Güney Lübnan'daki askeri operasyonlar yoğunlaştı

Hizbullah İsrail gözlem noktasını hedef aldı

İsrail askerleri Lübnan sınırındaki Merkava tankının yakınında (AFP)
İsrail askerleri Lübnan sınırındaki Merkava tankının yakınında (AFP)
TT

Güney Lübnan'daki askeri operasyonlar yoğunlaştı

İsrail askerleri Lübnan sınırındaki Merkava tankının yakınında (AFP)
İsrail askerleri Lübnan sınırındaki Merkava tankının yakınında (AFP)

İsrail ile Hizbullah arasındaki karşılıklı askeri operasyonlar dün (Cumartesi) öğleden sonra yoğunlaştı. Hizbullah bir İsrail gözlem noktasını ve El-Manara yerleşimini hedef aldı. Bu saldırı UNIFIL Sözcüsü Andrea Tenenti’nin güney sınırındaki saldırıların tırmanmasını önleme çabalarını yenilediği bir zamanda yapıldı.

UNIFIL Sözcüsü Andrea Tenenti, “Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) Komutanı Aroldo Lazaro, mevcut durumu değerlendirmek, barış güçleriyle konuşmak ve endişelerini öğrenmek için UNIFIL operasyon alanını ziyaret ediyor. UNIFIL güney Lübnan'da istikrarı yeniden tesis etme misyonuna tam olarak bağlı kalmaya devam ediyor ve saldırıların artmasını önlemek için her türlü çabayı gösteriyor.” diye konuştu.

Lübnan Ulusal Haber Ajansı, dün Hizbullah'ın Lübnan’ın sınır kasabası Mays el-Cebel'deki Ed-Debaka bölgesinin karşısındaki bir İsrail gözlem noktasını hedef aldığını bildirdi. Hula kasabasının karşısındaki El-Abad askeri bölgesi ve Mays el-Cebel'in karşısındaki El-Menara yerleşim yeri de güdümlü füzelerle hedef alındı. Öte yandan İsrail ordusunun Merciiyyun'a bağlı Burc el-Muluk kasabasının eteklerini top atışlarıyla hedef alması, çok sayıda zeytin ağacının yanmasına neden oldu. El-Kalia merkezinden sivil savunma ekipleri yangını söndürmek için seferber oldu. Ajans, İsrail top mermilerinin Hula kasabasına isabet ettiğini ve evlerin yakınlarına düştüğünü kaydetti. Top mermilerinden birinin bir araca isabet ettiği belirtildi.

Batı kesimdeki Ed-Dahira ve Alma eş-Şab kasabalarının dış mahalleleri de yoğun topçu ateşine maruz kaldı.

İsrail Yayın Kurumu, "Lübnan topraklarındaki birçok Hizbullah askeri noktasının vurulduğunu" duyurdu. İsrail gazetesi Jerusalem Post ise "Lübnan Hizbullahı’nın Cebel Dov bölgesine çok sayıda füze ateşlediğini, İsrail ordusunun ise saldırının kaynaklarına yanıt verdiğini” aktardı. Gazetenin aktardığına göre İsrail ordusu, dün İsrail uçaklarının ve İsrail askerlerinin Lübnan sınırı yakınında roket ve tanksavar mermisi atan militanları hedef aldığını ve gerçekleştirilen iki saldırıda hedeflerin vurulduğunu duyurdu. İsrailli askerler üçüncü tur roket atışına da karşılık verdi.

İsrail ordusu, dün sabah Lübnan sınırından yapılan tanksavar ateşi sonucu bir İsrail askerinin öldüğünü, 3 askerin de yaralandığını duyurdu. Böylece 7 Ekim'den bu yana İsrail ordusunda ölenlerin sayısı 306'a yükseldi.

Dünkü çatışmalar, batı kesimdeki köylerin sıcak ve gergin bir gece yaşamasının ardından meydana geldi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre gece yarısından hemen öncesine kadar Alma eş-Şab, Ramiye, Beyt Liv, Ed-Dahira ve El- Lebune köylerinin çevresini hedef alan şiddetli İsrail bombardımanı gerçekleşti. Söz konusu köylerin semalarına sabahın erken saatlerine kadar çok sayıda işaret fişeği atıldı.

Öte yandan Hizbullah güney sınırındaki bazı İsrail bölgelerini hedef aldı. Mavi Hat yakınındaki İsrail yerleşimlerinde sirenler birden fazla kez duyuldu. İsrail medyasına göre burası artık sakinlerden yoksun durumda.

Ulusal Haber Ajansı'da yer alan habere göre Tire ve Bint Jbeil kasabalarında patlama sesleri duyuldu. Bu sesler İsrail Demir Kubbe füzelerinin patlamasından kaynaklandı. Gerilimin tırmanması, Mavi Hat'a komşu köylerdeki nüfusun daha güvenli bölgelere doğru yer değiştirmesinde bir artışa yol açıyor.

Tire şehrinde, devlet okullarındaki çeşitli barınma merkezlerinde kalan bin 500'den fazla Lübnanlı ve Suriyeli aile bulunuyor. Tire Belediyeler Birliği Afet Yönetim Birimi tarafından hazırlanan özel raporda, yerinden edilenlerin ihtiyaçlarını karşılama imkanlarının zayıf olduğu defalarca dile getirildi. Öte yandan Eş-Şuf, El-Cebel, El-Metn ve Beyrut'taki diğer Lübnan bölgelerine göç eden yerlerinden edilmiş yüzlerce Lübnanlı aile var.



Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
TT

Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)

Nebil Fehmi

Politikacılar, analistler ve medya çalışanları, ABD seçimlerinin sonucunu anlamak ve Donald Trump'ın 5 Kasım'daki başkanlık yarışını kazanmasının ardından beklenen dış pozisyonları ve politikaları tahmin etmek için büyük bir çaba gösteriyor. ABD'nin siyasi ve askeri gücü, ekonomik ve maddi zenginliği ve kararlarından ülkelerin çoğunluğunun hem olumlu hem de olumsuz etkilendiği göz önüne alındığında böyle olması doğaldır.

Seçimlerin bazı özelliklerini netleştirmek ve önümüzdeki dönemin siyasi yönelimlerini öğrenmek amacıyla Amerikan siyasi haritasında aktif ve etkili rol oynayan bazı isimler ile istişarede bulundum. Onlara genel olarak seçmenlerin uluslararası gelişmelere ilgisiz olmalarının, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin adayları olmak için başvuranların oldukça çeşitli arka planlarını umursamamalarının nedenlerini sordum. Bu adaylık yarışlarının çoğunun neden siyasi merkezin sağında ve solunda yer alan geleneksel adayların lehine sonuçlandığını, eski aktör Ronald Reagan'ın 1981'deki zaferi ve Donald Trump’ın 2016 ve 2024'teki zaferlerine benzer şekilde, alışılmadık bir şahsiyetin neden adaylığı ve büyük ödül olan başkanlığı sadece arada sırada kazandığını da sorguladım.

Bu sorulara aldığım en iyi yanıt, seçim sisteminin istikrarlı ve başarılı olduğu, ancak bir süper gücü ilgilendirmesine rağmen, seçim tercihlerinin kişisel ve yerel bakış açılarına ve düşüncelere göre yapıldığı, sürprizlerden, hatta hatalardan veya mantıksız görünen şeylerden muaf olmadığı için özel bir konuma sahip olduğu yönündeydi.

Bu yanıta eşlik eden açıklama, ulusal toplumsal alanın geniş olduğu, ancak seçmenlerin ilgi alanının çok sınırlı olduğuydu. Bu nedenle, çok sayıda Amerikan seçmeninin siyasi ve ekonomik elitlerin kendi çıkarlarını göz ardı etmesinden duyduğu öfkenin bir sonucu olarak hukuki olarak hükümlü, hakkındaki uygulanabilecek mahkeme kararları tarafından tehdit edilen bir adayın zaferi de dahil olmak üzere garip görünen sonuçları olabiliyor. Elitlerin bu umursamazlığı, Seçiciler Kurulunda 312 oyun yanı sıra doğrudan oylamada Cumhuriyetçi Parti için alışılmadık bir durum olan mutlak çoğunluğu elde eden Donald Trump'ı iki kez tercih eden, çok çeşitli ve giderek büyüyen öfkeli bir sınıf yarattı.

ABD geniş, kaynakları bol ve meydan okumaları sert olan bir kıta. Toplumsal eğilimler bir eyaletten diğerine farklılık gösteriyor ve sahil bölgelerindeki vatandaşların görüşleri orta bölgedekilerden farklı. Toplum özellikle kişisel çıkar felsefesini bir yaşam biçimi olarak benimsediği için, onları doğrudan etkilemediği sürece uluslararası kaygılarla hiçbir ilgileri yok. Dolayısıyla seçmenler, ülkeleri bir süper güç olmasına rağmen uluslararası meselelerle hiçbir ilgisi bulunmayan, hatta bölgesel düzeyde bile olmayan, yerel vizyon ve görüşlere göre oy kullanıyorlar.  Seçmenler kararlarını, temel kişisel çıkarlarını karşılayacağına inandıkları kişiler lehine belirliyorlar. Bunlar da çoğu zaman ekonomi ya da George W. Bush'un işgallerinden sonra Obama'nın zaferinin sebeplerinden biri olan savaş ya da Trump için en önemli sorunlardan biri olan yasadışı göçmenlerle ilgili endişeler gibi anlık korkularıdır.

Pek çok kişi, her ne kadar uzun bir süre içinde kademeli olarak gerçekleşse de önde gelen Amerikan partileri toplumsal dönüşümleri büyük ölçüde yanlış yorumladığından, uluslararası toplumun zaman zaman seçim sonuçlarına şaşırmasının doğal olduğu konusunda beni temin etti.

Bundan sonra neler olacağına dair düşünceler ve istişareler bağlamındaysa, Amerikan dış politikasının 20 yıldır kademeli olarak içe kapanma ve izolasyon, büyük güç rolü ve sorumluluklarından uzaklaşıp sadece ulusal çıkarlara odaklanma yönünde bir değişime tanık olduğunu belirtmek gerekir.

Amerikalı seçmen artık ülkesinin maliyetli dış sorumluluklar üstlenmesini hoş karşılamıyor ki Trump da bu tutumu benimsiyor. Bazı analistler, en yakın dostlar da dahil olmak üzere, istisnasız tüm dış meselelerin bundan etkileneceğini ileri sürdü ve diretti. Bazılarına bununla ilgili sorularımı sormaya devam ettiğimde, her şeyin göreceli ve orantılı olduğu cevabını aldım. Ancak onlara göre mali, siyasi ve askeri açıdan açık çek politikasının devam edeceğini ya da ABD’nin her konuyu yakından takip edeceğini düşünenler yanılıyor. Çünkü Amerikan seçmeninin artık sabrı tükendi ve Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi dış meseleleri umursamıyor.

Irak'ın işgalinden bu yana, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi yönetim altında olsun, ABD'nin uzun süren savaşlardan çekilmeye çalıştığına dair çok sayıda kanıt olmasına rağmen, bazıları bu görüşlere şaşırmış olabilir. Savaşlardan çekilmeye yönelik son adım, Biden'ın Afganistan'dan çekilmesiydi ve İran'a yönelik farklı tutumlarına rağmen ne Biden ne de kendisinden önce Trump, istisnai durumlar dışında ve uzaktan olmak kaydıyla İran'a karşı askeri güce başvurmadı.

Trump'ın beklenen dış politika felsefesinin çerçevesini belirli başlıklarla özetlemek mümkün. Birincisi, ideolojiden yoksun ve ABD ile Trump’ın kişisel siyasi sermayesine doğrudan ve kısa vadeli getiriler kazandırmayı hedefleyen politikalara bağlı kalmaktır. İkincisi, ilişkilerin çerçevesi kendisinden öncekiler gibi siyasi coğrafyadan ziyade “coğrafi ekonomi” denilen şeye daha yakın olacaktır, yani hesaplarda getiri ve ekonomik etki önce gelecektir. Üçüncüsü, savaş öngörülemeyen sürprizleri beraberinde getirdiği ve bir işadamı olarak pratik hesaplarını bozduğu için Amerikan askeri veya diğer güçlerinin yaygın kullanımı desteklenmeyecektir. Dördüncüsü, Trump’ın kararları gerçekçiliğe, pragmatizme, kazanan ve kaybedene dayanıp, doğru ve yanlış ya da tarihsel değerlendirmelerle hiçbir şekilde bağlantılı olmayacaktır.

Bu ilkeler çerçevesinde, seçimlerden sonra Trump'ın danışmanlarından biri tarafından hızlı bir açıklama yapılarak Ukrayna'ya çözümün işgal altındaki toprakların geri alınması değil, uygun güvenlik düzenlemeleri üzerinde anlaşmaya varılması olduğu yönünde net bir mesaj iletileceği belirtildi. Trump'ın Çin'e yönelik eleştirilerinin çoğunun ağırlıklı olarak ekonomi politikalarına odaklandığı da görüldü.

Trump daha önce Netanyahu'nun işleri sonuçlandırmak için icraatta bulunması gerektiğini belirtmiş ancak kastettiğinin daha fazla güç kullanmak mı yoksa mevcut şekliyle askeri operasyonları durdurmak mı olduğuna açıklık getirmemişti. Netanyahu'ya Ocak 2025'te yeni görevine bu sıcak konularla başlamak istemediğini bildirdiğine dair haberler de yayınlandı. Lübnan'da ateşkesin sağlanması ve yerleşmesi konusunda anlaşmaya yaklaşıldığına dair sızıntılar da var. Ancak bunu Hizbullah'ı ve onun İran ile bağlantısını göz ardı ederek başarmak zor. Netanyahu, seçildikten sonra Trump ile birden fazla kez görüştüğünü ve pozisyonlarda tam bir uyumun bulunduğunu belirtti. Bu uyumun İran tehdidi ile bağlantılı olduğunu açıkladı.

2024 yılının son ayları Ortadoğu'nun güvenliğini, istikrarını ve geleceğini etkileyen, daha izolasyoncu ve içine kapanık Amerikan siyasi eğilimlerinin gölgesinde, önümüzdeki yılın ve gelişmelerinin gidişatını belirlemede belirleyici önemli hadiselerle dolu olacaktır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.