Bakü’den Karabağ'daki patlama mağdurlarına tedavi teklifi

20 kişinin ölümüne yol açan patlamanın ardından Hankendi dışındaki bir yakıt deposunda da yangın çıktı (AFP)
20 kişinin ölümüne yol açan patlamanın ardından Hankendi dışındaki bir yakıt deposunda da yangın çıktı (AFP)
TT

Bakü’den Karabağ'daki patlama mağdurlarına tedavi teklifi

20 kişinin ölümüne yol açan patlamanın ardından Hankendi dışındaki bir yakıt deposunda da yangın çıktı (AFP)
20 kişinin ölümüne yol açan patlamanın ardından Hankendi dışındaki bir yakıt deposunda da yangın çıktı (AFP)

Azerbaycan, Dağlık Karabağ bölgesinde yaşanan patlamanın kurbanlarına tedavi sağlamaya hazır olduğunu bildirdi.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev, bir benzin istasyonunda meydana gelen ve en az 20 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açan patlamanın ardından ülkenin farklı bölgelerindeki hastanelerde çok sayıda hastayı tedavi etmeye hazırlandığını söyledi. Patlamanın koşulları henüz netlik kazanmadı.

Patlamanın Dağlık Karabağ'ın merkezi Hankendi (Stepanakert) kentinden uzak olmadığı belirtildi. Bakü yakın zamanda Dağlık Karabağ üzerinde tam kontrol sağlamak amacıyla askeri operasyon başlatmıştı.

Şarku’l Avsat’ın yerel kaynaklardan edindiği bilgilere göre binlerce bölge sakini şu anda komşu Ermenistan'a kaçarken, çoğu patlama sırasında benzin almak için sırada bekliyordu.

Azerbaycan'ın geçtiğimiz hafta başlattığı yıldırım askeri operasyonunda Ermeni milislerin yenilgiye uğratılmasının ardından binlerce Ermeni, ayrılıkçı, Dağlık Karabağ bölgesini terk etti. Bakü yönetimi ise sayıları 120 bin civarında olan ve Karabağ'ı vatanları olarak tanımlayan Ermenilerin Azerbaycan vatandaşı olduklarını hatırlatarak yerel halkın insan haklarını koruyacağına söz verdi. Ancak bölgedeki çok az kişi bu güvenceleri gerçekçi buluyor. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ermenilerin güvenliğinin sağlanamamasından Rusya'yı sorumlu tuttu. Kitlesel göç, kafa karışıklığı ve korkunun ortasında sürüyor.

Dağlık Karabağ Sorunu nedir?

Petrol kaynaklarından ve doğal gaz boru hattından dolayı stratejik öneme sahip olan Dağlık Karabağ (Nagorno-Karabakh), Azerbaycan sınırları içerisinde, Ermenistan sınırında yer alan bir bölge. Dağlık ve ormanlık bir coğrafi yapıya sahip. Nüfusun yüzde 80'i Ermeni kökenli.

Uluslararası hukuka göre Dağlık Karabağ, Azerbaycan'ın bir parçası ancak nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ermeniler, Azerbaycan yönetimine karşı çıkıyor. Özerklik statüsündeki paylaşılamayan bölgenin idaresi Ermenistan'ın da desteğiyle, 1990'lardaki savaştan bu yana Ermenilerin elinde. 1988’de başlayan olaylar sonrası çıkan çatışmaların ardından Ermenistan Rusya’nın da desteğiyle hem Karabağ’ı hem de Karabağ ve Ermenistan arasında yer alan 5 Azerbaycan bölgesini/reyonunu işgal etti.

Ermeni işgali 1994’te imzalanan ateşkesle de facto bir duruma dönüştü. Ermenistan, Karabağ’ın Artsakh Cumhuriyeti adında “bağımsız bir ülke” olduğunu savunsa da uluslararası hukuk açısından Karabağ, işgal altında Azerbaycan toprağı kabul edilmeye devam etti. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) 1994’te sorunun çözülmesi için Minsk Grubu adında bir eşbaşkanlık oluşturdu. Fransa, Rusya ve ABD önderliğinde kurulan grubun üyeleri arasında Ermenistan ve Azerbaycan'ın yanı sıra Türkiye, Almanya, İtalya, Belarus, İsveç ve Finlandiya da bulunuyor.

Azerbaycan yönetimi 1994’ten bu yana ilerleme sağlanamaması üzerine Eylül 2020’de düzenlediği askeri operasyonla işgal altındaki 5 bölgesini ve Karabağ’ın güney kesimini geri aldı. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Ekim 2020’de kalıcı barış anlaşması imzalandı. Üç yılın ardından Bakü, 21 Eylül 2023’te Karabağ’a yönelik başlattığı “Anti Terör Operasyonu” ile uluslararası toplum tarafından tanınmayan sözde “Artsakh Cumhuriyeti” milislerini etkisiz hale getirerek bölgede tam hakimiyetini 1988’den sonra ilk kez sağlamış oldu. Karabağ’daki Ermeni yetkililer silahsızlanmayı kabul etmesinin ardından binlerce Karabağlı Ermeni, Ermenistan’a göç akını başlattı.



Netanyahu ve Galant saldırılara devam etmekte ısrarcı

Gazze Şeridi'nde ateşkes devam ediyor. Ancak savaş, Han Yunus'ta dün çekilen bu fotoğrafın da gösterdiği üzere geniş çapta yıkıma neden oldu (Reuters)
Gazze Şeridi'nde ateşkes devam ediyor. Ancak savaş, Han Yunus'ta dün çekilen bu fotoğrafın da gösterdiği üzere geniş çapta yıkıma neden oldu (Reuters)
TT

Netanyahu ve Galant saldırılara devam etmekte ısrarcı

Gazze Şeridi'nde ateşkes devam ediyor. Ancak savaş, Han Yunus'ta dün çekilen bu fotoğrafın da gösterdiği üzere geniş çapta yıkıma neden oldu (Reuters)
Gazze Şeridi'nde ateşkes devam ediyor. Ancak savaş, Han Yunus'ta dün çekilen bu fotoğrafın da gösterdiği üzere geniş çapta yıkıma neden oldu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, rehine takası tamamlanır tamamlanmaz İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki harekata devam edeceğini açıkladı. ABD, Katar ve Mısır'ın, nihai bir ateşkes ve kapsamlı bir esir takas anlaşmasını içeren anlaşmaya yönelik çabaları hakkındaki haberlere verdiği yanıtta Netanyahu ‘bu sorunun çözüldüğünü’ vurguladı.

Netanyahu, söz aldığı görüntülerde, savaşın başlangıcından bu yana üç hedef belirlediğini belirtti: Hamas'ın ortadan kaldırılması, kaçırılan tüm İsraillilerin Gazze’den geri getirilmesi ve Gazze'nin bir daha İsrail için bir tehdit oluşturmamasının sağlanması. Bu üç hedefin hala mevcut olduğunu söyledi.

Aynı zamanda, “Geçtiğimiz hafta çok büyük bir başarı elde ettik. Kaçırılan onlarca kişi geri döndü. Bir hafta öncesinde bu gerçeküstü görünen bir gelişmeydi. Ancak biz bunu başardık. Son günlerde ise şöyle bir soru duyuyorum: Kaçırılanların geri gönderilmesine ilişkin mevcut aşama tamamlandıktan sonra İsrail savaşa geri dönecek mi? Cevabım kesinlikle evet. Sonuna kadar mücadeleye dönmeyeceğiz diye bir şey yok. Bu benim politikamdır, tüm kabinenin de desteklediği bir politikadır. Tüm hükümet, askerler ve halk bu politikanın arkasındadır. Biz de tam olarak bunu yapacağız” vurgusunda bulundu.

afderg
İsrail askerleri bugün ateşkes sırasında Gazze Şeridi sınırında (EPA)

Netanyahu'nun bu tutumu, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant'ın açıklamalarıyla uyuştu. Galant, “Çok yakında düşman mağlup edilinceye kadar Gazze genelinde kara harekâtına devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Netanyahu ve Gallant'ın açıklamaları, dün altıncı gününe giren ‘insani ara’nın uzatılması için Katar, ABD, Mısır, İsrail ve Hamas'ın katılım sağladığı aktif görüşmelerin yapıldığı bir dönemde kaydedildi.

Şarku’l Avsat’ın Washington Post’tan aktardığı habere göre Katar'da yapılan görüşmelerde Gazze'deki ateşkesin daha uzun süre uzatılması ve yeni bir takas anlaşması yapılması ihtimali ele alındı. MOSSAD Başkanı David Barnea ve ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns bu kapsamda Katarlı arabulucularla görüştü. Gelecekteki anlaşmalarda hangi isimlerin serbest bırakılabileceği konusunda beş kategoride esir rehineler üzerinde anlaşmaya varıldı. Bu beş kategori ise şöyle: Orduda hizmet yaşı geçkin erkekler, kadın askerler, yedek erkekler, düzenli hizmette olan erkekler ve yakalanmadan önce öldürülen veya esaret sırasında ölen İsraillilerin cesetleri.

scdfrg
26 Kasım'da Hamas tarafından serbest bırakılan bir İsrailli, ailesiyle Tel Aviv'deki bir sağlık merkezinde buluştu (Sheba Tıp Merkezi - AP)

Bu kategorilere giren esir sayısının 100’ü aştığını belirten Washington Post, İsrail ve Hamas takas anlaşmalarıyla ilgilendiklerini doğruladı.

Hamas hareketinin Lübnan temsilcisi Usame Hamdan, “Ateşkesin iki düzeyde uzatılması olasılığı var. Mümkün olan en fazla sayıda mahkumun serbest bırakılmasını içeren insani düzey ve savaşın ve Gazze Şeridi'ndeki kuşatmanın nasıl sonlandırılacağına ilişkin siyasi düzey” açıklamalarında bulundu. İsrailli bir siyasi yetkili ise bunun Hamas'ın davranışına bağlı olduğunu belirtti.

Ancak iki tarafın da meselelerin ilerleyebileceğine olan inancı arasında büyük bir fark var.

sd
27 Kasım'da Hamas tarafından serbest bırakıldıktan sonra Schneider Çocuk Tıp Merkezi'nde oynayan üç yaşındaki ikizler (Schneider Tıp Merkezi - Reuters)

Hamas, şu an tutuklu İsrail askerlerine teklif ettiği tek bedel olan, ‘hepsine karşılık hepsi’ ilkesiyle İsrail hapishanelerini boşaltmak ve savaşı durdurmak istiyor. Ancak İsrail ise Hamas'a hapishaneleri aklamak gibi büyük bir zafer vererek savaşı bitirmek istemiyor. İsrailliler, savaşı şimdi bitirmeye niyetli değil. Üst düzey bir İsrailli yetkili, herkesi kapsayan bir anlaşma önerisinin bulunmadığını, Hamas savaşın sona ermesini istese de bunun olmayacağını belirtti.

Böyle bir durumda önümüzdeki birkaç gün içinde mümkün olan tek yol, ‘her 3 Filistinli karşılığında 1 İsrailli; kaçırılan her 10 kişi karşılığında bir günlük ateşkes’ ilkesi temelinde, aynı kategorideki Filistinli tutukluların serbest bırakılması karşılığında daha fazla kadın ve çocuğu serbest bırakmasından geçiyor.

Hamas hareketine yakın bir kaynak, hareketin Gazze'deki ateşkesi dört gün daha uzatmaya, Filistinli tutukluların serbest bırakılması karşılığında İsrailli tutukluları serbest bırakmaya devam etmeye hazır olduğunu söyledi.

İsrail, Filistinli gruplar tarafından 83 kadın ve 10 çocuğun esir alındığına inanıyor.

dfrg
İsrail’in saldırıları neticesinde geniş çaplı yıkımların yaşandığı Han Yunus (Reuters)

Pazartesi günü İsrail hükümeti, Hamas'ın önümüzdeki günlerde 20 İsrailli rehineyi daha geri vermesi halinde serbest bırakılması üzerine düşünülebilecek 50 kadın mahkumun ismini onayladı.

Hamas, ateşkesin ilk dört gününde toplam 30 İsrailli çocuğu ve 20 İsrailli kadını serbest bırakmıştı. Salı ve Çarşamba günleri ise 10’ar kişiyi serbest bıraktı.

Dün akşama kadar, İsrail'in 1948 bölgelerinden 15 çocuk ve 15 kadını serbest bırakması karşılığında Kassam Tugayları’nın ise 10 İsrailliyi Kızılhaç'a teslim etmesi beklendi.

İsrailliler serbest bırakılmadan önce Hamas, Rus vatandaşlığına sahip olan ve takas anlaşmasının dışında kalan 2 rehineyi daha serbest bıraktı. Hamas, Rusya Devlet Başkanı'nın çabalarına yanıt olarak, Rusya vatandaşı olan bu iki esiri serbest bıraktığını, bunların Rusya Dışişleri Bakanlığı temsilcilerine teslim edilmesi kapsamında Kızılhaç'a teslim edildiğini söyledi.

Ateşkesin altıncı günü devam ederken İsrail’in ateşkese yönelik ihlalleri ise sürdü. Tıbbi kaynaklar, Gazze’nin kuzeyindeki asayiş bölgesi yakınlarında İsrail’in kurşunlarıyla öldürülen 2 gencin cenazelerinin çıkarıldığını duyurdu.

Gazze'nin güneybatısındaki Tel el-Hava mahallesinde yıkılan evlerine dönmeye çalışan vatandaşlara gerçek mermilerle ateş açan işgal güçleri, Gazze şehrinin batı bölgelerinde, bilhassa en-Nasr, Şeyh Rıdvan ve Şeyh Aclin mahallelerinde vatandaşlara ateş açtı.

İşgal botları, Han Yunus'un batısındaki bölgelerde, eş-Şati Kampı'nda, Şeyh Rıdvan'da, Gazze kıyısının bitişiği ve karşı kesimdeki vatandaşların evlerine saldırdı. Ancak yaralanma bildirilmedi.

Kassam Tugayları, İsrail’in daha önce Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombalı saldırıda 3 İsrailli esirin hayatını kaybettiğini duyurdu. Kassam, yayınladığı kısa askeri raporda, İsrail'in daha önce Gazze Şeridi'ni bombalaması neticesinde 3 esir Shiri Silverman Bebas, Kfir Bebas ve Ariel Bebas’ın hayatını kaybettiğini bildirdi. 

İsrail ordusu ise verdiği yanıtta, Hamas’ın Shiri Bibas ve iki çocuğu, 10 aylık Kfir ve 4 yaşındaki Ariel'in artık hayatta olmadığı yönündeki iddialarını incelediğini bildirdi.


İsrail ordusu: Gazze’de ateşkesi ihlal eden 3 Filistinliyi öldürdük

İsrail askerleri zırhlı araçlarıyla Gazze Şeridi sınırında (EPA)
İsrail askerleri zırhlı araçlarıyla Gazze Şeridi sınırında (EPA)
TT

İsrail ordusu: Gazze’de ateşkesi ihlal eden 3 Filistinliyi öldürdük

İsrail askerleri zırhlı araçlarıyla Gazze Şeridi sınırında (EPA)
İsrail askerleri zırhlı araçlarıyla Gazze Şeridi sınırında (EPA)

İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, Gazze Şeridi'nde 3 Filistinliyi ‘insani arayı’ ihlal ettiğini gerekçesiyle öldürdüklerini söyledi.

Hagari, bahsi geçen Filistinliler için ‘İsrail askerlerine tehdit oluşturduğu’ iddiasında bulunarak, ordunun her türlü tehditle mücadeleye devam edeceğini bildirdi.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, İsrail hücumbotlarının ateşkesi ihlal ederek Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus, eş Şati ve Şeyh Rıdvan kıyılarına çok sayıda top mermisi ateşlediğini bildirdi.


Biden Netanyahu’yu Güney Gazze konusunda uyardı

Biden, 18 Ekim’de ortak basın toplantısında Netanyahu ile birlikte (DPA)
Biden, 18 Ekim’de ortak basın toplantısında Netanyahu ile birlikte (DPA)
TT

Biden Netanyahu’yu Güney Gazze konusunda uyardı

Biden, 18 Ekim’de ortak basın toplantısında Netanyahu ile birlikte (DPA)
Biden, 18 Ekim’de ortak basın toplantısında Netanyahu ile birlikte (DPA)

ABD Başkanı Joe Biden, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, mevcut insani aranın sona ermesinin ardından Gazze Şeridi’nin güneyine yönelik olası bir İsrail askeri operasyonuna ilişkin endişelerini dile getirdi.

Axios’un ABD’li kaynaklara dayandırdığı haberine göre “Biden, pazar günü gerçekleşen görüşmede Netanyahu’ya, ‘İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde izlediği yolun güneyde tekrarlanamayacağını, burada yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yığılması göz önüne alındığında bunun çok daha fazla sayıda sivilin ölümüne ve yaralanmasına yol açacağını ve Gazze Şeridi’ndeki insani krizi daha da kötüleştireceğini’ söyledi”. Axios’a konuşan ABD’li ve İsrailli iki yetkili, Netanyahu’nun ise ‘Biden’a, İsrail’in Hamas’ı “imha etme” hedefine ulaşmak için Gazze’nin güneyinde askeri operasyon düzenlemesinin gerekli olduğunu’ bildirdiği ve İsraillilerin askeri operasyonun durdurulmasını şu anda kabul etmeyeceklerini bildirdiğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre buna karşılık Biden, başbakana herhangi bir potansiyel operasyon öncesinde ordunun güney Gazze’deki planları hakkında İsrail ile daha fazla görüşmek istediğini söyledi. Netanyahu da bunu kabul etti. ABD’li ve İsrailli yetkililer, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile İsrailli mevkidaşı Yoav Gallant’ın geçtiğimiz günlerde benzer iki görüşme yaptığını söylediler.


Beyaz Saray: Kamala Harris COP28’e katılacak

ABD Başkanı Joe Biden ve Yardımcısı Kamala Harris (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden ve Yardımcısı Kamala Harris (AFP)
TT

Beyaz Saray: Kamala Harris COP28’e katılacak

ABD Başkanı Joe Biden ve Yardımcısı Kamala Harris (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden ve Yardımcısı Kamala Harris (AFP)

Beyaz Saray, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in bu hafta Dubai’nin ev sahipliğinde yapılacak 28. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı ‘COP28’e katılacağını duyurdu. Bunun öncesinde Başkan Joe Biden söz konusu konferansa katılmayacağı için eleştirilere maruz kalmıştı.

Şarku’l Avsat’ın Beyaz Saray Medya Ofisi’nden aktardığı açıklamada, “Başkan, ABD’nin iklim konusundaki küresel liderliğini yurtiçinde ve yurtdışında göstermek için Yardımcısı Harris’ten COP28 Liderler Zirvesi’ne kendisi adına katılmasını istedi” dedi.

İlgili bir bağlamda Beyaz Saray, Başkan Biden’ın dün Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini ve Ortadoğu’daki savaş ve yaklaşan iklim zirvesini ele aldıklarını duyurdu. Beyaz Saray, iki liderin Gazze savaşındaki son esir takası ve insani ara anlaşmasını memnuniyetle karşıladığını bildirdi.


BMGK’da Gazze'de ateşkes ve Filistin devletinin tanınması sesleri yükseldi

Prens Faysal bin Ferhan, New York’ta ‘Arap ve İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Komitesi’nin basın toplantısına katıldı (Reuters)
Prens Faysal bin Ferhan, New York’ta ‘Arap ve İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Komitesi’nin basın toplantısına katıldı (Reuters)
TT

BMGK’da Gazze'de ateşkes ve Filistin devletinin tanınması sesleri yükseldi

Prens Faysal bin Ferhan, New York’ta ‘Arap ve İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Komitesi’nin basın toplantısına katıldı (Reuters)
Prens Faysal bin Ferhan, New York’ta ‘Arap ve İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Komitesi’nin basın toplantısına katıldı (Reuters)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) yapılan üst düzey oturumda, Gazze'de ‘derhal kalıcı ateşkes ilan edilmesi’ ve İsrail'in sadece Gazze Şeridi'nde değil Batı Şeria'da da milyonlarca Filistinli sivile uyguladığı toplu cezalandırma politikasının reddedilmesi talebinde bulunan sesler yükseldi.

Oturumda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile hem Arap hem de Arap olmayan ülkelerin dışişleri bakanları tarafından ilkeler sıralandı. Bu çerçevede, başkenti Doğu Kudüs olan, Haziran 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulması dahil olmak üzere Filistinlilerin iki devletli çözüm temelinde kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanıyan bir BM kararı çıkarılması istendi. Ayrıca, somut sonuçlar elde edilmesini sağlayacak bir uluslararası barış konferansı düzenlenmesi talep edildi.

Çin'in bu ayki BMGK dönem başkanı sıfatıyla 29 Kasım Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü’nde düzenlediği toplantıda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Gazze Şeridi'nde kalıcı ateşkes ilan edilmesi, acil insani koridorlar oluşturulması ve tüm rehinelerin derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması çağrısında bulunan 2712 sayılı kararın uygulanmasına ilişkin bir konuşma yaptı.

sadfe
BMGK’da dün İsrail ile Hamas arasındaki savaşın ele alındığı oturumda oturuma başkanlık eden Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile konuşurken (AFP)

Hem İsrail hem de Filistin tarafında mağdurların olduğunu söyleyen Guterres, BMGK kararı çerçevesinde Gazze'nin geleceğine ilişkin acil önerilerde bulunmak üzere bir çalışma grubu kurduğunu açıkladı. Gazze halkının dünyanın gözü önünde büyük bir insani felaket yaşadığını, bundan kimsenin gözünü kaçırmaması gerektiğini vurguladı. BM Genel Sekreteri, ateşkes süresinin uzatılması için sürdürülen müzakerelerden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Guterres, insani nedenlerle gerçek bir ateşkes ilan edilmesine ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.

Guterres, BM kararları ve uluslararası hukuk temelinde İsrail ve Filistin barış ve güvenlik içinde yan yana yaşadığı iki devletli çözüm yolunda kararlı ve geri döndürülemez bir şekilde ilerleyerek bölge halklarına bir ufuk açılması gerektiğini vurguladı.

Yeni ve farklı bir yaklaşım

Guterres’in ardından söz alan BM Ortadoğu Barış Süreci Özel Koordinatörü Tor Wennesland, “Geçmişteki çabalarımız yeterli olmadı. Bu, bugün Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü'nde yankılanan bir mesajdır. Yeni ve farklı bir yaklaşım gerekiyor. Aksi takdirde, açıkça yönetilemez hale gelen bir çatışma girdabına girmeye mahkumuz” ifadelerini kullandı.

Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki, Gazze’deki geçici ateşkesin devam ettiğini belirtirken Gazze'de yaşananların bir savaş değil, kimsenin ve hiçbir şeyin haklı gösteremeyeceği bir katliam olduğunu vurguladı. Filistin halkının ‘bekalarına yönelik bir tehditle karşı karşıya olduğu’ konusunda uyaran Maliki, “İsrail'in bekasının tehdit altında olduğundan söz ediliyor. Asıl beka tehdidi altında olan Filistin ve tüm bunlar ayan-beyan herkesin gözü önünde gerçekleşiyor. Kanunlara ve politikalara dönüştürülüyor. Bu yok etme, İsrailli askerler ve yerleşimciler tarafından vahşice gerçekleştiriliyor. Kelimenin tam anlamıyla haritadan siliniyoruz” şeklinde konuştu.

sdfe
İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesin üçüncü gününde Gazze'deki Şifa Hastanesi'nin girişindeki Filistinliler, 26 Kasım 2023 (AFP)

İsrail'in şu anda 75 yıl önce yaşanan Nekbe’yi (Büyük Felaket) yeniden gerçekleştirmeye çalıştığını söyleyen Filistinli bakan, ‘yeryüzünde hiçbir gücün Filistinlileri Filistin'den, Filistin'i de Filistinlilerin kalplerinden söküp atamayacağını’ vurguladı.

sferg
BMGK’nın bu ay ki dönem başkanlığını devralan Çin’in Dışişleri Bakanı Wang Yi, dün New York'taki BM genel merkezinde yapılan üst düzey oturumda Ortadoğu'daki son durum ve İsrail ile Hamas arasındaki savaş hakkında konuştu (AFP)

Öte yandan İsrail'in BM Daimi Temsilcisi Gilad Erdan, Hamas'ın tüm rehineleri serbest bırakması ve ‘katliama karışan tüm teröristleri’ teslim etmesi halinde savaşın yarın, hatta bugün sona erebileceğini söyledi. Yaklaşık iki ay süren savaşın ardından Hamas'ın ‘vahşi suçlarının’ BMGK ya da başka bir BM kuruluşu tarafından halen kınanmamış olmasının şoke edici olduğundan şikayet eden Erdan, “Ateşkesi destekleyen herkes, aslında Hamas'ın Gazze'deki terörist yönetimini sürdürmesini destekliyor” dedi.

Çin’den çözüm için taslak belge

BMGK’daki üst düzey oturuma başkanlık yapan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, krizden ve çatışmadan çıkışın yolunun iki devletli çözümden geçtiğini vurguladı. Herkesin ‘savaş ve barış arasındaki o keskin virajda’ olduğunun ve uluslararası toplumun çözüm bulmak için çalışması gerektiğinin altını çizen Wang, diyalog ve müzakerenin, hayat kurtarmanın en iyi yolu olduğunu söyledi. ‘Savaşların yeniden başlamasının muhtemelen tüm bölgeyi etkileyen bir felakete dönüşeceği’ uyarısında bulunan Çinli bakan, geçici ateşkesin müzakere edilmiş kalıcı bir ateşkesin başlangıcı olmasını umduğunu belirtti. Wang Yi, BMGK’nın sorumluluk alması ve daha fazla adım atması yönündeki çağrılara bir an önce yanıt vermesi gerektiğini vurguladı. Wang, ülkesinin çatışmanın çözümüne ilişkin bir taslak belge sunduğunu açıkladı.

İngiltere'nin Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Lord Tarık Ahmed, tüm dünyanın Ortadoğu’ya dikkat kesildiğini söyleyerek “Gözlerimizin önünde bir trajedi yaşanıyor” dedi. Ateşkesin son derece ihtiyaç duyulan bir nefes arası olduğunu ifade eden Lord Ahmed, “Ateşkes anlaşması, rehinelerin ailelerine umut vermek ve hayati önem taşıyan insani yardımın Gazze'ye girmesine olanak sağlamak için önemli bir fırsat” diye konuştu.

ABD’nin tutumu

ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield, geçici ateşkesin ‘bir umut ışığı’ olduğunu belirterek “Bu salonda yaptığımız işler önemli olsa da ilerlemenin çoğu zaman bu duvarların dışında gerçekleştiğini söylüyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin ilk günden beri doğrudan diplomasiye yönelik bir yaklaşım sergilediğini söyleyen Thomas-Greenfield, uzatılan ateşkesin ardından topun artık Hamas'ın sahasında olduğunu da sözlerine ekledi.

Thomas-Greenfield, “Hamas'ın insanları canlı kalkan olarak kullanmaya devam ettiğini biliyoruz. Fakat bu, İsrail'in uluslararası insancıl hukuk kapsamında sivilleri koruma sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor” şeklinde konuştu.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Bakanı Halife Şahin el-Marar, mevcut ateşkesin bir ‘umut işareti’ olduğunu söyledi. Bu ateşkesi sağlamak için Katar, ABD ve Mısır’ın gösterdiği diplomatik çabaları takdir ettiğini ifade eden Marar, “Filistin meselesinin adil, kalıcı ve kapsamlı bir siyasi çözüme ulaştırılması ihtimaline duyulan umudu canlandırmak için çalışmamız gerekiyor” dedi.

İsrail'in tüm Filistin ve Arap toprakları üzerindeki işgaline son vermeden ve 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, İsrail'le yan yana, güvenlik ve barış içinde yaşayan ve karşılıklı olarak tanınan bağımsız bir Filistin devleti kurmadan sürdürülebilir barışa ulaşmanın mümkün olmayacağını vurguladı.

Endişe verici boyutlar

Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Vasily Nebenzya, ‘iki ayı aşkın bir süredir devam eden endişe verici boyutlardaki çatışmanın Ortadoğu'yu kasıp kavurduğu’ uyarısında bulunarak, “(Çatışmanın) son on yılların en ölümcül bölgesel çatışmalarından biri haline geldiğini söylersek abartmış olmayız. Artık ertesi günü düşünmenin zamanı geldi. Gazze'nin yeniden inşasının yolu ve genel olarak Filistin sorununa uzun vadeli bir çözümün geleceği hakkında pek çok soru işareti var” yorumunu yaptı. Nebenzya, Rusya'nın bu yönde aktif olarak çalıştığını da sözlerine ekledi.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ise geçtiğimiz haftalarda Filistinlilerin ‘cehennemi yaşadığını’ söyledi. Ülkesinin kan dökülmesini durdurmak ve rehinelerin iade edilmesini sağlamak için taraflarla birlikte yürüttüğü temaslar hakkında konuşan Katarlı yetkili, anlaşmanın ateşkes süresinin uzatılmasını ve Filistinli rehineler ve mahkumların serbest bırakılmasını sağladığını kaydetti. Anlaşmanın, aynı zamanda Gazze'ye daha fazla yardımın ulaştırılmasının önünü açtığını söyleyen Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, doğrudan eyleme geçmekten kaçınmanın yalnızca şiddetin tırmanmasına yol açacağını ve barışa yönelik gerçek önlemler almanın zamanının geldiğini vurguladı. Barış çağrısında bulunduklarını bir kez daha ifade eden Katarlı yetkili, “Filistin devleti kurulmadan bölge huzur ve güvene kavuşamayacak” dedi.

Suudi Arabistan’ın tutumu

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan Al Suud, Gazze Şeridi'ne insani yardımların yeterli ve sürdürülebilir şekilde ulaştırılması çağrısında bulundu. BMGK’dan Filistin Devleti'nin tanınmasına ilişkin bir karar çıkarılmasını talep ettiklerini söyledi. Kendilerini barışa yaklaştıran Gazze'de ulaşılan ateşkes ve İsrail'in onlarca yıldır devam eden barış çabalarına verdiği yanıt olduğunu belirten Prens Bin Ferhan, “Barışın bizim stratejik tercihimiz olduğunu hatırlatıyor ve karşı tarafın da tercihi olmasını istiyoruz” diye konuştu.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, sözlerini şöyle sürdürdü:

İsrail, Filistin Devleti'ni ne zaman tanıyacak? Artık Filistin Devleti'nin bir BMGK kararıyla uluslararası alanda tanınmasının ve BM’ye tam üye olmasının zamanı gelmiştir. İki devletli çözümün uygulanmasını sağlayacak ciddi ve inandırıcı bir barış sürecinin başlatılması için BM himayesinde uluslararası bir barış konferansı düzenlenmesi çağrısını bir kez daha yineliyoruz.

Diğer taraftan Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, ülkesinin ‘Filistin halkını topraklarından uzaklaştırarak Filistin meselesini ortadan kaldırmaya yönelik her türlü niyeti’ reddettiğini bir kez daha dile getirdi. Şukri, İsrail’in Gazze’de yaptığının, Filistinliler için ‘hayatı imkansız hale getirmeye yönelik kasıtlı bir politika’ olduğunu da sözlerine ekledi.

Arap ve İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Komitesi

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi (AL) Olağanüstü Ortak Zirvesi’nde kurulması kararlaştırılan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan’ın başkanlığını üstlendiği, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdul Rahman bin Casim Al Sani, Ürdün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, AL Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Malezya Dışişleri Bakanı Zambry Abdul Kadir ve BAE Devlet Bakanı Halife Şahin el-Marar’ın üyeleri arasında olduğu Arap ve İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Komitesi BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile görüştü.

Suudi Arabistan resmi ajansı SPA’nın aktardığına göre, toplantıda, Gazze Şeridi ve çevresindeki durumla ilgili gelişmelerin yanı sıra insani ateşkesin bazı rehinelerin serbest bırakılması ve ailelerine dönmesiyle elde ettiği sonuçlar ele alındı. Ayrıca, acil ateşkes için gösterilen çabalarla birlikte uluslararası toplumun sivilleri koruma sorumluluğunu yerine getirmesinin ve uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk ilkelerinin uygulanmasının önemine değinildi.

Toplantıda, Filistin halkının İsrail işgal güçlerinin ihlallerinden korunmasına ve güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin BM’nin aldığı kararların uygulanmasına dikkat çekildi. Ayrıca, iki devletli çözüme ilişkin uluslararası kararların hayata geçirilmesiyle barış sürecine geri dönülmesinin, Filistin halkının, 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devleti kurmalarına ilişkin meşru haklarına kavuşturulmalarının önemi de vurgulandı.

Arap ve İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Komitesi üyeleri, uluslararası toplumun Gazze Şeridi'ne acil insani yardım ulaştırılması için yardım koridorlarının güvenliğinin sağlanması amacıyla tüm etkili önlemleri almasının önemine ilişkin taleplerini yineledi. Üyeler, kardeş Filistin halkının zorla yerinden edilmesini kategorik olarak reddettiklerini teyit etti.


Myanmar'daki kriz Hindistan için ciddi bir güvenlik sorunu

Myanmar'dan kaçan insanlar Hindistan'ın kuzeydoğusundaki Mizoram eyaletindeki sınır köyüne geçiyor (Reuters)
Myanmar'dan kaçan insanlar Hindistan'ın kuzeydoğusundaki Mizoram eyaletindeki sınır köyüne geçiyor (Reuters)
TT

Myanmar'daki kriz Hindistan için ciddi bir güvenlik sorunu

Myanmar'dan kaçan insanlar Hindistan'ın kuzeydoğusundaki Mizoram eyaletindeki sınır köyüne geçiyor (Reuters)
Myanmar'dan kaçan insanlar Hindistan'ın kuzeydoğusundaki Mizoram eyaletindeki sınır köyüne geçiyor (Reuters)

Dr. Duygu Çağla Bayram 

Kasım ayının başından bu yana Myanmar'dan binlerce mülteci Hindistan'ın kuzeydoğu devleti Mizoram'a geçti.

Bu insanlar, devam eden iç savaşta Myanmar ordusu ve direniş güçleri arasındaki ölümcül çatışmalardan kaçıyorlar.

Hindistan hâlihazırda ülkeden 80 bin mülteciye ev sahipliği yapıyor. Ve bu sorun çok daha kötüleşebilir.

Peki bu aşamaya nasıl gelindi?

2021'de Myanmar ordusu ülkenin demokratik olarak seçilmiş hükümetini devirdi.

Bu, iki yılı aşkın bir süredir devam eden bir iç savaşa yol açtı. Ordu, sürgündeki hükümet güçleri olan Ulusal Birlik Hükümeti ile savaşıyor.

Myanmar, 1948'deki bağımsızlığından bu yana pek çok etnik çatışmaya tanık oldu.

Ülkenin çoğunluğu Bamar etnik kökenine aitken diğer gruplar arasında Kachin, Chin, Karen ve Shan halkları yer alıyor.

Ordu aynı zamanda bu etnik grupların silahlı milisleriyle de savaşıyor.

Üç Kardeşlik İttifakı olarak bilinen silahlı gruplardan oluşan bir ittifakın orduya karşı saldırı başlatmasıyla durum bu yılın ekim ayında çok daha kötüleşti.

Raporlara göre 100'ün üzerinde askeri karakol ele geçirildi. Ayrıca diğer askeri karşıtı gruplar da saldırılar başlattı.

Bu bizi mevcut krize getiriyor. Kasım ayının başında bu gruplardan bazıları, Hindistan sınırında yer alan Chin eyaletindeki iki askeri karakola saldırıp, buraları ele geçirdi.

Bu kamplar Hindistan'ın Mizoram devletine kısa bir mesafede yer alıyor.

Buradaki çatışma ordunun hava saldırılarına yol açtı. Bu sınır bölgelerinden binlerce insan Mizoram'a geçiyor.

Mizoram, hâlihazırda 2021'den bu yana ülkeden kaçan 30 binden fazla Myanmarlı mülteciye ev sahipliği yapıyor.

Bu krizin daha da kötüleşmesi bekleniyor. Askeri karşıtı gruplar saldırıların devam edeceğini belirtiyor.

Hindistan sınırındaki Chin ve Sagaing eyaletlerinde şiddet artarsa binlerce mülteci sınırı geçebilir. Bu durum Hindistan hükümetini kaygılandırıyor.

Peki bu durum Hindistan'ı neden kaygılandırıyor?

Hindistan'ın bu kaygısının, onun Manipur ve kuzeydoğusuyla ve komşuluk stratejisiyle yakından ilişkisi var.

Son birkaç ayda Manipur'daki etnik çatışmalar yaklaşık 200 kişinin ölümüne yol açtı. Buradaki sert siyasi bölünmelerin bir kısmı Myanmar'dan yasadışı göç korkusundan kaynaklanıyor.

Bazı gruplar bu göçmenleri orman arazilerini ele geçirmekle suçluyor. Diğerleri bu göçmenleri yasa dışı sınır ötesi uyuşturucu ve silah ticaretinde önemli aktörler olarak görüyor.

Bu suçlamalar tartışmalı olsa da Manipur gibi bir bölgeye mülteci akınının zaten gergin olan durumu daha da kötüleştirebileceği açık.

Manipur, Myanmar'daki Sagaing eyaletiyle sınır komşusu. Çatışmalar kızışırsa şiddetten kaçan mülteciler sınırı geçerek Manipur'a geçmeyi tercih edebilir.

Manipur, Myanmar ile olan serbest dolaşım rejimini askıya alırken sınırın çok az bir kısmı çitle çevrilmiş durumda. Ve bu durum, mültecileri durdurmayı zorlaştırabilir.

Öte yandan Mizoram, Mizolar ve Chin-Kuki halkları arasındaki yakın etnik bağlar göz önüne alındığında Myanmar'dan gelen göçmenlere daha sıcak davranıyor.

Ancak Mizoram gibi küçük bir bölgeye büyük miktarda mülteci akını, sosyal gerilimin ve Mizoram hükümeti için mali sıkıntının artmasına neden olabilir.

Artan şiddet ve istikrarsızlık, Hindistan ile Myanmar arasındaki sınır ötesi silah akışı üzerinde de bir miktar etki yaratabilir ve bunun kuzeydoğu bölgesi için sonuçları olabilir.

Hindistan'ın komşuluk stratejisi bağlamında, Hindistan'ın askeri rejimle çalışma politikası eleştirilerin hedefi oluyor.

Hindistan orduya silah ihracatı sağladı ve onu diplomatik olarak izole etmedi. Hindistan ile daha yakın çalışmak isteyen cunta karşıtı gruplar ise bunu eleştiriyor.

Hindistan, sınırlarını korumak ve Myanmar'ın Çin'e fazla yaklaşmasını önlemek için orduyla birlikte çalışıyor. Ama bu, kötü bir bahis olabilir.

Direnişin iktidara gelmesi durumunda Hindistan'ın orduya yakınlığı ona zarar verebilir. Ayrıca Myanmar ordusunun hâlâ Hindistan'da faaliyet gösteren isyancı gruplara destek sağladığı söyleniyor.

Dolayısıyla Hindistan, Myanmar cuntasının sınırları boyunca istikrarı sağlamasını bekliyorsa, büyük bir yanılgı içinde olabilir.

Hindistan ayrıca bağlantı projelerini de korumak istiyor. Bunlar arasında Kaladan transit projesi ve Hindistan-Myanmar-Tayland üçlü otoyolu yer alıyor.

Kaladan transit projesi
Kaladan transit projesi

Bu projelerin her biri Hindistan'ın Güneydoğu Asya ile Doğuya Hareket politikasının anahtarı. Ancak ordunun bu projelerin geçtiği bölgelerin çoğunu kontrol etmediği söyleniyor.

Bu, Hindistan'ın güvenliğini zayıflatan ve bağlantı projelerini koruyamayan bir orduyla çalışması ile hiçbir şey elde edemeyebileceği anlamına geliyor.

Bu arada, Hindistan'ın orduyla bağları, demokrasi yanlısı gruplar arasındaki iyi niyeti de zedeliyor. Ve şimdi yeni bir mülteci krizi, sorunları daha da kötüleştirebilir.

Independent Türkçe


Batılı ülkeler: Müslümanlara ve bu gruba mensup olanlara yönelik her türlü önyargı, ayrımcılık ve nefreti kınıyoruz

(AA)
(AA)
TT

Batılı ülkeler: Müslümanlara ve bu gruba mensup olanlara yönelik her türlü önyargı, ayrımcılık ve nefreti kınıyoruz

(AA)
(AA)

ABD, Kanada, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Macaristan, Danimarka, Belçika, Norveç, İsveç, Slovenya, Avrupa Birliği (AB) Konseyi, AB Komisyonu, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının (AGİT) Müslüman karşıtı nefret ve ayrımcılıkla mücadele koordinatörleri, temsilcileri, özel temsilcileri ve büyükelçileri ortak açıklama yayımladı.

Açıklamada, mevcut jeopolitik bağlamda nefret suçları, nefret söylemi ve sivil özgürlükler ile barışçıl toplanma özgürlüğüne yönelik tehditlerin dünya çapında arttığı hatırlatılarak, "Müslüman ve Yahudi toplumları fiziksel ve sözlü saldırıların hedefi haline gelmiştir. Müslüman ve Yahudi toplumları, internette ve diğer mecralarda kendilerini giderek daha fazla güvensiz ve tehdit altında hissetmektedirler." ifadesi yer aldı.

Hiç kimsenin dini, etnik kökeni, cinsiyeti veya milliyeti nedeniyle ırkçılığa, şiddete, susturulmaya veya misillemeye maruz bırakılmaması gerektiği vurgulanan açıklamada, "Uluslararası kuruluşlar, terör saldırılarının ardından Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve nefretin salgın boyutlarına ulaşabileceğini kabul etmiştir. Bu tür gelişmelerden derin endişe duyuyor ve Müslüman vatandaşlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz." denildi.

Açıklamada, Yahudi karşıtlığıyla mücadele özel temsilcileri ve koordinatörlerinin 7 Kasım'da açıklama yaptığı hatırlatılarak, şu ifadelere yer verildi:

Bu açıklamaya dayanarak, Arap ve Filistinli Hıristiyan grupların üyeleri, Sihler ve diğer ırksal ya da dini azınlıklar dahil olmak üzere, Müslümanlara ve bu gruba mensup olduğu düşünülenlere yönelik her türlü önyargı, ayrımcılık ve nefreti toplu olarak kınıyoruz. Yahudi karşıtlığı ve Müslüman karşıtı nefret aynı derecede kınanmalıdır. Demokrasimizi ve özgürlüklerimizi doğrudan tehdit eden ve toplumlarımızda yeri olmayan her türlü ayrımcılık ve ırkçılığı şiddetle kınıyoruz. Bu tür olgular, ele alınmadıkları takdirde, toplumlarımızdaki sosyal uyumu tehdit edebilir ve savunmasız toplulukları daha fazla zarara maruz bırakabilir.

Ortak açıklamaya imza atan temsilciler, ibadet yerlerinde, iş yerlerinde, okullarda, evlerde Müslüman toplulukların güvenliğinin sağlanması çağrısında bulundu.

Açıklamada ayrıca "Kamu güvenliği ve kolluk kuvvetlerini, Müslümanlara yönelik nefret suçları ve nefret saikli şiddet olaylarına karşı tetikte olmaya ve ilgili uluslararası ve ulusal kuralları uygulamaya çağırıyoruz." ifadesi yer aldı.


Blinken, Gazze'de izlenecek yol hakkında İsrail ile görüşmeleri sürdüreceklerini söyledi

Antony Blinken (AA)
Antony Blinken (AA)
TT

Blinken, Gazze'de izlenecek yol hakkında İsrail ile görüşmeleri sürdüreceklerini söyledi

Antony Blinken (AA)
Antony Blinken (AA)

Orta Doğu turu kapsamında İsrail'e gelen Blinken, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog tarafından kabul edildi.

Görüşme öncesi yaptığı açıklamada Herzog, Hamas'ın elindeki esirlerin serbest bırakılması için çalışmaların sürdüğünü dile getirerek bu süreçte verdiği destekten dolayı ABD'ye teşekkür etti.

Blinken ise İsrail ile Hamas arasında varılan esir takası mutabakatı sayesinde esirlerin yeniden ailelerine kavuştuğunu dile getirdi.

Varılan mutabakatın esirlerin serbest bırakılmasının yanında Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımların da ulaştırılmasına olanak sağladığına dikkati çeken Blinken, şu ifadeleri kullandı:

Bu süreç sonuç üretiyor. Bu önemli ve bunun devam etmesini umuyoruz. Aynı zamanda İsrail hükümeti ile Gazze'de izlenecek yol hakkında detaylı görüşmeleri sabırsızlıkla bekliyorum.


İsrail'in savaş kaynaklı ekonomik kayıpları 2024'e uzanacak

İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)
İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)
TT

İsrail'in savaş kaynaklı ekonomik kayıpları 2024'e uzanacak

İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)
İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)

Halil Musa 

İsrail'in Gazze'deki savaşı, yabancı yatırımların azalmasına neden olan yargı değişikliklerine karşı düzenlenen protestolar sırasında patlak verdi.

İsrail tarihinin en yüksek bütçesi konumuyla 130 milyar dolar değerindeki 2023 yılı bütçesinin onaylanmasına rağmen kredi notu düştü. 

Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e saldırmasının ardından başlayan savaş, büyük ekonomik kayıplara yol açtı.

Yansımaları ise bir sonraki 2024 yılına kadar sürecek.

Etkileri gelecek yıla sarkacak

İsrail Merkez Bankası Başkanı Amir Yaron'un ifade ettiğine göre, bu kayıplar 52 milyar doları buluyor.

Bu rakam, İsrail'in 520 milyar dolarlık Gayri Safi Milli Hasılası'nın yüzde 10'unu temsil ediyor.

Gerek reel faaliyetler gerekse finansal piyasalar üzerinde olumsuz ekonomik yansımalar konusunda uyarıda bulunan Yaron, savaşın etkilerinin gelecek yıla kadar devam edebileceğini söyledi. 

Savaşın ekonomik kayıpları, askeri operasyonlar ve yeniden inşa çabalarıyla ilişkili doğrudan masrafları, ekonomik faaliyetlerin sekteye uğrayışını içeriyor.

Ayrıca savaş başladığından bu yana yaklaşık 360 bin asker ve yedek subayın askere alındı. 

Savaşın getirdiği maliyetinin günlük 270 milyon ABD doları civarında olduğunu tahmin eden İsrail Maliye Bakanlığı, savaşın sona ermesinin kayıpların duracağı anlamına gelmediğini kaydetti. 

Maliye Bakanlığı baş ekonomisti Shmuel Abramson'un ifade ettiğine göre, üretimdeki düşüş turizmin durması ve yurt dışına doğalgaz pompalanmasının aksaması, İsrail'in ekonomik büyümesinin yaklaşık yüzde 1,4 oranında düşerek 2023'te yüzde 2'ye gerilemesine neden oldu.

Bu rakamların İsrail ekonomisinin durgunluk haline girdiği anlamına geldiğini belirten Abramon, "Güven duygusunun zedelenmesi ve tüketici moralinin bozulması özel tüketimin azalmasına yol açıyor" dedi.

Benzeri görülmemiş bir ek bütçe

Yüzbinlerce yedek subay ve askerin işe alınması, bu insanların İsrail işgücü piyasasında yer almaması ve maaşlarını İsrail hükümetinin ödemek zorunda kalmasıyla sonuçlanıyor.

Geçen mayıs ayında Knesset, 2023 yılı için 130 milyar ABD doları, 2024 yılı için ise yaklaşık 140 milyar dolar tutarında İsrail tarihinin en yükse bütçesini onaylamıştı.

Ancak devam eden savaş dolayısıyla İsrail hükümeti pazartesi günü savaşın askeri ihtiyaçlarını karşılamak ve rehinelerin, yaralıların, ölülerin ve tahliye edilen İsraillilerin aileleriyle ilgilenmek için 8 milyar dolar değerinde benzeri görülmemiş bir ek bütçeyi onaylamak zorunda kaldı. 

Savaşın başlangıcından bu yana İsrail, yaklaşık çeyrek milyon İsrailliyi güney ve kuzey İsrail'den tahliye ederek, masrafları devlete ait olmak üzere otellerde ve misafirhanelerde barındırdı.

Bu durum, İsrail hükümetini mali likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil satmaya yöneltti. 

İsrail'deki finansal danışmanlık şirketi Leader Capital Markets'ın yaptığı araştırma, savaş kaynaklı zararın içinde bulunduğumuz ve gelecek yıllarda 48 milyar dolara ulaşabileceğini gösterdi.

Yabancı yatırımlar

Çalışma, İsrail'in toplam maliyetin üçte ikisini karşılayacağını, geri kalanını ise ABD'nin askeri yardım olarak ödeyeceğini ileri sürdü.

İsrail şekeli üzerinden rakamlardan endişe eden İsrail Merkez Bankası, faiz oranlarını değiştirmeyerek 2007'den bu yana en yüksek seviye olan yüzde 4,75 seviyesinde tutma kararı aldı.

İsrail şekeli, ABD doları karşısında 39 yılın en uzun düşüş serisini kaydetti.

Ekonomi analisti Vail Kerim, savaş, üretimin durması, yaklaşık 360 bin İsraillinin işlerinden geri çağrılarak İsrail ordusuna katılması ve turizm faaliyetlerinin durması nedeniyle İsrail milli hasılasının azaldığına dikkat çekti. 

İsrail'in kredi notunun düştüğünü belirten Kerim, bunun İsrail hükümetinin 6 milyar dolarlık tahvil satışına ilişkin faiz oranlarının artmasına yol açtığını ifade etti. 

Bu yılın başında yargı değişikliklerine karşı halk protestolarının patlak vermesiyle başlayan ve şuan savaş ışığında devam eden yabancı yatırımlarda sürekli bir düşüş yaşandığına dikkat çeken Kerim, bilhassa yüksek hassasiyetli teknolojiye yapılan bu yatırımların olumsuz etkilendiğine değindi. 

Giderlerin azaltılması

İsrail'in rasyonel davranmadığını ifade eden Kerim, savaşın devam etmesinin İsrail Başbakanı Netanyahu ve hükümet koalisyonunundaki sağ partilerin çıkarına olduğuna, zira bunun hükümetin ömrünün uzamasına katkıda bulunduğuna da dikkat çekti. 

İsrail ekonomisinin, askeri harcamaların yanı sıra yeniden inşa ve ekonomik kayıpların telafisi için de büyük miktarda fon aktarımına ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.

Gelecek yılın İsrail ekonomisi için çok zor geçmesini beklediğini, hasarın onarılması için uzun bir zamana ihtiyaç duyulduğunu belirten Kerim, savaştan sonra İsrail hükümetinin yeni harcamalar nedeniyle harcamalarını kısmaya yönelik tedbirler alacağını söyledi.

Ekonomi analisti Nasr Abdulkerim, İsrail ekonomisinin karşı karşıya olduğu tehlikeye değinerek yabancı yatırım kaybı ve küresel pazarlara ihracat oranının azaldığını belirtti.

Abdülkerim'in ifade ettiğine göre yabancı yatırımlar Tel Aviv için oldukça önemli, zira yabancı yatırımcılar İsrail ekonomisine yılda yaklaşık 10 milyar dolar pompalıyor. 

Bu yılın başında halk protestoları patlak verdiğinden bu yana İsrail ekonomisinde zayıflık belirtilerinin görülmeye başladığını, mevcut savaşın ışığında bu zayıflığın daha da kötüleştiğini belirten Abdülkerim, "Ekonominin geleceği savaşın gidişatına ve boyutuna bağlıdır. İsrail ekonomisi dünyanın en güçlü 15 ekonomisi arasında yer aldığı için çökme riskiyle karşı karşıya değil. İsrail'in kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılası 55 bin ABD dolarını aşarak ABD'yi geride bıraktı. İsrail ekonomisi sağlamdır. Tüm ülkeler İsrail'e ekonomik boykot uygulamadığı, ABD ve Avrupa desteği devam ettiği sürece savaşın getirdiği şoku absorbe edebilecektir" vurgusunda bulundu. 

Independent Arabia - Independent Türkçe


Vietnam Başbakanı Pham, Türkiye'yle potansiyel dış ticaret anlaşması imzalamak istediklerini söyledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vietnam Başbakanı Pham Minh Chinh ile dün bir araya gelmişti (AA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vietnam Başbakanı Pham Minh Chinh ile dün bir araya gelmişti (AA)
TT

Vietnam Başbakanı Pham, Türkiye'yle potansiyel dış ticaret anlaşması imzalamak istediklerini söyledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vietnam Başbakanı Pham Minh Chinh ile dün bir araya gelmişti (AA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vietnam Başbakanı Pham Minh Chinh ile dün bir araya gelmişti (AA)

Pham, Ankara'da bir otelde Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Vietnam Planlama ve Yatırım Bakanlığı ve Vietnam'ın Ankara Büyükelçiliği organizasyonunda düzenlenen Türkiye-Vietnam İş Forumu'na katıldı.

Vietnamlı ve Türk sanayicilerin benzerlik gösterdiğini belirten Pham, "Bizler ülkenizin oldukça sürdürülebilir şekilde nasıl hızla büyüdüğünü gördük, buna şahit olduk. Türkiye'nin gerçekten oldukça rekabetçi konuma geldiğinin farkındayız. Bunu memnuniyetle izliyoruz. Türkiye, dünyadaki ilk yirmi ekonomiden biri haline geldi. Net söylemek gerekirse bu da gerçekten gurur duyulacak ve hayran olunacak bir şey." ifadelerini kullandı.

Pham, Vietnam'ın Türkiye'yle çalışmaya hazır olduğunu kaydederek, iki ülke arasındaki ilişkilerin mükemmel durumda olduğunu vurguladı.

Türkiye temasları kapsamında birçok toplantı gerçekleştirdiğini ve Türk liderlerle oldukça verimli toplantılar yaptığını aktaran Pham, şöyle devam etti:

İki ülkenin de özellikle ticaret ve ekonomik ilişkileri konusunda çıtanın artırılması konusuna değindik. İşbirliği yapılması yönünde niyetlerimizi belirttik. Böylece ikili ilişkilerimiz gelişecek ve bu ilişkileri, politika, ekonomi, ticaret, yatırım gibi alanlara taşıyarak kapsamlı bir büyüme gerçekleştireceğiz.

Ülkesinin bağımsız bir ekonomiye sahip olduğuna dikkati çeken Pham, bölgesindeki ülkelerden 17'siyle dış ticaret anlaşması imzaladığını ifade etti. Pham, "Vietnam, aynı zamanda her iki ülkenin çıkarlarına hizmet edecek şekilde Türkiye'yle de potansiyel bir dış ticaret anlaşması imzalamak niyetindedir." dedi.

Pham, Türk iş insanları ve girişimcilerinin Vietnam pazarına katkı sağlamasını, yatırım yapmasını umduklarını söyledi.