İran'da ‘First Lady’ tartışması

Cumartesi günü Tahran'da kadınlara yönelik olarak düzenlenen medya festivalinin oturum aralarında İranlı kadın yetkililerle selfie çekilen bir yabancı medya mensubu. (IRNA)
Cumartesi günü Tahran'da kadınlara yönelik olarak düzenlenen medya festivalinin oturum aralarında İranlı kadın yetkililerle selfie çekilen bir yabancı medya mensubu. (IRNA)
TT

İran'da ‘First Lady’ tartışması

Cumartesi günü Tahran'da kadınlara yönelik olarak düzenlenen medya festivalinin oturum aralarında İranlı kadın yetkililerle selfie çekilen bir yabancı medya mensubu. (IRNA)
Cumartesi günü Tahran'da kadınlara yönelik olarak düzenlenen medya festivalinin oturum aralarında İranlı kadın yetkililerle selfie çekilen bir yabancı medya mensubu. (IRNA)

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin eşi Cemile Alemu’l Huda’nın katıldığı medya etkinliklerinde ‘First Lady’ tanımlamasının kullanılması İran çevrelerinde tartışmalara yol açtı.

Söz konusu tartışma, Uluslararası Hurşid (Farsça’da güneş) Medya Festivali’nde program sunucusunun İran cumhurbaşkanının eşi için ‘First Lady’ ifadesini kullanmasının ardından başladı. İran medyasında yer alan haberlere göre festivalde Cemile Alemu’l Huda'nın girişimiyle 40 ülkeden ‘kadın medya profesyonelleri’ ağırlandı.

Bu olay, Mahsa Amini adlı genç kadının başörtüsü standartlarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra öldürülmesinin ardından geçen yıl ülkeyi sarsan son protestolar sırasında gözaltına alınan kadın gazetecilerin içinde bulunduğu kötü durum nedeniyle karşılaşılan eleştirilerle tezat oluşturuyordu.

Cemile Alemu’l Huda, ‘First Lady’ olarak sunulduktan sonra şunları söyledi: “First Lady olarak tanıtıldığımı yeni öğrendim. Şunu söylemek gerekir ki İran İslam Cumhuriyeti yapısında first lady denecek kişi (ben değil), Rehber Ali Hamaney’in eşidir.”

Yanıt, İran rejiminin bir numaralı makamı olan Rehberlik koltuğundaki Ali Hamaney'in Basın Sorumlusu Mehdi Fedaili'den geldi. Fedaili, İran'da yasaklı olan X platformunda (eski adıyla Twitter) tartışmalı bir paylaşımda bulunarak şunları söyledi: “Büyük adamların yanında rol oynayan büyük kadınlar az değildir. Ancak devlet adamlarının onları onurlandırmak için Batı’nın uygun olmayan modelini kopyalaması yanlış olur.”

Fedaili’nin yorumu Reisi’nin müttefiklerinden gelen eleştiri fırtınasının başlangıcıydı. Tartışmaya İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Tesnim haber ajansı da katıldı. Ajansın internet sitesinde konuya dair bir yorumda şu ifadeler yer aldı: “Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen bir kişinin, anayasanın yapısı açısından eşine özel bir statü verebileceğini zannetmek yanlıştır.”

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin eşi Cemile Alemu’l Huda Cumartesi günü Tahran'da düzenlenen festivalde konuştu. (Fars Haber Ajansı)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin eşi Cemile Alemu’l Huda Cumartesi günü Tahran'da düzenlenen festivalde konuştu. (Fars Haber Ajansı)

Yönetim kurulu başkanlığını Rehber Danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin yaptığı Farhikhtegan gazetesi ise İran Cumhurbaşkanı’nın eşine yönelik eleştirisini “Hamaney’in eşinin hiçbir fotoğrafının İran medyasında yayınlanmamasına” dayandırdı.

Gazetede şu ifadeler yer aldı: “Cumhurbaşkanının eşinin uygulamalarının amacı yöneticilerin kadın alanındaki zayıflığını örtmekse, konumunu ve nüfuzunu kadın alanındaki temel sorunları çözmek için kullanması kendisi için daha iyidir. First Lady'nin anlamının İran'ın siyasi gelenekleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Cemile Alemu’l Huda'nın bu tanımlamayı kabul etmesine şaşırdık. Herkes bunun ABD'de var olduğunu biliyor ve genellikle hükümetteki modern atmosferi tanımlamak için kullanılıyor.”

Bu öfkeli tutumlara yanıt olarak eski İran Meclis Başkanı Ali Laricani'ye yakın olan Khabar Online internet sitesi şunları yazdı: “Cemile Alemu’l Huda'nın bir cümlesi, dikkatlerin cumhurbaşkanının eşine çevrilmesi için yeterli. New York ziyaretinde kendisine eşlik eden heyette eşi ve kızının da bulunması nedeniyle cumhurbaşkanına yönelik eleştiriler hâlâ devam ediyor.”

Son yaşananlar, ilk değil. Zira ‘First Lady’ tanımı İran çevrelerinde daha önce de tartışmalara yol açtı. Geçtiğimiz Ocak ayında, genç kadın Mahsa Amini'nin ölümünün ardından başlayan protesto hareketinin ortasında İranlı kadın aktivistlerin başını çektiği başörtüsü özgürlüğü çağrılarına karşı İranlı yetkililerin başlattığı kampanya sırasında İran, Birinci Uluslararası Etkili Kadınlar Konferansı’na ev sahipliği yaptı.

İran medyası daha sonra yetkililerin daveti üzerine konferansa katılan yabancı konukların konuşmalarında İran cumhurbaşkanının eşinin ismini vermek için ‘First Lady’ tanımının kullanıldığına dikkat çekti.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, konferans öncesinde yaptığı konuşmada bunun İran Cumhurbaşkanı’nın eşi Cemile Alemu’l Huda'nın özel girişimiyle gerçekleştiğini söyledi. Abdullahiyan, “Bu konferansta Cemile Alemu’l Huda ‘First Lady’ olarak çağrıldı. Ancak o bize ülkede bir First Lady'nin olduğunu ve onun da Rehber Ali Hamaney’in eşi olduğunu hatırlattı” ifadelerini kullandı.

İran’ı Cumhurbaşkanı değil Rehber yönetiyor

Şah rejiminin 1979’da yaşanan devrim ile son bulmasının ardından kurulan İslam Cumhuriyeti rejiminde Cumhurbaşkanı’nı halk seçiyor. Ancak Cumhurbaşkanı’nın da üzerinde Şii Velayet-i Fakih makamı bulunuyor ve ülkeyi gerçekte Rehber yönetiyor. “Veliyy-i Fâkih” ve “Rehber” sıfatlarıyla anılan dinî lider, 88 üst düzey Şii din adamının oluşturduğu Uzmanlar Meclisi (Meclis-i Hubregân) tarafından belirleniyor. Rehber ömür boyu iktidarda kalırken, Ordu, Devrim Muhafızları, polis, medya ve istihbarat teşkilatı doğrudan Rehber’e bağlı olmakla beraber Anayasa Mahkemesi konumundaki 12 üyeli Anayasa’yı Koruma Konseyi’nin (Şûrâyı Nigehbân) 6 üyesini Rehber atıyor. 1979’da rejimin kurucu Ayetullah Humeynî “İmam” sıfatıyla bu makamdayken, 1991’de ölümünün ardından “Rehber” sıfatıyla Ali Hamaney bu koltuğa oturdu.    



Hindistan ve Pakistan neden diğer ülkeler gibi savaşmıyor?

Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
TT

Hindistan ve Pakistan neden diğer ülkeler gibi savaşmıyor?

Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)

AP, Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilime dikkat çekerek, iki ülkenin 1947'de İngiltere'den bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana üç büyük çaplı savaşa sahne olduğunu belirtti. İki komşu ayrıca, dünyanın en soğuk ve en yüksek rakımlı savaş alanı olarak tanımlanan bir buzulun tepesindeki çatışma da dahil olmak üzere onlarca çatışmaya tanık oldular.

Son gerginlik, Hindistan'ın Pakistan'ı suçladığı, İslamabad'ın ise herhangi bir dahli olduğunu reddettiği, turistlere yönelik ölümcül bir silahlı saldırının ardından yaşandı.

Hindistan ve Pakistan diğer ülkeler gibi savaşmıyor. Buradaki başat faktör, büyük saldırıları caydırmanın ayırt edici bir aracı ve durum kötüleşse bile çatışmanın kontrolden çıkmayacağının garantisi olan nükleer cephanelikleri.

Ncjxj
 Keşmir'in Pakistan tarafından yönetilen kısmının başkenti Muzafferabad'da Hindistan saldırıları sonucu yıkılan bir caminin yakınında nöbet tutan askerler (AFP)

Hindistan ve Pakistan neden bu şekilde savaşıyor? Çünkü nükleer cephanelikleri birbirlerini yok edebilecek kapasitede.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardığına göre konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Pakistanlı güvenlik analisti Seyyid Muhammed Ali şu ifadeleri kullandı: “Pakistan ve Hindistan diğer tarafı defalarca yok etmeye yetecek kadar nükleer silaha sahip. Nükleer silahları, Karşılıklı Garantili İmha (MAD) senaryosu yaratıyor. Her iki ülke de stoklarının boyutunu ve kapsamını diğerine MAD garantisini hatırlatacak şekilde bilinçli olarak geliştirdi.”

Her iki ülke de nükleer kapasitelerini açıklamıyor, ancak her birinin 170 ila 180 arasında kısa, uzun ve orta menzilli savaş başlığına sahip olduğuna inanılıyor. Her iki ülke de bu silahları hedeflerine ulaştırmak için farklı sistemlere sahip.

Ali, cephaneliklerin daha fazla çatışmayı önlemek ve caydırmak için savunma amaçlı bir hamle olduğunu, çünkü ‘iki tarafın da böyle bir savaşı başlatmayı göze alamayacağını ya da bundan bir şey elde etmeyi umamayacağını’ söylüyor.

İlk bakışta öyle gelmeyebilir ama nükleer silahlar karşı tarafa aşırı tepki veremeyeceğini hatırlatır. Ancak cephaneliklerini çevreleyen gizlilik, Pakistan ya da Hindistan'ın nükleer bir ilk saldırıda hayatta kalıp kalamayacağının ve ‘ikinci saldırı kabiliyeti’ olarak adlandırılan misilleme yapıp yapamayacağının belirsiz olduğu anlamına geliyor.

Jfjfj
Pakistan'ın Lahor kenti yakınlarında Hindistan saldırısında hasar gören hükümet sağlık ve eğitim kompleksinin yönetim binası önünde duran arama kurtarma görevlileri (Reuters)

Bu kabiliyet, nükleer gerilime yol açabilecek saldırganlığı önleyerek bir düşmanın ilk saldırı yoluyla nükleer bir savaşı kazanmaya çalışmasını engeller. Bu kabiliyet olmadan, teoride, bir tarafın diğerine savaş başlığı fırlatmasını engelleyecek hiçbir şey yoktur.

Keşmir anlaşmazlığın merkezinde

Hindistan ve Pakistan, her birinin bağımsızlığını kazandığı 1947'den bu yana Keşmir üzerinde hak iddia ediyor ve sınır çatışmaları on yıllardır bölgeyi istikrarsızlaştırıyor.

Keşmir, Hindistan yönetimine karşı direnen silahlı isyancıların bulunduğu, iki ülke arasında bölünmüş tartışmalı bir Himalaya bölgesidir.

Her iki ülke de Keşmir'in bir bölümünü kontrol ediyor. Bölge yoğun bir şekilde askerileştirilmiş bir sınırla bölünmüş durumda.

Ezeli rakipler üç savaşlarından ikisini de Keşmir için yapmışlardır.

Birçok Keşmirli Müslüman, isyancıların bölgeyi Pakistan yönetimi altında ya da bağımsız bir devlet olarak birleştirme hedefini destekliyor.

Hindistan kontrolündeki Keşmir'de yaşanan sınır çatışmaları ve militan saldırıları Yeni Delhi'nin İslamabad'a karşı giderek daha sert bir tutum takınmasına ve onu ‘terörizmle’ suçlamasına neden oldu.

Son çatışmada Hindistan, geçen ay gerçekleşen silahlı katliamla bağlantılı olarak Pakistan destekli militanlar tarafından kullanılan yerleri vurarak Pakistan'ı cezalandırdı.

Geleneksel askeri dengesizlik

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün (IISS) Askeri Denge Raporu'na göre Hindistan 2025 yılında 74,4 milyar dolar harcamayla dünyanın en büyük savunma harcaması yapan ülkesi ve dünyanın en büyük silah ithalatçılarından biri.

Pakistan ise geçen yıl 10 milyar dolar harcadı. Pakistan, komşusuna kıyasla iki kat daha fazla aktif silahlı kuvvete sahip olan zengin Hindistan'la asla boy ölçüşemez.

Hindistan'ın silahlı kuvvetleri geleneksel olarak Pakistan'a odaklanmış olsa da, mücadele etmesi gereken bir başka nükleer komşusu da Çin. Hindistan, Hint Okyanusu'ndaki deniz güvenliği konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor.

Bunlar Pakistan'ın güvenlik modelinde dikkate almak zorunda olmadığı iki faktör.

Pakistan'ın uzun ve dar yapısı, ordunun dış politikadaki büyük rolü ile birleşince silahlı kuvvetlerin hareketli olmasını ve savunmaya öncelik vermesini kolaylaştırıyor.

Tırmanma ve gerilimi azaltma modeli

Ne Pakistan ne de Hindistan diğerine karşı askeri hamlelerini duyurmak için acele etmiyor. Mevcut düşmanlıkların alevlenmesinden de anlaşılacağı üzere, saldırıların ve misillemelerin teyit edilmesi biraz zaman alabilir.

Ancak her ikisi de diğerinin kontrolündeki topraklarda ve hava sahasında operasyonlar yürütüyor.

Bu operasyonlar bazen kontrol noktalarına, tesislere ya da militanlar tarafından kullanıldığı iddia edilen yerlere zarar vermeyi amaçlıyor. Aynı zamanda liderleri kamuoyunun baskısına boyun eğmeye ve yanlış hesaplama potansiyeline sahip bir şekilde karşılık vermeye zorlamak, onları utandırmak veya kışkırtmak da amaçlanıyor.

Bu faaliyetlerin çoğu Keşmir'i Hindistan ve Pakistan arasında bölen Kontrol Hattı boyunca gerçekleşiyor.

Jfjdj
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)

Bu hattın medya ve kamuoyundan büyük ölçüde izole edilmiş olması, saldırı veya misilleme iddialarının bağımsız olarak doğrulanmasını zorlaştırıyor.

Bu tür olaylar, iki ülkenin nükleer kapasiteleri göz önüne alındığında uluslararası endişeleri arttırmakta, dikkatleri Hindistan ve Pakistan'a ve nihayetinde Keşmir üzerindeki rekabet eden iddialarına geri çekmektedir.

Her iki ülkenin de kaynaklar için rekabet etmesini gerektirecek bir durum söz konusu değil

Pakistan'ın muazzam bir maden zenginliği var, ancak Hindistan'ın bundan faydalanmak gibi bir arzusu yok. Hinduların çoğunlukta olduğu Hindistan ile Müslümanların çoğunlukta olduğu Pakistan arasında temel ideolojik farklılıklar olsa da birbirlerine hükmetmek ya da birbirlerini etkilemek gibi bir amaçları yok.

Keşmir dışında birbirlerinin topraklarında hak iddia etmek ya da hegemonya kurmak gibi bir niyetleri de yok.