Fransa’da Beşinci Cumhuriyet 65 yaşında

Fransa’nın başkenti Paris’te 14 Temmuz’daki Ulusal Gün kutlamaları (AFP)
Fransa’nın başkenti Paris’te 14 Temmuz’daki Ulusal Gün kutlamaları (AFP)
TT

Fransa’da Beşinci Cumhuriyet 65 yaşında

Fransa’nın başkenti Paris’te 14 Temmuz’daki Ulusal Gün kutlamaları (AFP)
Fransa’nın başkenti Paris’te 14 Temmuz’daki Ulusal Gün kutlamaları (AFP)

Beşinci Fransa Cumhuriyeti’nin 4 Ekim 1958’deki kuruluşundan bu yana geçen 65 yıl boyunca Fransa, genel olarak siyasi istikrarın yaşandığı, cumhurbaşkanının büyük yetkilere sahip olduğu bir sistem içinde yaşadı. Eski Fransız cumhuriyetlerinin tarihini karakterize eden parlamento çatışmalarının yoğunluğu azaldı. Bugüne kadar bu cumhuriyet, esnekliğini ve uyum sağlama yeteneğini kanıtladı.

Peki, Beşinci Cumhuriyet’in devam etmesinin en önemli sebepleri ve en öne çıkan noktaları nelerdir?

Esneklik ve uyum yeteneği

Bugün halen yürürlükte olan Beşinci Cumhuriyet’in uzun ömürlü olmasının temel nedeni, esnekliği ve uyum yeteneğidir. Anayasasının onaylanmasından bu yana resmi olarak sorgulanmamış olmasına rağmen, Fransa merkezli Le Figaro gazetesinin dün yayınladığı bir habere göre, reform yapmaya ve gelişmeye devam etti.

Beşinci Cumhuriyet rejimi, Cezayir Savaşı etrafında dönen derin siyasi krize ve çatışmalara yanıt verebildi. 13 Mayıs 1958’de Fransız hükümeti, hükümetin başına geçen General Charles de Gaulle için özel görevler kabul etti. De Gaulle, 28 Eylül 1958’de referandumla onaylanan ve aynı yılın 4 Ekim’inde Beşinci Cumhuriyet’in başladığı yeni bir anayasanın oluşturulmasında önemli bir rol oynadı.

sxc
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 1958 Fransız Anayasası’nın ilanının 65. yıl dönümü dolayısıyla 4 Ekim 2023’te Paris’teki Anayasa Konseyi’nde konuşma yapıyor (Reuters)

Beşinci Cumhuriyet’in doğuşuyla Dördüncü Cumhuriyet geride bırakıldı. Le Figaro’ya göre 1958 Anayasası, Cezayir savaşının krizini çözemeyen Genel Kurul (parlamento) hakimiyetindeki sisteme ve ‘parti sistemine’ son vermek için gelmişti. Anayasa, her şeyden önce Fransa’nın 1940’ta Naziler tarafından yenilgiye uğratıldığı İkinci Dünya Savaşı’nda direnmesini engelleyen parlamenter sisteme yanıt vermeyi amaçlıyordu. Bu yenilgi, Üçüncü Fransız Cumhuriyeti’nin parlamenter sistemine son verdi.

sdth
Fransız Mühürler Bekçisi (Garde des sceaux- Adalet Bakanı) Michel Debre, 6 Ekim 1958’deki mührünün ardından Beşinci Cumhuriyet Anayasasını sunuyor (AFP)

Anayasa değişikliği

1960’tan 2008’e kadar Beşinci Cumhuriyet’in sistemi, yirmi dört kez revize edildi ve Temel Kanun’un 66 maddesi yeniden yazıldı veya değiştirildi.

Fransa Anayasa Konseyi’nin internet sitesinde yer alan açıklamaya göre, 4 Haziran 1960 tarihli ilk anayasa değişikliği, anayasanın 86. maddesinde yapılan değişikliğe göre eski Afrika kolonilerinin bağımsızlığına izin veriyordu.

Bazı uluslararası anlaşmaların (1993’te sığınma hakkı ve 1999’da Uluslararası Ceza Mahkemesi) onaylanmasına izin verilmesi de dahil olmak üzere diğer değişiklikler daha sonra geldi. Bu değişiklikler daha belirleyiciydi. Le Figaro’ya göre bu, cumhurbaşkanlığı görevleriyle ilgili incelemelerden başlayarak kurumların lafzının, ruhunun ve uygulamalarının değiştirilmesine katkıda bulundu.

zxs
Fransız Anayasa Konseyi, 3 Mayıs 2023’te Paris’te (Reuters)

Cumhurbaşkanlığına ilişkin ilk değişiklik, cumhurbaşkanlığı seçiminin artık 80 bin seçmenle değil, doğrudan halk oyuyla yapılmasıydı. Bu değişiklik, 6 Kasım 1962’de yapılan referandumda Fransız halkının yüzde 76,97’sinin oyuyla kabul edildi. Le Figaro’ya göre bu, Beşinci Cumhuriyet sistemindeki en radikal dönüm noktasıdır. Cumhurbaşkanının, hükümetin ve parlamentonun yetkilerine ilişkin başka hiçbir madde değişmese bile halk oyu, cumhurbaşkanına meşruiyet, dolayısıyla yetki vererek onu her şeyin kendisinden kaynaklandığı ve her şeyin kendisine döndüğü kişi haline getiriyor.

thyu
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Mart 2007 (AFP- Arşiv)

Eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac döneminde 24 Eylül 2000’de büyük bir çoğunluk katılımıyla yapılan değişiklik referandumunun (yüzde 69,81’lik rekor bir çekimser oy oranıyla yüzde 73,21 evet oyu verdi) ardından cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldan beş yıla indirgenerek anayasada büyük bir değişiklik yapıldı. Cumhurbaşkanlığının görev süresi ile temsilcilerin görev yetkilerinin eş zamanlı hale getirilmesi ve 2002 yılından bu yana Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından milletvekili seçimlerinin yapılması nedeniyle parlamento çoğunluğu, oylama yöntemi sebebiyle her zamankinden daha fazla, başkanlık çoğunluğunun bir uzantısı haline geldi. Le Figaro’ya göre bu durum, en azından 2022 yılında yeniden cumhurbaşkanı seçilen Macron’un yalnızca göreli bir çoğunluk elde etmesine kadar geçerliydi.

thy
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2022 Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferinin ardından kutlama yapıyor (AFP)

Kriz karşısında etkinlik

Şarku’l Avsat’ın Fransa merkezli Montaigne Araştırma Enstitüsü’nden aktardığına göre Beşinci Cumhuriyet, etkinliğine dair yeterli kanıtı sağladı. 1961 askeri darbesi ve 1968 toplumsal devrimi gibi krizler karşısında Cumhuriyet, bunları anayasal araçlarla aşmayı başardı. Bu anayasal araçlar ise; İlk durumda 16. maddeyle cumhurbaşkanına tanınan tüm yetkiler, ikinci durumda ise Ulusal Meclis’in feshiydi.

Fransız Siyasi ve Parlamenter Gazetesi’nin çarşamba günü yayınladığı bir haberine göre, 1968’de General de Gaulle’e verilen cumhurbaşkanlığı fesih yetkisi, onun birkaç hafta süren gösterilere yeni bir sayfa açmasına olanak tanıdı. Cumhurbaşkanı Georges Pompidou 1974 yılında öldüğünde anayasa, cumhurbaşkanlığını geçici olarak Senato Başkanına devrederek güçlü bir devletin devamlılığını sağladı. 1986, 1993 ve 1997 yıllarında Cumhuriyet, çeşitli ‘bir arada yaşama’larla gerçeklik sınavını geçmeyi başardı. ‘Bir arada yaşama’, aynı siyasi partiye mensup olmayan cumhurbaşkanı ile başbakan arasındaydı.

csdf
Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, 7 Haziran 1968’de kendisiyle yapılan bir röportaj sırasında (AFP- Arşiv)

Bu etkinliğin ana nedeni, Montaigne Araştırma Enstitüsü’ne göre, gücün açıkça halka, özellikle de doğrudan seçim yoluyla cumhurbaşkanına devredilmesi, seçim çoğunluğunun hükümet çoğunluğunu destekleyen parlamento çoğunluğunu takip etmesi ve bu üç çoğunluğun seçiminin bazı istisnalarla çakışmasıdır. Bu düzen, cumhurbaşkanlığı süresinin beş yıla indirilmesiyle (2000 yılında) ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından belirleyici parlamento seçimlerinin yapılmasıyla daha tutarlı hale geldi.

scdfe
Paris’teki Fransız göstericiler, 12 Şubat 2022 (Reuters)

Çağdaş Fransız rejimlerinin sürdürülebilirliği

Sürdürülebilirlik açısından, 1870 Savaşı’nın ardından doğan ve 1940’ta Fransa’nın Almanya’ya yenilmesiyle sona eren Üçüncü Fransız Cumhuriyeti, Fransız cumhuriyetleri arasında Beşinci Cumhuriyet’ten yetmiş yıl daha uzun ömürlü olan tek cumhuriyettir. Üçüncü Cumhuriyet’in kuruluşunun fiilen Şubat 1875’te çıkarılan anayasa kanunlarıyla gerçekleştirildiği dikkate alınırsa Üçüncü ve Beşinci Cumhuriyetlerin yaşı eşit, yani 65 olacaktır.

Diğer yandan 3. Napolyon’un imparatorluğu (1852- 1870) on sekiz yıl sürdü 1. Napolyon’un imparatorluğu on bir yıldan az (1804- 1815) sürdü. Kral Louis Philippe’nin başkanlığındaki Temmuz monarşisi (1830- 1848) yaklaşık on sekiz yıl sürdü. Birinci Fransız Cumhuriyeti on iki yıl (1792- 1804) ve Dördüncü Cumhuriyet on iki yıl (1946- 1958) devam etti.

xscdf
Fransız Hava Kuvvetleri’ne ait alfa uçakları, Paris’teki Bastille Günü (Fransa Ulusal Günü) için düzenlenen geleneksel askerî geçit töreni sırasında Şanzelize Caddesi üzerinde uçuyor, 14 Temmuz 2017 (Reuters)

Hızla değişen bir toplumda Beşinci Fransız Cumhuriyeti, bugün birçok zorlukla karşı karşıya. Siyasi ve Parlamenter Dergisi’nin haberine göre Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Yeni Kaledonya’nın Fransa’dan bağımsızlığı, Korsika adasının özerkliği, ademi merkeziyet ve cumhurbaşkanının temel konularda referandum çağrısı gibi meselelerle yüzleşmek için önümüzdeki aylarda bir dizi anayasal reform başlatmaya çalışacak.



İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
TT

İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)

Yusuf Azizi

İsrail Hava Kuvvetleri, 13 Haziran'da İran’a geniş çaplı bir saldırı düzenledi ve Tahran buna füzeler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) karşılık verdi. Çatışmalar, 23 Haziran'a kadar devam etti ve ABD, 21 Haziran cumartesi günü B-2 bombardıman uçaklarıyla İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesislerini bombaladıktan sonra arabuluculuk yapmaya başladı.

Bu makalede İran ve İsrail'deki başlıca aktörlere odaklanarak bölgeyi sarsan bu savaşta şimdiye kadar kaybedenleri ve kazananları tespit etmeye çalıştım. Bu aktörlere, savaşın sonucunda ya da daha sonraki bir aşamada İsrail'in desteğiyle mevcut rejimin devrilmesi durumunda onun yerine geçebilecek İranlı muhalefet güçleri de dahil.

Zafer mi, yenilgi mi?

Tahran'dan başlayalım. İran rejimi özellikle 7 Ekim 2023'te Hamas ve müttefiklerinin İsrail'e düzenlediği saldırının ardından Lübnan, Suriye ve Irak'taki müttefiklerinin aldığı darbelerden sonra böyle bir çatışmaya hazırdı. İran ve İsrail, her biri kendi perspektifinden zaferin onda olduğunu iddia etti. İsrail, 1948'deki kuruluşundan bu yana eşi ve benzeri görülmemiş füzeli saldırılara uğrarken söz konusu saldırılarda, konutlar, hükümet binaları ve hassas araştırma ve güvenlik merkezleri vuruldu. Saldırının yol açtığı hasarın ayrıntıları halen gizli tutuluyor. Ayrıca Ben Gurion Havaalanı tamamen felç oldu. İsrail ağır ekonomik kayıplar yaşadı. Onlarca asker ve sivil öldürüldü.

Ancak İsrail’in ağır yaptırımların uygulandığı İran'ın aksine, başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinden doğrudan destek görecek ve bu da hızlı bir şekilde toparlanmasını sağlayacağına şüphe yok. İran ise çok ağır darbeler aldı. İran çok sayıda askeri komutanının ve güvenlik yetkilisini kaybetti, önde gelen nükleer bilim adamları suikasta kurban gitti, askeri üsler, nükleer tesisler ve ekonomik merkezler yakın vadede telafi edilemeyecek şekilde zarar gördü. Bu durum, İsrail istihbaratının İran’daki kurumlara derinlemesine sızması ve ülkenin hava sahasına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde girmesinin bir sonucuydu.

Buna rağmen İsrail, İran rejimini devirmeyi veya liderlerini tamamen ortadan kaldırmayı başaramadı. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney saldırının ilk günlerinde ortadan kayboldu. Bu yüzden İran'ın zafer iddiası sadece propagandadan ibaret gibi görünüyor. Çünkü durum, İsrail'in saldırıları sonrasında Lübnan'daki Hizbullah'ın başına gelenlere benziyor. Bu saldırılar, İsrail'in istediği zaman bombardıman yapabildiğini, İran'ın da füze saldırılarıyla karşılık vereceğini hesaba kattığını gösterdi. Bu yüzden orta ve uzun vadede İran rejimi bu savaşın başlıca kaybedeni olarak nitelendirilebilir.

Kaçırılan fırsatlar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’a karşı başlayan saldırının ilk saatlerinde İran halkını rejime karşı ayaklanmaya çağırdı. Eski İran Şahı’nın oğlu Rıza Pehlevi de bu çağrıları tekrarladı. Ancak bu çağrılar ne başkent Tahran'da ne de diğer şehirlerde kayda değer bir yanıt buldu, aksine başkentin nüfusunun yaklaşık yarısı hava saldırılarından kaçmak için ülkenin kuzeyine kaçtı. Analistlere göre İran halkı gösterilere katılmaktan, saldırgan bir yabancı güçle iş birliği yapmayı reddetmeleri ve Afganistan, Irak ve Libya'daki trajik senaryoların tekrarlanmasından korkmaları nedeniyle kaçındı.

Entelektüeller, yazarlar ve sanatçılar bu reddi dile getirdiler. İran'da, özellikle Tahran ve Fars bölgelerinde rejimin popülaritesinin keskin bir şekilde düşmesine rağmen, milliyetçi, ulusalcı ve mezhepçi duygular, 2022 yılında Mehsa Amini’nin kıyafet uygulamasına riayet etmediği için polis tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protesto gösterilerinde olduğu gibi ayaklanmaların çıkmasını engelledi. Azerbaycan ve Ahvaz (Huzistan) eyaletlerinde de Rıza Pehlevi'nin iktidara geri dönme endişelerinin arttığı bir ortamda, İsrail saldırısını desteklemek kabul edilebilir bir seçenek değildi.

Sınırlı bir kazanım ve beklenen bir yenilgi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İran ve İsrail rejimlerinin açıkça ifade ettikleri coşkuya rağmen, Tahran için durum geçici bir zaferden öteye geçmiyor. Vatandaşların evlerine dönmeleri, otoritenin zayıflığı, yaşam krizinin derinleşmesi ve enflasyonun yükselmesi nedeniyle hissettikleri güvensizliği ortadan kaldırmadı. Bu durum, özellikle Fars olmayan etnik grupların yaşadığı bölgelerde yeni ayaklanmaların patlak vermesine ve hatta Devrim Muhafızları tarafından bir iç darbeye yol açma tehlikesi yaratıyor.

Bir uydu kanalı, Netanyahu’nun saldırıdan üç gün önce Rıza Pehlevi ile görüştüğünü ve İran halkını harekete geçirme konusunda anlaştıklarını bildirdi. Ancak halkı harekete geçiremediler. Çünkü iki tarafın ilişkileri, merhum İran Şahı ve Tel Aviv arasında tarihi bir yakınlığa dayanıyor. Pehlevi, 2023 nisanında İsrail'i ziyaret etmiş ve bu ziyaret İran’da yaygın tartışmalara yol açmıştı.

Gerçek kaybedenler ve kazananlar

İlk kaybedenler, açıkça İsrail'in tarafını tutarak İran halkının güvenini kaybeden Rıza Pehlevi'dir. Pehlevi, daha önceki tutumlarıyla diğer milletlerin haklarını inkar ettiği için onların desteğini de kazanamamıştı. İkinci kaybedenler ise İran'daki, özellikle de Ahvaz’daki ekonomik merkezlerin bombalanmasından memnun olanlar oldu. Bu tesisler Ahvazlılara aittir. Bu kişiler, saldırının rejimi yıkacağını sansalar da halk bu çağrılara yanıt vermedi.

Ayrıca, İran rejiminin ve monarşi akımının ezeli düşmanı olan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün (HMÖ) tutumu da dikkat çekiciydi. Örgüt, daha önce Amerikan sağıyla ilişkileri olmasına rağmen İsrail saldırısını desteklemekten kaçınıp‘ne uzlaşı ne savaş’ sloganını benimsedi. Üçüncü çözümün halkın elinde demokratik değişim ve organize direniş olduğunu söyledi. Böylece, Irak-İran Savaşı sırasında Saddam Hüseyin ile ittifak kurarak güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdiği tarihi hatasını tekrarlamaktan kaçınmaya çalıştı.

Görünüşe göre İran rejimi, güvenlik durumunu yeni bir baskı kampanyası başlatmak için kullanacak ve bu kampanya, Mossad ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle idamların uygulanmasını da içerebilir. Ancak gerçek casusluk ağları, derin bir yolsuzluk sistemiyle yönetilen devletin iç yapısında halen korunaklı halde olabilir. Öte yandan bu çatışmanın en büyük kazananı ABD Başkanı Donald Trump olabilir. Washington, askeri operasyona katıldı ve savaşı sona erdiren arabuluculuk sürecini yönetti, bu da onu en etkili aktör ve siyasi açıdan en büyük kazanan yaptı.