Batı Afrika ülkeleri niçin Rusya'yı Fransa'ya tercih ediyor?

Afrika ülkelerinde demokrasinin teşvik edilmesi ve Paris'in çıkarlarının korunması meselesini, Fransız çıkarlarının gerektirdiği şekilde değişen, istikrarsız bir denklem haline getirdi.

28 Temmuz'da St. Petersburg'da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi (AFP)
28 Temmuz'da St. Petersburg'da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi (AFP)
TT

Batı Afrika ülkeleri niçin Rusya'yı Fransa'ya tercih ediyor?

28 Temmuz'da St. Petersburg'da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi (AFP)
28 Temmuz'da St. Petersburg'da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi (AFP)

Hatice et-Tayyib 

Batı Afrika ülkelerinin niçin Fransa'ya sırt çevirip yüzlerini Rusya'ya döndükleri merak ediliyor.

Bu ülkeler, neden mesafe olarak uzaktaki Rusya ile ittifak yapıp coğrafi, tarihi ve kültürel olarak kendisine daha yakın olan Fransa ile bağlarını kesmek istiyor?

Mali, Nijer, Burkina Faso, Çad ve Gine sokakları niçin "Yaşasın Rusya, kahrolsun Fransa" sloganlarıyla dolup taşıyor?

Eski sömürgeci güç, Afrika halklarının oluşumunda tarih ve medeniyet açısından derin bir etkiye sahip en önemli stratejik müttefik Fransa, Batı Afrika ülkeleri tarafından reddedilir hale gelirken niçin Rusya hoş karşılanıyor?

Musibetler

Fransa'nın son dönemde Batı ve Orta Afrika ülkelerindeki hassas meselelerde yaptığı hatalar, Paris düşmanlığının alevlenmesinde belirleyici rol oynamış olabilir.

Fransa, dev şirketleri aracılığıyla Sahra Altı Afrika halklarının kaynaklarını sömürmeye devam ederken, bölgedeki terörle mücadeleyi çözmeyi ve halkı silahlı grup tehlikesinden kurtarmayı başaramadı.

Afrika ülkelerinde demokrasinin teşvik edilmesi ve Paris'in çıkarlarının korunması meselesini, Fransız çıkarlarının gerektirdiği şekilde değişen, istikrarsız bir denklem haline getirdi.

Örneğin, Çad'da eski Cumhurbaşkanı İdris Debi Itno, silahlı gruplarla ön saflarda çarpışırken aldığı yaralar sonucu hayatını kaybetmişti.

Fransa, anayasal ehliyeti olmamasına rağmen geçiş döneminde oğlunun iktidara gelmesini destekledi.

Ancak geçiş döneminde Mali, Gine, Burkina Faso ve Nijer'de darbe yapan askeri personelin iktidara gelmesine şiddetle karşı çıktı.

Independent Arabia'ya konuşan Çadlı genç Ömer Hama Ba, "Fransız varlığı, bir sömürge varlığıdır. Terörle mücadele yerine bölgedeki tüm musibetlerin sorumlusudur. Paris, Afrika kaynaklarını yağmalamayı, liderlerin seçimine müdahale etmeyi, çıkarlarımızı manipüle etmeyi tercih etti. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'na (ECOWAS) Fransız çıkarlarına hizmet eden özel bir gündem uygulaması konusunda baskı yaparak, ayrılık tohumları ekmeye çalıştı. Rusya ise Batı Afrika'da güvenliği ve istikrarı yeniden tesis edebilecek tek ülke" ifadelerini kullandı. 

Fransa'nın başarısızlığı karşısında Rusya'nın başarıları

Batı Afrika meseleleriyle ilgilenenler, Fransa'nın son yıllardaki başarısızlıklarını, bilhassa Fransız kuvvetlerinin Nisan 2021'de askeri uçak ile 19 sivili öldürmekle suçlandığı Mali'deki başarısızlıklarını hatırlayacaktır.

Söz konusu olay Birleşmiş Milletler heyeti tarafından da araştırılarak teyit edilmişti.

Mali'de 2013'ten bu yana faaliyet gösteren yaklaşık 5 bin askerden oluşan Fransız kuvvetlerinin radikal grupları tamamen ortadan kaldırabilmek için gerektiği gibi mücadele etmediği, Mali ordusunu eğitmediği veya silahlı gruplardan kurtulmasına yardımcı olmadığı düşünülüyor.

Yalnızca askeri üste kalmakla, askerlerinin hayatını riske atmadan uçak saldırıları düzenlemekle yetindiği, böylece Kuzey Mali'nin kontrolünü yeniden kazandığı belirtiliyor. 

Askeri anlaşma imzalayan Orta Afrika Cumhuriyeti'nde başarılara imza atan Rusya ise radikal grupları yenmeyi, silahlı gruplar tarafından tehdit edilen lider Faustin-Archange Touadera iktidarını istikrara kavuşturmayı başardı. 

Çadlı araştırmacı Yakub Anci bu hususta, "Fransa'nın hatalarından ders çıkaran Rusya, Afrika'da hiçbir zaman sömürgeci bir güç olmamasıyla, Afrikalılara ve onların tarihlerine saygı duymasıyla her zaman gurur duydu. Sovyetler Birliği döneminde bağımsızlıktan sonra ülkelerinin kuruluşuna katkıda bulunan Afrikalı askeri personelin ve politikacıların çoğu Rus enstitülerinde eğitim gördü. Aynı enstitülerde okuyan ve Rus düşüncesinden etkilenen daha sonraki nesiller bile Rusya'ya büyük hayranlık duymaya, askeri, mali ve ideolojik nedenlerden dolayı bağlılık hissetmeye başladı" ifadelerini kullandı. 

Rus modeli ve Putin'in büyüsü

Birçok Afrika ülkesiyle yakın ilişkiler kuran Sovyetler Birliği, bağımsızlık mücadelelerinde onları destekledi. Moskova birçok Afrikalı lider ve elit yetiştirdi.

Putin döneminde Rusya, Afrika ülkeleriyle seçkin ilişkilerini sürdürdü. Çadlı araştırmacı Anci ise bu bağlamda şöyle söyledi:

Putin yönetimindeki Rusya, Afrikalı politikacıların, kanaat önderlerinin ve askeri personelin gözünde özel bir çekiciliğe sahip. Herkes Putin'i Batı'ya acı çektirebilecek, Fransa ve ABD hegemonyasını kırabilecek güçlü bir adam olarak görüyor. Putin, Afrika-Rusya Zirvesi'nde defalarca vurguladığı üzere, liberal demokrasiler karşısında geleneksel toplumsal ve aile değerlerine duyduğu saygıyı ifade ediyor. Bu zirvede sömürgeciliğin olmadığı çok kutuplu bir dünya düzeni projesini tanıtıldı. Afrika gençliği, Batı'nın acı çektiğini ve zorluklarla karşılaştığını görmek istiyor. Bunun nedeni Batı'nın Afrika'yı ihmal etmesi, onu yoksulluğun, terörizmin, işsizliğin, göçün, hastalıkların ve yozlaşmış zenginliğin eline bırakmasıdır. Afrikalı gençler, Fransa'nın Afrika'daki fedakarlığını ve bazı Afrika ülkelerine yardım etmek için belirli aşamalarda neler yapmaya çalıştığını görmedi. Bu gençler, ülkelerinin ilk ortağı olan Fransa ile tarihsel bağları olan elitlerden ve liderlerden çok farklı. Bu nedenle şimdiki nesillerin çoğunluğu Fransa ile ilişki kurmayı reddediyor. Gördükleri tek şey göç tekneleri, vizelerin reddi, Fransız askeri üsleri, ülkelerinin zenginliğini yağmalayan dev şirketler ve ülkelerindeki Fransız varlığını güçlendirecek projelere bağlı kalkınma yardımları.

Çadlı araştırmacı Anci, Batı ve Orta Afrika'daki varlığının istenen başarıyı elde edememesi nedeniyle Fransız ordusunun bir çözüm değil, sorunun kendisi olduğu yönünde Batı Afrika ülkelerinde yaygın olan görüşe katılıyor.

Anci, "Son yıllarda Fransa, Sahel bölgesinde hoş karşılanmıyor. Fransız ordusu Burkina Faso, Mali ve Nijer'den ihraç edildi. Rusya ise nüfuzunu genişletmeye ve kendisini başarılı bir alternatif ve ideal bir siyasi, ekonomik ve güvenlik ortağı olarak sunmaya devam ediyor" vurgusunda bulundu. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
TT

İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)

Yusuf Azizi

İsrail Hava Kuvvetleri, 13 Haziran'da İran’a geniş çaplı bir saldırı düzenledi ve Tahran buna füzeler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) karşılık verdi. Çatışmalar, 23 Haziran'a kadar devam etti ve ABD, 21 Haziran cumartesi günü B-2 bombardıman uçaklarıyla İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesislerini bombaladıktan sonra arabuluculuk yapmaya başladı.

Bu makalede İran ve İsrail'deki başlıca aktörlere odaklanarak bölgeyi sarsan bu savaşta şimdiye kadar kaybedenleri ve kazananları tespit etmeye çalıştım. Bu aktörlere, savaşın sonucunda ya da daha sonraki bir aşamada İsrail'in desteğiyle mevcut rejimin devrilmesi durumunda onun yerine geçebilecek İranlı muhalefet güçleri de dahil.

Zafer mi, yenilgi mi?

Tahran'dan başlayalım. İran rejimi özellikle 7 Ekim 2023'te Hamas ve müttefiklerinin İsrail'e düzenlediği saldırının ardından Lübnan, Suriye ve Irak'taki müttefiklerinin aldığı darbelerden sonra böyle bir çatışmaya hazırdı. İran ve İsrail, her biri kendi perspektifinden zaferin onda olduğunu iddia etti. İsrail, 1948'deki kuruluşundan bu yana eşi ve benzeri görülmemiş füzeli saldırılara uğrarken söz konusu saldırılarda, konutlar, hükümet binaları ve hassas araştırma ve güvenlik merkezleri vuruldu. Saldırının yol açtığı hasarın ayrıntıları halen gizli tutuluyor. Ayrıca Ben Gurion Havaalanı tamamen felç oldu. İsrail ağır ekonomik kayıplar yaşadı. Onlarca asker ve sivil öldürüldü.

Ancak İsrail’in ağır yaptırımların uygulandığı İran'ın aksine, başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinden doğrudan destek görecek ve bu da hızlı bir şekilde toparlanmasını sağlayacağına şüphe yok. İran ise çok ağır darbeler aldı. İran çok sayıda askeri komutanının ve güvenlik yetkilisini kaybetti, önde gelen nükleer bilim adamları suikasta kurban gitti, askeri üsler, nükleer tesisler ve ekonomik merkezler yakın vadede telafi edilemeyecek şekilde zarar gördü. Bu durum, İsrail istihbaratının İran’daki kurumlara derinlemesine sızması ve ülkenin hava sahasına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde girmesinin bir sonucuydu.

Buna rağmen İsrail, İran rejimini devirmeyi veya liderlerini tamamen ortadan kaldırmayı başaramadı. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney saldırının ilk günlerinde ortadan kayboldu. Bu yüzden İran'ın zafer iddiası sadece propagandadan ibaret gibi görünüyor. Çünkü durum, İsrail'in saldırıları sonrasında Lübnan'daki Hizbullah'ın başına gelenlere benziyor. Bu saldırılar, İsrail'in istediği zaman bombardıman yapabildiğini, İran'ın da füze saldırılarıyla karşılık vereceğini hesaba kattığını gösterdi. Bu yüzden orta ve uzun vadede İran rejimi bu savaşın başlıca kaybedeni olarak nitelendirilebilir.

Kaçırılan fırsatlar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’a karşı başlayan saldırının ilk saatlerinde İran halkını rejime karşı ayaklanmaya çağırdı. Eski İran Şahı’nın oğlu Rıza Pehlevi de bu çağrıları tekrarladı. Ancak bu çağrılar ne başkent Tahran'da ne de diğer şehirlerde kayda değer bir yanıt buldu, aksine başkentin nüfusunun yaklaşık yarısı hava saldırılarından kaçmak için ülkenin kuzeyine kaçtı. Analistlere göre İran halkı gösterilere katılmaktan, saldırgan bir yabancı güçle iş birliği yapmayı reddetmeleri ve Afganistan, Irak ve Libya'daki trajik senaryoların tekrarlanmasından korkmaları nedeniyle kaçındı.

Entelektüeller, yazarlar ve sanatçılar bu reddi dile getirdiler. İran'da, özellikle Tahran ve Fars bölgelerinde rejimin popülaritesinin keskin bir şekilde düşmesine rağmen, milliyetçi, ulusalcı ve mezhepçi duygular, 2022 yılında Mehsa Amini’nin kıyafet uygulamasına riayet etmediği için polis tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protesto gösterilerinde olduğu gibi ayaklanmaların çıkmasını engelledi. Azerbaycan ve Ahvaz (Huzistan) eyaletlerinde de Rıza Pehlevi'nin iktidara geri dönme endişelerinin arttığı bir ortamda, İsrail saldırısını desteklemek kabul edilebilir bir seçenek değildi.

Sınırlı bir kazanım ve beklenen bir yenilgi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İran ve İsrail rejimlerinin açıkça ifade ettikleri coşkuya rağmen, Tahran için durum geçici bir zaferden öteye geçmiyor. Vatandaşların evlerine dönmeleri, otoritenin zayıflığı, yaşam krizinin derinleşmesi ve enflasyonun yükselmesi nedeniyle hissettikleri güvensizliği ortadan kaldırmadı. Bu durum, özellikle Fars olmayan etnik grupların yaşadığı bölgelerde yeni ayaklanmaların patlak vermesine ve hatta Devrim Muhafızları tarafından bir iç darbeye yol açma tehlikesi yaratıyor.

Bir uydu kanalı, Netanyahu’nun saldırıdan üç gün önce Rıza Pehlevi ile görüştüğünü ve İran halkını harekete geçirme konusunda anlaştıklarını bildirdi. Ancak halkı harekete geçiremediler. Çünkü iki tarafın ilişkileri, merhum İran Şahı ve Tel Aviv arasında tarihi bir yakınlığa dayanıyor. Pehlevi, 2023 nisanında İsrail'i ziyaret etmiş ve bu ziyaret İran’da yaygın tartışmalara yol açmıştı.

Gerçek kaybedenler ve kazananlar

İlk kaybedenler, açıkça İsrail'in tarafını tutarak İran halkının güvenini kaybeden Rıza Pehlevi'dir. Pehlevi, daha önceki tutumlarıyla diğer milletlerin haklarını inkar ettiği için onların desteğini de kazanamamıştı. İkinci kaybedenler ise İran'daki, özellikle de Ahvaz’daki ekonomik merkezlerin bombalanmasından memnun olanlar oldu. Bu tesisler Ahvazlılara aittir. Bu kişiler, saldırının rejimi yıkacağını sansalar da halk bu çağrılara yanıt vermedi.

Ayrıca, İran rejiminin ve monarşi akımının ezeli düşmanı olan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün (HMÖ) tutumu da dikkat çekiciydi. Örgüt, daha önce Amerikan sağıyla ilişkileri olmasına rağmen İsrail saldırısını desteklemekten kaçınıp‘ne uzlaşı ne savaş’ sloganını benimsedi. Üçüncü çözümün halkın elinde demokratik değişim ve organize direniş olduğunu söyledi. Böylece, Irak-İran Savaşı sırasında Saddam Hüseyin ile ittifak kurarak güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdiği tarihi hatasını tekrarlamaktan kaçınmaya çalıştı.

Görünüşe göre İran rejimi, güvenlik durumunu yeni bir baskı kampanyası başlatmak için kullanacak ve bu kampanya, Mossad ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle idamların uygulanmasını da içerebilir. Ancak gerçek casusluk ağları, derin bir yolsuzluk sistemiyle yönetilen devletin iç yapısında halen korunaklı halde olabilir. Öte yandan bu çatışmanın en büyük kazananı ABD Başkanı Donald Trump olabilir. Washington, askeri operasyona katıldı ve savaşı sona erdiren arabuluculuk sürecini yönetti, bu da onu en etkili aktör ve siyasi açıdan en büyük kazanan yaptı.