İsrail hükümeti, savaşın en zor zamanlarında bölünmenin en tehlikeli aşamalarına tanıklık ediyor

Blinken'in gelişi öncesinde anlaşmazlıklar yoğunlaşınca sağcı bakanlar savaş kabinesini feshetme tehdidinde bulundu

İsrail hükümetinin önceki toplantısı (Sosyal medya)
İsrail hükümetinin önceki toplantısı (Sosyal medya)
TT

İsrail hükümeti, savaşın en zor zamanlarında bölünmenin en tehlikeli aşamalarına tanıklık ediyor

İsrail hükümetinin önceki toplantısı (Sosyal medya)
İsrail hükümetinin önceki toplantısı (Sosyal medya)

İsrail Güvenlik Kabinesi toplantısında kaydedilen heyecanlı atmosfer, Binyamin Netanyahu liderliğindeki radikal sağ hükümetin yaşadığı iç krizi yansıttı.

İsrail'in, Tel Aviv'in Aksa Tufanı savaşı başladığından bu yana hedeflerine ulaşamaması ve karşılaştığı zorluklar hakkındaki tartışmanın doruğa çıktığı bir dönemde, görüş ayrılıkları derinleşti. 

İsrail Güvenlik Kabinesi, bir hafta sürecek ziyareti sırasında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüşülecek çeşitli konuları ele almak üzere perşembe günü toplandı.

Blinken'in ziyaretinin merkezinde Gazze'deki savaşın ertesi günü, kara operasyonunun üçüncü aşaması, Kuzeyde Lübnan'a yönelik güvenlik durumu, Hizbullah ya da Hamas'ın hareketin lideri Salih el-Aruri'ye yönelik suikasta karşı herhangi bir karşılık vermesine yönelik hazırlıklar gibi meseleler yer alıyor.

Toplantı, Bakanlar Miri Regev, Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich liderliğindeki radikal sağ temsilcilerinin neden olduğu büyük tartışma ve anlaşmazlıkların ardından cuma günü sabaha kadar devam etti.

Söz konusu temsilciler, ordunun Mescid-i Aksa Tufanı savaşına yol açan başarısızlıklarını araştırma komisyonu kurulması ve soruşturma komitesini oluşturacak ekibin başına eski Bakan Şaul Mofaz'ın atanması bahanesiyle, tartışma konusunu Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi'yi eleştirme yönüne kaydırdı. 

Ardından ise Netanyahu'nun bu tartışmayı kışkırtmak için sağcı bakanlarla koordineli çalıştığı, "Gazze savaşı sonrası" gibi bakanların üzerinde anlaşamadığı konuların tartışılmasını önlemek için toplantıya yönelik hamle yaptığı ortaya çıktı.

Soruşturma komitesinin kurulması için Genelkurmay Başkanı'nı eleştiren sağcı bakanlar, savaşın ertesi gününe dair tartışmanın zamanlamasını, Netanyahu hükümetini devirmek amacıyla Washington, ordu, Kabine üyesi Benny Gantz ve Savunma Bakanı Yoav Galant'ın dahil olduğu bir komplo olarak değerlendirdiler. 

İsrail'in 7 Ekim'de tanık olduğu olayların ardından bu kararın önemini vurgulayarak bu kez kararını haklı çıkarmaya çalışan Halevi ise, "Başımıza ordunun ders alması gereken bir şey geldi. Başka bir bölgede bir olay meydana geldiği taktirde emir komuta zincirinde nerde başarısızlık olduğunu anlamak istiyoruz. Soruşturmayı milliyetçi çıkarımlarla yürütmüyorum. Bu, ordunun kuzeyde Hizbullah'a karşı yürüttüğü mücadeleye yansıyacak operasyonel bir soruşturma" ifadelerini kullandı. 

Halevi, İsrail'in Lübnan'la savaşa girmesi halinde aynı durumun tekrarlanmaması için ordunun Gazze'deki savaşta yaptığı hatalardan ders alması gerektiğini düşünüyor.

Bakan Galant da Bakan Miri Regev ile yaptığı görüşme sırasında Halevi'yi savunarak ordunun kuzeyde bir savaşa hazır olmasını istediğini söylemişti. 

Halevi komitenin önemini açıkça ortaya koysa ve çabalarını yalnızca ordunun başarısızlıklarına adasa da sağcı bakanlar tartışmayı ve anlaşmazlığı derinleştirdi.

Karşılıklı tehlikeli suçlamalar kaydedildi. Netanyahu ise gergin atmosferden yararlanarak gündeme getirilen konuları tartışmadan toplantının sonlandırıldığını duyurdu. 

Birden fazla İsrailli siyaset ve güvenlik yetkilisi, önemli konuların tartışılmamasının öncelikle Netanyahu'nun çıkarına olduğunu doğruladı.

Zira Gazze savaşının ertesi günü için önerdiği planın Washington'un talepleriyle de Galant'ın sunduğu planla ve Gantz'ın istekleriyle de tamamen çeliştiğine dikkat çekti.

Siyasi kariyerini hapiste sonlandırma riskiyle karşı karşıya olan Netanyahu, halen bekleyen duruşmadan kendisini kurtarmak amacıyla hükümetinin süresini uzatmaya çalışıyor. 

Galant ile Netanyahu anlaşmazlıkları hükümetin geleceğini tehdit ediyor

İsrail Güvenlik Kabinesi toplantısı yapılmadan önce Netanyahu ile Galant arasındaki görüş ayrılıkları tehlikeli ve ileri bir boyuta ulaşmıştı.

Netanyahu, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşı ve planı karşısında Savunma Bakanı'nın Mossad Başkanı David Barnea ve Shin Bet Başkanı Ronen Bar ile bireysel görüşmeler yapmasını engelledi.

Toplantıdan sızdırılanlara göre Netanyahu, Galant'a savaş ile ilgili hassas güvenlik meselelerinde güvenlik lideriyle kendisi olmadan yapılan görüşmelerin kabul edilemez olduğunu söyledi. 

Savaş Kabinesi üyesi Benny Gantz, kabine toplantısında yaşananlardan ve Genelkurmay Başkanı'na yapılan eleştirilerden Başbakan'ı sorumlu tuttu.

Aynı zamanda, "Halevy'ye yönelik eleştiriler, savaşın zirvesindeyken siyasi motivasyonla yapıldı. Kabinedeki pek çok oturuma katıldığım süre boyunca buna benzer bir olay yaşanmamıştı. Bu asla olamaz. Devletin kuruluşundan bu yana en zoru sayılan ve birçok cephede yaşanan bir savaşın ortasındayız ve tek yumruk olmalıyız" ifadelerini kullandı. 

Muhalefet lideri Yair Lapid, "X" platformunda yaptığı açıklamada, kabine toplantısında çıkan anlaşmazlıkların bu kabinenin tehlikeli olduğunun ve İsrail'in hükümeti ve başkanını değiştirmek zorunda olduğunun bir kanıtı olarak gördüğünü söyledi.

Aynı zamanda, "Bu insanlar İsrail ordusunun fedakarlığını ve kahramanlığını hak etmiyor" ifadelerini kullandı. 

"Ertesi gün" meselesi bir ikilem

Gazze'deki savaşın ertesi günü meselesi, gerek siyasi ve askeri kurumlar arasında, gerek ise İsrail hükümeti içinde İsrail'in en belirgin iç sorunlarını temsil ediyor.

Galant'ın Güvenlik Kabinesi toplantısı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'e sunmak istediği planını sızdırması, sağcı bakanlar ve Netanyahu arasında öfkeye yol açtı. 

Genel planda İsrail, savaşın hedeflerine ulaştıktan sonra Gazze Şeridi'nde İsrail'in sivil varlığı olmadan, Gazze Şeridi'nde tam askeri hareket özgürlüğünü koruyacak.

Batı Avrupa ülkelerinin ve ılımlı Arap ülkelerinin katılımıyla Gazze'nin yeniden inşasının sorumluluğunu üstlenecek çok uluslu bir güç bulunacak.

Siyasi yetkililerin aktardığına göre İsrail, Mısır ve ABD arasında Gazze'de Mısır ile sınırlarının izole edilmesi konusunda işbirliği mevcut.

Bu işbirliğinin yer altı ve yer üstü teknolojik ve maddi imkanlara dayalı olacağı düşünülüyor.

Malların Gazze Şeridi'ne girişini sağlayan geçişin Mısır-İsrail tarafından ortak kontrol altına alınmasından bahsediliyor. 

Bölgeyi kontrol eden Filistin unsuru, Gazze'deki mevcut idari aygıtın üzerine inşa olacak.

Mevcut aygıt dahilinde kendisini Hamas ile özdeşleştiren belli, çok da yüksek olmayan bir yüzdelik mevcut.

Ancak önerilen planda gösterildiği üzere çoğunluk şehirlerde bulunan yerel komitelere dayanıyor. Komiteler çokuluslu güç için temas noktaları oluşturacak.

Bu maddeler, Güvenlik Kabinesi toplantısı yapılmadan önce güvenlik aygıtları tarafından da tartışıldı.

Esir planının tamamlanması, Gazze'nin kuzeyinde yaşayanların evlerine geri döndürülmesinin asgari koşulu olarak görülüyor. 

Bu plan hükümette ihtilafa yol açtı. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Güvenlik Kabinesi'nin onayını almak üzere bir plan hazırladığını duyurdu.

Planın merkezinde, İsrail'in sadece Filistin şehirlerinde değil, Gazze Şeridi'nde hayatta kalması yer alıyor. 

Dini Siyonizm Partisi de Galant'ın planını eleştirdi. Patronu Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, "Galant'ın ertesi gün için planı 7 Ekim'den önceki günün tekrar yayınıdır. Gazze'deki çözüm, değişim yapılmasını, gönüllü göçün teşvik edilmesini, Gazze'de yerleşimin yeniden başlaması da dahil olmak üzere tam güvenlik kontrolünü gerektiriyor" açıklamalarında bulundu. 

Bu anlaşmazlıklar ve atmosfer, Blinken'in gelişi öncesinde artıyor. Sağcı bakanların savaş kabinesini feshetme tehdidinde bulunduğu bir dönemde Netanyahu ise ek bir oturum yapmak zorunda kalacak.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Bankalar, petrol ve izolasyon: Washington'un Bağdat'taki İran kilidini açma anahtarları

Görsel: Sarah Padavan
Görsel: Sarah Padavan
TT

Bankalar, petrol ve izolasyon: Washington'un Bağdat'taki İran kilidini açma anahtarları

Görsel: Sarah Padavan
Görsel: Sarah Padavan

Tarihin kritik bir anında, Tahran destekli Iraklı milisler yakın geçmişlerinden bir hayalet gibi göründüler. Bir yanda İran, diğer yanda ABD ve İsrail arasındaki son savaşta kenarda kaldılar. Çatışmadaki bu belirgin yoklukları yalnızca taktiksel bir karar değildi; İran'ın Irak içindeki nüfuz yapısındaki derin bir çatırdamayı, banka kasalarından Bağdat'taki siyasi ve güvenlik karar alma merkezlerine kadar uzanan ince ipler üzerinden uygulanan Amerikan baskısının artan etkinliğini yansıtıyordu.

200'den fazla İsrail savaş uçağı ve yaklaşık 300 balistik füze, İran içindeki hedeflerini vurmak için Irak semalarından geçti, ancak Iraklı milisler yine de müttefiklerini savunmak için karşılık vermediler. Buna karşılık küçük Yemenli Husi milis grubu, kimsenin beklemediği garip bir sahneyle gemilere saldırmaya ve İsrail'e füze fırlatmaya devam etti.

Onlarca yıldır milisler, İran'ın bölgedeki en önemli kollarından birini oluşturdu. Bu gruplar, 2003'ten sonra ABD'nin Irak işgali altında kuruldular ve finansman, eğitim ve danışmanlık yoluyla gelişerek bölgesel çatışmalarda ileri roller oynadılar. Suriye, Yemen ve Irak'taki çatışmalar, bu grupların Velayet-i Fakih’e mutlak sadakatlerini gösterdikleri ve “direniş ekseni"nin merkezi bir unsuru haline geldikleri arenalardı.

Ancak dönüm noktası, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırı sonrasında yaşandı. O dönemde, Hizbullah Tugayları ve Asaib Ehli’l Hak da dahil olmak üzere Iraklı milis gruplar, ABD'nin İsrail'in yanında savaşa girmesi halinde askeri müdahalede bulunacaklarını duyurdular. Washington'un fiilen dahil olmasıyla birlikte de bu milisler, insansız hava araçlarıyla Amerikan ve İsrail üslerini hedef almaya başladılar. Ancak, çok geçmeden liderlerini ve silah depolarını hedef alan yoğun ve ölümcül Amerikan saldırılarına maruz kaldılar ve bu da onların net bir şekilde gerilemelerine ve Mart 2024'te saldırılarını durdurmalarına neden oldu.

İran'ın bölgesel nüfuzundaki azalmaya rağmen, Irak'taki grupların etkisi “kolayca azalmayacak”, dahası önümüzdeki yıllarda etkili bir rolleri olmaya devam edecektir

Sessizlik konuşuyor

Son savaşta, tüm beklentilerin aksine, Iraklı milisler harekete geçmediler. Füze fırlatmadılar veya misilleme eylemleri düzenlemediler, bunun yerine kendilerini kelimelerden ibaret ateşli açıklamalarla sınırladılar. Bu geri adım, askeri güç eksikliğinin değil, başta akıllı Amerikan baskısının yoğunlaşması olmak üzere iç ve dış değişikliklerin dayattığı zorunlu bir yeniden konumlandırmanın sonucuydu.

Nitekim Temsilciler Meclisi Başkanvekili Muhsin el-Mendelavi, “İran nüfuzunun azalmasının Irak'a zarar vermeyeceğini” vurguladı. Bağdat’ın, İran ile tarihi ve coğrafi bağlarını korurken, bağımsız bir dış politika oluşturmayı ve İran yanlısı silahlı grupların gücünü sınırlamayı hedeflediğini belirtti. Ayrıca, gücün sadece devletin kontrolünde olmasının önemine dikkat çekti ve devlet dışı silahların ortadan kaldırılması için uzun vadeli bir adımın atılmasını beklediğini ifade etti.

Milislere sempati duyan bir analist olan Kazım el-Fartuşi ise “çocukların artık büyüdüğünü” ve İran yanlısı grupların artık yerel ağlara sahip olduğunu, artık Tahran'a körü körüne itaat etmek zorunda olmadıklarını belirtti. Öte yandan, siyaset bilimi profesörü Anmar el-Saray, İran'ın bölgesel nüfuzundaki azalmaya rağmen, Irak'taki milis grupların etkisinin “kolayca azalmayacağına”, dahası önümüzdeki yıllarda etkili bir rolleri olmaya devam edeceğine inanıyor.

İran, Irak içinde hâlâ nüfuz ağlarına sahip olsa da, askeri ve siyasi araçlarını kullanma gücü açık bir ivmeyle azalıyor.

Amerikan baskı araçları

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Washington'un Irak'taki kara gücü küçük olsa da, yeni stratejisi etkili ve can yakıcı araçların bir karışımına dayanıyor. Bu araçlar, milis grupları finanse eden petrol kaçakçısı şebekeleri hedef alan mali yaptırımlar, silah satın almak için kullanılan banka havalelerine getirilen kısıtlamalar ve bu milislerin birinci kademe liderlerine yönelik can yakıcı nokta saldırılardır.

Baskılar askeri boyutla sınırlı kalmadı; Irak devletinin tüm kılcal damarlarına kadar uzandı. Nitekim 29 Haziran 2025'te, İran destekli Federal Mahkeme Başyargıcı Casim Muhammed Abbud, ulusal bir yargı komitesinin kararıyla emekliye ayrıldı. Bu eşi benzeri görülmemiş adım, İran'ın geçmişteki hegemonyası altında tamamen başarısız olurdu, ancak sessizce gerçekleşti ve bu İran'ın Irak devlet kurumları içindeki etkisinin zayıfladığının açık bir göstergesi.

Siyasi araştırmacı Hamza Mustafa, İran yanlısı milislerin son çatışma sırasındaki sessizliğinin güç dengesinde bir değişimi yansıttığı ve belki de Tahran'ın gerilimi azaltma sinyali verdiği değerlendirmesinde bulundu. Hükümetin “kriz yönetiminin tüm iplerini elinde tuttuğunu kanıtladığını” ve kendisini uzak tutma politikasını benimsediğini, bunun da  kriz yönetimi için eşi benzeri görülmemiş bir alan sağladığını belirtti.

Irak halkının ruh halinin değişmesi

Irak'ı saran siyasi ve mezhepsel bölünmelere rağmen, birçok Iraklı tek bir temel talepte birleşiyor; Irak'ın, İran'ın uluslararası rakipleriyle hesaplaşacağı bir arenaya dönüştürülmesini reddetmek. Bu eğilim artık yalnızca popüler bir görüş değil; giderek daha dengeli dış politikalara ve bağımsız ulusal egemenliğe yönelen Bağdat'taki karar vericilerin yönelimlerine de yansıyor.

İran, Irak içinde hâlâ nüfuz ağlarına sahip olsa da, askeri ve siyasi araçlarını harekete geçirme kabiliyeti açıkça azalıyor. Washington'un milis grupların hareketini kısıtlamadaki başarısıyla birlikte, bir sonraki aşamada, özellikle petrol sektörü ile yönetimde İran nüfuzunun kalan kısmını zayıflatmaya yönelik Amerikan çabalarının daha da artması muhtemel.

Amerikan varlığının meşruiyet kaynağı, ABD'nin resmen varlığını sürdürmesine ve askeri ve istihbarat faaliyetlerini meşrulaştırmasına olanak tanıyan uluslararası koalisyondur

Latif el-Mahdavi ise “İran desteğinin yokluğunun, Irak'taki müttefiklerinin siyasi ve güvenlik nüfuzunun azalmasına yol açacağını, çünkü bunların Tahran'ın eseri olduğunu” düşünüyor. Ancak, bu olasılığın İran nüfuzunun tamamen sona ermesi anlamına gelmediğini, aksine mekanizmalarında niteliksel bir değişim anlamına geldiğini de sözlerine ekliyor.

Bugün tanık olduğumuz yalnızca “geçici bir sakinlik” değil, belki de Bağdat ve Tahran arasındaki ilişkinin yeniden tanımlandığı ve etki sınırlarının Irak'ın yüksek çıkarlarıyla uyumlu bir şekilde silahlar, egemenlik ve parayla çizildiği yeni bir dönemin başlangıcıdır.

ABD'nin etki araçları

Dolar, bankalar ve para transferleri:

En büyük silah, petrol satış gelirlerinin dolar cinsinden yatırıldığı New York Federal Rezerv Bankası'dır. Washington, Bağdat'a para transferini geciktirme veya engelleme yetkisine sahip ve bu da ona hükümet üzerinde güçlü bir baskı aracı sağlamaktadır

ABD Yabancı Hesaplar Vergi Uyum Yasası (FATCA)

Uluslararası finansal transferleri kontrol eden ve dolarla bağlantılı Irak bankalarının faaliyetlerini etkileyen bir yasadır.

SWIFT aracılığıyla para transferlerini kontrol etme silahı

ABD, dolar transferlerini izleyerek İran bağlantılı milislere fon akışının önlenmesine yardımcı olmuştur.

İran ile iş birliği yapan bankaların yasaklanması

Washington, 2023-2024 yıllarında 14 Irak bankasına, İran ve Suriye'ye dolar kaçakçılığı yapmakla suçlayarak kısıtlamalar getirmiştir.

Askeri silahlar: Silahlar ve üsler

Ayn el-Esed Hava Üssü (Anbar), ABD kuvvetleri için bir operasyon ve kalıcı bir mevcudiyet merkezidir. ABD tarafından İran yanlısı grupların hareketlerini izlemek için kullanılmaktadır.

ABD üslerinde konuşlandırılmış ve İran veya milislerinden gelebilecek herhangi bir tehdide karşı caydırıcılık görevi gören hava savunma sistemleri (Patriot/THAAD) bulunmaktadır.

Milislere karşı nokta saldırılar

Washington, Tahran tarafından desteklenen Şii grupların önde gelen liderlerini hedef alan birkaç hassas hava saldırısı (2020-2021-2023-2024) gerçekleştirmiştir.

Irak, Amerikalıları sınır dışı edebilir mi?

ABD varlığının meşruiyet kaynağı, ABD'nin resmen varlığını sürdürmesine ve askeri ve istihbarat faaliyetlerini meşrulaştırmasına olanak tanıyan uluslararası koalisyondur.