Kosova: Sırbistan tüm askeri birliklerini sınır hattından çekmeli

Kosova hükümeti, Sırbistan'dan tüm askeri birliklerini Kosova sınırından derhal çekmesini talep ettiklerini duyurdu

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)
TT

Kosova: Sırbistan tüm askeri birliklerini sınır hattından çekmeli

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)

Kosova hükümeti, Sırbistan’ın askeri birliklerinin ülkenin sınır hattına doğru hareketine ilişkin son gelişmelerle ilgili açıklama yaptı.

Sırbistan’ın birliklerini üç farklı yönden Kosova sınır hattına yaklaştırdığı belirtilen açıklamada, “Sırp ordusunun askeri birlikleri dün askeri ve jandarma kapasitelerini, Sırbistan topraklarının birkaç kilometre derinliğinde, Kosova Cumhuriyeti sınır hattı boyunca yer alan 48 ileri harekat üssüne konuşlandırdı. Bu konuşlandırma, aynı zamanda uçaksavar sistemlerini ve ağır topları da içeriyor” ifadeleri kullanıldı.

Sırp askeri birliklerinin sınıra konuşlandırılmasının, Kosova’nın toprak bütünlüğünü ve ülkedeki uluslararası askeri varlığını tehdit ettiği bildirilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

Sırp ordusuna ve jandarmasına ait sınır hattındaki bu 48 üssün varlığına ilişkin kaygımızı birçok kez dile getirdik ve bu üslerin, zaten kanıtlanmış olan gerçeği, Kosova Cumhuriyeti'ne karşı olası askeri saldırıyı desteklemeye hizmet ettiğini vurguladık. Sırbistan kurumları ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’e, Kosova sınır hattındaki tüm askeri birlikleri derhal geri çekmeleri ve ülkemiz için kalıcı bir tehdit oluşturan 28 ileri askeri üssü ve 20 jandarma üssünü kapatıp askerden arındırmaları çağrısında bulunuyoruz.

Açıklamada, Kosova hükümetinin, Sırbistan'dan gelen bu ciddi tehdit konusunda ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle sürekli temas halinde bulunduğu ve kurumların, uluslararası ortaklarla koordineli şekilde ülkenin toprak bütünlüğü, egemenliği, anayasal ve kamu düzenini koruma noktasında her zamankinden daha kararlı olduğu vurgulandı.

Öte yandan, Kosova polisinden yapılan açıklamada da 24 Eylül’de ülkenin kuzeyinde polise saldıran silahlı Sırp grubun Sırbistan’a kaçış güzergahında sürdürülen aramalarda gün içinde çok sayıda silah bulunduğu bildirildi.

Polisin açıklamasında bulunan silahların arasında çok sayıda roketatar, ağır silahlar ve kurşun geçirmez yelekler gibi askeri teçhizatın olduğu ifade edildi.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Kosova Başbakanı Albin Kurti ile dün yaptığı telefon görüşmesinde Kosova sınırındaki Sırp askeri hareketliliği konusundaki endişelerini dile getirmişti.

Kosova'nın kuzeyinde 24 Eylül'de yaşananlar

Kosova'nın kuzeyinde aylardır süren gerginlik, 24 Eylül sabahı çoğunlukla Sırpların yaşadığı Banjska'da yolu kapatan silahlı Sırpların ateş açması sonucu bir polisin ölmesiyle yeniden tırmanmıştı.

Kosova Başbakanı Albin Kurti, "profesyonel bir terörist/suç yapılanması" olarak nitelendirdiği yaklaşık 30 kişilik ağır silahlı grubun Kosova polisine saldırdığını açıklamış, olaydan Sırbistan'ı sorumlu tutmuştu.

Banjska Manastırı ve çevresine sığınan silahlı grup, Kosova polisince kuşatılmış ve bölgede gün boyunca çatışmalar sürmüştü.

Kosova İçişleri Bakanı Xhelal Sveçla, Banjska'da düzenlenen operasyonda en az 3 saldırganın öldürüldüğünü, 2'si saldırgan, 4'ü saldırıyı telsiz bağlantılarıyla destekleyen olmak üzere 6 kişinin gözaltına alındığını duyurmuştu.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, bir Kosova polisinin ölümüyle sonuçlanan olayın Kosovalı Sırplarca yapıldığını doğrulamıştı.



Ayırma ve ilhakın tehlikeleri: Bölünmeden sonra birlik

Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
TT

Ayırma ve ilhakın tehlikeleri: Bölünmeden sonra birlik

Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)

Refik Huri

Suriye'nin birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi yönündeki resmi Arap ve uluslararası çağrıların yanında, Suriye'nin bölünmesi yönünde seslerin yükselmesi şaşırtıcı değil. İlginç olan, bölünmeyi savunanların üç temel hususu göz ardı etmeleridir. Birincisi, Suriye'nin 2011 yılından bu yana bölgesel veya uluslararası bir gücün ya da her ikisinin kontrolünde olan kısımlara bölünmüş olduğudur. İkincisi, rejimin yıkılmasından sonraki doğal eğilim, bölünmeden birleşmeye doğru gitmektir; bölünmeyi resmen veya zorla kökleştirmek değildir. Üçüncüsü, Suriye haritası bölge haritasından izole bir harita değildir, dolayısıyla aktörler ister yerel ister bölgesel veya küresel olsunlar, bu haritayla oynamak, diğer haritalarla oynamaya kapalı bir süreç değildir.

Lübnan ve ardından Irak'tan öğrendiğimiz ders Sykes-Picot haritalarının, yüz yıldan fazla bir süredir milliyetçi birleştirme çabalarının ve mezhepçi bölme çabalarının başarısına direndiğidir. Ne ülkeler arasındaki birlik girişimleri başarılı oldu ne de bölünmeler gerçekleşti. Sir Mark Sykes ve François Georges-Picot'nun bölge hakkındaki bilgisizliklerine, İngiliz ve Fransız stratejik tercihler, iki manda ülkesi arasındaki petrol ve diğer hususlarla ilgili rekabet nedeniyle heterojen grupları kapsayan sınırlar çizmekte keyfi davrandıklarına dair hikayelere rağmen, bölge ülkelerinin haritaları iç içe geçmiş ve birbiriyle bağlantılıdır.

Diğer bir deyişle Suriye'de haritanın değişmesi, Lübnan, Irak, Filistin, Türkiye ve İran'daki haritaların da değişmesi anlamına geliyor. Bu da bir tür ayırma ve bir tür ilhak demektir. Zayıf ülkelerden toprak almak ve hayallerini gerçekleştirmek isteyen güçlü ülkelere eklemektir. Burada Osmanlı İmparatorluğu'nun özellikle Halep ve Musul'u ilhak etme hayallerine, Velayeti Fakih’in “Gizli İmam'ın zuhuru ve devletinin kurulması” için her şeyi ilhak etme ve dünyayı yönetme hayalleri, Suriye'deki Golan Tepeleri, Hermon Dağı'nın zirvesi, su kaynakları, Batı Şeria ve tabii Gazze’yi kapsayan ve hatta Güney Lübnan'da Evveli Nehri'ne kadar uzanan “Büyük İsrail” hayalleri ekleniyor.

Ayırma ve ilhak denkleminin gerçekten başarılı olması durumunda bölgede nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını bilmeyen yoktur. Topraklarını kaybeden ülkeler ile kendilerine ait olmayan toprakları ilhak eden ülkeler arasında bir barış, kalkınma ve iş birliği tablosu olmayacağı kesindir. Aksine çatışmalara ve savaşlara sahne olacaktır. Dahası sadece İsrail ile toprağı kurtarmak için bir yüz yıl daha sürecek askeri çatışma yaşanmayacak, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu ile Pers İmparatorluğu arasındaki yüzyıllar süren çatışmalara da geri dönülecektir. Bu ikisi arasındaki çatışma ise sadece nüfuz için değildir.

Bölgesel oyunun, ister şiddetli çatışma bağlamında isterse her bir bölgesel gücün kendine özgü alanlarda nüfuzunu artırma ve böylece yeni bir bölgesel güvenlik sistemi düzenleme anlayışı bağlamında olsun, Türkiye, İran ve İsrail ile sınırlı olduğu düşünülemez. Uluslararası oyun daha büyük. Fransız siyaset bilimci Bertrand Badie'nin “ittifakların giderek ortadan kalktığı ve mevcut gerçekliğe damga vuran bir aşırı akışkanlığın hâkim olduğu, böylece korunan müttefik veya vekilin asıl güç karşısında bir tür bağımsız hareket etme marjına sahip olduğu bir döneme giriş” olarak adlandırdığı bir dönemde, fırsat verilen devlet dışı güçler olgusunun rolü açıktır.

Rusya Ukrayna savaşıyla meşgulse de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Deniz Üssü'nün korunması için de aktif olarak çalışıyor. Ukrayna savaşında bile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yürüttüğü savaş Ukrayna'dan çok daha büyük bir savaştır. Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığı analize göre Soğuk Savaş sonrasında Batı'nın Rusya'ya karşı haddini aşma durumunu “düzeltmek” ve Moskova'nın büyük bir gücün odak noktası olduğunu kanıtlamak için yapılan bir savaştır.

Mara Karlin'in “Topyekûn Savaş” ile ilgili bir makalesinde söylediği gibi, ABD “Kızıldeniz'in güvenliğini sağlamada başarısız olduysa ve Hint ile Pasifik Okyanuslarını güvence altına alma gücü ile ilgili soru karşısında durduysa” da Ortadoğu ve Uzakdoğu’da büyük oyunu oynamaya kararlı. Çin, ABD tarafından korunan Tayvan'ı geri almakla çok ilgilense ve 130 ülkenin katıldığı “Kuşak ve Yol” projesi konusunda çok rahat olsa da kendisine nüfuz alanları aramaya zorlayan devasa bir deniz ve hava kuvveti inşa ediyor. Ortadoğu ise sadece ticaretten ibaret değil.

Ayırma ve ilhak konuşmaları ile ilgili olarak George Washington Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve uluslararası sorunlar profesörü Mark Lynch, “Ortadoğu'nun sonu”ndan bahsediyor. Neden? Çünkü ona göre “eski bir harita yeni bir gerçekliği çarpıtıyor.” Ortadoğu artık Amerikan üniversitelerinin ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın haritalarındaki gibi Arap dünyası, İsrail, Türkiye ve İran’dan ibaret değil. ABD Merkez Komutanlığı haritasına göre artık Afganistan, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya, Pakistan ve Somali'yi de kapsıyor. Edgar Morin'in dediği gibi “Hayatın tümü belirsizlik denizinde yüzmektir.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.