İsrail ordusu ile Hizbullah arasındaki çatışmalar 2 ayı geride bıraktı

Lübnan'daki Hizbullah Hareketi ile İsrail ordusu arasında tam anlamıyla bir savaş çıkmasa da "kontrollü şekilde" devam eden çatışmalarda 2 ay geride kaldı

(AA)
(AA)
TT

İsrail ordusu ile Hizbullah arasındaki çatışmalar 2 ayı geride bıraktı

(AA)
(AA)

Lübnan'ın güneyi ile İsrail'in kuzeyinde yer alan 120 kilometrelik dağlık sınır hattı, İsrail ordusu ve Hizbullah arasında 8 Ekim'den bu yana çatışmalara sahne oluyor.

AA, Hizbullah ile İsrail ordusu arasında 2 aydır süren çatışmalarda öne çıkan olayları derledi.

Hizbullah ve İsrail ordusu arasındaki "kontrollü gerilim" devam ediyor

İran destekli Hizbullah, Hamas'ın 7 Ekim'de Gazze Şeridi'nden İsrail'in güneyine saldırması ve karşılıklı çatışmaların başlamasının ardından yaptığı açıklamada, tarafsız olmadıklarını, Filistin direniş gruplarını destekleyeceklerini duyurdu.

Ardından başta Lübnan olmak üzere bölge ve uluslararası toplum arasında, "Hizbullah, İsrail'e karşı topyekûn bir savaş başlatır mı?" sorusu sorulmaya başlandı.

(AA)

Ancak Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın 12 Kasım'da yaptığı açıklamada, "Güney (Lübnan) cephesi bir baskı cephesi olarak kalacaktır" ifadesi, "topyekûn" savaş ilanı olasılığını kısmen de olsa ortadan kaldırdı, bununla birlikte taraflar arasında sınırda yaşanan çatışmaların dozu düşmedi.

İsrail ordusu ve Hizbullah arasında dağlık sınır hattı üzerinde karşılıklı saldırılar ve çatışmalar "kontrolü" bir şekilde devam ediyor.

Her iki taraf da İsrail ve Lübnan'ın iç kesimlerine ve büyük kent merkezlerine yönelik saldırılar düzenlemiyor. Birkaç istisnai durum dışında Hizbullah ve İsrail'in çatışmayı genellikle sınır hattı üzerinde tutmaya çalıştıkları gözlemleniyor.

Çatışmalara müdahil olmayan Lübnan ordusundan 1 asker öldü

İsrail ordusu ve Hizbullah arasındaki çatışmalara müdahale etmeyip sınırdaki gelişmeleri takip etmekle yetinen Lübnan ordusu, genellikle "nötr" bir pozisyonda.

Ancak çatışmaların başından bu yana ilk defa 5 Aralık'ta İsrail'in topçu atışı saldırısında 1 Lübnan askeri hayatını kaybetti.

Saldırı sonrası açıklama yapan İsrail ordusu, Lübnanlı askerin ölmesinden üzüntü duyduklarını, saldırının hedefinde Lübnan ordusunun olmadığını bildirdi.

Taraflar arasındaki çatışmalar nedeniyle 2 ay içinde 90 Hizbullah mensubu ve 6 İsrail askeri öldü.

Lübnan'da 3'ü gazeteci, 3'ü çocuk olmak üzere 23 sivil, İsrail'de ise 4 sivil hayatını kaybetti.

(AA)

Lübnan'da 56 bin, İsrail'de 80 sivil evini terk etti

Çatışmalar ve hava saldırılarının devam etmesi üzerine sınıra yakın bölgelerde yaşayan sivillerin neredeyse tamamı evlerini terk etti.

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütü, 26 Kasım'da yaptığı açıklamada, İsrail ile çatışmaların yaşandığı Lübnan'ın güneyinde 55 bin 491 kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını belirtti.

Gazze'de 24 Kasım'da başlayıp 1 Aralık'ta sona eren "insani ara" kapsamında Lübnan'ın güneyinde de çatışmalar neredeyse büyük oranda durmuştu.

Bu süre zarfında evlerini terk eden birçok sivil, beldelerine ve köylerine geri döndü ancak 2 Aralık itibarıyla çatışmaların birden şiddetlenmesi üzerine siviller yeniden evlerini geride bırakmak zorunda kaldı.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, 6 Aralık'ta yaptığı açıklamada ise Hizbullah ile sınırdaki çatışmalardan dolayı en az 80 bin İsraillinin evini terk ettiğini ve bölgede güvenlik sağlanana kadar bu kişilerin geri gönderilmeyeceğini söyledi.

İsrail ve Hizbullah çatışması BMGK kararını yeniden gündeme getirdi

BM Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı kararı, İsrail'in Mavi Hat'ın gerisine çekilmesini ve bu hat ile Lübnan'daki Litani Nehri arasındaki bölgenin silahsızlandırılmasını, burada sadece Lübnan ordusu ve Birlemiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü'ne (UNIFIL) ait silah ve askeri araç-gerecin bulundurulmasını öngörüyor.

Ancak Lübnan'ın güneyindeki Litani Nehri ve İsrail ile sınır olarak belirlenen Mavi Hat arasındaki neredeyse tüm bölgeler 2000 yılından bu yana Hizbullah'ın güçlü bir askeri nüfuzu altında.

Lübnan Başbakanı Necib Mikati ise 5 Aralık'ta yaptığı açıklamada, İsrail ile sınır üzerinde tartışmalı bölgeler için BM aracılığı ile İsrail ile müzakere edeceklerini belirtmişti.

Mikati, "Lübnan'ın güney sınırında kapsamlı bir istikrar, BMGK'nin 1701 sayılı kararının tam olarak uygulanması, sınır üzerindeki tartışmalı noktaların müzakere edilmesi için BM üzerinden İsrail ile önümüzdeki aylarda görüşmelere başlayacağız." demişti.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise 6 Aralık'ta yaptığı açıklamada, uluslararası bir siyasi düzenleme veya askeri harekâtla Hizbullah'ı İsrail sınırına yaklaşık 30 kilometre mesafede yer alan Lübnan'ın güneyindeki Litani Nehri'nin kuzeyine gönderme sözü vermişti.

Askeri harekât seçeneğini göz ardı etmeyen Gallant, "(Uluslararası siyasi düzenleme) Bu düzenleme başarısız olursa, İsrail, Hizbullah'ı sınırdan uzaklaştırmak için askeri anlamda harekete geçecek." demişti.



İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
TT

İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)

Maira Butt 

Geçmişte İrlanda'nın Galway Kontluğu'nun Tuam bölgesinde bekar anneler ve çocuklarının kullanımına ayrılmış bir kuruluşta, bir mezara dair kanıtlar bulundu.

Anne ve bebek evi, yerel tarihçi Catherine Corless'in başını çektiği araştırmanın, 796 bebek ve küçük çocuğun defin kaydı olmadan orada öldüğünü ortaya koymasının ardından, 2014'te uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Temmuzda tesisteki çalışmalarına başlamasından bu yana dördüncü güncellemesini yapan Tuam Yetkili Müdahale Direktörlüğü (Office of the Director of Authorised Intervention, Tuam/ODAIT), "Bu bölgedeki mezarların varlığı artık doğrulandı" diye yazdı.

1925'ten 1961'e kadar faaliyet gösteren tesisin kenarında "çocuk veya bebek büyüklüğünde mezarlar" bulunduğu yeni güncellemede belirtildi:

Mezarların yerleşimi ve büyüklüğü, tesisin bu bölümünde anne ve bebek kurumunun faaliyet gösterdiği zamandan kalma bir mezarlık bulunduğuna dair tutarlı bir kanıt.

İlk değerlendirmelere göre kazıda 4 grup bebek kalıntısı bulundu ve bunlar hepsi geçen ay keşfedilen tabutlara gömülmüş 7 grup insan kalıntısına eklendi. Adli analiz çalışmaları sürdürülüyor.

ODAIT'in aktardığına göre, tarihi belgeler bir mezarlık olasılığını işaret etse de bunun varlığına dair ilk işaretler zemin veya yüzey seviyesinde görünmüyordu.

2017'de yürütülen resmi bir soruşturmada, tesisin başka bir yerine sadece 100 metre mesafedeki yeraltı odalarında "önemli miktarlarda" insan kalıntısı bulunmuştu.

ODAIT Direktörü Daniel MacSweeney, cesetlerin kimlere ait olduğunun belirlenmesi için en az 160 kişinin DNA örnekleri vermeyi teklif ettiğini RTÉ'ye söyledi:

Deneyimlerimden biliyorum ki bazen kalıntıların keşfi, insanların öne çıkması için bir katalizör görevi görebilir.

Görsel kaldırıldı.Pembe dikdörtgenle çevrilen alan, kazı çalışmalarında mezarlara dair kanıtların bulunduğu çadırı gösteriyor (ODAIT)

2021'de İrlanda lideri Micheal Martin, ülke genelindeki anne ve bebek evlerine yerleştirilen kadın ve çocuklara gösterilen muameleden dolayı devlet adına özür dilemişti.

Bu özür, evlilikdışı hamile kalan anneleri barındıran 18 anne ve bebek evinde 9 binden fazla çocuğun öldüğü sonucuna varılan bir soruşturmanın nihai raporunun ardından gelmişti.

İrlanda parlamentosunda "Orada olmamalıydılar" demişti:

Devlet sizi, bu evlerdeki anneleri ve çocukları hayal kırıklığına uğrattı.

Bu evlerdeki tüm çocukların yüzde 15'inin hastalık ve mide gribi gibi enfeksiyonlardan öldüğü, raporda belirtilmişti. Bu rakam, ülke çapındaki bebek ölüm oranının neredeyse iki katı.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news/uk


Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
TT

Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)

Papa XIV. Leo, bugün yeni atanan büyükelçilere, Vatikan'ın dünya çapındaki insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını söyledi.

Bu, Papa Francis'in ölümünün ardından mayıs ayında Katolik Kilisesi'nin başına seçilen Amerikalı Papa'nın felsefesini ortaya koyan en net açıklamalardan biri.

Papa, 13 büyükelçiden oluşan gruba hitaben yaptığı konuşmada, "Kutsal Makam'ın, giderek bölünen ve çatışmalarla dolu küresel toplumumuzda yaşanan ciddi eşitsizlikler, adaletsizlikler ve temel insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını bir kez daha vurgulamak isterim" ifadelerini kullandı.

Kutsal Makam, Papa başkanlığındaki Kilise'nin yönetim organıdır ve 1,4 milyar Katolik üzerinde manevi otoriteye sahiptir.

Papa, "Kutsal Makam'ın diplomasisinin, özellikle vicdanlara hitap ederek ve yoksulların, güvencesiz koşullarda yaşayanların ve toplumun dışına itilenlerin seslerini dinleyerek, sürekli olarak insanlığın iyiliğine hizmet etmeye yönelik olduğunu" ifade etti.

Leo, eşitsizliğe odaklanarak, papalık dönemi boyunca göçmenlerin ve diğer savunmasız grupların haklarını savunan selefi Papa Francis'in önceliklerini temel alıyor.

Peru'da yaklaşık 20 yıl misyonerlik yapan Leo, Başkan Donald Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde göçmenlere yönelik "saygısız" muameleyi eleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Vatikan tarafından bugün kabul edilen yeni akredite büyükelçiler arasında Özbekistan, Moldova, Bahreyn, Sri Lanka, Pakistan, Liberya, Tayland, Lesotho, Güney Afrika, Fiji, Mikronezya, Letonya ve Finlandiya vardı.


UAEA: Çernobil Nükleer Santrali’nin koruyucu kalkanı hasar gördü

Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)
Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)
TT

UAEA: Çernobil Nükleer Santrali’nin koruyucu kalkanı hasar gördü

Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)
Çernobil Nükleer Santrali'ndeki hasarlı dördüncü reaktörü kapatan eski kubbenin üzerindeki Yeni Güvenli Muhafaza (NSC) yapısının genel görünümü (Reuters)

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) dün yaptığı açıklamada, 1986’daki Çernobil felaketinin ardından radyoaktif maddelerin sızmasını önlemek için inşa edilen Çernobil nükleer santralindeki koruyucu kalkanın artık temel güvenlik işlevini yerine getiremediğini bildirdi. Ajans, bu hasarın bir insansız hava aracı (İHA) saldırısı nedeniyle oluştuğunu ve Ukrayna’nın, sorumluluğun Rusya’da olduğunu öne sürdüğünü belirtti.

UAEA, geçen hafta tamamlanan çelik izolasyon yapısının denetiminde, şubat ayında meydana gelen İHA saldırısının, Ukrayna’daki Rusya kaynaklı çatışmanın başlamasından üç yıl sonra yapıyı olumsuz etkilediğini ortaya koyduğunu duyurdu.

UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi yaptığı açıklamada, “Denetim heyeti, koruma yapısının temel güvenlik işlevlerini, özellikle de radyoaktif maddeyi izole etme kapasitesini kaybettiğini doğruladı. Ancak yapının taşıyıcı sistemleri veya izleme cihazlarında kalıcı bir hasar bulunmadığı sonucuna varıldı” dedi.

Grossi, onarımların yapıldığını, ancak uzun vadeli nükleer güvenliği sağlamak ve daha fazla bozulmayı önlemek için kapsamlı bir restorasyonun gerekli olduğunu vurguladı.

BM, 14 Şubat’ta yayımladığı açıklamada, Ukrayna yetkililerinin, yüksek patlayıcı başlığa sahip bir İHA’nın tesise saldırdığını, yangına yol açtığını ve 1986 felaketinde hasar alan 4 numaralı reaktörü çevreleyen koruyucu kaplamaya zarar verdiğini bildirdiğini aktarmıştı.

Ukrayna yetkilileri, İHA’nın Rusya’ya ait olduğunu belirtirken, Moskova saldırıyı reddetti.

BM, şubat ayında yaptığı açıklamada, radyasyon seviyelerinin normal ve stabil olduğunu, herhangi bir sızıntı rapor edilmediğini bildirdi.

1986’daki Çernobil patlaması, radyasyonun Avrupa’nın dört bir yanına yayılmasına yol açmış ve Sovyet yetkililerini olaya müdahale etmek için büyük sayıda insan ve ekipman seferber etmeye zorlamıştı. Santraldeki son çalışan reaktör ise 2000 yılında kapatılmıştı.

Şarku'l Avsat'ın aldığı bilgiye göre Rusya, Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgalinin ilk haftalarında santrali ve çevresini bir aydan fazla süreyle işgal etmiş; kuvvetleri başlangıçta başkent Kiev’e ilerlemeye çalışmıştı.

UAEA, Ukrayna ile Rusya arasında yaklaşık dört yıldır süren savaşın elektrik trafo merkezlerine verdiği hasarı ülke çapında araştırırken, aynı zamanda bu incelemeyi de gerçekleştirdi.