İran’ın Ortadoğu’daki saldırıları ne anlama geliyor?

Tahran, nükleer üzerinden de olsa ‘sahne ışığını’ geri kazanmaya hevesli

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 18 Ocak’ta Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşma yaparken (AFP)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 18 Ocak’ta Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşma yaparken (AFP)
TT

İran’ın Ortadoğu’daki saldırıları ne anlama geliyor?

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 18 Ocak’ta Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşma yaparken (AFP)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 18 Ocak’ta Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşma yaparken (AFP)

Hüsam İtani

16 Ocak’ta İran Devrim Muhafızları’na bağlı hava sahası gücü, Pakistan’da, Suriye’de ve Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’nde birbirlerine binlerce kilometre uzaklıktaki hedeflere füze saldırıları düzenledi. İranlılar, bu saldırılar için çeşitli gerekçeler öne sürdü, ancak bunların çoğu ikna edici değildi ya da bölgedeki mevcut durumun bağlamı dışındaydı.

İran’ın hedef aldığını söylediği ‘düşmanlar’ listesinde, Kürdistan bölgesinin Erbil kentindeki İsrail dış istihbarat servisi MOSSAD da yer alıyor. MOSSAD, yaklaşık iki hafta önce Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani suikastı anısına düzenlenen tören için toplanılan Kirman’daki patlamada gizemli bir rol oynamıştı. İranlılar, DEAŞ-Horasan mevzileri hakkında da DEAŞ-Horasan örgütünün Kirman’daki iki patlamadan sorumlu olduğunu ve Heyet-i Tahrir-i Şam’ın (HTŞ) da (Doğu) Türkistan İslam Partisi’nin (TİP) yanı sıra DEAŞ-Horasan’a da ev sahipliği yaptığını söyledi. Medya, Şincan (Xinjiang) bölgesinin Çin’den ayrılmasını talep eden Uygurlara mensup savaşçılar içeren Türkistan İslam Partisi’nin, HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerdeki varlığına dair çeşitli göstergelere işaret etti. Üçüncü ‘düşman’ ise Adalet Ordusu (Ceyşu’l-Adl) adlı örgüt. Beluç unsurlar içeren ve İran’dan ayrılık çağrısı yapan Ceyşu’l Adl, geçtiğimiz aralık ayında İran’ın Sistan-Belucistan eyaletindeki Rasak kasabasına saldırı düzenleyerek, 11 İranlı polisin ölümüne sebep oldu.  

Bu varsayılan düşmanların ortak yanı, İran’a karşı terörist saldırılar düzenlemiş olmaları. Buna göre Tahran sözcülerinin vurguladığı gibi İran da bu saldırılara karşı ‘nefsi müdafaa’ hakkını kullandı. MOSSAD’ın Suriye’de yıllar boyunca HTŞ ile DEAŞ arasında savaşlar yaşanmış olmasına rağmen DEAŞ-Horasan unsurlarını Kirman’daki patlamayı gerçekleştirmek üzere Pakistan’a geçirmek için HTŞ ile hazırlık yapmayı neden kabul ettiğine dair İran anlatısında tutarsızlıklar var. Bunlar bir yana, İran basınında çarşamba gecesi gerçekleşen saldırıya ilişkin sıralanan sebepler de durumun tam resmini sunmuyor.  

Aralık ayına dönersek, Arap (Umman) Denizi’nde Hindistan kıyılarına yaklaşık iki yüz deniz mili mesafede İsrailli bir iş insanının sahip (ya da hissedarı) olduğu bir geminin bir insansız hava aracının saldırısına uğradığını görürüz. Bu silahlı insansız hava aracının (SİHA) Yemen’deki Husiler tarafından gönderilmiş olmasını pek mümkün görmeyen uzmanlar, failin İran olduğu kanaatine vardı. O gün Tahran’ın, Gazze’deki savaş çerçevesinde ve Lübnan’daki sınır çatışması, Irak’tan yapılan füze saldırıları ve Suriye’den yapılan füze ve İHA saldırılarıyla devam eden çatışmalara doğrudan dahil olmaya karar verip vermediğine dair sorular soruldu.

Burada, Hamas hareketinin 7 Ekim’de İsrail’de Gazze’nin etrafındaki bölgeye düzenlediği saldırısından bu yana İran’ın tutumunu tanımlayan birkaç nokta üzerinde durmamız gerekiyor:

İran’ın saldırının ilk gününden itibaren yaşadığı kafa karışıklığı, bu saldırıda parmağı olmadığını iddia etme ve sorumluluğu üstlenmeme konusunda sergilediği katı tutumla gözler önüne serildi. Birkaç hafta sonra İran rejiminin lideri Rehber Ali Hamaney’in, kendisini Tahran’da ziyaret eden Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’ye, Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonundan İran’ı önceden haberdar etmemesi sebebiyle, Lübnan Hizbullah’ı Lübnan’dan İsrail’e karşı geniş çaplı bir savaşa sevk etmeye ilişkin itirazını bildirdiği iddia edildi. Tahran’ın rakipleri ve düşmanları da dahil olmak üzere bölgenin başkentlerine akın eden elçileri ve dışişleri bakanlarını gören İranlılar, özellikle de kendilerini saldırının sorumluluğundan bu tür haberler yayarak uzak tuttuktan sonra yalnız hissetmiş olmalılar. Zira ne arabulucu ne de taraf olarak, hiçbir önem ifade etmiyorlar.

Aralık ayında Tahran’ın Gazze’deki savaş ve yan cepheler çerçevesinde devam eden çatışmalara doğrudan dahil olmaya karar verip vermediğine dair sorular sorulmaya başladı

Bu, bazı Devrim Muhafızları subaylarının, Aksa Tufanı Operasyonu’nun aslında Kasım Süleymani suikastının intikamını almak üzere İran’ın talimatıyla yapıldığı yönündeki açıklamalarına kısmen açıklık getiriyor. Çünkü İranlılar, Iraklı Haşd-i Şabi’nin (Halk Seferberlik Güçleri) İsrail’e birkaç SİHA göndermesinin yanı sıra, aldığı ağır kayıplara rağmen Lübnan’ın güneyinde çatışmalara katılan Hizbullah üzerinden elde ettiği sınırlı sonuçlardan sonra bir rol arayışında. İran’ın siyasi tutumu, İsrail’e yönelik kanlı saldırıyla herhangi bir bağlantıyı ısrarla inkâr etmek ile gittikçe gerginleşen durumdan siyasi fayda devşirmeye çalışmak arasında bocalıyor.

Husilerin Kızıldeniz’den geçen gemilere karşı başlattığı savaş, İran’ın diplomatik çabalarını daha da karmaşık hale getirdi. Nitekim Batı, Husileri saldırıları durdurmaya ikna etmesi için İranlılarla temasa geçme teşebbüsünde bulunmadı. Bunun yerine ABD, Husilerin bulunduğu noktalara saldırılar düzenleyecek bir askerî koalisyon kurma yoluna girdi. Amerikalılar için Yemen kumlarına dalma ihtimali varsa da İranlılar, oradaki oyunun efendisi değiller ve oradaki çatışmaya yaptıkları yatırımların çok az sonuç vermesine sebep olacak onlarca faktör ve veri var.  

Foto: 18 Ocak’ta İsrail bombardımanının ardından Lübnan’ın güneyindeki el-Udeyse kasabasında yükselen dumanlar (AFP)
18 Ocak’ta İsrail bombardımanının ardından Lübnan’ın güneyindeki el-Udeyse kasabasında yükselen dumanlar (AFP)

Durum ne olursa olsun, İran’ın Pakistan’ı bombalamasına ilişkin büyük bir soru işareti varlığını sürdürüyor. Şöyle ki İran’ın ileri sürdüğü gerekçe, yani Adalet Ordusu’na mensup ayrılıkçıların Rasak’a yönelik saldırısı, bir aydan fazla bir süre önce gerçekleşti. Şu aşamada Tahran-İslamabad ilişkilerinde kayda değer bir gerginlik söz konusu değil. Beluç ayrılıkçılar meselesi ise iki ülkenin ortak sorunu. Zira Pakistan Dışişleri Bakanlığı ve Ordu sözcülerinin açıklamasına göre Pakistan da ayrılıkçı Beluç örgütlerin İran topraklarında yoğunlaşmasından rahatsız.

Belki de bahsedilen olayların tamamı, Gazze’deki savaştan kaynaklanmıyordur. Gerginliğin Hindistan kıyılarına ve Belucistan kırsalına kadar uzanması, Filistin-İsrail çatışmasına doğrudan bir yol bulamayabilir. Bunun İran’da olup bitenlerle bağlantılı olduğuna ise şüphe yok.

Buraya eklenecek birkaç değerlendirme var:

Birincisi: Vekalet yaklaşımının, İran’ın çıkarlarını demir bir yumrukla koruyan ve burada Ebu Takva, orada Nuceba’nın arkasına saklanmayan bir güç olarak Tahran’ın imajını zedelemesinden sonra İran, vekillerine verdiği görevleri geri almaya karar verdi. Düşmanlarını füzelerle vuruyor ve bunu korkusuzca ilan ediyor. Pakistan savaş uçaklarının İran toprakları üzerindeki bazı hedefleri vurmasında olduğu gibi, bedel ödemekten de kaçmıyor.

İkincisi: İran, ciddi anlamda huzursuz. Zira bir yandan Kürdistan bölgesi yetkililerini İranlı Kürt partilerin ortak sınırdan uzaklaştırılmasına ilişkin anlaşmaya uymamakla suçlarken, diğer yandan MOSSAD’ın Erbil’de büyük karargâhlar kurduğunu iddia ediyor. Suriye’deki DEAŞ-Horasan mevzilerinin bombalanmasına ilişkin açıklamasında da ısrarla Türkistan İslam Partisi’nin adını zikrediyor. Bununla sanki Çin’e, Uygur ayrılıkçıları vurarak kendisine bir iyilik yaptığı mesajını vermek istiyor.

Vekalet yaklaşımının, İran’ın çıkarlarını demir yumrukla koruyan ve burada Ebu Takva’nın, orada Nüceba’nın arkasına saklanmayan bir güç olarak Tahran’ın imajını zedelemesinden sonra İran, vekillerine verdiği görevleri geri almaya karar verdi

Üçüncü değerlendirme, Pakistan’la ilgili. İran’ın haksız bombardımanına rağmen oldukça sakin görünen Pakistan’ın açıklamalarında da ifade edildiği üzere Pakistan, eski ve dost bir komşu olmakla birlikte nükleer bir ülkedir ve Çin’in önde gelen dostlarından biri olarak Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında önemli görevler ifa etmektedir. Dolayısıyla İran’ın Pakistan topraklarını bombalamasının çeşitli sebepleri ve düzeyleri var gibi görünüyor.

Foto: 17 Ocak’ta İran’ın Erbil’e yönelik bombardımanıyla yıkılan bir binanın enkazı üzerinde duran kurtarma ekipleri (AFP)
17 Ocak’ta İran’ın Erbil’e yönelik bombardımanıyla yıkılan bir binanın enkazı üzerinde duran kurtarma ekipleri (AFP)

En az önemli olan şeyse şüphesiz Beluç ayrılıkçıların vurulmasıdır. İran’ın davranışlarına, Tahran’ın deyim yerindeyse ‘sahne ışıklarını’ üzerine çevirmek için kullandığı kartların çoğunu kaybettikten sonra uluslararası ilgiye yeniden mazhar olmak için yaşadığı can sıkıntısı halini, kafa karışıklığını ve eski kartları karıştırma telaşını değerlendirme penceresinden bakılmalıdır.

Söz konusu kartlardan en önemlilerinden biri, İran’ın nükleer programı. Joe Biden yönetiminin kendisini dünya barışının mimarı olarak pazarlamasına yardımcı olacak bir atılım gerçekleştirmeye çalıştığı dönem sona erdi. Zira Ukrayna savaşına boğazına kadar daldı, sonra da Gazze’yi acımasızca yıkması için İsrail’e sınırsız destek verdi. Yönetimin İran dosyasından sorumlu yetkilisi Rob Malley’nin güvenlik izninin geri çekilmesi de ABD’nin tutumunu desteklemedi. Hatta olay, Biden’ı, İran’la anlaşarak bir başarı elde etme uğrunda ABD’nin ulusal güvenliğini riske atmakla suçlamak için kullanıldı.

Böylece nükleer dosya, tedavülden kalktı ve İran, cazibe unsurunu kaybetti. İran’ın düşünce tarzına hâkim olan karmaşık yol göz önüne alındığında, İran nükleer dosyasını Pakistan üzerinden canlandırma düşüncesinin varlığı, ihtimal dışı değil. Nükleer silahını, kendisi de nükleer olan Hindistan’a karşı caydırma amacına tahsis eden İslamabad, İran için pusuda bir düşman gibi görünmeyebilir. Ancak Pakistan ile İran arasında gerilime yol açabilecek pek çok faktör bulunabilir: Belucistan ayrılıkçıları bunlardan biri. Ayrıca İslamabadlı yetkililer, Tahran’ın su anlaşmazlıkları ve nehir sularının paylaşımı yüzünden kendisine yönelik düşmanlığı karşısında Afganistan’da Taliban’ı destekliyor. Üstelik bu iki büyük ülkede Sünniler ile Şiiler arasında da mezhep ayrılığı söz konusu. Pakistan’da büyük bir Şii azınlığın olduğu doğru. Ama bu azınlık daima, Sünni silahlı örgütlere mensup radikallerin saldırılarına ve neredeyse dönemsel olarak bombalamalara maruz kalıyor.  

Bazıları son paragrafta yazılanları son derece hayali ve akıldışı bulabilir. Ama günümüz dünyasındaki savaşlarda ve politikalarda ne makul ki zaten?

* Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.