İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Bir darbe imkânsız olmakla birlikte derin ve geniş bir değişikliğe yol açabilecek bir hareketlenme söz konusu

(AFP)
(AFP)
TT

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

(AFP)
(AFP)

Yusuf Aziz

Geçen yıl Mahsa Amini ayaklanması olarak bilinen olay sırasında İran'ın sahne olduğu protestolar ve gösteriler, 2009'daki ayaklanmadan ve 2007 ile 2019 yıllarındaki sosyoekonomik protestolardan kurtulan İran'daki dinî rejimin ortadan kalkması, değişmesi ya da istikrarsızlaşması yönündeki umutları canlandırdı. 

Ana sloganı "Kadın, Yaşam, Özgürlük" olan ayaklanma, geçen yıl 16 Eylül'de başladı.

Rejim karşıtı ayaklanmalar tarihinin bu en uzun ayaklanması gerçekten söndü mü?

Eğer öyleyse, neden? Geri dönmesi için bir umut var mı?

Evet, kadınlarla gençlerin ön saflarda yer aldığı ayaklanma söndü ve yüzlerce kişinin ölmesine, binlerce kişinin yaralanmasına ve tutuklanmasına yol açtı.

Bununla birlikte sonsuza kadar ya da uzun bir süreliğine yenildiğini ya da söndüğünü düşünürsek temel bir hataya düşeriz.

Ayaklanma denizi, ya da halk denizi diyelim, bir süreliğine duruldu.

Bununla birlikte dünyanın dikkatini çeken o kitle hareketini oluşturan dürtülerle (ekonomik, toplumsal ve çevresel krizler başta olmak üzere İran rejiminin boğuştuğu yapısal ve büyük krizleri kastediyorum) deniz, iç koşulların gerektirdiği ilk fırsatta yeniden dalgalanacak.

Zira ne İbrahim Reisi hükümeti ne de bu rejimdeki bir başka hükümet, bu krizleri çözemedi. 

İran'da bir askerî darbe ihtimali var mı?

Yani İran toplumunun yüzleştiği köklü sorunlar, bir askerî darbeye yol açabilir mi?

İran silahlı kuvvetleri arasındaki ikincil rolünden dolayı İran ordusunun bir askerî darbe yapması ihtimali söz konusu değil.

Devrim Muhafızları'nın İran Dinî Lideri Ali Hamaney'e karşı tek başına veya Muhafızlar arasında destekçileri olduğunu iddia eden devrik Şah'ın oğlu Rıza Pehlevi'yle ittifak kurarak ya da bölgesel veya Batılı güçlerin teşvikiyle bir askerî darbe yapması ihtimalinin konuşulduğunu duyduk.

Bu, pek muhtemel değil. Çünkü Mısır, Suriye, Irak, Türkiye, Pakistan ve Afganistan gibi birçok bölge ülkesinin aksine İran, çağdaş tarihinde ne Şah döneminde ne de İslam Cumhuriyeti döneminde askerî darbelere sahne oldu.

Çok nadir durumlarda da darbeciler, daha emekleme aşamasındayken işleri bitirildi.

Bu noktada ordunun 'şehinşahçı milliyetçi' ve 'cumhuriyetçi İslamcı' şeklindeki ideolojik rolü farkını gösteriyor.

Yani mutlak itaat vatana değil, şaha ve veliyy-i fakihedir*. Meselenin binlerce yıl öncesine dayanan tarihî kökleri vardır. 

Devrim neden başarısız oldu?

İran'da askerî darbe yoksa da bir devrimden bahsedebiliriz. Birçok analist böyle düşünüyor.

Bence bu devrim, 16 Eylül 2022'de başlamadı. Bu devrimin başlangıç noktası Aralık 2017'de, İran sokaklarının İran'daki iki iktidar kanadı reformcularla muhafazakârlara karşı muhalefetini ilk kez ilan ettiğini duyduğumuz zamandı.

Devrim, Kasım 2019'da gerçekleşen ve aralarında Ahvazlı Arapların da bulunduğu yaklaşık bin 500 göstericinin ölümüne yol açan kanlı ayaklanmayla devam etti.

İran'daki dinî iktidar, halkına karşı uyguladığı tüm bu aşırı baskıya rağmen her iki üç yılda bir yinelenen hareketi bastıramadı.

Ama bunun tersi de doğru. Yani rahatsız ve öfkeli kalabalıklar da geçen yılki Mahsa Ayaklanması başta olmak üzere sokaklarda ve hapishanelerde akan tüm kanlara rağmen rejimi devirmeyi başaramadı.

Yani İran toplumunda çatışan bu iki güç arasında bir denge var.

Peki yakıtı genç erkeklerin ve kadınların kanı olan ve sokaklarla meydanları başörtüsü zorunluluğunun kaldırılması, kadına ve Pers/Fars kökenli olmayan halklara karşı ayrımcılığın bitirilmesi ve sonra da İran rejiminin düşürülmesi yönündeki sloganlarla dolduran bu devrim, neden başarısız oldu?

Birincisi: İran toplumunda ezilen sınıfların çoğunu çeşitli nedenler yüzünden kazanamadı.

Bu nedenlerden biri, bu devrimin ana sloganlarının bu sınıfların ekonomisini ve gündelik yaşantılarını ilgilendiren meseleleri kapsamamasıdır.

Aynı şekilde önceki kuşak, desteklemekle birlikte ayaklanmaya katılmadı ve ayaklanma esas olarak 90'lı yılların kuşağıyla sınırlı kaldı. 

İkincisi: Modern İran tarihinde önemli bir rol oynayan Türk ve Arap halklarının katılımı azdı.

Kürtler ve Beluçlar, bu devrim hareketine güçlü bir katılım gösterdi ve yüzlerce kurban verdi.

Hatta Beluç halkının protestoları, her hafta Belucistan bölgesinin başkenti Zahidan'ın önde gelen Beluç-Sünni din adamı Mevlevi Abdülhamid'in imamlığındaki cuma namazından sonra olmak üzere bugüne kadar devam etti.

Bununla birlikte Azerbaycan Türkleri, yaklaşık 5 ay süren bu ayaklanmaya sadece iki ay ya da daha az bir süre katıldı.

Katılım konusundaki bu çekimserlik, bazı Türk aktivistlerin şu sözlerle ifade ettiği sebepten kaynaklanıyor:

Milletlerden birinin İran'daki iktidar dizginlerini tekrar ele geçirmek için fedakârlığımızı ve kanımızı kullanmasına bir kez daha alet olmak istemiyoruz.

Bununla, İran Türklerinin Kaçar ve Pehlevi diktatörlüğüne karşı 1906 Meşrutiyet Devrimi ile 1970 Şubat Devrimi'ni zafere eriştiren çabalarından faydalanan Pers milliyetçiliğini ve Persler tarafından ulusal haklarının az da olsa tanınmamasını kastediyorlar.

Arapların geçen yılki ayaklanmaya katılımları ise Türklerden daha da azdı.

Bunun sebebi, Pers milliyetçilerinin ya da kraliyetçilerin yeniden iktidara gelmesinden duydukları endişedir.

Bu konuda Türklerle benzeşiyorlar. Bu iki halk, Pers milliyetçi söylemler tarafından Aryan ırkından kabul edilmeyen iki Şii halktır. 

Üçüncüsü: Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Dinî Lider Ali Hamaney'in şahsiyeti ve başörtüsü zorunluluğuna yönelik itirazlar dahil olmak üzere protestolar ve gösteriler karşısındaki katı tavrıdır.

Nitekim iktidarı döneminde tüm muhalefet tezahürlerine demir ve ateşle karşılık verdi.

Şah döneminde yetişen, solcular ve İslamcılarla birlikte hapsedilen ve o dönemde Belucistan'a sürgüne gönderilen biri olarak protestocularla göstericilerin talepleri karşısında göstereceği herhangi bir esnekliğin, insanları daha fazlasını isteme konusunda cesaretlendirebileceğini ve bunun da bizzat rejimin düşmesine yol açabileceğini gayet iyi biliyor. 

Dördüncüsü: İslam Cumhuriyeti rejiminin güvenlik hareketi. Rejim, adam satın almak, yurtdışında faaliyet gösteren (Pers kökenli olan ve olmayan) muhalif siyasi partilere ve örgütlere sızmak ve yurtdışına, özellikle de Avrupa ülkelerine, Avustralya'ya ve Kuzey Amerika'ya özel güvenlik personeli göndermek için başta İstihbarat Bakanlığı olmak üzere çeşitli güvenlik teşkilâtlarını kullandı.

Bu teşkilâtlar, şahlık rejiminin güvenlik servisi SAVAK'ın tecrübeleri ile sol muhalefet, Halkın Mücahitleri Örgütü ve Pers kökenli olmayan halklara karşı mücadelelerinde edindiği tecrübelerden faydalandı.

Bu sızma faaliyeti, Pers kökenli olan ve olmayan kraliyetçi ve milliyetçi grupları içeriyordu ve sızan unsurlar, bazı medya ve kültür kurumları da dahil olmak üzere rollerini dikkatli ve çeşitli şekillerde oynadı. 

Gördüğümüz gibi süregelen diktatörlüğün yanı sıra nesiller, cinsiyetler, toplumsal sınıflar ve etnik gruplar arasındaki gedikler ve halkın çoğunluğu ile yönetici baskıcı azınlık olmak üzere çatışan güçler arasındaki denge, ayaklanmanın devrimci bir vaziyete evrilmesine engel oldu.

Bu durum, dengeler bilhassa İran dışındaki muhalif İranlı hareketinin lehine dönene kadar devam edecek.

Bunun için de bu hareketin performansını gözden geçirmesi ve yukarıda işaret edilen boşlukların doldurulması gerekiyor. 

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Yukarıda İran'da bir darbenin görülmesinin pek muhtemel olmadığını söyledim. Geriye iki seçenek kalıyor: devrim ve canlanma.

Bu noktada İran toplumunun bir canlanmaya tanık olduğunun altını çiziyorum.

Bu, devrimden daha derin ve kapsamlı olmakla birlikte kendisini bir devrim olarak da başka türlü bir dönüşüm olarak da gösterebilir.

Peki canlanma derken neyi kastediyorum? Tezahürleri nedir?

Burada canlanma derken İran toplumunun dinî ve toplumsal gelenekler de dahil olmak üzere temellerinde tanık olduğu derin kültürel değişimden bahsediyorum.

Yaklaşık 20 yıl önce İranlı sosyologlardan bu canlanmanın İran toplumunun rahminde büyümeye başladığını duymuştum.

Bu doğum, 2022 ayaklanmasında farklı şekillerde gerçekleşti. Bu canlanmanın göstergelerinden biri 'beyaz evlilik'.

İslam şeriatına aykırı olarak gerçekleşen bu evlilik, aynı evde yaşaması şart olmayan bir erkek ile kadın arasında gerçekleşiyor.

Tanık olduğumuz bir diğer evlilik türü de Aryan evliliği. Bunda da Arap-İslam usulünde İslami nikâh ve evlilik akdi reddedilip, Pers usulü ve dinî olmayan evlilik metni kullanılıyor.

Adından da anlaşılacağı üzere bu tür evlilik, Aryan ırkı temelli ırkçı bir durumu ortaya koymaktadır.

Aynı şekilde "Kadın, Yaşam, Özgürlük" ayaklanmasında öldürülenlerin ailelerinden birçoğunun ölülerinin cenaze töreninde İslami zikirlerden kaçınıp, onun yerine Pers milliyetçiliğinin bir sembolü olarak Firdevsi'nin Şehname'sinden şiirler okuduklarına ya da ölünün mezarı başında müzik çalıp dans ettiklerine, aynı şekilde Kürtler ve Azerbaycan Türkleri arasında da milli marşların söylendiğine şahit olduk.

Mesele ayaklanmadaki ölümlerle sınırlı kalmayarak, trafik kazasında ya da başka şekillerdeki bazı ölümleri de kapsıyor.

Bu, yurtdışındaki İranlılar arasında neredeyse genel bir olgu haline geldi.

Genellikle Hüseyni (Hz. Hüseyin'in anıldığı) yas törenlerine ve bedenlere vurulduğuna şahit olunan Muharrem ayının ilk on gününde başkent Tahran sokakları dans partilerine sahne oldu.

Protestolarda idam edilen ya da öldürülenlerden bazılarına ait, geleneksel dinî vasiyetlerden farklı olarak dinî olmayan laik bir milliyetçi dilin kullanıldığı vasiyetnameler okuduk.

Tahran'daki camilerin yarısını kimsenin ziyaret etmediğini belirten resmi istatistikler var.

Genç kız ve erkeklerin din adamlarının sarıklarını fırlattıklarını gördük. İran toplumu, İran'da Şiiliğin yayılmasından ve hatta İslam öncesinden bu yana bu tür olgulara sahne olmamıştı. 

Pers kökenli olmayan halklar arasında da milliyetçi bilincin geliştiğini, sürekli arttığını ve bu halkların, özellikle de Kürtlerle Beluçların Pers halkıyla yan yana kitlesel mücadele sahalarına katıldıklarını görüyoruz.

Resmi istatistiklere göre Arabistan bölgesindeki kitapların yaklaşık yüzde 30'u Arapça, Kürdistan bölgesindekilerin yüzde 25'i Kürtçe ve Azerbaycan bölgesindekilerin de yüzde 20'si Türkçe yayımlanıyor.

Bu, bu bölgelerde ve bu dillerde kitap basımını kesin olarak yasaklayan Şah dönemiyle kıyaslanmaktadır.

Ayrıca İran'da tutukluların en büyük yüzdesi (yaklaşık yüzde 78), nüfusun yalnızca yüzde 50'sini oluşturan Pers kökenli olmayan halklara ait.

İran'da idam kararlarının çoğu da Kürtler, Beluçlar ve Araplar hakkında veriliyor. Bu da İran tarihinde benzeri görülmemiş bir olgu. 

Bu yüzden denebilir ki İran, bir canlanmaya sahne oluyor. Bu, devrimden daha derin ve geniş olmakla birlikte biraz daha uzun sürecek ve bir devrim ya da farklı bir değişim şeklinde tecelli edecek. 

*Ayetullah Humeyni tarafından öne sürülen ve 1979'da İran İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olarak ortaya konan 'velayet-i fakih', siyasi bağlamda fakihin/din aliminin yönetim yetkisine işaret eden bir tamlamadır. Bu yetkiyi elinde bulunduran kişiye ise veliyy-i fakih denir. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.