Antisemitizmle ilgili kültürel tartışma

Gazze'deki savaş, Yahudi, Siyonist ve İsrailli kavramlarının tanımları ve aralarındaki farklar hakkında soruları gündeme getirdi.

Yahudi Hafızası, Marc Chagall. (Yahudi Sanatı -Facebook)
Yahudi Hafızası, Marc Chagall. (Yahudi Sanatı -Facebook)
TT

Antisemitizmle ilgili kültürel tartışma

Yahudi Hafızası, Marc Chagall. (Yahudi Sanatı -Facebook)
Yahudi Hafızası, Marc Chagall. (Yahudi Sanatı -Facebook)

Siyasetçiler, İsrail'e ziyaretlerinde ve farklı vesileler düzenlenen etkinliklerde Yahudi olmadıklarını ancak Siyonist olduklarını, yani Siyonist projeyi desteklediklerini ilan ediyorlar. "Tüm Yahudiler Siyonist değildir ve tüm Siyonistler Yahudi değildir" şeklindeki meşhur cümle de sık sık tekrarlanıyor.

İsrail'in Gazze Şeridi'nde devam eden savaşı, Yahudi, Siyonist ve İsrailli kavramlarının tanımları ve bunların arasındaki farklar hakkında birçok soruyu gündeme getirdi. Zira antisemitizm dünyanın birçok ülkesinde kanunen cezalandırılabilen bir suç. İsrail'in Gazze Şeridi'nde Filistinlilere karşı yürüttüğü savaş nedeniyle tekrar ön plana çıktı. Bir ayda çoğu savunmasız sivil, çocuk ve kadın olmak üzere 10 binden fazla insan öldürüldü. Askeri saldırı, uluslararası yasaların ve insani sözleşmelerin aleni ve açık bir şekilde ihlal ederek, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) liderliğindeki, kuşatma altındaki Gazze'de 17 yıldır faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlara bağlı olanlar da dahil olmak üzere hastaneleri ve okulları hedef aldı. Ancak sorun şu ki İsrail hükümetlerinde ve dünya çapında onu destekleyen güçlü medya ve propagandada, antisemitizmi, yani Yahudi düşmanlığını, anti-Siyonizmle, yani İsrail Devleti'nin politikalarına düşmanlıkla karıştırmaya başladı. Nitekim Birleşmiş Milletler (BM), aldığı kararlar nedeniyle birçok kez Yahudi düşmanlığıyla suçlandı. Geçtiğimiz günlerde İsrail Dışişleri Bakanı, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'i sırf İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşında uluslararası yasaları ihlal etmesine karşı çıktığı için antisemitizmle suçladı. İsrail hükümetleri, yalnızca küresel Siyonist harekete karşı değil, aynı zamanda siyasi çeşitliliğin bir parçası olarak muhaliflerinin büyük bir yüzdesini İsrail içinde bulabilen İsrail hükümetinin politikasına yönelik muhalefet seslerini bastırmak için antisemitizm ilkesinden yararlanıyor.

Yahudi ve Siyonist

Gazze Şeridi'nde devam eden savaşa karşı seslerin yükselmesinin ardından Londra, New York, San Francisco ve diğer ABD şehirlerinde, Almanya'nın bazı şehirlerinde ve Fransa'da çok sayıda gösterici tutuklandı. Bu tutuklamalar antisemitizm bahanesiyle yapıldı. Bu da antisemitizmin anlamı ve onun bir devlet olarak İsrail düşmanlığı ve bir proje olarak anti-Siyonizm ile arasındaki fark hakkındaki soruyu gündeme getirdi.

Savaştan yıllar önce, 2016 yılında BBC tarafından yayınlanan bir araştırmada, Ken Livingstone, bazılarının ‘Siyonist’ kelimesinin Yahudilere yönelik şifreli bir saldırı olarak kullanılabileceğini, diğerlerinin ise İsrail hükümeti ve destekçilerinin, eleştirilerden kaçınmak, hesap vermemek ve siyasi muhaliflerin, İsrail devleti ile İsrail hükümeti arasındaki, Yahudilik dini ile Yahudilik etnik ve ırksal kimliği arasındaki bu hoş farkı istismar etmesini önlemek için, kasıtlı olarak antisemitizm ile Siyonizm karşıtlığını birbirine karıştırdığını tespit etti. Örneğin, Londra'nın eski belediye başkanı Ken Livingston, İsrail hakkında yaptığı ve aralarında Hitler'in soykırımdan önce Siyonizmi desteklediğini ima eden açıklamaların da bulunduğu ifadeler nedeniyle İşçi Partisi'nden ihraç edildi. Aynı dönemde, Bradford West'ten parlamento üyesi Naz Shah’ın, İsrail'i ABD'ye taşıma önerisi nedeniyle üyeliği askıya alındı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre diğer yandan ABD'deki çeşitli Yahudi topluluklarında, bazı Arap ülkelerinde veya bizzat İsrail'de birçok kişi, ‘Siyonist’ ifadesinin bir suçlama olarak kullanılmasının, çoğu zaman Yahudilere karşı daha fazla önyargı ve ırkçılığa dönüştüğünü savunuyor. Bu, Yahudilerin Siyonist projeye karşı olmayan ve onaylamayan önemli bir kesiminin olmasına rağmen gerçekleşiyor. Hatta bazı Yahudiler bu projeye karşı düşmanca bir tavır sergiliyor. Dünya genelinde, Siyonizm karşıtlığının Yahudi karşıtlığı ile aynı olmadığı ve Yahudilere karşı önyargıyı, İsrail hükümetlerinin ve ordusunun eylemlerine karşı meşru muhalefetle karıştırmanın yanlış olduğu artık açıktır. Bu, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı öncesinde ve sırasında, Binyamin Netanyahu liderliğindeki ve aşırı sağcı bakanlar içeren mevcut hükümetin, bu iki kavramı bilinçli olarak karıştırmasının bir sonucu. Bu hükümet, savaşa karşı tavır alan İsrailli Yahudileri tehdit ediyor ve ziyaret ettiği devletlerin liderlerinden ülkelerinde Siyonizm karşıtı gösterilere izin vermemelerini istiyor. Bu, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un, bir hafta önce vatandaşlarını ve Almanya topraklarında yaşayanları, Siyonizm karşıtlığının bir suç olduğunu ve yasalarca cezalandırıldığını hatırlatmasına neden oldu. Siyonizm karşıtlığı, İsrail bayrağını yakmak, Hamas'ı desteklemek ve yaptıklarını iyi bir iş olarak görmek, İsrailli ölümlerden sözlü olarak intikam almak veya hatta Yahudi devletinin varlığını inkar etmek gibi eylemleri içerebiliyor. Bu, dini Yahudi gruplarından biri olan ve gerçek Yahudi devletinin Mesih'in gelişiyle kurulacağına inanan Neturei Karta'nın, İsrail'in varlığını reddetmesiyle bile çelişmiyor.

Yahudiler Siyonizm'e karşı

Diğer taraftan, İsrail hükümetinin politikalarına, örneğin Batı Şeria işgali ve İsrail'in Batı Şeria ve çevresinde inşa ettiği güvenlik duvarına karşı çıkan Yahudiler de var. İsrail hükümeti, bu duvarın Filistinli saldırganlara karşı güvenliği sağlamak için inşa edildiğini söylüyor, ancak açık amacı toprakları ele geçirmek ve yerleşimler inşa etmek. İsrail Devleti'nin 1948'deki ilanından çok önce, Yahudiler için ulusal bir vatan kurmayı amaçlayan Siyonist harekete karşı Yahudi muhalefeti bulunuyor. Bugün Neturei Karta gibi ultra-Ortodoks gruplar İsrail Devleti'ne karşı çıkıyorlar. Çünkü bu gruplar, Yahudi devletinin ancak Mesih'in gelişiyle kurulacağına inanıyorlar. Öte yandan Batı'da, Batı hükümetlerinde ve ABD’de, özellikle Evanjelik Hıristiyan grupları olmak üzere, Yahudi olmayanların önemli bir bölümünün desteklediği siyasi bir proje olduğuna inanlar da var.

Batı'da, Yahudilerden ve Yahudi olmayanlardan oluşan bazı Siyonizm karşıtları, İsrail devletinin Filistin halkına karşı davranışları nedeniyle Siyonizm’in kendisinin ırkçı bir ideoloji olduğuna inanıyor. Ortadoğu'daki siyasi meselelerle ilgilenen ve takip eden, ABD'de faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar, Yahudilere karşı ayrımcılık yapmamalarını gerektiren gerekçenin aynı olduğunu ve bunun nefret dolu ırkçılık kapsamına girdiğini söylüyor. Bu, Filistinlilerin birbirinden askeri bariyerlerle ayrılmış uzak ve dağınık köy, kasaba ve küçük şehirlerde duvarlar ardında tecrit edildiği, Filistin'de bir Apartheid devletinin kurulması yoluyla Filistinlilere karşı önyargının olmaması anlamına geliyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Independent Arabia’dan çevrildi.



Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
TT

Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)

Refik Huri

ABD, “uluslar inşa etme” başlıklı savaş döneminden Ukrayna, Gazze ve İran nükleer dosyasında acil uzlaşılar dönemine geçişi tamamlıyor. Her iki durumda da ABD dünyadaki komplikasyonları anlamaktan aciz gibi görünüyor.

Savaşlar döneminde, Başkan George W. Bush başkanlığında neo-muhafazakarlar, el-Kaide’nin New York'taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısını Afganistan'ı, ardından Irak’ı istila etme, Taliban ile Başkan Saddam Hüseyin rejimlerini devirme, dönemin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, “Yeni Ortadoğu” olarak adlandırdığı planı gerçekleştirmeye çalışarak dünyayı zorla değiştirme hırsları için kullandılar.

Başkan Donald Trump'ın varmaya çalıştığı uzlaşılar döneminde ise itici güç anlaşmalar politikasıdır. Dünya Trump'ın ve etrafındaki oligarşinin gözünde savaş alanı değil, bir borsadır. Ukrayna, Gazze ve nükleer dosyada zor uzlaşılar için müzakereleri yürüten kişi ise krizler, savaşlar, jeopolitik ve stratejik çatışmalar dünyasında deneyimsiz olan gayrimenkul geliştiricisi Steve Witkoff'tur.

Beyaz Saray'daki karar alıcıya gelince, temsilcisinden daha deneyimli değil ve kararlarında içgüdü ile basit algıya güveniyor, bu şekilde ABD'yi değiştirmek istedi ve karmaşık bir dünyaya tosladı. Kendilerine hizmet eden anlaşmalara açık olsalar bile, ideoloji tarafından yönlendirilen üç oyuncu ile canlı yayında dilediği iyi dilekler ve iyi niyetli çağrılarla başa çıkmaya çalıştı. Bunlardan ilki, yorumcu Nahum Barnea tarafından “iki ayak üzerinde yürüyen bir yanlış anlama” olarak tanımlanan Binyamin Netanyahu’dur. İkincisi, İmam Humeyni'nin dediği gibi, ABD'ye düşmanlığı devrimin temellerinden biri saymaya bağlı kalan, İslam Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet ve Devrim Muhafızları’nın anayasaya göre ihraç etme görevini üstlendiği bir devrim olduğunda ısrar eden İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney’dir. Sonuncusu, istihbarattan Kremlin liderliğine yükselen, ABD, Avrupa ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği'nin devrilmesinden sonra “tarihin sonu” olduğunu hayal ederek muzaffer gibi davranan herkesten Rusya’nın intikamını almaya başlayan tecrübeli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir.

ABD Taliban’ı devirdikten sonra en uzun Amerikan savaşı haline gelen Afganistan'da 18 yıl boyunca savaştı ve “uluslar inşa etme” planını uygulamaya çalıştı.  General Stanley Allen McChrystal’ın dediği gibi, ABD, “geleneksel yollarla devrimci hedeflere ulaşmak istedi.” Yine ABD’nin en önemli komutanlarından olan McChrystal’a göre “başarı ölçeği öldürdüğümüz Taliban unsurlarının sayısı değil, aksine koruduğumuz nüfus sayısıdır.” Bir görgü tanığına göre, ABD’den yardımlar alanlar ve gündüz polikliniklerinde tedavi edilenler, geceleri ona karşı savaşıyorlardı. ABD, eski istihbarat direktörü Richard Helms'in şu sözlerini okumadı: “Ortadoğu politikaları ile ilgili tüm saçmalıkları unutun ve yüzyıllık ömürleri olan hususlara, dini mezhepler, aşiretler, kabileler ve etnik kökenlere dikkat edin.” Yine ABD, “Bir Afgan'ı kiralayabilirsiniz ama satın alamazsınız” diyen kişinin tavsiyesini dikkate almadı ve savaş Taliban’ın iktidara dönmesi ve kendisinin Kabil'den aşağılayıcı bir biçimde çekilmesiyle sona erdi.

ABD Irak'ı da kısa bir fırtınalı savaşın ardından işgal etti, Saddam Hüseyin rejimini devirdi ama çok geçmeden sokaklarında boğuldu. Terör diye adlandırdığı eylemlerle şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Demokrasinin Irak'tan bölgeye yayılarak onu kaplayacağını hayal etti. Richard Perle'in dediği gibi saf bir şekilde “Saddam'ın devrilmesinin İranlıları Mollalar diktatörlüğünden kurtulmaya motive edeceğine” inandı. Ama bunun yerine Irak'ı “şer ekseni” içinde yer alan İslam Cumhuriyeti'ne altın bir tabakta sundu.

ABD anayasa uzmanı Noah Feldman'ın “hızlı seçimler yapmak demokrasiye hizmet etmeye kendisini adamamış, yanlış kişileri iktidara getirir” sözünü görmezden geldi. Irak'ın mutlak yöneticisi olarak atanan, ordunun ve Baas Partisi'nin dağıtılmasını emreden bilgisiz Paul Bremer da en azından şu itirafta bulundu: “Zaferden sonra Irak'taki güvenlik tehditlerine karşı koymaya hazır değildik.” Irak hükümetinin Amerikan güçlerinin yardımına ihtiyacı olmasına rağmen, Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran’ın taraftarlarının bu güçlerin ülkeden hızla çekilmesi talebinin gerileyeceğini gösteren hiçbir şey yok. Artık Ahmet eş-Şara’nın başkanlığı konusunda rahatlamış olan Amerikan güçleri de kendisine karşı eylemlerde bulunan İran ve Suriye rejimleri arasında sıkışmış değil.

Steve Coll, “Aşil Tuzağı: Saddam Hüseyin, CIA ve ABD’nin Irak İşgalinin Kökenleri” kitabında: “Saddam'ın dayısı, eğitimcisi ve öğretmeni Hayrullah Kifah’ın, ailenin felsefesini ‘Allah üç şeyi yaratmamalıydı; Persler, Yahudiler ve sinekler’ şeklinde özetlediğini” anlatır.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline gelince, Başkan Vladimir Putin bunu NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmasına ve neo-Nazilerin Kiev’i kontrol etmesine karşı kendini savunmak olarak tasvir ediyor. Ukraynalı gazeteci Illia Ponomarenko ise “Sana nasıl olduğunu göstereceğim” kitabında böyle olmadığına inanıyor ve şöyle diyor: “Ukrayna savaşının NATO ve hayali Batı tehditleriyle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bu işgal, devleti Rus halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarının hizmetine sunan bir diktatörün deliliğiyle ilgilidir.” Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Putin Gürcistan'dan iki bölgeyi koparıp aldı, oğul Bush ve Obama ile bağları iyi olduğunda da Kırım'ı ilhak etti.

Kimse Trump'ın üç karmaşık sorunu çözecek anlaşmalarda nasıl başarılı olabileceğini bilmiyor. Bu sorunların ilki, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve yaptırımlara katlandıktan, nükleer eşikteki devlet olmak için milyarlarca dolar harcadıktan sonra nükleer silah sahibi olmasını önlemektir. İkincisi, Putin’in üçüncü yılında olmasına rağmen halen “özel operasyon” olarak adlandırdığı kapsamlı savaşı durdurmayı kabul etmesi için Cumhurbaşkanı Zelenskiy’yi, Kırım ve çoğu şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş dört bölgenin kaybını kabul etmeye zorlamaktır. Üçüncüsü, Netanyahu’yu, savaşı bitirmeye ve Hamas hareketi ile İsrail'deki aşırı radikal hükümet arasındaki bir anlaşmayla rehineleri geri getirmenin bedeli olarak yıktığı Gazze'den çekilmeye zorlamaktır. Ama İsrail’in aşırı radikal hükümeti, Filistin devletini reddediyor ve Batı Şeria'yı ilhak etmekte diretiyor, eski rejimin silahlarının yok edilmesinden, onunla imzalanan güçleri ayırma anlaşması bölgesinin işgalinden sonra Suriye'deki yeni durumdan memnun, ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a şiddetli darbeler indirmeye de devam ediyor.

İronik olan, bu anlaşmalarda varsayılan başarının sadece statükoyu kabul etme ve “hakkın gücünden güç ile dayatılan hakka geçiş”ten ibaret olmasıdır.

Pascal De Sutter “Bizi Yönetenler” kitabında şöyle der: “En çılgın insanlara, kibirli ve yalancılara oy veriyoruz, çünkü hataları bize kendimiz hakkında güven veriyor. Bu yüzden bizim gibi olanlara oy veriyoruz.” ABD de bu konuda ilk değil, aksine listenin sonunda.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.