Biden’ın Süveyş Savaşı’ndan alacağı dersler

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images
TT

Biden’ın Süveyş Savaşı’ndan alacağı dersler

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images

Sami Moubayed

23 Ekim 1956’da o dönemde Soğuk Savaş’ta Doğu Kampı’na ait ve siyasi olarak da Sovyetler Birliği’ne bağlı olan Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de yoğun öğrenci gösterileri patlak verdi.

Macaristan’da komünist yönetimden kurtulmak talebiyle yapılan gösteriler 12 gün sürdü. Ardından Sovyet ordusu, gösterileri bastırmak için askerî müdahalede bulundu ve 4 Kasım’da işler normale döndü.

Gösteriler, ABD’yi şaşırtmıştı. ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı Başkanı Alan Dulles, bu gösterileri ‘mucize’ olarak nitelerken, Başkan Dwight Eisenhower da Macar halkının ‘özgürlüğe ve demokrasiye’ dair gerçek arzusunu yansıttığını söyledi. Macaristan’da bu uluslararası kriz yaşanırken, 1956 yılının fırtınalı sonbaharında Mısır’a karşı üçlü bir saldırının başladığı 29 Ekim gününde ikinci bir savaş patlak verdi.

xsdferg
Sovyet nüfuzuna karşı çıkan Macar devrimciler (Getty Images)

Başkan Eisenhower, İkinci Dünya Savaşı’nda Müttefiklerin en meşhur askerî liderlerinden biriydi ve 1953 yılından beri bir süper güç olan devletin başkanı olarak Macaristan’ın işgalini kınayıp da Birleşik Krallık’ın, Fransa’nın ve İsrail’in Mısır’a yönelik işgaline göz yumamayacağını düşünüyordu. Onun o zamanki tavizsiz tutumu, bugün halefi Başkan Joe Biden’ın Ukrayna’da Rus savaşına karşı çıkan, ama İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik son savaşının arkasında tüm siyasi ağırlığıyla duran konumuyla bir kıyaslama yapma ihtiyacı hissettiriyor.

Sürpriz unsuru

Kimileri, Biden’ın tutumunu Kasım 2024’te ülkesinde yapılacak başkanlık seçimleriyle ilişkilendirdi ve Beyaz Saray’daki kalışını uzatmak için Yahudi seçmenlerin oyunu kazanma çabası olarak gördü. Ancak aynı zorluk ondan önce Dwight Eisenhower’ın da karşısına dikilmişti. Nitekim Süveyş Kanalı, 1956 yılında ABD başkanlık seçimleri haftasında çıktı, ancak bu durum Eisenhower’ı İsrail’e karşı sert ve tavizsiz bir duruş sergilemekten alıkoymadı.

Eisenhower, Sovyetler Birliği’nin tehditlerine karşı temkinli davranıp bunları ‘kabul edilemez’ gördü, ancak söz konusu üçlü saldırıyı da aynı şekilde ‘kabul edilemez’ olarak değerlendirdi

İsrail ordusu, askerî tatbikatlar yapıyor ve bunların ekim ayında Mısır, Suriye ve Ürdün arasında imzalanan ortak bir savunma anlaşmasına karşılık olduğunu söylüyordu. Mısır’a karşı savaş kararı ise Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır’ın temmuz ayında Süveyş Kanalı’nı millileştirmesine bir tepki olarak geldi. 24 Ekim’de Paris yakınlarındaki Sevr banliyösünde Fransa Dışişleri Bakanı Christian Pineau’nun, İngiliz mevkidaşı Selwyn Lloyd’un ve İsrail Başbakanı David Ben-Gurion ile Genelkurmay Başkanı Moshe Dayan’ın katılımıyla gizli bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır’a millileştirme kararının geri çekilmesi gerektiğine dair sert bir uyarıda bulunmaya karar verildi. Ancak Abdunnasır’ın bunu reddedeceğinden, bunun üzerine onların da onu oradan zorla çıkarmak için ona karşı savaş başlatacaklarından eminlerdi. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, bu ortak uyarıyı ‘kaba ve kabul edilemez’ buldu. Rus lider Nikolay Bulganin’in Mısır’ı, ‘gerçekleştiği takdirde’ bu saldırıdan korumak için şiddete başvurma tehdidinde bulunmasının ardından Sovyetler Birliği’nin tepkisinden de çok çekiniyordu. Bulganin, Fransa, Birleşik Krallık ve İsrail hükümetlerinin liderlerine bir mektup göndererek, üçüncü bir dünya savaşıyla tehdit etmiş ve şöyle demişti: “Saldırganın başını ezme ve Ortadoğu’ya barışı geri getirme konusunda çok kararlıyız.”

Eisenhower, Sovyetler Birliği’nin tehditlerine karşı temkinli davranarak, bunları ‘kabul edilemez’ buldu. Ancak söz konusu üçlü saldırıyı da aynı şekilde ‘kabul edilemez’ olarak değerlendirdi. Bilindiği üzere bu üçlü saldırıya katılanlar, onun yakın geçmişte, yani İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki Nazi ordusunu bozguna uğratmak için iş birliği yaptığı müttefikleriydi. Danışmanlarına şöyle dedi: “Onlar (Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail) bizimle koordineli hareket etmediler.”

Beyaz Saray’dan yapılan bir açıklamada ABD Başkanı’nın, saldırıyı ‘basın haberlerinden’ öğrendiği belirtildi.

Bırak, başlarının çaresine baksınlar

John Foster Dulles, bu üç ülkenin Washington’daki elçileriyle temas kurmaya çalıştı, ancak onlar onunla bir araya gelmekten kaçınarak, temsilcilerini gönderdiler. Bu arada Eisenhower da Ben-Gurion’a öfkeli bir mektup gönderdi. Ben-Gurion cevabında, ülkesinin, Abdunnasır ve diğer Arap ülkeleri tarafından kendisine geçirilen ‘demir tasmayı’ kırdığını ifade etti.

Eisenhower; Teksas, Oklahoma ve Tennessee eyaletlerinde yapılması planlanan konuşmalarını iptal etti ve yardımcısı Richard Nixon’dan seçim kampanyasının geri kalanında kendisini temsil etmesini istedi. Kendisi de Dulles, Savunma Bakanı Charles Wilson ve Silahlanma Müdürü Arthur Flemming ile açık toplantılara giriyordu. Eisenhower, Flemming’e şöyle dedi: “Mısır’da bu operasyonu kimler başlattıysa sorunlarını da kendileri çözmeleri lazım. Bırakın başlarının çaresine baksınlar.”

Philadelphia şehrindeki son seçim konuşmasında Eisenhower, “ABD yasaları karşısında ikinci sınıf vatandaş anlayışını kabul etmiyoruz” dedi. Süveyş Savaşı’nı da “İlkelerimiz için bir sınav” sözleriyle değerlendirdi ve gerek Mısır’a karşı yaklaşımlarında müttefiklerden gerekse Macaristan’a karşı yaklaşımlarında Sovyetlerden gelsin, haksız güce karşı ‘şerefli yolu’ izlemeye karar verdiğini vurguladı. Seçim konuşmasında ayrıca şu ifade de yer aldı: “Ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada da zayıflar için bir yasa, güçlüler için de ayrı bir yasa benimsememiz mümkün değil. Bize karşı çıkanlar için bir kanun, bizimle ittifak kuranlar için başka bir kanun olmaz. Sadece tek bir yasa olmalı. Aksi takdirde dünyada barış olmaz.”

Ardından Dulles’tan Birleşik Krallık Başbakanı Anthony Eden’e bir mektup yazmasını istedi. Mektupta şu ifadeler yer alıyordu: “Tüm İslam alemini düşman haline getirecek bu planda herhangi bir iyi yan görmediğimi söylemeliyim.” Daha sonra telgrafı göndermemeye karar verdi ve Suriye Cumhurbaşkanı Şükri el-Kuvvetli’nin Abdunnasır’a vekaleten Moskova’yı ziyaret edip, “Hitler’i hezimete uğratan Kızıl Ordu nerede?” diyerek Sovyetlerden askerî yardım istemesinin ardından Sovyetlerin tutumunun netleşmesini bekledi.

31 Ekim’de İngilizler, Mısır’ın ikmal yollarını yağmalamaya başladılar ve Kahire’nin kuzeydoğusundaki Almaza Hava Üssü’ndeki yüzlerce savaş uçağını imha ettiler.

dfergt
Sovyet lider Josef Stalin’in devrilmiş heykelinin yanındaki Macar devrimciler (Getty Images)

Süveyş Kanalı tamamen kapatıldı ve İsrail ordusu Sina’ya doğru yürümeye devam etti. Bunun üzerine The New York Times gazetesi, “Washington Kontrolü Kaybediyor” başlıklı bir makale yayımlayarak, şu ifadelere yer verdi: “ABD, güvenlik bölgelerinde kontrolünü kaybetmeye başladı. ABD Başkanı bugünden sonra barışın hamisi sıfatıyla konuşamaz.”

Demokrat aday Adlai Stevenson, Eisenhower’ı itibarsızlaştırmak için Süveyş Savaşı’nı kullandı ve New York şehrinde yaptığı seçim konuşmasında dört kez Mısır Savaşı’na atıfta bulunarak “Rus komünistler bugün Ortadoğu’da, çarların yüzyıllardan beri peşinde koştukları bir konum elde ettiler” dedi. Ortadoğu’da yaşananlardan da Eisenhower yönetimini sorumlu tuttu.

Eisenhower, Dulles’ın Birleşik Krallık’a ve Fransa’ya yaptırım uygulama fikrine karşı çıkmasını garipsedi ve bir süper güç tarafından kullanılıyorsa yaptırım silahının tüm saldırganlara karşı uygulanması gerektiğini söyledi

Başkan’ın talebi üzerine Dulles, Deniz Harekâtı Komutanı Amiral Arleigh Burke ile görüşerek, ona Mısır’a yönelik üçlü saldırıyı durdurup durduramayacağını sordu. Burke bu soruya, “Sayın Bakanım, onları durdurmanın tek yolu var, o da yoğun bir şekilde bombalamak” cevabını verdi. Dulles, başka bir yolu olup olmadığını sorunca da Burke, başını sallayarak, “Hayır… Tehdit edeceksek, ateş etmeye hazır olmalıyız” dedi. Altıncı Filo, yüksek alarm haline getirildi. Ancak filonun komutanı, ABD’nin gerçek düşmanının kim olduğu konusundaki kafa karışıklığını gizlemedi: Dün İkinci Dünya Savaşı’nda müttefik olanlar mı? Yoksa Sovyetler Birliği’nin müttefiki Mısır ve onun devlet başkanı mı?

İsrail’e yaptırım

Askerî çözüm ihtimalinin dışlanmasının ardından Eisenhower, 1 Kasım 1956’da Birleşmiş Milletler’e (BM), Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail güçlerinin geri çekilmesini ve Süveyş Kanalı’nın uluslararası seyrüsefere açılmasını talep eden bir ateşkes kararı tasarısı sunulmasını emretti. Dulles’a “Sabah erkenden… kapıları açılır açılmaz… Ruslar varmadan önce” Genel Kurul’a gitmesi emredildi. Ayrıca üç müttefikine ekonomik yaptırımlar uygulamayı da uzun uzun düşündü. Dulles, yaptırımın sadece İsrail’e uygulanmasını, bunun da ‘hafif’ ve zararsız olmasını önerince Başkan, ona öfkeyle tepki gösterdi ve şöyle dedi: “Allah onları kahretsin! Foster, onlara söyle, BM’ye gideceğiz ve bu saldırıyı durdurmak için her şeyi yapacağız. Bizi bu şekilde aldattılar ya, hiçbir şey onları kurtaramaz.”

Eisenhower, Dulles’ın Birleşik Krallık’a ve Fransa’ya yaptırım uygulama fikrine karşı çıkmasına şaşırdı ve bir süper güç tarafından kullanılıyorsa yaptırım silahının tüm saldırganlara karşı uygulanması gerektiğini söyledi. Ancak ABD’nin karar tasarısı, BM’ye gönderilmeden önce Washington’daki Ulusal Güvenlik Ofisi’ne sunuldu. Dulles, bu tasarıyı sunup, gerekliliği konusunda herkesi ikna etme işini üstlendi ve şu ifadeleri kullandı: “ABD, BM’de bu girişime liderlik etmezse Sovyetler bunu illaki yapacak.”

Ekonomik baskı

Bu noktada Başkan’ın danışmanlarından biri olan Harold Stassen müdahale etti ve üç ülkeden hiçbirini kınamaksızın bir ateşkes sağlanmasını önerdi. Bu önerisini sunarken, her ne kadar kararı ‘büyük bir hata’ olsa da Birleşik Krallık’ın halen ABD’nin ‘ana müttefiki’ olduğunu hatırlattı ve ABD’nin gerçek düşmanının halen Sovyetler Birliği olduğunu söyledi.

Eisenhower, Mısır’a yönelik askerî saldırısını durdurması yönünde Birleşik Krallık’a baskı yapmak için ülkesinin ekonomik ağırlığını kullanmaya karar verdi

Dulles, ABD’nin karar tasarısını sunmak üzere BM’ye yönelirken, Eisenhower, müttefiklerine baskı yapmak için bir yedek plan hazırlamaya başladı ve Dışişleri Bakanı’na şöyle dedi: “Sadece onlardan bunu talep etmek ve onlara ‘Lütfen ateşi kesin’ demekle ateşkesi sağlayamayız.”

csdfegrt
1956’da Süveyş’te bir tankın üzerinde bir İngiliz askeri (Getty Images)

Birleşik Krallık hükümetinin büyük mali sıkıntılar yaşadığını biliyordu ve bunu Ocak 1956’da Washington’a gerçekleştirdiği son ziyaretinde bizzat Eden’den duymuştu. Ayrıca İngiltere’de Süveyş Savaşı’na yönelik büyük halk muhalefetinin ve Londra sokaklarında saldırının durdurulmasını talep eden yoğun gösterilerin artan hızının da farkındaydı. Hatta Londra gazetelerinin çoğu, savaşa karşıydı. Aynı şekilde köklü Oxford Üniversitesi profesörleri de dahil olmak üzere pek çok entelektüel ve kanaat önderi, hükümetlerine hitaben bir açıklama yayınlayarak, üçlü saldırının Eden hükümetinin düştüğü ‘ahlaki bir hata’ olduğunu belirttiler. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı, Londra’da Muhafazakâr Parti’nin düzenlediği bir etkinliğe katıldığında göstericiler onu ‘savaş çığırtkanı’ sloganıyla karşıladı.

sdef
1956’da Süveyş’te Fransız askerler (Getty Images)

Barışçıl tüm çabalar başarısız olunca Eisenhower, Mısır’a yönelik saldırısını durdurması yönünde Birleşik Krallık’a baskı yapmak için ülkesinin ekonomik ağırlığını kullanmaya karar verdi ve Arapların petrol silahına ve boykota başvurması halinde müttefiklere yapılan petrol sevkiyatını durdurma niyetini açıkladı. Birleşik Krallık, Süveyş Savaşı’nın ilk iki gününde rezervlerinden yaklaşık 50 milyon dolar kaybetmiş ve mali dengeyi korumak için o dönemde dolara bağlı 2,80 seviyesindeki para birimini devalüe etmeyi düşünmek zorunda kalmıştı. Birleşik Krallık güçleri Mısır’a inince döviz piyasasında sterline yönelik spekülasyonlar hız kazandı ve Birleşik Krallık Hazine Bakanı Harold Macmillan, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) acil yardım talep etti. Ancak Eisenhower yönetimi, buna itiraz etti ve talebe karşılık vermedi. Hatta Eisenhower, Anthony Eden’e üçlü saldırıyı durdurma konusunda ne kadar ciddi olduğunu göstermek için ABD Hazine Bakanlığı’na devlet tahvillerinin bir kısmını sterlin cinsinden satmaya hazırlanması talimatını bile verdi.

Kral Suud bin Abdülaziz, Birleşik Krallık’a ve Fransa’ya petrol yasağı uygulanmasını emredince Eisenhower, sözüne sadık kaldı ve Mısır’a yönelik saldırıyı durdurmadıkları sürece bu iki ülkeye taviz vermeyi ve destek olmayı reddetti. Bundan birkaç saat sonra, Kahire saatiyle sabah saat tam 2’de Süveyş Kanalı’ndaki çatışmalar sona erdi. Tarih 6 Kasım 1956’ydı, yani ABD’de sandıkların açıldığı gün.

Eisenhower, ikinci kez başkanlığı kazanmıştı. Eisenhower, o dönemde seçim günü İsrail’e ve müttefiklerine baskı yapma cesareti gösterebildiyse Biden da önümüzdeki seçimlerden önce aynı şeyi yapabilir.

*Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
TT

Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)

ABD'nin Venezuela açıklarındaki petrol tankerine el koyup Karakas yönetimine yeni yaptırımlar getirmesiyle Karayipler'de gerginlik arttı.

ABD Başkanı Donald Trump, çarşamba günü yaptığı açıklamada Venezuela açıklarındaki petrol tankerine "iyi bir gerekçeyle" el koyduklarını savunmuştu. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamadaysa ABD'nin hamlesi "hırsızlık ve uluslararası korsanlık eylemi" diye nitelenmişti.

ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, X'ten yaptığı paylaşımda operasyonun görüntülerine yer vermiş, tankerin Venezuela'dan İran'a petrol taşıyarak yaptırımları deldiğini öne sürmüştü.

Amerikan medyasında yer alan haberlerde, el konan tankerin adının Skipper olduğu yazılmıştı. ABD Hazine Bakanlığı, İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah arasındaki petrol kaçakçılık ağında rol oynadığı gerekçesiyle Skipper'ı 2022'de yaptırım listesine almıştı.

80 milyon dolarlık petrole el kondu

Wall Street Journal'ın analizine göre el konan tankerde yaklaşık 80 milyon dolar değerinde petrol var, bu da Venezuela'nın aylık ithalatının yaklaşık yüzde 5'ine denk geliyor.

ABD'nin tankere baskın düzenleyerek Venezuela yönetimini ekonomik felce uğratmak istediği yazılıyor. Ham petrol satışları Latin Amerika ülkesinin ihracat gelirlerinin yüzde 90'ından fazlasını oluşturuyor.

Diğer yandan Washington, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun eşi Cilia Flores'in üç yeğenini, Maduro'yla bağlantılı bir iş insanını ve Venezuela petrol sektöründe faaliyet gösteren 6 nakliye şirketini yaptırım listesine eklediğini de dün duyurdu.

ABD'nin son hamleleriyle bölgedeki gerginlik tırmanırken Maduro, dün yaptığı açıklamada ülkede uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu Tren de Aragua kartelini etkisiz hale getirdiklerini savunarak, Trump'ın asıl amacının Venezuela petrolünü çalmak olduğu iddiasını yineledi.

Trump petrolün peşinde mi?

ABD Enerji Enformasyon Dairesi'ne göre Venezuela, dünyadaki ham petrol rezervlerinin neredeyse beşte birine sahip. Yaklaşık 303 milyar varil ham petrole denk gelen bu miktar, dünyadaki en büyük ham petrol rezervini oluşturuyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi gerek ABD'nin uyguladığı yaptırımlar gerek de ekipman eksikliği ve devlete ait enerji şirketi PDVSA üzerindeki kontrolün sıkılaştırılması nedeniyle bu potansiyeli tam olarak kullanamıyor.

Ülkede faaliyet gösteren tek Amerikan şirketi olan petrol devi Chevron'un üretimi de Washington'ın yaptırımları nedeniyle düşmüştü.

Beyaz Saray, Karayipler'deki askeri yığınağın uyuşturucu kaçakçılığını ve düzensiz göçmen akışını engelleme amacı taşıdığını, Venezuela'nın petrol kaynaklarıyla ilgisi olmadığını savunuyor.

Ancak BBC'nin analizinde, Venezuela'daki petrol üretimini yeniden artırmanın on milyarlarca dolara mal olabileceğine dikkat çekiliyor. Diğer yandan ABD'nin yaptırımları hafifletmesi halinde Chevron'un kârının hızlıca artabileceği yazılıyor.

Bunlara ek olarak petrolün gelecekte önemini yitirmeye başlayacağı öngörüsü paylaşılıyor. Ekonomi analiz şirketi Capital Economics'ten David Oxley şunları söylüyor:

Petrol talebi bir anda düşüşe geçmeyecek ancak eskisi gibi artmaya da devam etmeyecek. Talebin zayıfladığını görüyoruz ve 2030'ların sonlarında düşüşe geçeceğini tahmin ediyoruz. Venezuela petrol sektörüne yatırım yapan herkes şunu düşünmek zorunda: Buna değer mi?

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını geçen ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 22 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 87 kişiyi öldürdü.

Independent Türkçe, BBC, Wall Street Journal, New York Times


İsrail Güvenlik Kabinesi işgal altındaki Batı Şeria'da 19 yeni yerleşim birimini onayladı

İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
TT

İsrail Güvenlik Kabinesi işgal altındaki Batı Şeria'da 19 yeni yerleşim birimini onayladı

İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)

İsrail Güvenlik Kabinesi dün  (Perşembe) geç saatlerde, Maliye Bakanı ve Savunma Bakanlığı'nda Yerleşimden Sorumlu Bakan Bezalel Smotriç tarafından sunulan, İşgal altındaki Batı Şeria’da 19 yeni yerleşim biriminin inşası ve mevcut bazı kaçak yerleşimlerin yasallaştırılmasına yönelik planı onayladı.

Aşırı sağ çizgideki Kanal 14, yeni planın onaylandığını ilk duyuran medya kuruluşu oldu. Haberde, yeni yerleşim birimlerinin kurulmasının ve daha önce kaçak statüsünde olan bazı noktaların yasallaştırılmasının yanı sıra, İsrail’in 2005’te Gazze ve Kuzey Batı Şeria’dan çekilme planı kapsamında boşalttığı yerleşimlere geri dönüşün de öngörüldüğü aktarıldı.

Söz konusu yerleşimlerin bir bölümü Batı Şeria’nın merkezinde, bir kısmı ise kuzey ve güney bölgelerinde, Kudüs çevresine kadar uzanıyor.

sddf
İsrail'in aşırı sağcı maliye bakanı Bezalel Smotrich, Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşiminin genişletilmesine ilişkin bir haritayı gösteriyor (Arşiv - AFP)

İsrail Güvenlik Kabinesi onayıyla, daha önce boşaltılan Ganim ve Kadim yerleşimlerinin Cenin yakınlarında yeniden inşa edilmesinin yolu açıldı. Aynı bölgede aylardır devam eden süreçle birlikte Homeş ve Sanur’un da yeniden kurulması kararlaştırılmıştı. Kanal 14, bu gelişmeleri tam anlamıyla kuzeydeki eski yerleşimlere dönüşün tamamlanması şeklinde değerlendirdi ve Smotriç’in hamlesini yerleşim dünyasında gerçek bir devrim olarak nitelendirdi.

Birkaç ay önce de Güvenlik Kabinesi, Batı Şeria’da 22 yeni yerleşimin yasallaştırılması ve inşasına yönelik benzer bir planı kabul etmişti.

Yeni kararla birlikte, her bir yerleşim için hızlandırılmış teknik ve imar hazırlık sürecinin başlatılacağı bildirildi. Kanal 14’ün haberinde, adımın “2005’teki çekilme planıyla ağır darbe alan yerleşim projesinin tarihi bir şekilde düzeltilmesi” olarak görüldüğü ifade edildi.

ds
İsrailli yerleşimciler, işgal altındaki Batı Şeria'da yakınlardaki bir yerleşim karakolunun yakınlarında eşeklere binerek keçi ve koyun sürülerini otlatıyorlar (Arşiv - AFP)

Filistin tarafı karara sert tepki gösterdi.  Filistin'e bağlı Duvar ve Yerleşimlere Karşı Direniş Kurumu Başkanı Müeyyed Şaban, İsrail’in bu adımını “Filistin coğrafyasını ortadan kaldırmaya yönelik kolonyal bir proje kapsamında yürütülen yarış” olarak tanımladı. Şaban, bunun ilhak, ayrımcılık ve toprakların tamamen Yahudileştirilmesi hedeflerini açıkça ortaya koyan tehlikeli bir tırmanış olduğunu söyledi.

ssdc
Kudüs'ün doğusundaki İsrail yerleşimi Ma'ale Adumim'i gösteren bir fotoğraf  (AFP)

İsrail basını da Smotriç’in planlarının kapsamını gündeme taşıdı. Yediot Aharonot birkaç gün önce yayımladığı haberinde, bakanın Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerini genişletmeyi amaçladığını, 2026 bütçesine bu doğrultuda milyarlarca şekelin ayrıldığını yazdı. Gazeteye göre bütçe, yeni yerleşimler kurulmasını, mevcutların statülerinin düzenlenmesini, altyapı projelerini, yol açmayı ve sağlık, eğitim ile kültür kurumlarının inşasını da kapsıyor.

Aynı haberde, Smotriç’in özellikle Kuzey Batı Şeria’ya yeniden yerleşimi merkez alan bir plan yürüttüğü, çekilme planı kapsamında “yeşil hattın içine” taşınan bazı askeri üslerin yeniden bölgeye taşınmasının değerlendirildiği aktarıldı. Yerleşimci liderlerin hedefinin, 2005’te boşaltılan kuzeydeki yerleşimlere tekrar nüfus yerleştirmek ve uzun vadede Batı Şeria’ya bir milyon yerleşimci taşımak olduğu ifade edildi.


Putin: İran ile ilişkilerimiz olumlu yönde gelişiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
TT

Putin: İran ile ilişkilerimiz olumlu yönde gelişiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bugün Türkmenistan’da düzenlenen uluslararası bir forum kapsamında İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı görüşmede, Moskova ile Tahran arasındaki ilişkilerin ‘son derece olumlu bir şekilde geliştiğini’ söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Rus haber ajansı Sputnik’ten aktardığına göre Putin, görüşmede, Rusya’nın Birleşmiş Milletler’de (BM) İran’ın nükleer programı konusunda Tahran ile yakın koordinasyon içinde çalıştığını ifade etti.

dfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Putin, iki ülkenin Buşehr Nükleer Santrali başta olmak üzere çeşitli alanlarda iş birliği yürüttüğünü, ayrıca Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru gibi altyapı projelerinde birlikte çalıştıklarını belirtti. Rus lider, gaz ve elektrik sektörlerinde ortaklık imkanlarının da değerlendirildiğini dile getirdi.

Pezeşkiyan ise görüşmede, Tahran’ın Moskova ile imzalanan kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmasının tüm maddelerine bağlı olduğunu vurguladı.