İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Bir darbe imkânsız olmakla birlikte derin ve geniş bir değişikliğe yol açabilecek bir hareketlenme söz konusu

(AFP)
(AFP)
TT

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

(AFP)
(AFP)

Yusuf Aziz

Geçen yıl Mahsa Amini ayaklanması olarak bilinen olay sırasında İran'ın sahne olduğu protestolar ve gösteriler, 2009'daki ayaklanmadan ve 2007 ile 2019 yıllarındaki sosyoekonomik protestolardan kurtulan İran'daki dinî rejimin ortadan kalkması, değişmesi ya da istikrarsızlaşması yönündeki umutları canlandırdı. 

Ana sloganı "Kadın, Yaşam, Özgürlük" olan ayaklanma, geçen yıl 16 Eylül'de başladı.

Rejim karşıtı ayaklanmalar tarihinin bu en uzun ayaklanması gerçekten söndü mü?

Eğer öyleyse, neden? Geri dönmesi için bir umut var mı?

Evet, kadınlarla gençlerin ön saflarda yer aldığı ayaklanma söndü ve yüzlerce kişinin ölmesine, binlerce kişinin yaralanmasına ve tutuklanmasına yol açtı.

Bununla birlikte sonsuza kadar ya da uzun bir süreliğine yenildiğini ya da söndüğünü düşünürsek temel bir hataya düşeriz.

Ayaklanma denizi, ya da halk denizi diyelim, bir süreliğine duruldu.

Bununla birlikte dünyanın dikkatini çeken o kitle hareketini oluşturan dürtülerle (ekonomik, toplumsal ve çevresel krizler başta olmak üzere İran rejiminin boğuştuğu yapısal ve büyük krizleri kastediyorum) deniz, iç koşulların gerektirdiği ilk fırsatta yeniden dalgalanacak.

Zira ne İbrahim Reisi hükümeti ne de bu rejimdeki bir başka hükümet, bu krizleri çözemedi. 

İran'da bir askerî darbe ihtimali var mı?

Yani İran toplumunun yüzleştiği köklü sorunlar, bir askerî darbeye yol açabilir mi?

İran silahlı kuvvetleri arasındaki ikincil rolünden dolayı İran ordusunun bir askerî darbe yapması ihtimali söz konusu değil.

Devrim Muhafızları'nın İran Dinî Lideri Ali Hamaney'e karşı tek başına veya Muhafızlar arasında destekçileri olduğunu iddia eden devrik Şah'ın oğlu Rıza Pehlevi'yle ittifak kurarak ya da bölgesel veya Batılı güçlerin teşvikiyle bir askerî darbe yapması ihtimalinin konuşulduğunu duyduk.

Bu, pek muhtemel değil. Çünkü Mısır, Suriye, Irak, Türkiye, Pakistan ve Afganistan gibi birçok bölge ülkesinin aksine İran, çağdaş tarihinde ne Şah döneminde ne de İslam Cumhuriyeti döneminde askerî darbelere sahne oldu.

Çok nadir durumlarda da darbeciler, daha emekleme aşamasındayken işleri bitirildi.

Bu noktada ordunun 'şehinşahçı milliyetçi' ve 'cumhuriyetçi İslamcı' şeklindeki ideolojik rolü farkını gösteriyor.

Yani mutlak itaat vatana değil, şaha ve veliyy-i fakihedir*. Meselenin binlerce yıl öncesine dayanan tarihî kökleri vardır. 

Devrim neden başarısız oldu?

İran'da askerî darbe yoksa da bir devrimden bahsedebiliriz. Birçok analist böyle düşünüyor.

Bence bu devrim, 16 Eylül 2022'de başlamadı. Bu devrimin başlangıç noktası Aralık 2017'de, İran sokaklarının İran'daki iki iktidar kanadı reformcularla muhafazakârlara karşı muhalefetini ilk kez ilan ettiğini duyduğumuz zamandı.

Devrim, Kasım 2019'da gerçekleşen ve aralarında Ahvazlı Arapların da bulunduğu yaklaşık bin 500 göstericinin ölümüne yol açan kanlı ayaklanmayla devam etti.

İran'daki dinî iktidar, halkına karşı uyguladığı tüm bu aşırı baskıya rağmen her iki üç yılda bir yinelenen hareketi bastıramadı.

Ama bunun tersi de doğru. Yani rahatsız ve öfkeli kalabalıklar da geçen yılki Mahsa Ayaklanması başta olmak üzere sokaklarda ve hapishanelerde akan tüm kanlara rağmen rejimi devirmeyi başaramadı.

Yani İran toplumunda çatışan bu iki güç arasında bir denge var.

Peki yakıtı genç erkeklerin ve kadınların kanı olan ve sokaklarla meydanları başörtüsü zorunluluğunun kaldırılması, kadına ve Pers/Fars kökenli olmayan halklara karşı ayrımcılığın bitirilmesi ve sonra da İran rejiminin düşürülmesi yönündeki sloganlarla dolduran bu devrim, neden başarısız oldu?

Birincisi: İran toplumunda ezilen sınıfların çoğunu çeşitli nedenler yüzünden kazanamadı.

Bu nedenlerden biri, bu devrimin ana sloganlarının bu sınıfların ekonomisini ve gündelik yaşantılarını ilgilendiren meseleleri kapsamamasıdır.

Aynı şekilde önceki kuşak, desteklemekle birlikte ayaklanmaya katılmadı ve ayaklanma esas olarak 90'lı yılların kuşağıyla sınırlı kaldı. 

İkincisi: Modern İran tarihinde önemli bir rol oynayan Türk ve Arap halklarının katılımı azdı.

Kürtler ve Beluçlar, bu devrim hareketine güçlü bir katılım gösterdi ve yüzlerce kurban verdi.

Hatta Beluç halkının protestoları, her hafta Belucistan bölgesinin başkenti Zahidan'ın önde gelen Beluç-Sünni din adamı Mevlevi Abdülhamid'in imamlığındaki cuma namazından sonra olmak üzere bugüne kadar devam etti.

Bununla birlikte Azerbaycan Türkleri, yaklaşık 5 ay süren bu ayaklanmaya sadece iki ay ya da daha az bir süre katıldı.

Katılım konusundaki bu çekimserlik, bazı Türk aktivistlerin şu sözlerle ifade ettiği sebepten kaynaklanıyor:

Milletlerden birinin İran'daki iktidar dizginlerini tekrar ele geçirmek için fedakârlığımızı ve kanımızı kullanmasına bir kez daha alet olmak istemiyoruz.

Bununla, İran Türklerinin Kaçar ve Pehlevi diktatörlüğüne karşı 1906 Meşrutiyet Devrimi ile 1970 Şubat Devrimi'ni zafere eriştiren çabalarından faydalanan Pers milliyetçiliğini ve Persler tarafından ulusal haklarının az da olsa tanınmamasını kastediyorlar.

Arapların geçen yılki ayaklanmaya katılımları ise Türklerden daha da azdı.

Bunun sebebi, Pers milliyetçilerinin ya da kraliyetçilerin yeniden iktidara gelmesinden duydukları endişedir.

Bu konuda Türklerle benzeşiyorlar. Bu iki halk, Pers milliyetçi söylemler tarafından Aryan ırkından kabul edilmeyen iki Şii halktır. 

Üçüncüsü: Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Dinî Lider Ali Hamaney'in şahsiyeti ve başörtüsü zorunluluğuna yönelik itirazlar dahil olmak üzere protestolar ve gösteriler karşısındaki katı tavrıdır.

Nitekim iktidarı döneminde tüm muhalefet tezahürlerine demir ve ateşle karşılık verdi.

Şah döneminde yetişen, solcular ve İslamcılarla birlikte hapsedilen ve o dönemde Belucistan'a sürgüne gönderilen biri olarak protestocularla göstericilerin talepleri karşısında göstereceği herhangi bir esnekliğin, insanları daha fazlasını isteme konusunda cesaretlendirebileceğini ve bunun da bizzat rejimin düşmesine yol açabileceğini gayet iyi biliyor. 

Dördüncüsü: İslam Cumhuriyeti rejiminin güvenlik hareketi. Rejim, adam satın almak, yurtdışında faaliyet gösteren (Pers kökenli olan ve olmayan) muhalif siyasi partilere ve örgütlere sızmak ve yurtdışına, özellikle de Avrupa ülkelerine, Avustralya'ya ve Kuzey Amerika'ya özel güvenlik personeli göndermek için başta İstihbarat Bakanlığı olmak üzere çeşitli güvenlik teşkilâtlarını kullandı.

Bu teşkilâtlar, şahlık rejiminin güvenlik servisi SAVAK'ın tecrübeleri ile sol muhalefet, Halkın Mücahitleri Örgütü ve Pers kökenli olmayan halklara karşı mücadelelerinde edindiği tecrübelerden faydalandı.

Bu sızma faaliyeti, Pers kökenli olan ve olmayan kraliyetçi ve milliyetçi grupları içeriyordu ve sızan unsurlar, bazı medya ve kültür kurumları da dahil olmak üzere rollerini dikkatli ve çeşitli şekillerde oynadı. 

Gördüğümüz gibi süregelen diktatörlüğün yanı sıra nesiller, cinsiyetler, toplumsal sınıflar ve etnik gruplar arasındaki gedikler ve halkın çoğunluğu ile yönetici baskıcı azınlık olmak üzere çatışan güçler arasındaki denge, ayaklanmanın devrimci bir vaziyete evrilmesine engel oldu.

Bu durum, dengeler bilhassa İran dışındaki muhalif İranlı hareketinin lehine dönene kadar devam edecek.

Bunun için de bu hareketin performansını gözden geçirmesi ve yukarıda işaret edilen boşlukların doldurulması gerekiyor. 

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Yukarıda İran'da bir darbenin görülmesinin pek muhtemel olmadığını söyledim. Geriye iki seçenek kalıyor: devrim ve canlanma.

Bu noktada İran toplumunun bir canlanmaya tanık olduğunun altını çiziyorum.

Bu, devrimden daha derin ve kapsamlı olmakla birlikte kendisini bir devrim olarak da başka türlü bir dönüşüm olarak da gösterebilir.

Peki canlanma derken neyi kastediyorum? Tezahürleri nedir?

Burada canlanma derken İran toplumunun dinî ve toplumsal gelenekler de dahil olmak üzere temellerinde tanık olduğu derin kültürel değişimden bahsediyorum.

Yaklaşık 20 yıl önce İranlı sosyologlardan bu canlanmanın İran toplumunun rahminde büyümeye başladığını duymuştum.

Bu doğum, 2022 ayaklanmasında farklı şekillerde gerçekleşti. Bu canlanmanın göstergelerinden biri 'beyaz evlilik'.

İslam şeriatına aykırı olarak gerçekleşen bu evlilik, aynı evde yaşaması şart olmayan bir erkek ile kadın arasında gerçekleşiyor.

Tanık olduğumuz bir diğer evlilik türü de Aryan evliliği. Bunda da Arap-İslam usulünde İslami nikâh ve evlilik akdi reddedilip, Pers usulü ve dinî olmayan evlilik metni kullanılıyor.

Adından da anlaşılacağı üzere bu tür evlilik, Aryan ırkı temelli ırkçı bir durumu ortaya koymaktadır.

Aynı şekilde "Kadın, Yaşam, Özgürlük" ayaklanmasında öldürülenlerin ailelerinden birçoğunun ölülerinin cenaze töreninde İslami zikirlerden kaçınıp, onun yerine Pers milliyetçiliğinin bir sembolü olarak Firdevsi'nin Şehname'sinden şiirler okuduklarına ya da ölünün mezarı başında müzik çalıp dans ettiklerine, aynı şekilde Kürtler ve Azerbaycan Türkleri arasında da milli marşların söylendiğine şahit olduk.

Mesele ayaklanmadaki ölümlerle sınırlı kalmayarak, trafik kazasında ya da başka şekillerdeki bazı ölümleri de kapsıyor.

Bu, yurtdışındaki İranlılar arasında neredeyse genel bir olgu haline geldi.

Genellikle Hüseyni (Hz. Hüseyin'in anıldığı) yas törenlerine ve bedenlere vurulduğuna şahit olunan Muharrem ayının ilk on gününde başkent Tahran sokakları dans partilerine sahne oldu.

Protestolarda idam edilen ya da öldürülenlerden bazılarına ait, geleneksel dinî vasiyetlerden farklı olarak dinî olmayan laik bir milliyetçi dilin kullanıldığı vasiyetnameler okuduk.

Tahran'daki camilerin yarısını kimsenin ziyaret etmediğini belirten resmi istatistikler var.

Genç kız ve erkeklerin din adamlarının sarıklarını fırlattıklarını gördük. İran toplumu, İran'da Şiiliğin yayılmasından ve hatta İslam öncesinden bu yana bu tür olgulara sahne olmamıştı. 

Pers kökenli olmayan halklar arasında da milliyetçi bilincin geliştiğini, sürekli arttığını ve bu halkların, özellikle de Kürtlerle Beluçların Pers halkıyla yan yana kitlesel mücadele sahalarına katıldıklarını görüyoruz.

Resmi istatistiklere göre Arabistan bölgesindeki kitapların yaklaşık yüzde 30'u Arapça, Kürdistan bölgesindekilerin yüzde 25'i Kürtçe ve Azerbaycan bölgesindekilerin de yüzde 20'si Türkçe yayımlanıyor.

Bu, bu bölgelerde ve bu dillerde kitap basımını kesin olarak yasaklayan Şah dönemiyle kıyaslanmaktadır.

Ayrıca İran'da tutukluların en büyük yüzdesi (yaklaşık yüzde 78), nüfusun yalnızca yüzde 50'sini oluşturan Pers kökenli olmayan halklara ait.

İran'da idam kararlarının çoğu da Kürtler, Beluçlar ve Araplar hakkında veriliyor. Bu da İran tarihinde benzeri görülmemiş bir olgu. 

Bu yüzden denebilir ki İran, bir canlanmaya sahne oluyor. Bu, devrimden daha derin ve geniş olmakla birlikte biraz daha uzun sürecek ve bir devrim ya da farklı bir değişim şeklinde tecelli edecek. 

*Ayetullah Humeyni tarafından öne sürülen ve 1979'da İran İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olarak ortaya konan 'velayet-i fakih', siyasi bağlamda fakihin/din aliminin yönetim yetkisine işaret eden bir tamlamadır. Bu yetkiyi elinde bulunduran kişiye ise veliyy-i fakih denir. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail hükümeti dün, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te güneydeki kasabalara düzenlediği saldırının koşullarını ve böyle ani bir saldırının engellenememesine yol açan hataları incelemek üzere ‘bağımsız’ bir soruşturma komisyonu kurulmasını onayladı.

Resmi bir soruşturma komisyonu kurmasını gerektiren yasayı atlatmaya çalıştığı yönündeki suçlamalarla karşı karşıya kalan hükümet, yeni komisyona ‘tam soruşturma yetkisi’ verdi ve ‘komisyonun yapısının muhalefetle mümkün olan en geniş konsensüsü sağlayacak şekilde oluşturulmasını’ sağladı.

Hükümet, bu komisyonun çalışma alanının 45 gün içinde, muhalefette iş birliği yapmaya istekli herkesle istişare edilerek belirleneceğine karar verdi.

Karara göre Başbakan Binyamin Netanyahu, soruşturma komisyonuna verilecek görev ve yetkilerin belirlenmesinden sorumlu özel bir bakanlar komitesine başkanlık edecek. Söz konusu görevler arasında komisyonun ele alacağı konuların ve inceleyeceği zaman dilimlerinin belirlenmesi de yer alıyor. Bu komiteye, komisyonun fiilen kurulması için hazırlık amacıyla tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verildi.

Netanyahu, 7 Ekim’deki başarısızlıklara ilişkin bir soruşturma komisyonu kurmaktan, temel sorumluluğunun ortaya çıkmasından korktuğu için kaçınmıştı. Savaşın henüz sona ermediğini ve savaş devam ederken soruşturma yapılamayacağını iddia etmişti. Ancak, erteleme talebini kabul etmeyen Yüksek Mahkeme'nin görüşmeleri sonrasında bu kararı almak zorunda kaldı.

Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, Yüksek Mahkeme hakimleri, 7 Ekim saldırılarıyla ilgili başarısızlıkları incelemek için geniş soruşturma yetkilerine sahip ulusal bir komisyon kurulması gerektiği konusunda gerçek bir ihtilaf olmadığını belirttiler. Hükümete komisyonun kurulmasını onaylaması için bir son tarih verdiler ve daha fazla gecikmeye izin vermeyeceklerini vurguladılar.

Mahkemenin kendisine dayatılacak bir komisyon kurma kararı alacağından korkan Netanyahu, kendi özel komisyonunu kurmaya başvurdu. Böylece, Yüksek Mahkeme başkanının inisiyatifiyle kurulması ve yürütme ve siyasi organlardan tamamen bağımsız olması gereken, yasaya dayalı resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını fiilen engelledi.

Geçtiğimiz hafta Knesset'te yapılan oturum sırasında Netanyahu, ‘geniş kamuoyu desteğine’ dayalı olması şartıyla geniş bir soruşturma komisyonunun kurulmasını desteklediğini açıkça belirtti ve muhalefetin resmi bir soruşturma komisyonu kurulması talebini reddettiğini vurguladı. Anlaşmazlığın özünün ‘sadece neyi veya kimi soruşturduğumuz değil, kimin soruşturma yetkisine sahip olduğu’ olduğunu vurguladı. Netanyahu, muhalefetin, İsrail halkının büyük bir kesiminin güvenini kazanamayacak bir yapı dayatmaya çalıştığını savundu.

Siyasi değerlendirmelere göre, komisyonun bu yeni formatının, eksikliklerden sorumlu kişilere profesyonel bir şekilde işaret edilen kapsamlı bir soruşturma talep eden kamuoyu baskısı ile koalisyonun soruşturma süreci üzerinde siyasi kontrolünü sürdürme ve dosyayı yürütme yetkisinden tamamen bağımsız resmi bir hükümet komitesine devretmeme isteği arasında bir orta yol oluşturabileceği öngörülüyor. Önümüzdeki haftalarda, komisyonu yönetecek isimlerin belirlenmesi için siyasi temasların yoğunlaşması bekleniyor. Bu süreç, komisyonun gerçekten vaat edilen bağımsızlığa ve geniş yetkilere sahip olup olmayacağını görmek isteyen Yüksek Mahkeme ve muhalefetin yakından takibi altında gerçekleşecek.

Hükümetin kararı, bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmasını talep eden ve Netanyahu'yu kovuşturma tehdidini önlemek için yasayı çiğnemekle suçlayan İsrail muhalefet partilerini şaşkına çevirdi. İnsan hakları grupları, hükümetin kararının bozulması ve başka bir komisyon kurulması için bir kez daha Yüksek Mahkeme'ye başvuracaklarını doğruladılar, çünkü tek etkili soruşturmanın geniş yetkilerle donatılmış resmi bir komisyon tarafından yürütülebileceğine inanıyorlar.

Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin aileleri, soruşturmanın şu soruyu yanıtlamasını talep ediyor: “Gazze Şeridi'ndeki savaş neden iki yıl sürdü? Netanyahu'nun iktidarını sürdürmesini sağlamak için siyasi nedenlerden miydi?”


PKK, Zap'tan çekildi! 

Bir grup PKK’lı  11 Temmuz'da Kuzey Irak'ta düzenlenen sembolik bir tören sırasında silahlarını bıraktı (AFP)
Bir grup PKK’lı  11 Temmuz'da Kuzey Irak'ta düzenlenen sembolik bir tören sırasında silahlarını bıraktı (AFP)
TT

PKK, Zap'tan çekildi! 

Bir grup PKK’lı  11 Temmuz'da Kuzey Irak'ta düzenlenen sembolik bir tören sırasında silahlarını bıraktı (AFP)
Bir grup PKK’lı  11 Temmuz'da Kuzey Irak'ta düzenlenen sembolik bir tören sırasında silahlarını bıraktı (AFP)

PKK bugün (Pazartesi) Türkiye sınırına yakın ve çatışma riski taşıyan Zap bölgesinden çekildiğini duyurdu. Bu adım, Ankara ile barış sürecine destek amacı taşıyor.

PKK’dan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “16 Kasım akşamı itibarıyla güçlerimiz, çatışma riski taşıyan Zap bölgesinden uygun diğer bölgelere çekildi Zap bölgesinde yaptığımız bu çekilme ve düzenleme, Abdullah Öcalan’ın başlattığı barış ve demokratik toplum sürecinin gelişmesine ve başarıya ulaşmasına pratik bir katkı sağlamaktadır ve bu sürece olan bağlılığımızı yeniden göstermektedir. Bu yeni adımın Kürt meselesinin çözülmesine ve Türkiye’de barış ile demokrasinin sağlanmasına katkı sağlayacağına inanıyoruz” dedi.


Rusya'nın Ukrayna'nın doğusundaki bir şehri hedef alan bombalı saldırısında üç kişi öldü

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısında Harkov'da Rus İHA’sının vurduğu bir konut binasının bulunduğu yerde çalışan itfaiyeciler (Reuters)
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısında Harkov'da Rus İHA’sının vurduğu bir konut binasının bulunduğu yerde çalışan itfaiyeciler (Reuters)
TT

Rusya'nın Ukrayna'nın doğusundaki bir şehri hedef alan bombalı saldırısında üç kişi öldü

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısında Harkov'da Rus İHA’sının vurduğu bir konut binasının bulunduğu yerde çalışan itfaiyeciler (Reuters)
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısında Harkov'da Rus İHA’sının vurduğu bir konut binasının bulunduğu yerde çalışan itfaiyeciler (Reuters)

Yerel yetkililerin bugün yaptığı açıklamada, Rus hava kuvvetlerinin Ukrayna'nın doğusundaki Harkov bölgesine düzenlediği hava saldırılarında en az üç kişinin öldüğünü duyurdu.

Harkov Askeri İdaresi Başkanı Vitali Karabanov, Telegram'da Rus ordusunun Balakliya şehir merkezine iki füze saldırısı düzenlediğini yazdı.

Şehre gece düzenlenen saldırıda ilk belirlemelere göre üç kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.

Aralarında çocukların da bulunduğu 10 kişinin yaralandığını ve bunlardan 9'unun hastaneye kaldırıldığını ifade etti.

Karabanov, "Maalesef şüpheli yaralanmalarla ilgili olarak hala telefon alıyoruz" ifadelerini kullandı.

Harkov Valisi Oleg Senegubov, daha önce yaralılar arasında 14 yaşında bir kız çocuğu, 12 yaşında bir erkek çocuğu ve 61 yaşında bir erkeğin de bulunduğunu açıklamıştı.

Rusya, Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal etmeye başlamasından bu yana neredeyse her gün Ukrayna topraklarını İHA ve füze saldırılarıyla hedef alıyor.

Rusya'nın cuma günü başkent Kiev'deki konut binalarını bombalaması sonucu yedi kişi hayatını kaybetti.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Kış yaklaşırken Moskova da enerji altyapısına yönelik saldırılarını artırıyor, Kiev de düzenli olarak Rusya'daki petrol depolarını, rafinerileri ve diğer enerji tesislerini hedef alıyor.

Cephe hattında Rus ordusu dün, Ukrayna'nın güneyinde iki köyün kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Rus ordusu burada yavaş ilerlemeye devam ederken, Kiev ise doğudaki Pokrovsk şehrini elinde tutmaya çalışıyor.