İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Bir darbe imkânsız olmakla birlikte derin ve geniş bir değişikliğe yol açabilecek bir hareketlenme söz konusu

(AFP)
(AFP)
TT

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

(AFP)
(AFP)

Yusuf Aziz

Geçen yıl Mahsa Amini ayaklanması olarak bilinen olay sırasında İran'ın sahne olduğu protestolar ve gösteriler, 2009'daki ayaklanmadan ve 2007 ile 2019 yıllarındaki sosyoekonomik protestolardan kurtulan İran'daki dinî rejimin ortadan kalkması, değişmesi ya da istikrarsızlaşması yönündeki umutları canlandırdı. 

Ana sloganı "Kadın, Yaşam, Özgürlük" olan ayaklanma, geçen yıl 16 Eylül'de başladı.

Rejim karşıtı ayaklanmalar tarihinin bu en uzun ayaklanması gerçekten söndü mü?

Eğer öyleyse, neden? Geri dönmesi için bir umut var mı?

Evet, kadınlarla gençlerin ön saflarda yer aldığı ayaklanma söndü ve yüzlerce kişinin ölmesine, binlerce kişinin yaralanmasına ve tutuklanmasına yol açtı.

Bununla birlikte sonsuza kadar ya da uzun bir süreliğine yenildiğini ya da söndüğünü düşünürsek temel bir hataya düşeriz.

Ayaklanma denizi, ya da halk denizi diyelim, bir süreliğine duruldu.

Bununla birlikte dünyanın dikkatini çeken o kitle hareketini oluşturan dürtülerle (ekonomik, toplumsal ve çevresel krizler başta olmak üzere İran rejiminin boğuştuğu yapısal ve büyük krizleri kastediyorum) deniz, iç koşulların gerektirdiği ilk fırsatta yeniden dalgalanacak.

Zira ne İbrahim Reisi hükümeti ne de bu rejimdeki bir başka hükümet, bu krizleri çözemedi. 

İran'da bir askerî darbe ihtimali var mı?

Yani İran toplumunun yüzleştiği köklü sorunlar, bir askerî darbeye yol açabilir mi?

İran silahlı kuvvetleri arasındaki ikincil rolünden dolayı İran ordusunun bir askerî darbe yapması ihtimali söz konusu değil.

Devrim Muhafızları'nın İran Dinî Lideri Ali Hamaney'e karşı tek başına veya Muhafızlar arasında destekçileri olduğunu iddia eden devrik Şah'ın oğlu Rıza Pehlevi'yle ittifak kurarak ya da bölgesel veya Batılı güçlerin teşvikiyle bir askerî darbe yapması ihtimalinin konuşulduğunu duyduk.

Bu, pek muhtemel değil. Çünkü Mısır, Suriye, Irak, Türkiye, Pakistan ve Afganistan gibi birçok bölge ülkesinin aksine İran, çağdaş tarihinde ne Şah döneminde ne de İslam Cumhuriyeti döneminde askerî darbelere sahne oldu.

Çok nadir durumlarda da darbeciler, daha emekleme aşamasındayken işleri bitirildi.

Bu noktada ordunun 'şehinşahçı milliyetçi' ve 'cumhuriyetçi İslamcı' şeklindeki ideolojik rolü farkını gösteriyor.

Yani mutlak itaat vatana değil, şaha ve veliyy-i fakihedir*. Meselenin binlerce yıl öncesine dayanan tarihî kökleri vardır. 

Devrim neden başarısız oldu?

İran'da askerî darbe yoksa da bir devrimden bahsedebiliriz. Birçok analist böyle düşünüyor.

Bence bu devrim, 16 Eylül 2022'de başlamadı. Bu devrimin başlangıç noktası Aralık 2017'de, İran sokaklarının İran'daki iki iktidar kanadı reformcularla muhafazakârlara karşı muhalefetini ilk kez ilan ettiğini duyduğumuz zamandı.

Devrim, Kasım 2019'da gerçekleşen ve aralarında Ahvazlı Arapların da bulunduğu yaklaşık bin 500 göstericinin ölümüne yol açan kanlı ayaklanmayla devam etti.

İran'daki dinî iktidar, halkına karşı uyguladığı tüm bu aşırı baskıya rağmen her iki üç yılda bir yinelenen hareketi bastıramadı.

Ama bunun tersi de doğru. Yani rahatsız ve öfkeli kalabalıklar da geçen yılki Mahsa Ayaklanması başta olmak üzere sokaklarda ve hapishanelerde akan tüm kanlara rağmen rejimi devirmeyi başaramadı.

Yani İran toplumunda çatışan bu iki güç arasında bir denge var.

Peki yakıtı genç erkeklerin ve kadınların kanı olan ve sokaklarla meydanları başörtüsü zorunluluğunun kaldırılması, kadına ve Pers/Fars kökenli olmayan halklara karşı ayrımcılığın bitirilmesi ve sonra da İran rejiminin düşürülmesi yönündeki sloganlarla dolduran bu devrim, neden başarısız oldu?

Birincisi: İran toplumunda ezilen sınıfların çoğunu çeşitli nedenler yüzünden kazanamadı.

Bu nedenlerden biri, bu devrimin ana sloganlarının bu sınıfların ekonomisini ve gündelik yaşantılarını ilgilendiren meseleleri kapsamamasıdır.

Aynı şekilde önceki kuşak, desteklemekle birlikte ayaklanmaya katılmadı ve ayaklanma esas olarak 90'lı yılların kuşağıyla sınırlı kaldı. 

İkincisi: Modern İran tarihinde önemli bir rol oynayan Türk ve Arap halklarının katılımı azdı.

Kürtler ve Beluçlar, bu devrim hareketine güçlü bir katılım gösterdi ve yüzlerce kurban verdi.

Hatta Beluç halkının protestoları, her hafta Belucistan bölgesinin başkenti Zahidan'ın önde gelen Beluç-Sünni din adamı Mevlevi Abdülhamid'in imamlığındaki cuma namazından sonra olmak üzere bugüne kadar devam etti.

Bununla birlikte Azerbaycan Türkleri, yaklaşık 5 ay süren bu ayaklanmaya sadece iki ay ya da daha az bir süre katıldı.

Katılım konusundaki bu çekimserlik, bazı Türk aktivistlerin şu sözlerle ifade ettiği sebepten kaynaklanıyor:

Milletlerden birinin İran'daki iktidar dizginlerini tekrar ele geçirmek için fedakârlığımızı ve kanımızı kullanmasına bir kez daha alet olmak istemiyoruz.

Bununla, İran Türklerinin Kaçar ve Pehlevi diktatörlüğüne karşı 1906 Meşrutiyet Devrimi ile 1970 Şubat Devrimi'ni zafere eriştiren çabalarından faydalanan Pers milliyetçiliğini ve Persler tarafından ulusal haklarının az da olsa tanınmamasını kastediyorlar.

Arapların geçen yılki ayaklanmaya katılımları ise Türklerden daha da azdı.

Bunun sebebi, Pers milliyetçilerinin ya da kraliyetçilerin yeniden iktidara gelmesinden duydukları endişedir.

Bu konuda Türklerle benzeşiyorlar. Bu iki halk, Pers milliyetçi söylemler tarafından Aryan ırkından kabul edilmeyen iki Şii halktır. 

Üçüncüsü: Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Dinî Lider Ali Hamaney'in şahsiyeti ve başörtüsü zorunluluğuna yönelik itirazlar dahil olmak üzere protestolar ve gösteriler karşısındaki katı tavrıdır.

Nitekim iktidarı döneminde tüm muhalefet tezahürlerine demir ve ateşle karşılık verdi.

Şah döneminde yetişen, solcular ve İslamcılarla birlikte hapsedilen ve o dönemde Belucistan'a sürgüne gönderilen biri olarak protestocularla göstericilerin talepleri karşısında göstereceği herhangi bir esnekliğin, insanları daha fazlasını isteme konusunda cesaretlendirebileceğini ve bunun da bizzat rejimin düşmesine yol açabileceğini gayet iyi biliyor. 

Dördüncüsü: İslam Cumhuriyeti rejiminin güvenlik hareketi. Rejim, adam satın almak, yurtdışında faaliyet gösteren (Pers kökenli olan ve olmayan) muhalif siyasi partilere ve örgütlere sızmak ve yurtdışına, özellikle de Avrupa ülkelerine, Avustralya'ya ve Kuzey Amerika'ya özel güvenlik personeli göndermek için başta İstihbarat Bakanlığı olmak üzere çeşitli güvenlik teşkilâtlarını kullandı.

Bu teşkilâtlar, şahlık rejiminin güvenlik servisi SAVAK'ın tecrübeleri ile sol muhalefet, Halkın Mücahitleri Örgütü ve Pers kökenli olmayan halklara karşı mücadelelerinde edindiği tecrübelerden faydalandı.

Bu sızma faaliyeti, Pers kökenli olan ve olmayan kraliyetçi ve milliyetçi grupları içeriyordu ve sızan unsurlar, bazı medya ve kültür kurumları da dahil olmak üzere rollerini dikkatli ve çeşitli şekillerde oynadı. 

Gördüğümüz gibi süregelen diktatörlüğün yanı sıra nesiller, cinsiyetler, toplumsal sınıflar ve etnik gruplar arasındaki gedikler ve halkın çoğunluğu ile yönetici baskıcı azınlık olmak üzere çatışan güçler arasındaki denge, ayaklanmanın devrimci bir vaziyete evrilmesine engel oldu.

Bu durum, dengeler bilhassa İran dışındaki muhalif İranlı hareketinin lehine dönene kadar devam edecek.

Bunun için de bu hareketin performansını gözden geçirmesi ve yukarıda işaret edilen boşlukların doldurulması gerekiyor. 

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Yukarıda İran'da bir darbenin görülmesinin pek muhtemel olmadığını söyledim. Geriye iki seçenek kalıyor: devrim ve canlanma.

Bu noktada İran toplumunun bir canlanmaya tanık olduğunun altını çiziyorum.

Bu, devrimden daha derin ve kapsamlı olmakla birlikte kendisini bir devrim olarak da başka türlü bir dönüşüm olarak da gösterebilir.

Peki canlanma derken neyi kastediyorum? Tezahürleri nedir?

Burada canlanma derken İran toplumunun dinî ve toplumsal gelenekler de dahil olmak üzere temellerinde tanık olduğu derin kültürel değişimden bahsediyorum.

Yaklaşık 20 yıl önce İranlı sosyologlardan bu canlanmanın İran toplumunun rahminde büyümeye başladığını duymuştum.

Bu doğum, 2022 ayaklanmasında farklı şekillerde gerçekleşti. Bu canlanmanın göstergelerinden biri 'beyaz evlilik'.

İslam şeriatına aykırı olarak gerçekleşen bu evlilik, aynı evde yaşaması şart olmayan bir erkek ile kadın arasında gerçekleşiyor.

Tanık olduğumuz bir diğer evlilik türü de Aryan evliliği. Bunda da Arap-İslam usulünde İslami nikâh ve evlilik akdi reddedilip, Pers usulü ve dinî olmayan evlilik metni kullanılıyor.

Adından da anlaşılacağı üzere bu tür evlilik, Aryan ırkı temelli ırkçı bir durumu ortaya koymaktadır.

Aynı şekilde "Kadın, Yaşam, Özgürlük" ayaklanmasında öldürülenlerin ailelerinden birçoğunun ölülerinin cenaze töreninde İslami zikirlerden kaçınıp, onun yerine Pers milliyetçiliğinin bir sembolü olarak Firdevsi'nin Şehname'sinden şiirler okuduklarına ya da ölünün mezarı başında müzik çalıp dans ettiklerine, aynı şekilde Kürtler ve Azerbaycan Türkleri arasında da milli marşların söylendiğine şahit olduk.

Mesele ayaklanmadaki ölümlerle sınırlı kalmayarak, trafik kazasında ya da başka şekillerdeki bazı ölümleri de kapsıyor.

Bu, yurtdışındaki İranlılar arasında neredeyse genel bir olgu haline geldi.

Genellikle Hüseyni (Hz. Hüseyin'in anıldığı) yas törenlerine ve bedenlere vurulduğuna şahit olunan Muharrem ayının ilk on gününde başkent Tahran sokakları dans partilerine sahne oldu.

Protestolarda idam edilen ya da öldürülenlerden bazılarına ait, geleneksel dinî vasiyetlerden farklı olarak dinî olmayan laik bir milliyetçi dilin kullanıldığı vasiyetnameler okuduk.

Tahran'daki camilerin yarısını kimsenin ziyaret etmediğini belirten resmi istatistikler var.

Genç kız ve erkeklerin din adamlarının sarıklarını fırlattıklarını gördük. İran toplumu, İran'da Şiiliğin yayılmasından ve hatta İslam öncesinden bu yana bu tür olgulara sahne olmamıştı. 

Pers kökenli olmayan halklar arasında da milliyetçi bilincin geliştiğini, sürekli arttığını ve bu halkların, özellikle de Kürtlerle Beluçların Pers halkıyla yan yana kitlesel mücadele sahalarına katıldıklarını görüyoruz.

Resmi istatistiklere göre Arabistan bölgesindeki kitapların yaklaşık yüzde 30'u Arapça, Kürdistan bölgesindekilerin yüzde 25'i Kürtçe ve Azerbaycan bölgesindekilerin de yüzde 20'si Türkçe yayımlanıyor.

Bu, bu bölgelerde ve bu dillerde kitap basımını kesin olarak yasaklayan Şah dönemiyle kıyaslanmaktadır.

Ayrıca İran'da tutukluların en büyük yüzdesi (yaklaşık yüzde 78), nüfusun yalnızca yüzde 50'sini oluşturan Pers kökenli olmayan halklara ait.

İran'da idam kararlarının çoğu da Kürtler, Beluçlar ve Araplar hakkında veriliyor. Bu da İran tarihinde benzeri görülmemiş bir olgu. 

Bu yüzden denebilir ki İran, bir canlanmaya sahne oluyor. Bu, devrimden daha derin ve geniş olmakla birlikte biraz daha uzun sürecek ve bir devrim ya da farklı bir değişim şeklinde tecelli edecek. 

*Ayetullah Humeyni tarafından öne sürülen ve 1979'da İran İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olarak ortaya konan 'velayet-i fakih', siyasi bağlamda fakihin/din aliminin yönetim yetkisine işaret eden bir tamlamadır. Bu yetkiyi elinde bulunduran kişiye ise veliyy-i fakih denir. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Witkoff, Zelenskiy ve Avrupalı ​​liderlerle görüşmek üzere Berlin'e gidiyor

ABD Özel Temsilcisi Steve Wittkoff (Reuters)
ABD Özel Temsilcisi Steve Wittkoff (Reuters)
TT

Witkoff, Zelenskiy ve Avrupalı ​​liderlerle görüşmek üzere Berlin'e gidiyor

ABD Özel Temsilcisi Steve Wittkoff (Reuters)
ABD Özel Temsilcisi Steve Wittkoff (Reuters)

Konu hakkında bilgi sahibi bir ABD yetkilisi, Büyükelçi Steve Wittkoff ve Başkan Donald Trump'ın damadı Jared Kushner'in bu hafta Berlin'de Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupalı ​​liderlerle görüşeceğini söyledi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre yetkili, Wittkoff'un yarın ve pazartesi günleri Fransa, İngiltere ve Almanya'dan yetkililerle de görüşeceğini ifade etti.

Üst düzey bir ABD yetkilisi, Alman Basın Ajansı'na (DPA) Witkoff'un Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupalı ​​yetkililerle görüşeceğini doğruladı.

Zelenskiy'nin pazartesi günü Berlin’e gelerek Almanya Başbakanı Friedrich Merz, çeşitli Avrupa devlet ve hükümet başkanları ile Avrupa Birliği ve NATO liderleriyle görüşmesi bekleniyor.

Witkoff, Ukrayna'daki savaşı sona erdirmeye yönelik ABD önerisi konusunda Ukrayna ve Rusya ile müzakerelere öncülük etti. Witkoff'un gönderilmesi kararı, Washington'un savaşın sona erdirilmesi planının şartları konusunda Kiev ile kalan farklılıkları giderme konusundaki artan aciliyetini vurguluyor.

Wall Street Journal'ın haberine göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Almanya Şansölyesi Friedrich Merz'in de toplantıya katılması bekleniyor.

Beyaz Saray perşembe günü yaptığı açıklamada, Trump'ın barış görüşmelerinde ilerleme kaydedilebileceğine inanması halinde, ancak o zaman toplantıya bir yetkili göndereceğini belirtti.


Haberlere göre Herzog, Trump ile görüşmesinden önce Netanyahu'yu affetme konusunda bir karar vermeyecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump (AP)
TT

Haberlere göre Herzog, Trump ile görüşmesinden önce Netanyahu'yu affetme konusunda bir karar vermeyecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump (AP)

İsrail Yayın Kurumu, herhangi bir kaynak göstermeden, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmek üzere ABD'ye gitmesinden önce kendisine af çıkarılması konusunda bir karar vermesinin olası olmadığını bildirdi.

Times of Israel'e göre, bu durumun Trump'ın Netanyahu ile görüşmesinde af konusunun gündeme gelebileceği anlamına geldiğini de belirtti.

Netanyahu, üç yolsuzluk davasıyla karşı karşıya; bunlardan biri, Netanyahu ile Yediot Aharonot gazetesinin genel yayın yönetmeni Arnon Mozes arasında "rakip gazeteleri zayıflatmak karşılığında medyada daha fazla yer alma" konusunda yapılan gizli görüşmeleri içeriyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yıllardır süren yolsuzluk davasında affedilmesi için geçen pazar günü Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'a başvuruda bulundu.Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Netanyahu, ceza yargılamasının İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve affın devletin kamu yararına hizmet edeceğini savundu.

İsrail'in kuruluşundan bu yana en uzun süre görev yapan başbakanı olan Netanyahu, rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını uzun zamandır reddediyor.

Reuters'e göre avukatları cumhurbaşkanlığı ofisine yazdıkları bir mektupta Netanyahu'nun, yasal sürecin tamamen beraatiyle sonuçlanacağına hala inandığını belirtti.


Kaynaklar: Biden dönemi boyunca Amerika Birleşik Devletleri İsrail'den istihbarat bilgilerini gizledi

İsrailli bir asker, 6 Aralık 2023'te güney İsrail'den Gazze Şeridi üzerine bir İsrail insansız hava aracı fırlatıyor (AFP)
İsrailli bir asker, 6 Aralık 2023'te güney İsrail'den Gazze Şeridi üzerine bir İsrail insansız hava aracı fırlatıyor (AFP)
TT

Kaynaklar: Biden dönemi boyunca Amerika Birleşik Devletleri İsrail'den istihbarat bilgilerini gizledi

İsrailli bir asker, 6 Aralık 2023'te güney İsrail'den Gazze Şeridi üzerine bir İsrail insansız hava aracı fırlatıyor (AFP)
İsrailli bir asker, 6 Aralık 2023'te güney İsrail'den Gazze Şeridi üzerine bir İsrail insansız hava aracı fırlatıyor (AFP)

Konuyla ilgili bilgi sahibi altı kaynak, eski Başkan Joe Biden'ın yönetimi sırasında ABD istihbarat yetkililerinin, Gazze'deki savaş çabalarının yürütülme biçimine ilişkin endişeler nedeniyle İsrail ile bazı önemli bilgilerin paylaşımını geçici olarak askıya aldığını söyledi.

2024 yılının ikinci yarısında ABD, İsrail hükümetinin rehineleri ve Hamas militanlarını hedef almak için kullandığı Gazze üzerinde uçan bir ABD insansız hava aracının canlı yayınını kesti. Kaynaklardan beşi, askıya alma işleminin en az birkaç gün sürdüğünü belirtti.

İki kaynak, ABD'nin ayrıca İsrail'in Gazze'deki kritik askeri tesisleri hedef alma çabalarında belirli istihbaratı nasıl kullanabileceğine dair kısıtlamalar getirdiğini söyledi.

Her iki kaynak da kararın ne zaman alındığını belirtmekten kaçındı. Tüm kaynaklar, ABD istihbarat bilgilerini tartışmak için anonim kalmayı talep etti. Karar, ABD istihbarat camiasında Gazze'deki İsrail askeri operasyonlarında öldürülen sivillerin sayısı hakkındaki artan endişelerle birlikte geldi.

Kaynaklar, yetkililerin, İsrail'in iç güvenlik servisi Şin Bet tarafından Filistinli tutsaklara yapılan kötü muameleden endişe duyduğunu bildirdi.

Kaynaklardan üçü, yetkililerin ayrıca İsrail'in ABD istihbaratını kullanırken savaş hukukuna uyacağına dair yeterli güvence vermemesinden de endişe duyduğunu belirtti.

ABD yasalarına göre, istihbarat teşkilatları herhangi bir yabancı ülkeyle bilgi paylaşmadan önce bu güvenlik önlemlerini almak zorundadır.

İki kaynak, istihbarat camiası içinde bilgi saklama kararının sınırlı ve taktiksel olduğunu ve Biden yönetiminin istihbarat paylaşımı ve silah transferi yoluyla İsrail'e desteğini sürdürme politikasını koruduğunu belirtti.

Kaynaklar, yetkililerin, İsrail'in ABD istihbarat bilgilerini savaş hukukuna uygun olarak kullanmasını sağlamaya çalıştığını ifade etti.

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynak, istihbarat yetkililerinin Beyaz Saray'dan emir almaya gerek duymadan belirli bilgi paylaşımı kararlarını derhal alma yetkisine sahip olduğunu söyledi. Başka bir bilgi sahibi kaynak ise İsrail'in ABD istihbarat bilgilerinin kullanım şeklini değiştirme taleplerinin, bu bilgilerin nasıl kullanılacağına dair yeni güvenceler gerektireceğini belirtti.

Reuters, bu kararların tarihlerini veya Başkan Joe Biden'ın bunlardan haberdar olup olmadığını belirleyemedi. Biden'ın sözcüsü ise yorum talebine yanıt vermedi.