Sırbistan'da sona eren erken genel seçim, yerini "siyasi gerginliğe" bıraktı

Batı Balkan ülkesi Sırbistan'da 17 Aralık Pazar günü yapılan erken ve yerel seçimin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen tartışmalar sürerken ülkede "siyasi gerginlik" rüzgarları esiyor

(AA)
(AA)
TT

Sırbistan'da sona eren erken genel seçim, yerini "siyasi gerginliğe" bıraktı

(AA)
(AA)

Ülkede kayıtlı 6,5 milyondan fazla seçmenin oy kullandığı seçimler tamamlandı ancak etkisi ve sonuçlarına itiraz eden muhalefetin protestoları nedeniyle gerginlik yaşanıyor.

Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic'in mayıs ayında parti başkanlığından istifa etmesi ve seçimlerde aday olmamasına rağmen 2012'den bu yana iktidarda bulunan Sırp İlerleme Partisi (SNS) için gösterdiği "belirleyici tavır ve davranışlar", birçok kesim tarafından eleştirildi.

Devlet Seçim Komisyonu (RIK) verilerine göre, oyların yüzde 98'inin sayımı tamamlandı, Vucic'in de desteklediği SNS öncülüğündeki "Aleksandar Vucic-Sırbistan durmamalı" ittifakı, oyların yüzde 46'sını alarak seçimden zaferle ayrılan taraf oldu.

Muhalefet kanadı partilerinin oluşturduğu "Sırbistan şiddete karşı" ittifakı, oyların yüzde 23'ünü alarak 2'nci, Sırbistan Sosyalist Partisi (SPS) de yüzde 6'sını alarak 3'üncü oldu.

Muhalefet, seçimlerde aday olmayan Vucic'in "haksız bir zafere" liderlik ettiğini belirtirken özellikle başkent Belgrad seçimlerinde Bosna Hersek'in iki entitesinden biri olan Sırp Cumhuriyeti'nden (RS) çok sayıda kişinin otobüslerle "getirilerek" yasa dışı oy kullandığını ileri sürdü.

Sırbistan'ı ne bekliyor?

RIK'in resmi olmayan verileri ışığında 250 sandalyeli Ulusal Mecliste 128 milletvekili çıkarmayı başaran "Aleksandar Vucic-Sırbistan durmamalı" ittifakının, yeni hükümeti tek başına kurması bekleniyor.

Yeni hükümetin RIK'in resmi sonuçları açıklamasının ardından 120 gün içinde kurulması gerekiyor.

Seçimlerin ardından konuşan Vucic, SNS'nin inanılmaz bir başarı elde ettiğine dikkati çekerek, "Şu zamana kadar yapılmış en adil seçimlerden biri. Muhalefetin aldığı her bir oyu saygıyla karşılıyorum, onlar da bizim aldığımız oyları saygıyla karşılamalı." ifadelerini kullandı.

Vucic'in yeni hükümeti kurmakla görevlendireceği isim merakla beklenirken bu ismin 3 dönemdir başbakanlık görevini yürüten Ana Brnabic olmayacağı belirtiliyor.

Seçim sonuçları, Sırp halkının SNS yönetiminden memnun olduğunu gösterirken muhalefet kanadı ise bunun tersini iddia ediyor.

Sırbistan'da gelenek halini alan "muhalefet protestoları", seçimden sonra yeniden başlarken muhalifler, başta Belgrad olmak üzere seçimlerin iptalini talep ediyor. Başkentteki RIK binası önünde başlayan ve ülke geneline yayılan protestolara pazartesi günü açlık grevine başlayan 2 muhalefet parti yetkilisi de eşlik ediyor.

Bir yandan Noel hazırlıklarının yapıldığı ülkede seçimden sonra oluşan gergin durumun ne şekilde sonuçlanacağı merak konusu.

Uluslararası kurumlardan tepki

Sırbistan'daki seçimler, Avrupa kuruluşları ile yetkililerinin de gündemine geldi.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Sırbistan'daki seçimlerde oy satın alma, oylama gizliliğinin ihlali ve grup halinde oylama gibi birçok usul eksikliğinin gözlemlendiğini açıkladı.

Uluslararası gözlemcilerin Sırbistan'daki seçimlerde kamu kaynaklarının kötüye kullanılması, resmi faaliyetler ve seçim kampanyaları arasında ayrım yapılmaması gibi birçok vakayı kayıt altına aldığına dikkati çeken AGİT, Cumhurbaşkanı Vucic'in belirleyici katılımının, desteklediği partiye haksız avantaj sağladığını bildirdi.

AGİT'in bu açıklamaları üzerine, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve AB Komisyonunun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi, Sırbistan'daki seçim sürecinin somut bir iyileştirmeye ihtiyacının olduğunu duyurdu.

Almanya Dışişleri Bakanlığı, Sırbistan'daki seçim sürecine ilişkin iddiaların AB adayı bir ülke için kabul edilemez olduğunu açıkladı.

Sırbistan'daki muhalefet partileri, AB'ye mektup göndererek AB üyelik sürecinde bir ülkede siyasi gerginliğe neden olan seçimlerdeki usulsüzlüklere ilişkin uluslararası soruşturma açılması için yardım istedi.

Seçim sonuçlarını kabul etmediklerini açıklayan muhalefet, aynı tutumu AB'den de beklediğini belirtti.

Vucic ise seçim sürecine karıştığını öne sürdüğü "önemli bir ülke" için "önemli bir mektup" hazırlığında olduklarını ifade ederek, detay paylaşmadı.

Sırbistan, neden erken seçime gitti?

Sırbistan'da mayısta arka arkaya düzenlenen iki silahlı saldırıda 18 kişinin hayatını kaybetmesi sonucu muhalefet, erken genel seçim çağrısı yaparken Cumhurbaşkanı Vucic, bu çağrıya cevap verdi ve 17 Aralık Pazar günü erken genel ve yerel seçime gidileceğini açıkladı.

Ülkede geniş yankı bulan silahlı saldırıların ardından muhalefet kanadı, aynı zamanda seçimde yarıştıkları ittifaka adını veren "Sırbistan şiddete karşı" sloganıyla ülke genelinde on binlerce kişinin katılımıyla aylar süren protestolar düzenledi.

Muhalefet, silahlı saldırılar sonrası hükümeti "güvenlik sorunu" ile mücadele etmedikleri yönünde suçlarken Vucic de muhalefetten korkusunun olmadığını göstererek erken seçim ilan etti.

Sırbistan'da 4 yılda bir gerçekleştirilen genel ve yerel seçim, en son 2020'de yapıldı.

Vucic, son açıklamasında "Muhalefetin yeni seçimlere hazırlanması için 4 yılı var." diyerek Sırbistan'da bundan sonraki süreçte erken seçim olmayacağının sinyalini verdi.



ABD-İran müzakereleri ve aradaki görüş ayrılıklarını giderme girişimleri

 ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (AFP)
TT

ABD-İran müzakereleri ve aradaki görüş ayrılıklarını giderme girişimleri

 ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (AFP)

Washington: Arash Azizi

ABD ile İran arasında önemli olumlu gelişmelerin kaydedildiği önceki iki müzakere turunun ardından 26 Nisan'da Umman’ın başkenti Maskat'ta bir müzakere turu daha gerçekleştirildi. Her iki taraf da iyimserliklerini ve diyaloğu ilerletme yönündeki ortak kararlılıklarını dile getirdi. Washington ve Tahran arasındaki söylem sadece birkaç hafta içinde dramatik bir şekilde değişti ve taraflar bir anlaşmaya varma konusunda daha önce Viyana’da imzalanan nükleer anlaşmanın önünü açan 2013 ve 2015 yılları arasındaki görüşmelere kıyasla daha kararlı olduklarını gösterdi.

ABD için başarılı bir anlaşma, İran'ın nükleer silah edinmesini engellemek ve istikrarı bozucu bölgesel davranışlarını frenlemek anlamına geliyor. İran için ise anlaşma, ekonomisini boğan yaptırımların kısmen de olsa hafifletilmesi hayati önem taşıyan bir can simidi olabilir.

Daha önceki müzakerelerde benzer faktörler mevcut olsa da İran'ın nükleer programı, nükleer silah elde etmenin eşiğine geldiği için bugün riskler çok daha yüksek.

Bu müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması halinde, bunun sonuçları sadece daha fazla ekonomik yaptırımla kalmayıp, İsrail ve ABD tarafından düzenlenecek askeri saldırılar da olabilir.

Bu durum hem Washington'ı hem de Tahran'ı bir anlaşmaya varılması için yoğun çaba sarf etmeye itiyor. Ancak hem iki başkentin içinde hem de dışında birçok taraf böyle bir anlaşmanın olası şekli konusunda endişeli. Söz konusu taraflardan bazıları askeri çatışma tercihlerini gizlemiyor. Müzakere karşıtlarının ısrarcı seslerine rağmen, bugün başlıca karar alıcıların genel tutumu, 2013-2015 yılları arasında olduğundan daha fazla olarak müzakereleri destekliyor gibi görünüyor.

İran'da uzun süredir ABD ile ilişkilerde önemli bir ilerleme kaydedilmesine karşı çıkan katı muhafazakarların nüfuzu azalmış durumda. Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan reformcu kampa mensup ve dış politika konularında Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf ile yakın bir çalışma ilişkisi sürdürüyor. Kalibaf, muhafazakâr kanattan olmasına rağmen hiçbir şekilde katı muhafazakâr kanadın müttefiki olmadı.

İran’da halen son sözü söyleyen kişi olan Dini Lider, rejim ve daha geniş anlamda toplum içindeki rakip çıkarları dengeleme ihtiyacının farkına varmaya başladığından müzakerelerin sürdürülmesine yeşil ışık yaktı.

İran’da halen son sözü söyleyen kişi olan Dini Lider (Rehber) Ali Hamaney, rejim ve daha geniş anlamda toplum içindeki rakip çıkarları dengeleme ihtiyacının farkına varmaya başladığından müzakerelerin sürdürülmesine yeşil ışık yaktı. Hamaney, bir Şii imamın ölüm yıldönümü olan 24 Nisan'da yaptığı dikkat çekici konuşmada, Şii tarihi üzerine uzun bir değerlendirme yaparak, imamların düşmanlar karşısında nasıl sıklıkla barış ve itidali tercih ettiklerini özetledi. Eski nükleer anlaşma müzakerecisi ve geçtiğimiz yılki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybeden Said Celili gibi önde gelen katı muhafazakâr isimlerin bile yorumlarında itidal gözle görülür hale gelmeye başladı. Celili, bir süre sessiz kaldıktan sonra haftalık konuşmalarına yeniden başladı, ancak konuşmalarında mevcut müzakere turunu eleştirmekten ziyade 2015 tarihli nükleer anlaşmayı eleştirdi. Celili'nin çevresi, müzakerelere İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) üst düzey bir yetkilinin de katılabileceğini ima etmişti, fakat beklenen yetkilinin ortada olmaması işi ilginç ve dikkat çekici bir hale getirdi.

İran Lideri Ali Hamaney, Tahran, 12 Şubat 2025 (AFP)İran Lideri Ali Hamaney, Tahran, 12 Şubat 2025 (AFP)

Said Celili'nin kardeşinin başkan yardımcısı olduğu ve halen sertlik yanlılarının hakimiyetindeki en etkili kurumlardan biri olan İran Radyo Televizyon Kurumu (İRİB), son günlerde kendi içinde sert bir eleştiri dalgasıyla karşı karşıya kaldı. Kriz, Arap yetkilileri eleştiren komedi skeçlerinin yayınlanmasıyla başladı. Bu hamle, İran-ABD müzakerelerinin başarısı için önemli bir dayanak olan Tahran ve Riyad arasındaki yakınlaşmayı teşvik etmek için çok çaba sarf edilen hassas bir zamanda geldiğinden ‘talihsiz’ olarak nitelendirildi. Tartışma, bir aile programında, Sünni Müslümanlar tarafından büyük saygı gören ilk halife Ebu Bekir es-Sıddık hakkında uygunsuz sözler sarf eden bir konuğun ağırlanmasıyla büyüdü. Ebu Bekir hakkında sarf edilen bu sözler, İran'daki Sünniler arasında ve Sünnilerin çoğunlukta olduğu komşu Arap ülkelerinde öfke patlamasına yol açtı. Bu öfke karşısında İRİB Başkanı Peyman Cebelli resmi bir özür mesajı yayınladı ve ardından kanalın bazı yetkilileri hakkında disiplin cezaları uygulandı. Bu kişilerden bazıları görevden alındı, diğerlerinin ise hakkında yasal soruşturma başlatıldı.

Müzakerelere karşı İran içinden yapılan muhalefet, ufukta belirmeye başlayan bariz ekonomik kazanımlar nedeniyle daha kırılgan hale geldi. Müzakerelerle ilgili olumlu haberlerin duyulması bile, İran riyalinin ABD doları karşısında yüzde 20'nin üzerinde değer kazanmasına yetti. Yaptırımların kaldırılması İran'ın zor durumdaki ekonomisinin yapısını hemen değiştirmeyecek olsa da somut bir iyileşme vaat ediyor. Bu bağlamda, İran Ticaret Odası'ndan bir yetkili kısa süre önce verdiği bir röportajda, yaptırımların hafifletilmesinin etkisinin orta ve uzun vadede belirleyici olacağını, en azından işlem maliyetlerini azaltacağını ve İran halıları gibi geleneksel malların ihracatını artıracağını ve Batı ülkelerinden özellikle teknoloji gibi hayati öneme sahip malların ithalatını kolaylaştıracağını vurguladı.

Müzakerelerle ilgili olumlu haberlerin duyulması bile, İran riyalinin ABD doları karşısında yüzde 20'nin üzerinde değer kazanmasına yetti.

ABD’de ise Başkan Donald Trump'ın müzakerelere olan sarsılmaz bağlılığına rağmen, müzakerelerin gidişatı konusunda kendi içinde bir görüş ayrılığı söz konusu. İran’la müzakerelerde ABD'nin teknik müzakere ekibinin başına ABD Dışişleri Bakanlığı politika planlama direktörü Michael Anton'un atanması, yönetim içindeki destekçilerin elini güçlendirmiş olabilir. Çünkü Anton, diplomat olmamasına rağmen Dışişleri Bakanlığı'nın düşünce kuruluşunun başında bulunan önde gelen muhafazakâr düşünürlerden biri olarak öne çıkıyor.

Başkanlık ekibi içinde ABD'nin Ortadoğu’ya askeri müdahalesi konusunda açıkça çekingen olan bir akımdan gelen Anton, Başkan Trump’a olan kişisel sadakatinin yanı sıra, onunla ideolojik olarak uyumu nedeniyle bu göreve seçilmiş gibi görünüyor.

İsrail bölgesel olarak devam eden ABD-İran müzakerelerine şüpheyle yaklaşmaya devam ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 2013-2015 dönemindeki müzakereler sırasında eski ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin çabalarına kamuoyu önünde karşı çıkmasına rağmen, Başkan Trump ile uzun süredir devam eden ittifakı göz önüne alındığında şu an bu konuda daha fazla kısıtlandığı da bir gerçek. Daha da önemlisi, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) de mevcut müzakereleri destekliyor. Bu da KİK’in daha önceki müzakerelere muhalefet eden tutumuna kıyasla belirgin bir değişim anlamına geliyor.

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın üst düzey bir güvenlik heyetinin başında Tahran'a yaptığı son ziyaret bu değişimi teyit eder nitelikteydi ve Riyad ile Tahran arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin sinyallerini verdi.

Yıllardır Suudi Arabistan'a yönelik düşmanca söylemleriyle tanınan Hamaney, siyasal İslamcılığın katı muhafazakarlık yanlısı formunun hem İran toplumu hem de siyasi elitler arasında giderek ivme ve inandırıcılık kaybettiğinin farkına varmış gibi görünüyor. Eldeki veriler, İran'ın askeri ve güvenlik alanlarının önde gelen isimlerinin Suudi Arabistan gibi komşu ülkelere yönelik düşmanlığın devam etmesinin artık sürdürülebilir olmadığı sonucuna vardıklarını ve çatışma yerine iş birliğini en gerçekçi ve uygulanabilir yol olarak görmeye başladıklarını ortaya koyuyor. Bölgesel politikalardaki bu değişim Washington ve Tahran arasındaki görüşmelerin başarı şansını arttırıyor. Zira çatışma yerine ekonomik iş birliğine odaklanan daha istikrarlı bir Ortadoğu, ilgili tüm tarafların çıkarına hizmet edeceği kesin.

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi, ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile görüşmelerini sürdürürken bir dizi önemli uluslararası aktörle de temaslarına devam ediyor. Kısa bir süre önce Rusya ve Çin'i ziyaret ederek her iki başkentte de mevkidaşlarıyla görüşmelerde bulunan Arakçi, Pekin'de 23 Nisan'da yaptığı açıklamada, ABD ile müzakereler konusunda İran ve Çin arasında ‘çok iyi bir anlayış’ olduğunu belirtti. Bunun yanında İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın bu yıl biri Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile ikili bir zirveye, diğeri ise eylül ayında yapılacak Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesine katılmak amacıyla olmak üzere Çin'e iki ziyaret gerçekleştirmesi bekleniyor.

24 Nisan'da Avrupa'ya yönelik diplomatik bir girişim başlatan Arakçi, İran'ın İngiltere, Fransa ve Almanya ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması çağrısında bulunarak Londra, Paris ve Berlin'i ziyaret etmeye hazır olduğunu söyledi. Arakçi’nin bu diplomatik hamleleriyle eş zamanlı olarak ABD teknik heyetinin başındaki Michael Anton da Avrupalı mevkidaşlarıyla benzer istişareler yürütüyor. Avrupalı yetkililer arasında, Ukrayna gibi daha geniş konulardaki görüş ayrılıklarına rağmen, İran dosyasında Washington ile tutumlarını koordine etme eğilimi artıyor gibi görünüyor.

İran Dini Lideri Hamaney’in nükleer müzakerelerdeki özel temsilcisi Ali Şemhani, müzakerelerin gidişatına ilişkin dokuz yol gösterici ilke sundu. Bunların başında ‘Libya ve BAE deneyimlerini kategorik olarak reddedilmesi’ geliyor.

Tüm göstergeler ABD-İran müzakerelerinin ilerlemekte olduğuna işaret etse de müzakereler ilerledikçe hem teknik hem de siyasi önemli meseleler ortaya çıkmaya başlayacağından önümüzde bir takım gerçek zorluklar bulunuyor.  Taraflar arasındaki anlaşmazlıkların başında, 2015 tarihli nükleer anlaşmada öngörülen şekilde İran'ın kendi topraklarında en fazla yüzde 3,67 ile sınırlandırılması kaydıyla uranyum zenginleştirmesine izin verilip verilmeyeceği meselesi geliyor. ABD'li yetkililer bu konuda farklı görüşler dile getirdiler. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bundan kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, İran sivil bir nükleer program yürütüyor olsa bile, ülke içinde uranyum zenginleştirmeye neredeyse hiç ihtiyacı olmadığını ve bunun yerine yabancı kaynaklardan zenginleştirilmiş uranyum ithal edebileceğini savundu. Ancak bu sözler, Tahran'ın aşılmaması gereken bir kırmızı çizgi olarak gördüğü kendi uranyum zenginleştirme kapasitesini elinde tutma konusundaki ısrarıyla çatışıyor.

İran Dini Lideri Hamaney’in nükleer müzakerelerdeki özel temsilcisi Ali Şemhani, 19 Nisan'da yaptığı bir açıklamada, müzakerelerin gidişatını belirleyecek dokuz yol gösterici ilke sundu. Bunların başında ‘Libya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) modelinin kategorik olarak reddedilmesi’ geliyor. Şemhani, Libya’nın eski lideri Muammer Kaddafi döneminde Batılı güçlerle yaptığı anlaşma karşılığında nükleer programını tamamen tasfiye ederken, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) tamamen Avrupa'dan zenginleştirilmiş nükleer yakıt ithalatına dayanan sivil bir nükleer program yürüttüğü iki farklı deneyime atıfta bulundu. Ancak burada sorulması gereken asıl soru, Washington'ın İran'ı bu iki modelden birine ya da belki de BAE modelini benimserken yerel olarak sınırlı miktarda uranyum zenginleştirmeye izin veren karma bir seçeneğe doğru itmek için yeterli baskı uygulayıp uygulayamayacağı sorusudur.

Sonuç olarak bu müzakereler, Maskat'ta, Roma'da ya da önümüzdeki haftalarda müzakere masalarının kurulacağı diğer şehirlerde diplomasinin bir sonraki aşamasının şeklini de belirleyecek.