Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan İran’a iş birliği çağrısı

İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan: “Umman girişimi yeni bir metin içermiyor”

Grossi, UAEA Genel Kurulunun başında Viyana’da (AFP)
Grossi, UAEA Genel Kurulunun başında Viyana’da (AFP)
TT

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan İran’a iş birliği çağrısı

Grossi, UAEA Genel Kurulunun başında Viyana’da (AFP)
Grossi, UAEA Genel Kurulunun başında Viyana’da (AFP)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi, “Yalnızca İran’ın tam iş birliği ve somut sonuçlar, İran’ın barışçıl bir nükleer programa sahip olduğuna dair güvenilir garantilere yol açacaktır” dedi.

Öte yandan İran’ın nükleer müzakerelerdeki baş yetkilisi olan İran Atom Enerjisi Kurumu (IEAK) Başkanı Muhammed İslami, Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşundaki çözülmemiş sorunlar meselesini acilen kapatması çağrısında bulundu.

Viyana’daki UAEA üyelerinin Genel Kurulu’nun başlangıcında Grossi, İran’a nükleer faaliyetlerinde daha fazla şeffaflık sağlaması ve BM kuruluşu nezdinde güven oluşturulması çağrısında bulundu.

UAEA’ın İran ile bazı konularda bazı ilerlemeler kaydettiğini belirten Grossi, ancak aynı zamanda iş birliğinin Mart ayındaki isteklerinin aksine bazı konularda ilerleme kaydedemediğini belirtti. Ayrıca UAEA’nın uranyum izleri bulduğu iki gizli alan sorununun çözülmesi ve Tahran’ın devre dışı bıraktığı güvenlik kameralarının yeniden kurulması konusunda İran ile anlaşmaya varıldığını söyledi.

Ek soruşturma konusuna ve İran’ın Şubat 2011’de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması Ek Protokolü’nün uygulanmasını durdurduktan sonra terk ettiği mekanizmaya değindi. İran, 2015 nükleer anlaşması kapsamında sürpriz denetimler gibi daha geniş denetimlere izin veren Ek Protokolü uygulamayı kabul etti.

UAEA’nın başkanlığı pozisyonunda ikinci dönemine başlayan Grossi, “Bizim veya İran’ın özel konuşması mümkün değil” dedi. Ajans’ın İran ile ortak bir anlayışa ulaşması ihtiyacından bahseden Grossi, “Karşılıklı iş birliği ve şeffaflığa ulaşmak için her birimiz kendi işimizi yapmalıyız” diyerek, ekibinin ellerinde doğru bilgi olmadığında İran’ın faaliyetleri hakkında doğru bir rapor sunamayacağını vurguladı.

Grossi, Tahran’ın teslimini nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması ve ABD yaptırımlarının kaldırılması şartına bağladığı, iki buçuk yıl öncesine ait güvenlik kamerası kayıtlarına UAEA tarafından erişim sağlanamadığını dile getirdi.

Askıdaki sorunları kapatma

İran Atom Enerjisi Kurumu (IEAK) Başkanı ise ülkesinin elektrik üretmek ve diğer sivil kullanımlar için nükleer enerjinin kullanımını genişletmeye kararlı olduğunu söyledi. Ayrıca nükleer programın ‘yaptırımlara rağmen ilerleme kaydettiğini’ belirtti.

IAEK Başkanı Muhammed İslami, ülkesinin nükleer elektrik üretiminin enerji sepetindeki payını 2040 yılına kadar 20 bin megawatta çıkarmaya kararlı olduğunu açıkladı.

ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımları ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirerek eleştiren İslami, ülkesinin UAEA ile işbirliğinin bir başarının sonucu olarak görülmemesi ve siyasi gündem takibinden olumsuz etkilenmemesi gerektiğini bir kez daha dile getirdi. Muhammed İslami, “Beş yılın üzerine de ABD, İran’a yasa dışı yaptırımlar uygulamaktan vazgeçmedi” dedi.

IAEK Başkanı Muhammed İslami, dün Viyana’daki Uluslararası Ajansın Genel Kurulu’nda bir konuşma yapıyor (AFP)

“İran’ın kuruluşla” devam eden işbirliği göz ardı edilmemelidir” diyen İslami, UAEA’nın İran’ın nükleer tesislerine yönelik en büyük ve en yoğun denetimleri yürüttüğünü açıkladı. Muhammed İslami, İran’ın nükleer programıyla ilgili bilgilerin gizliliğini korumak için somut ve etkili önlemler alma çağrısında bulundu. İslami ayrıca, “Ajans tarafsızlığını ve saygılı davranışını korumalı ve üç aylık raporlarını hazırlarken gereksiz ayrıntılar vermekten kaçınmalıdır” dedi.

İslami, konuşması sırasında UAEA Başkanı’nın İran’ın nükleer anlaşma kapsamında kabul ettiği ek denetimlere geri dönmesi yönündeki taleplerine de üstü kapalı yanıt vererek, “Üye devletlerin Koruma Önlemleri Anlaşması uyarınca yasal yükümlülükleri ile gönüllü yükümlülükleri arasında açık bir ayrım olmalıdır” şeklinde konuştu.

Ülkesinin, UAEA’nın ‘olağanüstü konular meselesinin bir an önce kapatıldığını’ duyurması yönünde çağrıda bulunduğunu söyleyen İslami, İran’ın Avrupa Birliği’nin (AB) nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak için önerdiği taslağı kabul etmek için gizli sahalara ilişkin soruşturma dosyasını kapatma yönündeki önceki şartına atıfta bulundu.

İslami, konuşmasının bir bölümünde ise İran’ın baş düşmanı İsrail’e sözlü saldırıda bulundu. Muhammed İslami, “İsrail’in İranlı nükleer bilim adamlarına yönelik tehditleri, UAEA tüzüğüne ve BM Şartı’na aykırıdır” diyerek, İsrail’in Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na katılamamasını eleştirdi. Ayrıca dünyanın nükleer silah cephaneliğinin genişlemesi konusundaki endişelerini dile getirdi.

Umman girişimi yeni bir metin içermiyor

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, New York’tan dönüşünde ülkesinin nükleer anlaşmaya dönüş konusunda Amerikalılardan her zaman olumlu mesajlar aldığını söyledi. Ancak ülkesinin ABD tedbir ve davranışlarının ikiyüzlülüğüne tahammül edemeyeceğine karşı da uyarıda bulundu.

Sultan Heysem bin Tarık’ın nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya çalıştığını belirten İranlı Bakan, resmi IRNA haber ajansına belirttiğine göre ise Umman girişiminin ‘yeni bir metin içermediğini’ vurguladı.

Abdullahiyan, detaylara girmekten kaçınırken, Umman Sultanı’nın inisiyatifinin, hızlandırma ve tüm tarafların yükümlülüklerine dönmesine yönelik bir yol çerçevesinde geldiğini dile getirdi. “Ancak bu Umman Sultanı’nın yeni bir planı veya metni olduğu anlamına gelmiyor” diyen Abdullahiyan, Ummanlı mevkidaşı Bedir el-Busaidi ile New York'ta kaldıkları süre boyunca yaptıkları istişarelere dikkat çekti.

İran - Avrupa gerginliği

Pazar günü CNN’de yayınlanan bir röportajda İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ülkesinin uranyumu silah seviyesine yakın seviyelere kadar zenginleştirmesini savundu. Ayrıca bunun, Avrupa ülkelerinin 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmasının sonlanmasına verdikleri desteğe bir yanıt olduğunu belirtti.

Genel Kurul çalışmaları sırasında kaydedilen röportajda ülkesinin başlangıçta zenginleştirmeyi yüzde 60’a çıkarmayı amaçlamadığını söyleyen Reisi, “Ancak Avrupa ülkeleri, yükümlülüklerini ayaklar altına aldılar” dedi.

İran, Nisan 2021'de nükleer görüşmelerin başlamasıyla birlikte uranyumu yüzde 60 oranında zenginleştirmeye başladı. O dönemde Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesisine yapılan ve santrifüjlerin yüzde 60 oranında arızalanmasına neden olan bir saldırı, İran’ın bu adımı için bir gerekçe olarak sunuldu.

Reisi’nin son röportajından önce İran, uranyum zenginleştirme oranının yüzde 60 artırılması da dahil olmak üzere nükleer anlaşmanın yükümlülüklerinden vazgeçmenin, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından ABD tarafından yeniden uygulanan yaptırımlara yanıt olarak geldiğini dile getirdi.

Mart ayında UAEA yer altı Fordo tesisinde yüzde 84 oranında zenginleştirilmiş uranyum parçacıkları bulduğunu duyurdu.

Reisi, yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme birikiminin hızlanmasının ardından ülkesinin nükleer bomba üretmeye çalıştığı yönündeki suçlamaları yalanladı. CNN’e yaptığı açıklamada ise Tahran’ın nükleer silahlara veya askeri boyutu olan herhangi bir faaliyete ulaşma niyetinde olmadığını belirtti.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı habere göre Reisi, “Avrupalılar yükümlülüklerini yerine getirmeye geri dönerse, İslam Cumhuriyeti de geçmişte olduğu gibi yükümlülüklerine tam olarak uyacaktır” dedi.

Tahran’ın İran’ın faaliyetlerini izleme konusunda en deneyimli UAEK müfettişlerini dışarıda bırakma kararı hakkında da yorum yapan Reisi, Genel Kurul çalışmalarının oturum aralarında düzenlediği basın toplantısında, “İran, UAEA müfettişlerini topraklarında istemediğini söylemedi. İran’ın, kurumun nükleer sahalarını denetlemesinden rahatsız olmadığını belirtti.

İbrahin Reisi, CNN’e yaptığı açıklamada “İran, burada herhangi bir müfettişin bulunmasını istemediğimizi söylemedi. Fransa, İngiltere ve Almanya’nın söylediğini söyledik. UAEA’nın söylediği şu; Bu üç ülkenin bireylerine karşı bazı hassasiyetlerimiz var. Güvenleri, şüphe gölgesi altında” dedi.

İran’ın hamlesi, bu ayın başında ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın UAEA’nın Yönetim Kurulu’nda Tahran’a, ‘açıklanmayan yerlerde bulunan uranyum izlerinin varlığına ilişkin açıklama da dahil olmak üzere bazı konularda kurumla derhal iş birliği yapması çağrısında bulunulan’ bir hamlenin ardından geldi.

Avrupa ülkeleri, Tahran’da öfkeye yol açan bir hareketle, İran’ın nükleer anlaşma kapsamında süresi önümüzdeki ay dolması planlanan füze ve drone programlarına yönelik yaptırımları uzatma kararı aldı.

ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya, geçen hafta yaptıkları açıklamada İran’ı, ‘bir dizi BM müfettişinin ülkede çalışmasını engelleme kararını iptal etmeye’ çağırmıştı.

Reisi ve Abdullahiyan’ın, Avrupa Troykası’ndaki mevkidaşlarıyla Genel Kurul çalışmaları sırasında herhangi bir görüşme yapmaması dikkat çekti. Bu durum, iki taraf arasındaki gerginliğin yüksek olduğunun bir göstergesiydi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçen cuma günü yaptığı açıklamada, İran’ın bazı uluslararası denetçileri engelleme kararının, İran’ın nükleer programının sorumlu tarafı olmakla ilgilenmediğini gösterdiğini söyledi.



Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
TT

Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)

ABD, Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes'e uyguladığı yaptırımı kaldırdı.

ABD Hazine Bakanlığı'ndan cuma günü yapılan açıklamada, Moraes'e 30 Temmuz'da getirilen yaptırımların kaldırıldığı duyuruldu.

Donald Trump yönetimi, Moraes'in eşi Viviane Barci de Moraes ve onun hukuk eğitim şirketi Instituto Lex'i de yaptırım listesinden çıkardı.

Açıklamada, "Moraes'e yaptırımın sürdürülmesi, ABD'nin dış politika çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır" dendi.

Moraes, 2022 seçimlerinin ardından darbe planladığı gerekçesiyle eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında başlatılan hukuki süreci yürütüyordu.

Davada 70 yaşındaki Bolsonaro'ya 27 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Radikal sağcı siyasetçinin avukatları, sağlık sorunları nedeniyle eski liderin ev hapsinde kalmasını talep etmişti. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, geçen ay yaptığı açıklamada davanın tüm hukuki süreçlerinin tamamlandığını ve temyiz yolunun bulunmadığını bildirmişti. Hapis cezasının kesinleştiğine ve infazının başlatılmasına hükmetmişti.

Brezilya'da 2022'de düzenlenen devlet başkanı seçimini ikinci turda solcu Lula da Silva kazanmış, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.

Ancak radikal sağcı Bolsonaro destekçileri, önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te de Ulusal Kongre binasını basmıştı.

Olaylar, 6 Ocak 2021'de Trump destekçilerinin ABD Kongresi'ni basmasına benzetilmişti.

Trump ise Bolsonaro hakkındaki davayı "cadı avı" diye nitelemiş, yargıç Moraes'e yaptırım kararı almıştı. Washington ayrıca Lula yönetimine yüzde 50 gümrük vergisi de getirmişti.

Brezilya'da Bolsonaro'nun hapis cezasının düşürülmesi için Temsilciler Meclisi'ne sunulan teklif çarşamba günü onaylanmıştı. Tasarının yasalaşması için Senato'dan geçmesi ve Lula tarafından da onaylanması gerekiyor.

Teklif kapsamında Ulusal Kongre baskınında yer aldıkları gerekçesiyle hapse atılanların da serbest bırakılması veya cezalarının azaltılması isteniyor.

Tartışmalı teklif için Temsilciler Meclisi'nde düzenlenen oturumda siyasetçiler arasında arbede yaşanmıştı. Solcu parlamenter Glauber Braga, meclis başkanının koltuğuna oturup kalkmamış, "darbe girişimi hamlesine karşı protesto düzenlediğini" söylemişti.

Polisin müdahale ettiği olayda bazı parlamenterler ve gazeteciler de dışarı çıkarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Washington Post


Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in verdiği sözleri yerine getirmesi ve Gazze’de ateşkese tam anlamıyla uyması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, İsrail’in Gazze Şeridi’nde hayatın yeniden normale dönmesine izin vermesi gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise İsrail’in Filistin’in birçok kentinde etnik temizlik uyguladığını ifade etti.

İstanbul’da konuşan Fidan, Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ihlallerini durdurmak için çalıştığını belirterek, ülkesinin bu anlaşmaya varılmasında arabulucularla birlikte etkin bir rol oynadığını kaydetti.

İsrail ile Hamas arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planı çerçevesinde Şarm eş-Şeyh’te yapılan görüşmelerde mutabakata varılmış, anlaşma geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmişti.

Gazze’de iki yıldır süren çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan Trump planının bir sonraki aşamasını hayata geçirmek için görüşmeler sürüyor.

Plan, Gazze Şeridi'nde uluslararası bir barış konseyi tarafından denetlenen ve çok uluslu bir güvenlik gücü tarafından desteklenen geçici bir Filistin teknokrat yönetimi kurulmasını öngörüyor. Ancak bu gücün oluşturulması ve yetki alanı konusunda yürütülen müzakerelerin zorlu geçtiği belirtiliyor.


Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
TT

Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)

Christopher Phillips

Fransa, artan Rus askeri tehdidi karşısında zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmak için ciddi adımlar attıktan sadece birkaç gün sonra Almanya da aynı yolu izledi. Kasım ayı sonlarında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, genç erkek ve kadınlara on aylık askeri eğitim karşılığında maaş teklif eden, gönüllülük esaslı bir program başlatma niyetinde olduğunu açıkladı. Birkaç gün sonra aralık ayı başlarında, Bundestag (Alman Parlamentosu), 18 yaşındaki tüm gençlere silahlı kuvvetlere katılmaya hazır olup olmadıklarını soran bir anket göndermeyi içeren benzer programı oyladı. Bu, her iki hükümetin de zorunlu askerlik hizmetini çok uzun zaman önce kaldırmış olduğu göz önüne alındığında, radikal bir değişim. Zorunlu askerlik yapan son Fransız erleri 2001 yılında terhis edilirken, Angela Merkel Almanya'da askerlik hizmetini 2011 yılında sona erdirdi. Her iki ülke de Soğuk Savaş sonrası “barış geliri” programından faydalandı; bu dönem savaş tehdidinin azalmasıyla Batı ordularının küçülmesine sahne oldu. Barış geliri, bir ülkenin askeri harcamalarının azalmasından elde ettiği ekonomik fayda olarak tanımlanır; bu da fonların sosyal programlara, altyapıya ve eğitime yönlendirilmesine veya vergilerin düşürülmesine olanak tanıyarak, çatışmaya odaklanmak yerine büyüme ve kalkınmayı teşvik eder. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Avrupa başkentlerinde on yıllarca süren göreceli gevşeme dengelerini alt üst etti. Anormal olmaktan çok uzakta Paris ve Berlin’in planları, kıta genelinde savunma stratejilerinin temel bir bileşeni olarak “ulusal hizmete” dönüşe doğru yönelimi yansıtıyor.

1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu

Yükselme ve gerileme arasında Avrupa'da ulusal hizmet

Bir ülkenin silahlı kuvvetlerine zorunlu veya gönüllü olarak katılma anlamına gelen ulusal hizmet, Avrupa'da binlerce yıl öncesine dayanan bir kavram. Örneğin, Roma lejyonları zorunlu askerlik yapan erlerden oluşurken, orta çağ orduları büyük ölçüde feodal beyler tarafından savaşmaya zorlanan köylülerden oluşuyordu. Avrupa'nın 19. ve 20. yüzyıllarda imparatorluk hanedanlarının egemen olduğu bir kıtadan ulus devletler topluluğuna dönüşümü, zorunlu askerliğin doğasını değiştirdi, ancak savaşın temel bir yönü olmayı sürdürdü. Toprak sahiplerinin kiracılarını savaşmaya zorlaması yerine, ulusal hükümetler vatandaşların ülkeleri için savaşma görevi anlayışını yerleştirdi. 1789'daki Fransız Devrimi'nin liderleri, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla, “kardeşliğin” tüm Fransız halkını Fransa için savaşmaya mecbur kıldığına inanıyorlardı; böylece “vatandaş askerlere” yönelik zorunlu askerlik uygulaması resmileştirildi. Bu, sonraki on yıllarda diğer birçok Avrupa ülkesi tarafından da izlenen bir model oldu.

 Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)

Bu, iki dünya savaşındaki büyük oyuncuların çoğunun erlerden oluşan büyük ordular ile savaştığını gösteriyor. İngiltere, 1914'te tamamen gönüllü birliklere güvenerek bir istisna oluştursa da ağır kayıplar, 1916'da askerlik hizmetini zorunlu hale getirmesine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında da zorunlu askerliği yeniden uygulamaya koydu. Fransa, Almanya ve İtalya gibi diğer büyük oyuncular ise savaş boyunca zorunlu askerlik uygulamasını sürdürdüler. Sovyetler Birliği 1945'ten sonra Doğu Avrupa'ya yayılmış devasa ordularını korurken, ABD ve Kanada ile NATO'yu kuran Batı Avrupa ülkeleri zorunlu askerlik sistemini sürdürdü. 1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu.

Trump'ın askerlerini geri çekmesi durumunda, Batı Avrupa'da konuşlandırılmış yaklaşık 84 bin Amerikan askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek

Gelgelelim değişen koşullar ulusal hizmete yönelik tutumları da yavaş yavaş değiştirdi. İngiltere, zorunlu askerliği kaldıran ilk NATO üyesi oldu ve 1960 yılında, İngiltere içinde zorunlu askerliğe halk desteğinin düşük olması ve nükleer çağda savaşın değişen doğası nedeniyle daha küçük, profesyonel gönüllülerden oluşan bir ordunun daha tercih edilebilir olduğu sonucuna vardı. Diğer Avrupa ülkeleri, belki de Sovyet güçlerine karşı Manş Denizi gibi doğal bir savunmadan yoksun oldukları için benzer adımları atma konusunda Soğuk Savaş'ın sonuna kadar beklediler. Belçika 1992'de zorunlu askerliği askıya aldı ve 1995'te tamamen gönüllülerden oluşan bir orduya geçiş yaptı. Fransa ve Hollanda aynı yıl 1997'de zorunlu askerliği askıya aldı. İspanya 2001'de, İtalya 2005'te ve Almanya 2011'de onları takip etti. Avusturya ve Yunanistan gibi bazı Batı Avrupa ülkeleri ile Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya ise bu uygulamayı sürdürdü. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgal ettiği zamana kadar çoğu Avrupa ülkesi daha küçük, daha profesyonel orduları tercih etti.

Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)

Ufukta yeni bir tehlike beliriyor

Ukrayna savaşı, Avrupa liderleri arasında askeri hazırlık konusunda alarm zillerini çalmış olsa da Donald Trump'ın 2024 sonlarında yeniden seçilmesi, durumun aciliyetini ve ciddiyetini daha da artırdı. Trump, seçim kampanyası sırasında ABD birliklerini Avrupa'dan tamamen çekmekle defalarca tehdit etti ve Beyaz Saray'a döndüğünden beri NATO müttefiklerinin korkularını gidermekten çok uzak kaldı. Trump güçlerini geri çekerse, Batı Avrupa'da konuşlanmış yaklaşık 84 bin ABD askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek. Vladimir Putin Ukrayna'da zafer ilan eder ve emellerini diğer Avrupa ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletirse, bu sayı da yetersiz kalabilir.

Rusya'nın şu anda 1,5 milyon aktif personele ilave olarak 2 milyon yedek personele sahip olduğu tahmin ediliyor. NATO güçlerinin toplam sayısı ise yaklaşık 3,4 milyon, yani sayı olarak Rus ordusundan daha fazla. Ancak ABD ordusu 1,3 milyon askeriyle ve Türk ordusu da (Ankara'nın Rusya ile iyi ilişkileri ve Ukrayna savaşındaki tarafsız duruşu göz önüne alındığında) 355 bin askeriyle Avrupa'yı kurtarmak için müdahale etmezse, kalan kuvvetlerin sayısı 1,75 milyonu geçmeyecektir. Bunun anlamı kalan 30 NATO üyesinin tam kadro silahlı kuvvetleriyle katılması gerektiğidir ki, bunu başarmak zor olabilir.

Batı Avrupa liderleri, zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmanın, toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar

Bu hesaplara dayanarak, Fransa ve Almanya gibi büyük güçler daha fazla personele ihtiyaç duydukları sonucuna vardılar. Alman ordusu (Bundeswehr) şu anda 182 bin personelden oluşuyor; bu sayı, nüfusu Almanya'nın yarısı ve ekonomisi Almanya'nınkinin beşte birinden daha küçük olan komşusu Polonya'dan yaklaşık 20 bin daha az. Berlin, silahlı kuvvetlerini yılda 20 bin personel artırarak 2035 yılına kadar 250 ila 260 bin arasına çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca 200 bin personelden oluşan ek bir yedek kuvvet oluşturmayı da amaçlıyor. Bu, iki adımda gerçekleştirilecek; birincisi, büyük ölçekli bir askere alma kampanyası yürütülecek (Almanya şu anda Alman ordusu için yoğun pazarlama çalışmaları yürütüyor). İkincisi, yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yürürlüğe konulacak. Alman parlamentosu tarafından onaylanan mevcut teklif, erkekler için zorunlu, kadınlar için ise isteğe bağlı kaydolma şartıyla gönüllülük esasına dayanıyor. Yasa tasarısı ayrıca, hükümetin Alman ordusu için belirlediği hedeflere ulaşılmaması durumunda, parlamentonun bazı 18 yaşındaki gençler için zorunlu askerlik uygulamasını görüşmesine olanak tanıyan hükümler de içeriyor.

Benzer şekilde, Fransa'nın şu anda 47 bin yedek personele ek olarak yaklaşık 200 bin aktif görevli personeli bulunuyor. Ancak Macron, öncelikle yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yoluyla bu sayıya önümüzdeki on yılda 50 bin personel daha eklemeyi hedefliyor. Bu hizmet şimdilik isteğe bağlı olacak ve 18 yaşındakiler bu hizmete karşılık aylık en az 800 avro maaş alacaklar. Bu arada, Belçika da Eylül 2026'dan itibaren gönüllülük esasına dayalı olarak ulusal hizmeti yeniden yürürlüğe koymayı tercih etti; Hollanda'daki milletvekilleri de aynı şeyi yapmayı düşünüyor.

Asker sayısını artırmak birincil amaç olsa da Batı Avrupa liderleri ulusal hizmeti yeniden canlandırmanın toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar. Örneğin, BBC'ye göre, yeni atanan Fransa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fabien Mandon, Fransa'nın fedakarlık ruhundan yoksun olduğunu ve halkın savaşta çocuklarını kaybetmeye hazır olması gerektiğini belirtti. Ayrıca, Fransız askeri planlamasının üç veya dört yıl içinde Rusya ile bir savaş varsayımına dayandığını da söyledi.

Gelecekteki meydan okumalar

Bu açıklamalar, ulusal hizmeti yeniden canlandırmak isteyen liderlerin karşılaştığı en büyük engellerden birine işaret ediyor, yani kamuoyuna. Macron ve diğer Avrupalı ​​liderlerin de bu tür önlemlerin, 1960'taki İngilizler örneğinde olduğu gibi, hiçbir şekilde halk tarafından desteklenmeyeceğinin farkında oldukları açıkça görülüyor. Bu nedenle tüm yeni planlar zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayanıyor. Fransa'da, öneriler genel olarak iyi karşılandı; Elabe gazetesinin bildirdiğine göre, ankete katılanların yüzde 73'ü önerileri destekledi. Hatta bu önerilerden en çok etkilenecek olan 25-34 yaş arası gençler bile, önerileri yüzde 60 oranında destekliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Almanya'da durum farklı. Bundestag'ın yeni yasayı onaylamasının ertesi günü, öğrenciler 90'dan fazla şehirde greve gitti ve birçok kişi gençlerin muhalefet düzeyinin yüksek olduğuna inanıyor. Almanya'nın askeri faaliyetlerle ilişkisinin Nazizm mirası nedeniyle daha karmaşık olduğu ve özellikle sol kesimdeki birçok kişinin Rusya ile mücadele etmeyi amaçlayan yeni yeniden silahlanma çabalarına şüpheyle yaklaştığı unutulmamalı.

Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğine inanıyor

Başka meydan okumalar da var. Fransa ve Almanya'nın attığı adımlara rağmen, diğer iki büyük Batı Avrupa gücü olan Birleşik Krallık ve İspanya henüz benzer adımlar atmadı. Birleşik Krallık da şüphesiz ordusunu genişletmeyi umuyor, ancak önceki Muhafazakar hükümetin yeni bir ulusal hizmet oluşturma önerisine rağmen, mevcut İşçi Partisi hükümeti bu yönde ilerlememeyi tercih etti. İspanya'nın da şu anda zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırma planı yok. Hem İngiltere'nin hem de İspanya'nın bu adımı atmakta isteksiz olması, Avrupa silahlı kuvvetlerinin büyümesini sınırlayabilir ve aynı zamanda Fransa ve Almanya'daki zorunlu askerlik hizmeti karşıtlarına kullanabilecekleri alternatif modeller sunabilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)

Maliyet de göz ardı edilemeyecek meydan okumalardan biri olarak öne çıkıyor. Macron'un planının, Fransız ekonomisinin önemli meydan okumalar ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, yaklaşık 2 milyar avroya mal olacağı tahmin ediliyor. Fransız gönüllülerin, Alman (2.600 avro) veya Belçikalı (2.000 avro) meslektaşlarına kıyasla çok daha düşük bir aylık maaş olan 800 avro alacaklarını da belirtmek gerekiyor. Bu eşitsizlik ve maaşın asgari ücretten de önemli ölçüde daha az olması birçok gönüllüyü bundan caydırabilir.

Doğal olarak, Macron, Alman Şansölyesi Friedrich Merz gibi, başka seçeneği olmadığını düşünüyor olabilir. Yaklaşan bir tehdit olarak algıladığı durum karşısında Fransa'nın yeniden silahlanması, asker sayısını artırması ve halkını gelecekteki olası bir çatışmaya karşı seferber olmaya ikna etmesi gerekiyor. 2022 sonrası yeni savunma ortamında, Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğini düşünüyor. Nitekim savunma bütçeleri gittikçe artıyor ve askerlik hizmeti güçlü bir geri dönüş yaptı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.