ABD’li yetkililerden uyarı: Ortadoğu’daki savaş daha büyük bir çatışmaya dönüşebilir

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik bombardımanı sürüyor. (DPA)
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik bombardımanı sürüyor. (DPA)
TT

ABD’li yetkililerden uyarı: Ortadoğu’daki savaş daha büyük bir çatışmaya dönüşebilir

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik bombardımanı sürüyor. (DPA)
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik bombardımanı sürüyor. (DPA)

Üst düzey ABD yetkililer dün, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmanın şiddetlenmesi ve tüm Ortadoğu’ya yayılması olasılığına ilişkin uyarıda bulundu. Bu bağlamda, Lübnan Hizbullahı’nın İsrail’in kuzeyine saldırması veya İran’ın çatışmalara dahil olması ihtimalinden endişe duyduklarını belirttiler.

ABD filosu, bu tür bir gerilimin yaşanmasını önlemek amacıyla güç gösterisi yapmak için bölgeye geldi. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin dün, ikinci bir uçak gemisinin konuşlandırıldığını duyurdu ve bunu ‘bu savaşı şiddetlendirmek isteyen herhangi bir ülke veya grubu caydırmaya yönelik kararlılığın’ bir işareti olarak tanımladı. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre USS Eisenhower uçak gemisinin Doğu Akdeniz’deki devasa uçak gemisi USS Gerald R. Ford’u da içeren bir filoya katılması kararlaştırıldı.

İsrail, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail içinde gerçekleştirdiği, çoğu sivil yaklaşık bin 400 İsraillinin öldürüldüğü benzeri görülmemiş saldırılara yanıt olarak Gazze Şeridi’ne şiddetli bir bombardıman başlattı. Gazze yetkilileri dörtte biri çocuk olmak üzere iki bin 670 kişinin öldürüldüğünü açıkladı. İsrail küçük alana sahip yoğun nüfuslu bölgeye kara saldırısı başlatmaya hazırlanırken ölü sayısının artması bekleniyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan CBS’ye verdiği demeçte “Bu çatışmanın şiddetlenmesi, kuzeyde ikinci bir cephe açılması ve elbette İran’ın da devreye girmesi tehlikesi var” ifadelerini kullandı.

Bu yorumlar Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby tarafından da yinelendi. Kirby, Fox News’e Beyaz Saray’ın ‘çatışmanın şiddetlenme veya genişleme potansiyeli’ konusunda endişe duyduğunu söyledi.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ülkesinin harekete geçebileceği konusunda uyarıda bulundu. Ülkesinin, destekçileri aracılığıyla İsrailli yetkililere ‘İsrail’in savaş suçlarını ve soykırımı durdurmaması halinde İran’ın bu duruma seyirci kalamayacağı’ mesajını ilettiğini belirtti. Bakan “Savaşın kapsamı genişlerse ABD de ağır kayıplar verecek” ifadelerini kullandı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, İsrail ve Ukrayna’ya sağlanması beklenen yeni silah yardım paketinin değerinin iki milyar dolardan çok daha fazla olacağını söyledi. CBS’ye verdiği röportajda Başkan Joe Biden’ın Kongre ile bu yardıma ilişkin yoğun görüşmelerde bulunma niyetinde olduğunu da sözlerine ekledi.

Cumhuriyetçilerin yaklaşık iki hafta önce ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’nin görevden alınmasının ardından Temsilciler Meclisi’ne yeni bir başkan seçme çabaları, söz konusu yasayla ilgili harekete geçmede gecikmelere yol açtı.

ABD Kongresi Senato Çoğunluk Lideri Charles Schumer dün Tel Aviv’den yaptığı açıklamada, önce Senato’nun harekete geçebileceğini söyledi. Bu bağlamda “Temsilciler Meclisini beklemiyoruz” dedi.

İnsani kriz

ABD hükümet yetkilileri Gazze’deki insani krizin hafifletilmesine yardımcı olmak için harekete geçtiklerini söyledi. Biden, X platformunda (eski adıyla Twitter) yayınlanan mesajında “Filistinlilerin büyük çoğunluğunun Hamas’ın korkunç saldırılarıyla hiçbir ilgisinin olmadığı ve bunların sonucunda acı çektikleri gerçeğini göz ardı etmemeliyiz” dedi.

ABD, eski Türkiye büyükelçisi David Satterfield’ı Ortadoğu’daki insani konulardan sorumlu özel elçi olarak atadı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Satterfield’ın ‘en savunmasız insanlara hayat kurtarıcı yardımların ulaştırılmasını kolaylaştırma ve sivil güvenliği artırma çalışmalarını da içerecek şekilde’ Gazze krizi üzerinde odaklanacağını açıkladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bugün, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile yaptığı görüşmede, ‘Gazze’deki sivilleri tehlikeden uzak tutmanın ve ABD vatandaşlarını Gazze Şeridinden tahliye etmenin yollarını’ ele aldı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, CBS’ye verdiği röportajda “Henüz ABD vatandaşlarını sınır kapısından geçiremedik ve şu ana kadar başka kimsenin çıkabildiğine yönelik bir bilgi almadım” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Gazze’den ayrılan sivillere gıda, su, ilaç ve barınak sağlanmasına ve bu hizmetlere güvenli bölgelerde erişim sağlanmalarına odaklanıldığını da sözlerine ekledi.

Sullivan ayrıca CNN’e İsrailli yetkililerin ‘yakın zamanda Gazze’nin güneyindeki su boru hattının yeniden çalıştırmaya başlanacağını’ belirtti.



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.