Einstein’dan Musollini’ye Siyonizm’in Faşizm ile akrabalığı

Einstein’ın delilik tanımı: İsrail’in ölümcül davranışları üzerine…

Einstein’dan Musollini’ye Siyonizm’in Faşizm ile akrabalığı
TT

Einstein’dan Musollini’ye Siyonizm’in Faşizm ile akrabalığı

Einstein’dan Musollini’ye Siyonizm’in Faşizm ile akrabalığı

Bryn Haworth

Hamas’ın 7 Ekim saldırısı ve ardından Gazze’ye yapılan saldırılar, Albert Einstein’ın meşhur delilik tanımını çarpıcı bir açıklıkla gözler önüne serdi. Einstein’a göre delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir. İşte hepimizin de gördüğü üzere halihazırda iktidar koltuğunda oturanlar, farklı bir sonuç elde etmeyi umarak aynı eylemleri tekrarlamakta ısrar ediyorlar.

Biraz geriye gittiğimizde Einstein’ın modern İsrail’le bağlantısı daha bir anlam kazanıyor. Filistinlilerin ‘Nekbe / Büyük Felaket’ olarak andığı 1948 yılında Einstein, The New York Times gazetesinde bir makale yayımlayarak, o dönemde Siyonizm’in yarı askerî kolu olan Irgun örgütü ile ‘Nazi ve faşist partiler’ arasında şaşırtıcı bir kıyaslama yaptı ve örgütü açıkça ‘terörist, sağcı ve şovenist bir örgüt’ olarak tanımladı.

Foto: Einstein’ın 2000 yılında Paris’teki Griffin Müzesi’nde sergilenen balmumu heykeli (AFP)
Einstein’ın 2000 yılında Paris’teki Griffin Müzesi’nde sergilenen balmumu heykeli (AFP)

Irgun örgütü üyeleri, Arap-İsrail savaşı başlangıcında İsrail ordusuna entegre edildi. Bu, terör eylemleri içerse bile bir Yahudi devleti kurma uğrunda her yolun mübah olduğunu düşünen pek çok Siyonist’in gözünde örgüt üyelerinin taktiklerinin çekici olduğunu gösteriyor. 9 Nisan 1948’de Deyr Yasin’de yapılan ve aralarında kadınlarla çocukların da bulunduğu 107 köylünün ölümüne sebep olan korkunç katliamın sorumlularının da Irgun üyeleri olduğunu unutmayalım.

Irgun terör örgütü, İsrail’deki sağcı Herut Partisi’nin öncülüydü. Bu parti daha sonra bugün Binyamin Netanyahu’nun liderlik ettiği Likud Partisi’ne dönüştü. Siyonist bir akademisyenin oğlu olan Netanyahu, şu an ABD ile güçlü ilişkilere sahip ve görev süresi en uzun İsrail başbakanı olarak tanınıyor. Likud üyeleri 1977 yılından bu yana çeşitli İsrail hükümetlerinde defalarca liderlik koltuğuna oturdu.

“Ben-Gvir, aşırı dindar bir Siyonist ideoloji olan Kahanizm’i benimsemiş Kach adlı radikal bir grubu destekledi”

İsrail ile Einstein arasında bir bağlantı daha var. Bu bağlantı, 1994 yılında el-Halil’deki Harem-i İbrahim Camii’nde meydana gelen trajik hadiselerde belirdi. Bu korkunç olayın faili Baruch Goldstein, namaz kılan 29 Müslüman’ın ölümüne ve 150 kişinin yaralanmasına sebep olmuştu. Şaşırtıcı olan, o dönemde bazı radikal Siyonist yerleşimcilerin Goldstein’ın eylemlerini övgüyle karşılamasıydı. Örneğin Yochai Ron, haberleri duyduğunda memnun olduğunu açıkça ifade etmiş ve Yahudiler ile Araplar arasında bir çatışma olduğunu doğrulayarak şöyle demişti: “Burada yaşayan tüm Araplar, bir tehdit oluşturuyor ve Batı Şeria’daki Yahudi toplumunun varlığını tehlikeye atıyorlar.”

Kendisi de bir yerleşimci olan Itamar Ben-Gvir’in evinin oturma odasının duvarında yakın zamana kadar Goldstein’ın bir resmi bulunuyordu. Peki, Einstein’ın bununla ne alakası var? Ben-Gvir’in kahramanı Goldstein, Brooklyn’den gelmiş ve Bronx’taki Albert Einstein Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimi almıştı. Ama üniversitenin girişinde Einstein’ın deliliğe dair sözlerinin yazılı olduğuna pek ihtimal vermiyoruz.

Foto: 27 Ekim’de Aşkelon’daki yerleşimcilere tüfek dağıtımı esnasında Ben-Gvir (ortada) (DPA)
27 Ekim’de Aşkelon’daki yerleşimcilere tüfek dağıtımı esnasında Ben-Gvir (ortada) (DPA)

Ben-Gvir, duvarındaki resmi kaldırsa da davranışları her zamanki acımasızlığını sürdürüyor. Bunu, Ulusal Güvenlik Bakanı olarak benimsediği açık söylemlerden de anlayabiliriz. Geçmişte Ben-Gvir, Kahanizm’i benimsemiş Kach adlı radikal bir grubu destekledi. Aşırı dindar bir Siyonist ideoloji olan Kahanizm, Haham Meir Kahane’nin öğretilerine dayanıyor ve İsrail’deki Arapların büyük çoğunluğunun Yahudi ve İsrail düşmanı olduklarını, her zaman da öyle kalacaklarını vurguluyor. Bu ideoloji, İsrail’i, Filistin’i, modern Mısır’ın bazı bölgelerini, Ürdün’ü, Lübnan’ı, Suriye’yi ve Irak’ı içine alan teokratik bir Yahudi devleti kurulmasının zorunlu olduğunu müjdeliyor. O devlette Yahudi olmayan herhangi bir kişinin oy kullanma hakkı olmayacak ve Musa bin Meymun’un (Maimonides) sistematize ettiği haliyle Yahudi Şeriatı uygulanacak. Söz konusu yasa uyarınca Yahudi olmayıp, İsrail’de yaşamak isteyenlerin üç seçeneği var: Vatandaşlık hakkı hariç tüm haklardan yararlanan ‘yerleşik yabancılar’ olarak kalacaklar, böyle bir konumu kabul etmek istemiyorlarsa tam karşılığıyla ülkeyi terk edecekler, iki durumu da reddederlerse zorla sınır dışı edilecekler.

Foto: 1948 yılındaki Hayfa’dan sürülmelerinden sonra Tulkarim’e doğru yol alan Filistinli kadınlar ve çocuklar (AFP)
1948 yılındaki Hayfa’dan sürülmelerinden sonra Tulkarim’e doğru yol alan Filistinli kadınlar ve çocuklar (AFP)

Kahane’nin dul eşi, 2010 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda, “Meir Kahane, Araplardan nefret etmiyordu. O sadece Yahudileri seviyordu” ifadelerini kullandı. Kadim bir söz vardır: “Dostları uğruna canını veren birinin sevgisinden daha büyük sevgi kimsede yoktur” (Yuhanna İncili, 15:13)

ABD’de doğan Haham, Seyyid Nusayr tarafından suikasta uğradığında Brooklyn’de çoğunluğu Ortodoks Yahudilerden oluşan bir topluluğa hitap ediyordu. Mısır asıllı ABD vatandaşı Seyyid Nusayr, daha sonra 1993 yılında Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanması olayına katılacaktı. Kahane, Amerikalı Yahudileri iş işten geçmeden İsrail’e göç etmeye teşvik ediyordu. Ancak bu ‘koca yürekli’ haham için vakit dolmuştu.

“Jabotisnky, faşizme yakınlığından ötürü ‘Yahudi Duce’ lakabını aldı”

Araplara yönelik derin alaycılığıyla kinik tavır, Siyonist durumun başlangıcından beri mevcuttu (Kinik felsefe, tabiatta bir iyiliğin varlığına inanmaz ve başkalarının motivasyonlarına genel bir şüpheyle yaklaşır). Ancak tüm Siyonistler arasında değil. Bu tavır daha çok, Siyonizm’in revizyonizm olarak bilinen yarı faşist versiyonunda görüldü. En derin şüpheleri barındıran Revizyonist Siyonizm, David Ben-Gurion ile Haim Weizmann tarafından ortaya atılan ve İsrail topraklarına bağımsız bireylerin yerleşmesine odaklanan ‘pratik Siyonizm’in gözden geçirilmesi çağrısında bulunuyordu.

Foto: Ze’ev Jabotinsky (AP)
Ze’ev Jabotinsky (AP)

İlk yıllarda revizyonist hareket, liderini, ‘büyük adam’ Ze’ev Jabotinksy’de buldu. Jabotinsky, faşizme ama özellikle de Mussolini’ye yakınlığından ötürü bir takipçisi tarafından ‘Yahudi Duce’ olarak adlandırıldı. Jabotinsky’nin adanmış yardımcısı, şu anki çılgınlığın garip bir habercisi olarak Binyamin Netanyahu’nun babasından başkası değildi. Daha sonra İtalyan diktatör Mussolini’nin Hitler’le ittifak kurmasının ardından Jabotinsky, Mussolini’ye ilişkin tutumunu gözden geçirdi. Yahudi kardeşlerine dair vizyonu ise diasporadaki insanlar karşısında yaşadığı hayal kırıklığından ve sağlıklı ve garip bir şekilde Yunanlı yeni ve büyük bir ırk hayalinden doğdu. 1905 yılının başlarında şunları yazmıştı:

“İdeal Yahudi bireyin özelliklerini tarif etmek için önce bu özellikleri Yid (Yidiş, Yahudileri aşağılamak için kullanılan bir tabir) ibaresinin aşağılayıcı modern versiyonuyla karşılaştıralım. Yid; çekici olmayan, kırılgan ve fiziksel cazibeden yoksun şeklinde tanımlanır. Biz ise ‘Yid’ kavramının tam tersini tasavvur etmeyi hedefliyor ve ideal Yahudi insanını bir erkek güzelliğine, baskın bir duruşa, güçlü omuzlara, canlı hareketlere ve hayat dolu çeşitli renklere sahip biri olarak tasavvur etmek istiyoruz. Yahudiler, ürkek ve ezik bir görünüm çiziyor, halbuki Yahudi bireyin özgüvenli bir duruş sergilemesi lazım. ‘Yid’, başkalarına itici geliyor ama Yahudi birey başkalarının hayranlığını kazanmalı ve herkesi büyülemelidir. ‘Yid’, haksızlığa tahammül edebilir, ancak Yahudi bireyin liderlik rolü oynaması ve saygınlık kazanma becerisine sahip olması gerekir. Yahudi, yabancılardan saklanmak zorunda hissedebilir, ancak kendinden emin, gururlu ve cesur bir şekilde dünya sahnesine çıkmalı ve dünyayla kararlı bir göz teması kurarak iftiharla, ‘Ben bir Yahudiyim!’ demelidir” (Kaynak: Dr. Herzl).

“Jabotinsky’nin özeleştiri konusunda zamanının çok ilerisinde olduğu ortada”

Haham Kahane’nin Yahudi halkına duyduğu sarsılmaz muhabbetle karşılaştırıldığında bu pasaj, açıktan açığa bir küçümseme olmasa da büyük bir zıtlık ortaya koyuyor. Bu tutum, siyasi yelpazenin bir tarafıyla sınırlı değildi. Jon Lansman, 20 Kasım 2023 tarihli bir makalesinde, İsrail’in erken tarihi olarak adlandırdığı dönemde sol cenahtaki bireyler arasında benzer duyguların yaşandığını şu sözlerle aktarıyor:

“İsrail devleti kurulmadan önce beklenen Yahudi hükümetine öncülük edenler, Birleşik Krallık yönetimi altındaki Filistin’de Holokost’u izliyorlardı. İsrail’e yönelen altı milyon ölü ve bir milyon sağ karşısındaki tutumları, onların ölüm biçimlerini tarif ederken kullandıkları şu ibareyle ifade edilebilir: “Koyun gibi ölüme gittiler.” İsrail solunda kökleşmiş olan bu zayıflığı küçümseyici tavır, şu an onların aşırı sağ haleflerine geçti ve Filistinlilere karşı üstünlük ve zorbalıkla öne çıkan daimî bir savaş kültürü üretti. Hamas’ta yansımasını bulan bir kültür” (Kaynak: The Guardian, 20 Kasım 2023).

Jabotinsky’nin özeleştiri konusunda çağının çok ilerisinde olduğu açık. Bu fikir, “Netanyahular (Netanyahus)” adlı kitabın yazarı Joshua Cohen’in tanımladığı gibi, ‘Yid’ ile ‘İbranileri’ birleştiren pasaja baktığımızda özellikle netleşiyor. Bu kurgusal portrede Jabotinsky, ayırt edici özelliklerle tasvir ediliyor: “Yuvarlak, koyu Bakalit gözlükler ve Hitler’i anımsatan düz gri veya çelik beyazı saçlar.”

Foto: 1948 yılındaki Theodor Herzl’i anma töreninde İsrailli yetkililerin ortasında duran Ben-Gurion (AFP)
1948 yılındaki Theodor Herzl’i anma töreninde İsrailli yetkililerin ortasında duran Ben-Gurion (AFP)

Cohen, Jabotinsky’ye dair portresine, Hitler bıyığına benzeyen bir diş fırçası bıyık ekleyebilirdi. Jabotinsky, Yahudilere layık katı bir ‘Führer’dir ama tabi bu Führer'liğe yalnızca kendilerinin yetkili olması şartıyla. Revizyonistlerin lideri, Yahudi kardeşlerine karşı tutumunda aykırı olsa da sömürmeye niyet ettiği nüfusa karşı gönülsüzce saygı gösteriyordu.

Bir zamanlar Grek-İbrani diline dair matematiksel bir vizyona sahip olan romantik idealist, “Demir Duvar” adlı kitabını kaleme aldığı 1923 yılına gelindiğinde gerçeklikle yüzleşmeye başladı. Bu belirleyici dönemde Yahudi sömürgeciliğinin güçlü ve pratik savunucusu haline geldi. Tartışılan ve vurgulanan merkezî ana kavram ise ‘sömürgecilik’ oldu. Bu, zamanın en büyük devleti Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsız parçalara ayrılmasından kısa bir süre sonra ve mevcut Avrupa imparatorluklarının Büyük Savaş’ın ardından ciddi gerilemeler yaşadıkları bir aşamada meydana geldi. Bu gelişmeler karşısında Siyonistler, halihazırda düşman halkların yaşadığı toprakların sömürülmesini teklif ediyorlardı.

“Gönüllü bir anlaşmaya varmak mümkün değilse de bu, Filistinli Araplarla bir anlaşmaya varmanın imkânsız olduğu anlamına gelmez  Ze’ev Jabotinsky”

“Demir Duvar” kitabı şüpheye yer bırakmıyor Jabotinsky, Filistin’deki Arapların razı etme çabalarından etkilenmeyeceklerinin, dahası Papualılardan yerli Amerikalılara kadar dünyanın dört bir yanındaki diğer pek çok yerli halkın yaptığı gibi vatanlarını savunacaklarının tamamen farkındaydı. Ne diyordu: “Gönüllü bir anlaşmaya varmak mümkün değilse de bu, Filistinli Araplarla bir anlaşmaya varmanın imkânsız olduğu anlamına gelmiyor.”

Zorbalık alametleri

Bu ‘anlaşma’ tarifi, despot bir zihniyetin alameti gibi görünüyor. Bu zihniyet, sizin arzularınız ne olursa olsun öteki tarafa boyun eğilmesini bekler. Bunu en çok dile getiren ise Orwell’ın roman kahramanı Winston Smith’tir (Winston Smith, George Orwell’ın “1984” romanının ana karakteri ve kahramanıdır. Hakikat Bakanlığı’nda görevli bir memur olup, tarihî kayıtların totaliter hükümetin anlatısına uyacak şekilde yeniden yazılmasından sorumludur). Smith, yoğun baskı altında iki artı ikinin bazı durumlarda üç veya beşe eşit olabileceğini kabul etmek zorunda kalmıştı...

“Araplar kendilerini bizim varlığımızdan kurtarmaya dair en ufak bir umut besledikleri sürece, gönül okşayıcı teşvikler ve temel ihtiyaçlar uğruna bu umuttan vazgeçmeyeceklerdir. Onlar düzensiz bir topluluk değil, aksine canlı bir millet.”

Jabotinsky, bu konuda safdillikle suçlanamaz. Onun gözleri, öne sürdüğü acı gerçeklere sonuna kadar açık. İnsan, onun bu gerçeklerle nasıl yüzleşebileceğini merak ediyor. Ama Jabotinsky, bu yeteneğe sahip ve vizyonunun olası sonuçlarının kendisi için bir rüyanın, başkaları içinse bir kâbusun gerçekleşmesi olduğunu görüyor. Onun öngördüğü gelecek, dikkat çekici bir şekilde Filistinlilerin mevcut durumuna benziyor. Jabotinsky, karşı tarafı kendi halkının bir yansıması olarak görebilen ve onun, kendi kaderini tayin etme, toprak ve gelecek konusunda eşit haklarını tanıyabilen biriydi.

Foto: 2 Aralık’ta Refah Sınır Kapısı’nda yemek paylarını bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
2 Aralık’ta Refah Sınır Kapısı’nda yemek paylarını bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)

Bununla beraber teslim olmadan önce boyun eğdirilmeleri ve hayal kırıklığına uğratılmaları gerektiğine dair temel inancı köklüydü. “… Böyle bir anlaşmayı gerçekleştirmenin tek yolu demir bir duvar, yani Filistin’de Arap baskıları karşısında asla gevşeklik göstermeyecek devasa bir güç inşa etmektir. Bir diğer deyişle gelecekte bir anlaşmayı temin eden tek yol, aslında şu an herhangi bir anlaşmaya varmak için çabalama fikrinden vazgeçmektir.”

Bu ‘devasa gücün’ askerî olduğu açıktı. İlk aşamalarda Jabotinsky, Birinci Dünya Savaşı sırasında Birleşik Krallık’ın Filistin’i işgalinde rol oynamış beş bin askerlik bir Yahudi birliği oluşturdu. Jabotinsky, Filistin’e yönelik Yahudi göçünü korumayı hedefleyen ve Arap nüfustan ayrı bağımsız askerî güce sahip bir Siyonist devletin kurulmasını tasavvur ediyordu. Polonya’da on gerici gençlik grubu ortaya çıktı. Bunlardan biri Betar olarak adlandırıldı ve 1929 yılında Jabotinsky, Betar’ın liderliğini üstlendi. 1931 yılına gelindiğinde ‘Nihai Hedef’ olarak bilinen siyasi bir program oluşturulmuştu. Bu program, Ürdün Nehri’nin iki yakasında Yahudi çoğunluğa sahip bir devlet kurulması çağrısında bulunuyordu.

“Netanyahu 2015 yılında Knesset üyelerine hitaben kalıcı savunma haline dair kanaatini vurgulayarak şöyle dedi: Bana sonsuza kadar kılıçla mı yaşayacağımız soruluyor. Cevabım: Evet”

Kasım 1934’te Mussolini, Civitavecchia’da bir Betar grubunu ağırladı ve burada Kara Gömlekliler mensubu 134 eğitimli öğrenciyle bir araya geldi. Bu, ideolojik uzlaşmaya dair bir görüş birliğini ortaya koydu. Faşist benzerleri gibi Jabotinsky de sınıf çatışması kavramını reddetti, işçi anlaşmazlıklarında ‘zorunlu hakemlik’ çağrısında bulundu ve ulusal çıkarları belirli bir sosyal veya ekonomik sınıfın çıkarlarına önceledi. Bu çabalar üzerinden, Siyonistlerin ‘Araplar’ adıyla işaret ettiği Filistinlilerin muhalif olduklarını gerçekten varsaydıkları anlaşılıyor.

Netanyahu’nun inancı

Binyamin Netanyahu, siyasi kariyeri boyunca sürekli Filistin düşmanlığını kabul etti ve ona karşılık verdi. Onun, anlaşma çabalarına yaklaşımı gözle görülür derecede gergindi ve bize eski ‘Yahudi Duce’ Jabotinsky’yi andırıyordu. 21 Kasım 2023’te The Guardian gazetesinde yayımlanan “Netanyahu Doktrini: İsrail’in En Uzun Süre Görevde Kalan Lideri Ülkeyi Kendi Görüşüne Göre Nasıl Yeniden Şekillendirdi” başlıklı makalesinde Joshua Leifer, Netanyahu’nun tahkim edilmiş İsrail vizyonunun etkinliğini yorumladı. Leifer bu makalede, Filistinlilerin ve onların mücadelelerinin Tel Aviv’deki bir kafenin rahat ortamından nasıl da neredeyse görülmez olduğuna dikkat çekerek, mağluplara ilişkin rahatsız edici kayıtsızlığa ışık tutuyor. Leifer’ın ifadesiyle “Netanyahu, geleneksel bir ideolog değil. Onun iki devletli çözüme yönelik itirazının kaynağı, mesihî bir inanç (Mesiyanik Yahudiler, İsa’nın tanrısallığına inanır, onu mesih olarak kabul eder ve Teslis inancı başta olmak üzere tüm önemli Hıristiyan öğretilerine iman ederler) ya da Kutsal Kitap’tan alınan bir ilham değil. Onun destekçilerinin çoğunluğu dindar gelenekçilerden oluşsa da Netanyahu, aslında son derece laik olup, Yahudi şeriatının uygulamalarına bağlı değildir. Onun dünya görüşü daha ziyade, derin bir kinik kötümserlik duygusuna dayanır.”

Netanyahu’nun kinizmi, tekrarlanan “demir” düşüncesinde de görüldüğü gibi revizyonist hareketin derin kinizmini andırıyor. İlk önce Jabotinsky’nin demir duvar anlayışı vardı. Ardından Gazze ve diğer bölgelerden gelen füzelere karşı bir savunma önlemi olan Demir Kubbe sistemi geldi. Şimdi de Hamas’ın saldırılarına ve vahşetine bir tepki olarak Demir Kılıçlar Harekatı’na şahit oluyoruz. Netanyahu 2015 yılında Knesset üyelerine hitaben dile getirdiği şu ifadelerle daimî savunma halinin gerekli olduğuna dair inancını vurguladı: “Sonsuza kadar kılıçla mı yaşayacağımız soruluyor. Cevabım: Evet.”

Demir gidişat

Joshua Leifer, Netanyahu’nun politikalarını, değiştirilmesi zor ‘demir gidişat’ olarak tanımlıyor. Bununla birlikte Netanyahu hükümetinin Ariel Kallner ve Bezalel Smotrich gibi bazı üyeleri gidişatı değiştirmek için herhangi eğilim göstermiyor. Kallner, nekbe (felaket) çağrısıyla ve Smotrich de Filistinlilerin kimliğine ve varlığına dair inkârıyla bakış açılarını ortaya koyuyorlar. Filistin Dışişleri Bakanlığı, kınadığı bu tavırları “ırkçı, faşist ve aşırı” olarak niteledi. Bu tutumlar herkesin malumu. Hatta 2019 yılındaki seçimlerde Likud, İsrail’deki Arap ve Filistinli azınlıkları ‘tehdit’ ve ‘düşman’ olarak tanımlayan Netanyahu gibi üyeleri tarafından Arap karşıtı söylemler benimsenen ‘ırkçı bir parti’ olduğu yönünde eleştirilere uğradı.

“2005 yılından beri Hamas sorununu askerî bombardıman yoluyla çözmek için çeşitli girişimler ortaya kondu”

Son dönemlerde Birleşmiş Milletler uzmanları Filistinlilere yönelik ‘soykırım kışkırtmalarının arttığına’ dair emareler gözlemledi. Şunu sormak gerekir: Nazi soykırımı trajedisinden doğan bir devlette iktidarı ellerinde tutanlar ve faşist dili kolayca kullananlar, nasıl oluyor da ahlaki bir meşruiyet iddiasında bulunabiliyorlar?

Ancak Binyamin Netanyahu iktidarı, daha önce hiç bu kadar başarısız olmamıştı. Düşmanlarını bölmeye çalışan Netanyahu, Gazze’deki Hamas hükümetini destekleyecek ve Katar’ı bu silahlı gruba milyarlarca dolar aktarmaya teşvik edecek kadar ileri gitti. Hatta 2019 yılında Likud Partisi’nin bir toplantısında “Bir Filistin devletinin kurulmasını önlemek isteyen herkesin Hamas’ı desteklemesi gerektiğini, bunun Filistinlileri, Gazze’de yaşayanlar ile Yahudiye ve Samarya (Batı Şeria) Bölgesi’nde yaşayanlar şeklinde ikiye bölme stratejisinin bir parçası olduğunu” ilan etti. Bu strateji onun siyasi manevralarındaki derin kinik alaycılığını simgeliyor.

Yerleşimci şiddeti

Bunlar olurken Hamas’ın satın alındığını ve artık önceki kadar tehlikeli olmadığını varsaymasına rağmen, demir duvarını yerleşimci şiddetinin zirveye ulaştığı Batı Şeria’ya taşıdı. İsrail ordusu, yerleşimcileri korumak için Batı Şeria’ya İsrail ordusuna bağlı 32 birlik konuşlandırırken, Gazze sınırına sadece iki birlik konuşlandırdı. Bu, alaycılığın ve kayıtsızlığın sarhoş edici bir karışımıydı ve Jabotinsky’nin “Araplar kendilerini bizim varlığımızdan kurtarmak için en ufak bir umut taşıdıkları sürece, gönül okşayıcı teşvikler ve temel ihtiyaçlar uğruna bu umuttan vazgeçmeyecektir. Onlar düzensiz bir topluluk değil, aksine canlı bir millettir” uyarısının unutulmasının bir sonucu olarak gelmişti.

Foto: Eylül 2021’de Nablus şehri yakınlarındaki bir gecekondu yerleşim merkezinde İsrailli yerleşimciler (AFP)
Eylül 2021’de Nablus şehri yakınlarındaki bir gecekondu yerleşim merkezinde İsrailli yerleşimciler (AFP)

Ne kadar sık öldürmeye çalışsanız da hayat dolu bir halk. Şu an yerleşimcilerde olduğu gibi düşmanı insandan saymayıp onu öldürmeyi alışkanlık haline getirdiğinizde; onun acılarını anlayamama, hatta varlığını bile fark etmeme riskiyle karşı karşıya kalırsınız. Böyle bir strateji, ürettiği ve sürdürdüğü haksızlıkların yönetimini zorlaştırır.  

Yuval Noah Harari, bu stratejiyi ‘şiddetli bir arada yaşama’ şeklinde adlandırdı. Bu, İsrailliler arasında daha çok, ‘işgal yönetimi’, ‘böl ve yönet politikası’ ya da daha resmî şekilde ‘konsept’ adlarıyla biliniyor. Bu politika, işgal edilmiş topraklardaki şiddet döngülerini artırdı. İsrail’in 2005 yılında Gazze’den çekilmesinden bu yana, Hamas sorununu askerî bombardıman yoluyla çözmek için çeşitli girişimlerde bulunuldu ve bu; en sonuncu, yıkıcı ve başarısız girişimle doruk noktasına ulaştı. Bu strateji, etkin olmadığı söylenerek çokça eleştiriliyor. İspatlanmış bir şey varsa o da bu ‘konsept’in mühendisinin Einstein gibi bir kişinin dehasına sahip olmaktan çok uzak olduğudur.

Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir



Gazze'de Hamas ve İsrail'in “suçlamalarla dolu ormanında” Trump anlaşmasının kaderi

Gazze'deki çocuklarda açlık sahneleri en ağır haliyle yeniden geri döndü (AFP)
Gazze'deki çocuklarda açlık sahneleri en ağır haliyle yeniden geri döndü (AFP)
TT

Gazze'de Hamas ve İsrail'in “suçlamalarla dolu ormanında” Trump anlaşmasının kaderi

Gazze'deki çocuklarda açlık sahneleri en ağır haliyle yeniden geri döndü (AFP)
Gazze'deki çocuklarda açlık sahneleri en ağır haliyle yeniden geri döndü (AFP)

İsrail ordusu dün akşam Gazze Şeridi’nde askeri faaliyet sırasında bir havan topu mermisinin hedefi ıskalayıp Gazze şehrine düştüğü yönündeki haberlere ilişkin soruşturma başlattığını duyurdu. İsrail ordusunun Arapça Basın Ofisi Sözcüsü Captain Ella, sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada, ordunun kayıp iddialarından haberdar olduğunu ve bunları soruşturduğunu söyledi. Ancak, İsrail ordusunun faaliyetlerinin ‘Sarı Hat’ içinde gerçekleştiğini belirtti.

Üç önemli belge

İsrail ile Hamas arasında Gazze Şeridi'nde iki yıl süren yıkıcı savaşı sona erdiren ateşkes anlaşmasının imzalanmasının üzerinden iki ayı aşkın bir süre geçerken, silah sesleri büyük ölçüde azaldı. Ancak Reuters'ın aktardığına göre taraflar birbirlerini anlaşmayı ihlal etmekle suçluyor ve bir sonraki aşama için gerekli olan daha karmaşık adımları kabul etmeye yaklaşmış gibi görünmüyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz eylül ayında açıkladığı 20 maddelik plan en ayrıntılı olan plandı. Plan, savaşı tamamen sona erdirmek için bir ön adım olarak ateşkesle başlıyor ve nihayetinde Hamas’ın silahsızlandırılması, Gazze'deki iktidarından uzaklaştırılması ve İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesini öngörüyor. Ancak taraflar planın tüm maddeleri üzerinde tam olarak anlaşmaya varmış değiller.

İsrail ve Hamas, 9 Ekim'de Trump'ın planının ilk maddelerini kapsayan kısmi bir anlaşma imzaladı. Bu maddeler arasında İsrailli rehinelerin Filistinli tutuklu ve mahkumlarla takas edilmesi, tam ateşkes, İsrail’in kısmi olarak geri çekilmesi ve insani yardımın artırılması yer alıyor. Trump’ın planı, Gazze'yi istikrara kavuşturmak için geçiş dönemi yönetimi ve uluslararası bir gücün kurulmasını da onaylayan üçüncü belge olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararıyla onaylandı.

Gidişat nasıl?

Hayatta olan 20 rehine, yüzlerce Filistinli mahkum ve tutukluyla takas edilerek serbest bırakıldı. Ölen rehinelerin cenazelerinin teslim edilmesi ise daha uzun sürdü. Cesetlerden biri Gazze'de kalırken 27’si teslim edildi. İsrail, her bir İsrailli rehinenin cesedi karşılığında Filistinlilerin cesetlerini teslim etti.

Yardımların Gazze Şeridi’ne girişi konusunda da anlaşmazlık yaşanıyor. Hamas, Gazze’ye üzerinde uzlaşılan sayıda yardım kamyonu girmediğini, yardım kuruluşları da yardımın asgari ihtiyaçları karşılamadığını söylerken, İsrail'in birçok temel malzemenin girişini engellediğini belirtiyor. İsrail ise bunları reddediyor ve anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirdiğini söylüyor.

Gazze Şeridi’nin Mısır ile olan Refah Sınır Kapısı ateşkesin ilk aşamasında açılacaktı, ancak İsrail, Filistinlilerin Gazze Şeridi'ne giriş ve çıkışlarına izin vermeden önce Gazze’de kalan rehinelerin cenazelerinin iadesini talep ettiği için kapı kapalı kalmaya devam ediyor. Gazze Şeridi halen harabe halinde ve Gazzeliler çadır kurmak için enkazlardan demirler çıkarıyor.

Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF) aralık ayında, Gazze'deki çocukların ‘şok edici derecede yüksek’ bir kısmının ciddi beslenme yetersizliği içinde olduğunu açıkladı. Bu arada, şiddetli yağmurlar binlerce çadırı su altında bıraktı ve Gazze Şeridi’nin dört bir yanına lağım ve çöp yığarken halihazırda var olan sağlık krizini daha da kötüleştirdi.

Bazı şiddet olayları ise halen devam ediyor. Filistinli silahlı kişiler Gazze'de İsrail güçlerine saldırarak en az üç kişiyi öldürdü. Gazze'deki sağlık yetkilileri, İsrail'in sınır yakınlarındaki insanlara ve İsrail'in Hamas'ı hedef aldığını söylediği operasyonlar sırasında ateş açması sonucu yaklaşık 400 Filistinlinin öldüğünü belirtti.

Hangi meseleler üzerinde henüz anlaşmaya varılamadı?

Uluslararası İstikrar Gücü (UİG), Gazze’de güvenlik ve barışı sağlamayı amaçlıyor. Ancak, bu gücün yapısı, rolü ve görev tanımı ile ilgili konular hâlâ tartışılıyor. Endonezya ve Pakistan bu konuda rol oynayabilir, zira İsrail bu gücün Hamas'ı silahsızlandırmasını istemiyor. Ancak birçok ülke bu görevi kendi güçlerine vermekte isteksiz davranıyor.

fgthy
Gazze şehrinde yağmurda koşan çocuklar (AP)

Hamas’ın temsil edilmediği Filistinli bir teknokrat yapının geçiş dönemini yönetmesi bekleniyor, ancak bu yapının nasıl ve ne zaman kurulacağına dair herhangi bir açıklama yapılmadı. İsrail işgali altındaki Batı Şeria’nın bazı bölgelerini yöneten Filistin Yönetimi’nin ilerleyen zamanlarda Gazze’de rol üstlenmesinden önce bazı reformlar gerçekleştirmesi gerekiyor, ancak bu reformlar henüz açıklanmadı. ABD Başkanı’nın planına göre Gazze hükümeti Trump’ın başkanlık edeceği Gazze Barış Kurulu’nun denetimi altında çalışmalı. ABD Başkanı, Gazze Barış Kurulu’nun 2026 yılı başlarında açıklanacağını söyledi, ancak yapısı belirsizliğini halen koruyor.

Trump’ın planına göre Hamas’ın silahsızlandırılması gerekiyor, ancak hareket buna razı olmadı ve İsrail'in Gazze'den daha fazla çekilmesi bu koşulun yerine getirilmesine bağlı olduğu için ancak Filistin devletinin kurulmasından sonra silahlarını teslim edeceğini söyledi.

Ateşkes devam edecek mi?

İsrail, Hamas’ın barışçıl yollarla silahsızlandırılamaması halinde, bunu zorla yapmak için askeri operasyonlara yeniden başlayacağını defalarca kez belirtse de topyekûn bir savaşın yeniden başlaması yakın görünmüyor. Bunun yanında birçok İsrailli ve Filistinli, Trump'ın planının tam olarak hayata geçirileceğinden ve mevcut çıkmazın süresiz olarak devam edeceğinden şüphe duyuyor.

İsrailliler, Hamas’ın yeniden silahlanarak 7 Ekim 2023'teki gibi bir saldırı tehdidi oluşturacağından korkuyor. Filistinliler ise İsrail'in Gazze'den çekilmeyi tamamlamayacağından veya tam bir yeniden inşaya izni vermeyeceğinden, böylece Gazze Şeridi’ni harabe halinde ve geleceksiz bırakacağından endişe ediyor.

Askeri konuşlandırmalar ve yeniden inşa planları, Gazze Şeridi'nin fiilen, Hamas karşıtı grupları destekleyen İsrail'in doğrudan kontrolündeki bir bölge ile yeniden inşa edilmeyen ve yerel hizmetlerin sunulmadığı Hamas'ın kontrolündeki bir bölge olarak bölünmenin yaşanması olasılığına işaret ediyor.

Peki kalıcı barışın şansı ne?

İsrailliler ve Filistinliler, şu anda olduğu kadar birbirlerine güvenmedikleri nadir bir dönemden geçiyorlar. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre çoğu ülkenin desteklediği iki devletli çözüm, Filistin devletinin uluslararası alanda giderek daha fazla tanınmasına rağmen, her zamankinden daha ulaşılmaz görünüyor. Trump'ın planı, Filistin halkının özgürlüğünü ve devlet kurma hakkını bir hedef olarak kabul ediyor, ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bunu defalarca kez reddetti. İsrail'de 2026 yılında seçimler yapılması planlanıyor, ancak potansiyel yeni hükümetin Filistin'in bağımsızlığını kabul edeceğine dair herhangi bir işaret yok.

Netanyahu toplantısı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 29 Aralık'ta ABD'de bir araya gelmesi planlanan ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasının ikinci aşaması hakkında bugün önemli bir toplantı yapacak.

dfergt
Gazze Şehri’ndeki Şati Mülteci Kampı’nda İsrail’in yürüttüğü savaş sırasında yıkılan bir evin enkazı çevresindeki Filistinliler (Reuters)

İsrail basını geçtiğimiz salı günü, İsrail ordusunun bu konuda, biri Trump'ın planını sürdürmek, diğeri Gazze'ye yönelik savaşı yeniden başlatmak olmak üzere iki senaryolu bir plan sunacağını bildirdi.

Netanyahu’nun son günlerde İsrail ordusundan Gazze'deki sonraki adımlar için alternatifler sunmasını istediği, bu alternatiflerin İsrail'in Gazze’ye yönelik savaşını yeniden başlatmak ya da Trump'ın planının ikinci aşamasına geçmek olabileceği belirtildi.

İstikrar Gücü

İsrail ordunun ayrıca, Netanyahu hükümeti böyle bir karar alırsa, Hamas'ı silahsızlandırmak için savaşın yeniden başlamasına hazırlık amacıyla İsrail başbakanına operasyonel seçenekler sunması bekleniyor. ABD Başkanı Trump, geçtiğimiz pazartesi günü yaptığı açıklamada, Gazze'deki uluslararası istikrar gücünün halihazırda faaliyete geçtiğini ve daha fazla ülkenin bu güce katılacağını söyledi.

Trump, şunları söyledi:

Daha fazla ülkenin katılmasıyla, bir şekilde işe yarıyor olduğunu düşünüyorum. Halihazırda katılan ülkeler var, ancak ben ne kadar asker gönderilmesini istersem o kadar asker gönderecekler.

Washington’ın anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeye kararlı olduğunu vurgulayan Trump, yönetiminin, İsrail'in geçtiğimiz cumartesi günü Hamas liderini öldürerek Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi ihlal edip etmediğini araştırdığını belirtti.

efrgt
Netanyahu, bu ayki ABD ziyaretinde Trump ile görüşecek (Reuters)

Bu arada İsrail ordusu, Refah Sınır Kapısı’nın tamamen açılması ve Gazze Şeridi'nde yeniden inşa çalışmalarının başlatılması dahil olmak üzere Trump’ın ikinci aşama planında özetlenen adımları uygulamak için bir plan hazırlayacak. Plan, uluslararası kuruluşların patlamamış mühimmatı temizlemek üzere bölgeye girmesiyle başlayacak.

İsrailli asker öldürüldü

Öte yandan işgal İsrail ordusu, kuzeydeki bir askeri kışlada meydana gelen silahlı çatışmada bir askerinin öldüğünü, askeri polisin olayın koşullarını soruşturduğunu duyurdu.

İsrail ordusunun bir sözcüsü yaptığı açıklamada, ‘askerin tedavi üzere hastaneye kaldırıldığını, ancak kurtarılamayarak hayatını kaybettiğini’ belirtirken, ailesinin olaydan haberdar edildiğini söyledi.

Bu olayla İsrail, 10 Ekim'de Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bu yana ilk kez bir askerinin öldüğünü açıkladı.


İsrail, Lübnan ile yeni bir savaşa hazırlanırken kuzeydeki sakinlerini tahliye ediyor

Yukarı Celile'deki Lübnan sınırına yakın Avivim tarım yerleşiminin dışında zırhlı askeri araçların üzerinde oturan İsrail askerleri, 28 Kasım 2024 (AP)
Yukarı Celile'deki Lübnan sınırına yakın Avivim tarım yerleşiminin dışında zırhlı askeri araçların üzerinde oturan İsrail askerleri, 28 Kasım 2024 (AP)
TT

İsrail, Lübnan ile yeni bir savaşa hazırlanırken kuzeydeki sakinlerini tahliye ediyor

Yukarı Celile'deki Lübnan sınırına yakın Avivim tarım yerleşiminin dışında zırhlı askeri araçların üzerinde oturan İsrail askerleri, 28 Kasım 2024 (AP)
Yukarı Celile'deki Lübnan sınırına yakın Avivim tarım yerleşiminin dışında zırhlı askeri araçların üzerinde oturan İsrail askerleri, 28 Kasım 2024 (AP)

İsrail hükümetinin Lübnan’a yönelik savaş tehditleri konusundaki çelişkili kararları, Yukarı Celile’deki kuzey bölgesi sakinleri arasında kafa karışıklığına yol açıyor. Yetkililer, bu bölgede yaşayanları savaşın başında terk ettikleri kasabalara geri dönmeye yönlendirirken, halk tehditlerin ciddiyetini sorguluyor ve savaşın yeniden başlaması halinde karşı karşıya kalacakları tehlikeler ile içinde bulundukları zor durumun yeterince dikkate alınmadığından yakınıyor.

Yerel karışıklık

Vatandaşlar, hükümetin kuzeyde yoğun askeri hareketliliğin sürdüğü bir dönemde onları kasabalarına geri dönmeye zorlamasından şikâyetçi. Halk, Hizbullah’a karşı olası başka bir savaşı göğüslemeye hazır; çünkü hareketin hâlâ güçlü olduğuna ve evleri ile geçim kaynakları açısından geleceğe yönelik bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. Ancak vatandaşlar, hükümetin kendi fedakârlıklarını dikkate almasını, haklarını korumasını ve kayıpları için tazminat sağlamasını da bekliyor. Hükümetin Lübnan konusundaki çelişkili açıklamaları ise tehditlerin ciddiyeti konusunda şüphe uyandırıyor.

Hükümetin çelişkileri

Walla haber sitesinde dün yayımlanan bir rapora göre, İsrail ordusu kuzeyde planladığı operasyon için hazırlıklara başladı ve bunun uygulanması konusunda siyasi makamlar üzerinde baskı kuruyor. Raporda, yaklaşık bir ay önce Heysem Ali Tabtabai suikastının ardından Hizbullah’ın hâlâ itidal politikasını sürdürmeye karar verdiği hatırlatıldı.

dfrgt
Yukarı Celile'de Lübnan sınırına yakın Avivim tarım yerleşiminde devriye gezen İsrail askerleri (AP)

Hizbullah, önde gelen askeri liderinin öldürülmesine karşı henüz tek bir havan topu bile ateşlemedi. Ancak bu durum, olası bir sonraki tırmanışta değişecek gibi görünüyor. İsrail, Hizbullah’ın önümüzdeki dönemde düzenli bir ateş planı çerçevesinde, birkaç gün boyunca yüzlerce füze, top mermisi ve insansız hava aracı (İHA) kullanacağını öngörüyor.

Beklenen tehdit

Rapora göre, yıllar boyunca Gazze ile ve zaman zaman Hizbullah ile yaşanan önceki çatışmalardan farklı olarak, bu seferki çatışma gerilimi azaltma ve ateşkese geri dönme mekanizması olacak. Plan, geçen yıldan bu yana etkinliği kanıtlanmış, Amerikalı ve Lübnanlı subaylardan oluşan bir operasyon odası aracılığıyla yürütülecek; faaliyetler hem Beyrut’ta hem de kuzeydeki Safed’de bulunan askeri bölge komutanlığında koordine edilecek.

Öte yandan işgalci ordu yetkilileri, İsrail’in bu operasyonu ABD Başkanı Donald Trump’ın onayı olmadan başlatmayacağı değerlendirmesinde bulundu. Bu nedenle operasyonun, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ay sonunda Beyaz Saray’a yapacağı ziyaretten önce gerçekleştirilmesi pek olası görülmüyor.

Ameliyat odası

İsrail ordusunun askeri istihbarat bölümünün liderleri, Hizbullah'ın şu aşamada ordunun neredeyse her gün düzenlediği saldırıları sindirmeye ve Lübnan'daki iç çatışmaları yönetmeye devam etmeyi tercih ettiğini tahmin ediyorlar. Hizbullah'ın sivil siyasi hareket olarak hakimiyetinin geçtiğimiz yıl zarar gördüğünü ve örgütün, İsrail ordusunun kara harekâtının ardından Güney Lübnan'daki yıkılmış evlerine henüz dönmemiş on binlerce Lübnanlının kiralarını ödemekte zorlandığını belirtiyorlar.

d
İsrail'in kuzeyindeki Yukarı Celile'de Lübnan sınırında tanklarının yanında duran İsrail askerleri, 28 Ocak 2025 (EPA)

İsrail istihbarat yetkilileri, “Binlerce kimsesiz ve yaralı aileyi artık destekleyemeyen Hizbullah yerine, hareketi desteklemeyi tercih eden Şii sempatizan sayısının arttığını gözlemliyoruz. Ancak Hizbullah hâlâ Lübnan ordusundan daha güçlü. Bu denge değiştiğinde, durumun lehimize döndüğünü anlayacağız” iddiasında bulundu.

İç durum

İsrailli istihbarat yetkililerine göre, ‘bu değişim gerçekleşene kadar Hizbullah, başta kendi imkânlarıyla üretim yapmak ve mevcut füzelerini hassas güdümlü füzelere dönüştürmek suretiyle askeri kapasitesini yeniden inşa etmeyi sürdürecek.’

Sürekli silahlanma

Şarku’l Avsat’ın Yediot Aharonot’tan aktardığına göre, ordunun üst komuta kademesi ile siyasi düzeyde karar vericiler arasında bir sonraki aşamaya ilişkin sert tartışmalar yaşanıyor. Yetkililer, Hizbullah’ı zayıflatmaya yönelik yeni bir adımın, Celile’nin yeniden felce uğramasına, Hayfa’ya füze düşmesine ve Avrupa spor müsabakalarına yeniden ev sahipliği yapmaya başlayan Tel Aviv’de sirenlerin çalmasına değip değmeyeceğini sorguluyor.

Sonraki aşama

Hükümet, savaşın patlak vermesiyle kuzeydeki yaklaşık 70 bin vatandaşı evlerinden tahliye etmişti. Bu kişilerden yüzde 85’i evlerine geri dönerken, sorumlu Bakan Zeev Elkin’in tahminlerine göre kalan yüzde 15 asla geri dönmeyecek. Geri dönenler, hükümetin tutumundan şikâyetçi; yetkilileri ihmalle, sözlerini tutmamakla ve gereken desteği sağlamamakla suçluyor. Vatandaşlar, büyük çoğunluğunun maddi ve manevi kayıpları karşılığında hak ettiği tazminatları alamadığını belirtiyor.


Brezilya Kongresi, Bolsonaro'nun hapis cezasını azaltan yasa tasarısını onayladı

Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro (Reuters)
Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro (Reuters)
TT

Brezilya Kongresi, Bolsonaro'nun hapis cezasını azaltan yasa tasarısını onayladı

Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro (Reuters)
Brezilya Eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro (Reuters)

Brezilya Kongresi dün, eylül ayında darbe girişiminden 27 yıl hapis cezasına çarptırılan eski Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro'nun cezasını azaltmayı öngören bir yasa tasarısını onayladı.

Muhafazakâr çoğunluk tarafından sunulan ve dün Senato'da 48'e 25 oyla kabul edilen yasa tasarısı, Bolsonaro'nun cezasını iki yıl dört aya indirebilir.

Temsilciler Meclisi'nin geçen hafta aldığı bu karar geniş çaplı eleştirilere yol açtı. Pazar günü düzenlenen protestolara ülke genelindeki büyük şehirlerde on binlerce insan katıldı.

Eski aşırı sağcı cumhurbaşkanı (2019-2022), cezasını kasım ayı sonunda Brasilia'daki Federal Polis merkezinde çekmeye başladı. 

Brezilya başkentindeki icra mahkemesine göre mevcut koşullar altında 70 yaşındaki Bolsonaro, cezasının hafifletilmesi olasılığından yararlanmadan önce yaklaşık sekiz yıl daha hapiste kalabilir.

Yeni yasa ayrıca, 8 Ocak 2023'te Brasilia'da meydana gelen ayaklanmalarla bağlantılı olarak mahkum edilen onlarca destekçisi için de şartlı tahliye öngörüyor.

O gün, binlerce Bolsonaro destekçisi parlamentoyu, cumhurbaşkanlığı sarayını ve Yüksek Mahkemeyi yağmalayarak, göreve başlamasından sadece bir hafta sonra mevcut solcu Cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva'yı iktidardan uzaklaştırmak için askeri müdahale talep etti.

Ancak Brezilya Cumhurbaşkanı'nın, Bolsonaro'nun suçlarının bedelini ödemesi gerektiğini savunarak tasarıyı veto etmesi bekleniyor.

Yine de son sözü parlamento söyleyecek ve cumhurbaşkanının vetosunu geçersiz kılmak için oy kullanabilecek.