Hamas saldırısının ardından İsrail solu, sağ kesimin tutumunu benimsiyor

7 Ekim operasyonunun Gantz ve Lapid liderliğindeki merkez sağın güçlenmesine yol açması muhtemel

Hamas'ın Kfar Azza yerleşim yerine yönelik saldırısının etkileri (AFP)
Hamas'ın Kfar Azza yerleşim yerine yönelik saldırısının etkileri (AFP)
TT

Hamas saldırısının ardından İsrail solu, sağ kesimin tutumunu benimsiyor

Hamas'ın Kfar Azza yerleşim yerine yönelik saldırısının etkileri (AFP)
Hamas'ın Kfar Azza yerleşim yerine yönelik saldırısının etkileri (AFP)

Halil Musa 

İsrail'deki sol partilerin popülaritesi ve varlığı son 20 yılda keskin bir şekilde azaldı.

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısı, saldırının İsrail sağına güvenilirlik kazandırdığına inanan destekçilerine ağır bir darbe teşkil etti. 

Hamas hareketinin ve Filistinli grupların Gazze sınırındaki İsrail ordusu kamplarına ve yerleşimlerine yönelik saldırısı, solun bu yerleşim yerlerindeki kalelerini hedef aldı.

Bu durum, bazı solcu barış aktivistlerinin, saldırıyı kendi inançları açısından entelektüel ve siyasi bir başarısızlık olarak değerlendirmesine yol açtı.

İsrail meseleleri araştırmacısı Muhammed Mustafa, İsrail'de solun yaşadığı siyasi ve ideolojik şokun, bu toplumsal kesimlerin kişisel acılarıyla karıştığını söyledi.

Saldırıda ölenler ve Gazze Şeridi'ndeki rehineler arasında bazı barış aktivistlerinin de bulunduğuna işaret etti.

Mustafa, "Saldırı, solun söylemi için belirleyici oldu. İsrail solu entelektüel açıdan sağı iğnelemek yerine kendi kendini iğneledi. Sol kesim, yaşananları entelektüel ve politik bir başarısızlık olarak değerlendirdi" ifadelerini kullandı. 

İsrail solunun Hamas'ın saldırısını Filistin-İsrail çatışmasıyla ilgili herhangi bir siyasi, sosyal veya tarihi bağlamla ilişkilendirmeyi reddettiğini belirten Mustafa, "Sol kesim böylece İsrail sağının, bilhassa İsrail Başbakanı Netanyahu'nun, çatışmanın iyiyle kötünün arasında olduğu yönündeki açıklamalarını benimsedi" dedi. 

Likud Partisi'nin fikirleri

Hayfa'daki Mada al-Carmel Merkezi'nde araştırmacı İmtanes Şehade "Sol partiler son 20 yılda keskin bir düşüş yaşadı. 7 Ekim saldırısı ardından sol için bir proje görmek zor. Merkez sağın konumu, Yeş Atid partisine başkanlık eden muhalefet lideri Yair Lapid ve Resmi Kamp partisi lideri Benny Gantz'ın liderliğinde pekişecek" diye konuştu. 

İsraillilerin Hamas'ın saldırısından ders çıkarmadıklarını öne üren Şehade, bunu barışın olmayışına, Gazze'yi Batı Şeria'dan ayırma stratejisinin başarısızlığına bağladı. 

Şehade, "Sağa doğru gidecekler, ancak bu, Bezalel Smotrich ve Itamar Ben Gvir liderliğindeki radikal sağ değil" vurgusunda bulundu.

"İsrailliler, İsrail'in Filistin topraklarını işgalinin yansımalarını kapsamlı bir şekilde gözden geçirmeyecek" ifadelerini kullanan Şehade, merkez sağın 1970 ve 1980'lerde Likud Partisi'nin son 20 yıldır mevcut olmayan fikirlerini benimsemesinin muhtemel olduğuna dikkat çekti. 

Filistin Otoritesi

Şehade aynı zamanda, "Merkez sağ askeri açıdan şahinleşecek. Barışı reddedecek ve Filistinlilere karşı sıkı güvenlik önlemleri alacak. Gantz ve Lapid, hayatta kalmasını ve güvenlik görevlerini yerine getirmesini sağlamak için Filistin Otoritesi'nin pekiştirilmesini destekliyor" dedi. 

Merkez sağın Netanyahu'nun yargının yetkilerini azaltacak yargı değişiklikleri yapma projesini iptal edeceğini ve Siyonist liberalizmin korunması için çalışacağını da ekledi. 

Demokratik Ulusal Birlik Partisi lideri Sami Ebu Şehade de "İsrail solu Filistinlilere ırkçı ve küçümseyici bir şekilde yaklaşıyor. Zirâ Gazze'de Filistinlilere karşı yürütülen soykırım savaşını destekliyorlar. İsrail solunun küresel solla hiçbir ilgisi yok. İsrail solu yalnızca İsrail'in yurtdışındaki bazı destekçilerinin hayalinde var" açıklamalarında bulundu.

İsrail solunun rolünün 2000 yılından bu yana değersiz hale geldiğini söyleyen Ebu Şehade, sözlerine şunları ekledi:

7 Ekim, İsrailliler için tarihin başlangıcı ve sonuydu. Bu tarihi İsrail işgalinin varlığını kabul etmeden değerlendirmek Siyonist anlatıya hizmet ediyor. Filistinlilere ve insanlığa karşı işlenen suçlara meşruiyet kazandırıyor. Hamas saldırısını tarihsel bir bağlama oturtmak ve Filistinlilerle insan olarak ilgilenmek, İsrail'in şu anda Gazze'de yaptıklarına hizmet etmiyor. Bu, hiçbir tarafın sivillere yönelik şiddetini haklı çıkarmaz. 

Sağın güvenilirliği

İsrailli siyasi analist Yoav Stern de "Hamas'ın İsrail'e saldırısı ve sivillerin sıfır mesafeden öldürülmesi, ayrıca Gazze'ye kaçırılmaları, Filistinlilerin eline geçmekten korkan İsrailliler için tehlikeli bir kabusa neden oldu. Saldırı, İsrail sağının Filistinlilerin barış anlaşması yapılsa dahi İsraillileri öldürecekleri yönündeki açıklamalarının inandırıcılığını artırıyor" açıklamalarında bulundu. 

Önceden İsrail işgaline son veren ve Filistinlilere kendi devletlerini kurma olanağı tanıyan bir barışı savunan konumundaki Stern, Hamas saldırısının ardından ise üslubunu değiştirerek intikam çağrısında bulunmaya başladı. 

Stern, "Gazze'deki savaş ne kadar sürerse sürsün, Filistin ve İsrail tarafları eski günlerine dönecek. Dökülen onca kan ve yıkımın ardından çözüm ne olacak? Bu ülkeyi bölmekten başka çaremiz yok. Çatışmayı sona erdirmek için bir Filistin devletinin kurulmasının bir alternatifi yok" ifadelerini kullandı. 

Bir Filistin devleti

İsrailliler için iki olasılık olduğuna dikkat çeken Stern, ya Filistinlileri kendileriyle konuşacak alanları olmayan "canavarlar" olarak göreceklerini, ya da Filistinlilere haklarını vermek için Hamas'ın saldırısından yararlanacaklarını belirtti.

Mısır ile İsrail arasında 1973'de kaydedilen Ekim Savaşı'ndan sonra da benzer bir şey yaşandığını hatırlatan Stern, iki taraf arasında barış anlaşmasına varıldığını ifade etti.

Stern, "Muhalefet lideri Yair Lapid'in birkaç gün önce çatışmaların sona ermesi ardından iki devletli çözüme dair yaptığı atıf ilginçti. Zirâ bu ilk kez oluyor. 7 Ekim saldırısı, İsrail'deki siyasi partilerin yıllarca görmezden geldiği Filistin sorununu tekrar gündeme getirdi" diye konuştu. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
TT

Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP

Amr İmam

Mısır, yaklaşık on yıldır ilk kez, Doğu Akdeniz'in bölgesel gerginlikte yeni sahne haline gelmesiyle kritik bir kavşakta duruyor.

Bu durum, özellikle son iki yılda İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş ve ardından İsrail ile İran arasındaki askeri çatışmaların ardından yatışan deniz sınırları konusundaki anlaşmazlıkların yeniden alevlenmesine bağlanabilir.

Bu yeni gerginlik haziran ayı sonlarında başladı. Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Akdeniz'de Libya kıyıları açıklarında yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanda sismik araştırma yapmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile bir mutabakat imzaladı.

Ancak Yunanistan bu mutabakata karşı çıkarak, kesin bir dille ‘kabul edilemez’, ‘yasadışı’ ve ‘dayanaksız’ olduğunu öne sürdü.

Türkiye’nin Libya kıyıları açıklarında Yunan savaş gemilerinin konuşlandırılmasına vereceği tepki, önümüzdeki haftalar ve aylar içinde bölgede yaşanacak gelişmelerin seyrini belirleyecek önemli bir faktör olacak.

Yunanistan, Türk şirketiyle imzalanan mutabakat zaptı konusunda Libya ile zaten anlaşmazlığa girmiş ve konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşımıştı.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis 24 Haziran’da Lahey'de düzenlenen NATO zirvesinde konuyu gündeme getirdi. Sadece iki gün sonra Brüksel'de düzenlenen Avrupa Konseyi zirvesinde, konuyu yeniden gündeme getirdi.

İlgili tarafların itidalini koruyup korumayacağı kısa sürede belli olacak. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının belirlenmesi konusundaki anlaşmazlıkların daha kötüye gidip gitmeyeceği de bundan sonra anlaşılacak.

Ortak düşman

Bu olası gerilimi büyük bir şaşkınlık ve endişeyle izleyen tek bir ülke var, o da Mısır.

Yaklaşık on yıl önce, o dönemde 2011 yılından sonra yaşanan siyasi ve güvenlik sorunlarının etkilerinden kurtulmak için zamanla yarışan Kahire için durum daha netti. Aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin artan emellerine karşı kıyılarını güvence altına almaya çalışıyordu. O dönemde Mısır'ın herhangi bir bölgesel tarafın yanında yer alması oldukça kolaydı.

Türkiye o dönemde, Mısır'da yaşanan siyasi dönüşümlere, özellikle de 2013 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidardan düşürülmesine karşı çıktı ve ardından Kahire’deki yeni iktidara karşı yoğun bir medya kampanyası başlattı.

Yine o dönemde Kahire’deki bazı yetkililer, Ankara'yı, Gazze Şeridi ve İsrail'e komşu olan bu hassas bölgede bir İslam devleti kurmak amacıyla Sina Yarımadası'nda faaliyet gösteren DEAŞ’ın bir kolunu desteklemekle suçladı.

"Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bazı liderlerine kapılarını açarak, Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmesinden sonra Mısır hükümetine karşı medya kampanyalarının platformu haline geldi.

Bir yandan da sismik araştırma yapan Türk gemileri, umut vaat eden hidrokarbon kaynaklarına dair ipuçları bulmak için Akdeniz'de hummalı bir şekilde dolaşıyordu.

Tüm bunlar Kahire'yi Ankara'yı bir rakip olarak görmeye itti. Bu da onun bakış açısını Türkiye'nin geleneksel rakibi olan ve bölgedeki deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda giderek artan anlaşmazlıklar nedeniyle Ankara ile ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşayan Yunanistan'la yakınlaştırdı.

Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Deniz tatbikatlarından ticaret ve yatırım anlaşmalarına kadar Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) son yıllarda Türkiye'yi kuşatmak ve Doğu Akdeniz'de artan emellerini frenlemek amacıyla aralarındaki iş birliğini yoğunlaştırdı.

Ankara Kahire, Atina ve Lefkoşa tarafından oluşturulan bu bölgesel kuşatmayı kırmak amacıyla 2019 Kasım’ında Libya'nın batısındaki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası imzaladı.

İttifaklarda dönüşümler

Ancak, 2021 yılının sonlarından itibaren bölgede hakim olmaya başlayan uzlaşı ortamı, bölgesel manzarada gözle görülür değişikliklere yol açtı.

Mısır ve Türkiye arasında 2022 yılından bu yana, özellikle Ankara'nın Mısır'ın iç işlerine müdahalesini durdurma ve Müslüman Kardeşlerle bağlantılı muhalefete verdiği desteği askıya alma taahhüdünün ardından, anlaşmazlıkları aşmaya yönelik kademeli bir süreç başladı.

İki ülke Müslüman Kardeşler dönemini geride bırakırken, Kahire ve Ankara, aralarındaki yakınlaşmanın getireceği kazanımların giderek daha fazla farkına varmaya başladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)

Diplomatik ve siyasi normalleşme yolunda büyük mesafe kat eden iki ülke, bugün ortak yatırım ve ticaret alanlarında iş birliğini geliştirme olanaklarını araştırıyor. Daha da önemlisi, Mısır'ın Türkiye'nin gelişmiş askeri teknolojilerini ithal etmesiyle somutlaşabilecek, askeri iş birliği olanakları da gündemde.

Bazı bölgesel konularda iş birliği yapan iki ülke, aralarındaki siyasi ve diplomatik istişareleri güçlendirmeye devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası gündemdeki sıcak konularda, özellikle de daha önce Kahire ile Ankara arasındaki siyasi rekabetin sembolü olan Libya konusundaki görüşlerini giderek daha fazla uyumlu hale getiriyorlar.

Bu gelişmelerin ortasında Türkiye, Doğu Akdeniz'de kararlı adımlarını sürdürdü. Doğalgaz zenginliklerindeki hızlı artışı değerlendirmek için büyük umutlar besleyen Türkiye, bölgeyi küresel bir enerji tedarik deposuna dönüştürme sözü verdi.

Deniz sınırları anlaşmazlığında üstünlük sağlamak amacıyla Kahire’yi kendi tarafına çekmeye çalışan Ankara, Mısır'ın deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalamayı kabul etmesi halinde, Yunanistan ve GKRY’nin önerdiğinden çok daha geniş bir kıta sahanlığı teklif etti.

İnce çizgi

Gazze'de devam eden savaş ve İsrail ile İran arasındaki silahlı çatışma gibi bölgede art arda yaşanan bazı gelişmeler, bölgedeki üst düzey liderlerin siyasi tavrında belirgin bir değişime yol açtı.

Bu değişiklik, bölgesel ittifakların haritasında köklü ve ani bir değişime yol açmayabilir. Ancak yeni nesil karar vericilerin zihninde, geçmişteki ittifakların gelecekte ağır yük haline gelebileceği yönünde giderek artan bir inanç oluşturacağına da şüphe yok.

Mısır şu an Doğu Akdeniz'de deniz sınırlarının belirlenmesi ve hidrokarbon kaynaklarının arama hakları konusunda çatışmaların çıkma olasılığının artmasıyla birlikte, çifte baskı altında bulunuyor.

Kahire, Ankara ile gelişen ortaklığını feda etme lüksüne sahip değil, çünkü bu yakınlaşmada umut verici bir iş birliği potansiyeli görüyor. Aynı zamanda, son on yıldır Yunanistan ve GKRY ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için izlediği yoldan da geri adım atamaz, çünkü bu iki ülke vazgeçilmez stratejik ortaklar haline geldi.

Dünün ittifakları yarının ağır yükleri haline gelebilir.

Nadir bir fırsat

Yunan liderler, son günlerde Mısır Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile yaptıkları yoğun temaslar sırasında, sismik araştırmalara ilişkin mutabakat zaptına ilişkin endişelerini Mısırlı meslektaşlarına ilettiler.

Bu konu, haziran ayı sonlarında Kahire'de Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ahmed Fethi ile Libya Ulusal Ordusu (LUO) Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter arasında yapılan görüşmelerin de ana gündem maddesi olmuş olabilir.

Mısır, sahip olduğu önemli askeri ve donanma gücü ile Türkiye ve Yunanistan arasında olası bir siyasi veya askeri çatışma senaryosunda belirleyici faktör olarak görülüyor.

Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)

Ancak Kahire’nin taraflardan birine katılma konusundaki kararını verirken, her iki tarafı destekleyen uluslararası güçleri de şüphesiz dikkate alacağına ve öncelikle ulusal çıkarlarını güvence altına almaya özen göstereceğine şüphe yok.

Yunanistan, yıllardır Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltmak ve alternatif kaynaklarını güçlendirmek için çaba gösteren Avrupa Birliği'nden (AB) güçlü destek görüyor.

Buna karşın Türkiye, Avrupa kıtasına şimdiye kadar pek ilgi göstermeyen ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğinden yararlanıyor. Avrupa ise Trump yönetimi ile zorlu ticaret müzakerelerine girmeye hazırlanıyor.

Bununla birlikte, bu ikilem Mısır'a Yunanistan ve Türkiye'yi ortak bir anlayış zemini üzerinde bir araya getirme ve her iki tarafla dengeli ilişkilerini kullanarak jeostratejik konumunu güçlendirme konusunda nadir bir fırsat sunuyor. Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayan bölgesel bir enerji merkezi haline gelmeye çalışan Mısır’ın, bölgedeki çatışmaların gölgesinden uzaklaşmasında büyük çıkarları bulunuyor.

Öte yandan Mısır'ın iki ülke arasında etkili bir arabulucu rolü üstlenmek için yeterli nüfuza ve esnekliğe sahip olup olmadığı halen belirsizliğini koruyor. Hem Türkiye hem de Yunanistan hassas stratejik hesaplamalar doğrultusunda hareket ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan çevirdiği analize göre iki ülkenin de münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi konusunda ne kadar esnek bir müzakereye hazır oldukları henüz bilinmiyor.

Her iki ülke de ihtilaflı bölgesel sularda haklarını kanıtlamak için dayandıkları çok sayıda belge ve haritaya sahip ve her iki taraf da daha sonra değiştirilmesi zor bir fiili durum yaratmaya çalışıyor.

Uluslararası hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak, bu anlaşmazlıkları çözmek için etkili bir yol olabilir. Burada Mısır'ın, herhangi bir tarafın mevcut durumu manipüle etme girişimlerini engellemede üstlenebileceği rolün önemi ortaya çıkıyor.

Doğu Akdeniz'de çatışmanın yerini iş birliğinin alması, sadece bölgede değil, küresel enerji haritasında da enerji arzının geleceği üzerinde geniş kapsamlı olumlu etkilerin önünü açabilir.

Bu iş birliğinin pekiştirilememesi ise ciddi sonuçlar doğurup, kaynaklar üzerinde şiddetli çatışmalara neden olabilir. En iyi senaryoda, devam eden gerginlik, petrol şirketlerini yatırım yapmaktan vazgeçirebilir. Bu da bu zenginliklerin kullanımının dondurulmasına yol açabilir. En kötü senaryo ise bu kaynakların tamamen yok olması veya kaybolmasına sebep olabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.