ABD gelecekte Ortadoğu’da nasıl bir askeri pozisyon alacak?

ABD çıkarma gemisi Carter Hall, 6 Ağustos'ta Kızıldeniz'e gitmek üzere Süveyş Kanalı'ndan geçerken (AP)
ABD çıkarma gemisi Carter Hall, 6 Ağustos'ta Kızıldeniz'e gitmek üzere Süveyş Kanalı'ndan geçerken (AP)
TT

ABD gelecekte Ortadoğu’da nasıl bir askeri pozisyon alacak?

ABD çıkarma gemisi Carter Hall, 6 Ağustos'ta Kızıldeniz'e gitmek üzere Süveyş Kanalı'ndan geçerken (AP)
ABD çıkarma gemisi Carter Hall, 6 Ağustos'ta Kızıldeniz'e gitmek üzere Süveyş Kanalı'ndan geçerken (AP)

Bilal Saab*

ABD, Hint-Pasifik ve Avrupa bölgelerindeki stratejik önceliklerini belirledikten sonra, ortak güvenlik çıkarlarını korumaya yönelik yeni kavramlar ve prosedürler benimseyerek Ortadoğu'daki savunma konumunu ayarlamak zorunda kaldı. Sonuç olarak, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) sorumluluk alanına askeri konuşlandırma konusunda daha dinamik ve esnek bir yaklaşım ortaya çıktı. Bu yaklaşıma göre ABD, büyük, kalıcı üsler kurmaya odaklanmak yerine tehditlere ve ihtiyaçlara göre diğer bölgelerdeki varlıkları ve kaynakları arttıracak.

Operasyon kuvvetlerine yönelik bu dinamik yaklaşımın uygulanmasına ilişkin ilk işaretler, Temmuz ayı başlarında, İran'ın Arap Körfezi sularında serbest mal akışına yönelik artan tehditlerine yanıt olarak, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in F-35'ler, F-16'lar ve güdümlü füze destroyeri USS Thomas Hadner’in yanı sıra USS Bataan Amfibi Hazırlık Grubu/Deniz Keşif Birimi'nin konuşlandırılması emrini vermesiyle ortaya çıktı. Bölgede hâlihazırda konuşlanmış ABD Hava ve Donanma varlıkları olmasına rağmen, İtalya'daki Aviano Hava Üssü'nden ek F-16'lar ve F-35'ler, Utah'daki Hill Hava Kuvvetleri Üssü’nden ise 421. Avcı Filosu geldi.

Bu eylemlerin hiçbiri ABD'nin bir dış dengeleme stratejisine geçtiğini veya Ortadoğu'daki askeri varlığını kademeli olarak terk etmek üzere olduğunu göstermez. Zira caydırıcılık, güvence ve güvenlik iş birliği görevlerine katkıda bulunan etkili bir duruş, ileri konuşlanma unsuruna sahip olmalıdır.

ABD’nin ortaklarına güven vermek için bölgede görünür ve kalıcı bir askeri varlığa ihtiyacı var. Zira bölgesel ortaklar, ABD kuvvetlerinin ve teçhizatının topraklarında konuşlandırılmasıyla kendilerini daha güvende hissediyorlar.

ABD, İran'ı caydırmak için Tahran ve Devrim Muhafızları Ordusu'nun (DMO) karar alma hesaplarını etkilemek üzere bölgeye askeri varlıklar konuşlandırmalıdır. Zira ‘ileri konuşlandırma’, ABD yetkililerine daha fazla seçenek sunar ve CENTCOM’un gerekirse hızlı bir şekilde yanıt vermesine olanak tanır. Teorik olarak, bu her an müdahale etme yeteneği, Tahran'ı siyasi hedeflerine ulaşmak için şiddet kullanma konusunda iki kez düşünmeye sevk eder.

ABD'nin İran'ı caydırma yöntemi sorunsuz muydu? Tabii ki hayır. Ancak İran'ın herhangi bir olası krizde sahada hızlı hareket etmesini önleyecek acil ve güçlü ABD cezai önlemleri olmasaydı caydırıcılık daha az etkili olurdu.

zxas
23 Mayıs'ta Hürmüz Boğazı'nda USS Paul Hamilton'da bir ABD askeri (AP)

ABD’nin ortaklarına güven vermek için bölgede görünür ve kalıcı bir askeri varlığa ihtiyacı var. Zira bölgesel ortaklar, ABD kuvvetlerinin ve teçhizatının topraklarında konuşlandırılmasıyla kendilerini daha güvende hissediyorlar. Ne zaman bir ABD uçak gemisi bölgeden geçici de olsa hareket ettirilse veya bir ABD füze savunma bataryası kaldırılsa, bölgesel ortaklar ABD'nin politikasından yoğun bir memnuniyetsizlik ifade ediyor. Bununla da kalmayıp Washington'un kendilerini terk etmesinden korktuklarını beyan ediyorlar.

Son olarak, güvenlik iş birliğini sağlamak için ABD'nin bölgede muadillerine tavsiyelerde bulunacak ve onlara yardım edecek eğitimli personele ve güçlere sahip olması gerekiyor. Etkili ABD güvenlik iş birliği, bölgede sürekli bir varlığı gerektirir. Temel olarak, uzaktan elde edilemeyecek olan güven inşa etmek ve kişisel ilişkiler geliştirmekle ilgilidir.

ABD'li politika yapıcıların karşı karşıya olduğu soru şudur: Söz konusu üç görevi etkili bir şekilde gerçekleştirmek için bu gelişmiş varlığın ne kadarına ihtiyaç var? İlk olarak, Ortadoğu ve mevcut stratejik ortam bağlamında caydırıcılık, sükûnet ve güvenlik iş birliği arasında bir çelişki olduğunun farkına varılmalıdır. Güvenlik iş birliği büyük bir ABD varlığını gerektirmese de -her şeyden çok, doğru personeli doğru yerlere yerleştirmeyi gerektirir- ortaklar her zaman güçlü, somut bir askeri varlığı tercih eder. Caydırıcılık açısından, ABD ateş gücünün ne kadar etkili olduğunu bilmek neredeyse imkansız. Çünkü kavramın kendisinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi inanılmaz derecede zor. Zira güvenilirlik ve tutarlılık dahil olmak üzere birçok başka faktöre bağlı.

ABD’lilerin bu güçler ve yetenekler yoluyla ulaşmak istedikleri hedeflere dair belirli bir anlayışları yoksa, Ortadoğu'daki ABD kuvvetlerinin sayısı ve yetenekleri hakkında tartışmalara girmek işe yaramaz.

CENTCOM’un henüz emekleme aşamasında olan harekât kuvvetlerine yönelik dinamik yaklaşımının, erişimi sürdürmeye ve uyarlanabilirlik ile esnekliğe yatırım yapmaya daha fazla önem verip ileri konuşlandırmayı sürdürerek üç görevi akıllı bir şekilde dengelemesi bekleniyor. Ancak bu özel bir zorluk teşkil ediyor. Çünkü bölgesel ortaklar ABD'nin fiziksel varlığını daha da azaltacağını düşünürlerse ABD erişimini sınırlamaya karar verebilirler.

Bölgesel ortaklar ABD politikasıyla ilgili kızgınlıklarının ve endişelerinin bir sonucu olarak ABD erişimini kısıtlamakla tehdit ederlerse, kendi güvenlikleri tehlikede olacaktır. Ancak ABD'nin bölgede yaptığı her şeye erişimin ne kadar kritik olduğunun da farkındalar (yalnızca askeri üsler ve uçuş izinleri açısından değil, aynı zamanda önceden var olan ekipmanlar açısından da). Bunu ABD varlığının daha fazla azalmasını durdurmak için bir koz olarak kullanabilirler.

xascd
Ebu Musa Adası'nda 2 Ağustos'ta gerçekleşen tatbikatlar sırasında İran Devrim Muhafızları Ordusu botları (Reuters)

İran'la gerilim ve onunla savaş olasılığı arttıkça, erişim ABD için giderek daha önemli hale geliyor. ABD ile İran arasında olası bir çatışmanın veya hatta bir askeri krizin ilk anları, ABD tarafında yalnızca erişim yoluyla elde edilebilecek yüksek derecede pratik esneklik gerektirir.

Nihayetinde ister Ortadoğu'da ister başka bir yerde olsun, herhangi bir ABD duruşu tartışması, belirli bir stratejik yaklaşım etrafında odaklanmalıdır. Durumu şekillendiren ve belirleyen stratejidir, başka bir şey değil. ABD’lilerin bu güçler ve yetenekler yoluyla ulaşmak istedikleri hedeflere dair belirli bir anlayışları yoksa, Ortadoğu'daki ABD kuvvetlerinin sayısı ve yetenekleri hakkında tartışmalara girmek işe yaramaz. Ancak Ortadoğu'ya yönelik bu stratejik yaklaşım net olsa bile, Washington bölgesel ortaklarının etkisini unutmamalıdır. Zira onların rızası ve erişimi olmadan, ABD'nin Ortadoğu'da pek bir şey başarma potansiyeli olmayacaktır.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.