İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Bir darbe imkânsız olmakla birlikte derin ve geniş bir değişikliğe yol açabilecek bir hareketlenme söz konusu

(AFP)
(AFP)
TT

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

(AFP)
(AFP)

Yusuf Aziz

Geçen yıl Mahsa Amini ayaklanması olarak bilinen olay sırasında İran'ın sahne olduğu protestolar ve gösteriler, 2009'daki ayaklanmadan ve 2007 ile 2019 yıllarındaki sosyoekonomik protestolardan kurtulan İran'daki dinî rejimin ortadan kalkması, değişmesi ya da istikrarsızlaşması yönündeki umutları canlandırdı. 

Ana sloganı "Kadın, Yaşam, Özgürlük" olan ayaklanma, geçen yıl 16 Eylül'de başladı.

Rejim karşıtı ayaklanmalar tarihinin bu en uzun ayaklanması gerçekten söndü mü?

Eğer öyleyse, neden? Geri dönmesi için bir umut var mı?

Evet, kadınlarla gençlerin ön saflarda yer aldığı ayaklanma söndü ve yüzlerce kişinin ölmesine, binlerce kişinin yaralanmasına ve tutuklanmasına yol açtı.

Bununla birlikte sonsuza kadar ya da uzun bir süreliğine yenildiğini ya da söndüğünü düşünürsek temel bir hataya düşeriz.

Ayaklanma denizi, ya da halk denizi diyelim, bir süreliğine duruldu.

Bununla birlikte dünyanın dikkatini çeken o kitle hareketini oluşturan dürtülerle (ekonomik, toplumsal ve çevresel krizler başta olmak üzere İran rejiminin boğuştuğu yapısal ve büyük krizleri kastediyorum) deniz, iç koşulların gerektirdiği ilk fırsatta yeniden dalgalanacak.

Zira ne İbrahim Reisi hükümeti ne de bu rejimdeki bir başka hükümet, bu krizleri çözemedi. 

İran'da bir askerî darbe ihtimali var mı?

Yani İran toplumunun yüzleştiği köklü sorunlar, bir askerî darbeye yol açabilir mi?

İran silahlı kuvvetleri arasındaki ikincil rolünden dolayı İran ordusunun bir askerî darbe yapması ihtimali söz konusu değil.

Devrim Muhafızları'nın İran Dinî Lideri Ali Hamaney'e karşı tek başına veya Muhafızlar arasında destekçileri olduğunu iddia eden devrik Şah'ın oğlu Rıza Pehlevi'yle ittifak kurarak ya da bölgesel veya Batılı güçlerin teşvikiyle bir askerî darbe yapması ihtimalinin konuşulduğunu duyduk.

Bu, pek muhtemel değil. Çünkü Mısır, Suriye, Irak, Türkiye, Pakistan ve Afganistan gibi birçok bölge ülkesinin aksine İran, çağdaş tarihinde ne Şah döneminde ne de İslam Cumhuriyeti döneminde askerî darbelere sahne oldu.

Çok nadir durumlarda da darbeciler, daha emekleme aşamasındayken işleri bitirildi.

Bu noktada ordunun 'şehinşahçı milliyetçi' ve 'cumhuriyetçi İslamcı' şeklindeki ideolojik rolü farkını gösteriyor.

Yani mutlak itaat vatana değil, şaha ve veliyy-i fakihedir*. Meselenin binlerce yıl öncesine dayanan tarihî kökleri vardır. 

Devrim neden başarısız oldu?

İran'da askerî darbe yoksa da bir devrimden bahsedebiliriz. Birçok analist böyle düşünüyor.

Bence bu devrim, 16 Eylül 2022'de başlamadı. Bu devrimin başlangıç noktası Aralık 2017'de, İran sokaklarının İran'daki iki iktidar kanadı reformcularla muhafazakârlara karşı muhalefetini ilk kez ilan ettiğini duyduğumuz zamandı.

Devrim, Kasım 2019'da gerçekleşen ve aralarında Ahvazlı Arapların da bulunduğu yaklaşık bin 500 göstericinin ölümüne yol açan kanlı ayaklanmayla devam etti.

İran'daki dinî iktidar, halkına karşı uyguladığı tüm bu aşırı baskıya rağmen her iki üç yılda bir yinelenen hareketi bastıramadı.

Ama bunun tersi de doğru. Yani rahatsız ve öfkeli kalabalıklar da geçen yılki Mahsa Ayaklanması başta olmak üzere sokaklarda ve hapishanelerde akan tüm kanlara rağmen rejimi devirmeyi başaramadı.

Yani İran toplumunda çatışan bu iki güç arasında bir denge var.

Peki yakıtı genç erkeklerin ve kadınların kanı olan ve sokaklarla meydanları başörtüsü zorunluluğunun kaldırılması, kadına ve Pers/Fars kökenli olmayan halklara karşı ayrımcılığın bitirilmesi ve sonra da İran rejiminin düşürülmesi yönündeki sloganlarla dolduran bu devrim, neden başarısız oldu?

Birincisi: İran toplumunda ezilen sınıfların çoğunu çeşitli nedenler yüzünden kazanamadı.

Bu nedenlerden biri, bu devrimin ana sloganlarının bu sınıfların ekonomisini ve gündelik yaşantılarını ilgilendiren meseleleri kapsamamasıdır.

Aynı şekilde önceki kuşak, desteklemekle birlikte ayaklanmaya katılmadı ve ayaklanma esas olarak 90'lı yılların kuşağıyla sınırlı kaldı. 

İkincisi: Modern İran tarihinde önemli bir rol oynayan Türk ve Arap halklarının katılımı azdı.

Kürtler ve Beluçlar, bu devrim hareketine güçlü bir katılım gösterdi ve yüzlerce kurban verdi.

Hatta Beluç halkının protestoları, her hafta Belucistan bölgesinin başkenti Zahidan'ın önde gelen Beluç-Sünni din adamı Mevlevi Abdülhamid'in imamlığındaki cuma namazından sonra olmak üzere bugüne kadar devam etti.

Bununla birlikte Azerbaycan Türkleri, yaklaşık 5 ay süren bu ayaklanmaya sadece iki ay ya da daha az bir süre katıldı.

Katılım konusundaki bu çekimserlik, bazı Türk aktivistlerin şu sözlerle ifade ettiği sebepten kaynaklanıyor:

Milletlerden birinin İran'daki iktidar dizginlerini tekrar ele geçirmek için fedakârlığımızı ve kanımızı kullanmasına bir kez daha alet olmak istemiyoruz.

Bununla, İran Türklerinin Kaçar ve Pehlevi diktatörlüğüne karşı 1906 Meşrutiyet Devrimi ile 1970 Şubat Devrimi'ni zafere eriştiren çabalarından faydalanan Pers milliyetçiliğini ve Persler tarafından ulusal haklarının az da olsa tanınmamasını kastediyorlar.

Arapların geçen yılki ayaklanmaya katılımları ise Türklerden daha da azdı.

Bunun sebebi, Pers milliyetçilerinin ya da kraliyetçilerin yeniden iktidara gelmesinden duydukları endişedir.

Bu konuda Türklerle benzeşiyorlar. Bu iki halk, Pers milliyetçi söylemler tarafından Aryan ırkından kabul edilmeyen iki Şii halktır. 

Üçüncüsü: Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Dinî Lider Ali Hamaney'in şahsiyeti ve başörtüsü zorunluluğuna yönelik itirazlar dahil olmak üzere protestolar ve gösteriler karşısındaki katı tavrıdır.

Nitekim iktidarı döneminde tüm muhalefet tezahürlerine demir ve ateşle karşılık verdi.

Şah döneminde yetişen, solcular ve İslamcılarla birlikte hapsedilen ve o dönemde Belucistan'a sürgüne gönderilen biri olarak protestocularla göstericilerin talepleri karşısında göstereceği herhangi bir esnekliğin, insanları daha fazlasını isteme konusunda cesaretlendirebileceğini ve bunun da bizzat rejimin düşmesine yol açabileceğini gayet iyi biliyor. 

Dördüncüsü: İslam Cumhuriyeti rejiminin güvenlik hareketi. Rejim, adam satın almak, yurtdışında faaliyet gösteren (Pers kökenli olan ve olmayan) muhalif siyasi partilere ve örgütlere sızmak ve yurtdışına, özellikle de Avrupa ülkelerine, Avustralya'ya ve Kuzey Amerika'ya özel güvenlik personeli göndermek için başta İstihbarat Bakanlığı olmak üzere çeşitli güvenlik teşkilâtlarını kullandı.

Bu teşkilâtlar, şahlık rejiminin güvenlik servisi SAVAK'ın tecrübeleri ile sol muhalefet, Halkın Mücahitleri Örgütü ve Pers kökenli olmayan halklara karşı mücadelelerinde edindiği tecrübelerden faydalandı.

Bu sızma faaliyeti, Pers kökenli olan ve olmayan kraliyetçi ve milliyetçi grupları içeriyordu ve sızan unsurlar, bazı medya ve kültür kurumları da dahil olmak üzere rollerini dikkatli ve çeşitli şekillerde oynadı. 

Gördüğümüz gibi süregelen diktatörlüğün yanı sıra nesiller, cinsiyetler, toplumsal sınıflar ve etnik gruplar arasındaki gedikler ve halkın çoğunluğu ile yönetici baskıcı azınlık olmak üzere çatışan güçler arasındaki denge, ayaklanmanın devrimci bir vaziyete evrilmesine engel oldu.

Bu durum, dengeler bilhassa İran dışındaki muhalif İranlı hareketinin lehine dönene kadar devam edecek.

Bunun için de bu hareketin performansını gözden geçirmesi ve yukarıda işaret edilen boşlukların doldurulması gerekiyor. 

İran bir devrime mi yoksa bir canlanmaya mı sahne olacak?

Yukarıda İran'da bir darbenin görülmesinin pek muhtemel olmadığını söyledim. Geriye iki seçenek kalıyor: devrim ve canlanma.

Bu noktada İran toplumunun bir canlanmaya tanık olduğunun altını çiziyorum.

Bu, devrimden daha derin ve kapsamlı olmakla birlikte kendisini bir devrim olarak da başka türlü bir dönüşüm olarak da gösterebilir.

Peki canlanma derken neyi kastediyorum? Tezahürleri nedir?

Burada canlanma derken İran toplumunun dinî ve toplumsal gelenekler de dahil olmak üzere temellerinde tanık olduğu derin kültürel değişimden bahsediyorum.

Yaklaşık 20 yıl önce İranlı sosyologlardan bu canlanmanın İran toplumunun rahminde büyümeye başladığını duymuştum.

Bu doğum, 2022 ayaklanmasında farklı şekillerde gerçekleşti. Bu canlanmanın göstergelerinden biri 'beyaz evlilik'.

İslam şeriatına aykırı olarak gerçekleşen bu evlilik, aynı evde yaşaması şart olmayan bir erkek ile kadın arasında gerçekleşiyor.

Tanık olduğumuz bir diğer evlilik türü de Aryan evliliği. Bunda da Arap-İslam usulünde İslami nikâh ve evlilik akdi reddedilip, Pers usulü ve dinî olmayan evlilik metni kullanılıyor.

Adından da anlaşılacağı üzere bu tür evlilik, Aryan ırkı temelli ırkçı bir durumu ortaya koymaktadır.

Aynı şekilde "Kadın, Yaşam, Özgürlük" ayaklanmasında öldürülenlerin ailelerinden birçoğunun ölülerinin cenaze töreninde İslami zikirlerden kaçınıp, onun yerine Pers milliyetçiliğinin bir sembolü olarak Firdevsi'nin Şehname'sinden şiirler okuduklarına ya da ölünün mezarı başında müzik çalıp dans ettiklerine, aynı şekilde Kürtler ve Azerbaycan Türkleri arasında da milli marşların söylendiğine şahit olduk.

Mesele ayaklanmadaki ölümlerle sınırlı kalmayarak, trafik kazasında ya da başka şekillerdeki bazı ölümleri de kapsıyor.

Bu, yurtdışındaki İranlılar arasında neredeyse genel bir olgu haline geldi.

Genellikle Hüseyni (Hz. Hüseyin'in anıldığı) yas törenlerine ve bedenlere vurulduğuna şahit olunan Muharrem ayının ilk on gününde başkent Tahran sokakları dans partilerine sahne oldu.

Protestolarda idam edilen ya da öldürülenlerden bazılarına ait, geleneksel dinî vasiyetlerden farklı olarak dinî olmayan laik bir milliyetçi dilin kullanıldığı vasiyetnameler okuduk.

Tahran'daki camilerin yarısını kimsenin ziyaret etmediğini belirten resmi istatistikler var.

Genç kız ve erkeklerin din adamlarının sarıklarını fırlattıklarını gördük. İran toplumu, İran'da Şiiliğin yayılmasından ve hatta İslam öncesinden bu yana bu tür olgulara sahne olmamıştı. 

Pers kökenli olmayan halklar arasında da milliyetçi bilincin geliştiğini, sürekli arttığını ve bu halkların, özellikle de Kürtlerle Beluçların Pers halkıyla yan yana kitlesel mücadele sahalarına katıldıklarını görüyoruz.

Resmi istatistiklere göre Arabistan bölgesindeki kitapların yaklaşık yüzde 30'u Arapça, Kürdistan bölgesindekilerin yüzde 25'i Kürtçe ve Azerbaycan bölgesindekilerin de yüzde 20'si Türkçe yayımlanıyor.

Bu, bu bölgelerde ve bu dillerde kitap basımını kesin olarak yasaklayan Şah dönemiyle kıyaslanmaktadır.

Ayrıca İran'da tutukluların en büyük yüzdesi (yaklaşık yüzde 78), nüfusun yalnızca yüzde 50'sini oluşturan Pers kökenli olmayan halklara ait.

İran'da idam kararlarının çoğu da Kürtler, Beluçlar ve Araplar hakkında veriliyor. Bu da İran tarihinde benzeri görülmemiş bir olgu. 

Bu yüzden denebilir ki İran, bir canlanmaya sahne oluyor. Bu, devrimden daha derin ve geniş olmakla birlikte biraz daha uzun sürecek ve bir devrim ya da farklı bir değişim şeklinde tecelli edecek. 

*Ayetullah Humeyni tarafından öne sürülen ve 1979'da İran İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olarak ortaya konan 'velayet-i fakih', siyasi bağlamda fakihin/din aliminin yönetim yetkisine işaret eden bir tamlamadır. Bu yetkiyi elinde bulunduran kişiye ise veliyy-i fakih denir. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Görevden alınan Güney Kore lideri, gençlerin gözdesi oldu

Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)
Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)
TT

Görevden alınan Güney Kore lideri, gençlerin gözdesi oldu

Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)
Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)

Görevden azledilen eski Güney Kore lideri Yoon Suk-yeol, hükümet karşıtı sağcı gençlik hareketinin sembolüne dönüştü.

BBC'nin aktardığına göre Özgürlük Üniversitesi adlı gençlik hareketinin bu hafta düzenlediği gösteri büyük ilgi gördü.

24 yaşındaki Park Joon-young'un liderliğindeki örgütün Yoon'a destek gösterisine binlerce gencin katıldığı belirtiliyor.

Anayasa Mahkemesi, Yoon'un 3 Aralık 2024'teki sıkıyönetim ilanının yasalara aykırı olduğuna hükmederek görevden azline karar vermişti.

Bu ilandan kaynaklanan davada ayaklanmayla suçlanan Yoon, suçlu bulunursa idamla cezalandırılabilir.

Demokrasinin "devlet karşıtı" unsurlardan korunması için sıkıyönetim ilan ettiğini söyleyen Güney Koreli siyasetçiyse hiçbir zaman askeri yönetime geçmek gibi bir amacı olmadığını savunuyor. 

Özgürlük Üniversitesi'nin lideri Park, Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısına açıklamasında, ana muhalefetteki Halkın Gücü Partili (PPP) Yoon'un normalde gençler arasında popüler bir isim olmadığını söylüyor.

Ancak Yoon'un azil sürecinde, Demokratik Parti'yi (DPK) "gücü suiistimal etmek ve gençlik politikalarını yönelik bütçeleri kesmekle" eleştirmesinin, siyasetçinin bu konumunu değiştirdiğini belirtiyor.

DPK'li Devlet Başkanı Lee Jae-myung'un hükümetini "yolsuzlukla" suçlayan Park, Yoon'un tekrar ülkenin başına geçmesini istediklerini ifade ediyor.  

Özgürlük Üniversitesi hareketi, geçen yıl Yoon'un azil sürecine karşı çıkmak için ülke çapındaki kampüslerde örgütlenmişti. Örgüt, sosyal medya kampanyalarıyla mitinglerine binlerce katılımcı çekerek hızla büyüdü.

Hareketin düzenlediği protestolarda "Kore Korelilerindir" ve "Çin Komünist Partisi defol!" gibi pankartlara sıkça rastlanıyor. Özügrlük Üniversitesi, Güney Kore'de resmi bayram olarak kutlanan 3 Ekim Ulusal Kuruluş Günü'nde Çin karşıtı yürüyüş de düzenlemişti.

Gençlik hareketi ayrıca ABD Başkanı Donald Trump'ı destekleyen Amerika'yı Yeniden Harika Yap'ın (Make America Great Again/MAGA) sloganlarını da ödünç alıyor.

BBC'nin aktardığına göre Yoon'a destek mitinginde "Kore'yi Yeniden Harika Yap" yazılı dövizler yer aldı. Bunun yanı sıra "Hepimiz Charlie Kirk'üz" pankartları da dikkat çekti.

Muhafazakar aktivist Charlie Kirk, 10 Eylül'de Utah Valley Üniversitesi'nde katıldığı etkinlikte silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetmişti. Gençler arasında çok popüler olan Kirk, muhafazakar fikirleri yaymak amacıyla kurduğu Turning Point USA'le tanınıyordu.

Independent Türkçe, BBC, Chosun


800'ü aşkın kişi Manş Denizi'ni geçerek rekor kırdı

Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)
Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)
TT

800'ü aşkın kişi Manş Denizi'ni geçerek rekor kırdı

Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)
Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)

800'den fazla kişi küçük teknelerle Manş Denizi'ni geçti ve böylelikle aralık ayı içinde şimdiye dek kaydedilen en yüksek günlük sayıya ulaşılarak rekor kırıldığı düşünülüyor.

Son resmi rakamlar, cumartesi Fransa'nın kuzeyinden gelen 13 bottaki 803 kişinin bu tehlikeli yolculuğu tamamladığını gösterdi. Bununla birlikte 2025'te Manş Denizi'nden geçenlerin toplam sayısı 41 bin 455'e çıktı. 2018'de toplanmaya başlayan veriler arasında ikinci en yüksek rakam yakalanırken ilk sırada 2022'deki 45 bin 774 kişilik rekor var.

1075 kişinin kanaldan geçtiği 8 Ekim'den beri bir günde bu yolculuğu tamamlayan en fazla kişi cumartesi günü kaydedildi.

Bu ay şimdiye kadar 2 bin 163 civarında kişi geldi ve geçen aralıkta bildirilen 3 bin 254 kişilik rekora yaklaşıldı.

Birleşik Krallık (BK) Sınır Gücü'ne ait bir geminin Manş Denizi'nde yaşanan bir olaydan sonra göçmen olduğu düşünülen kişileri cumartesi sabahı Dover'a getirdiği görüldü.

Çok sayıda botun Fransa kıyılarından ayrıldığına tanık olunan yoğun bir gecenin ardından bu olay yaşandı.

Fransız polisi cumartesinin erken saatlerinde küçük bir botla denize açılmaya çalışan kişilerle Calais yakınlarında çatıştı.

Grand-Fort-Philippe kasabasındaki bir nehir kıyısındaki yaklaşık 30 göçmenden oluşan bir kalabalığa jandarmanın gözyaşartıcı gaz yağdırdığı videoya alındı.

Beklenmedik fırlama, BK İçişleri Bakanlığı'nın 15 Kasım ve 12 Aralık arasında hiçbir geçiş kaydetmediği 4 haftalık bir durgunluğun ardından geldi.

Normalde aralık, olumsuz hava koşulları nedeniyle bu girişimlerin en az yaşandığı aylardan biridir.

Ancak son duraklamayla, 2018 'den bu yana hiç kimsenin gelmediği en uzun kesintisiz süre yaşanmıştı.

Daha geniş çapta bakıldığında eğilimler, gelenlerin sayısının bu yılın ilk 10 ayında arttığını ama 2022'de bildirilen rekor seviyelerin altında kaldığını gösteriyor.

İşçi Partisi hükümeti, Avrupa ülkeleriyle işbirliği yaparak gelen küçük teknelerle mücadele çabalarını hızlandırdı.

Fransa, BK'nin aylarca süren baskısının ardından Manş Denizi'ndeki küçük tekneleri durdurmaya başlamayı kabul etti.

Bu politika değişikliğiyle güvenlik güçleri tekneleri denizde durdurabilecek ama yolcu almamaları koşuluyla.

Almanya, BK'ye göçmen getirmeye çalışan insan kaçakçılarının 10 yıla kadar hapis cezalarıyla karşı karşıya kalmasını öngören yeni bir yasayı bu hafta kabul etti.

Yıl bitmeden yürürlüğe girecek yasa değişikliği, kolluk kuvvetlerine ve savcılara daha fazla yetki vermeyi ve BK'yle Almanya arasındaki bilgi paylaşımını artırmayı amaçlıyor.

Independent Türkçe


Trump kendi hükümetinden 1 milyar dolar istiyor

Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)
Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)
TT

Trump kendi hükümetinden 1 milyar dolar istiyor

Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)
Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, hakkındaki federal soruşturmaları gerekçe gösterip Adalet Bakanlığı'na yönelttiği iki şikayet nedeniyle çok yüklü bir ödeme talep etmekle böbürlendi.

Adalet Bakanlığı, Trump'ın 2021'de makamından ayrılmasının ardından onun gizli belgeleri nasıl yönettiğini ve 2020 seçimlerini geçersiz kılma çabalarını inceleyen bir çift soruşturma başlatmıştı. Sonrasında Trump biri 2023'te, diğeriyse 2024'te olmak üzere iki şikayette bulunmuştu. Bu şikayetler, New York Times'ın ekimde bildirdiği üzere Adalet Bakanlığı'nın Trump'a 230 milyon dolar tazminat ödemesini talep eden bir davayla sonuçlanabilecek "bir idari talep süreci" aracılığıyla yapılmıştı.

ABD Başkanı, cuma günü Kuzey Karolina'da yaptığı ve ekonomiye dair açıklamalar olarak lanse edilen geniş kapsamlı konuşmasında, ana konudan saparak bu şikayetlerini dile getirdi ve muhtemel tazminatın tutarını 1 milyar dolara kadar şişirdi.

Kalabalıktan alkış ve tezahüratlar yükselirken gürleyen Trump, "Tüm kanıtlara sahibiz ve bu konuda bir şeyler yapmalıyız" dedi:

Bir dava açtım ve davayı kazanıyorum. Tek bir sorun var. Burada uzlaşma sağlaması gereken kişi benim. Başka bir deyişle, davayı ben açıyorum ve uzlaşmayı da benim sağlamam gerekiyor.

Trump, "Yani, belki kendime 1 milyar dolar veririm ve hepsini hayır kurumlarına bağışlarım" diye öneride bulunup fikrini değiştirdi:

Aslında belki de bunu hayır kurumlarına vermemeliyim. Belki de para bende kalmalı.

Sonrasında bir dizi olayı gazete manşetlerini yüksek sesle okuyormuş gibi anlattı:

Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri'ne dava açıyor. Donald Trump başkan oluyor. Ve şimdi Donald Trump davada uzlaşmayı sağlamak zorunda.

Ardından "Bu sebeple kendime 1 milyar dolar veriyorum" dedi.

Trump bir kez daha muhtemel tazminatla ne yapacağı konusunda tereddüt ediyor gibi görünerek kalabalığa şöyle seslendi:

Aslında belki de bunu hayır kurumlarına vermemeliyim. Belki de para bende kalmalı. Hayır mı? Pek çok kişi 'Bunu yap' der. Bunu yapmak istemiyorum.

"Ama ne olursa olsun, hepsi iyi hayır kurumlarına gidecek. Olur mu? Hepsi iyi hayır kurumlarına gidecek. Ama bu içinde olmak için tuhaf bir durum değil mi? Yapmalıyım, bir anlaşma yapmalıyım. Kendimle müzakere ediyorum" diyerek sözlerini tamamladı.

Bu federal soruşturmalara liderlik etmekle görevli Adalet Bakanlığı Özel Yetkili Savcısı Jack Smith, Trump'ın 2024 seçimlerini kazanmasının ardından yeni başkan aleyhindeki davaları düşürmüştü.

Bu hafta Kongre üyelerine konuşan Smith, soruşturma ekibinin Trump'ın 2020 seçimleri sonuçlarını geçersiz kılmak için suç teşkil edecek şekilde komplo kurduğuna dair "makul bir şüphenin ötesinde kanıtlar edindiğini" ve gizli belgelerin yönetimine ilişkin yasayı ihlaliyle ilgili "güçlü kanıtlar" topladığını söyledi.

Trump cuma yaptığı konuşmanın önceki kısımlarında, Adalet Bakanlığı'nın gizli belgeler davası kapsamında Ağustos 2022'de Mar-a-Lago'ya düzenlenen FBI baskınını eleştirdi. Başkan, eşi Melania Trump'ın "külot" çekmecesine kadar uzandığını iddia ettiği baskını "yasadışı ve iğrenç" diye niteledi.

Trump'ın "tüm kanıtlara" sahip olmakla ne kastettiği henüz belli değil. Öte yandan ABD Senatosu Adalet Komitesi Başkanı Chuck Grassley, Ağustos 2022'deki baskından önceki aylarda FBI ve Adalet Bakanlığı yetkililerinin birbirlerine gönderdiği e-postaları bu hafta yayımlamıştı. Bunlar, Trump'ın mülküne yönelik arama emrini uygulamak için olası bir neden olduğuna büronun inanmadığını, Adalet Bakanlığı'nınsa bunun aksinde ısrar ettiğini gösteriyor.

Independent Türkçe