ABD'nin İran'a teslim edeceği mahkumlar kimler?

Biden yönetimi, "takas anlaşmasının" İran'ın 6 milyar dolara yeniden erişmesine izin vereceğini doğruladı

VOA, şu an ABD yetkilileri tarafından gözaltına alınan veya federal suçlamalarla karşı karşıya olan 11 İranlının tespit edildiğini belirtti / Fotoğraf: AFP
VOA, şu an ABD yetkilileri tarafından gözaltına alınan veya federal suçlamalarla karşı karşıya olan 11 İranlının tespit edildiğini belirtti / Fotoğraf: AFP
TT

ABD'nin İran'a teslim edeceği mahkumlar kimler?

VOA, şu an ABD yetkilileri tarafından gözaltına alınan veya federal suçlamalarla karşı karşıya olan 11 İranlının tespit edildiğini belirtti / Fotoğraf: AFP
VOA, şu an ABD yetkilileri tarafından gözaltına alınan veya federal suçlamalarla karşı karşıya olan 11 İranlının tespit edildiğini belirtti / Fotoğraf: AFP

Amerika'nın Sesi (VOA) tarafından yayımlanan habere göre, şu an ABD'de gözaltında tutulan veya federal suçlamalarla yargılanan 11 İranlı, İran'ın mahkum değişimi için istek listesinde yer alabilir. 

İran ve ABD, mahkum takası anlaşmasını sonuçlandırmaya çalışsa da bu anlaşmanın bir unsuru her zaman olduğu gibi hala net değil.

ABD'de gözaltına alınan veya yargılanan ve serbest bırakılması planlanan İranlıların kimlikleri açıklanmadı.

Biden yönetimi ve İran, Mayıs 2021'den bu yana bu konuda görüşmeler yürütürken Tahran, ABD'de haksız yere gözaltına alındığını iddia ettiği İranlıların isimlerini vermeyi reddetti.

10 Ağustos'ta İran, Washington'un Tahran'ı haksız yere hapsetmekle suçladığı 5 Amerikalıyı ev hapsine göndererek serbest bırakma yönünde bir adım attığını bildirdiğinde de durum aynıydı.

İran devlet medyası, ABD'nin şu iki farklı taviz vereceği bir anlaşmanın ardından Amerikalıların İran'dan ayrılmasına izin verileceğini söyledi:

ABD yaptırımlarını delmek gibi 'yanlış' olduğu söylenen suçlamalarla hapse atıldığı öne sürülen beş İranlının serbest bırakılması ve bu yaptırımlar kapsamında Güney Kore bankalarında dondurulan İran varlıklarındaki 6 milyar dolarlık blokajın kaldırılması. 

Bu mahkumlar kim?

Biden yönetimi, anlaşmanın İran'ın yalnızca ABD gözetiminde gıda ve ilaç gibi insani yardım malzemeleri satın almak için 6 milyar dolara yeniden erişmesine olanak tanıyacağını bildiriyor.

ABD federal suçlarıyla suçlanan İran vatandaşlarına yönelik davaların serbest bırakılması veya düşürülmesi konusunda hiçbir şey belirtilmiş değil.

VOA, öz konusu 11 kişinin kimliğini ABD Adalet Bakanlığı ve federal yargı kayıtlarından ve ABD yetkilileriyle temaslarından elde etti. 

VOA, İran'ın ABD'den bu kişilerden herhangi birini esir takasına dahil etmesini isteyip istemediğinin teyit edilmesi amacıyla bu kişilerin isimlerini ABD Dışişleri Bakanlığına gönderdi.

Bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ise "Bu devam eden, hassas bir süreç, dolayısıyla şu an daha fazla ayrıntıyı tartışacak durumda değiliz" ifadelerini kullandı. 

Tanımlanan kişilerden altısı Mansur Arbabsiar, Nilüfer Bahadorifar, Kambiz Attar Kaşani, Behruz Muhtari, Reza Olangian ve Erfan Salmanzade'nin İran kökenli Amerikalı çifte vatandaş olduğu biliniyor.

Kevah Lütfullah Afrasiabi ve Emin Hasanzade'nin ABD'de daimi ikamet sahibi İranlılar olduğu, üçü Mehrdad Ensari, Reza Sarhangpour Kafrani ve Malek Muhammed Belluşzahi'nin ABD'de hiçbir yasal statüye sahip olmayan İranlılar olduğu biliniyor.  

Afrasiabi, Hasanzade ve Kafrani, denetimli ön duruşmada serbest bırakılmışken Ensari, Arbabsiar, Kaşani ve Olangian ise hapishanede bulunuyor.

Muhtari ve Salmanzade cezanın ardından tutuklu olarak federal hapishanelere nakledilmeyi bekliyor.

Bahadorifar Ekim ayında cezaevine teslim edilene kadar planlanan tıbbi tedaviler nedeniyle cezanın ardından denetimli serbestlikle serbest iken Belluşzahi ise Ekim ayında cezasını çekmek üzere federal düzeyde gözaltında tutuluyor. 

Temmuz ayında üç yıl hapis cezasına çarptırılan Muhtari, yetkililer onu 17 Ağustos'ta yeniden tutukladığında hapishaneye teslim edilinceye kadar kuzey Virginia'daki evinde denetimli serbest bırakılmıştı.

VOA tarafından incelenen mahkeme kayıtlarına göre, o gün Muhtari'nin evinde arama yapan FBI ajanları, onun bu ayın başlarında yeni bir İran pasaportu için başvurduğunu ancak Washington'daki İran Çıkarları Birimi'nden henüz pasaportu almadığını gösteren belgeler buldu.

Muhtari, ajanlara yakın gelecekte İran'a gitmeyi planladığını, bunun da kefalet ve salıverilme koşullarının ihlali anlamına geleceğini bildirdi. 

9 İranlı, ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarını veya uluslararası yaptırımları ihlal etmek veya Tahran'a başka şekillerde yasa dışı yardım sağlamakla ilgili federal suçlamalarla tutuklandı.

Tutuklanmayan iki kişiden Belluşzahi, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığından, Salmanzade ise Teksas'taki evinde kitle imha silahı bulundurmaktan suçlu bulundu. 

Anlaşma listesi

Geçen çarşamba günü VOA'ya konuşan İran'da eski mahkum Nizar Zakka, İran'ın yalnızca milyarlarca dolarlık fon sağlamakla kalmayıp, vatandaşlarına önem verdiğini göstermek için ABD'deki beş İranlının serbest bırakılması çağrısında bulunduğunu söyledi.

Ancak Tahran'ın bu kişilerin isimlerini vermediğini çünkü aralarında ABD vatandaşlığı veya ikametgahı olan ve federal gözaltı veya gözetimden serbest bırakılırsa ABD'de kalma ihtimali olan İranlıların yer aldığını belirtti.

Serbest kalmaları halinde ABD'de kalmalarının muhtemel olduğuna değinerek "Tahran'ın bu kişileri isimlendirmesi ve bu kişilerin İran'a dönmek istememesi kötü olurdu" ifadelerine başvuruyor.  

Lübnan asıllı Amerikan vatandaşı olan Zakka, 2015-2019 tarihlerinde mesnetsiz ve asılsız suçlamalarla İran'da hapsedildi.

Serbest bırakıldıktan sonra 2020 yılında dünya çapında haksız yere tutuklanan tutukluları savunan, kâr amacı gütmeyen bir organizasyon kurdu. 

ABD'de daha ciddi suçlarla suçlanan herhangi bir İranlının mahkum takasına dahil edileceğinden şüphe duyduğunu söyleyen Zakka, örnek olarak, 2011 yılında Suudi ABD Büyükelçisi'ni öldürmeye yönelik bir komploya katıldığı için 2013 yılında 25 yıl hapis cezasına çarptırılan Arbabsiar'ı gösterdi.

Aynı zamanda, "İranlıların serbest bırakılmasını en çok önemsedikleri kişilere gelince, herhangi bir ABD yönetiminin onları serbest bırakmasının söz konusu olamayacağını biliyorlar" vurgusunda bulundu. 

Washington merkezli Demokrasileri Savunma Vakfı'ndan ABD'li araştırmacı Andrea Stricker ise VOA'nın Flashpoint İran podcastinin bu haftaki sayısında, Tahran'ın ABD'de daha az ciddi suçlarla suçlanan İranlıların bile serbest bırakılmasını önemsediğini söyledi.

Aynı zamanda, "İranlılar küçük balık gibi görünebilir ancak rejim onların büyük balık olduğunu düşünüyor. Onlar İran silah sisteminin temel unsurlarını temsil ediyor, dolayısıyla rejim onları korumaya çalışıyor" ifadelerine başvurdu.

Biden yönetiminin, cezaları aralık ve şubat aylarında sona eren Ensari ve Kaşani gibi cezalarını tamamlamak üzere olan İranlılara erken tahliye verilmesinin daha makul olabileceğini söyledi.

Ancak ABD'nin bunu yaparak olumsuz bir mesaj göndermiş olacağını da ekledi. 

Aynı zamanda, "Eşitlik ve adalet diye bir şey yok. Zira yasadışı lojistik ajanı olarak çalışan, terörist operasyonlara katılan İranlılar insan hakları süreci ve Amerikan yasal prosedürleri çerçevesinde yargılanıyor. Diğer yanda ise ailelerini ziyaret ettikleri veya akademik çalışmalarını sürdürmek için İran'a gittikleri için kaçırılan masum ABD'liler var" vurgusunda bulundu.

Independent Farsça, Independent Türkçe



UCM kararı ve İsrail'in adalet tanımındaki ikilemi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)
TT

UCM kararı ve İsrail'in adalet tanımındaki ikilemi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)

Hayfa: Asad Ghanem

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Gazze'de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarma kararı, İsrail'de büyük tepkiye yol açarken, kararı reddettiğini açıklamayan hiçbir yayın organı, makam sahibi ve gazeteci kalmadı.

Burada kararın analizine, yansımalarına ve olası sonuçlarına girmeyeceğim. Zira hem karardan önce hem de sonra bunlar üzerine derinlemesine incelendi, düşünüldü ve analiz edildi. Fakat ben burada İsrail'in karar karşısındaki öfkeli tutumunu anlatmakla ilgileniyorum. Bunun için kendi aralarında iç meselelerde anlaşmazlıklar yaşayan, ama UCM’nin kararını reddetme konusunda birleşen resmî kurumlardan gelen bazı tepkilere bakmamız yeterli.

Bir yandan bizzat suçlanan Netanyahu'nun tepkisi, diğer yandan her gün Netanyahu'yu yolsuzluk, dolandırıcılık ve diğer suçlardan sanık sandalyesine oturtmaya ve İsrail mahkemeleri önünde hesap verdirmeye çalışan İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara tepkisi.

Netanyahu'yu yolsuzluk yapmakla ve İsraillilerin yaşadıklarıyla ilgilenmemekle eleştiren Yeş Ahid Partisi lideri Yair Lapid ve Mavi-Beyaz İttifakı (Kahol Lavan) Lideri Benny Gantz gibi İsrailli merkez ve sol parti liderlerinin Gazze Şeridi’nde Hamas Hareketi tarafından kaçırılıp rehin alınanların geri dönmesi için bir esir takası anlaşmasına varılamamasına karşı verdikleri tepkilere hızlıca bir göz atacak olursak, Netanyahu ve Baharav-Miara’nın tepkilerinden temelde farklı olmadıklarını görebiliriz. İç meselelerde farklı düşünseler de Gazze, Batı Şeria ve Lübnan'daki suç politikalarını destekleme ve uluslararası meşru kararları reddetme konusunda hemfikirler.

İsrail, devleti ve kurumlarını, sözde İsrail demokrasisini, hukukun üstünlüğünü korumak, yolsuzluğu önlemek gibi ciddi anlam taşıyan konularda büyük tezatlar gösteriyor.

İç meselelerdeki anlaşmazlıklarda, önemli ve ciddi meselelerde bunlar tartışılır, protesto edilir, gösteri düzenlenir. İşte tamda bu yüzden birçok ayrıcalığa sahip olan ülkenin yarısı, ülkenin diğer yarısına karşı soluğu mahkemede alıyor. Devletin kuruluşundan günümüze kadar geçen süre zarfında kendilerine yapılan haksızlıkların intikamını diğer yarıdan almak istiyorlar.

İsrail, devleti ve kurumlarını, sözde İsrail demokrasisini, hukukun üstünlüğünü korumak, yolsuzluğu önlemek gibi ciddi anlam taşıyan konularda büyük tezatlar gösteriyor.

Dolayısıyla bu, muhalefetin ‘yargıya yönelik bir darbe’ olarak değerlendirdiği, hükümetin ‘yargı düzenlemesi’ reformu bağlamında olup bitenlerin ya da en azından olayın bir kısmının temel açıklamasıdır ve tarihte ezilmiş toplulukların daha fazla güç kazanmaya ve kendi görüşlerine göre kurucularının, kabilelerinin ve çevrelerindekilerin çıkarlarını gözeten kurumlara saldırarak siyasi zaferin meyvelerini toplamaya çalışırken ayrıcalıkların korunmasıyla ilgilidir. Bu tür anlaşmazlıklar, Arap basınındaki bazı analistlerin İsrail'in çöküşe doğru gittiğini ve bunun çok yakında gerçekleşeceğini öngörmelerine yol açtı.

Ancak İsrail'in kendisi, Filistinlilerden intikam almada, komşularıyla savaş ve barış konularında ve İsrailli liderleri suçlayan UCM kararı karşısındaki tutumunda bunu bize tekrar tekrar gösteriyor. İsrail, ordusuyla, halkıyla, güvenlik, siyasi ve yargı kurumlarıyla 7 Ekim 2023 tarihinden sonra soykırım suçları, yerinden etme, etnik temizlik, aç bırakma, aşağılama ve devletin doğuşundan bugüne kadar insan aklının tüm ahlaksızlıklarını içeren topyekûn bir savaşa girişti. Bu konuda birlik ve beraberlik içinde bir tutum sergileyen İsrail, uluslararası iradeye meydan okuyor, özür dilemeyi reddediyor ve hatta daha fazla suç işlemeye hazır olduğunu vurgulamaya çalışıyor.

İsrail, uluslararası iradeye meydan okuyor, özür dilemeyi reddediyor ve hatta daha fazla suç işlemeye hazır olduğunu vurgulamaya çalışıyor.

Tüm bunlar temelde Avrupa'dan ve başka yerlerden Filistin topraklarına zorla ya da seçilerek getirilen Yahudi yerleşimcilerin özüne ilişkin uluslararası toplumda, Arap dünyasında, akademik çevrelerde ve halk arasındaki tartışmalarla ilgili. Bu tartışma esasen şiddetin Siyonizm'in doğasında var olduğu fikri ile şiddetin siyasi gelişmeler bağlamında ve aşamalı olarak edinilen bir durum olduğu fikri arasında yapılıyor. Bu tartışma, sonuçlanması ve çözüme kavuşturulması mümkün olmadığından uzun yıllar daha devam edecek.

Yerleşimci-sömürgeci bir hareket olarak Siyonizm’in amacı yerli Filistinlilerin yerine Yahudileri ve diğerlerini geçirmekti. 1948 yılında yaşanan Nekbe (Büyük Felaket) öncesinde, sırasında ve sonrasında Filistinlilere karşı çeşitli şiddet yöntemleri geliştiren İsrail’in bu şiddeti geçtiğimiz yıldan bu yana Gazze Şeridi’nde ve Lübnan'da eşi ve benzeri görülmemiş suçlarla doruğa ulaştı.

Öte yandan, Siyonizm'in şiddete, Filistinlilerin ve Arapların kanına bulaşmayan başka bir yol izleyip izleyemeyeceğini anlayamayız, çünkü bunu yapmadı. Örneğin 1979 yılında Mısır'la, 1994 yılında Ürdün'le ve Oslo'da Filistinlilerle yapılan barış anlaşmalarından sonra bu konuda umut veren aşamalar ya da dönüm noktaları olduysa da bunların hepsi geçiciydi. Hatta İsrail barış ve göreceli olarak sakin denilebilecek zamanlardan faydalanarak başka bölgelerde başka suçlar da işledi.

xcsvfg
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve görevden alınan Savunma Bakanı Yoav Gallant (AFP)

İsrailli, Filistinli ve uluslararası çevrelerden akademisyenlerin Filistin'in Siyonizm tarafından sömürgeci bir kolonizasyon hareketi olarak kontrol edilmesine ilişkin gelişmeleri belgeleyen çalışmalarını ele alırsak Nekbe'den önce ve sonra Filistin'de yerleşimci sömürgeciliğinin devam eden şiddetine dair önemli belgelere ulaşmış oluruz.

Princeton Üniversitesi’nden Filistinli akademisyen Areej Sabbagh-Khoury tarafından kaleme alınan ve 2023 yılında yayınlanan Colonizing Palestine: The Zionist Left and the Making of the Palestinian Nakba (Filistin'in Kolonileştirilmesi: Siyonist Sol ve Filistin Nekbesi Süreci) adlı kitap, Siyonist solun ve genç muhafız Hashomer Hatzair'in, Nekbe'ye giden iki dünya savaşı arasındaki ve sonrasındaki dönemde Filistin topraklarının orta kesimlerinde yer alan Emir Vadisi’ne bağlı Filistin köylerinin ele geçirilmesindeki ve Filistinlilerin coğrafi olarak bu önemli bölgede neredeyse tamamen etnik temizliğe uğramasındaki rolüne ilişkin önemli belgeler içeriyor.

İsrail'in kuruluşundan önce ve sonra ‘halkların kardeşliği’, ‘çoğulculuk’ ve ‘eşitlik’ sloganları atan Siyonist hareketin sol kanadından isimler, Ben Gurion ve haleflerinin hükümetlerine katıldılar. Başka bir deyişle, sömürgeci projenin başlangıcından bu yana Filistinlilere karşı işlenen suçlara ve devletin kuruluşundan bu yana Filistinlilere ve Araplara karşı işlediği suçlara dahil oldular. Bu da iç meselelerde kendi aralarında anlaşmazlıklar yaşayan, ancak iş Filistinlilerin anavatanlarını kontrol etmek, onları sürüp yerlerine başkalarını getirmek ve kapsamlı bir ırksal üstünlük sistemini pekiştirmek için Filistinlileri ve diğer Arapları ezmek, öldürmek, terörize etmek ve sürgün etmek olunca bunda hemfikir ve bunu yapmak için en iğrenç suçları işlemeye hazır olan Siyonist hareket ve İsrailli akımlar arasındaki bu birlik ve beraberlik halinin bir diğer tezahürü.

İsrail'in UCM’nin kararına verdiği tepkileri gözden geçirirken, bunu İsrail'in iç meselelerdeki ciddi anlaşmazlıkları ve Filistinlileri ezmek, anavatanlarını kontrol etmek ve hatta Filistin'den en uzak noktada olsalar bile onları destekleyen ya da onlara yaklaşanları anti-Semitizmle suçlayarak haklarında soruşturma başlatmakla ilgili konularda tamamen hemfikir olmaları bağlamına oturtmak gerekir. Kısacası İsrail, içeride birbirinden kopuk görünen -ki bu doğru değildir- ve dışarıda ya da dışarıdan düşman olarak gördükleri karşısında uyumlu görünen -ki bu doğrudur- bir makinedir.

Hem eksik olan hem de ortaya koyulması gereken irade Filistin iradesidir.

İsrail’in hem dışarıdan hem de içeriden gelen baskılara karşı çok hassas ve duyarlı olduğuna şüphe yok. Bu da İsrail'i siyasi olarak kuşatmayı amaçlayan adımlar arasında en üst düzeyde koordinasyon ya da en azından bir homojenleşmenin olmasını gerektiriyor. İsrail'in Filistinli vatandaşlarına olduğu kadar organize ve etkin bir Filistin ulusal hareketinin yeniden canlandırılmasında Filistinli politikacılara, kararlılıklarını güçlendirmede Batı Şeria ve Kudüs’ün Filistinli sakinlerine, Filistinlilerin bu kararlılıklarını ortaya koymaları için sarf edilen diplomatik çabalarda ve destekte Arap dünyasına ve Filistin mücadelesini destekleyen ülkelere, rasyonelleştirilmesi ve devam ettirilmesi büyük önem taşıyan protesto gösterilerine ve boykot çabalarında Birleşmiş Milletler (BM) organları, uluslararası insan hakları kurumları, Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama emri çıkarma kararı alan UCM ve İsrail'in Gazze'de soykırım suçu işlediğine dair Güney Afrika tarafından açılan davada yakında benzer bir karar alması beklenen Uluslararası Adalet Divanı (UAD) da dahil olmak üzere İsrail uygulamalarını ifşa eden uluslararası kurumlara çok önemli bir siyasi rol düşüyor. Filistin'de adaleti sağlamaya ve İsrail'in Filistinli, Lübnanlı, Arap ve Müslüman komşularına karşı kontrolsüz canavarlığını engellemeye yönelik diğer faaliyetlerin ve çabaların da rolü büyük.

Tüm bunlar, Filistin'de yerleşimci sömürgeciliğinin sonuçlarını ortadan kaldırmayı, öncelikle Siyonizm’in ve İsrail'in işlediği suçlara bir son vermeyi ve ırksal üstünlük (apartheid) sistemini ve yansımalarını gidermeyi amaçlayan birikmiş bir süreç bağlamında bir gelişme olarak anlaşılmalı. Hedefleri olan, bunun için gerekli araçları içeren bir Filistin stratejik projesi geliştirmek ve çabaları, özelde Filistinlilerin, genel olaraksa Arapların çektiği acıların sona erdirecek açık bir yola ulaşacak şekilde organize etmek ve düzenlemek önemli.

Tüm bunlar için, meseleleri yönetebilecek bir liderlik ekibine sahip olunması büyük önem taşıyor. Filistinli ve Arap liderlerin bunu yapabilecek kapasitede olmaları önemli. Arapların performansı yetersiz ve Filistinlilerin şimdiye kadar sergiledikleri performans tam bir fiyasko. Ortak, yetenekli ve etkili bir Filistin liderliği inşa etmek, UCM kararının da bir parçası olduğu birikmiş sürecin Filistinlileri içinde bulundukları durumdan çıkarmayı amaçlayan başarılara ulaşmasının ön şartıdır. Hem eksik olan hem de ortaya koyulması gereken irade Filistin iradesidir. Her şeyden önce, Filistinliler olarak bu yönde çalışmaya başlamamız ve aynı anda hem iç hem de dış zorluklarla başa çıkma konusundaki başarısızlıklar serisine bir son vermemiz gerekiyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla tarafından çevrilmiştir.