Layla Moran
Tahminen 500 kişinin hayatını kaybettiği ve sayısız kişinin yaralandığı Gazze'deki el-Ehli Arabi Baptist Hastanesi'nin yıkılması kalbimi tamamen paramparça etti. Bu satırları yazarken, bu iğrenç eylemden kimin sorumlu olduğu belirsizliğini koruyor ancak benim de bir parçası olduğum Birleşik Krallık'taki (BK) Filistin toplumu yas tutuyor. Görünüşe göre gerçekten korkunç bir felaketin eşiğindeyiz.
İsrail halkının ve BK'deki ve dünyanın dört bir yanındaki Yahudi toplumlarının 7 Ekim'de meydana gelen korkunç olayların ardından yaşadıkları acıyı kesinlikle paylaşıyorum. Liberal Demokratlar, bu barbarca yolu seçen her kim olursa olsun daima yaptığımız gibi Hamas'ın saldırılarını kesin bir dille kınıyor. Kadınlar ve çocuklar da dahil rehinelerin kaçırılması ve aşağılanması şüphesiz hem şoke edici hem de kabul edilemez. Rehinelerin hemen serbest bırakılması yönündeki talepleri yineliyor ve pazarlık kozu olarak kullanılmaları fikrinden tiksiniyoruz.
Toplum olarak hepimizi birleştiren şeyin bu derin keder ve kayıp duyguları olması son derece üzüntü verici. Oxford'da yerel Yahudi toplumu tarafından düzenlenen ve bu en zor zamanda birbirimize destek verip tek bir toplum olarak omuz omuza durduğumuz bir anma töreninde konuşmaktan onur duydum.
Gazze Şehri'nde geniş bir ailem var. Evleri İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından bombalanmış, bu yüzden bir kiliseye sığınmışlar. Korkarım halen oradalar çünkü orayı terk edemeyecek kadar yaşlı ve zayıflar. Bana gidecek yerleri olmadığını söylüyorlar. Yiyecekler tükeniyor ve temiz suları yok.
Gazze'deki insani durum hızla kötüleşiyor. 6 su kuyusu, üç pompa istasyonu, bir su deposu ve bir tuz giderme tesisi bombalandı. Birçok hastanede su basıncı o kadar düşük ki cerrahlar ekipmanlarını düzgün sterilize edemiyor. Refah sınır kapısı üzerinden Gazze'ye yardım malzemesi geçişine izin verilmesi, halkın fena halde ihtiyaç duyduğu temel mallara erişebilmesi için kesinlikle elzem.
Savaş Filistin halkıyla değil, Hamas'la. Uluslararası insani hukuka riayet edilmesi çok önemli. Ailem de dahil bu savunmasız kişilerin Hamas'ın yaptıklarından sorumlu tutulması doğru değil.
Kudüs ve Ramallah'ta yaşayan yakın akrabalarım için de son derece endişeliyim. Batı Şeria'da tecrit altında yaşıyorlar. Yetkililer bir şehirden diğerine gidenleri durduruyor ve şiddet giderek artıyor. Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi'ne göre Batı Şeria'da 7 Ekim'den beri 58 Filistinli öldürüldü ve 1176 kişi yaralandı. Devam eden bu çatışma tüm Filistinli toplulukları etkiliyor: Gazze'dekileri, Batı Şeria'dakileri ve diasporayı.
Şimdi birçok kişi bu noktaya nasıl geldiğimizi ve bunun bir daha asla yaşanmamasını nasıl sağlayacağımızı soruyor. Ama geçmiş bir önsözdür. Burada biraz kendi aile geçmişimden bahsedeceğim.
Büyük büyükbabam Vasıf Cevheriye, Filistinlilerin Osmanlı ve Britanya yönetimi altındaki yaşamı hakkında kapsamlı anılar kaleme almıştı. Farklı toplulukların yan yana yaşadığı ve geliştiği bir Kudüs tanımlıyordu. 1917'de Britanyalıların gelişini kutlamış ve Britanya mandası için çalışmıştı. Ancak o ve ailesi, bugün Nakba (kelime anlamı "felaket") olarak bilinen ve 750 bin Filistinlinin Filistin'den sürüldüğü ya da kaçtığı olay sırasında göç ettirildi. Anglofil olmasına rağmen, zamanın Britanya hükümetlerini bu konudaki rolleri için asla affetmedi.
Onun oğlu olan büyükbabam, 1946'da sağcı, yasadışı, militan bir Siyonist örgüt olan Irgun'un King David Oteli'ni bombalamasının ardından çocukken ailece Eriha'daki Ayartma Dağı'na nasıl sığındıklarına dair hikayeler anlatırdı. Geri dönüp dönmeyeceklerinden emin değillerdi. Ne yazık ki hiç dönemediler.
İşte böylece annem mülksüzleştirilmiş bir mülteci olarak büyüdü ve sık sık anavatanına dönemeyen bir Filistinli olarak hissettiği zihinsel ve fiziksel acılardan bahseder. Bu acıya kendimi hiç bu kadar yakın hissetmemiştim.
DAHA FAZLA OKU
Benim korkum, bu olaylara daha da yakın olanlar arasında acının artan bir bölünmeye dönüşmesi. Gelecek birkaç gün ve hatta birkaç hafta çok zor olacak. Ancak tek çözüm siyasi çözüm olduğu için gözümüzü siyasi ufuktan ayırmamalıyız.
Bizim ve bölge halklarının, iki devletli çözüm de dahil kalıcı bir barış ihtimaline tutunmaya şiddetle ihtiyacı var. Sadece bu, şiddet döngüsünü kıracak ve hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin ihtiyaç duyduğu ve hak ettiği güvenliği sağlayacaktır.
Bu amaçla, Britanya'da başta Avrupa ve ABD olmak üzere her yerdeki uluslararası ortaklarımızla birlikte hareket etmeliyiz. Eğer bunu yapmazsak, bugün televizyon ekranlarımızda gördüğümüz dehşet, gelecek yıllarda da sadece ebediyen tekrarlanacak.
İsrail ve Filistin'deki herkes, haysiyetle ve korkudan azade yaşama temel hakkına sahip. Bu olaylardan sonra daha uzun bir yolumuz olabilir ancak bu olayların bize söylediği bir şey varsa o da bu iki halk arasında adil, sürdürülebilir ve gerçek bir barış için çok daha fazla çalışmamız gerektiğidir.
Layla Moran, Liberal Demokrat Parti Oxford West ve Abingdon parlamenteri, Liberal Demokrat Parti Gölge Dışişleri Bakanı ve Uluslararası Kalkınma Sözcüsüdür
Independent Türkçe