeniden ağaç dikileceğini söyledi.

Ancak eleştirmenler, hükümete bağlı bir ekibin 2018’de ormanların ‘yaygın yolsuzluk’, ‘gereksiz tahribat’ ve ‘yağmalama’ ile suçlamasından bu yana, otoritenin gerekli reformları gerçekleştirmediğini söylüyor.

Gitau, yerli ormanların kesilmesiyle ilgili endişelerin yersiz olduğunu söyledi. Kereste endüstrisinin, korunan ormanlarda bulunan yerli türlerle değil, yalnızca İngiliz sömürge yönetimi sırasında ortaya çıkan çam ve okaliptüs gibi hızlı büyüyen ağaçlarla ilgilendiğini söyledi.

“Biz kanunu biliyoruz. Bu yasaktır” ifadelerini de sözlerine ekledi.

Ancak Çevre Bakanı Soipan Tuya, yasağın kaldırılmasından birkaç gün sonra, Doğu Afrika’nın en büyük ormanlarından biri olan yakınlardaki Mau Ormanı’nda ağaçların yasa dışı bir şekilde kesildiğini belirtti. Tuya bu ormana ve diğer tehdit altındaki yerlere ek muhafızların gönderilmesi için talimat verdi.

Kamau, yaban hayatı çeken, karbon depolayan ve gelecek nesiller için sürdürülebilir olan yerel ağaçlar yerine, yeniden dikim ve kereste çıkarma konularına odaklanılmasına yönelik üzüntüsünü dile getirdi ve ifadelerini “Başkan ağaç kesmeye izin verildiğini söyledi. Şimdi insanlar ağaç kesmeye başlama zamanının geldiğine söyleyecek. Sonuç olarak, hiçbir şey yapmamış gibi olacağız” sözleri ile sonlandırdı. 



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.