Eritre'deki son Yahudi: Ağır bir mirası tek başıma taşıyorum

Kimsenin ibadet etmediği bir sinagogun bekçisi ve kapılarını sonsuza kadar kapatmak için muhtemelen kendisinden başkasını beklemeyen bir mezarlığın sorumlusu olarak kaldı

Sami Cohen yalnız kaldı ve doğduğu yere ve "Asmara'daki mirasına" bağlı kalarak göç fikrine karşı çıktı (Sosyal medya)
Sami Cohen yalnız kaldı ve doğduğu yere ve "Asmara'daki mirasına" bağlı kalarak göç fikrine karşı çıktı (Sosyal medya)
TT

Eritre'deki son Yahudi: Ağır bir mirası tek başıma taşıyorum

Sami Cohen yalnız kaldı ve doğduğu yere ve "Asmara'daki mirasına" bağlı kalarak göç fikrine karşı çıktı (Sosyal medya)
Sami Cohen yalnız kaldı ve doğduğu yere ve "Asmara'daki mirasına" bağlı kalarak göç fikrine karşı çıktı (Sosyal medya)

Mahmud Ebu Bekir 

Tarihi romanlarda okuduğumuz efsanelere benzer şekilde, Eritre'de, özellikle de başkent Asmara'da Yahudi mirasını taşıyan son kişi olarak tek başına yaşayan Sami Cohen adında bir adam var.

Bu adam, Martin adındaki bir gezgine açıklamalarda bulundu.

Sosyal medyada yayımlanan videoda Cohen şunları söyledi:

Birkaç on yıl önce Asmara'daki bu sinagog ibadet edenlerle ve yakındaki Yahudi okulu da çocuklarla doluydu. Yüzlerce Yahudi toplumun bir parçası olarak burada yaşıyordu. 1948'de İsrail Devleti'nin kurulduğu duyurulduğunda büyük bir kısmı yeni varış noktasına göç etti. Bu durum, İtalyan ve ardından İngiliz sömürgeciliğinin geri çekilmesi ve bağımsızlık için Eritre devriminin ortaya çıkmasıyla pekişti. 1970'lerin ortalarında devrimcilerin başkent Asmara'ya yaklaşması, çok sayıda Yahudi cemaatinin ülkeyi terk etmesine neden oldu.

Kaynaklar, Eritre'ye ilk Yahudi göçlerinin 19'uncu yüzyılın sonlarında, Eritre'nin bir İtalyan kolonisi olduğu dönemde güney Yemen'den deniz yoluyla yapıldığını belirtiyor.

Amaç o dönemde mevcut olan büyük ticari fırsatları araştırmaktı.

Çok fazla miras ve yalnızlık

Yemen'den gelen ilk göçler kapsamında atalarının Eritre'ye geldiğini söyleyen 70 yaşındaki Cohen, "Babam cam ürünlerinin yanı sıra parfüm ticareti ve ihracatıyla da uğraşıyordu. Ana cadde üzerinde Ulu Cami'nin yanında bir dükkan açtı. Babamlar burada yaşıyordu. Tüm dini cemaatler burada barış içinde bir arada yaşıyordu, sakin ve güzel bir hayattı" şeklinde konuştu.

Eritre tarihi araştırmacıları, Yahudilerin ikinci göçünün 1930'larda, Almanya'da ve Almanya tarafından ilhak edilen bazı ülkelerde Nazi yönetimi döneminde gerçekleştiğini belirtiyor.

Yaklaşık 500 Yahudi "ana vatanları" olarak tanımladıkları Asmara'ya kaçtı ve Yahudi toplulukları 1940'larda İtalyan ve İngiliz sömürge rejimlerinin koruması altında gelişti.

Eritre'nin Etiyopya'ya zorla ilhak edilmesinden ve Eritre Bağımsızlık Savaşı'nın patlak vermesinden sonra, Asmara Yahudilerinin çeşitli yerlere doğru tersine göçü başladı; bunlardan belki de en önemlisi, göçlerin çoğunu kabul eden İsrail'di.

Ancak durumdaki dalgalanmalara ve birbirini takip eden rejimlere rağmen Asmara'da bir aile kaldı; o da Cohen ailesi.

Ancak bu aile 1998'de Sami Cohen'i yalnız bırakarak Eritre'den ayrılmaya karar verdi.

Sami Cohen doğduğu yere ve "Asmara'daki mirasına" bağlı kalarak göç fikrine karşı çıktı.

Sabahları ibadet ediyor, sinagogu temizliyorum ve sonra gidiyorum (Sosyal medya)
Sabahları ibadet ediyor, sinagogu temizliyorum ve sonra gidiyorum (Sosyal medya)

Peki Asmara'da sıradan bir gün nasıl geçiyor?

Cohen, içinde hiç kimsenin olmadığı tek sinagogun içinden yapılan ve YouTube'da yayınlanan röportajda şunları söyledi:

Sabahları burada ibadet ediyorum, kalkıp sinagogu temizliyorum, sonra da dükkanıma gidiyorum. Akşamları televizyon izliyorum, İsrail'deki akrabalarımla telefonda konuşuyorum ve tabii ki kendimi yalnız hissediyorum. Belki bir gün Asmara'da daha fazla Yahudi yaşayacak, belki de yaşamayacak. O zamana kadar omuzlarımda ağır bir miras taşıyormuşum gibi hissediyorum.

Sami Cohen, yaklaşık 900 bin kişinin yaşadığı bir şehirde, kimsenin ibadet etmediği bir sinagogun bekçisi ve kapılarını sonsuza kadar kapatmak için muhtemelen kendisinden başkasını beklemeyen bir mezarlığın sorumlusu olarak kaldı.

Sözde vadedilen topraklar

19'uncu yüzyılın sonlarından 20'nci yüzyılın ortalarına kadar Eritre'deki Yahudilerin yaşamına dönersek, kaynaklar onların geniş bir özgürlüğe sahip dini bir azınlık olarak yaşadıklarını belirtiyor.

Mensuplarının tamamı yabancı ülkelerden gelmesine ve Eritre kökenli olmamasına rağmen ülke sakinleriyle eşit haklara sahip olup, özellikle ithalat ve ihracatla ilgili ticari faaliyetlerde bulunuyorlardı.

Asmara'daki Yahudi cemaatinin yaşadığı durum, Avrupa'daki Yahudi cemaatinin bazı elitleri arasında taleplerin ortaya çıkmasına katkıda bulundu.

Bahse konu elitler Eritre'yi Yahudi diasporasını da kapsayacak bir Yahudi devleti kurmak için potansiyel bir coğrafya olarak görüyordu.

Sami, yaklaşık 900 bin kişinin yaşadığı bir şehirde tek Yahudi olarak kaldı (Sosyal medya)
Sami, yaklaşık 900 bin kişinin yaşadığı bir şehirde tek Yahudi olarak kaldı (Sosyal medya)

19 Mart 1943'te "Ordu Telgraf Teşkilatı" gazetesinde yayımlanan bir makale şunu belirtiyor:

İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden, Yahudileri Eritre'ye yerleştirmek için iddialı bir plan hazırladı ve bu planı Beyaz Saray yetkilileriyle görüşmek üzere Washington D.C.'ye taşıyacak.

Gazete, Eden'in planının "Yahudilerin Nazi hakimiyetindeki ülkelerden Eritre'ye tahliye edilmesini önerdiğini" ortaya koyuyor.

Bu plan Macaristan, Romanya ve Bulgaristan'ın belirli koşullar altında Yahudilerin kendi topraklarından göçüne izin vermeyi kabul edebileceklerini öngörüyor.

Bu nedenle Eden, Yahudileri Nazi katliamından kurtarmaya İngilizlerin bir katkısı olarak, ABD'li mevkidaşlarıyla bu ülkelerden göç edecek Yahudilerin Eritre'ye geniş çaplı yerleşimi olasılığını görüşecek.

Bu, Eritre'deki Yahudi varlığı çok eski olmasa da belki de tarihi ve dini nedenlerden ötürü, Filistin seçilmeden önce Yahudiler için bir ulusal devlet kurmaya aday gösterilen ülkelerden birinin Eritre olduğu anlamına geliyor.

Belki de Eritreliler ile Yahudi cemaati arasındaki ilişkiyi şekillendiren barışçıl bir arada yaşama ve İtalyan sömürgecilerin müttefiklerin elindeki yenilgisi, burayı o zamanlar "vadedilmiş topraklar" olarak bilinen yerin kurulması için potansiyel bir varış noktası haline getirdi.

Son tanığın hayatı

Eritreli sanatçı Jermay Indoum ise 1990'ların başında Eritre'nin başkentinde İsrail büyükelçiliğinin açılması üzerine büyükelçiliğin Yahudi üyelerinin Asmara'nın merkezindeki İsrail sinagogunda ibadete katıldıklarını söyledi.

Sinagog 1905 yılında İtalyan sömürge döneminde inşa edildi.

Daha önce Asmara'daki Amerikan Okulu'nda profesör olarak çalışan Jermay, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada İsrailli diplomatların çocuklarının bir kısmının aynı okulda öğrenci olduklarını söyledi.

Jermay, "Her Cumartesi sabahı Yahudi sinagogunda ayinlere katılıyorlardı. Ancak büyükelçinin Asmara'dan dışlanması ve büyükelçilik çalışmalarının askıya alınması, Cohen'i bir kez daha 'son Yahudi', sinagogda ibadet eden tek kişi ve bu Afrika şehrinde atalarının döneminin kalan tanığı haline getirdi" dedi.

Asmara'daki Yahudi cemaati geçmişte her zaman bir "getto" olmadan yaşamıştı (Sosyal medya)
Asmara'daki Yahudi cemaati geçmişte her zaman bir "getto" olmadan yaşamıştı (Sosyal medya)

Gazeteci ve hikaye anlatıcısı Cemal Hamad ise Asmara'daki Yahudi cemaatinin sinagog ve Talmud okulunu kurduğuna, "getto" olmadan yaşadığına ve çocuklarının ticari merkezde çalıştığına dikkat çekiyor.

Hamad, "Halkla, Arap ve yabancı topluluklarla doğrudan iletişim kurmalarına olanak tanıyan orta büyüklükte ticari mağazalar kurdular. Onları hedef alan herhangi bir olay kaydedilmedi; bu, Eritre'nin en büyük şehrinde nüfusun geri kalanıyla aralarında hüküm süren bir arada yaşama durumunun kanıtıdır" dedi.

1940'ların ortalarında Yahudileri Eritre'ye yerleştirmeyi amaçlayan İngiliz planı hakkında yorum yapan Eritreli gazeteci şunları söylüyor:

O dönemde Yahudi seçkinlerini Eritre'yi Avrupalı Yahudileri kabul etmek için potansiyel bir varış noktası olarak görmeye iten şeyin ne olduğu açık değil; bu öneri Birleşik Krallık hükümeti tarafından kabul edildi. Bunun nedeni muhtemelen orada yaşayan topluluğun içinde bulunduğu güvenlik durumudur.

Hamad, sözlerini şöyle noktaladı:

Planın öncelikle Avrupa'da zulüm gören Yahudileri güvenli bir şekilde yaşayabilmeleri için kabul edebilecek bir ülke bulmaya mı yoksa şimdiki İsrail Devleti'nin kuruluşuyla birlikte kurulan 'vadedilmiş topraklar' anlatımına mı dayandığını tam olarak bilmiyoruz.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Gazze'nin işgalinden sonra ne olacak? İsrail korkunç bir sınavla karşı karşıya

 İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)
İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)
TT

Gazze'nin işgalinden sonra ne olacak? İsrail korkunç bir sınavla karşı karşıya

 İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)
İsrailli rehinelerin yakınları ve aile üyeleri, 700 günlük esaretlerini anmak için sarı balonlar taşıyor (AFP)

Emel Şehade

Devlet Denetçisi Matanyahu Englman'ın raporunun yankıları gölgesinde ve Aksa Tufanı savaşının 700. günüyle aynı zamana denk gelen bu dönemde, İsrail toplumu, bir tartışmaya sahne oluyor. Tartışmanın konusu; ordunun bu dönemdeki başarıları ve karar vericilerin, İbrani devletinin 1948'deki kuruluşundan bu yana tarihindeki en uzun ve en tehlikeli savaş olarak kayda geçen bu uzun savaş döneminin sonuçlarından ders çıkarıp çıkarmadıklarıdır.

Devlet Denetçisi'nin raporu, bir yandan Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın artan tehditleriyle, diğer yandan da ordunun Gazze şehrini işgal etmenin tehlikesi hakkında artan uyarılarıyla aynı zamana denk geldi. Ordunun planına göre Gazze şehrini işgal etmek, saldırı ve çatışmaların yoğunlaşmasına yol açacak. Rapor ayrıca bazı güvenlik ve askeri uzmanları, iki yıla yaklaşan bu savaş hakkında araştırma ve incelemeler yapmaya sevk etti. Netanyahu’nun, İsrail'in yaşadığı durumdan, bu savaş sırasında savunma da dahil olmak üzere iç cepheyle ilgili her şeydeki başarısızlıklardan kendisini ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'i sorumlu tutan Devlet Denetçisi'ni hedef almakta haklı olup olmadığı da araştırılıyor.

İsrail'i neler bekliyor?

Cuma günü Gazze şehrindeki bir konut binasının bombalanmasıyla ilgili İsrail ve uluslararası gündeme damga vuran sahnelerden bu yana, Katz'ın Gazze'de cehennemin kapılarının açılmaya başladığını ima eden tehditleri eşliğinde, İsrail içi, bu operasyonda kendilerini neyin beklediği konusunda kafa karışıklığı ve endişe içinde. Zira Devlet Denetçisi raporuna göre, gerek hayatta kalan rehinelerin hayatlarına yönelik tehlikeler, gerekse çoğu bu savaş için eğitimsiz olan askerlere yönelik tehlikeler, dahası geri kalan cephelerin, tam bir hazırlıksızlık içinde olan, İsrail iç cephesini füzeleriyle bir kez daha tehdit etme tehlikesi bulunuyor.

Bu durum, eski Savunma Bakanı Ehud Barak'ın stratejik danışmanı Barak Sereh'in de belirttiği gibi, İsrail'i nereye gittiği konusunda hiçbir fikri olmadığı bir yol ayrımına getiriyor. Sereh “Siyasi kademenin Gazze şehrinin işgali ve yakın bir anlaşma için en ufak bir umut ışığı olmadan savaşın devam etmesiyle ilgili kararları giderek artan bir tehlike oluşturuyor. Dünya genelinde İsrail'e yönelik artan boykotlar ve İsrail içinde şiddetli gösterilerle birlikte siyasi bir tsunami yaşanıyor” diyor. Sereh, en tehlikelisi de “bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Her seferinde şu soru gündeme geliyor: Sırada ne var? Liderlik yanıt vermekten kaçınıyor ve bugünden sonra ne olacağı önemsiz ve ikincil bir mesele haline geliyor” diye ekliyor.

Sereh'e göre, “karar vericiler sonrasında ne olacağı, savaştan ne elde edeceğimiz, ertesi gün ne olacağı, hayatta kalan rehinelerin kaderinin ne olacağı ve İsrail'in bizi bekleyenlere hazır olup olmadığı sorularını cevaplamaktan korkuyorlar. Tüm bu sorular, Netanyahu hükümeti için duyulan korkudan kaynaklanan siyasi nedenlerle cevapsız kalıyor.” Sereh “Savaş ve İsrail'in yaklaşımları arasındaki tüm bu kafa karışıklığı bizi bu duruma, bu tehlikeli yol ayrımına getirdi” uyarısında bulunuyor.

 Netanyahu sorumluluktan kaçıyor

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Netanyahu liderliğindeki siyasi kadronun, kısmi rehine takası tekliflerini reddetmekte ve Gazze şehri ile Gazze Şeridi'nin merkezini işgal etme planını sürdürmekte inat etmesi, orduyu, rehinelerin aileleriyle görüşmeye ve onlara açıkça “çatışmanın tehlikeli olduğunu ve kısa sürede bitirilemeyecek bir savaş alanına dönüşecek bölgelerde yaşayan rehinelerin olup olmadığını bilmediğini” bildirmeye sevk etti.

Gazze'de, binanın havaya uçurulmasının ardından Katz, operasyonun ileri aşamasının başladığını duyurdu. Operasyon ilk aşamalarında tüm binaların yıkılmasını ve Gazze'nin dümdüz edilmesini içeriyor. Bu hedef aynı zamanda Gazzelilere evlerini terk edip güneye gitmeleri için baskı yapmanın bir yolu. Nüfusun en az yüzde 30'unun, yani yaklaşık 300 bin Filistinlinin evlerini terk etmeyi reddedeceği tahmini gerçekleşirse, ordunun çatışmada karşılaşabileceği zorluklar, saldırı planına önemli bir engel teşkil edecektir. Sakinler arasında yaşanması beklenen ölümler ve yaralanmalar sebebiyle gösterilecek uluslararası tepki de buna ekleniyor.

Bu değerlendirmeler karşısında Netanyahu geri adım atmayı reddediyor. Güvenlik ve askeri uzmanlara göre, pratikte, bu operasyonun olası sonuçları ve yansımaları konusunda sorumluluk almayı reddediyor; tıpkı savaşın başlangıcından bugüne kadar Devlet Denetçisi raporunun kendisine yüklediği sorumluluğu kabul etmediği gibi.

Ders Çıkarmak

Devlet Denetçisi raporunun vurguladığı temel başarısızlık, yalnızca savaşın başlangıcından bu yana geçen dönemde değil, aynı zamanda 2006'daki İkinci Lübnan Savaşı'ndan bu yana da dersler çıkarılmamış olmasıdır. İsrail hükümetlerinin hiçbiri ders çıkarmadı ve bu yılların çoğunda hükümete Netanyahu başkanlık ediyordu. Bugün, savaştan yaklaşık iki yıl sonra, hükümet önceki dönemden de ders çıkarmayı reddediyor.

IDF Operasyon Müdürlüğü'nün eski başkanı Israel Ziv, iki yıllık savaş hakkında bir araştırma yaptı ve bu süre zarfında savaşta önemli rol oynayan komutanlarla görüştü. İsrail'in Hamas'ı yenemeyeceği sonucuna vardı. Ordunun iki yıl içinde Hamas savaşçılarının yüzde 60'ını etkisiz hale getirdiğini tespit etti. Geriye kalan yüzde 40'lık kısım, yani 15 binden fazla savaşçı, İsrail ordusuna karşı bir güç oluşturuyor. Bunlara bir de Hamas’ın bünyesine kattığı yüzlerce yeni savaşçı ekleniyor. Ama Ziv, çoğunluğu 18 yaşın altında ve eğitimsiz gençler oldukları için yeni savaşçıları etkisiz bir güç olarak görüyor.

Ziv, ordunun Hamas liderliğinin yüzde 90'ını etkisiz hale getirmeyi başardığını ve bunun başlı başına mevcut çatışmalara devam etmeye gerek olmadığı anlamına geldiğini belirtiyor. “Karar vericiler tarafından 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek için savaşın sürdürülmesinin gerekliliği konusunda öne sürülen tüm söylemler artık geçerli değil. Çünkü Hamas veya herhangi bir örgüt, böyle veya buna benzer bir saldırıyı gerçekleştirmek için kendini yeniden yapılandırmak istiyorsa, en az 10 yıla ihtiyacı olacaktır. Bu da, bugünden itibaren hazırlıklara başlar ve şu anda sahip olmadığı muharebe, askeri ve örgütsel kabiliyetlere sahip olursa mümkün. Ne var ki Hamas şu anda bunların hiçbirine sahip değil.”

İsrailliler için tehlike

Bu savaşın devam etmesinin bir diğer tehlikesi de, diğer cephelerin açık kalmasına neden olması ve İsrail'i, özellikle Yemen'den gelecek füze tehdidine maruz bırakmasıdır. Güvenlik uzmanları, özellikle Devlet Denetçisi raporunun çeşitli bölgelerde İsraillilerle başa çıkmadaki başarısızlıkları ortaya koymasının ardından, bu konuda uyardı.

Devlet Denetçisi, sivil savunmada ciddi bir örgütlenme ve yetkinlik eksikliğinin damga vurduğu Aksa Tufanı savaşının iki yılı boyunca sivil cephedeki tehlikeli boyuta dikkat çekti. Geçtiğimiz iki yılda olduğu gibi, bugün de, özellikle Gazze'ye ilk kez savaşmak üzere gönderilen askerlerin eğitimi veya işgal operasyonları için eğitilmemiş yedek askerler için hiçbir hazırlık yapılmadı.

Rapora göre, Netanyahu ve Smotrich, “merkezi bir organın kurulmaması ve birden fazla, koordineli olmayan iletişim merkezlerinin bulunması nedeniyle, sivil durum hakkında tam bir resmin yokluğun”ndan sorumlu.

Rapora göre, başarısızlıklar ve boşluklar İkinci Lübnan Savaşı'ndan bu yana devam ediyor. Raporda, “2006'dan bugüne, çoğunluğu Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetleri dersler çıkarmadı ve iç cepheyi ele almak için önerilerde bulunmadı. 7 Ekim'den sonra İsrail'deki duruma rağmen, acil durumlarda sivil alanı yönetmek için tam yetkili tek bir organ atanmadı ve net operasyonel prosedürler ve esaslı kararlar alınmadı” ifadeleri yer aldı.

Devlet Denetçisi, siyasi tarafları bu başarısızlıkları gidermek için derhal harekete geçmeye çağırdı ve “ülkenin kapsamlı ve devam eden bir savaşın ortasında olduğunu” vurguladı. Raporda, 7 Ekim'den sonra sivil savunmayı yönetecek mekanizmalar kurma girişimlerinin başarısız olduğu da belirtildi. Ekonomik ve Sosyal Konsey, işletmelere tazminat, istihdam sorunları ve psikolojik hizmetler gibi acil ihtiyaçları ele almadı.

Devlet Denetçisi tarafından gündeme getirilen bu ve diğer hususlar, Aksa Tufanı savaşından 700 gün sonra İsrail gündemine hakim olmaya devam ediyor. Gazze işgalinin bir yıl daha sürmesi beklenirken, ekonomik durum kötüleşmeye devam ediyor, yaşam maliyeti artıyor ve İsrailliler kötüleşen ekonomik durum nedeniyle kendilerini daha az güvende ve emniyette hissediyor. Bu durum, İsrail'in son iki yılın en tehlikeli ve en kötü dönemine girdiğini gösteriyor.


Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
TT

Trump'ın karşı çıktığı sosyalist Müslüman Mamdani'ye Sanders'tan destek

83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)
83 yaşındaki Sanders, 2016 ve 2020'de Demokrat Parti'nin adayı olmak için mücadele edip Hillary Clinton ve Joe Biden'a kaybetmişti (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, New York Belediye Başkanlığı yarışına müdahil olmaya çalışırken solcu Demokrat aday Zohran Mamdani, bir dönem Demokratların başkan adayı olmak için kampanya yürüten Bernie Sanders'ın etkinliğine katıldı. 

Düzenlediği "Oligarşiyle Mücadele" turu kapsamında 20 eyaleti dolaşmaya başlayan bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders, New York'un Brooklyn bölgesindeki belediye binasında halkla bir araya geldi. 

Cumartesi düzenlenen toplantıya katılan yaklaşık 1700 kişiye konuşan Sanders, mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams ve eski New York Valisi Andrew Cuomo'nun bağımsız aday olmasına tepki gösterdi. 

Zohran Mamdani'nin 4 Kasım'daki seçimlerde Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Curtis Sliwa'nın yanı sıra bu iki siyasetçiyle mücadele edecek olmasını "New York eyaletindeki önemli Demokrat liderler nasıl Demokratların adayını desteklemiyor, anlamakta güçlük çekiyorum" diye yorumladı.  

ABD'deki oligarşiyi hedef alarak "Servete sahipler, güce sahipler ama halk bizim yanımızda" diyen Sanders, Mamdani için "Demokrat Parti'nin geleceği" ifadesini kullandı. 

Diğer yandan Trump da Hint asıllı Müslüman Mamdani'nin kazanmaması için elinden geleni yapıyor.

"Eğer birden fazla aday onun karşısına çıkarsa bu seçim kazanılamaz" diyen Trump, Cuomo'nun Mamdani'yi yenebileceğine inanıyor. 

ABD basını, Adams'a federal hükümette bir rol verilmesinin planlandığını bildiriyor. 

New York'taki mevcut emlak vergisi sistemini adil bulmadığını savunan Mamdani, "daha zengin ve daha beyaz" mahallelerin vergilendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Yıllık geliri 1 milyon doları aşanlara yüzde 2 vergi getirilmesini önererek kira dondurma, devlet destekli konut inşaatı ve ev sahiplerine sıkı denetim vaatlerinde bulunuyor.

Emlak vergisi planının hayata geçebilmesi için eyalet meclisi ve valinin de onay vermesi gerekiyor. 

Yahudilerin güçlü olduğu New York'u yönetmeye talip olan siyasetçi, İsrail'i soykırımla suçlayıp Filistinlilere destek vererek ülke gündemini salladı. 

Halk otobüslerinin ücretsiz hale getirilmesi ve belediye tarafından işletilen halk marketleri açılması gibi vaatlerde bulunan Mamdani, birçok ırkçı tehditle karşı karşıya.

Independent Türkçe, Guardian, AP


Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Michelle Obama, Barack Obama'nın hangi çocuklarını büyütmekte zorlandığını anlattı

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Michelle Obama, eşi, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın en küçük kızı Sasha'yı büyütürken yaşadığı zorlukları samimiyetle paylaştı.

Eski first lady'nin IMO podcast'inin 20 Ağustos Çarşamba günkü bölümünde, ağabeyi Craig Robinson'la birlikte Michelle, 27 yaşındaki Malia'yla 24 yaşındaki Sasha arasındaki farkları ve Barack'ın en büyük kızını büyütmeyi neden daha kolay bulduğunu anlattı.

Michelle, o haftanın konukları Gabrielle Union ve Dwyane Wade'e, "Barack'a şunu söylemek isterdim: En büyük kızımız Malia söz konusu olduğunda, o senin kim olduğunu, nelerden hoşlandığını anlayacak ve bunu konuşacağız" dedi.

Malia'nın sürekli babasını hoşnut etmeye çalıştığını, Sasha'nın ise bunu umursamadığını açıklayarak devam etti.

Becoming yazarı, "Malia gençken dışarı çıkma sıklığında azalma veya farklı şeyler yapma gibi bir durum söz konusu değildi" dedi. "

Bana, 'Bu hafta sonu dışarı çıkıyorum ama içeri girip babama 15 dakika kadar zaman vereceğim' derdi.

Normalde en büyük kızı bunu babasıyla siyaset konuşmaya çalışarak yaparmış.

Michelle, "Beyaz Saray Durum Odası'na girer ve 'Bana Suriye'den bahset' derdi" diye anımsıyor ve Barack'ın konuşmadan, "Malia'yla harika sohbet ettik" diye bahsettiğini ekliyor.

Ancak Barack, Sasha'yla neden aynı ilişkiyi kuramadığını anlamakta zorlanıyor ve onu "zor" diye niteliyormuş. Michelle daha sonra en küçük çocuğunu savunmaya geçti. "Sasha kedi gibi" dedi.

'Bana dokunma, beni okşama. Seni memnun etmiyorum. Sen bana gel' diyor.

Anne babaların "bukalemun gibi" olması, her çocuğun farklı bir kişiliği olmasına ve yanıt verdiği ebeveynlik tarzına uyum sağlaması gerektiğini söyledi.

Ebeveynlik zorluklarına rağmen Barack, geçen ay eşinin podcast'ine katılarak, iki kızı yerine bir erkek çocuk yetiştirmenin zor olacağını itiraf etmişti.

Barack o dönemde, "Kızlarımızı yetiştirmede epey iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum ancak bir erkek çocuk yetiştirmenin daha zor olacağını düşündüğümü çokça söyledim" demiş ve Michelle de "Katılıyorum" diye yanıtlamıştı.

Eski başkan, "Daha yargılayıcı, daha sert olabilirdim ve denerdim. Öz farkındalığımın bununla mücadele edecek kadar yüksek olacağını düşünmek istiyorum ama özellikle de bana bunu gösterecek bir babam yoksa, benim için baba-oğul ilişkilerinin daha zor olabileceğini düşünüyorum" diye eklemişti.

Independent Türkçe