ABD’nin ‘vetosu’ Gazze’de sükuneti sağlamaya yönelik Mısır-Katar arabuluculuğunu etkiler mi?

ABD ateşkese yönelik karar tasarısının geçmesine izin vermedi

Mumbai’de Filistin bayraklarıyla protesto düzenleyen Hindistan vatandaşları (EPA)
Mumbai’de Filistin bayraklarıyla protesto düzenleyen Hindistan vatandaşları (EPA)
TT

ABD’nin ‘vetosu’ Gazze’de sükuneti sağlamaya yönelik Mısır-Katar arabuluculuğunu etkiler mi?

Mumbai’de Filistin bayraklarıyla protesto düzenleyen Hindistan vatandaşları (EPA)
Mumbai’de Filistin bayraklarıyla protesto düzenleyen Hindistan vatandaşları (EPA)

ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde Gazze’de derhal ateşkes ilan edilmesini engellemeye yönelik “vetosu”, yalnızca birçok ülke ve insani yardım kuruluşu için bir hayal kırıklığı olmakla kalmadı, aynı zamanda gözlemcilere göre, “Filistin’in Gazze Şeridi’nde sükunetin yeniden sağlanması amacıyla Mısır ve Katar tarafından yürütülen arabuluculuk çabaları açısından da hayal kırıklığı yaratan bir karar” oldu.

ABD, BM Güvenlik Konseyi’nde cuma günü Gazze’de ateşkes ilan edilmesine ilişkin karar tasarısına karşı olumsuz oy kullanan tek üye oldu. Bu tutum, birçok ülke ve kuruluştan sert eleştiriler aldı. Uzmanlar ve gözlemciler bunu, “sükunet çabaları önünde yeni bir engel ve işgalci İsrail güçlerine Gazze Şeridi’ndeki operasyonlarını sürdürmeleri için açık bir sinyal” olarak nitelendirdi.

BM Güvenlik Konseyi’nde Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Gazze ve İsrail’deki gerilime ilişkin sunduğu karar tasarısı, ABD’nin veto hakkını kullanması nedeniyle kabul edilemedi. 15 Konsey üyesinden 13’ü tasarıyı desteklerken, İngiltere oylamada çekimser kaldı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan’ın başkanlığındaki, üyeleri arasında Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani’nin de bulunduğu Arap-İslam Bakanlar Komitesi’nin üyeleri, cuma akşamı Washington’da ABD’li mevkidaşları Antony Blinken ile bir araya geldikleri toplantıda “Washington’un veto hakkını kullanmasından duydukları rahatsızlığı” dile getirdiler. ABD’ye “sorumluluklarını üstlenmesi ve işgalci İsraili derhal ateşkese doğru itmek için gerekli adımları atması” çağrılarının altını çizdiler.

Görsel kaldırıldı.
Arap-İslam Bakanlar Komitesi üyeleri Washington’da Blinken ile yaptıkları görüşmede (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Mısır ve Katar, İsrail ile Hamas arasında arabuluculuk yapmak için yoğun temaslara öncülük etmiş ve bunun sonucunda Gazze Şeridi’nde ilk insani ara 24 Kasım’da yürürlüğe girmişti. Bir hafta süren insani ara esnasında İsrail ve Filistin direniş grupları arasında 210 Filistinli tutuklu karşılığında 70 İsrailli rehinenin serbest bırakılması mutabakatı uygulanmıştı. Hamas ayrıca, mutabakata dahil olmayan ve çoğunluğunu İsrail’de çalışan Taylandlıların oluşturduğu 30 kadar yabancıyı da serbest bırakmıştı.

İnsani ara aynı zamanda kuşatılmış ve harap olmuş Gazze Şeridi’ne daha fazla insani yardımın, özellikle de akaryakıt kamyonlarının girmesine de olanak tanımıştı. İsrail’in haftalarca Gazze Şeridi’ne yakıt sokmama konusundaki ısrarı, başta hastaneler ve kamu hizmeti tesisleri olmak üzere çoğu hayati tesisin durmasına neden olmuştu.

Hamas, ABD’nin veto hakkını kullanmasını kınadı ve bunu “insanlık dışı” bir tutum olarak nitelendirdi. Hamas’ın Siyasi Büro Üyesi İzzet er-Rişk, yaptığı açıklamada, “ABD’nin ateşkes kararının çıkmasını engellemesi, işgalci İsrail’in halkımızı öldürmesine ve daha fazla katliam yapmasına doğrudan bir katılımdır” ifadelerini kullandı.

El-Ehram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Filistin ve İsrail Çalışmaları Programı Başkanı Subhi Asile, ABD’nin vetosunun beklenen bir şey olduğunu söyledi. Asile,“BM Güvenlik Konseyi oturumundaki oylama şekli, Batı’nın İsrail’e verdiği desteğin boyutunda kayda değer bir düşüş olduğunu gösterdi. Nitekim İngiltere, oylamada çekimser kalırken, Fransa dahil diğer Avrupa ülkeleri ateşkes lehinde oy kullandı” ifadelerini kullandı. Asile bunun “İsrail'in pozisyonuna yönelik uluslararası destek duvarında yararlanılabilecek bir çatlak” olarak sayılabileceğine dikkat çekti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Asile, ABD’nin vetosunun, Gazze’de yeni bir insani aranın onaylanması için Mısır ve Katar’ın gösterdiği arabuluculuk çabalarına gölge düşürebileceğini söyledi. Asile, “ABD’nin, İsrail karar mercilerine baskı yapma gücüyle ilk insani araya varılması noktasında önemli bir taraf olduğuna” dikkat çekti. Aynı zamanda Asile, “Washington’un işgalci güçlerin Gazze’deki hedeflerine ulaşmasına alan açmayı istemesinden ötürü ABD’nin ya da İsrail’in ateşkesi kabul etmesini beklemediğini, ancak geçici insani araların kullanılabileceğini” söyledi. Bununla birlikte “ABD’nin tutumuna rağmen Mısır-Katar temaslarının duracağını” sanmadığını dile getirerek, “çatışmanın her iki tarafının ve hatta ABD’nin, rehine dosyasında bir başarı elde etmek istediğini ve bu durumun, arabuluculuğun yararlanabileceği bir boşluk olabileceğini” kaydetti.

Bir hafta süren insani aranın bozulmasının ardından Mısır ve Katar, bundan duydukları üzüntüyü dile getirdi. Yaptıkları ayrı açıklamalarda, Gazze Şeridi’nde kötüleşen insani krizin ortasında yeni bir insani araya varmak için İsrail ile Hamas arasında arabuluculuk yapma çabalarına devam edeceklerini vurguladılar.

Aynı bağlamda, Kudüs Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi ve El-Fetih hareketinin liderlerinden Cihad el-Harazin, Washington’un BM Güvenlik Konseyi’nde yeniden veto hakkını kullanmasının “İsrail’in Gazze’deki Filistin halkına yönelik katliamlarının devam etmesi için bir yeşil ışık niteliğinde” olduğunu söyledi. Bunun, İsrail hükümetinde “insani arayı bozmak ve savaşı yeniden başlatmak için baskı yapan” aşırı radikal eğilimden taraf olunduğunun bir göstergesi olduğunu vurguladı.

Harazin Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ABD’nin tutumunun “ateşkese ilişkin arabuluculuk çabalarının önünde yeni bir engel teşkil edeceğini ve aynı zamanda bir yandan sükunetin gerekliliğinden bahsederken diğer yandan İsrail savaş hükümetine katliamlarına devam etmesi için apaçık izin veren ABD yönetiminin tutarsız tavrının somut bir örneği olduğunu” söyledi. Mısır-Katar arabuluculuğunun artık “hem İsrail’in engellerini hem de ABD’nin karşıtlığını aşması” gerektiğini sözlerine ekledi. Harazin, Kahire ve Doha’nın “tüm engellere rağmen yeni bir insani araya varmak için çalışmalarına devam ederken hiçbir çabadan kaçınmayacağına” olan güvenini dile getirdi.

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail hedeflerine karşı yürüttüğü saldırıya karşılık ikinci ayını geride bırakan İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik benzersiz bombardımanından bu yana ABD, Gazze’de ateşkesi engellemek için BM Güvenlik Konseyi’nde ikinci kez veto hakkını kullanmış oldu.



WSJ: Trump, Netanyahu'ya Katar'da Hamas'ı hedef alma kararının akıllıca olmadığını söyledi

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
TT

WSJ: Trump, Netanyahu'ya Katar'da Hamas'ı hedef alma kararının akıllıca olmadığını söyledi

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Wall Street Journal gazetesi, ABD'li üst düzey yöneticilere dayandırdığı haberinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya, Katar'daki Filistin İslami Direniş Hareketi'ni (Hamas) hedef alma kararının akıllıca olmadığını söylediğini bildirdi.

Trump, bu açıklamayı saldırının ardından salı günü gergin geçen telefon görüşmesi sırasında yaptı.

Gazeteye göre Netanyahu, saldırı düzenleme fırsatının anlık olduğunu ve bu fırsatı değerlendirdiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın WSJ’den aktardığına göre, ikili arasında salı günü geç saatlerde ikinci bir telefon görüşmesi gerçekleşti ve Trump'ın Netanyahu'ya saldırının başarılı olup olmadığını sordu.


İran ile UAEA arasında “Kahire Mutabakatı” konusunda anlaşmazlık

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

İran ile UAEA arasında “Kahire Mutabakatı” konusunda anlaşmazlık

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İran Dışişleri Bakanı ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Müdürü arasında duruyor (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve İran, Avrupa'nın anlaşmanın derhal uygulanması yönündeki çağrıları üzerine, Kahire'de yeni koşullar doğrultusunda iki taraf arasında iş birliğinin yeniden başlatılması konusunda vardıkları mutabakatın kapsamına ilişkin farklı yorumlarda bulundular. Anlaşma, Avrupa güçlerinin İran'a BM yaptırımlarının yeniden yürürlüğe girmesini önlemek için nükleer denetimlerin yeniden başlatılması konusunda ay sonuna kadar süre tanımasının ardından geldi.

BM Nükleer Gözlemevi Başkanı Rafael Grossi, dün Viyana'da yaptığı açıklamada, iş birliği çerçevesinin haziran ayında İsrail ve ABD saldırılarından etkilenen tesisler de dahil olmak üzere İran'daki tüm tesis ve altyapıları istisnasız kapsadığını doğruladı ve derhal uygulanması gerektiğini vurguladı.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ise anlaşmanın şu anda müfettişlerin İran nükleer tesislerine erişmesine izin vermediğini belirterek, "Snapback" mekanizmasının etkinleştirilmesinin anlaşmayı geçersiz kılacağı konusunda uyardı.

Avrupa Birliği salı günü yaptığı açıklamada, İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) denetim faaliyetlerini yeniden başlatmasına acilen izin vermesi gerektiğini belirtti. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Suudi Arabistan, İran ile UAEA arasındaki anlaşmanın güveni güçlendirme, diplomatik çözümler arama ve iş birliği sağlamadaki rolünü övdü. Çin de bu adımı memnuniyetle karşıladı.


Kim Jong-un ve ‘büyüklerle oyun’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
TT

Kim Jong-un ve ‘büyüklerle oyun’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)

Samir İlyas

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Çin’in başkenti Pekin'de 20'den fazla ülkenin liderleriyle ilk kez bir araya geldiği uluslararası toplantıda tüm dikkatleri üzerine çekti. Çin'in Japonya'ya karşı kazandığı zaferin 80. yıldönümünü kutlamak için düzenlenen en büyük askeri geçit törenine katılan genç lider, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in solunda oturdu. Şi Cinping, küresel düzeni yeniden şekillendirmek amacıyla sağındaki koltuğu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e verdi.

Büyükbabası Kim Il-sung'un izinden giden torunu, 66 yıl sonra, Çin ve Rusya'nın desteğiyle Pekin'de geçirdiği hareketli üç günün ardından Pyongyang'a döndü. Bu tarihi an, 1950'li yılların başlarında Soğuk Savaş'ın başlangıcındaki atmosferi anımsattı. 1950-1953 Kore Savaşı, Soğuk Savaş döneminde Batı ile Doğu Bloku arasında silahlı çatışmaların başlangıcını işaret ederken, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sona erdi. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaş ise Batı ile yeni bir çatışma döneminin habercisi oldu. Bu savaşın sonucu kısmen de olsa Çin ve Kuzey Kore'nin tutumlarıyla ilişkili.

Kim Il-sung, 1959 yılında Çin lideri Mao Zedong ve Nikita Sergeyeviç Kruşçev’den, ABD destekli güney komşusuna karşı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni savunma sözü alırken, Kim Jong-un'un ziyareti, Kuzey Kore'nin ABD hegemonyasını kırmak ve çok kutuplu bir dünya kurmak isteyen Çin ve Rusya liderlerinin planlarında giderek artan önemini ortaya koydu. Kim Jong-un'un uluslararası izolasyonunun sona ermesi, Kuzey Kore'nin kurulduğundan beri ülkeyi yöneten Kim hanedanının sert erkek imajından farklı, dünyaya yeni bir yüzün tanıtılmasıyla birlikte gerçekleşti.

Kim'in askeri geçit törenine davet edilmesi, Putin ve Şi ile aynı sahneyi paylaşması ve ikili görüşmenin sonuçları, Çin'in Kuzey Kore'ye yaklaşımında bir değişiklik olduğunu ortaya koydu.   

İki müttefik arasında

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Putin'in Pekin'de Kim ile yaptığı görüşmenin ardından, Kuzey Kore-Rusya ilişkileri benzeri görülmemiş bir düzeye ulaştı. Başkan Şi, altı yıl sonra yapılan ilk ikili görüşmede, Kuzey Kore lideri Kim'e Pekin'in Pyongyang ile ilişkileri güçlendirme konusundaki kararlılığını garanti ederek, iki ülke arasındaki bağların gücünü vurguladı.

Şi, ortak çıkarlarını korumak için uluslararası ve bölgesel konularda stratejik koordinasyon düzeyini yükseltmeye hazır olduklarını belirtti. Çinli lider ayrıca, Pekin'in Kore Yarımadası konusunda objektif ve adil bir tutum sergilediğini yineledi. Çin'in resmi haber ajansı olan Xinhua Haber Ajansı’na göre Şi, Kim'e Çin ve Kuzey Kore'nin ‘aynı kaderi paylaşan ve birbirlerini destekleyen iyi komşular, dostlar ve yoldaşlar’ olduğunu ve Kore Yarımadası’nda barış ve istikrarı sağlamak için Pyongyang ile koordinasyona devam etmeyi istediğini söyledi.

dfgty
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü kutlayan askeri geçit törenine katıldıktan sonra Pekin'de bir araya geldi, 3 Eylül 2025 (AFP)

Kim'in askeri geçit törenine davet edilmesi, Putin ve Şi ile aynı sahneyi paylaşması ve ikili görüşmenin sonuçları, Çin'in Kuzey Kore'ye yaklaşımında bir değişiklik olduğunu ortaya koydu. Pyongyang'ın ana destekçisi olan Pekin'in, 2018 sonbaharı ile 2019 yaz başı arasında Şi ve Kim arasında yapılan bir dizi toplantıda gündemi meşgul eden Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması konusuna artık ilgi duymadığı anlaşıldı. Bu görüşmelerde Kim, ABD ve Güney Kore ile ilişkilerini yeniden düzenlemek için Çin'in desteğini almaya çalışmıştı.

Toplantı, Pyongyang'ın Moskova ile ilişkilerini güçlendirmesinin ve Kim'in Ukrayna'ya karşı savaşında Putin'in ana müttefiki olarak kendini konumlandırmaya çalışmasının ardından gerçekleşti. Kim’in sıcak karşılaması, Pekin-Pyongyang-Moskova üçgeni içindeki ilişkileri yeniden dengeleme girişimi ya da Çin'e Kore Yarımadası’ndaki çıkarlarını hatırlatmak için alınan bir önlem olabilir. Bunda ABD Başkanı Donald Trump'ın son haftalarda Kuzey Kore lideriyle görüşme arzusunu dile getirmesi de etkili oldu. Trump, ilk başkanlık döneminde Kim ile gerçekleşen iki nadir görüşmenin ardından aralarındaki ilişkiyi ‘çok iyi’ diyerek övmüştü.

Kim ise, ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması ihtimalinden önce Çin ile ilişkilerini yeniden kurmaya ve ekonomik ve diplomatik destek sağlamaya çalışıyor olabilir. Ayrıca, Ukrayna'daki savaş sona ererse Rusya ile ilişkilerin bozulmasına da hazırlık yapıyor olabilir.

Sovyetler Birliği ve Çin'in Kuzey Kore'nin kurucusu Kim Il-sung'a güney komşusuna karşı verdiği savaşta (1950-1953) sağladığı destek, iki ülke arasındaki uluslararası alanda iş birliğinin en belirgin özelliğiydi.

Batı'nın endişeleri

Batı için uzun süredir baş ağrısı kaynağı olan nükleer silahlı ülkenin lideri Kim, nadir görülen bu güç gösterisi sırasında kürsüye çıktı ve Güney Kore ve Japonya'nın, ABD'nin batı kıyılarına da ulaşabilen nükleer füzelerine yönelik korkularını artırdı. ABD Başkanı Trump ise bu askeri geçit törenini komplo teorisi merceğinden izledi. Trump, sosyal medya platformu Truth Social'da yaptığı bir paylaşımda, Çinli mevkidaşını tebrik ettikten sonra “Lütfen Vladimir Putin ve Kim Jong-un'a, ABD'ye karşı komplo kurarken en içten selamlarımı iletin” diye yazdı.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas dün yaptığı açıklamada, Rusya ve Kuzey Kore liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile birlikte Pekin'deki büyük askeri geçit törenine katılımının, yeni bir Batı karşıtı ‘dünya düzeni’ oluşturma çabalarının bir parçası olduğunu söyledi.

Batı, üç nükleer gücün ittifakının Asya-Pasifik bölgesindeki mevcut askeri dengeyi bozmasından korkuyor. Bu endişelerin yanında Rusya'nın geçtiğimiz yaz Kuzey Kore ile ortak savunma maddesi içeren bir stratejik ortaklık anlaşması imzalamış olması da yer alıyor. Kuzey Kore'nin Çin ile de 1961 yılında imzalanan ve 2021'de yenilenen bir anlaşması bulunuyor.

Askeri geçit töreni, Çin'in askeri gücünü ve diplomatik etkisini sergilemek için düzenlendi. Fakat yan yana oturan Çin, Rusya ve Kuzey Kore liderleri, Trump'ın politikalarının belirsizliği nedeniyle ülkeleri arasında nükleer üçlü ittifak kurulacağı ve başta Kore Yarımadası olmak üzere birden fazla kriz bölgesinde sıcak savaşların patlak vereceğine dair korkuları körükledi.

Üç ülke nükleer silahlara sahip ve dünyanın herhangi bir yerine saldırı yapma kabiliyetine sahip. Farklı başlangıç noktalarına ve hedeflerine rağmen, tek bir ana hedefleri var. O da ABD’yi zayıflatmak ve Washington'ın liderliğindeki tek kutuplu dünyayı sona erdirmek.

Kuzey Kore ve Rusya ile olan ortaklık, Pekin'in ABD'nin yerini dünyanın hakim gücü olarak alma çabalarına yardımcı olsa da bu üçlü aynı zamanda Pekin'in hedeflerini de baltalayabilir. Bir yandan, bu üç ülke Washington'ın kaynaklarını çekerek ve dikkatini Pekin'den uzaklaştırarak onu zayıflatmaya yardımcı olurken diğer yandan Çin'in uzaklaştırmak istemediği AB ve Japonya gibi güçlü ortaklarının şiddetli düşmanlığını kışkırtıyor. Çin bu denklem içinde bu eksenle ilişkilerini kontrol edip yönlendirebilecek kadar güçlendirirken, onun davranışlarından sorumlu olacak noktaya gelmeden ince bir ip üstünde yürüyorlar.

İleriye dönük beklentiler

Sovyetler Birliği ve Çin'in Kuzey Kore'nin kurucusu Kim Il-sung'a güney komşusuna karşı verdiği savaşta (1950-1953) sağladığı destek, Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı blokları arasında yaşanan ilk şiddetli çatışmalar sırasında iki ülke arasındaki uluslararası alanda iş birliğinin en belirgin özelliğiydi.

Putin, Batı karşısında yaşadığı hayal kırıklığının ardından, ikinci döneminde Çin ile siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerini güçlendirmeye odaklanmaya başladı. Buna karşın Rusya, Kuzey Kore ile ilişkilerini ihmal etti, ancak 2021 yılında Batı ile gerginliğin tırmanmasının ardından bu ülkeye olan ilgisini yeniden canlandırdı ve Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasının ardından ilişkiler çok daha yakın hale geldi.

Rusya'ya yönelik uluslararası izolasyonunun, Hindistan'a uygulanan ikincil yaptırımlar da dahil olmak üzere benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen başarılı olamadığını hatırlatılmalı.

Pyongyang, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında önemli hizmetler sunmasının yanı sıra Tayvan'da bir savaş çıkması durumunda Pekin üzerindeki baskıyı hafifletmek için Çin'e Güney Kore'ye karşı bir savaşla Amerikalıların dikkatini dağıtma konusunda yardımcı olabilir.

Öte yandan, Çin'in savunma ve güvenlik konularındaki çekinceleri göz önüne alındığında, Kuzey Kore ve Rusya ile askeri bir ittifak kurması olası görünmüyor. Şi Cinping'in, 1950'lilerin başlarında Kore İşçi Partisi (eski adı Komünist Parti) liderliğindeki Kuzey Kore'ye yardım etmeye ve ABD ile karşı karşıya gelmeye karar verdiği ve bunun sonucunda dönemin ABD Başkanı Harry Truman'ın durumu fırsat bilerek 7. Filo'yu Tayvan Boğazı'na göndererek Tayvan Adası’nın kaybedilmesine yol açan hatayı tekrarlaması da olası değildir.

Üçlü ittifakın geleceği, ABD'nin üç ülke arasındaki yeni ekseni bölme becerisine bağlı olmaya devam ediyor, ancak günümüz dünyasında bu tür çabaların başarılı olma ihtimali düşük. Bu ülkelerden herhangi birini, mevcut müttefiklerinin ABD'den daha büyük bir tehdit oluşturduğuna ikna etme girişimleri boşuna olur. Çin, Kuzey Kore ve Rusya'yı izole etmeye yönelik Batı'nın çabaları da, bu ülkeler bir ittifak kurmaya karar verirlerse sonuçsuz kalır. ABD politikalarının karışıklığı ve diktatörlükler ile demokrasiler arasındaki çatışmaya odaklanılması, Batı'nın bu üç ülkeyle mücadelesinde ‘küresel Güneyi’ kazanmaya yönelik her türlü çabayı zayıflatıyor.

Burada Rusya'ya yönelik uluslararası izolasyonunun, Hindistan'a uygulanan ikincil yaptırımlar da dahil olmak üzere benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen başarılı olamadığını hatırlatmakta fayda var. Çin ve Rusya'nın geniş bir dostlar ağı kurmadaki başarısı, rejimlerle çatışmaktan kaçınmaları ve devletlerin egemenliğine saygı göstermeye önem vermeleri, bunun yerine kalkınma ve ortak çıkarlara odaklanmalarına bağlı. Elbette, üç liderin iç ve dış politika öncelikleri farklı ve üçlü ittifak faydacı bir ittifak olabilir, ancak mevcut uluslararası koşullarda bu ittifakı bozmak son derece güç.

Mevcut koşulların en büyük yararlanıcısı olarak ortaya çıkan Kim’in 66 yıl sonra ilk kez bir Kore lideri olarak askeri geçit törenine katılması, ülkesinin küçük boyutuna rağmen Rusya ve Çin ile ilişkilerinde eşit bir ortak haline geldiğini ve Rusya'ya verdiği önemli ‘kardeşçe’ destekten sonra güvenilir bir müttefik olduğunu gösteriyor. Kuzey Kore lideri, Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasına kadar Pyongyang'ın başlıca destekçisi olan Çin'in, Batı ile çatışmasında kendisine yardımcı olabilecek ‘sadık’ bir rejimi kaybetmek istemiyor olabilir. Kim, başlıca ekonomik ortağı olan Çin'e açılmasının kendisine ek faydalar getirmesini umuyor. Pyongyang'ın Moskova ile artan güvenlik ve ticaret ilişkilerinden açık ekonomik faydalar elde ettiği herkesçe biliniyor. Güney Kore Merkez Bankası, 29 Ağustos'ta Kuzey Kore ekonomisinin 2024 yılında yüzde 3,7 büyüyeceğini ve bu büyümenin sekiz yılın en hızlı büyümesi olacağını bildirdi. Banka, Kuzey Kore ekonomisinin ‘Rusya ile genişleyen iş birliğinin’ etkisiyle madencilik ve imalat sektörlerinin büyüme kaydettiğini ve ihracatın yüzde 10,8 arttığını belirtti.

Kuzey Kore basını Kim Jong-un'a ‘sevgili ve saygıdeğer kızının’ Çin'deki faaliyet programını ya da ziyaretin amacının onun Kuzey Kore'yi yöneten Kim ailesinin varisi olarak duyurmak olup olmadığını açıklamadı.

Haleflik ya da yeni bir imaja hazırlık

Açık kalan bir mikrofon, Putin ve Şi’nin beraberlerinde Kim ile birlikte, Pekin'deki askeri geçit töreni platformuna doğru yürürken organ nakli ve insanların 150 yıla kadar yaşama olasılığı hakkında yaptıkları konuşmayı kaydetti. İki liderin ilgisinin, ilerleyen yaşları ve başlattıkları siyasi projeleri tamamlama arzularından kaynaklandığı aşikar. Öte yandan, sadece 41 yaşında olan Kim, genç kızını ilk kez kamuoyuna tanıtmak için Pekin'e getirdi. Bu durum, kızını getirmesinin amacının ne olduğu ve 1950'li yıllardan beri iktidarda olan hükümdar ailenin halefi olarak onu hazırlamak olup olmadığı konusunda spekülasyonlara yol açtı.

cdf
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve kızı Kim Ju-ae, Kangwon eyaletindeki Wonsan Kalma kıyı turizm bölgesinin tamamlanmasını şerefine düzenlenen bir gösteriyi izlerken, 24 Haziran 2025 (AFP)

Kuzey Kore, Kim Jong-un’un kızının adını ve yaşını açıklamadı. Ancak Güney Koreli istihbarat yetkilileri, kızın eski ABD’li basketbolcu Dennis Rodman'ın 2013 yılında Kim ailesiyle vakit geçirdikten sonra bahsettiği ve bebek olarak tanımladığı Ju-Ae adlı kızı olduğuna inanıyor.

Liderin ailesinin gizli tutulduğu bir ülkede, Ju-Ae’nin 2022 sonbaharında ilk kez ortaya çıkması dünyayı şaşırttı. O zamanlar yaklaşık 10 yaşında olduğu tahmin edilen kızın kıtalararası balistik füze denemesine katılması, bu şaşkınlığı daha da artırdı. Kuzey Kore basını kızın adını açıklamadı, ancak lider Kim'in kıtalararası balistik füze denemsini izlerken ‘sevgili’ kızının da yanında olduğunu bildirdi.

Şu anda 13 yaşında olduğu tahmin edilen Ju-Ae'nin askeri geçit törenlerine katılımı da gün geçtikçe artıyor. Yavaş yavaş olgunlaştıkça, Kuzey Kore basını ona ‘saygıdeğer kız’ diye hitap etmeye, o da siyasi, ekonomik ve diplomatik etkinliklerde boy göstermeye başladı. Ju-Ae, geçtiğimiz sonbaharda iktidardaki Kore İşçi Partisi'nin kuruluşu vesilesiyle Rusya'nın Pyongyang Büyükelçisi Alexander Matsegora ile bir araya geldi, elini sıktı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Ju-Ae, geçtiğimiz mayıs ayında da Rusya’nın 9 Mayıs Zafer Günü vesilesiyle Kim Jong-un'a eşlik ederek Rusya Büyükelçiliği'ni ziyaret etti. Buradaki bir fotoğrafta Büyükelçi Matsegora, Ju-Ae'nin yanağına öpücük kondururken görülüyordu.

Kuzey Kore basını Kim Jong-un'a ‘sevgili ve saygıdeğer kızının’ Çin'deki faaliyet programını ya da ziyaretin amacının onun Kuzey Kore'yi yöneten Kim ailesinin varisi olarak duyurmak olup olmadığını açıklamadı. Amacın onu halefliğe hazırlamak olduğunu söylemek için henüz çok erken. Kim Jong-un, belki de kızının ufkunu genişletmek ya da sadece medyada tanınan tek kızının, kendisinin ve ülkesinin izolasyonunu sona erdiren ve aynı zamanda başlıca destekçileri olan Çin ve Rusya arasında kendisinin gözüne girmek için bir tür rekabetin ortaya çıktığı bu olaydaki sevincini onunla paylaşmak istediğinden onu yanına almıştır. Bu hamle, Çin ve Rusya’nın yükselen ekseninden uzaklaştırmak için ABD ve Batı'nın onunla ilişki kurmasının önünü açabilir.