ABD’nin Ortadoğu’ya dönüşünün nedeni Suudi Arabistan mı yoksa İran mı?

 Riyad'ın dış politikası, Washington'u bölgeden çekilmesini yeniden gözden geçirmeye sevk etti.

ABD, Riyad'a yönelik diplomasisini, Riyad'ın politikalarını Washington'un taleplerinden bağımsız bir şekilde belirlemesinin neden olduğu bir soğukluk döneminden sonra yeniden şekillendiriyor. (Sosyal Medya)
ABD, Riyad'a yönelik diplomasisini, Riyad'ın politikalarını Washington'un taleplerinden bağımsız bir şekilde belirlemesinin neden olduğu bir soğukluk döneminden sonra yeniden şekillendiriyor. (Sosyal Medya)
TT

ABD’nin Ortadoğu’ya dönüşünün nedeni Suudi Arabistan mı yoksa İran mı?

ABD, Riyad'a yönelik diplomasisini, Riyad'ın politikalarını Washington'un taleplerinden bağımsız bir şekilde belirlemesinin neden olduğu bir soğukluk döneminden sonra yeniden şekillendiriyor. (Sosyal Medya)
ABD, Riyad'a yönelik diplomasisini, Riyad'ın politikalarını Washington'un taleplerinden bağımsız bir şekilde belirlemesinin neden olduğu bir soğukluk döneminden sonra yeniden şekillendiriyor. (Sosyal Medya)

Hüda Rauf

Son zamanlarda İran ve ABD arasındaki hareketlenmeler arttı ve bu, olası bir çatışma veya gerginlik durumunu işaret ediyor. İran tarafında Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), Körfez'de askeri güç gösterisini artırarak deniz birimlerine insansız hava araçları, seyir füzeleri ve balistik füzeler sağladığını duyurdu ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Abu Musa adasında tatbikat yaptı.

İran'ın hareketleri ile eş zamanlı olarak, ABD iki yol izledi. Birincisi, İran'ı caydırmak için Körfez'de ABD takviyeleri. ABD Donanması'ndan 3 binden fazla denizci ve deniz piyadesi, son zamanlarda İran tarafından taciz edilen ve ticari gemilere el konulmasına yanıt olarak Kızıldeniz'e geldi.

ABD Deniz Kuvvetleri Merkez Komutanlığı'na (CENTCOM) göre İran, 2019'dan bu yana, Washington’un İran nükleer anlaşmasından çekilmesiyle, Batı'ya baskı yapmak amacıyla Körfez'den geçen çok sayıda gemiyi durdurdu ve alıkoydu. Bu, komşu Körfez ülkeleri karşısında gücünü sergilemek için bir girişimdi. Ancak, İran ve Körfez Arap ülkeleri arasındaki yakınlaşmanın ardından, son zamanlarda askeri takviyeler ve güç gösterileri tartışılır hale geldi.

Öte yandan, Washington, Barack Obama yönetiminden beri izlediği ve Joe Biden yönetimiyle artan doğuya yönelme stratejisi doğrultusunda, bölgenin etkileşimlerine yıllarca kayıtsız kaldıktan sonra, bölgesel deniz güvenliğine olan ilgisini vurgulamak istiyordu. Bu da ABD'nin Ortadoğu'ya olan ilgisinin azalmasına ve Afganistan'dan çekilmesi, Irak'taki ABD güçlerinin ve Körfez'deki bazı askeri üslerin azaltılmasıyla teyit edilen kademeli bir geri çekilmenin başlamasına yol açtı.

Köprünün altından çok sular aktı. Öyle ki başta enerji dosyası, petrol fiyatları ve üretim hacmi olmak üzere ABD'den farklı ekonomik, siyasi ve diplomatik politikalar izleyen Suudi Arabistan başta olmak üzere bölgedeki bazı ülkelerle Washington arasındaki ilişkiler soğudu.

İran ve bazı Körfez ülkeleri de yakınlaştı. En önemli olay, Pekin'in arabuluculuğuyla Tahran ve Riyad arasında barış anlaşması imzalanması idi. Bu, ABD'nin geleneksel siyasi ve güvenlik rolünden çekilmesinin ardından Çin'in, ABD'nin nüfuz ve çıkar bölgesi Ortadoğu'ya olan ilgisinin arttığını gösteriyor.

ABD, son olarak pozisyonunu değiştirdi ve Körfez'de neler olup bittiğine yeniden ilgi gösterdi. Savunma yetkilileri, İran'ın ticari gemileri ele geçirme girişimlerine yanıt olarak ABD kuvvetlerinin bir kısmının bölgeye ulaştığını söyledi. Pentagon, düzinelerce F-35 savaş uçağının yanı sıra F-16 ve A-10 savaş uçakları ile deniz güdümlü füze muhriplerine ek olarak ilave helikopterler ve çıkarma gemileri göndermeyi planladığını da duyurdu. Ayrıca Hürmüz Boğazı ve çevresindeki ortak devriyelerin yoğunlaştırılacağını belirtti.

ABD'nin son ilgisi birkaç nedene dayanabilir. Bunlardan biri, 2015 İran nükleer anlaşmasından kaynaklanan Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarının geçtiğimiz Ekim ayında sona ermesi. ABD, şu ana kadar yeni bir anlaşmaya varamadı, ancak bazı Batı medya kuruluşları, gizli anlaşmalara dair sızıntılar yayınladı. Bu anlaşmaların sonuçları henüz belli değil. ABD'nin son hareketlerinin amacı, İran'a karşı bir tür sertlik ve caydırıcılık göstermek olabilir.

Amerika'nın Körfez'deki diğer rotası, Suudi Arabistan ile bazı anlaşmalara dayanıyordu. Bu anlaşmalar, Sudan krizinin çözümü ve Amerikalı diplomatların Riyad'a ziyaretleri ile ilgiliydi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Başkan Joe Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaretten sadece birkaç hafta sonra Riyad'a üst düzey bir ziyaret daha yaptı.

ABD'nin Riyad'a yönelik diplomasisi, Suudi Arabistan'ın bağımsız siyasi kararlar alması, Washington'un taleplerine uymaması, bağımsız petrol politikaları izlemesi ve güvenlik tehditlerini kendi başına ele almasıyla bir süredir soğumuştu. Sonunda, Suudi Arabistan'ın dış politikası, Washington'un Ortadoğu'daki rolünü yeniden düşünmesine yol açtı. Washington, Pekin'in bölgeye alternatif bir diplomatik arabulucu ve güvenlik destek kaynağı olarak görülmesini önlemek için dikkatli davranmaya başladı. Bu nedenle, Suudi Arabistan'ın son dış politikası, uluslararası ortaklarını genişletmesi ve güvenlik tehditlerini kendi başına ele almasıyla, Washington'u bölgeyle olan bağlantılarını yeniden gözden geçirmeye zorladı.

Dolayısıyla, Arap Körfezi'ndeki ABD takviye kuvvetlerinin ve ABD diplomatlarının bölgeye mekik diplomatik ziyaretlerinin ister bölgesel ister uluslararası düzeyde olsun, nihai olarak Suudi rolü tarafından motive edildiği söylenebilir.

Biden yönetiminin bölge ve sorunlarıyla ilgili ana itici gücü İran değildi. İran'ın Arap Körfezi sularındaki davranışı, Biden yönetiminin gelmesinden bu yana değişmedi. Bu, ABD'nin bölgesel diplomatik ve güvenlik rolüne yeniden dönmek ve Körfez ülkeleri ile ortaklıklarını yeniden güçlendirmek istediğini gösteriyor. Bu nedenle, ABD'nin son hamleleri Körfez ülkelerine güvence ve ortaklık mesajları göndermek ve bölgedeki stratejik rakiplerine boşluk bırakmayacağız mesajı vermek içindir. Bu, Biden yönetiminin, Riyad'ın bölgede oynadığı önemli rol ve yeni küresel sahnedeki konumu göz önüne alındığında, Suudi Arabistan ile ortaklığını derinleştirmeye ve genişletmeye çalıştığını gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Pakistan'ın kuzeyindeki saldırıda 43 kişi öldü

Pakistan'ın kuzeybatısında perşembe günü yapılan saldırılarda hayatını kaybeden bir kişinin cenaze töreni (AP)
Pakistan'ın kuzeybatısında perşembe günü yapılan saldırılarda hayatını kaybeden bir kişinin cenaze töreni (AP)
TT

Pakistan'ın kuzeyindeki saldırıda 43 kişi öldü

Pakistan'ın kuzeybatısında perşembe günü yapılan saldırılarda hayatını kaybeden bir kişinin cenaze töreni (AP)
Pakistan'ın kuzeybatısında perşembe günü yapılan saldırılarda hayatını kaybeden bir kişinin cenaze töreni (AP)

Mezhepsel şiddete sahne olan Pakistan'ın kuzeybatısında Şii ailelerden oluşan iki konvoyun dün hedef alındığı iki saldırıda ölenlerin sayısı 7'si kadın, 3'ü çocuk olmak üzere 43 kişiye yükseldi.

Saldırıların gerçekleştiği Kurram'da yerel yetkili Javedullah Mehsud, ölenlerin yanı sıra “11'i ağır olmak üzere 16 kişinin de yaralandığını” söyledi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre olay yerindeki bir polis memuru kimliğinin açıklanmaması kaydı ile AFP'ye bu rakamı doğruladı.

Şiilerin kalesi Kurram'da bulunan Paraçinar'daki bir başka yerel yetkili ise "Vatandaşlar gece boyunca merkez çarşıda oturma eylemi düzenledi ve bu eylem şu ana kadar devam ediyor" dedi.

Buna karşılık, "cep telefonu şebekesi kesildi, ana yolda sokağa çıkma yasağı konuldu ve trafik askıya alındı."

Mehsud ise "barış ve düzeni yeniden tesis etmek için bir kabile konseyinin toplandığını" belirtti.

Ülkede özgürlükleri savunan bir sivil toplum kuruluşu olan Pakistan İnsan Hakları Komisyonu'na (HRCP) göre, temmuz ayından beri bu dağlık bölgede, Şii ve Sünni aşiretler arasında yaşanan şiddet olaylarında 70'ten fazla kişi hayatını kaybetti.

Periyodik olarak aşiret ve mezhep çatışmaları patlak veriyor, ardından bir aşiret konseyi (Jirga) tarafından ateşkese varıldığında şiddet sona eriyor. Haftalar ya da aylar sonra yeniden başlıyor.

Temmuz, eylül ve ekim aylarında Kurram ölümcül olaylara tanık oldu. O tarihten bu yana polis, diğer din mensuplarının yaşadığı bölgelere taşınan aileleri takip ediyor.

Bölgede farklı inançlara sahip kabileler arasındaki çatışmalar, özellikle toprak meselesiyle ilgilidir. Kabilelerin namus kurallarının güçlü olduğu yerlerde, genellikle güvenlik güçlerinin sürdürmekte zorlandığı düzene üstün gelirler.