Japonya Hiroşima'ya rağmen nasıl "Amerikancı" oldu?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Japonya Hiroşima'ya rağmen nasıl "Amerikancı" oldu?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'nin nükleer silah kullanma kararı Hiroşima ve Nagazaki şehirlerini harap etti. Ayrıca Japonya'yı bir kez daha dış etkilere, özellikle de Kuzey Amerikan etkisine açtı.

Daniel P. Aldrich, Hiroşima ve Nagazaki atom bombalarına rağmen Japonya'da Amerikan yanlısı fikirlerin nasıl geliştiğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Japonya, dünyada kalabalık şehirlere karşı kullanılan bir değil iki nükleer silahın dehşetini yaşamış tek ülke. Yine de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra küllerinden doğarak dünyanın en büyük ve dinamik ekonomilerinden biri ve Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) güçlü bir müttefiki haline geldi.

Belki de vatandaşları için daha da önemlisi, Japonya'nın düzenli seçimlerin ve özgür bir basının olduğu gelişmiş ve sanayileşmiş bir demokrasi haline gelmesidir. Aslında bu Asya ülkesi demokrasinin işlevselliği anlamında ABD kurumlarından daha üst sıralarda yer alıyor. Gözlemciler düzenli olarak Japonya'nın savaş sonrası ekonomik "mucizesine" odaklandılar. Ancak faşizm ve emperyalizmden istikrarlı bir demokratik ulusa uzanan bu yörünge, Japonya'nın Amerikan karşıtı duygulardan nasıl kaçındığı ve aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı'nın sonundaki yenilgisinden sonra güçlü ekonomik kalkınmayı nasıl şeffaflıkla yönettiği gibi başka ilginç soruları da gündeme getiriyor.
Hiroşima ve Nagazaki'ye nükleer silahların atılmasının ardından Japonya'nın teslim olmaya zorlanması, bu muhafazakar ve askeri çıkarları gayrimeşru hale getirdi. ABD'nin nükleer silah kullanma kararı Hiroşima ve Nagazaki şehirlerini harap etti. 
 

1890'ların başında demokratikleşme dalgası
Japonya'nın tarihini değişim değil süreklilik daha iyi karakterize edebilir ve bu gözlem, 1940'lardan günümüze kadar geçen 80 yıllık ekonomik büyümeyi ve siyasi istikrarı açıklamaya yardımcı olabilir. İlk olarak, çoğu kişi 20'nci yüzyılın başlarındaki Japonya'yı öncelikle savaş, yayılmacılık ve pan-Asyacılıkla olan bağlantıları açısından bilse dahi, meslektaşım Mary Alice Haddad, Japonya'nın bu popüler dönemden çok önce, 1890'larda Meiji Anayasası'nı yürürlüğe koyduğunda 2'nci demokratikleşme dalgasına katıldığını ileri sürüyor. 19'uncu yüzyılın sonlarındaki Meiji Devrimi'nden doğan bu belge ve buna eşlik eden, sıradan insanlar için artan oy hakkı gibi çeşitli siyasi kurumlar [1], savaş sonrası Japonya için zemin hazırladı. Aynı şekilde bu dönem, Benedict Anderson'ın da belirttiği gibi, modern öncesi dönemden çıkan ve modern bir ülke olarak ortak kimlik arayışında olan ulus için hayali bir topluluk yaratmaya yardımcı olabilecek ulusal gazeteleri de beraberinde getirdi.

1925 tarihli Sulh Muhafaza Kanunu: Demokrasinin altını oymak
Japonya'daki askeri ve muhafazakar elitler, ülkeyi bu rotadan saptırma çabalarını koordine ederek, hakların daha da aşınmasına ve ordunun yurt dışında giderek genişlemesine zemin hazırlayan 1925 tarihli Barışı Koruma Kanunu'yla demokrasinin altını oydular. Antikapitalist ve antiemperyalist düşünceyi, yazıları ve toplantıları bastıran polis, bazılarının "Showa Devletçiliği" olarak adlandırdığı dönemde muhalifleri sessizliğe zorlamak için bu yasayı kullandı. 1945'e kadar, demokratik olmayan bu çıkar çevreleri, her yerde bulunan mahalle dernekleri (chonaikai) gibi ev kurumlarını kontrol etmeye çalışırken, Doğu Asya'yı sömürgeleştirmek için yurt dışına hem asker hem de çiftçi gönderdiler.

ABD'yle olan bağları ve Doğu Asya'da komünizme karşı demokratik bir kale olması nedeniyle Japonya ekonomik olarak büyüdü. Ücretler ve orta sınıf genişledikçe, demokratik görüşlü aktörler meşruiyet kazandı ve orta sınıf tüketim alışkanlıklarını benimseyip ekonomiyi daha da ileriye götürebilen nüfusun güçlü desteğini aldı. 
1945'ten sonra artan Amerikan etkisi
Hiroşima ve Nagazaki'ye nükleer silahların atılmasının ardından Japonya'nın teslim olmaya zorlanması, bu muhafazakar ve askeri çıkarları gayrimeşru hale getirdi. ABD'nin nükleer silah kullanma kararı Hiroşima ve Nagazaki şehirlerini harap etti. Ayrıca Japonya'yı bir kez daha dış etkilere, özellikle de 19'uncu yüzyılın sonunda Komodor Matthew Perry'nin Kara Gemilerinin yaptığı gibi Kuzey Amerikan etkisine açtı. Sonuç olarak demokratik düşünen elitler ve halk demokratik uygulamaları kurumsallaştırabildi ve zaman içinde bu değerler yayıldı. Büyük ölçekli toprak reformu, eğitim reformu ve ordunun boyunduruğunu sürdürmekle ilgilenmeyen yeni siyasi ve iş dünyası liderlerinin yükselişi gibi bir dizi revizyon öne çıktı.

Len Schoppa'nın da belirttiği gibi, Japonya Anayasası gibi kurumlara ilerici değerleri yerleştiren Beate Sirota Gordon gibi müttefik işgalciler, demokrasi yanlısı elitlerin entelektüel gelişimine destek oldu. [2] Bu yerel Japon liderler de sosyal bilimcilerin sosyal altyapı dediği, güven ve bağlantı kurduğumuz yerler ve alanlar aracılığıyla toplum genelinde güven ve büyümeyi teşvik etti. Bunlar arasında topluluk alanlarının, okulların, radyo programlarının ve hatta insanların yeni, ilerici ve genellikle Amerikan yanlısı fikirlerle bağlantı kurabilecekleri spor salonları ve kafelerin inşası sıralanabilir. Japonya'nın sivil toplumu devlet ve piyasa dışındaki insanlar arasındaki bağlantılar sayesinde güçlendi.

Muhafazakarlar ve ordu mensuplarından oluşan siyasi muhaliflerin büyük ölçüde siyasetten dışlanmasıyla, bu yeni nesil liderler hızlı ve geniş kapsamlı değişiklikler yapabildi. ABD'yle olan bağları ve Doğu Asya'da komünizme karşı demokratik bir kale olması nedeniyle Japonya ekonomik olarak büyüdü. Ücretler ve orta sınıf genişledikçe, demokratik görüşlü aktörler meşruiyet kazandı ve orta sınıf tüketim alışkanlıklarını benimseyip ekonomiyi daha da ileriye götürebilen nüfusun güçlü desteğini aldı. ABD, nefret edilmesi gereken bir düşman olarak görülmek yerine, benzer demokratik değerlere sahip güçlü bir müttefik olarak görülmeye başlandı. Ülkenin dört bir yanına -hatta tartışmalı bir şekilde Okinawa'ya- yerleştirilen ABD'li 43 bin askeri personel ve düzenli iş, kültür ve akademi alışverişi iki ulusu iç içe tuttu.

Kısacası, 10 yıldan fazla süren saldırgan emperyalizm dönemine ve ulusal yenilgiye rağmen dirençli demokratik kurumlar, aşağıdan yukarıya sivil toplum liderliği ve aktivizm sayesinde Japon demokrasisi de Amerikan yanlısı duygular gibi gelişti.

[1] Kadınların oy hakkı savaş sonrası anayasayla geldi.

[2] Akıl hocam Susan Pharr, Gordon'un kadın haklarına katkısı hakkında yazmıştı.

[Profesör Daniel P. Aldrich, Northeastern Üniversitesi'nde Güvenlik ve Direnç Çalışmaları Programı Direktörü'dür.]



Demokratların çoğu Kamala Harris'in 2028'de tekrar yarışmasını istiyor

Harris, ABD Başkanı Joe Biden'ın çekilmesinin ardından temmuzda başkanlık yarışına girmişti ama baştaki ivmesine rağmen Donald Trump'a kaybetti (Reuters)
Harris, ABD Başkanı Joe Biden'ın çekilmesinin ardından temmuzda başkanlık yarışına girmişti ama baştaki ivmesine rağmen Donald Trump'a kaybetti (Reuters)
TT

Demokratların çoğu Kamala Harris'in 2028'de tekrar yarışmasını istiyor

Harris, ABD Başkanı Joe Biden'ın çekilmesinin ardından temmuzda başkanlık yarışına girmişti ama baştaki ivmesine rağmen Donald Trump'a kaybetti (Reuters)
Harris, ABD Başkanı Joe Biden'ın çekilmesinin ardından temmuzda başkanlık yarışına girmişti ama baştaki ivmesine rağmen Donald Trump'a kaybetti (Reuters)

2024 ABD başkanlık seçimlerinden kısa süre sonra yapılan bir anket, Demokrat seçmenlerin çoğunun, 2028'de yeniden başkanlık yarışına girdiği takdirde ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in partinin adayı olmasını destekleyeceğini gösteriyor.

Demokratların başkanlığı Cumhuriyetçilere karşı kaybetmesinin üzerinden yalnızca iki hafta geçti ama bazıları geleceğe bakıyor, olası yeni veya tanıdık adayların, seçmenleri canlandıracağı umuluyor.

Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, Pensilvanya Valisi Josh Shapiro ve Ulaştırma Bakanı Pete Buttigieg gibi isimler ortaya atıldı ama görünen o ki Harris'in kampanyası kalıcı bir etki bırakmış.

Echelon Insights and Puck News'un yaptığı bir ankette, Demokratlara oy verme ihtimali yüksek olan seçmenlerin yaklaşık yüzde 41'inin, 2028 başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti'yi temsil eden Harris'e oy vereceğini söylediği ortaya çıktı.

Sonuçlar, tamamen ön hazırlık niteliği taşıyor ve güncelliği sayesinde Harris'in politika ve tutumları, seçmenlerin zihninde tazeliğini hâlâ koruyor.

ABD Başkan Yardımcısı kısa ama agresif bir kampanya yürütmüştü. Yarışa girmesi temmuzu bulan Harris, seçmenlere ulaşmak için ünlülere, nüfuzlu kişilere ve büyük reklam kampanyalarına bel bağlamak zorunda kalmıştı.

Yani Demokrat seçmenler şimdilik ön seçimlerde başkan yardımcısını desteklemeyi sürdürecek. Ancak bir dizi başka potansiyel aday, ilgi odağını değiştirebilir.

Benzer bir durum, Cumhuriyetçi Parti'nin başkanlık ön seçimlerinden önce, muhafazakar seçmenler, Trump onun önüne geçene dek Florida Valisi Ron DeSantis'in Cumhuriyetçilerin adayı olmasını desteklediğinde de yaşanmıştı.
 

vfghytju
Kaliforniya Valisi Gavin Newsom uzun süredir siyasetin içinde. Ankete katılanların yaklaşık yüzde 8'i Demokrat Parti'nin ön seçimlerinde ona oy vereceğini söyledi (AP)

Ankete katılanların yaklaşık yüzde 16'sı, bir sonraki seçimlerde hangi Demokrat adayı destekleyeceğinden emin olmadığını söyledi ve bu durum, muhtemelen en az iki yıl boyunca değişmeyecek.

Ön seçimlerdeki diğer Demokrat adaylar, Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, Pensilvanya Valisi Josh Shapiro, Ulaştırma Bakanı Pete Buttigieg, New York Kongre Üyesi Alexandria Ocascio-Cortez ve daha fazlası olabilir.

Ankete katılanların yüzde 8'i ön seçimlerde Newsom'u destekleyeceğini söyledi. Shapiro'ya oy vereceğini belirtenler yüzde 7 oranındayken, yüzde 6 da Buttigieg'i destekleyeceğini bildirdi.

Katılımcıların yüzde 1 ila 4'ü, Ocasio-Cortez, Kentucky Valisi Andy Beshear, New Jersey Senatörü Cory Booker, Maryland Valisi Wes Moore ve Michigan Valisi Gretchen Whitmer gibi diğer seçenekleri destekleyeceğini ifade etti.

Kimin öne çıkacağını söylemek için henüz çok erken ama Harris, başarı ihtimali taşıyan bir kampanya daha yürütmek için gerekli ivmeye ve desteğe sahip.
Independent Türkçe