“Diplomasi ve yıkımın” mimarı Kissinger'ın ölümü

Hamas’ın ‘bir miktar cezayı’ hak ettiğini ve Rusya'nın uluslararası sisteme ‘saldırdığını’ söyledi

Kissinger, 2010'da Berlin'de bir akademik etkinliğe katıldığı sırada (DPA)
Kissinger, 2010'da Berlin'de bir akademik etkinliğe katıldığı sırada (DPA)
TT

“Diplomasi ve yıkımın” mimarı Kissinger'ın ölümü

Kissinger, 2010'da Berlin'de bir akademik etkinliğe katıldığı sırada (DPA)
Kissinger, 2010'da Berlin'de bir akademik etkinliğe katıldığı sırada (DPA)

Henry Kissinger, küresel diplomaside başarılı bir diplomat olarak yerinden oynamayan bir taş bırakmadı. Ancak, uzun yaşamı boyunca birçok ülkede ‘yıkım mühendisliği' ile suçlandı. Bunlar arasında Arap dünyasında Lübnan, Güney Amerika'da Şili ve Arjantin, Asya'da Vietnam ve Kamboçya ve Afrika'da birçok ülke yer alıyor.

Eğer Kissinger'in başarısı ve eleştirileri olmasaydı, yıldızı 50 yıldan fazla bir süredir parlamazdı ve adı Amerikan dış politikasına, belki de genel olarak Batı'ya kazınmazdı. Amerikan diplomasisinin mimarları, Cumhuriyetçi ve Demokratik partiler arasında, son günlerine kadar ona geri dönmeye devam etti. Birçokları onun ABD'nin iç işlerinde bile hala canlı olan derin bir iz bıraktığını söylüyor.

Henry Kissinger, geçtiğimiz 27 Mayıs'ta 100. yaşına basmıştı. Kissinger, 1994 tarihli ‘Diplomasi’ adlı kitabının da gösterdiği gibi, büyük meselelerde uluslararası bir referans noktası olarak son günlerine kadar kaldı. 100 yaşında, yarım asır önce bir dönüm noktası yarattığı Çin'e gitti. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve Avrupa'nın geleceği hakkında çok konuştu. Yapay zekanın uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisine dair önemli bir görüşü vardı.

Henry Kissinger, Ortadoğu'da da bir ‘ikon’ haline geldi. 1973 Arap-İsrail Savaşı sırasında ABD Dışişleri Bakanı olarak uyguladığı ‘mekik diplomasisi’, sadece Mısır ve İsrail arasında bir barış antlaşmasının temeli olmakla kalmadı. Aynı zamanda şimdi muallakta bir barış süreci haline gelen Filistinliler ve Araplar ile İsrailliler arasındaki barış sürecinin ABD tarafından himaye edilmesinin de anahtarı oldu.

cdvrt
Kissinger, 2007'de ABD Başkanı Joe Biden'la birlikteydi ve Biden o dönemde Senato Dış İlişkiler Komitesi'nin Başkanıydı (AP)

Hamas'ın Gazze'yi çevreleyen İsrail yerleşimlerine yönelik çarpıcı saldırılarının ardından Kissinger, bu ‘açık saldırı eyleminin bir miktar cezayla karşılanması gerektiğini’ söyleyerek bölgede tehlikeli bir tırmanma olasılığına karşı uyarıda bulundu. Ayrıca, ‘Ortadoğu'daki çatışmanın, başka Arap ülkelerini de kamuoyu baskısı altına sokarak tırmanma riski taşıdığını’ belirterek, 1973'teki Yom Kippur Savaşı'ndan çıkarılan derslere atıfta bulundu. Hamas ve destekçilerinin gerçek amacının ‘sadece Arap dünyasını İsrail'e karşı seferber etmek ve barış müzakereleri yolundan çıkmak’ olabileceğini söyledi. Ancak İsrail'in saldırıda İran'ın parmağı olduğunu teyit etmesi halinde “İran'a karşı adımlar atabileceğine” de işaret etti. Kissinger, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ve Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısının “uluslararası sisteme temel bir saldırı” oluşturduğu değerlendirmesinde bulundu.

Kissinger'ın Suudi Arabistan ve Körfez hakkındaki bilgisi

Prens Faysal bin Selman bin Abdulaziz’in Oxford Üniversitesi'nde ‘İran, Suudi Arabistan ve Körfez 1968-1971’ adlı doktora tezini hazırlarken Kissinger'la yaptığı uzun bir röportaj, Suudi Arabistan ve Körfez hakkındaki bilgisinin ‘Körfez'deki Ulusal Güvenlik Konseyi politikalarında etkili olmadığını’ gösterdi. Hatta Kissinger bu bölgeyle ilgili ayrıntıları ve Şah dönemindeki Suudi-İran ilişkilerinin seyrini bilmediğini itiraf etti.

Medine Valisi Prens Faysal bin Selman, kitabında şunları yazdı: "Birçok kişi, Körfez'deki Ulusal Güvenlik Konseyi politikasının Kissinger'ın etkisiyle büyük ölçüde şekillendiğini düşünüyor. Ancak, bu bakış açısı yanlış görünüyor, çünkü Kissinger'ın kendisi 1969'da Körfez hakkındaki algısına ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi: 'Benim bir algım yok,' Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin gidişatını bilmiyorum, benim için öncelik Sovyetleri Ortadoğu'dan çıkarmak."

Gerçekçi siyaset

Şarku'l Avsat geçtiğimiz Mayıs ayındaki 100. doğum gününde, ABD ile Çin arasındaki ilişkiyi kuran Henry Kissinger'ın rolünü değerlendiren akademisyenlerden ve diplomatlardan oluşan bir grupla görüştü. Kissinger, Çin'in Sovyetler Birliği'nin yörüngesinde dönen komünist sisteminden uzaklaşmasına yardımcı oldu ve böylece uluslararası güçler arasındaki denge doktrinini kurdu.

cdevrg
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 20 Temmuz 2023'teki Çin ziyareti sırasında Pekin'de Kissinger'ı kabul etti (AP)

1954 yılında doktora derecesiyle mezun olduğu Harvard Üniversitesi'ndeki akademik çalışmalarında olduğu gibi, Kissinger, on dokuzuncu yüzyılda Alman yazar Ludwik von Rochow tarafından ideolojik bir yaklaşım ve ahlaki kavramlardan önce siyasi ve diplomatik eylemdeki mülahazaları ve özel koşulları sunmak için icat edilen ‘gerçekçi siyaset’ (reelpolitilk) doktrinini benimsedi. Almanya'da Yahudi olarak dünyaya gelen Kissinger, Adolf Hitler liderliğindeki Nazilerin yönetiminden kaçmak için 1938'de ailesiyle birlikte ABD'ye sığınmayı başardı. Sadece Amerikan siyaset dünyasına girmekle kalmayıp, aynı zamanda 1969'da ilk Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ardından 1973'te Başkan Richard Nixon yönetiminde Dışişleri Bakanı oldu. 1974'te ‘Watergate’ skandalının ardından Nixon'un yerini alan Başkan Gerald Ford'un yönetiminde, 1977'nin başına kadar son görevinde kaldı.

Tüm olumsuzluklara rağmen Henry Kissinger, Soğuk Savaş mimarı George Kennan ve Almanya'nın yeniden birleşmesi mimarı Hans Dietrich Genscher gibi yirminci yüzyılın önde gelen ‘realpolitik’ savunucularının yanı sıra Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle gibi politikacıların saflarına yükseldi.

100. yaş gününde kutlayacak çok şeyi vardı.

Tarihi atılım

Henry Kissinger'ın 1994 yılında yayınladığı ‘Diplomasi’ kitabı uluslararası ilişkilerde hala önemli bir referans olmakla birlikte geçtiğimiz onlarca yıl içinde yayınlanan birçok kitap 1973 yılında, diplomatik bir figür olan uluslararası ilişkilerde jeopolitik bir deprem yaratan, çabaları sonucunda ABD Başkanı Nixon ve Çin lideri Mao Zedong arasında bir zirve gerçekleşmiş ve ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin kurulmasına öncülük eden ayrıca, nükleer denge doktrinini Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri yeniden tanımlayarak tekrar ele alan Henry Kissinger’ı ele aldı. Kissenger, bir yanda Mısır ve Suriye, diğer yanda İsrail arasında ateşkes için ABD'ni n arabuluculuğunu yürütürken Ortadoğu'da büyük bir değişiklik yaptı. Bu daha sonra Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında Camp David barış anlaşmalarını sonuçlandırmayı mümkün kıldı.

rfeg4t
Kissinger (ortada), 1974'teki akşam yemeğinde Deng Şiaoping ile (sağda) konuşurken (Getty)

Vanderbilt Üniversitesi'nde Tarih Profesörü olan Thomas Schwartz, Şarku'l Avsat’ın bir Kissinger'ın Amerikan dış politikası üzerinde olağanüstü bir etkisi olup olmadığı sorusuna Henry Kissinger and American Power: A Political Biography (Henry Kissinger ve Amerika'nın Gücü: Politik Bir Biyografi) isimli kitabından bir alıntıyla yanıt vererek,  “Gerald Ford ve George H.W. Bush dönemlerinde ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapan Brent Scowcroft, eski Dışişleri Bakanı Lawrence Eagleburger (yine George H.W. Bush döneminde), eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice (George W. Bush döneminde) ve diğerleri gibi onunla çalışan veya yanında bulunan birçok insan Kissinger’ın Dışişleri Bakanı olarak göreve gelmesinden çok sonra ABD’nin dünyadaki yerini şekillendirdiler” dedi.

Kissinger'ın ‘her zaman popüler olmayan’ realist veya realpolitik yaklaşımıyla, eski Başkan Barack Obama'yı uluslararası meseleleri bu doğrultuda ele aldığını iddia etmeye bile teşvik etmesi hala dikkat çekicidir.

‘Oyunun Ustası’

Öte yandan eski Birleşmiş Milletler (BM) Lübnan Özel Elçisi Terje Rod-Larsen, Kissinger'ı ‘uluslararası ilişkiler ve diplomasi alanında dünyanın önde gelen araştırmacılarından biri’ olduğu için ‘çağdaş diplomasi dünyasında tamamen benzersiz’ bir figür olarak görüyor. Dünya Savaşı sonrası dönemde diplomat olarak çalışan bir ilk olmasının yanı sıra, ‘akademisyen olarak bu alanda yaptığı çalışmaların çok etkileyici olduğunu’ sözlerine ekledi. Larsen, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İlk olarak ABD ile Çin arasındaki ilişkiye, ikinci olarak da Ortadoğu'daki diplomasisine atıfta bulunarak Kissinger, muazzam bir başarıya imza attı” ifadelerini kullandı. Kissinger'ın akademik kimliği ve çalışan bir diplomat olmasının, onu ‘her iki alanda da en iyisi olarak kimsenin sahip olmadığı bir kombinasyon’ haline getirdiğine dikkat çekti. Larsen ayrıca Kissinger'ın 100. doğum günü vesilesiyle uluslararası barış ve güvenliğe ömür boyu hizmetlerinden ötürü saygılarını sunduğunu ifade etti.

Araplar açısından ‘kararlı bir başarı’

Filistinliler ve İsrailliler arasındaki 1993 Oslo Anlaşmalarında ana arabulucu olan eski Birleşmiş Milletler (BM) Lübnan Özel Elçisi Terje Rod-Larsen, ABD'nin Ortadoğu Barış Elçisi olarak görev yapan ve yakın zamanda ‘Master of the Game: Henry Kissinger and the Art of Middle East Diplomacy (Oyunun Ustası: Henry Kissinger ve Ortadoğu Diplomasisi Sanatı) isimli kitabını yazan eski ABD Dışişleri müsteşarı Martin Indyk ile tamamen aynı fikirde.

xcdfvrg
Kissinger ve Sedat, 16 Ocak 1974'te Kahire'de (AP)

Indyk, kitabında Kissinger'ın Ortadoğu'daki belirleyici rolüne odaklandı. Kissenger’ı ‘zeki ve yorulmak bilmeyen bir arabulucu’ olarak tanımlayan Indyk, hedefinin, ‘rakip güçlerin rekabetini ustaca manipüle ederek’ Ortadoğu'da istikrarlı bir güç dengesi kurmak olduğuna dikkat çekti.

Bununla birlikte, Martin Indyk tarafından benimsenen tarihsel anlatılar, büyük ölçüde ABD ve İsrail arşivlerinin yanı sıra Kissinger ve diğer paydaşlarla yaptığı doğrudan röportajlara dayanıyordu. Mısır ve Suriye, genel olarak Arap bölgesindeki arşivlere erişimi yoktu. Kissenger, Eski ABD Başkanları Bill Clinton ve Barack Obama ile çalışmasına ayrıca eski Başkan Donald Trump'ın Ortadoğu politikasını eleştirdi.  Indyk, birçok Arap ülkesi ile İsrail arasındaki ‘İbrahim (Abraham) Normalleşme Anlaşmaları’nı, Kissinger'ın Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed'le anlaşmadaki başarısına ve Clinton yönetiminin Suriye-İsrail barış anlaşmasına varamamasına benzetti. Kissinger'ın İsrail'in işgal altındaki Arap topraklarından ilk büyük çekilmesine yol açan ikinci Sina müzakerelerindeki başarısı, Obama yönetiminin Filistin- İsrail ihtilafını iki devletli bir çözüme dayanarak çözememesi karşılığında ABD'nin Mısır ile yeni ilişkilerini güçlendirdi.

dfrg
Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ve eski İsrail Başbakanı Golda Meir, 4 Kasım 1977 Pazar gecesi New York'ta Yahudi Kongre üyelerine verilen akşam yemeğinin ardından konuşuyor (AP)

Profesör Schwartz, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kissinger’ın Ortadoğu'daki rolünün oldukça belirleyici olduğunu vurguladı. En önemli izlerinden birinin, İsrail'in varlığına yönelik en büyük tehdidi ortadan kaldıran ve İsrail ile ABD'nin çok daha güçlü bir ittifak kurmasını sağlayan, Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasının temelini atmak olduğunu söyledi. Ayrıca, ‘İbrahim Anlaşmaları’nın da Kissinger'ın yaklaşımının bir mirası olduğunu’ ileri sürdü.

Ancak Indyk, Kissinger'ın 1974 başlarında Ürdün Kralı Hüseyin'i (FKÖ'den ziyade) Filistinlileri temsil etmesine izin verecek şekilde barış sürecine dahil etme fırsatını kaçırdığına inanıyor. Kissinger'in tereddüdünün, FKÖ Başkanı Yaser Arafat'ın 1974 Rabat zirvesi sırasında Filistin halkının FKÖ’nün meşru ve tek temsilcisi olarak tanınmasıyla temsil edilen ‘büyük Arap desteğini’ almasına izin verecek ölçüde olmasını eleştirdi.

‘Gerçeklik yok oluyor’

Uluslararası Kriz Enstitüsü'ndeki Birleşmiş Milletler Direktörü Richard Gowan, Kissinger'ın yaptıklarına karşı daha şüpheci görünüyor ve 1970’li yıllarda şekillendirmeye çalıştığı dünyanın çökmeye başladığını düşünüyor. Gowan, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Kissinger'ın başlıca stratejik projeleri Rusya ile yumuşama ve Çin'e açıklıktı. ABD şimdi her iki güçle de karşı karşıya. Bir anlamda, Kissinger'ın amacı ideolojik çatışmadan çok büyük güçler arasında reelpolitikti. Çünkü reelpolitiki daha istikrarlı gördü. Ancak artık gerçekçilik ruhunun yok olduğu bir dünyadayız” dedi. Ayrıca, ‘Kissinger'ı eleştirenlerin çoğunun, Washington'un orada işlenen zulümlere göz yumduğu Bangladeş Savaşı gibi krizlerdeki rolünü hatırlayacağına da işaret etti.  Ancak Gawon, ‘onun gerçekçilik anlayışından hala öğrenebileceğimiz şeyler olduğuna’ olan inancını da dile getirdi.

Güncel sorunlar bile

Schwartz’ın söylediğine göre bazıları, Henry Kissinger'ın, SSCB'nin gücünü dengelemek için sözde ‘Çin kartını’ kullanmak istediği için 1973'te Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmesinin hatalı olduğuna inanıyor. Ayrıca bunun ‘her birinin göreli gücünün bugünkünden tamamen farklı olduğu bir zamanda’ gerçekleştiği değerlendirmesinde bulundu. Kissinger’in Çin'in uluslararası sistemde önemli bir rol oynayacağını anladığını vurguladı.

fvgth
Kissinger ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 21 Eylül 2023'te New York'ta (DPA)

Birçoğu ‘Çin'in ekonomik entegrasyonunun siyasi demokrasiye yol açacağına’ inansa da Kissinger'ın güçleri arasında ‘ABD ve Çin'in bir tür dengeye ulaşabileceklerine ikna olmaya devam ettiğini’ düşünüyor.

Kissinger, Avrupa diplomasisinin on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkışına dayanarak çağdaş uluslararası ilişkilerde bir dönüm noktası, yirminci yüzyılda önemli bir oyuncu ve hala yirmi birinci yüzyılda varlığını sürdüren bir yaklaşımın kurucusuydu.



Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Yeni ankette Amerikalıların en büyük endişesi ortaya çıktı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD Başkanı Donald Trump'ın defalarca "hiç bu kadar iyi durumda olmamıştık" diye ısrar etmesine rağmen, yeni bir ankete göre Amerikalıların en büyük endişesi hâlâ hayat pahalılığı.

SSRS'ın CNN için yaptığı son ankette, katılımcılardan, hayatı daha iyi hale getirmek için şansları olsaydı başkana odaklanmasını isteyecekleri tek bir konu seçmeleri istendiğinde, yüzde 32'si ekonomi veya hayat pahalılığına dair endişelerini dile getirdi.

CNN'in haberine göre bu oran Cumhuriyetçi seçmenler ve Cumhuriyetçi eğilimli bağımsızlar arasında yaklaşık yüzde 40'a yükseldi.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, tüm katılımcıların sadece yüzde 5'i göç ve sınır güvenliğini, yüzde 1'i ise suç ve kamu güvenliğini seçti.

Bu anket, yaygın olarak takip edilen bir ölçüye göre ABD ekonomisine olan tüketici güveninin aralık ayında 5. ay üst üste düşmesinin ardından geldi.

Trump, konuşmalarında ve Truth Social paylaşımlarında, zaten bir "altın çağ" yaşadıklarını ve Amerika'nın "ülke olarak şimdiye kadarki en iyi noktada" bulunduğunu şiddetle savunuyor.

Geçen ay "Ekonomi alanındaki harika çalışmalarım henüz tam olarak takdir edilmese de takdir edilecektir!" diye ilan etmiş, aralıkta ise "Alım gücü kelimesi Demokratların bir oyunudur" diye eklemişti.

Ancak kanıtlar, takdirin hâlâ yetersiz olduğunu gösteriyor. CNN anketine katılanlar, "orta sınıfa yardım", "sağlık hizmetleri maliyetleri", "sosyal güvenliği koruma", "konut maliyetleri" ve "gıda fiyatları" gibi birçok ekonomik konuyu en büyük endişeleri olarak gösterdi.

SSRS anket şirketinin basın açıklamasında belirttiğine göre, bu oran tüm katılımcıların yüzde 32'sini oluşturuyor. Katılımcıların dikkat çekici bir şekilde yüzde 16'sı Trump'ın istifa etmesini söyleyeceklerini, yüzde 8'i "genel olarak olumlu yorumlarda" bulunacaklarını belirtti.

Salı günü, kâr amacı gütmeyen ticaret araştırma kuruluşu Conference Board, tüketici güven endeksinin ekimde 92,9'dan kasımda 89,1'e düştüğünü ve katılımcıların mevcut iş koşullarına ilişkin değerlendirmelerinin Eylül 2024'ten bu yana ilk kez olumsuz yönde olduğunu açıkladı.

Michigan Üniversitesi tarafından yapılan benzer bir anketse farklı sonuçlar gösterdi; tüketicilerin ruh hali aralık ayında ekime kıyasla hafifçe iyileşti.

Eski MAGA destekçisi ve şimdilerde Trump eleştirmeni olan Marjorie Taylor Greene, bu yılın üçüncü çeyreğinde tüketici harcamalarındaki artışın büyük ölçüde sağlık hizmetleri maliyetlerinden kaynaklandığını gösteren son verilere dikkat çekti.

X'te yaptığı açıklamada, "Aylardır Amerikalılar için sağlık hizmetleriyle ilgili mali kriz konusunda uyarıda bulunuyordum ve işte geldi" dedi.

Cumhuriyetçilerin bunu düzeltememesi, ara seçimlerde onlara çok pahalıya mal olacak. Bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmayan Cumhuriyetçiler, Demokratları suçlayamaz.

Ancak seçmenler bunun yakın zamanda düzeltileceğine inanmıyor gibi görünüyor. CNN anketinde, Trump'ın onların söylediklerine önem vereceğine inanıp inanmadıkları sorulduğunda, katılımcıların yüzde 51'i "Hiç inanmayacak" yanıtını verdi. Yaklaşık yüzde 38'i ise aynı durumun Demokrat liderler için de geçerli olduğunu düşünüyor.

Independent Türkçe


Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
TT

Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)

Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, Rusya’nın İsrail ile Suriye arasında bir güvenlik anlaşmasına varılması amacıyla gizli arabuluculuk yürüttüğünü, bu sürecin ABD yönetiminin bilgisi ve onayı dâhilinde ilerlediğini açıkladı.

İsrail devlet televizyonu Kan 11, Azerbaycan’ın şu anda üst düzey yetkililerin katıldığı toplantı ve görüşmelere ev sahipliği yaptığını; temasların Bakü’de sürdüğünü bildirdi.

Bilgi sahibi bir güvenlik kaynağı, Rus arabuluculuğuna rağmen İsrail ile Suriye arasındaki temaslarda hâlâ bir boşluk bulunduğunu, ancak son haftalarda sınırlı da olsa ilerleme kaydedildiğini söyledi.

Kan 11’e konuşan kaynaklar, Moskova ile Şam’ın ilişkileri güçlendirmek için çalıştığını; Rusya’nın geçen ay Lazkiye kıyı bölgesine asker ve askeri teçhizat sevk ettiğini aktardı. Aynı kaynaklar, İsrail’in Suriye’nin güneyinde Türkiye’nin varlığını pekiştirme girişimleri yerine, Rusya’nın sahadaki varlığını tercih ettiğini kaydetti.

Dün (çarşamba) Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani Moskova’yı ziyaret ederek Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü ve iki ülke ilişkilerinin stratejik düzeye taşınmasının hedeflendiğini belirtti.

İkili ilişkilerdeki en dikkat çekici gelişme ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 15 Ekim’de Suriye’de geçiş döneminin başkanı Ahmed eş-Şera’yı kabul etmesi oldu. Görüşmede taraflar, stratejik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi ile enerji ve gıda alanlarında iş birliğinin önemine vurgu yapıldı.

İsrail’in Rusya ile iyi ilişkiler sürdürdüğü ve Tel Aviv’in Suriye dosyasında Moskova ile çıkar paylaşımı konusunda uzlaşı aradığı biliniyor. Mayıs ayından bu yana Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Suriye başta olmak üzere çeşitli başlıkları ele alan dört uzun telefon görüşmesi yaptığı ifade ediliyor.

scd
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Moskova’da çarşamba günü gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare  (SANA)

Suriye Dışişleri Bakanlığı Enformasyon İdaresi, mayıstaki temasların ardından yaptığı açıklamada, Putin’in Suriye’yi bölmeye yönelik her türlü İsrail müdahalesini kesin biçimde reddettiğini ve Moskova’nın yeniden imar ile istikrarın sağlanmasına desteğini yinelediğini duyurmuştu.

cdfr
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Şam’da düzenlenen ortak basın toplantısından bir kare (EPA)

Tel Aviv’de ise “Türkiye nüfuzuna karşı Suriye’de Moskova ile ortak çıkarlar bulunduğu” değerlendirmesi yapılıyor. Maariv gazetesine göre Rusya, hem Türkiye hem de İsrail ile iyi ilişkiler sürdürüyor ve iki ülke arasında gerilimin tırmanmasını engellemeye çalışıyor. Aynı zamanda, tüm tarafların—Suriye dâhil—onayıyla ülkedeki pozisyonlarını korumayı hedefliyor.

dfgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İstanbul’da cumartesi günü ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmeler sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin de hazır bulunduğu an (EPA)

ABD’nin İsrail-Suriye güvenlik düzenlemelerinde başat rolü üstlenmesine rağmen, Washington’un Rusya dâhil diğer müttefiklerden gelecek “olumlu katkılara” kapıyı kapatmadığı belirtiliyor.

Eski diplomat ve Suriye-Ortadoğu uzmanı akademisyen Mihail Harari’ye göre, Ahmed eş-Şera’nın Suriye’yi temkinli ve dengeli biçimde yönetmesi, ülkeye bölgesel ve uluslararası destek kazandırdı. Harari, İsrail’in Suriye’de kaosun sürmesini isteyen bir aktör gibi görünmekten kaçınması gerektiğini savundu.

Şarku’l Avsat’ın Harari’nin Maariv’de yayınlanan makalesinden aktardığı analize göre İsrail’in çıkarlarını sağlıklı yönetebilmesi için Şam ile bir güvenlik anlaşmasını hızla sonuçlandırması gerekiyor. Harari, son savaşta elde edilen askerî kazanımların siyasi kazanca dönüştürülmesinin, mevcut “pasif” tutumla mümkün olmayacağını ifade etti.


İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
TT

İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)

Ömer Önhon

Başbakan Binyamin Netanyahu, bu hafta onuncu üçlü zirve için Yunan ve Kıbrıslı mevkidaşları Kiriakos Miçotakis ve Nikos Hristodulidis'i Kudüs'te ağırladı. Zirvenin ardından yayınlanan ortak bildirinin temel noktaları şöyleydi:

• Güvenlik, savunma ve askeri konularda mevcut üçlü iş birliğinin güçlendirilmesi.

• Deniz yollarının ve hayati altyapının yenilenen tehditlerden korunmasında koordinasyonun derinleştirilmesi.

• Enerji sektöründe ortak projelerin geliştirilmesi, elektrik şebekelerinin birbirine bağlanması ve yenilenebilir enerji girişimlerinin geliştirilmesi.

Netanyahu, üçlü zirveyi bugüne kadar yapılan tüm toplantıların en önemlisi olarak nitelendirdi. İlk üçlü zirve, Doğu Akdeniz'de doğal gaz rezervlerinin keşfedildiği 2016 yılında yapılmıştı. O dönemde Türkiye'nin İsrail ve özellikle Mısır ve bazı büyük Körfez ülkeleri başta olmak üzere çeşitli Arap devletiyle ilişkileri oldukça gergindi. Bu ittifak tarafından kurulan üçlü mekanizmanın özü, “Türkiye'ye karşı birleşik bir cephe oluşturmak ve doğal gaz kaynaklarının en uygun şekilde değerlendirilmesi için iş birliği yapmak” üzerine kurulu.

Basın toplantısında bir İsrailli gazetecinin, Türkiye'ye mesajlarının ne olduğu yönündeki sorusuna Netanyahu, Türkiye'nin adını anmadan şu yanıtı verdi: “Kimseyle çatışma arayışında değiliz. Bu, uluslararası kuralları, normları ve istikrarı savunmak için kurulmuş bir ittifaktır ve umarız test edilmek zorunda kalmaz.”

Daha sonra yine Türkiye'nin adını anmadan şunları ekledi: “Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluklar kurabileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum; bu olmayacak. Kendimizi savunmaya kararlıyız ve bunu yapabilecek durumdayız.”

Netanyahu bu sözleriyle, tarihsel haksızlıkları ve korkuları öne sürmeye ve “ortak tehditler” olarak algıladığı şeylerle yüzleşmek için ittifaklar kurmaya dayalı bir politikaya geri dönüyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik politikaları nedeniyle Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler zaman zaman gerginleşmiş olsa da 1990'larda eşi benzeri görülmemiş bir zirveye ulaşmıştı. İsrail uçakları geniş Anadolu ovaları üzerinde eğitim tatbikatları yapmış ve yüz binlerce İsrailli turist Türkiye'nin güvenli ve misafirperver ortamında tatil yapmıştı.

Ancak, Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002'de iktidara gelmesinden ve Netanyahu'nun başbakanlığından bu yana ilişkiler giderek kötüleşti.

Türk-İsrail ilişkileri, 2010 yılında İsrail güvenlik güçlerinin Gazze'ye yardım ulaştırmak için Akdeniz'deki uluslararası sularda seyreden uluslararası bir filonun parçası olan Mavi Marmara gemisine saldırmasıyla ağır bir darbe aldı. Daha sonra, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının ardından dibi gördü.

Bugün ise iki ülke arasında bir soğuk savaş yaşanıyor ve Suriye ile Akdeniz'de doğrudan çatışma riski bulunuyor. İsrail, Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolünü, özellikle Suriye'deki etkisini ve varlığını bir tehdit olarak görüyor; zira bu durum, bölgedeki operasyonel üstünlüğünü, özellikle Suriye ve Lübnan'da olumsuz etkileyebilir.

Yunanistan ve Türkiye NATO üyesi, ancak Ege Denizi'nde uzun süredir devam eden anlaşmazlıklar nedeniyle ilişkileri gergin. Bu anlaşmazlıklar arasında münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı, karasuları ve bazı ihtilaflı adaların yasal statüsü ve ilgili denizcilik hakları konuları yer alıyor. Atina ve Ankara siyasi ve teknik mekanizmalar ağını korusa ve son iki yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2023'te Atina'ya, Başbakan Kiriakos Miçotakis'in Mayıs 2024'te Ankara'ya yaptığı ziyaretler de dahil olmak üzere üst düzey temaslar yeniden canlanmış olsa da temel anlaşmazlıklarda çözümsüzlük sürüyor.

Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinde merkezi fay hattı olmaya devam ediyor. 1974'ten beri ada, güneyde Kıbrıslı Rumlar (uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti) ve kuzeyde sadece Türkiye tarafından tanınan Kıbrıslı Türkler arasında fiilen bölünmüş durumda. Nikosia (Lefkoşa), Kıbrıs meselesindeki pozisyonunu ilerletmek ve Türk nüfuzunu sınırlamak için uluslararası forumlardan ve ortaklıklardan sürekli olarak yararlandı. Bu bağlamda, güvenlik konuları, devam eden enerji ajandası ile birlikte İsrail, Yunanistan ve GKRY arasındaki üçlü iş birliği çerçevesinin ön saflarına yerleşti.

frgty
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Kudüs'te yapılan üçlü toplantının ardından ortak basın toplantısında, 22 Aralık 2025 (AFP)

Yunanistan ve GKRY için İsrail ile iş birliğini derinleştirmenin en güçlü motivasyonu, gelişmiş teknolojik ve savunma yetenekleridir. Buna yapay zekâya olan artan ilgi, teknoloji transferi ve yüksek teknoloji sektörlerindeki yatırım bağları da dahildir. Savunma boyutu artık ikincil önemde değil; zira Yunanistan, füze topçu sistemleri de dahil olmak üzere İsrail ile büyük anlaşmalar yaptı ve Türkiye ile devam eden gerilimler arasında daha geniş hava ve füze savunma projeleri hakkında görüşmelerde bulunuyor. GKRY’nin, İsrail'in Barak-MX hava savunma sistemini teslim almaya başladığı da bildiriliyor. Türkiye bu anlaşmaya sert bir şekilde itiraz etti.

Zirveden önce üç ortağın, ortak bir “hızlı müdahale gücü” kurma niyetine dair haberler dolaşmıştı, ancak böyle bir girişim açıklanmadı. Anlatıldığına göre kavram tartışıldı, ancak nihayetinde kısmen NATO taahhütleriyle ilgili komplikasyonlardan kaçınmak, Türkiye ile gereksiz bir yüksek tansiyonu önlemek ve istenmeyen bölgesel sinyaller vermekten kaçınmak için ertelendi.

Bununla birlikte, zirveden bir gün sonra üç ülkenin askeri yetkilileri Nicosia'da ortak bir eylem planı ve Yunanistan ile İsrail arasında ikili bir askeri iş birliği programı imzaladı. Açıklanan unsurlar arasında, ortak özel operasyon birimi eğitimi ve insansız sistemler, özellikle dronlar ve elektronik savaş dahil olmak üzere yenilenen tehditler konusunda uzmanlık paylaşımı ile genişletilmiş bir ortak kara, deniz ve hava tatbikatı programı yer alıyor.

df
Türk gemisi “Mavi Marmara”, Hayfa Limanı’ndan Türkiye'ye dönüş yolculuğunda bir Türk römorkörü tarafından çekiliyor, 5 Ağustos 2010 (AFP)

Liderler ayrıca deniz güvenliğinin önemini vurguladılar ve GKRY’de Denizcilik Siber Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi'nin kurulmasını onaylayarak, bunu deniz yollarının ve hayati altyapının korunmasıyla doğrudan ilişkilendirdiler. Bu endişeler, uzun zamandır üçlü iş birliğinin temelini oluşturan enerji ve enerji güvenliği dayanaklarıyla kesişiyor.

Önce İsrail açıklarında, daha sonra Kıbrıs açıklarında keşfedilen açık deniz gazı, son çeyrek yüzyılda Doğu Akdeniz'in enerji haritası üzerindeki rekabeti ve pazarlığı yoğunlaştırdı. Buna karşılık Türkiye coğrafi konumu, yakınlığı ve mevcut altyapısı sayesinde kendisini önemli bir bölgesel merkez olarak konumlandırıyor ve bu da onu Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya'dan Avrupa pazarlarına gaz ve petrol için tercih edilen bir transit güzergah haline getiriyor.

İsrail, GKRY ve Yunanistan, İsrail'den başlayıp Kıbrıs ve Girit'ten geçerek Yunanistan'a bağlanacak ve Türkiye'yi bypass edecek boru hattı aracılığıyla Avrupa'ya doğalgaz taşımak için alternatif bir rota arayışına girdiler. Ankara ayrıca GKRY, Yunanistan, İsrail, Mısır ve diğer birkaç ülkenin katılımıyla 2020 yılında kurulan Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu'ndan da dışlandı. Ancak, bin 900 kilometrelik kara ve deniz güzergahına sahip East-Med boru hattı olarak bilinen proje, maliyeti yüksek ve uygulanamaz olduğu gerekçesiyle reddedildi. Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğini çekmesiyle 2022 yılında donduruldu. Ancak bugün, Ukrayna'daki savaşın yarattığı ortamda, üç ülke projeyi yeniden canlandırmaya çalışıyor.

csdf
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York'taki BM Genel Merkezi'nde düzenlenen BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede, 19 Eylül 2023 (AFP)

Kudüs'te bir araya gelen liderler, Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlaması planlanan Hindistan-Ortadoğu Ekonomik Koridoru (IMEC) projesini ilerletme konusundaki kararlılıklarını da vurguladılar. Koridor Hindistan'dan başlıyor, Ortadoğu'daki çeşitli Arap ülkelerinden ve İsrail'den geçerek GKRY’ne ulaşıyor ve ardından Yunanistan üzerinden Avrupa'ya bağlanıyor. Hindistan, 2025’teki askeri çatışma sırasında Türkiye'yi Pakistan'ın yanında yer almak ve ona insansız hava araçları sağlamakla suçlamış ve bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir bozulmaya yol açmıştı.

Üçlü (İsrail, Yunanistan ve GKRY), ortak bildiride, ABD'nin de katılımıyla “3+1” formatındaki görüşmelerinin önemini vurguladı. Başkan Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan arasında, özellikle Trump yönetiminin Türkiye'ye Suriye ve Gazze'de özel bir rol vermesinden sonra sıcak bir ilişki olsa da İsrail Suriye'deki herhangi bir Türk varlığını reddediyor ve Ankara'nın Gazze için önerilen mekanizmalara katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Netanyahu, aralık ayı sonunda Washington'da Trump ile yapacağı görüşmede büyük olasılıkla bu itirazları dile getirecek. Ayrıca ABD Başkanı’na, Gazze'deki 20 maddelik barış planının uygulanmasında Türkiye'ye alternatif olarak GKRY ve Yunanistan’ı önermesi de bekleniyor.

Buna karşılık, isminin açıklanmasını istemeyen bir Türk yetkili, GKRY ve Yunanistan'ın İsrail ile yakınlaşma yoluyla Türkiye'ye baskı yapma girişimlerinin, ikili ilişkileri iyileştirme ve Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarına zarar vereceğini vurguladı. İsrail ve bölgedeki bazı Arap devletlerinin Türkiye'nin katılımı konusundaki çekincelerini veya endişelerini dile getirebileceklerini ama Ankara'nın aksine GKRY ve Yunanistan'ın barış çabalarına katkıda bulunmak için gerekli güç ve bağlantılara sahip olmadığının açık olduğunu ve aslında, İsrail ile ittifaklarının onlara kazançtan ziyade bir yük gibi göründüğünü belirtti.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.