Polisin olmadığı bir dünyada yaşasaydık ne olurdu?

Polis olmasaydı farklılıkları çözmenin zorluğu nedeniyle çatışmalar tırmanır, toplumsal değerler değişir ve ekonomi çökerdi

Arjantin'de bir kadın, protestoculara polise taş atmayı bırakmaları için yalvarıyor / Fotoğraf AFP
Arjantin'de bir kadın, protestoculara polise taş atmayı bırakmaları için yalvarıyor / Fotoğraf AFP
TT

Polisin olmadığı bir dünyada yaşasaydık ne olurdu?

Arjantin'de bir kadın, protestoculara polise taş atmayı bırakmaları için yalvarıyor / Fotoğraf AFP
Arjantin'de bir kadın, protestoculara polise taş atmayı bırakmaları için yalvarıyor / Fotoğraf AFP

Polis ve güvenlik görevlilerinin olmadığı bir dünyada neler olabileceğini hayal edebiliyor muyuz?

Belki de insanların bu varsayıma verdiği yanıtlar, bilgilerini internetteki sitelerden toplayan yapay zeka programının verdiği yanıtlarla aynı olacaktır.

Yapay zekaya göre, polis veya güvenlik güçlerinin olmadığı bir dünyada, toplumsal denge ve düzen büyük ölçüde etkilenecektir.

Düzen ve güvenin korunmasında bir boşluk olacak, bu da kaosun yayılmasına, suç oranlarının artmasına, insan haklarının ve kişisel özgürlüklerin çiğnenmesine, mülkiyet haklarının ihlal edilmesine yol açacaktır

Bu durumda, önlem almak veya müdahale etmek için yetkili ve otoriter kurumların olmaması nedeniyle sosyal gerilimler artacaktır.

Farklılıkları çözmenin zorluğu nedeniyle çatışmalar da tırmanacak ve uzun vadede polisin yokluğu, vatandaşların kendi kendilerini koruma yollarını aramasına veya askeri ittifaklar yoluyla toplumsal değerlerin değişmesine neden olacaktır.

Böylece silahlı gruplar arasında otorite mücadeleleri başlayacaktır. Bu yeni güç yapıları iktidarın tekelleşmesine neden olacaktır.

Her vatandaşı polis olarak görsek ve herkesin kendisi ve diğerleri üzerinde kamu düzenini uygulamasına katılmasını hayal edersek, bu senaryo, özellikle yolsuzluğun yaygın olduğu ülkelerde polis ve güvenlik güçlerine boyun eğen çoğunluğun sorununu radikal bir şekilde çözebilir mi?

Özellikle yolsuzluğun yaygın olduğu ülkelerde polis güçlerinin vatandaşlara şantaj yapan, haklarını gasp eden, zorlayıcı görevler dayatan veya hukuka aykırı şekilde güç kullanarak aşırıya kaçan gruplara dönüştüğü durumlarda çözüm ne olur?

Bu senaryoyu hayal etmeye çalışırken, herkesin polis olması durumunda birçok olumsuz sonucun ortaya çıkabileceği görülmektedir.

Bu, suçları ve hukuki ihlalleri daha hızlı bir şekilde adaletin önüne getirme konusunda olumlu bir etki sağlayabilir, ancak aynı zamanda gözetim seviyelerini artırabilir, bireysel özgürlükler ile kamu düzeni arasındaki dengeyi bozabilir ve kişisel hakları ciddi şekilde etkileyebilir.

Diğer bireyler tarafından sürekli denetim ve gözetim altında olma durumu, karmaşık sosyal etkileşimlere neden olabilir.

Ekonomi de olumsuz yönde etkilenebilir; vatandaşlar polis rolleriyle meşgul olacaklarından zaman ve emek sermayeleri başka alanda harcanmış olur.

Bu da doğrudan toplumsal değerler ve kültürde değişikliklere yol açabilir. Sosyal düzen, tamamen denetleyici bir polis devletine dönüşebilir.

Doğu Avrupa'da istihbarat kurumlarının kötü şöhretli olduğu eski komünist ülkelerde veya vatandaşların istihbarat güvenlik sisteminin bir parçası olduğu Arap askeri rejimlerinde olduğu gibi, vatandaşlar, diğer vatandaşlar hakkında raporlar hazırlayarak istihbarat kurumlarına sunabilir ve güvenlik tehdidi altında kalmamak veya takip edilmemek için bu tür bilgileri sağlamak zorunda kalabilirler.

Eski güvenlik sistemleri

Eski Mısır, Babil, Yunan ve Roma toplumları, düzeni koruma ve suçla mücadele etme amacıyla farklı güvenlik organizasyonlarını geliştirmeye başladılar.

Bu organizasyonlar, askerî yeteneklere sahip olan kişilerden oluşuyordu ve yöneten siyasi otoriteden emir alarak çalışıyorlardı, bu otorite monarşik, demokratik veya parlamenter olabilirdi.

Görevleri genellikle yasaların uygulandığını denetlemek ve genel güvenliği sağlamak şeklindeydi.

Orta Çağ'da, bu güvenlik birimleri Avrupa'da örgütlü güvenlik kurumlarına dönüşerek belirli yetkilere sahip hale geldi.

Modern çağla birlikte ulusal devletlerin kurulması ve merkezi güçlerin ortaya çıkmasıyla polis ve güvenlik kurumları daha büyük bir ölçekte örgütlendi.

19'uncu yüzyıl ve sonrasında ise ülkeler, polis ve güvenlik yasalarında değişiklikler yaparak suçla mücadele ve düzeni koruma rollerini genişletti.

Bilişim teknolojisinin ve iletişim araçlarının gelişmesi, yerel ve uluslararası polis kurumlarıyla iletişim kurma, soruşturma, yanıt verme ve iş birliği yapma becerisini artırdı.

Bu durum özellikle INTERPOL gibi uluslararası polis teşkilatlarıyla iş birliğini kolaylaştırdı.
 

Polisin emirlerine karşı gelebilir miyiz?

Birçok insan, belirli koşullarda polis memurlarının emirlerini reddetme olasılığını sorgular.

İnternet üzerinde bu konuda farklı yanıtlar bulunsa da, genel olarak polis memurlarının emirlerine uymanın bazı istisnai durumlarını düşünen görüşler bulunmaktadır.

Bu durumlar, emirlerin yasalarla veya temel etik kurallarla çeliştiği veya emirlere uymanın insan hayatını tehlikeye atabileceği durumlar olabilir.

Polis veya güvenlik güçlerinin emirleri, sivil veya anayasa haklarınıza aykırı ise de itiraz edebilirsiniz.

Barışçıl baskı yöntemleri ve şiddetsiz direniş, yasal düzenin geçerli olduğu ülkelerde belirli durumlarda polis memurlarına karşı kullanılabilir.

Polis veya güvenlik güçlerinin yetkilerini suistimal ettiği, yolsuzluk yaptığı, zorbalıkta bulunduğu veya hukuki yetkilerini hukuka aykırı şekillerde kullandığı durumlarda hukuk sisteminin çökmesi, güvenlik güçlerine ve devlete olan güvenin kaybolması ve bunun sonucunda yolsuzluğun, zorbalığın ve adaletsizliğin yaygınlaşması mümkün olabilir.

Independent Arabia,Independent Türkçe



Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
TT

Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Nobel Barış Ödülü'nü istiyor. Peki, kim istemiyor ki? Trump, Ortadoğu'da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalanmasını sağlamadaki rolü nedeniyle ilk başkanlık dönemi sırasında ödülü almayı istemişti. Bu sefer dünya barışını sağlamadaki rolü nedeniyle ödülü almayı daha çok istiyor.

Trump ödülü almak istiyor ve bunun görev süresinin ilk yılında, Ekim 2009'da, “uluslararası diplomasiyi ve halklar arasındaki iş birliğini güçlendirme çabaları" nedeniyle ödül alan eski ABD başkanı Barack Obama gibi, erken bir dönemde gerçekleşmesini istiyor. ABD'nin eski büyükelçisi ve ABD iç işlerinde uzman Robert Ford'un meslektaşı Conn Coughlin'in moderatörlüğünde düzenlenen sempozyumda söylediğine göre bu, Trump'ın Nobel Ödülü'nü alma tutkusunda kilit bir etken. Bahsi geçen sempozyum ise bir grup meslektaşın, diplomatın, uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu bölgesi uzmanının katılımıyla, Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) bünyesinde yer alan Mecelle ve THINK Merkezi tarafından Londra'daki Frontline Gazeteciler Kulübü'nde düzenlendi.

2013'te Obama'nın ödülünün iptal edilmesi çağrısında bulunan bir tweet atan Trump, anlaşma ve uzlaşılara imza atarak Oslo yolunun taşlarını döşemek istiyor. Ukrayna, Gazze ve Lübnan'daki savaşları sona erdirmek, Tahran'ı yaptırımlar ve azami baskı ile Pekin'i ise ticaret savaşıyla yorma planlarına rağmen, Tayvan ve İran'da askeri savaşlardan kaçınmayı amaçlıyor.

İkinci Trump’ı Birinci Trump’tan ayıran iki nitelik var; sadakat ve kişisel ilişkiler. İlk yönetiminde uzun deneyime sahip üst düzey yetkilileri atamış, ancak sürpriz bir tweet ile onları hızla kovmuştu. Ancak şimdi atadığı veya aday gösterdiği kişilerin çoğu, hatta belki de tamamı ona veya Trumpizm’e sadık. Bazıları, kanaatleri ne olursa olsun “Sayın Başkan”ın isteklerini yerine getireceklerini açıkça ifade ettiler. Dünya liderleri ise Trump ile kişisel ilişki kurma konusunda hızlı davrandılar. Ekibin sadakati karşısında liderle ilişki çok önemlidir.

Bu iki niteliğe ilave olarak iki faktör daha var; birincisi, Trump'ın bu sefer halk oyları ile Seçiciler Kurulu oylarının çoğunu elde ederek kazanması, Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre'nin iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olmasıdır.  İkincisi, Trump ekibini oluşturmakta acele ediyor ve bir an önce dünyayı ve ABD'yi hayal ettiği gibi şekillendirmeye başlamak istiyor. Cumhuriyetçi Parti içindeki bazı eğilimlerin çekincelerini önlemek için bazı adayların Senato'da oylamaya sunulmasını engellemeye çalışıyor.

Ortadoğu, sadece Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümeti ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı.

Dünya Trump’ın saf özünü yudumlamaya ve önümüzdeki iki ayın sancılarını yaşamaya hazırlanıyor. Tüm taraflar müzakere pozisyonlarını iyileştirmek veya Trump'ın tercihlerini zorlaştıracak oldu bittiler yaratmak istiyor.

Lübnan'da müzakerelerle karşılıklı darbeler arasında bir yarış yaşanıyor. Netanyahu ya en iyi anlaşmayı elde etmek ya da Hizbullah'a müzakere pozisyonunu zayıflatacak güçlü askeri darbeler indirmek istiyor. İran da Tahran’a “azami baskı” uygulamak isteyen Trump ile ilişkilerini iyileştirmek için İsrail'i Hizbullah füzeleriyle hedef almaya devam etmek istiyor. Biden ise Lübnan'da 60 günlük ateşkesi sağlayarak görev süresini tamamlayıp, adını tarihe yazdırmayı ve büyük anlaşmanın unsurlarını tamamlama işini Trump'a bırakmayı hedefliyor.

Ateşkes ve rehineler takası müzakerelerinin yeniden başlatılması yönünde çağrıların yenilendiği Gazze'de de durum aynı. Ancak buradaki anlaşmanın unsurları daha karmaşık ve geniş kapsamlı, çünkü Filistin meselesine dokunuyor. Trump'ı beklerken düzenlenen Riyad zirvesinde “iki devletli çözüm”ü ve Filistin devletinin tanınmasını gündeme getirmeye yönelik Arap-İslam çabalarının önemi de buradan kaynaklanıyor.

Ortadoğu, yalnızca Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümetinin yapısı ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da birkaç yıl önce İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı. Çin himayesinde gerçekleşen Suudi Arabistan-İran yakınlaşması ve bunu sürdürmeye bağlılık, İkinci Trump’ın karşısında bulacağı sahnenin temel direğidir.

Batı'nın silahlanması Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin merkezinde de yer alıyordu.

Uluslararası sahne de daha az karmaşık değil. Trump, Putin ile kişisel ilişkisi sayesinde Ukrayna'daki “savaşı hızla sonlandırabileceğini” söyledi. Trump'ın sunmayı planladığı planlar sızdırıldı ve bunlar arasında oldu bittinin, yani Rusya'nın doğu Ukrayna bölgeleri üzerindeki kontrolünün tanınması, bir tampon bölgenin kurulması ve Ukrayna'nın 20 yıl boyunca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) girmeme taahhüdü yer alıyor.

Zelenskiy ve Avrupa ülkeleri Trump'ın niyetini biliyorlar, bu nedenle Rusya'ya karşı Amerikan ve Avrupa füzelerinin kullanılmasına ilişkin vetoyu kaldırmakta acele ettiler. Dahası Fransa Dışişleri Bakanı, Kiev'in silahlandırılması düzeyinde “kırmızı çizgilerin” olmadığını söyledi. Amaç Rusya'yı yenmek değil, Trump’ın müzakere zamanı geldiğinde Kiev'in müzakere koşullarını iyileştirmek. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre Batı'nın silahlanması, Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin ve Avrupalı ​​liderlerin daha yeni başkan göreve gelmeden önce yapmakta acele ettikleri temasların da merkezinde yer alıyordu. Avrupa ve Arap ülkeleri Trump'ın izolasyoncu olduğunu biliyor. Hızlı ve ani saldırıları, cesur suikastları, büyük ticari ve askeri anlaşmaları kabul edebilir, ancak askeri taahhütlerden ve uzun savaşlardan oldukça uzaktır.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Çin’e gelince sahne iç içe geçmiş görünüyor. Trump ve ekibinin Pekin'e yönelik düşmanca tutumu net. Amerikan endüstrilerini canlandırmak için Çin mallarına yüzde 60'a varan vergiler getirme niyetleri var. Ancak bu, Tayvan uğruna askeri bir çatışmaya girileceği anlamına gelmiyor. Bu denklemi uygulamak, Çin mallarına ve özellikle de hassas askeri bileşenler içeren mallara bağımlı olan veya Pekin ile büyük bir ticaret dengesine sahip olan birçok Arap ve Avrupa ülkesi için zor ve yorucu olacak.

Biden döneminde Çin ile ilişki üç yönlüydü; ticari rekabet, iklim konusunda ortaklık ve jeopolitik çatışma. Biden da Brezilya'daki G20 Zirvesi oturum aralarında Başkan Şi Cinping ile yaptığı veda görüşmesinde bunu dile getirdi. Ancak büyük ihtimalle Trump ile ilişkiler ikili veya tek yönlü olacak; iki ülke için maliyetli, iki kutbun müttefikleri için ise yorucu bir rekabet.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Trump, Roosevelt, Wilson, Carter ve Obama'dan sonra Nobel Ödülü alan beşinci Amerikan başkanı olacak mı? Obama gibi erken mi, yoksa Carter gibi geç bir dönemde mi ödülü alacak? Yahut kaderi, İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirme çabaları nedeniyle 1945'te ve 1948'de iki kez ödüle aday gösterilen ama alamayan Sovyet lideri Joseph Stalin gibi mi olacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.