Urduca, Hindistan'da son nefesini veriyor

Hükümet, Keşmir'deki terminolojiyi Hintçeye dönüştürme politikası izliyor

Artık Hindistan topraklarında Urduca öğretmeni bulmak zor (Arşiv - AFP)
Artık Hindistan topraklarında Urduca öğretmeni bulmak zor (Arşiv - AFP)
TT

Urduca, Hindistan'da son nefesini veriyor

Artık Hindistan topraklarında Urduca öğretmeni bulmak zor (Arşiv - AFP)
Artık Hindistan topraklarında Urduca öğretmeni bulmak zor (Arşiv - AFP)

Dünyada en yaygın diller arasında yer alan Urduca, bir milyardan fazla insan tarafından konuşuluyor.

Pakistan'ın resmi dili olmasının yanı sıra, Hindistan'ın bazı bölgelerinde de yaygın olarak kullanılıyor.  

Ancak, 1947'de Pakistan'ın Hindistan'dan ayrılmasıyla Urduca, Hindistan'da büyük bir gerileme yaşadı.

Dil çatışması, o dönemde Müslümanlar ile Hindular arasındaki geniş çaplı dini çatışmaların bir parçasıydı.

Urduca, Müslümanlarla özdeşleşti ve bu algı, Pakistan'ın ayrılıp dili resmi dil olarak benimsemesiyle daha da güçlendi.

Bu durum, Hindistan'da Urduca dilinin gerilemesine yol açtı. Bazı eleştirmenler ise dil çatışmasının asılsız olduğunu ve Urducanın belirli bir devlet veya topluluğa ait olmadığını savunuyorlar.

Ünlü şair ve yazar Cavid Aktar, "Hindistan alt kıtasının tüm halkı Urduca konuşuyor. Kimse bunu yalnızca Pakistan'ın diliymiş gibi gösteremez. Çünkü Pakistan da bu bölgeden doğdu ve diller, belirli bir devletin sınırlarına sıkıştırılamaz. Bir devletin belirli bir dile sahip olduğunu iddia etmek anlamsız" dedi.

Ayrıca, gerçeklik bu görüşten farklı bir tablo çiziyor. Hindistan'daki 200 milyon Müslüman da Urduca yerine, kelimeleri Urducaya biraz benzeyen Hintçeyi konuşmayı tercih ediyor.

Müslümanlar bu kelimeleri düzeltmeye çalışmak yerine, değişiklik yapmadan kabul ediyorlar.

Bu konuda Fayz Dekni, "Urducanın yaşadığı, dilin tecavüze uğraması gibi bir şey. Dilin inceliği, etkileyiciliği ve açıklığı kayboldu. Artık sadece bu dil için yas tutabiliriz" dedi.

Hindistan'daki Urducanın son kalesi

Cammu ve Keşmir, 1947'den sonra Hindistan'da Urdu diline bağlı kalan tek Hint bölgesi.

Bu bölgeyi ortadan kaldırma girişimleri Keşmir halkının direnişiyle başarısız olmuş ve Urduca günümüze kadar bölgenin resmi dili olmaya devam etti.

Ayrıca, bölgede yayın yapan birkaç Urduca gazete de bulunuyor. Ancak bölgedeki durum değişiyor.

2019'da Keşmir'de özerk yönetimin sona erdirilmesi kararından önce, bölgedeki bakanlıkların isimleri gizlice Urducadan Hintçeye dönüştürüldü ve Keşmir'deki tüm kamu sektörleri bu yaklaşımı takip etmeye başladı.

Bölgenin hükümet programları artık Hintçe isimlerle anılıyor ve insanlar günlük hayatlarında bu yeni kelimeleri kullanmak zorunda kalıyorlar.

Ayrıca, Urduca tabelalar ve yol işaretleri Hintçeye dönüştürülüyor. Dilbilimciler, bunun temel nedenini yerel yönetimdeki memurların çoğunun Kuzey Hindistan'daki Hintçe konuşulan bölgelerden gelmesi ve genellikle kendi ana dillerini konuşmalarına bağlıyor.

Keşmir'deki idare, polis ve yargıdaki memurların çoğu dış eyaletlerden atandılar.

Bu durum dört yıl önce Yeni Delhi'deki merkezi hükümetin doğrudan kontrolü altına alındıktan sonra ortaya çıktı.

Bölge, Urducanın resmi dil olduğu tek yer olmasına rağmen Urduca konuşanların sayısı azalıyor.

Bu değişimin nedeni, bölgedeki çok sayıda güvenlik görevlisi, turist ve dışarıdan gelen işçinin olmasına bağlanıyor.

Ayrıca hükümetin Hintçeyi tanıtma ve ifade aracı olarak kullanma politikasının meyvelerini vermeye başladığı da düşünülüyor.

Keşmir içindeki durum

Keşmir halkı, bölgenin özerkliğinin kaldırılmasından dolayı üzgün ancak kimse Urducanın yavaş yavaş ölümünden bahsetmiyor.

Özel okullar eğitimlerinde İngilizce ve Hintçeye odaklanırken, Urduca az ilgi görüyor.

Ayrıca ebeveynler çocuklarının İngilizce öğrenmeleriyle övünüyor.

Böylece, Keşmir halkı dilini, kültürünü ve medeniyetini kendi elleriyle gömüyor.

Ayrıca Hindistan'da birçok bölge Urducadan Hintçeye kadar yeniden adlandırılıyor.

Babür dönemi binalarının Hindular için miras olarak ilan edilmesinin yanı sıra, camilerin tapınağa dönüştürülmesi yönünde bir kampanya var.

Öyle ki Tac Mahal bile bu tartışmadan kurtulmuş değil.

Keşmir'de bir Urduca profesörü olan Server (güvenlik nedenleriyle adı değiştirildi), Cammu ve Keşmir'de de birçok bölgenin adının değiştirilmesi teklifinin olduğunu, ancak kimsenin bunu tartışmaya hazır olmadığını söylüyor.

Zira meşru talepleri terörizm suçlamasıyla hapis cezasına yol açabilir.

"Bazen Keşmir'de sanki bir çete yönetimi varmış gibi. Çünkü herkeste bir korku var” deiyen Server, sözlerine şunları ekledi:

70'lerde, Mevlana Azad Yolu'nun adını Cevahir Lal Nehru Anıt Yolu olarak değiştirilmesi teklifi yapıldığında, tüm Keşmir sokaklara döküldü ve hükümet, halkın yoğun baskısı ve göstericilerin şiddetli tepkisi nedeniyle teklifi geri çekmek zorunda kaldı.

Gazeteci Muhammed Encem, hükümetin izlediği bu politikaya karşı bir girişimde bulunulmazsa, Keşmir'in adının yakında değiştirileceğini ve bölgenin adının ve dilinin kalmayacağını söylüyor.

Uzun bir tarih

Herhangi bir toplumda dil değişikliği genellikle üç önemli sosyal kurum aracılığıyla gerçekleşir: parlamento, medya ve eğitim.

1949 yılında Hindistan'da Hintçe resmi dil ilan edildiğinde, bu dili tanıtmak için medya büyük bir kampanya başlattı ve dil parlamentoda da yaygın olarak kullanılmaya başlandı.

Zamanla Hintçe, okullarda eğitim dili oldu ve Urduca dahil diğer dilleri geride bırakarak baskın bir dil haline geldi.

Mevcut hükümet, Hintçeyi Urducanın üzerinde tutarak bu eğilimi daha da güçlendirdi. Bu durum, halk arasında Hintçenin daha fazla yaygınlaşmasına yol açtı.

Öyle ki Hindistan'da dilencilerin sığınağı haline gelen Galip ve Enis gibi büyük alim ve şairlerinin mezarları dışında Urducaya dair hiçbir işaret kalmadı.

Başka bölgelerde başlayan bu politika, bugün Keşmir'de de halkın ciddi bir direnişiyle karşılaşmadan uygulanıyor.

Böylece Urdu dili son nefesini Hindistan'daki son kalesinde veriyor.

Independent Urdu - Independent Türkçe



Rubio, ABD'nin Batı Şeria ve Gazze Şeridi güvenlik koordinatörlüğü rolünü ortadan kaldırmaya çalışıyor

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 25 Nisan 2025 tarihinde Washington'daki Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı konuşma sırasında (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 25 Nisan 2025 tarihinde Washington'daki Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı konuşma sırasında (AFP)
TT

Rubio, ABD'nin Batı Şeria ve Gazze Şeridi güvenlik koordinatörlüğü rolünü ortadan kaldırmaya çalışıyor

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 25 Nisan 2025 tarihinde Washington'daki Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı konuşma sırasında (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 25 Nisan 2025 tarihinde Washington'daki Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı konuşma sırasında (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, daha geniş kapsamlı bir personel yeniden yapılandırması kapsamında ABD'nin Batı Şeria ve Gazze Şeridi güvenlik koordinatörlüğü birimini ortadan kaldırmayı düşünüyor.

ABD'nin Batı Şeria ve Gazze Şeridi güvenlik koordinatörlüğü görevi üç yıldızlı bir general tarafından yürütülüyor ve güvenlik krizlerini önlemek ve kontrol altına almak için İsrail ve Filistin Yönetimi'ndeki siyasi ve askeri yetkililer arasında irtibat kurmayı içeriyor. İşgal altındaki Batı Şeria'da güvenlik durumu kötüleşmeye devam ettikçe bu rol özellikle önemli hale geldi.

Axios'a konuşan kaynaklar, Gazze Şeridi'ndeki savaşın devam ettiği bir dönemde söz konusu birimin kaldırılmasının Batı Şeria'da daha fazla istikrarsızlığa yol açabileceği endişesini dile getirdi.

İki kaynağa göre, 2021 yılında göreve başlayan Korgeneral Michael Fenzel, Kongre üyelerini ve ABD hükümeti içindeki ve dışındaki diğer paydaşları, görevinin kaldırılmasına yönelik bir plandan haberdar olduğu konusunda bilgilendirdi. Söz konusu pozisyon, geçen hafta Dışişleri Bakanlığı içinde dağıtılan ayrıntılı organizasyon şemasında ya da Rubio tarafından kamuoyuna açıklanan daha az kapsamlı versiyonda yer almıyordu. Rubio'nun planı onlarca büro ve pozisyonun ortadan kaldırılmasını içeriyor.

Şarku’l Avsat’ın Axios'tan aktardığına göre ABD'li bir yetkili, ABD güvenlik koordinatörlüğü pozisyonu konusunda henüz nihai bir karar verilmediğini söyledi. Dışişleri Bakanlığı ise konu hakkında yorum yapmayı reddetti.

Güvenlik Koordinatörü, Dışişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı'na bağlı olarak çalışır.

ABD ordusundaki en hassas general pozisyonlarından biri olan diplomatik bir pozisyondur ve yüksek rütbesi, ABD, İsrail ve Filistin Yönetimi'ndeki en yüksek askeri ve siyasi seviyelere doğrudan erişim sağlar.

Güvenlik Koordinatörü'nün ekibinde sekiz farklı Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ülkesinden askeri uzmanlar da yer alır.

Güvenlik Koordinatörü aynı zamanda şu anda Batı Şeria'daki duruma odaklanan en üst düzey ABD yetkilisi olup, Washington'daki üst düzey liderlere konuyla ilgili brifing veriyor.

Eski ABD Başkanı Joe Biden döneminde Savunma Bakanlığı (Pentagon), koordinatörü üç yıldızlı bir generalden albaya indirmeyi düşünmüş, ancak Demokrat ve Cumhuriyetçi senatörlerin güçlü muhalefeti üzerine bu planlar iptal edilmişti.