Münih'ten 7 Ekim'e kadar İsrail'in intikam doktrini

Spielberg'in filmi zor ahlaki soruları gündeme getiriyor

Münih'ten 7 Ekim'e kadar İsrail'in intikam doktrini
TT

Münih'ten 7 Ekim'e kadar İsrail'in intikam doktrini

Münih'ten 7 Ekim'e kadar İsrail'in intikam doktrini

İbrahim Hac Abdi

Ünlü ABD’li yönetmen Steven Spielberg'in tarafından 2005 yılında çekilen ‘Münich’ filminin sonunda, Arap-İsrail çatışmasında karşılıklı şiddetin faydası ve intikam operasyonlarının adaleti sağlayıp sağlamadığı veya çatışma ve düşmanlık döngüsünü artırıp artırmadığı konusunda yankılanan ahlaki bir soru ortaya çıkıyor.

5 Eylül 1972'de Almanya’nın Münih kentinde Filistinli ‘Kara Eylül’ örgütü tarafından gerçekleştirilen ve 11 İsrailli sporcunun ve Filistinli beş saldırganın ölümüne neden olan ayrıca üçünün kurtulduğu ünlü ‘Münih Operasyonu’nun üzerinden yarım asır geçmesine rağmen, Spielberg'in sorduğu soru, İsrail'in Gazze'deki tırmanışı ve Hamas’ın 7 Ekim saldırıları sonrasında İsrail'in örgütten intikam alma telaşı sadece Gazze'de değil, liderlerine ev sahipliği yapan ülkelerde de yaşanıyor.

Ortadoğu'daki çatışmaların karmaşık tarihsel bağlamından ayrı düşünülemeyen 7 Ekim saldırılarına yanıt olarak İsrail'in yoğun bir şekilde çalışmasının ortasında, İsrail liderlerinin açıklamaları, Steven Spielberg'in o filmde intikam eylemlerinin ahlaki ve duygusal sonuçlarını ele alışını belki de abarttığını gösteriyor. Yahudi inancına sahip olan Spielberg’in, 1993'te ‘Schindler'in Listesi’ filmini çıkardığında ve Nazilerin yönetimi altındaki Yahudilerin çektiği acıları ve Holokost’un dehşetini belgelediğinde alkış almasına rağmen Münih filminde insan yönüne güvenmenin çatışmaları çözmenin bir yolu olabileceğine ima etmesi, filmin yayınlanmasının ardından İsraillilerin öfkesini açıklayabilir.

7 Ekim, akıllara İsrail İç Güvenlik Teşkilatı başkanının açıklamalarında da hiçbir muğlaklığa yer vermeyecek şekilde açıkça görülen ‘Münih’ operasyonunu getirdi.

Yeniden inşa edilmiş tarih

"Tarih tekerrür eder" sözü, 7 Ekim'de yaşananlar kadar hiçbir olaya bu kadar uygun düşemezdi. Bu saldırılar, akıllara Münih Operasyonu’nu getirdi. İsrail İç Güvenlik Servisi (Şabak) Başkanı Ronen Bar'ın, "Hamas'ı her yerde takip edeceğiz ve yıllar alsa bile onları yok edeceğiz" şeklindeki açıklamalarında da açıkça görülüyor. Bar, bu açıklamalarıyla İsrail'in Münih Operasyonu’ndan sonraki tepkisini hatırlattı.

rgthy

İsrail medyası tarafından yayınlanan bir kayıtta, Benny Gantz, "Bakanlar Kurulu bize bir hedef belirledi: Hamas'ı yok etmek. Bu bizim Münih'imiz. Bunu her yerde yapacağız, Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da, Türkiye'de ve Katar'da. Bu birkaç yıl sürebilir, ama biz bunu gerçekleştirmeye kararlıyız" ifadelerini kullandı.

İsrail planı, 1972 yılının Ekim ayında Roma'daki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) temsilcisi Vail Zuayter'in suikastıyla başladı. Ardından, 1972 yılının Aralık ayında Paris'teki FKÖ temsilcisi Mahmud el-Hemşeri hedef alındı. Sonraki aylarda, farklı başkentlerde Basil el-Kubeysi, Hüseyin el-Beşir ve Muhammed Budiye dahil olmak üzere diğerleri öldürüldü. Ayrıca, Beyrut'ta bir İsrailli grup tarafından düzenlenen bir amfibi çıkarma operasyonunda, bir Filistinli karargahı hedef alındı ve Muhammed Yusuf el-Neccar, Kemal Advan ve Kemal Nasır öldürüldü. Plan, 1973 yılının Temmuz ayında, İsrailli suikast timini, Filistin Kurtuluş Hareketi (FKH) lideri Ali Hasan Selam'a benzer olduğu için Norveç'in Lillehammer kentinde yanlışlıkla bir Faslıyı öldürmesi nedeniyle Avrupalı ​​baskıları nedeniyle durduruldu. Selam, 1979 yılının Ocak ayında Beyrut'ta patlayıcı yüklü bir arabayla öldürülene kadar hedef listesinin başında kaldı.

Sadece ‘aksiyon’ değil

Birçok film, Münih operasyonunu ve ardından gelen İsrail intikamını ele aldı. Ancak bu filmlerin çoğu, yapımcılarının politikasına göre bir taraf veya diğerine bir yanlılık gösterdi. Resmi İsrail anlatısını yansıtan filmler ile benzer şekilde Filistinli bakış açısını somutlaştıran filmler arasındaki bu keskin sanatsal kutuplaşmanın ortasında, Spielberg'in filmi farklı bir şey söylemeye ve bir anlatıyı diğerine tercih etmeden her iki tarafa da aynı mesafeyi korumaya geldi. Münih'te olanlar, iyi ve kötünün basit bir ikiliğine indirgenemez. Spielberg, karmaşık konulara basit yanıtlar veremeyeceğini söylerken bunu açıkça ortaya koydu.

gfthyj

Steven Spielberg, filminde, Tony Kushner ve Eric Roth tarafından yazılan ve Macar gazeteci George Jonas'ın (1934-2016) ‘İntikam’ adlı kitabına dayanan, İsrail suikast timinin, Avustralyalı aktör Eric Bana tarafından canlandırılan Mossad ajanı Avner Kaufman liderliğinde, Münih Operasyonu’nun intikamını almak için Avrupa başkentlerinde Filistinli liderleri takip etmesini anlatıyor.

Film, 164 dakikalık süresiyle, basit bir polisiye gerilim ve aksiyon filmi haline gelebilirdi. Ancak, Er Ryan'ı Kurtarmak’ın yönetmeni, doğru sanatsal bakış açısıyla filmini bu basitleştirilmiş eğilimden kurtarmayı başardı ve filmi, insanların içindeki iyi tarafın bile ‘en korkunç suikastları’ gerçekleştirirken hissedilebileceği daha karmaşık alanlara taşıdı.

Münih'te olanlar, iyi ve kötünün basit bir ikiliğine indirgenemez. Spielberg, karmaşık konulara basit yanıtlar veremeyeceğini söylerken bunu açıkça ortaya koydu

“Hayatı seviyoruz…”

Film, İsrail suikast timi için endişe verici olan etik soruları, gizli operasyonların ve şiddetin doğruluğu, bu önlemlerin etik olarak haklı olup olmadığı ve alternatif seçenekler olup olmadığı konularına odaklanıyor. Özellikle, Arap-İsrail çatışmasıyla ilgisi olmayan siviller, sadece yanlış zamanda ve yanlış yerde bulundukları için burada ve oradaki patlamalarda hayatlarını kaybettiler. Spielberg, öldürülen Filistinli karakterleri de barışçıl ve dostça karakterler olarak gösteriyor, sanki farkında olmadan Mahmud Derviş'in "Ve biz eğer bir yolunu bulabilirsek hayatı seviyoruz” dizesini, görsel olarak tercüme etmek istemiş.

Buna ek olarak, Spielberg, filmografisi Yedinci Sanat tarihinin parlak işaretleri olarak kabul edilen filmler içeren bir yönetmen olarak, İsrail resmi anlatısını güçlendirmek ve suikastlarını, hedef alınan Filistinli karakterlerin Münih operasyonunda yer aldığı varsayımıyla meşrulaştırmak için kendini bir savunma avukatı olarak konumlandırmak istemedi. Film, eğer varsa, bu bağlantıyı aramakla ilgilenmiyor.  Aksine, bu karakterlerin Münih operasyonu veya planlamasıyla ilgili herhangi bir konuşma olmadan normal, sessiz hayatlarını yaşadıklarını gösteriyor. Bu, izleyicinin onlarla empati kurmasını sağlar. Filmde rol alan Filistinli aktris Hiyam Abbas, bu konuya atıfta bulunarak, önceki bir röportajında şu ifadeleri kullanmıştı: "Münih filmindeki Filistinli, filmdeki diğerleri gibi yemek yiyen, içen, yaşayan, giyinen ve hisseden sıradan bir insandır. Ayrıca, hakkını savunmaktan geri durmaz ve bu hak konusunda taviz vermez. Yani, senaryoda ırkçı bir bakış açısı yoktu."

hyj6

Roma'daki FKÖ Temsilcisi Vail Zuayter, Roma'daki İsrail suikast timi tarafından öldürülen ilk kişidir. O bir edebiyatçı ve diplomattır ve Münih operasyonuyla herhangi bir ilgisi olduğu görünmüyor. Hatta ‘Binbir Gece Masalları’nı İtalyanca'ya çevirmeyi yeni bitirmişti. Kültür ve edebiyat hakkında konuştuğu sahnelerde görünür. Aynı durum, Paris'te öldürülen Muhammed el-Hemşeri için de geçerlidir. O da karısı ve piyano çalan kızı ile sakin bir aile hayatı yaşıyormuş gibi görünüyor. Bir İsrail ajanı, daha sonra elinde patlayacak olan telefona ‘bomba’ yerleştirdiği sırada o, kızının piyano çalışını dinliyordu. Bu, göz ardı edemeyeceğimiz bir ironidir.

Bu durum, filmin anlattığına göre, Münih operasyonuyla hiçbir ilgisi olmadığı açık olan diğer Filistinli karakterler için de geçerlidir. Filistin anlatısı da öldürülenlerin operasyonla hiçbir ilgisi olmadığını doğruluyor. Birçok tanık ifadesi kamuoyuna açıklandı. Bunların en sağlam ve güvenilirlerinden biri, ‘Şahid Ale’l Asr’ (Çağa Tanık Ol) programında yayınlanan birkaç bölümde, öldürülenlerin Münih operasyonuyla hiçbir ilgisi olmadığını ve kendisinin ve 1991 yılında Tunus'ta öldürülen Ebu İyad (Salah Halef) ile operasyonun sorumluları ve yöneticileri olduklarını ortaya koyan lider (1937-2010) Ebu Davud'un (Muhammed Davud Avde) ifadesidir.

dsfgrb

Ebu Davud ayrıca, Münih operasyonunun amacının hiçbir şekilde sporcuları öldürmek olmadığını, planın onları rehin almak ve onları kullanarak İsrail'i yaklaşık 200 Filistinliyi hapishanelerinden serbest bırakmaya zorlamak ve o dönemde Olimpiyat Oyunları gibi dünya çapında takip edilen bir spor forumunda bu süreci hayata geçirerek Filistin davasının sesini dünyaya duyurmak olduğunu söylemişti.

O bölgede uzun yıllardır iki taraf arasındaki cinayetlerde dökülen kandan oluşan bir bataklık var

Steven Spielberg

Bu anlamda, Spielberg'in filmini yapmadaki temel kaygısı, saf insan yaklaşımı ve gizli görevler ve şiddetin bireyler ve toplumları üzerindeki etkisidir. Bu, filmde özellikle, suikast timi lideri Avner Kaufman’ın tepkileri aracılığıyla gösteriliyor. Kaufman özellikle, ekibiyle suikastları gerçekleştirirken karısının doğum haberini aldığı anda, yaptıklarına dair tereddüt, endişe ve hatta pişmanlık anları yaşıyor. Yönetmen, bu olayı, Kaufman'ın karısının doğumunu karşılarken duyduğu şefkat, hassasiyet ve insani yakınlık duyguları ile hedef aldığı karakterleri öldürürken duyduğu intikam ve nefret duyguları arasındaki o çarpıcı çelişkiyi göstermek için kullandı. Sonunda, Kaufman, Mossad'ı terk edip New York'a yerleşiyor. Travma sonrası stres belirtileri ve paranoid bozukluk yaşıyor. Ruhundaki kolay kolay silinemeyecek olan yara ve çatlaklardan kurtulmaya çalışıyor.

Bu noktada, Spielberg'in kendisi tarafından filme yapılan yoruma değinmeyi faydalı görüyorum: "Ben her zaman İsrail'in tehdit altında olduğunda güçlü bir şekilde karşılık vermesini desteklerim. Ancak karşılıklı intikam hiçbir şeyi çözmez... O bölgede uzun yıllardır iki taraf arasındaki cinayetlerde dökülen kandan oluşan bir bataklık var" Spielberg, filmiyle, öldürme ve şiddet dışında bir çözüm olduğunu iletmek istiyor. Ancak, Şin Bet Başkanı’nın son açıklamaları ve diğer açıklamalar, Arap-İsrail çatışmasını her zaman başlangıç noktasına geri getiriyor ve 1948'deki Nekbe’den (Büyük Felaket) bu yana aynı kanlı bölümler tekrarlanıyor.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Tüm esirlerin ölümüne yol açacak... Lapid, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etmesi konusunda uyarıda bulundu

İsrail muhalefet lideri Yair Lapid (Reuters)
İsrail muhalefet lideri Yair Lapid (Reuters)
TT

Tüm esirlerin ölümüne yol açacak... Lapid, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etmesi konusunda uyarıda bulundu

İsrail muhalefet lideri Yair Lapid (Reuters)
İsrail muhalefet lideri Yair Lapid (Reuters)

İsrail muhalefet lideri Yair Lapid, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etme planının, bölgede kalan İsrailli esirlerin hayatını tehlikeye atacağını ve çok sayıda Filistinlinin yönetimi nedeniyle İsraillilere uzun vadeli yükler getireceğini söyledi.

Lapid, sert ifadeler kullandığı açıklamada, “Hükümetin ve bakanların izlediği yol, tüm esirlerin açlık, dayak ve işkenceyle ölmesine ya da İsrail ordusunun operasyonları sırasında öldürülmesine yol açacak” dedi.

Lapid'in açıklamaları, Netanyahu'nun askeri kurumun muhalefetine rağmen İsrail ordusuna Gazze Şeridi'ni tamamen kontrol altına alma emri verme eğiliminde olduğu yönündeki haberlerin ardından geldi.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN ve Kanal 12'nin aktardığı kaynaklara göre, böyle bir adım, yaklaşık 20 esiri, operasyonlar sırasında infaz veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak. Zira askerler onların tutulduğu bölgelere yaklaşıyor.

Lapid, “Buna karşılık, 2 milyon Filistinliyi yönetmiş olacağız. Elektriği ve suyu biz ödüyoruz, okullarını ve hastanelerini İsrailli vergi mükelleflerinin parasıyla inşa ediyoruz... İlhak, ödeme anlamına gelir” ifadelerini kullandı.

Lapid, böyle bir adımın İsrail'i uluslararası alanda izole edeceği ve savaş sonrası yeniden inşa için bölgesel destek alma umudunu yok edeceği uyarısında bulundu.

Netanyahu, dün öğleden sonra, Gazze Şeridi'nde savaşı sürdürmek için seçeneklerin sunulduğu bir güvenlik toplantısına başkanlık etti. Toplantıdan önce, İsrail'in Gazze Şeridi'nde tutulan esirleri kurtarmak için Hamas'ı tamamen yenilgiye uğratması gerektiğini vurguladı.

Başbakanlık ofisi, Netanyahu’nun öğleden sonra ‘yaklaşık 3 saat süren bir güvenlik toplantısı düzenlediğini ve bu toplantıda Genelkurmay Başkanı'nın Gazze Şeridi'ndeki operasyonları sürdürmek için seçenekleri sunduğunu’ bildirdi. Toplantının ardından ofis, ordunun hükümetin alacağı ‘her türlü kararı uygulamaya hazır olduğunu’ açıkladı.

Netanyahu, bir askeri eğitim tesisini ziyaretinde şunları söyledi: “Gazze Şeridi'ndeki düşmanı yenilgiye uğratmak, tüm esirlerimizi kurtarmak ve Gazze Şeridi'nin artık İsrail için bir tehdit oluşturmamasını sağlamak için gerekli.”