Savaşlarda fotoğraf bin kurşunludur

Sosyal medya ile birlikte fotoğrafçılık kaotik bir hal aldı ve etik standartlar ihlal edildi

Mesleki standartlar, çocukların görüntülerinin izleyici kazanmak adına kullanılmamasını gerektirir (AFP)
Mesleki standartlar, çocukların görüntülerinin izleyici kazanmak adına kullanılmamasını gerektirir (AFP)
TT

Savaşlarda fotoğraf bin kurşunludur

Mesleki standartlar, çocukların görüntülerinin izleyici kazanmak adına kullanılmamasını gerektirir (AFP)
Mesleki standartlar, çocukların görüntülerinin izleyici kazanmak adına kullanılmamasını gerektirir (AFP)

Sosyal medya ve Gazze’deki savaşı haber yapan medya kuruluşları, kanlar içinde, yaşadıklarının dehşetinden korkan çocuklar, yerde duran onlarca ceset, yerle bir olan evleri için ağlayan yaşlılar ve diğer acı sahneler ile tıka basa dolu. Bu fotoğraflar bir etki yarattı mı? Kesinlikle evet. Görenleri şoka uğrattı mı? Bu konuda da bir tartışma yok. Peki ama haberciliğin etik standartlarından ödün vermeden bu etkiyi bırakmak mümkün değil mi? Her ne kadar, artan eleştirilerin ardından, son dönemde bazı Arap medya kuruluşlarının sosyal medyada yayınlanan görüntülere karşı uyarıda bulunarak, bu sahneleri hassas kategorisine alıp, 18 yaş üstü kişilerle sınırlandırdığı gözlemlenmiş olsa da görünüşe göre etik standartlar kaybolmuş ve önceliği ‘özgün habercilik’ almış. 

Fotoğrafçı, etik standartları ihlal etmeden kamuoyunu harekete geçirebilir. (Getty)
Fotoğrafçı, etik standartları ihlal etmeden kamuoyunu harekete geçirebilir. (Getty)

Bakış açısını değiştiren görüntü

Foto muhabiri Nick Ut 1972 yılında, ‘Napalm Kızı’ olarak bilinen ünlü fotoğrafı çekti. Bu fotoğraf, Vietnam'daki savaşın cehennemini ve vahşetini, dokuz yaşındaki bir kızın yanarken sokakta çıplak halde koşmasıyla somutlaştırıyordu. Nick Ut o sırada AP için çalışıyordu ve fotoğraf kendisine Pulitzer Ödülü kazandırdı ve ‘1972 yılının en iyi uluslararası basın fotoğrafı’ seçildi. Savaş karşıtlığının sembolü haline gelen bu fotoğraf, fotoğrafçılıkta benimsenen standartlara bakış açısının değişmesine neden oldu.

Sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla birlikte mesleğin dayattığı etik standart ve ilkeler özellikle savaşlarda ihlallere uğradı. Mağdurları ve cesetleri gösteren fotoğraf ve görüntüler, olup bitenin realitesini gerçekçi ve objektif bir şekilde aktarma bahanesiyle kontrolsüz bir şekilde yayılıyor. Özellikle çocuk görsellerinin dikkatsiz kullanımı tam tersi etki yaratabiliyor. Mesleki standartlar; çocuk görsellerinin izleyici kazanmak, sempati toplamak ve halkın ilgisini çekmek için istismar edilmemesini gerektirir. Bu görsellerin kullanımının çocukları tehlikeye maruz bırakmaması, onurunu zedelememesi veya damgalanmalarına yol açmaması için ilke ve etik değerlerin dikkate alınması gerekmektedir.

Napalm Kızı. (AP)
Napalm Kızı. (AP)

Asgari etik

Basın Fotoğrafçıları Sendikası Eski Başkanı ve Reuters'in Suriye ve Lübnan'daki Fotoğraf Bölümü Eski Başkanı Cemal es-Saidi, Independent Arabia’ya yaptıkları açıklamalarda, koşullar ne olursa olsun saygı duyulması gereken asgari bir etik standardının olduğuna dikkat çekti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Saidi açıklamasında şunları söyledi:

Sosyal medya bile olsa en azından fotoğrafçının ya da gazetecinin, ilgili kişiden fotoğrafını çekmeden önce izin alması gerekiyor. Her şeyin mübah olduğu düşünülemez. Bir fotoğrafçı, fotoğrafçılık yasalarına saygı duyan bir ülkede izinsiz olarak kamera taşımaya ve fotoğraf çekmeye kendisine mezun göremez. Genel olarak yıkım görüntüleri konusunda bir sorun yaşanmazken, hakaret ve kişinin özel hayatına müdahale suçlamasıyla fotoğrafçı hakkında dava açılabilir. Ancak hasarlı evinin fotoğrafının çekilmesinden hoşlanmayanlar da var, evin hasar görmüş olması izinsiz fotoğraf çekmenin mümkün olduğu anlamına gelmez.

Küçük kız ve akbaba. (Kevin Carter)
Küçük kız ve akbaba. (Kevin Carter)

İnsanların yaralanması halinde yüzlerinin ve çıplak vücutlarının açıkça gösterilmemesi gerekiyor. Bu hususlar, fotoğrafçıyı etkilemese bile ilgili kişileri ve bu tür fotoğraf ve görüntüleri izleyenleri etkiliyor.

Saidi, bu alanda katı Avrupa yasalarının olduğuna ve hatta görüntüleri şu veya bu şekilde manipüle etmek için de kullanılabilen yapay zeka alanında yaşanan teknolojik gelişime ayak uydurmak için bu yasalarda değişiklikler yapıldığına dikkat çekti. Basın Fotoğrafçıları Sendikası Eski Başkanı, Avrupa’da herhangi bir ihlalin failinin yasal kovuşturmaya ve hesap verebilirliğe tabi olduğunu söyledi. Saidi sözlerini şöyle sürdürdü:

Lübnan’da bu alanda güzel kanunlar olmasına rağmen uygulanmıyor ve ortada açık bir kaos var. Bu kanunlar yapay zekanın varlığıyla herhangi bir değişikliğe tabi tutulmamış. Bazen sosyal medya aktivistleri, kanunların izahı ve uyarı için, ifadeye çağrılır, tüm olup biten bundan ibarettir.

Gazze'deki savaş beraberinde büyük bir yıkım getirdi. (AFP)
Gazze'deki savaş beraberinde büyük bir yıkım getirdi. (AFP)

Gazze'de yaşananlar tüm sınırları aşıyor

Saidi değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

Gazze'de gördüklerim olayları haber yapmada tüm sınırları aşıyor. Profesyonellik ve profesyonel kapsama bağlılık, uluslararası ajans fotoğrafçılarıyla sınırlı, Arap medya fotoğrafçıları buna uymuyor. İzin istemeden evlere girdiklerini görüyoruz. Bu tür görüntüler korku ortamı yaratıyor ve pek çok insanı etkileyerek hem yetişkinlerde hem de çocuklarda psikolojik krizlere neden oluyor.

Foto muhabirinin peşinden koştuğu ‘özgün haberciliğin’ zannettiği gibi kendisine mutluluk ve hoşnutluk getirmediğini söyleyen Saidi konuya dair şunları söyledi:

Fotoğrafçı Kevin Carter, Afrika'da, Sudan'da bir kız çocuğunun başında bekleyen akbaba fotoğrafını çekmesi, kıza yardım etmek yerine fotoğraf çekmeye odaklanması üzerine ‘insani duyguyu kaybetmekle’ suçlandı. Carter, Pulitzer Fotoğrafçılık Ödülü'nü kazansa da suçluluk duygusu nedeniyle intihar etti. Toplumumuz artık daha fazla nefrete ve çatışmaya tahammül edemez. Mesaj, ahlaki ve insani standartlar ihlal edilmeden iletilebilir ve etrafta çok sayıda fotoğrafçı arkadaşlar olduğunda her zaman ‘özgün haberciliğe’ ulaşmak mümkün olmayacaktır. Mesleği şu anda olduğu gibi felaketle yok etmek yerine, mesleğe hizmet için gelişimden ve teknolojiden yararlanmalıyız.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.

 



Batı'da nükleer endişe: "İsrail garanti vermiyor"

İsrail ordusu 23 Eylül'den beri yoğunlaştırdığı Lübnan saldırılarında en az 1100 kişiyi öldürdü (AFP)
İsrail ordusu 23 Eylül'den beri yoğunlaştırdığı Lübnan saldırılarında en az 1100 kişiyi öldürdü (AFP)
TT

Batı'da nükleer endişe: "İsrail garanti vermiyor"

İsrail ordusu 23 Eylül'den beri yoğunlaştırdığı Lübnan saldırılarında en az 1100 kişiyi öldürdü (AFP)
İsrail ordusu 23 Eylül'den beri yoğunlaştırdığı Lübnan saldırılarında en az 1100 kişiyi öldürdü (AFP)

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırı düzenleme ihtimali Ortadoğu'da topyekun savaş endişelerini artırıyor. 

ABD Başkanı Joe Biden, İsrail'in İran'daki nükleer tesislere saldırmasını desteklemeyeceklerini söylemişti. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili, Tel Aviv'in tesisleri vurmayacağına dair herhangi bir güvence vermediğini belirtiyor. 

Kimliğinin gizli tutulmasını isteyen yetkili, Amerikan medya kuruluşu CNN'e şunları söylüyor: 

Güç gösterisinin yanı sıra biraz da akıllıca davranılmasını bekliyoruz fakat buna dair herhangi bir garanti yok.

Yetkili, ayrıca İsrail'in Hamas'ın 7 Ekim saldırılarının yıldönümünü misilleme için kullanıp kullanmayacağını kestirmenin "gerçekten zor" olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: 

Sanırım 7 Ekim gününü kullanmaktan kaçınacaklar, tahminime göre misilleme olacaksa muhtemelen bu tarihten önce veya sonra gerçekleşecek.

Biden, cuma günkü açıklamasında Washington'ın Tel Aviv'le günde 12 saat iletişim halinde olduğunu ve gelişmeleri yakından takip ettiklerini söylemişti. Başkan, İsrail'in nükleer tesislere saldırmak yerine başka bir misilleme planı yapması gerektiğini belirtmişti.

İsrail ordusunun Hamas lideri İsmail Haniye'yi Tahran'da, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ı da Beyrut'ta öldürmesinin ardından İran, aylardır beklenen misillemeyi 1 Ekim'de yapmıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Tahran'ın "ağır bedel" ödeyeceğini söylemişti.

Amerikan gazetesi Wall Street Journal (WSJ), gerginliğin tırmandığı Ortadoğu'da Biden yönetiminin İsrail üzerindeki etkisini kaybettiğini yazıyor. 

Beyaz Saray yetkilileri, misilleme planlarında İran'daki muhtemel hedeflere karşı Tel Aviv'le koordinasyon halinde olduklarını fakat Netanyahu yönetimi tarafından "gafil avlandıklarını" söylüyor.

Donald Trump yönetiminde Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapan David Schenke, Aksa Tufanı'nın her şeyi değiştirdiğini belirtiyor: 

7 Ekim her şeyi değiştirdi. ABD'nin hassasiyetlerini daha az dikkate alan ve kendi güvenlik hedeflerini ısrarla kovalayan yeni bir İsrail'le karşı karşıyayız.

Diğer yandan sadece ABD değil Avrupa Birliği (AB) de İsrail üzerindeki etkisinin zayıfladığından endişeleniyor. 

Britanya gazetesi Financial Times'a konuşan Avrupalı bir diplomat, Tel Aviv yönetiminden İran'daki nükleer tesislere saldırı düzenlememesini istediklerini fakat net bir yanıt alamadıklarını belirtiyor. Bir başka Avrupa diplomat da şu ifadeleri kullanıyor: 

Bu olaylar üzerinde ne kadar az etkimiz olduğunu görmek iç karartıcı. Tartışmalarımızı daha karamsar, daha kaderci bir hale getiriyor.

Independent Türkçe, CNN, Wall Street Journal, Financial Times, Times of Israel