Avrupa'da Filistin davasını destekleyenlere getirilen yasaklar

Almanya, İsviçre, Macaristan ve Avusturya Filistin'i destekleyici etkinlikleri yasakladı. Fransa protestoculara yönelik soruşturma açmaya devam ediyor

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Weiser, Hamas destekçilerinin Almanya'dan sınır dışı edilmesi çağrısında bulundu (Reuters)
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Weiser, Hamas destekçilerinin Almanya'dan sınır dışı edilmesi çağrısında bulundu (Reuters)
TT

Avrupa'da Filistin davasını destekleyenlere getirilen yasaklar

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Weiser, Hamas destekçilerinin Almanya'dan sınır dışı edilmesi çağrısında bulundu (Reuters)
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Weiser, Hamas destekçilerinin Almanya'dan sınır dışı edilmesi çağrısında bulundu (Reuters)

İlham Talibi 

Ortadoğu'daki çatışma Avrupa ülkelerine de sıçradı, bazı ülkeler Filistin'i destekleyen protestoları yasakladı.

Avrupa ülkelerinde, Filistin bayrağı ve küfiye (Filistinli geleneksel başörtüsü) gibi semboller de yasaklandı.

Almanya'da ise bazı politikacılar, Hamas hareketini destekleyenleri Almanya'dan sınır dışı etme ve oturum izinlerini iptal etme çağrısı yaptı.

Çıkarma ve sınır dışı etme

Hıristiyan Demokrat Birlik ve Hıristiyan Sosyal Birlik'in parlamento grubu, Almanya'daki Hamas destekçilerine karşı daha sıkı önlemler alınması çağrısında bulunarak, bu kişilerin ikametlerinin iptal edilmesi ve Almanya'dan sınır dışı edilmesi gerektiğini vurguladı.

Almanya, yasaklamalara rağmen Filistin davasına destek için Berlin'deki Potsdamer Meydanı'nda 1000 kişinin toplandığı Filistin'e destek gösterilerine tanık olurken, yerel medya bu gösterileri "Yahudi karşıtı ve hoşgörülemez" olarak nitelendirdi.

Frankfurt ve Berlin'deki Filistin'e destek gösterilerinin ardından Alman İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Almanya'da Hamas destekçilerinin sınır dışı edilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Antisemitizmi kışkırtan, İsrail karşıtı ve şiddeti teşvik eden hiçbir eyleme hoşgörülü olunmayacak. Onları sınır dışı etmek için tüm yasal seçenekleri kullanacağız" ifadelerini kullandı.

Direnişçiler Ağı

Federal İçişleri Bakanlığı'nın, faaliyetlerine yönelik yasağın bir an önce uygulanması gerektiğini açıklamasıyla birlikte, Filistin yanlısı pek çok grup veya dernek Almanya'daki güvenlik yetkililerinin ilgi odağı haline geldi.

Berlin'in Neukölln bölgesindeki Arap kökenli göçmenlerin Hamas tarafından gerçekleştirilen saldırıyı desteklemeleri Almanya'da geniş çaplı tartışmaya neden oldu.

Federal Anayasayı Koruma Ofisi, bu grupları birkaç gün önce resmi olarak izlemeye başladı ve onları "aşırıcılar" olarak sınıflandırdı.

Berlin Anayasayı Koruma Ofisi ise Direnişçiler Ağı'nı aşırıcı bir grup olarak kabul ederek faaliyetlerini yasakladı.

Faaliyetlerine yönelik duyurulan yasağa öfkeyle tepki gösteren Direnişçiler Ağı, bunu Alman basınının Almanya'daki Filistinli ve Arap gençlere karşı yürüttüğü "ırkçı karalama kampanyası" olarak nitelendirerek, devletin Filistin halkını karalama ve haklarından mahrum bırakma kampanyasına ortak olduğunu dile getirdi.

Şiddeti reddetmek

Berlin polisi protesto olaylarında 174 kişinin gözaltına alındığını açıkladı ve 65 polisin yaralandığını bildirdi. Almanya'da Ortadoğu'daki savaşla ilgili süregelen protestolarla bağlantılı olarak şu ana kadar 1100'den fazla kişiye isnat edildi.

Alman İçişleri Bakanı, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

Herkesin barışçıl bir şekilde gösteri yapmasına ve fikrini ifade etmesine izin var, ancak net bir kırmızı çizgi var.

Ortadoğu'daki çatışma nedeniyle gerginleşen güvenlik durumu bağlamında İsviçre, Zürih ve Basel şehirlerinde İslam karşıtı ve Yahudi karşıtı gösterileri yasakladı ve ayrıca tüm şehirlerdeki birçok elçilik ve altyapının korumasını sıkılaştırdı.

Cezalar ve tutuklamalar

Fransa'da polis, Paris'teki bir protesto sırasında göstericileri dağıtmak için göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su kullandı ve Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, toplumsal kaos riskini öne sürerek Filistin yanlısı protestoları ülke çapında yasakladı.

Paris polisi, "Filistin yanlıları olduklarını iddia eden kişilerin hareketlerine yasak" getirdi ve 827 para cezası yazdı, 43 kişiyi gözaltına aldı.

Darmanin'e göre Fransa'da 7 Ekim'den beri antisemitizme karşı 327 olay meydana geldi ve aynı suçlamayla 183 kişi gözaltına alındı.

Aynı bağlamda Macaristan ve Avusturya, 7 Ekim'den bu yana Filistin yanlısı protestoları yasaklarken, Avrupa'nın geri kalanında kısıtlamalarla birlikte Filistin davasını destekleyen büyük yürüyüşler düzenlendi.

Küfiye takma

AB'nin en büyük Yahudi ve Müslüman topluluklarına ev sahipliği yapan Fransa ve Almanya'da gerilimin ciddi oranda artması dikkat çekiyor.

Berlin, tahmini 30 bin Filistinliyle Ortadoğu dışındaki en büyük diaspora topluluğu olarak kabul ediliyor.

Almanya’da polis güvenlik önlemlerini güçlendirdi ve Filistin yanlısı grupları tüm gücüyle bastırdı.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, söz konusu yasaklara şu nedenleri gerekçe gösterdi:

Holokost konusundaki tarihimiz ve sorumluluğumuz, İsrail'in varlığını ve güvenliğini savunmayı her an görevimiz haline getiriyor.

Berlin'deki eğitim kurumları protestoları yasaklamanın yanı sıra öğrencilerin Filistin küfiyesi takmalarını, "Free Palestine" afişleri asmalarını ve Filistin bayrağı taşımalarını yasakladı.

Gösteri yapma hakkı

Uluslararası Af Örgütü'nün Avrupa İşlerinden Sorumlu Yardımcı Araştırma Direktörü Esther Major, Uluslararası hukukun ve temel insan haklarının ihlaline yönelik şu sözlere dikkat çekti:

İsrail'in Gazze'ye yasadışı saldırıları ve ablukası ciddi sonuçlar doğuruyor ve birçok insanı Avrupa'da Filistinlilerin haklarını desteklemek için protesto etmeye itiyor. Ancak Avrupa ülkeleri protesto hakkını yasadışı bir şekilde sınırlamaktadır. Yasaklar, bazı sloganları, Filistin bayraklarını ve pankartları hedef alırken, protestocular polis zulmüne maruz kalmakta ve gözaltına alınmaktadır, bazı ülkelerde protestolar tamamen yasaklanmıştır. Devletlerin insanların duygularını, acılarını, endişelerini ve dayanışmalarını barışçıl bir şekilde ifade edebilmelerini sağlamak konusunda yasal bir yükümlülüğü vardır. Bu hafta sonunda bir dizi gösteri düzenleme planları var. Tüm Avrupa'daki yetkilileri, herkesin kendilerini ifade etme ve barışçıl bir şekilde toplanma hakkını korumaya ve kolaylaştırmaya çağırıyorum.

Independent Arabia - Independent Türkçe 



Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bölgede şu anda İran ile bağlantılı siyasi grupların ve silahlı örgütlerin kaderinde radikal bir değişime yol açacak iki bileşik olay yaşanıyor.

İran rejiminin bölgede bir asrın üçte biri boyunca askeri bir istisna olarak övündüğü stratejik askeri yapının “örümcek ağından daha zayıf olduğu” kanıtlandı. Bu durum, devlet yapılarının, kurumlarının ve toplumlarının İran’a bağlı olan grup ve örgütlere karşı seslerini yükseltmelerinin kapısını aralayacaktır.

Diğer olay da açıklanan ve üzerinde mutabakata varılan Türkiye ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki askeri/siyasi bağlamdır. Bu bağlam, özellikle uzun vadede İran için büyük bir jeopolitik meydan okuma oluşturacaktır.

PKK'nın en zorlu coğrafi bölgelerden birinde 40 yıl boyunca biriktirdiği silah cephaneliği ile askeri altyapıyı dağıtması, özellikle bölgemizde, direniş hareketlerinin nihayetinde, başarabileceklerine dair bir model sunmaktadır ve bu hareketlerin çoğu İran ile siyasi araçlarına bağımlıdırlar.

PKK'nın olağanüstü kararıyla inşa edeceği şey, bölgemizin siyasi deneyimleri boyunca eksik olan bir “model” sunmak olacaktır. Zira yaşanacak olan bölgenin, 40 yıldır silahlı eylemde bulunan bir örgütün deneyimiyle, çözümsüz sorunlarını çözmek için tamamen farklı bir mekanizma ve süreçle karşılaşacak olmasıdır. 40 yıldır silahlı eylemini sürdüren ve bölgenin askeri açıdan en güçlü ve uluslararası karar alma merkezleriyle en yakın bağlantıları olan ülkelerinden birinin, bu süre boyunca kendisini yenemediği bu örgüt, buna rağmen, silahlı örgütlerin devletlere karşı askeri eylemlerinin etkisizliğini kabul ederek silahlarını bırakmaya, açık ve şiddet içermeyen siyasi eylemle temsil edilen farklı bir faaliyet alanına girmeye karar verdi.

Burada İran’a, Lübnan Hizbullahı, Irak Haşdi Şabi Güçleri, Yemen'de Husi hareketi ve diğerleri gibi örgütlerin davranışları hakkında büyük sorularla karşı karşıya kalacağı için büyük bir  parantez açılmalı. “Bu örgütlerin nihai kaderi ve etkinliği nedir?” türünden sorular sorulacak ve bunlar, bu ülkelerde siyasi faaliyetlerde bulunan çeşitli tarafların yanı sıra, uluslararası alanda bu tür modellere net bir biçimde son verilmesini isteyen, aktif güçler tarafından gündeme getirilecektir. Ancak herkesten önce bu yerel silahlı örgütlere sadık ve onlarla bağlantılı olanlar başta olmak üzere, bu ülkelerdeki yerel topluluklar, bu soruları dillendirecektir.

Başka bir düzeyde, örneğin Türkiye ile PKK arasındaki anlaşma, özellikle bölgesel olarak Kürt sorununun tarihinde bir dönüm noktası oluşturacaktır. Bu da onlarca yıldır durgun ve şiddetli baskının baskısı altında kalan İran'ın kendi içindeki Kürt sorununda meydana gelebilecek dönüşümlere kapı açacaktır.

Devletin kimliğine ve yerleşik coğrafyasına temas ettiği, Türk devletinin kuruluşunu, resmi tarihini ve devlet yapısını inşa eden kuruluş mitlerini yerle bir etme gücüne sahip olduğu için, Kürt meselesinin “dördüncü imkansız” olarak görüldüğü Türkiye, şimdi tüm bunların bulunduğu sayfayı çeviriyor. Siyasi sistemi ile Kürt toplumu arasında daha ılımlı, değerli ve ortaklığa dayalı bir ilişki öngörüyor. Geçmişin mirasını aşıyor ve devletin yapısının, tarihi boyunca olduğu gibi, mutlak milliyetçilik, merkezileşme ve kendi içine kapanma olmayacağını vaat ediyor.

İran'ın askeri gücünü kaybetmesi, Irak gibi hükümetleri bu örgütleri dağıtma ve açık dış desteğe güvenmelerinden korkmadan onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır

 Bunu yaparak Türkiye, imkansız görüneni başarmış olacaktır ve bunun ardından İran, uzun süreli ve etnik kökenli bir protestolar aşaması yaşamayı beklemelidir. Bu protestoları öncelikle kendi Kürtlerinden, ancak aynı zamanda Farslıların yanı sıra ülkenin kurucu etnik grupları olan Azeriler, Araplar ve Beluciler’den de beklemelidir. Bu etnik gruplar, Fars milliyetçiliğinin dini/mezhepsel söylemle örtülü olsa da merkeziliği nedeniyle ulusal benlikten dışlanma ve bir marjinalleştirilme mirasını taşımakta ve biriktirmektedir. Uzun zamandır araştırma merkezlerinde “tarihin son iki milliyetçi devleti” olarak Türkiye ve İran anılırken, bundan sonra tek bir devlet, İran anılacaktır. Bu ise rejimin istikrarı için önemli bir meydan okuma oluşturacaktır.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İran, zayıflıklarının biriktiği bir dönemde buna karşılık vermezse, şüphesiz uzun vadeli ve kökleşmiş iç isyanlara tanık olacaktır.

Bu aynı zamanda, genel bağlamda bu barış süreci aracılığıyla Kürt-Türk uyumu ve sadece Türkiye'dekiler değil, bölgedeki tüm Kürtlerin siyasi, ruhsal ve kültürel olarak Türkiye ile yakınlaşması anlamına gelecektir. Bu ise Türkiye'nin bölgesel konumuna doğrudan önemli bir siyasi değer katacaktır hem de İran’ın payını azaltarak. Bütün bunlar İran için en hassas ve önemli ülkelerde yani Suriye ve Irak’ta, ama aynı zamanda İran'ın kendisinde de yaşanacaktır. Zira Türk-Kürt uyumu, İran içindeki Kürtler ve Azeriler arasındaki geleneksel gergin ilişkilere dramatik bir gelişme olarak yansıyacaktır ki İran siyasi rejimi onlarca yıldır bundan kaçınmaya çalışıyor.

Son olarak, İran'ın stratejik askeri cephaneliğini kaybetmesi, Irak gibi bazı hükümetleri, bu örgütleri dağıtma, birkaç gün öncesine kadar askeri gücü fazla olan bir devletin açık dış desteğine güvenmelerinden korkmadan, onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır.