İran'da eğitim "sadece zenginler" için... Okuldan ayrılan çocukların sayısı artıyor

Afgan çocuklar, yoksulluk ve başka yeni sorunlar nedeniyle okulu bırakmayla karşı karşıya

Kültür Devrimi Yüksek Konseyi'nin bir üyesi, üniversiteye giriş sınavını geçenlerin yüzde 80'inin varlıklı ailelerden geldiğini itiraf etti (AFP)
Kültür Devrimi Yüksek Konseyi'nin bir üyesi, üniversiteye giriş sınavını geçenlerin yüzde 80'inin varlıklı ailelerden geldiğini itiraf etti (AFP)
TT

İran'da eğitim "sadece zenginler" için... Okuldan ayrılan çocukların sayısı artıyor

Kültür Devrimi Yüksek Konseyi'nin bir üyesi, üniversiteye giriş sınavını geçenlerin yüzde 80'inin varlıklı ailelerden geldiğini itiraf etti (AFP)
Kültür Devrimi Yüksek Konseyi'nin bir üyesi, üniversiteye giriş sınavını geçenlerin yüzde 80'inin varlıklı ailelerden geldiğini itiraf etti (AFP)

Independent Farsça

İran rejim yetkilileri, henüz okula kaydolmamış öğrenci sayısındaki artışın 970 binden fazla erkek ve kız öğrenciye ulaştığını gösteren resmi istatistikleri sundu.

Bunun yanında ülkede en az 9 milyon kişi okuma yazma bilmiyor.

Raporlarda, yeni eğitim-öğretim yılı arifesinde farklı unvan ve isimler altında alınan kayıt ücretlerinin ve okulların öğrencilerden aldığı harç miktarlarının arttığı belirtiliyor.

Bu da binlerce öğrencinin okula gitmekte isteksiz olmasına neden oldu.

Bu maddi engellerden en çok etkilenenlerin ise İran'da yaşayan ve okula kaydolmak isteyen Afgan çocukları olduğuna dikkat çekildi.

El- Şark gazetesinin 10 Eylül Pazar günü yayımlanan sayısında "eğitimden ayrılan çocukların oranının yüksek olduğu" belirtildi.

Bu sayıda, "Eğitimden ayrılan çocukların sayısı her geçen yıl artıyor" ifadesi yer aldı.

Sayıda, "Bu durumun İran'da hükümetin benimsediği ve birbirini takip eden yanlış ekonomi ve eğitim politikalarının bir sonucu olduğu, bunun da anayasanın 30'uncu maddesinin ve çocukların temel haklarının göz ardı edilmesine yol açtığı" da belirtildi.

Söz konusu sayıda eğitimi bırakan çocuk sayısındaki artışla birlikte çalışan çocuk sayısında da artış yaşandığı kaydedildi.

Rapor, "mevcut istatistiklere göre 2021 yılında okuma-yazma bilmeme oranının toplam nüfusun yüzde 12'si olduğunu" doğruladı.

İstatistik Merkezi'nin bu eylül ayındaki raporuna göre İran'ın nüfusu 86 milyon 250 bin kişiye ulaştı.

Dolayısıyla 2021 yılında açıklanan yüzde 12 okuma-yazma bilmeme oranına göre İran'da okuma-yazma bilmeyenlerin sayısı 10 milyon 230 bin kişiden az değil.

Bu bağlamda İbrahim Reisi hükümetinin eski Milli Eğitim Bakanı Yusuf Nuri de geçen yıl 27 Ağustos'ta benzer istatistikler sunmuştu.

Nuri, "Ülkedeki okuma yazma bilmeyenlerin sayısına bakıldığında, 2016 nüfus sayımına ve İstatistik Merkezi'nin açıkladığı istatistiklere göre ülkede 8 milyon 795 bin okuma yazma bilmeyen insan var" açıklamasında bulunmuştu.

Nuri, ilköğretimde 160 bin öğrencinin eğitimden ayrıldığına dikkat çekerek, "Son bilgilere göre İran'da eğitimden ayrılan 970 bin kişi var ancak bu sayı yaklaşık 150 bin azaldı" dedi.

Şark gazetesi, eğitimi bırakan insan sayısındaki artış nedeniyle "önümüzdeki on yılda İran toplumunun zarar göreceği" uyarısında bulundu.

Gazete, "Devlet okullarında çocukların eğitim ücretinin ödenmesinin, okul yardımı ya da kayıt ücreti adı altında farklı başlık ve isimler altında gerçekleştiğini" vurguladı.

Eğitim için yapılması gereken bu tür ödemeler, aileleri toplumun en alt gelir kesiminden olduğu düşünülen bazı çocukların okulu bırakmasına yol açan en önemli nedenlerden biri.

Afgan çocuklar

Geçen birkaç hafta içinde, İran'da yaşayan Afgan çocukların kayıt altına alınmasına yönelik engellerin arttığına dair çeşitli raporlar geldi.

Şark gazetesi bu çocukların "her gün daha fazla karmaşıklıkla karşı karşıya kaldıklarını" kaydetti.

Gazete, okul yılının başlamasına rağmen bu çocukların çoğunun şu ana kadar kayıt yaptıramadığını da sözlerine ekledi.

Bazı çocuk hakları savunucuları da çoğu zaman, tüm kayıt belgeleri tamamlandıktan sonra bile okul müdürlerinin onları kaydetmeyi reddettiğini söyledi.

İran Avukatlar Derneği'nin avukat ve insan hakları yetkilisi Muhammad Salih Nograkar, gazeteye yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Afgan vatandaşlarının İran'a göçünün artmasına ve sınırların yönetiminde karşılaştıkları zorluklara rağmen, İran'da Afgan çocukların sayısı eskisinden daha fazla artmış, bu durumla eş zamanlı olarak karşılaştıkları engeller de artmış ve bu çocukların aileleri çocuklarını nüfusa kaydettirememiş durumda. STK'lar da Afgan çocuklarını İran okullarına kaydetme olanağı bulamadı.

Nograkar, başkent Tahran'da en az üç bölgede yabancı uyruklu kişilerin çocuklarının eğitimine yardımcı olmak amacıyla kurulan hayır kurumlarıyla temas kurduğunu belirtti.

Nograkar, bu kurumların yeni eğitim-öğretim yılının başlamasına 15 gün kala kapasitelerine ulaştıklarını kaydetti.

Afgan çocukların sayısı çok arttığı için, örneğin sadece 30 öğrenci kapasiteli okula 300 öğrencinin kayıt yaptırmak için başvurduğunu da sözlerine ekledi.

Eğitim açığı

1982 yılında yüksek öğrenim için Özgür Üniversite'nin (Azad) kurulmasıyla İran'da eğitim artık ücretsiz olmaktan çıktı.

Okul düzeyinde Temsilciler Meclisi, 1988'de yayınlanan bir kararla, kâr amaçlı (özel) üniversitelerin kurulmasını resmileştirdi.

Parlamento bu kararı onaylarken, hükümet yetkilileri amacın eğitimin geliştirilmesi için özel sektör fonlarından yararlanmak olduğunu açıkladı.

Aslında son 30 yılda özel okulların kurulması, bazı yetkililer ve rejime yakın kişiler için gelir sağlayan mali projelere dönüştü.

Durum, rejimin bazı üst düzey yetkililerinin kendi okullarını kurmak için hükümet olanaklarını kullanmaları noktasına geldi.

Özel okul ücretleri astronomik boyutlara ulaştı ve uygulamada bu okullar, ücretleri on milyonlarca tümene ulaştığı için yüksek gelirli ailelerin çocuklarına özel hale geldi.

Aynı bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı okul eğitimi ve sivil toplum eğitim merkezleri başkanı, bir televizyon programı aracılığıyla özel okulların 2023-2024 eğitim-öğretim yılı harç ücretlerinin 48 ila 50 milyon tümen arasında değiştiğini duyurdu.

(500 milyon İran riyali: bin ABD dolarına eşdeğer. -10 riyal 1 tümen galiba-)

İran Parlamentosu üyesi Muhammed Hasan Asfari yaptığı açıklamada, birçok okulda öğrenim ücretlerinin 70 ile 100 milyon tümen arasında değiştiğini söyledi.

Ücretlere spor ve dil eğitiminin yanında eğlence aktivitelerinin dahil olduğunu da sözlerine ekledi.

Özel okullarda öğrenim ücretlerinin artması, devlet okullarının çeşitli bahane, argüman ve başlıklarla öğrencilerin ailelerinden ücret talep etmelerini teşvik etti.

Bu, Şark gazetesinin ister devlet ister özel okullar tarafından alınan ücretlerin okul terkinin artmasına neden olan en önemli faktörler arasında yer aldığını belirttiği bir raporda yer aldı.

Ücretlerin okul terkini azaltmasının nedeni birçok ailenin en alt ve alt gelir grubundan olup bu yüksek masrafları karşılayamaması.

Rapor, yukarıda belirtilenlere ek olarak, ailelerin diplomayı almak için bile mali ücret ödemesi gerektiğini doğruluyor.

Bu nedenle bazı öğrenciler bir üst sınıfa geçiş için diplomayı alamadılar.

Çalışma ve Sosyal Refah Bakanlığı Sosyal Araştırmalar Dairesi'nin son on yılda üniversitelere giriş konusunda yaptığı araştırmaya göre, yüksek gelirlilerin (İran toplumunun en üst üç kesimi), orta ve düşük gelirlilere kıyasla Beheshti Üniversitesi ve Allame Tabatabai Üniversitesi'ne girme ihtimalinin altı kat daha fazla olduğu ortaya çıktı.

Resalat gazetesi geçen yıl 20 Temmuz'da yayımladığı rapora göre, resmi hükümet istatistiklerine göre, 2023 üniversite giriş sınavında ülke çapında ilk 40'a giren öğrenciler arasında devlet okullarında okuyan yalnızca üç öğrenci vardı.

Gazete, Milli Eğitim Bakanlığı orta öğretim dairesi eski başkanı İbrahim Saharkhiz'in, "bu istatistiklerin bize üniversiteye giriş sınavında başarı şansının ailelerin mali kapasitesi ile ekonomik ve sosyal durumları ile doğrudan ilişkili olduğunu gösterdiğini, ayrıca dezavantajlı aile ve kesimlerden gelen çocukların üniversite sınavında başarılı olup prestijli üniversitelere yerleşebilme şanslarının çok zayıf olduğunu" söylediğini aktardı.

Kültür Devrimi Yüksek Konseyi üyesi Mansur Kabaghanian, bir televizyon röportajında üniversiteye giriş sınavını geçen öğrencilerin yüzde 80'inin yüksek gelirli ailelerden geldiğini itiraf etti.

Ayrıca sınavı geçenler arasında ön sıralarda yer alan 3 bin öğrenciden yüzde 2'sinin ülkedeki dezavantajlı ve en düşük gelirli ailelerden geldiğini de sözlerine ekledi.

İbrahim Reisi hükümeti, 2024-2025 eğitim-öğretim yılında eğitim sektöründeki hedeflerini ve şehir, köy ve kasabalardaki okulları geliştirme arzusunu açıkladı. Hükümet, "Buna dayanarak okulların, Milli Eğitim Bakanlığı, İlahiyat okulları yönetimi, İslami Davet Örgütü ve Mazlumlar Örgütü ile işbirliği içinde yerel yönetimlerin, devrimci kurumların ve bunları yönetmeye yetkili grupların temsilcilerine devredilmesine karar verildiğini" kaydetti.

Aslında İbrahim Reisi hükümeti de diğer İran hükümetleri gibi farklı unvan ve isimler altında özel okulların açılmasını kolaylaştırdı.

Reisi hükümeti, "okulların özel sektöre devredilmesi ve yönetiminin mütevelli heyetine devredilmesindeki amacın, ailelerin ve öğretmenlerin okul yönetimindeki rolünü artırmak olduğunu" iddia ediyor.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Ayırma ve ilhakın tehlikeleri: Bölünmeden sonra birlik

Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
TT

Ayırma ve ilhakın tehlikeleri: Bölünmeden sonra birlik

Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)

Refik Huri

Suriye'nin birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi yönündeki resmi Arap ve uluslararası çağrıların yanında, Suriye'nin bölünmesi yönünde seslerin yükselmesi şaşırtıcı değil. İlginç olan, bölünmeyi savunanların üç temel hususu göz ardı etmeleridir. Birincisi, Suriye'nin 2011 yılından bu yana bölgesel veya uluslararası bir gücün ya da her ikisinin kontrolünde olan kısımlara bölünmüş olduğudur. İkincisi, rejimin yıkılmasından sonraki doğal eğilim, bölünmeden birleşmeye doğru gitmektir; bölünmeyi resmen veya zorla kökleştirmek değildir. Üçüncüsü, Suriye haritası bölge haritasından izole bir harita değildir, dolayısıyla aktörler ister yerel ister bölgesel veya küresel olsunlar, bu haritayla oynamak, diğer haritalarla oynamaya kapalı bir süreç değildir.

Lübnan ve ardından Irak'tan öğrendiğimiz ders Sykes-Picot haritalarının, yüz yıldan fazla bir süredir milliyetçi birleştirme çabalarının ve mezhepçi bölme çabalarının başarısına direndiğidir. Ne ülkeler arasındaki birlik girişimleri başarılı oldu ne de bölünmeler gerçekleşti. Sir Mark Sykes ve François Georges-Picot'nun bölge hakkındaki bilgisizliklerine, İngiliz ve Fransız stratejik tercihler, iki manda ülkesi arasındaki petrol ve diğer hususlarla ilgili rekabet nedeniyle heterojen grupları kapsayan sınırlar çizmekte keyfi davrandıklarına dair hikayelere rağmen, bölge ülkelerinin haritaları iç içe geçmiş ve birbiriyle bağlantılıdır.

Diğer bir deyişle Suriye'de haritanın değişmesi, Lübnan, Irak, Filistin, Türkiye ve İran'daki haritaların da değişmesi anlamına geliyor. Bu da bir tür ayırma ve bir tür ilhak demektir. Zayıf ülkelerden toprak almak ve hayallerini gerçekleştirmek isteyen güçlü ülkelere eklemektir. Burada Osmanlı İmparatorluğu'nun özellikle Halep ve Musul'u ilhak etme hayallerine, Velayeti Fakih’in “Gizli İmam'ın zuhuru ve devletinin kurulması” için her şeyi ilhak etme ve dünyayı yönetme hayalleri, Suriye'deki Golan Tepeleri, Hermon Dağı'nın zirvesi, su kaynakları, Batı Şeria ve tabii Gazze’yi kapsayan ve hatta Güney Lübnan'da Evveli Nehri'ne kadar uzanan “Büyük İsrail” hayalleri ekleniyor.

Ayırma ve ilhak denkleminin gerçekten başarılı olması durumunda bölgede nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını bilmeyen yoktur. Topraklarını kaybeden ülkeler ile kendilerine ait olmayan toprakları ilhak eden ülkeler arasında bir barış, kalkınma ve iş birliği tablosu olmayacağı kesindir. Aksine çatışmalara ve savaşlara sahne olacaktır. Dahası sadece İsrail ile toprağı kurtarmak için bir yüz yıl daha sürecek askeri çatışma yaşanmayacak, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu ile Pers İmparatorluğu arasındaki yüzyıllar süren çatışmalara da geri dönülecektir. Bu ikisi arasındaki çatışma ise sadece nüfuz için değildir.

Bölgesel oyunun, ister şiddetli çatışma bağlamında isterse her bir bölgesel gücün kendine özgü alanlarda nüfuzunu artırma ve böylece yeni bir bölgesel güvenlik sistemi düzenleme anlayışı bağlamında olsun, Türkiye, İran ve İsrail ile sınırlı olduğu düşünülemez. Uluslararası oyun daha büyük. Fransız siyaset bilimci Bertrand Badie'nin “ittifakların giderek ortadan kalktığı ve mevcut gerçekliğe damga vuran bir aşırı akışkanlığın hâkim olduğu, böylece korunan müttefik veya vekilin asıl güç karşısında bir tür bağımsız hareket etme marjına sahip olduğu bir döneme giriş” olarak adlandırdığı bir dönemde, fırsat verilen devlet dışı güçler olgusunun rolü açıktır.

Rusya Ukrayna savaşıyla meşgulse de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Deniz Üssü'nün korunması için de aktif olarak çalışıyor. Ukrayna savaşında bile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yürüttüğü savaş Ukrayna'dan çok daha büyük bir savaştır. Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığı analize göre Soğuk Savaş sonrasında Batı'nın Rusya'ya karşı haddini aşma durumunu “düzeltmek” ve Moskova'nın büyük bir gücün odak noktası olduğunu kanıtlamak için yapılan bir savaştır.

Mara Karlin'in “Topyekûn Savaş” ile ilgili bir makalesinde söylediği gibi, ABD “Kızıldeniz'in güvenliğini sağlamada başarısız olduysa ve Hint ile Pasifik Okyanuslarını güvence altına alma gücü ile ilgili soru karşısında durduysa” da Ortadoğu ve Uzakdoğu’da büyük oyunu oynamaya kararlı. Çin, ABD tarafından korunan Tayvan'ı geri almakla çok ilgilense ve 130 ülkenin katıldığı “Kuşak ve Yol” projesi konusunda çok rahat olsa da kendisine nüfuz alanları aramaya zorlayan devasa bir deniz ve hava kuvveti inşa ediyor. Ortadoğu ise sadece ticaretten ibaret değil.

Ayırma ve ilhak konuşmaları ile ilgili olarak George Washington Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve uluslararası sorunlar profesörü Mark Lynch, “Ortadoğu'nun sonu”ndan bahsediyor. Neden? Çünkü ona göre “eski bir harita yeni bir gerçekliği çarpıtıyor.” Ortadoğu artık Amerikan üniversitelerinin ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın haritalarındaki gibi Arap dünyası, İsrail, Türkiye ve İran’dan ibaret değil. ABD Merkez Komutanlığı haritasına göre artık Afganistan, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya, Pakistan ve Somali'yi de kapsıyor. Edgar Morin'in dediği gibi “Hayatın tümü belirsizlik denizinde yüzmektir.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.