İsrailli Araplardan hükümete mesaj: Bizi duvara sıkıştırmayın

Maliye Bakanı Smotrich’in İsrailli Arapların belediyeleri için tahsis edilen 150 milyon doları geri çekmesinin ardından Arap yöneticiler sosyal patlama uyarısı yaptı

İsrail’in güneyindeki Rahat şehrinin kenar semtlerindeki kızlar (Reuters)
İsrail’in güneyindeki Rahat şehrinin kenar semtlerindeki kızlar (Reuters)
TT

İsrailli Araplardan hükümete mesaj: Bizi duvara sıkıştırmayın

İsrail’in güneyindeki Rahat şehrinin kenar semtlerindeki kızlar (Reuters)
İsrail’in güneyindeki Rahat şehrinin kenar semtlerindeki kızlar (Reuters)

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, İsrail vatandaşı Filistinlilerin yoğunlukla yaşadığı kentlerin belediyelerine tahsis edilen 600 milyon şekel (yaklaşık 150 milyon dolar) tutarındaki bütçeyi geri çekti. Smotrich’in söz konusu bütçeyi Yahudi kurumlarına aktarma kararı almasının ardından, İsrail’deki Arap Vatandaşları İzleme Yüksek Komitesi Başkanı Muhammed Bereke, Başbakan Binyamin Netanyahu ve hükümetine hitaben “Toplumumuzu duvara sıkıştırmayın. Bunun ne ile sonuçlanabileceğine dikkat edin. İsrail’in 21. yüzyılda neo-faşizmi şekillendirme deneyinin bir laboratuvarı olmayacağız” uyarısında bulundu.

Hükümette aşırı sağ kanadın başını çeken Smotrich, Arap yerel yönetimlerine tahsis edilen 317 milyon şekel bütçenin askıya alınmasına karar vermişti. Smotrich “Siyasi fon aktarmaya devam etmekten daha acil ve önemli ihtiyaçlar var” ifadelerini kullanarak önceki hükümet tarafından taahhüt edilen bütçelere işaret etmişti.

Kararın, üç taksitte serbest bırakılması planlanan 600 milyon şekeli içerdiği ve bunun, Mansur Abbas liderliğindeki İslami Hareket ile yapılan koalisyon anlaşması çerçevesinde Naftali Bennett ve Yair Lapid hükümeti tarafından onaylanan ve beş yıllığına Arap beldelerine tahsis edilmesi kararlaştırılan 30 milyar şekellik bütçe içinde yer aldığı ortaya çıktı.

Smotrich’in kararı, Arap nüfusun hakim olduğu yerel yönetimlerin ve hatta bazı Yahudi çevrelerinin tepkisine neden oldu. Aşırı dinci-sağcı  Şas Partisi’nden İçişleri Bakanı Moşe Arbel, bütçenin dondurulmasının “Arap yerel otoritelerinin bütçe dengelemesini ciddi şekilde etkileyeceği” konusunda uyarıda bulundu.

Arbel, bu bütçelerin tahsis edilmesinin bakanlığındaki bir dizi toplantının akabinde geldiğini vurguladı. Söz konusu toplantılarda “mutlak fiili tavsiyenin, bakanlık personelinin bütçelerin kullanımını yakından denetlemesiyle bütçelerin serbest bırakılması ve yetkililerin yerel yönetim merkezindeki ekonomik tesisler ve ekonomi için kurumsal kontrol sistemlerini kullanmaya teşvik edilmesi üzerine olmasının” kararlaştırıldığını belirtti.

Smotrich buna verdiği yanıt mesajında, bu bütçelerin “önceki hükümet tarafından tahsis edilen siyasi koalisyonun fonları olduğunu ve bunlar için fiili bir gerekçe bulunmadığını” iddia etti.

Smotrich “Arap (yerel) makamların, İsrail devletindeki diğer herhangi bir makam gibi zayıf makamlara eşit kriterlere dayalı olarak yardım etmeyi amaçlayan bütçe hibeleri aldığını” iddia etti. Smotrich “Mesajınızda ifade ettiğinizin aksine Maliye Bakanlığı’ndaki fiili kuruluşlar da bu bütçelerin fiili bir gerekçesi olmadığına inanıyor. Önceki hükümette buna karşı çıkmışlar ve tutumunuzun aksine bunları transfer etmişlerdi” ifadelerini kullandı.

Bakan Arbel, Başbakan Netanyahu’ya meslektaşı Smotrich’i şikayet etti. Likud Partisi’nden İsrail Yerel Yönetim Merkezi Başkanı Haim Bibas da aynı şeyi yaptı. Smotrich’in kararının aptalca olduğu ve ciddi sonuçlar doğuracağı uyarısı yapıldı. Ancak Maliye Bakanı’na yakın siyasi kaynaklar, Netanyahu’nun fonların dondurulmasından haberdar olduğunu söylediler.

Şarku’l Avsat’ın İsrail kaynaklarından aktardığına göre Bereke, Smotrich’in kararının ırkçı bir karar olduğunu vurgulayarak bunun hükümetin, makyajı olmadan tamamen çıplak bir şekilde ırkçı bir devlete götüren yapısını gösterdiğini söyledi. Bereke “Yerel makamlarımıza ve onları bir çatıda toplayan Arap Yerel Yönetimler Başkanları Bölgesel Komitesi’ne tam desteğimizi vurguluyoruz ve haklarımız için verdikleri mücadeleyi/mücadelemizi destekliyoruz” dedi.

Bereke sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu karar, resmi politikanın tam anlamıyla Arap ve Filistin karşıtı bir yaklaşım benimsediğini bir kez daha teyit ediyor. Bu apaçık bir ırkçılıktır. Suçun İsrail düzeni tarafından resmen onaylanan tasfiye edici bir siyasi proje haline getirilmesi, hizmetlerde ve bütçelerde apaçık ayrımcılık yapılması, Arap köy ve şehirlerinde görülen toprak ve konut krizi, toprakları yağmalamak ve her gün evleri yıkmaya devam etmek için uygulanan projeler, Necef’te (Negev) sadece Yahudiler için yerleşim yerleri kurulması ve Yahudi faşist sürülerinin sokaklarda serbest bırakılıp her gün kutsal değerlere zarar vermesine izin verilmesi bu ırkçılığın göstergesidir. İşgalci gücün ve kanatlarının Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki halkımıza ve onların kutsal değerlerine, topraklarına ve haklarına yönelik suç teşkil eden uygulamaları da cabası.”

Bereke “Bizi dava dava ve grup grup ayırmak, hatta her bireyi ve kaderini kurum karşısında tek başına bırakmak amacıyla kurumun ve kanatlarının siyasi eyleme, siyasi partilere ve birleştirici çerçevelere yönelik saldırılarına karşı kendimizi ve toplumumuzun kesimlerini uyarıyoruz. Bu zalim ve tehlikeli politikalara karşı mücadeleyi bölme çabalarına ve bu tehlikeli resmi politikaların genel bağlamına dikkat edilmesini istiyoruz. Zira bu politikalar ulusal otoriteleri ve parametreleri ortadan kaldırmaya, bunlara meydan okumaya, İzleme Komitesi’ni kanun dışına çıkarmaya ve toplumu şüpheli arka planlara (ailevi, mezhepsel, çıkar odaklı veya belediye seçimlerinin arka planına) göre bölmeye çalışıyor” dedi.

Bereke “Zaman, bizimle omuz omuza duran destekçilerle bir olma, dayanışma gösterme ve çalışma zamanıdır. Tüm dünyaya, ırkçılık ve apartheid yasalarının İsrail’in iç meselesi olmadığını, bunların tüm bir halka yönelik resmi bir politikayı temsil ettiğini ve bu nedenle, dünyanın başka yerlerde kullanılan etkili caydırıcılık araçlarıyla bu politikayı ele alması gerektiğini söylemenin zamanı geldi” dedi.



ABD ve Çin orduları, ‘soğuk savaş’ ortamında tasfiye ve modernizasyon sürecinden geçiyor

ABD Savunma Bakanı Pete Hueseth, Maryland eyaletinin Landover kentinde düzenlenen bir Amerikan futbolu maçı sırasında Başkan Donald Trump'ı alkışlıyor. (AFP)
ABD Savunma Bakanı Pete Hueseth, Maryland eyaletinin Landover kentinde düzenlenen bir Amerikan futbolu maçı sırasında Başkan Donald Trump'ı alkışlıyor. (AFP)
TT

ABD ve Çin orduları, ‘soğuk savaş’ ortamında tasfiye ve modernizasyon sürecinden geçiyor

ABD Savunma Bakanı Pete Hueseth, Maryland eyaletinin Landover kentinde düzenlenen bir Amerikan futbolu maçı sırasında Başkan Donald Trump'ı alkışlıyor. (AFP)
ABD Savunma Bakanı Pete Hueseth, Maryland eyaletinin Landover kentinde düzenlenen bir Amerikan futbolu maçı sırasında Başkan Donald Trump'ı alkışlıyor. (AFP)

Son dönemde ABD ile Çin arasındaki soğuk savaşın kapsamının genişlediğine dair işaretler arttı. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer denemelere geri dönülmesi yönündeki çağrıları ve Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) orduda büyük değişiklikler yapmaya yönelik adımlarıyla eş zamanlı gerçekleşiyor. Aynı zamanda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in ülkesinin nükleer kapasitesini genişletme ve ülkedeki askeri liderler arasında bir tasfiye kampanyası yürütme yönünde aldığı kararlar da bu tabloya eşlik ediyor.

Trump yönetiminin attığı adımlar, ABD’nin yapay zekâ alanlarında Çin’in çok ilerisinde olmasına rağmen, teknoloji alanında giderek şiddetlenen rekabetle aynı döneme denk geldi. Son dönemde Çin’deki çeşitli sektör ve kurumların sıkıntı yaşadığına dair işaretler belirginleşiyor. Bunlar arasında askeri amaçlarla kullanılabilecek birçok sektör de bulunuyor. Bu durum, ABD’nin Çin’e gelişmiş elektronik çipler ve Amerikan yapımı yarı iletkenlerin ihracatına giderek daha fazla kısıtlama getirmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

df
Çin'in güneyinde bulunan Guangzhou kentindeki bir fabrikada elektrikli uçan arabaların montaj hattında çalışan işçiler (AFP)

Siyasetçilerin orduya müdahalesine dair artan endişelere rağmen, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Trump’ın ikinci başkanlık döneminin başından bu yana attığı adımlarla, ‘ABD’nin kalıcı askeri üstünlüğü kuralı’ olarak adlandırdığı şeyi pekiştirmeye çalışıyor. Bu adımlar kapsamında, en az 20 general ve amiralin hiçbir gerekçe belirtilmeden görevden alınması veya etkisizleştirilmesi yer aldı. Ayrıca, daha önce eski Genelkurmay Başkanı Mark Milley ile çalışmış olmaları nedeniyle, en az 4 üst düzey subayın terfileri ertelendi veya iptal edildi. Trump’ın Milley’i defalarca sadakatsizlikle suçladığı biliniyor. Bu subaylar arasında, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) Komutan Yardımcısı olması beklenen General James Patrick Work de bulunuyor.

Hegseth, Deniz Özel Harp Komutanlığı Direktörü Amiral Milton Sands’i, bu birliklerde kadın eğitmenlerin bulunmasını desteklediği için görevden aldı. Güney Komutanı Amiral Alvin Holsey de Karayip Denizi üzerinden uyuşturucu kaçırmakla suçlanan teknelere yönelik saldırılar hakkında soru işaretleri dile getirmesinin ardından istifa etti. Hava Kuvvetleri’ne bağlı istihbarat subayı General Jeffrey Kruse ise Başkan Trump’ın Haziran ayında gerçekleştirilen ABD hava saldırılarının İran’ın nükleer programını ‘kökten yok ettiğine’ dair iddialarını sorguladıktan sonra görevinden ayrılmaya zorlandı.

Çin ile benzerlik

CIA’de daha önce görev yapmış Demokrat senatör Elissa Slotkin, Hegseth’in hamlelerini ‘Çin’de olanlara benzer bir tasfiye’ olarak nitelendirdi.

Bununla birlikte, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Halk Kurtuluş Ordusu içinde yürüttüğü tasfiye operasyonları çok daha derin görünüyor. Şi, Çin’in nükleer kuvvetlerini denetleyen birim olan Roket Kuvvetleri’nde büyük bir değişime giderek bu birimi adeta sarstı. Bu kuvvet, Şi’nin 2049 yılına kadar ‘dünya standartlarında bir ordu’ kurma hedefinin temel parçalarından biri olarak görülüyor. Birçok üst düzey komutan ortadan kayboldu, bazıları hapse atıldı. Bu adımlar, Şi’nin tarihten çıkardığı bir dersten kaynaklanıyor: “Komünist Parti, yalnızca ordu hiçbir sorgu sual olmadan tek bir lidere itaat ettiğinde ayakta kalır.”

frg
Çin Savunma Bakanlığı'nın, Mayıs 2024'te gizli bir yerde yapılan denemeler sırasında üçüncü uçak gemisi Fujian'ı gösteren bir videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

Şi, iktidarının başında, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün nedeninin partinin ordunun kontrolünü kaybetmesi ve liderlik edecek ‘gerçek bir ismin’ ortaya çıkmaması olduğunu söyledi.

Batı nüfuzu

ABD ile yaşanan Soğuk Savaş benzeri gerginlik ortamında, Şi’nin gerçekleştirdiği askeri tasfiyelerin, hem içeride hem de dışarıda en kötü senaryolara hazırlanma isteğini yansıttığı düşünülüyor. Bu senaryolardan biri de, Pekin’in egemenlik iddiasında bulunduğu, özerk yönetime sahip Tayvan’la ilgili olarak, ABD’ye karşı bir savaş ihtiyacı olabilir.

ty6
Güney Kore'nin Busan kentindeki bir deniz üssünde bulunan USS George Washington uçak gemisi (EPA)

Washington DC'deki Amerikan Üniversitesi'nde doçent olan Joseph Torigian, Şi’nin maddeciliğin ve yolsuzluğun ordunun düşmanları yenme kabiliyetine doğrudan bir tehdit oluşturduğuna inandığını belirtti. Şarku’l Avsat’ın New York Times’tan aktardığına göre Torigian şöyle dedi: “Şi’nin görüşüne göre bu durum, ordu mensuplarını Batı nüfuzuna karşı savunmasız hâle getiriyor.”

Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun resmi gazetesi ise yakın zamanda şunu yazdı: “Ordumuz için yolsuzlukla mücadele, kaybetmeyi göze alamayacağı ve asla kaybetmemesi gereken büyük bir siyasi mücadeledir. Bu, partinin ve ülkenin uzun süreli istikrarı ve sosyalist devletin kırmızı renginin asla değişmemesinin teminatıdır.”

Şi, Halk Kurtuluş Ordusu’nu profesyonelleştirme ve partinin lideri olarak kendisine tam itaatini sağlama sözü verdi. Bu kapsamda, 17 Ekim’de yolsuzluk ve yetkiyi kötüye kullanma suçlamalarıyla partiden ihraç edilen ve Çin’de askeri hiyerarşide üçüncü sırada yer alan General He Weidong dahil olmak üzere bir dizi tasfiye gerçekleştirdi. Geçen yıl soruşturma altına alınan ve ordunun siyasi disiplininden sorumlu olan Amiral Miao Hua ile Tayvan çevresinde çıkabilecek bir çatışmada kritik rol oynayan doğu bölgesinin komutanlığından sorumlu General Lin Xiangyang da tasfiye edilenler arasındaydı.

Şi’yi en fazla endişelendiren şey ise Çin’in neredeyse tüm nükleer füzelerini kontrol eden ve ordunun en önemli unsurlarından biri sayılan Roket Kuvvetleri içindeki yolsuzluk belirtileri. 2023’ten bu yana, birimde üst düzey komutanlara yönelik bir dizi yolsuzluk tasfiyesi yapıldı ve bu durum birliğin etkinliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurdu. Pentagon’un geçen yıl yayımladığı bir raporda, Roket Kuvvetleri’ndeki yolsuzluğun yer altı füze silolarının inşasında sorunlara neden olduğu belirtildi.

Çin silahları

Aynı zamanda Çin’de askeri modernizasyon hızla ilerliyor. Bu yıl Pekin’de düzenlenen askeri geçit töreninde, en yeni insansız hava araçları (İHA), insansız denizaltılar ve hipersonik füzeler sergilendi. Ayrıca, en yeni kıtalararası balistik füzeler de gösterildi; bu, Çin’in nükleer silah kapasitesini artırma çabasının bir hatırlatıcısı niteliğindeydi. Söz konusu modernizasyonun, 2030 yılına kadar Çin’in nükleer cephaneliğini neredeyse iki katına çıkarabileceği değerlendiriliyor.

xsdfr
Astronotlar Zhang Hongchang, Zhang Lu ve Ou Fei'yi taşıyan Shenzhou-21 uzay aracını taşıyan Long March 2F roketi, Jiuquan Uydu Fırlatma Merkezi'nden Çin'in Tiangong uzay istasyonuna doğru yola çıktı. (Reuters)

Ancak bugün en büyük soru, Çin’in yakında Tayvan üzerinde kontrol kurmayı hedefleyip hedeflemediği ve ABD’nin bunu caydırmak için yaptığı çabaların yeterli olup olmadığıdır. Çin’in Roket Kuvvetleri, bu planlarda önemli bir rol oynuyor; çünkü Çin, ‘uçak gemisi katilleri’ olarak bilinen gemisavar füzeler geliştirdi. Bu füzeler, Tayvan konusunda bir çatışma çıkması halinde Amerikan uçak gemilerinin bölgeye ulaşmasını engellemeyi amaçlıyor. Ayrıca Çin, Pasifik boyunca Guam, Filipinler, Güney Kore ve Japonya gibi ABD üslerini vurmak üzere tasarlanmış hipersonik füzeler de geliştirdi.

Geçen yıl hem Cumhuriyetçi hem Demokrat üyelerden oluşan bir komite, Çin’in odaklanmış yirmi yıllık yatırımlar sayesinde Batı Pasifik’te ABD’yi geride bıraktığı konusunda uyarıda bulundu. İktidar Partisi Strateji Komitesi şu değerlendirmeyi yaptı: “ABD köklü bir değişiklik yapmadıkça, güç dengesi Çin’in lehine kaymaya devam edecek.”


ABD ile Çin arasında güç dengesini yeniden şekillendiren soğuk savaş alanı olarak yapay zeka

Çin ile ABD arasındaki yapay zeka yarışı, Soğuk Savaş dönemini hatırlatıyor (Görsel: AI)
Çin ile ABD arasındaki yapay zeka yarışı, Soğuk Savaş dönemini hatırlatıyor (Görsel: AI)
TT

ABD ile Çin arasında güç dengesini yeniden şekillendiren soğuk savaş alanı olarak yapay zeka

Çin ile ABD arasındaki yapay zeka yarışı, Soğuk Savaş dönemini hatırlatıyor (Görsel: AI)
Çin ile ABD arasındaki yapay zeka yarışı, Soğuk Savaş dönemini hatırlatıyor (Görsel: AI)

Independent Arabia

Yapay zeka (AI) konusunda yaşanan küresel rekabette, Çin ve ABD önümüzdeki on yıl içinde ekonomi, siyaset ve toplumu yeniden şekillendirmesi beklenen bu teknolojiye liderlik etmek için yarışan iki güç olarak öne çıkıyor. ABD, OpenAI, Google ve Nvidia gibi şirketler sayesinde elindeki açık avantajı korurken, Pekin kapsamlı bir ulusal planla dengeleri değiştirmeye çalışıyor. ABD gazetesi The Wall Street Journal'da (WSJ) kısa bir süre önce yer alan bir habere göre ‘teknoloji temelli yeni bir soğuk savaşa’ benzeyen bir ortamda Pekin, bilgi işlem altyapısına büyük yatırımlar yapıyor ve yerel modeller geliştiriyor.

Çinli liderler, geçtiğimiz yılın başlarında, gelecek vaat eden yeni teknolojilerde Amerikan şirketlerinin hakimiyetinden endişe ve hayal kırıklığı duyuyorlardı. Çinli şirketler, üretken yapay zeka alanında o kadar geride kalmışlardı ki, çoğu ABD merkezli teknoloji devi Meta'nın herkesin ücretsiz olarak kullanabileceği açık kaynak kodlu Llama modellerine güveniyordu. Durumu daha da kötüleştiren ise, ABD'nin gelişmiş yapay zeka çiplerinin ihracatına getirdiği kısıtlamalar oldu. Bu kısıtlamalar Çin'in bu alanda ilerlemesini daha da engelleme tehdidi oluşturuyordu.

Sonuç olarak Pekin, 2024 baharında teknoloji şirketlerinin yöneticileri üzerindeki baskıyı iki katına çıkardı. WSJ’nin aynı haberine göre Çin’in önde gelen bir yapay zeka şirketi, bir ay içinde 10 farklı devlet kurumundan, yerli yapay zeka modelleri konusunda harekete geçmesi için çağrılar aldı. Bu çabalar ülkeye uygulanan kısıtlamaları hafifletti, fonları artırdı. Bilgi işlem yetenekleri hızla inşa edilmeye başladı. Bundan birkaç ay sonra ‘DeepSeek’ adlı bir start-up (girişim), Silikon Vadisi'nin dikkatini çeken gelişmiş bir yapay zeka modelini tanıttı. Bu gelişme, Çin'de yeni bir iyimserlik dalgası yaratırken hükümeti bu alanda sağladığı desteğini artırmaya ve ABD ile rekabeti yoğunlaştırmaya itti.

Yapay zeka artık egemen devletler için belirleyici bir bilimsel, ekonomik ve askeri avantaj sağlayabilecek bir araç olarak görüldüğünden, bu yarış ile geleneksel Soğuk Savaş arasındaki karşılaştırmalar bilimsel ve siyasi çevrelerde sıradan hale geldi. Öte yandan teknolojideki gelişmeler, savunma sistemlerini iyileştirmeyi ve hastalıkları teşhis etmeyi vaat etmekle kalmayıp aynı zamanda üretim, bilgi ve bilgi akışının kontrolü modellerini de değiştirerek, dezenformasyon, casusluk ve siber saldırıların yayılmasında kullanılacağına dair endişeleri de artırdı.

WSJ’nin haberine göre ABD en gelişmiş modellerin üretiminde, gelişmiş çiplere ve özel sektör finansmanına sahip olarak önemli bir liderliği elinde tutarken bu yılın ilk yarısında yapay zeka girişimlerine yapılan yatırımları 100 milyar doları aştı. Buna karşın Çin, çok sayıda mühendisi, düşük işletme maliyetleri ve Batı bürokrasisi karşısında hızlı hareket eden devlet öncülüğündeki ekonomik sistemi gibi iç güçlerine güveniyor. Pekin, 2028 yılına kadar güneş ve rüzgar enerjisine dayalı bölgelerdeki yüzlerce veri merkezini birbirine bağlayan devasa bir ‘ulusal bulut sistemi’ oluşturmaya çalışıyor. Böylece ABD'nin gelişmiş çiplerin ihracatına getirdiği kısıtlamalara rağmen, büyük yapay zeka modellerini ülke içinde eğitmesini sağlayacak ortak bir hesaplama gücü elde etmeyi hedefliyor.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 2017 yılında ülkesini 2030 yılına kadar yapay zeka alanında küresel bir lider haline getirmek için iddialı bir plan ortaya koydu. Başlangıçta yetkililer yüz tanıma gibi güvenlik uygulamalarına odaklandı, ancak ChatGPT'nin piyasaya sürülmesi, fikir ve içerik üretme konusunda daha geniş olanaklar ortaya çıkardı. Bu da hem heyecan hem de endişe yarattı. Çin, başlangıçta üretken yapay zeka modellerine sıkı kısıtlamalar getirdi, ancak daha sonra ABD’deki gelişmelerin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlayınca bu kısıtlamaları hafifletti.

Washington 2023 yılının sonlarında çip ihracat kısıtlamalarını sıkılaştırırken, Pekin kaynaklarını harekete geçirmek için agresif adımlar attı. Şirketlere sübvanse edilmiş bilgi işlem gücü sağlamak için devlet tarafından işletilen veri merkezleri kurdu. Yurtdışında eğitim için dış kaynak kullanımına izin verdi ve kamu verilerinin ticareti için pazarların oluşturulmasını teşvik etti. Yerel yönetimler, start-up’lara finansman sağlamak için kampanyalar başlattı. Bazı kuruluşlar ise ABD üretimi ihracatı yasaklı çipleri elde etmek için gayri resmi tedarik ağlarından yararlandı.

Bu yılın başlarında, OpenAI'nin performansına çok daha düşük bir maliyetle yaklaşan DeepSeek modelinin başarısının ardından, Çin Devlet Başkanı Şi, şirketin kurucusu ve bazı teknoloji liderleriyle bir araya gelerek, yapay zekanın gelecekteki küresel rekabetin odak noktası haline getirilmesi çağrısında bulundu. Bunun ardından Çin’in dev şirketi Alibaba, üç yıl boyunca yapay zeka araştırmalarına 53 milyar dolar yatırım yapacağını duyurdu. Bu gelişmeler, Çin'in bu alanda savunmadan hücuma geçtiğini gösterdi.

Ancak ABD’nin yanıtı gecikmedi. Bu yılın ortalarında yayınlanan ‘AI 2027’ raporu, güvenli gelişim sınırlarının aşılmasına yol açabilecek çılgın bir yarışa karşı uyarıda bulundu. ABD Başkanı Donald Trump'ın temmuz ayında açıkladığı ‘AI Eylem Planı’ ise Çin üretimi yapay zeka modellerinin Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) gündemine ne ölçüde hizmet ettiğini izlemeyi ve teknik standartların belirlenmesinde rol oynayan uluslararası kurumlarda bu modellerin etkisine karşı koymayı öngörüyordu. Buna karşın Pekin, 2027 yılına kadar ekonominin yüzde 70'ine ve 2030 yılına kadar yüzde 90'ına yapay zekayı entegre etmeyi amaçlayan ‘AI Plus’ girişimini başlattı ve ‘üretim ve insan yaşamı modelini yeniden şekillendirme’ niyetini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın The Wall Street Journal'dan aktardığı analize göre Çin'in karşı karşıya olduğu en büyük zorluğun halen gelişmiş elektronik çipler olduğu ve bu alanda ABD'nin yaklaşık on yıl gerisinde kalıyor. Ancak Huawei gibi Çin merkezli şirketler, yüz binlerce yerel çipi bir araya getirerek hesaplama gücü artırılmış devasa sistemler oluşturmaya dayalı alternatif çözümler geliştiriyor. Bu strateji, teknik çevrelerde ‘sürü devleri yener’ olarak bilinir. Çünkü bu strateji kaliteyi telafi etmek için niceliğe dayanır. Huawei, gelecek yıl çip üretimini ikiye katlamayı planlarken, Çin Devlet Başkanı Şi, yarı iletkenler gibi kilit alanlarda teknolojik öz yeterliliğe ulaşmak için beş yıllık bir plan açıkladı.

ABD’li uzmanlar, tüm bu çabalara rağmen, ABD’nin onlarca yıllık liderliği göz önüne alındığında, çip üretiminde onu yakalamanın neredeyse imkansız olduğunu düşünüyorlar. Ancak, ABD’nin gelişme hızı yavaşlarsa veya modeller artan hesaplama gücüne rağmen teknik sınırlarına ulaşırsa, Çin bu farkı kapatma fırsatı yakalayabilir.

Öte yandan mevcut rekabet bilimsel üstünlükle sınırlı kalmayıp jeopolitik nüfuzun özüne kadar uzanıyor. Washington, Çin'in ‘otoriter yapay zekasını’ kontrolsüz bırakmanın teknolojik hakimiyetini tehdit ettiğine inanırken, Pekin geride kalmanın, Çin'in tam bir küresel güç olarak yükselişini engelleyen ABD üstünlüğünü kalıcı hale getirecek şekilde pekiştirmesinden korkuyor. Bu rekabet yaşanırken güvenlik ve etik konusundaki endişeler, Soğuk Savaş dönemini hatırlatan, ancak tüm dünyayı yeniden tanımlayabilecek dijital araçlarla yürütülen bir yarışta, üstünlük takıntısının gerisinde kalıyor.


İran, İsrail'i uyardı ve Rusya ile ilişkilerini genişletmek istediğini açıkladı

 İran bayrağı (Şarku’l Avsat)
İran bayrağı (Şarku’l Avsat)
TT

İran, İsrail'i uyardı ve Rusya ile ilişkilerini genişletmek istediğini açıkladı

 İran bayrağı (Şarku’l Avsat)
İran bayrağı (Şarku’l Avsat)

İran Hükümet Sözcüsü Fatma Muhacirani dün Tahran'ın arabuluculardan mesajlar aldığını doğruladı, ancak bu mesajların içeriğini açıklamadı.

Şarku’l Avsat’ın el-Alam TV’den aktardığına göre Muhacirani, Tahran'ın Rusya ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeyi ve genişletmeyi amaçladığını, ayrıca ülkesinin nükleer enerji alanında Rusya ile iş birliği yaptığını belirtti.

Muhacirani, “Her ikisi de BRICS üyesi olan Çin ve Rusya ile kapsamlı ilişkilerimiz var” dedi.

Muhacirani, “Körfez ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirme ve genişletme sürecindeyiz... Karşılıklı anlayış ve çevre koşullarına saygı gösterilmesi koşuluyla, bölgedeki tüm ülkelerle ilişkilerimizin gelişmesini memnuniyetle karşılıyoruz” ifadelerini kullandı.

İsrail'in ülkesine yönelik saldırılarının tekrarlanmaması konusunda uyarıda bulunan Muhacirani şöyle dedi: “Aynı hata tekrarlanırsa, düşman geçen seferkinden daha sert ve ağır bir yanıtla karşılaşacak. Halkımızın hayatını, topraklarımızın bütünlüğünü ve ulusal egemenliğimizi savunurken kimseyi dikkate almayacağız.”

Muhacirani ayrıca, İran'ın herhangi bir saldırıya cevap verebilmek için füze kapasitesini güçlendirmesinin doğal olduğunu bildirdi.

Muhacirani, ülkesinin şu anda Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması çerçevesinde, ulusal çıkarların gerekliliklerine uygun olarak ve ülkede yürürlükte olan yasalara dayalı olarak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile iş birliği içinde olduğunu ifade etti.