Gandi ile İmam Muhammed Abduh arasında: Tolstoy

Lev Tolstoy. (AFP)
Lev Tolstoy. (AFP)
TT

Gandi ile İmam Muhammed Abduh arasında: Tolstoy

Lev Tolstoy. (AFP)
Lev Tolstoy. (AFP)

Paul Chaoul

Çocukluğumdan, okumaya başladığım ilk günden beri Rus edebiyatına aşık oldum. Şiirde Puşkin (Rusya'nın Shakespeare'i), romanda Tolstoy, Dostoyevski ve Gogol, tiyatroda ise Çehov ile tanıştım. Dostoyevski'nin hayatı, çelişkileri ve tuhaflığıyla yakından ilgileniyorsam da Tolstoy'un hayatıyla hiç ilgilenmemiştim. Ancak hayatını araştırdığımda, medeniyetler hakkındaki derin görüşleri, sürekli huzur ve sosyal reform arayışı, her şeyden önce şiddetsizliğin ve hoşgörünün savunucusu olarak temsil ettiği diğer tarafını şaşkınlıkla keşfettim. Ayrıca, ‘Hz. Muhammed' (Hz. Muhammed’in Yönetimi) adlı bir kitabını keşfetmem de beni çok şaşırttı. Bununla da bitmedi. Dünyanın diğer köşesinde, yani Çin ve Hindistan'da, büyük Çinli şair Lao Tzu üzerindeki etkisi ve aralarında derin bir bağ bulunan Gandi üzerindeki etkisi yoluyla etkisi ve nüfuzu derinleşti. Gandi'nin etkilendiği, hatta inanç ve fikirlerini değiştirdiği bilimsel ve felsefi bir ilişki ortaya çıktı.

Gandi, Tolstoy'dan çok etkilendi. Tolstoy, Gandi için bir idoldü. Gandi, Tolstoy’un ‘Tanrı'nın Egemenliği İçinizdedir’ adlı kitabını okuduktan sonra, 1909 yılının ekim ayında ona ilk mektubunu gönderdi. Bu mektuplaşma, Tolstoy'un 1910 yılında ölümüne devam etti.

Tolstoy şöyle yazdı:

"Şiddetsizlik, çarpıtılmış, yalanlarla öğrenilen sevgiden başka bir şey değildir."

Tolstoy'un kitabı, Gandi’de bir bilinç uyandırdı ve Bhagavad-Gita, İncilleri ve özellikle Mesih'in ‘Dağdaki Vaaz’ını yeniden okuması için sağlam bir temel sağladı.

Gandi, 1932 yılında şöyle dedi:

"Tolstoy, benim daha önceden ancak belirsiz bir şekilde bildiğim inancımı pekiştirdi. Tolstoy'un ortaya koyduğu temeller üzerinde çalıştım ve ona sadık bir öğrenci olarak, bana verdiği şeylere ekledim."

Bence Tolstoy'un Gandi'ye verdiği en büyük ders, onun gerçek deneyiminin, mutlak gerçeğe sahip olduğu yönündeki her iddianın tamamen reddedilmesiyle birlikte, bir sevgi ve hoşgörü eylemi olarak kendini göstermesidir.

Gerçeğin her birimize farklı bir şekilde geldiğine dair bu basit fikir bundan kaynaklanıyor. Gandi'nin yazdığı gibi, altın kural diğerinin hakikatine karşılıklı hoşgörüdür çünkü hepimiz aynı fikirlere sahip değiliz ve hakikati yalnızca parçalı bir şekilde ve farklı açılardan görüyoruz.

Bu açık felsefe, Martin Luther King, Abdulgaffar Han, Mandela, Dalai Lama ve Gandi'ye hayran olan Vaclav Havel gibi birçok aktivist ve yazara ilham verdi. Gandi'nin öğretileri, Sorel, Fanon, büyük düşünür Žižek ve Thomas Mann gibi birçok entelektüel tarafından da benimsendi. Ayrıca, şiddeti ve şiddet yanlısı grupları ele almak için ‘şiddetsizlik’ sloganını benimseyen dünyanın dört bir yanındaki hareketler de Gandi'den etkilenmiştir.

“Din konusunda öyle bir bakış açısına sahip oldunuz ki, geleneklerin perdelerini yırttınız ve gerçek tevhide ulaştınız. Allah'ın size gösterdiği yolda sesinizi yükselttiniz ve onları bu yolda taşımak için önlerinde eylemle ilerlediniz. Böylece, sözünüzle akıllara rehberlik ettiğiniz gibi, eyleminizle de azimleri ve ruhları teşvik eden oldunuz.”

Muhammed Abduh'un Tolstoy'a yazdığı mektuptan     

Ancak Tolstoy'un etkisi sadece Gandi ile sınırlı kalmadı ‘Hz. Muhammed’ adlı kitabıyla İslam'ın bazı misyonerler tarafından maruz kaldığı sahtekarlık ve uydurmalara karşı hakkı savundu. Tolstoy, kitabında şöyle der:

"İslam dininin erdemlerinden biri, Hıristiyanlara ve Yahudilere iyi davranılmasını ve onlara yardım edilmesini emretmesidir. Hatta Müslümanların Hıristiyanlarla evlenmesine bile izin vermiştir. Ben, Allah'ın son peygamberi olarak seçtiği ve son elçisi olarak görevlendirdiği Hz. Muhammed'den çok etkilendim. O, zavallı bir ümmeti aşağılık alışkanlıkların şeytanının pençesinden kurtardı ve onlara ilerleme ve gelişme yolunu gösterdi. Bu, bir gurur ve onur olarak ona yeter."

Fotoğraf Altı: Mahatma Gandi. (AFP)
Mahatma Gandi. (AFP)

Hz. Muhammed'e duyulan bu hayranlık, bana büyük Alman şair Goethe ve büyük Arjantinli şair Borges'i hatırlattı. Ancak dikkat çekici olan, Tolstoy'un fikirlerinin birçok Arap yazara, özellikle de Mihail Nuayme'ye ilham vermiş olmasıdır. Ayrıca, Tolstoy, bazı önemli Arap aydınlarıyla, özellikle de İmam Muhammed Abduh ile sağlam bir düşünce ilişkisi kurmuştur. Abduh’un, Hz. Muhammed hakkındaki kitabını okuduktan sonra onunla mektuplaştığı biliniyor.

Şeyh Muhammed Abduh, Tolstoy'un romanlarını ve Hz. Muhammed'i anlatan kitabını okudu. Tolstoy, Hıristiyan inancını benimsemiş olmasına rağmen Hz. Muhammed'in hayranı ve İslam aşığıydı. İslam’ı barışı, yaşamı ve insanlığın ilerlemesini isteyen asil bir din olarak görüyor. Şeyh Muhammed Abduh'un Rus yazara hayran olmasını ve romanlarını okumayı kabul etmesini sağlayan şey de budur.

İkisi de dinin ve insanın hayatı yarattığını, insanın bu hayatta en değerli şey olduğunu ve dinin, bu insanın ruhunu ve aklını yükseltmek ve hayatı yaratmak ve yaşatmak için geldiği konusunda hemfikirdi.

İmam Muhammed Abduh'un torunu Dr. Malik Mansur, dedesi Abduh ve Tolstoy arasında karşılıklı iki mektubun Moskova'daki Tolstoy Müzesi'nde hala muhafaza edildiğini ve dinlerin hoşgörüsü, iki yazarın büyüklüğü ve iyiliğe, sevgiye çağrılarına, taassubun reddedilmesine şahitlik ettiğini bildirdi.

Mansur, dedesi İmam Muhammed Abduh'un, mektubu kendi el yazısıyla yazdığını ve posta yoluyla gönderdiğini söyledi. O zamanlar Mısır Müftüsü olarak görev yaptığını ve Tolstoy’un mektuba nazik, sevgi dolu ve asil bir şekilde, tüm güzel insan değerleriyle dolu bir yanıt verdiğini ifade etti.

İmam Muhammed Abduh'un mektubuyla başlıyoruz. Bu mektubun detayları şöyle:

“Ey büyük bilge Tolstoy,

Sizin şahsiyetinizi tanıma şerefine erişemedik ama ruhunuzu tanıma fırsatından mahrum kalmadık. Fikirlerinizden bize ışık saçıldı, görüşleriniz gökyüzünde güneşler gibi parladı ve akıl sahiplerinin kalplerini sizinle birleştirdi. Allah sizi insanların yaratılış fıtratını tanımaya ve insanları doğru yola iletmeye yönlendirdi. Böylece, insanın bu varlığa, bilgiyle gelişip, çalışmakla meyve vermek için geldiğini, meyvesinin, ruhunun rahatlayacağı bir yorgunluk ve ruhunu kalıcılaştırıp yükseltecek bir çaba olması gerektiğini anladınız. İnsanların, fıtrata aykırı hareket ettikleri ve kendilerine verilen güçleri, rahatlarını bozacak ve güvenlerini sarsacak şeyler için kullandıkları için içine düştüğü mutsuzluğu hissettiniz. Din konusunda öyle bir bakış açısına sahip oldunuz ki, geleneklerin perdelerini yırttınız ve gerçek tevhide ulaştınız. Allah'ın size gösterdiği yolda sesinizi yükselttiniz ve onları bu yolda taşımak için önlerinde eylemle ilerlediniz. Sözlerinizle akıllara rehberlik ettiğiniz gibi, eylemlerinizle de azimleri ve ruhları teşvik ettiniz.”

Fotoğraf Altı: İmam Muhammed Abduh.
İmam Muhammed Abduh.

"Ayrıca, görüşleriniz, yoldan sapanlara yol gösteren bir ışık olduğu gibi, eylemlerinizde gösterdiğiniz örnek, doğru yolu bulanlara bir rehberdir. Varlığınız, zenginler için bir uyarı olduğu gibi, fakirler için bir yardımdır. Nasihat ve irşatta çektiğin zahmetlere karşılık aldığın en büyük izzet ve en büyük mükâfat, mahrumiyet ve tehcir dedikleri şeydir. Dini liderlerden aldığınız tek şey, sizin sapkınlardan olmadığınızı halka duyurmalarından ibaretti. Bu yüzden, onların sözlerinden ayrıldığınız için Allah'a şükrediyorum, tıpkı onların inançlarından ve eylemlerinden ayrıldığınız gibi… Ayrıca, önümüzdeki günlerde kaleminizden çıkacak yeni eserleri ilgiyle bekliyoruz. Allah'tan size uzun ömürler vermesi, gücünüzü koruması, söylediklerinizin anlaşılması için kalplerin kapılarını açmasını ve insanların eylemlerinizden ilham almasını dileriz. Selam olsun."

Eğer bilge cevap vermeyi tercih ederse, cevap Fransızca olsun. Çünkü başka Avrupa dilini bilmiyorum.

Mısır Müftüsü

Muhammed Abduh”

“Dinler, inançlar, emirler, yasaklar, mucizeler ve hurafelerle ne kadar dolup taşarsa, insanlar arasında ayrılık yaratma etkisi o kadar yayılır ve aralarında dolaşarak düşmanlık ve nefret tohumlarını eker. Tam tersine, ne kadar sadeliğe yönelirse ve kirlerden kurtulursa, insanlığın ulaşmaya çalıştığı ideal hedefe o kadar yaklaşır, o da tüm insanların birliğidir.”

Tolstoy'un Muhammed Abduh'a yazdığı mektuptan

Tolstoy’un yanıtı

Tolstoy, Muhammed Abduh'a nazik bir mektupla yanıt verdi:

“Müftü Muhammed Abduh,

Sevgili dostum,

Kıymetli mektubunuzu aldım ve bana büyük bir mutluluk verdi. Aydınlanmış bir insanla iletişim halinde olmamı sağladığınız için size teşekkür ederim. O kişi, benim doğduğum ve büyüdüğüm dinden farklı bir dine mensup olsa da onun dini benim dinimle aynıdır. Çünkü inançlar farklıdır ve çoktur, ancak tek bir doğru din vardır. Umarım, mektubunuzda belirttiğiniz gibi, inandığım dinin sizin inandığınız din olduğunu varsayarak yanılmamışımdır. Bu din, Allah'ı ve onun şeriatını kabul etmeyi esas alır ve insanı, komşusunun hakkını gözetmeye ve kendisi için ne istiyorsa başkaları için de istemeye çağırır. Bu ilkeden tüm doğru ilkeler çıkmalıdır ve bu ilkeler, Yahudiler, Brahmanlar, Budist, Hıristiyanlar ve Müslümanlarda aynıdır.

f

İnancıma göre, dinler, inançlar, emirler, yasaklar, mucizeler ve hurafelerle ne kadar dolup taşarsa, insanlar arasında ayrılık yaratma etkisi o kadar yayılır ve aralarında dolaşarak düşmanlık ve nefret tohumlarını eker. Tam tersine, ne kadar sadeliğe yönelirse ve kirlerden kurtulursa, insanlığın ulaşmaya çalıştığı ideal hedefe o kadar yaklaşır, o da tüm insanların birliğidir.

Bu nedenle, mektubunuzla büyük bir sevinç duydum ve aramızdaki yakınlık ve iletişim bağlarının güçlenmesini dilerim.

Sevgili Müftü Muhammed Abduh, saygılarımı kabul edin.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
TT

İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde

Michael Horowitz

Yaklaşık on yıl önce, Ortadoğu'daki güvenlik durumu hakkında bazı diplomatlara bilgi vermek üzere İsrail'deki bir büyükelçiliği ziyaret ettiğim sırada, biri meslektaşıma ve bana o zamanlar bize son derece tuhaf gelen bir soru sormuştu: Peki ya Husiler? İsrail'e tehdit oluşturabilirler mi? Husiler o dönemde İsrail'e saldırı tehdidinde bulunmuş olsa da soruya bir an hazırlıksız yakalanmıştık. Ne var ki bu tehdit şaşırtıcı değildi, zira örgütün sloganı “Amerika'ya ölüm, İsrail'e ölüm, Yahudilere lanet olsun” idi. Ancak o dönemde bu tehditler, Güney Arabistan'daki uzak bir savaşta mücadele eden izole bir grubun yüksek sesli övünmesinden ibaret görünüyordu.

Ama işler çok değişti. İran destekli Yemenli örgüt, 4 Mayıs 2025 Pazar günü, İsrail'in Tel Aviv yakınlarındaki Ben Gurion Uluslararası Havalimanı yakınlarına uzun menzilli bir balistik füze fırlatarak bir patlamaya yol açtı ve İsrail'in merkezinde hava saldırısı sirenlerinin çalmasına neden oldu. Bu olay, Husiler ile İsrail arasındaki gerginlikte bir dönüm noktası oluşturdu ve çok sayıda uluslararası havayolunun uçuşlarını geçici olarak askıya almasına yol açtı. Füzenin herhangi bir uçağa doğrudan isabet etmemesi, sadece küçük çaplı maddi hasara yol açması ve sınırlı sayıda insanı yaralaması bir yana, İsrail'in ana havalimanına ulaşması bile Husiler için oldukça önemli bir sembolik kazanım anlamına geliyor. İsrail buna karşılık Hudeyde Limanı ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan bir dizi hava saldırısı düzenledi. Başbakan Binyamin Netanyahu daha sonra İsrail'in karşılığının çıtasını yükselteceğine söz verdi.

Bunun Husilerin Ben Gurion Havalimanı'na yönelik ilk saldırı girişimi olmadığını, örgütün daha önce de burayı birkaç kez hedef aldığını iddia ettiğini açıklayalım. Geçtiğimiz mart ayında havalimanına üç ayrı saldırı düzenlediğini duyurmuş, füzelerden birinin havalimanına isabet ettiğini söyleyerek övünmüştü. 4 Mayıs'ta ise füze havalimanını çevreleyen hava sahasını başarıyla deldi, sınırlı sayıda can ve mal kaybına yol açtı, ancak ülkedeki hava trafiğini aksattı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrail erken uyarı sistemleri, füzeyi yaklaşırken tespit etti ve düşürmek için biri İsrail'e ait Arrow sisteminden, diğeri ise İsrail'de konuşlu, yüksek irtifalardan balistik füzeleri engellemek için tasarlanmış bir savunma sistemi olan Amerikan THAAD sisteminden iki adet füze fırlatıldı. Ancak her iki sistem de füzeyi engellemeyi başaramadı.

İsrail hava savunma sistemlerinin, ABD'nin THAAD bataryalarının desteğine rağmen diğer onlarca girişim arasından Yemen'den atılan bir füzeyi engelleyememesi üçüncü kez yaşanıyor. Her ne kadar genel sicil İsrail ile ABD arasında oldukça etkili bir savunma koordinasyonu olduğunu gösterse de, özellikle Ben Gurion Havalimanı gibi stratejik tesisleri hedef alan ve maddi kayıpların ötesinde sembolik ve operasyonel sonuçları olan saldırılara karşı bu sistemler henüz tam koruma sağlayamıyor.

Başarısızlığın nedenlerinin belirlenmesi için soruşturmalar devam ediyor. Husilerin, İsrail içinde hedef aldıkları noktaları mümkün olan en büyük etkiyle vurabilme şanslarını artırmak için farklı kriterleri test ettiği görülüyor. İsrailli yetkililer, Husilerin saldırının ardından yeni bir füze kullandıklarını iddia ettiklerini ancak İsrail’in tahminlerinin, bunun daha önce düşürülmüş bir füze ile aynı model olduğunu gösterdiğine dikkat çektiler. Ortaya atılan hipotezler arasında füzenin bir kısmının isabet almış olabileceği, ancak patlayıcı başlığın isabet almamış olabileceği, bunun sonucunda da füzenin havalimanı sınırları içerisinde düşerek patlamış olabileceği de yer alıyor.

İsrail savunmasının sınırlılığı

Hava saldırılarına ve askeri karşılıklara rağmen Husileri caydırmak hâlâ zor bir görev. ABD öncülüğündeki hava saldırıları, örgütün hem İsrail'e hem de ticari gemilere yönelik saldırılarını önemli ölçüde azalttı; ancak saldırıları tamamen durdurmak için karadan müdahale gerekiyor gibi görünüyor.

İsrail, Husi kontrolündeki bölgelerdeki altyapıyı, aralarında Hudeyde Limanının da bulunduğu yerleri defalarca hedef aldı. Son saldırıya da Sana Havalimanı'nın kapatılması ve üç sivil uçağın vurulması ile sonuçlanan saldırılarla karşılık verdi. Bu operasyonlar, Gazze'de savaşın patlak vermesinden önce de iç karışıklıklar ve ekonomik krizlerle karşı karşıya olan örgüt için bir yük olsa da, geri adım atmasını sağlama olasılığı düşük.

İran'ın İsrail ve ABD'ye karşı öncü gücü olan örgüt, Tahran'dan giderek artan maddi ve manevi destek görüyor. Çatışmanın merkezindeki konumu, ona muhalifleri bastırmak için ideolojik bir kılıf da sağlıyor ve bu konumunu, saflarını desteklemek için kapsamlı eleman devşirme kampanyaları düzenlemek için kullanıyor.

Ancak Husilere karşı daha etkili bir mücadele, Yemen'de iç savaşın zirve yaptığı dönemde, uluslararası alanda tanınan hükümete bağlı güçlerin Hudeyde'ye yönelik başarılı bir saldırı başlattığı türden bir kara harekâtını gerektiriyor. Ne var ki limandan insani yardım akışının aksaması endişesiyle artan uluslararası baskı, saldırının durdurulmasına ve söz konusu güçlerin daha acil olan başka cephelere çekilmesine yol açtı.

Karadan bir müdahalenin olmaması durumunda İsrail'in Husi saldırılarını hızla durduracak yeterli araçları bulunmuyor. Örgütün lider kadrosunu hedef alan hassas saldırılar düzenlemek (İsrail'in Hizbullah'a yaptığına benzer şekilde), lider kadrosunun hareketlerini izlemek için önemli miktarda istihbarat ve askeri kaynak tahsis edilmesini gerektiriyor. Bu da İsrail'in Hamas'ın faaliyetlerini veya İran'ın nükleer programındaki potansiyel ilerlemeyi izlemek gibi acil güvenlik önceliklerinden uzaklaşmasına neden olabilir.

İsrail yalnız mı?

Bu meydan okumalar, ABD ile Husiler arasında aniden duyurulan “ateşkes” ile daha da büyüdü. İsrail'in Yemen'de bir dizi yeni saldırı düzenlemesinden dakikalar sonra, Husilerin ateşkesi kabul ettiğinin bildirilmesinin akabinde Başkan Donald Trump, ABD ordusuna operasyonlarını durdurma emri verdiğini açıkladı.

Husiler bu iddiayı doğrulamazken, dahası bazı Husi yetkilileri Trump'ın açıklamasını yalanlarken, Husiler ile ABD arasında arabuluculukta önemli rol oynayan Umman Sultanlığı, ABD'nin hava saldırılarını durdurması karşılığında Husilerin de Kızıldeniz'deki saldırılarının durdurulması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade, ayrıca bu saldırıların ateşkesin ihlali olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine dair bir bilgi de yer almıyor. Bu ayrıntının atlanması, Husileri İsrail'i dolaylı olarak tanımaya zorlayarak onları zor durumda bırakmaktan kaçınmak için kasıtlı olabilir ya da basitçe ABD'nin anlaşmaya varırken İsrail'in güvenliğini hesaba katmadığının bir göstergesi olabilir. Bu açıklamanın ani olması göz önüne alındığında Trump’ın, İsrail'i kaderiyle baş başa bıraktığı anlamına gelen son hipotez göz ardı edilemez.

Anlaşmanın sadece Kızıldeniz ile sınırlı kalması durumunda İsrail bunu gerçek bir gerileme olarak değerlendirecektir. Son aylarda nakliye gemilerine yönelik saldırılar durmuştu. Bu durum muhtemelen ABD'nin Husi mevzilerine yönelik geniş çaplı operasyonları ya da örgütün doğrudan İsrail'e saldırmaya odaklanması nedeniyleydi. Ancak ABD saldırılarının durması, Husilerin tehdit oluşturmaya devam edeceği ve istedikleri zaman deniz saldırılarına yeniden başlayabilecekleri anlamına geliyor.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade yer almıyor.

Trump'ın hesapları

Peki Trump neden bu ani adımı attı?

İsrail basınında çıkan haberlere göre Trump Netanyahu'dan bıktı, çünkü kendisini “manipüle ettiğine” inanıyor. Bu nedenle onunla irtibatı kesmeye ve bölgeyle ilgili dış politika konularında tek taraflı kararlar almaya karar verdi.

Trump'ın ikinci döneminin İsrail’i hayal kırıklığına uğrattığı açıkça görülüyor. Zira Netanyahu hükümeti, ABD başkanının İsrail çıkarlarıyla tam uyumlu olacağını sanıyordu.

Ancak bu duyurunun, Arap Körfez bölgesine yapacağı ziyaretten önce yapılmış olması, eğer gerçekten gerçekleştiyse anlaşmanın tamamlanmasını hızlandırmak için ona ivme kazandırmış olması muhtemel. ABD Başkanı, Amerikan ekonomisine büyük Körfez yatırımları çekmeyi ve Washington liderliğindeki bölgesel müttefikleriyle ilişkilerinin gücünü göstermeyi amaçlayan gezisi kapsamında Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek.

asde

Trump'ın ikinci dönemindeki ilk bölge turundan beklentisi, özellikle ekonomik alanda içeride pazarlayabileceği başarılar elde etmek. Yeni yatırımlar çekmek ile ilgili başlıklar bir zorunluluk ve Beyaz Saray'ın isteyeceği son şey, Husilerin Amerikan çıkarlarına veya Kızıldeniz gibi stratejik su yollarına saldırılar düzenleyerek ziyareti bozması.

Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor

Trump'ın Husilere yönelik saldırıları durdurma yönündeki ani kararı İsrail'de giderek artan endişelere yol açtı. Bu durum, ABD Başkanı'nın İran ile anlaşmaya varmak için bedeli ne olursa olsun elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı olduğunun bir başka göstergesi olarak görülüyor. Yakın zamana kadar ABD'nin Husilere karşı askeri müdahalesi, Washington'un ciddiyetinin ve gerektiğinde güç kullanmaya hazır olduğunun en açık kanıtı olarak görülüyordu. Ama Trump'ın savaşlar başlatma değil sona erdirme niyetini defalarca dile getirdiği göz önüne alındığında, bu değerlendirme tartışmalı olabilir, ancak İran'ın son dönemde karşılaştığı zorluklar İsrail'e bir miktar güven vermişti.

Ancak bugün Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor.