Ortadoğu'nun milis imparatorluğu: İran

Tahran, öncelikleri değiştirmek amacıyla Gazze savaşını istismar etti.

Ortadoğu’ya yönelik bölgesel ve uluslararası hamleler devam ediyor. (Görsel: Nash Weerasekera)
Ortadoğu’ya yönelik bölgesel ve uluslararası hamleler devam ediyor. (Görsel: Nash Weerasekera)
TT

Ortadoğu'nun milis imparatorluğu: İran

Ortadoğu’ya yönelik bölgesel ve uluslararası hamleler devam ediyor. (Görsel: Nash Weerasekera)
Ortadoğu’ya yönelik bölgesel ve uluslararası hamleler devam ediyor. (Görsel: Nash Weerasekera)

Andrew Tabler

İran, 2011'de Arap coğrafyasındaki protestoların patlak vermesine ve ardından Suriye, Irak ve ötesindeki huzursuzluklara kadar, onlarca yıl boyunca Arap ülkelerindeki Şii toplulukların hakimiyetindeki milisleri ‘İsrail'e direniş’ sloganıyla örgütleyip destekledi.

Ancak Lübnan Hizbullahı gibi İran destekli milislerin itibarı, silahlarının çoğunlukla Arapları ve diğer Müslümanları hedef alması ve Tahran'ın müttefiklerini, özellikle de Suriye'deki Beşşar Esed'i desteklemek amacıyla kitlesel zulümler gerçekleştirmesi nedeniyle büyük ölçüde zedelendi.

Dönüşüm ve saldırı

Bu taktiksel dönüşüm, bölgesel çıkarların yeniden düzenlenmesine katkıda bulundu ve İbrahim Anlaşmaları’nın gelişmesine zemin hazırladı. Bu anlaşmalar, İran'ın askeri yollarla nüfuzunu genişletme girişimlerine karşı ortak duruş sergileyen Arap ülkeleri ve İsrail'in stratejik ve diplomatik yeniden yönelimini temsil ediyor.

Ardından 7 Ekim 2023'teki korkunç Hamas saldırısı geldi. İran uzun bir süredir İsrail'e karşı direniş gruplarını desteklemesine rağmen, ilk raporlar saldırının zamanlaması ve şiddetiyle Tahran'ı şaşırttığını ve İran'ın, ABD gibi rakibiyle benzer şekilde, geniş çapta bölgesel bir savaş istemediğini gösterdi.

Ancak ilk olaylardan dört ay sonra daha derinlemesine bir analiz, İran'ın kasıtlı olarak hamlelerine hız verdiğini ve stratejik bir şekilde angaje olduğunu ortaya koyuyor; bu da şimdi çatışmayı genişletme tehdidi oluşturuyor, özellikle Gazze'deki devam eden düşmanca eylemlerle birlikte…

7 Ekim saldırısının ardından ve özellikle 17 Ekim'de el-Ehli Hastanesi'nde yaşanan trajik olaydan sonra İran destekli milisler saldırılarını yoğunlaştırdı. Bu saldırılar sadece İsrail'i değil ABD'yi de hedef alıyordu. Bunlar, Lübnan-Hizbullahı'nın İsrail-Lübnan sınırı boyunca gerçekleştirdiği saldırılarla başladı ve her iki taraftaki sınır bölgeleri sakinlerinin tahliyesine yol açtı. Bunu Şii milislerin Suriye ve Irak'taki Amerikan güçlerine karşı günlük saldırıları izledi. Bu saldırılardan birinde Ürdün-Suriye sınırı yakınında üç Amerikan askeri öldürüldü. Bunlara karşı, Biden yönetimi cezalandırıcı hava saldırıları düzenledi ve aynı zamanda Husilerin Kızıldeniz'deki nakliyat trafiğine füzeler ve insansız hava araçlarıyla saldırıları da oldu.

İran daha kasıtlı ve stratejik bir gerilimi yükseltmeye girişiyor ve bu durum artık çatışmayı genişletme tehdidi oluşturuyor.

Saldırılar üç cepheye de yayıldı. Irak, Suriye ve Lübnan-İsrail sınırındaki tek kısmi sakinlik dönemi, Gazze'de bir hafta süren ateşkesle aynı zamana denk geldi. Husilerin saldırıları ise durmaksızın devam etti. Washington Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü’ndeki meslektaşlarımın istatistiklerine göre Lübnan-İsrail sınırında yüzlerce saldırı, binlerce Lübnanlı ve İsrailliyi evlerinden  etti. Irak ve Suriye'deki Amerikan güçlerine yönelik 180'den fazla saldırı, en az 10 karşı saldırıya neden oldu. Son olarak, Kızıldeniz'deki gemilere yapılan saldırılar, Biden yönetiminin şimdiye kadar gerçekleştirdiği en büyük hava saldırılarından bazılarının uygulanmasına yol açtı.

İmajı iyileştirme

Tahran şimdi ‘Arap Baharı’ öncesindeki parlaklığını yeniden kazanmak amacıyla ‘direniş’ destekçisi imajını güçlendirmeye çalışıyor. İran ve müttefikleri ‘Kudüs ve Filistin'in kurtarılması’ çağrısını sürdürürken, kademeli olarak gerilimi artırmaları, İsrail'in Gazze'ye saldırısını sürdürürken üstlendiği maliyetlerin yanı sıra, İsrail'in Amerikalı müttefiklerinin üstlendiği maliyetleri de artırmak için çeşitli milisleri kullanmaya yönelik görünüyor. Ancak, ABD'yi bölgeden geri çekilmeye veya geri adım atmaya zorlamak yerine milis saldırıları, gelecek kasım ayında tekrar seçilmek için eski Başkan Donald Trump'a karşı yarışan mevcut Başkan Joe Biden'ı (ki Tahran'la olan gerilimde zayıf görünmemesi gerekiyor) Tahran ile gerilimi artırmak zorunda bırakabilir.

dfbntr
ABD askerleri, 28 Ocak'ta Ürdün'de insansız hava aracı saldırısında öldürülen meslektaşlarının tabutunu taşıdı. (EPA)

Şimdiye kadar, devlet dışı bir vekil stratejisi, Güney Lübnan'daki geniş kapsamlı İsrail askeri gerilimini önlemekte başarılı oldu. Bu, Hizbullah'ın füzeler ve roketlerle donanmış cephaneliğinin bir tehdit oluşturduğu gerçeği göz önüne alındığında, aslında Filistin'in özgürlüğünü değil, İsrail'in İran'ın nükleer programına ve bölgedeki çıkarlarına yönelik herhangi bir saldırısını caydırmayı amaçlıyor.

Bir taraf gerilimi ne kadar artırırsa hata ve kayma riski de o kadar artar ve bunun Ortadoğu'daki güç dengesi açısından derin sonuçları olur.

Lübnan ve ‘Rıdvan Birliği’

Ancak İsrail'in kullandığı dilin netliğinin ve doğrudanlığının artması, İsrail'in Hizbullah'a, Litani Nehri'nin güneyindeki ‘Ridvan Birliği’ni sınırlardan çekmesini talep etmesi, hataların ve yanlış değerlendirmelerin artan bir risk oluşturmasına neden oluyor. Şarku'l Avsat'ın Majalla'dan aktardığı analize göre bu durum, geçmişte 2006'da savaşın patlak vermesine yol açan duruma benziyor. Ancak bugün, Tahran, nükleer programında daha da ilerledi. Bu ise Hizbullah'ın caydırma yeteneklerinin 18 yıl öncesine kıyasla, Tahran için daha da önemli hale gelmesi anlamına geliyor.

Medya İran, İsrail ve ABD'nin Ortadoğu'da daha geniş bir savaşın çıkmasını istemediğine dair haberlerle doluyken, bunun gerçekten gerçekleştiğini gösteren analizler artıyor.

Lübnan-İsrail sınırı ve Arap Körfezi'nde devam eden karşılıklı yıkımın sağladığı garantili barış, her iki başkentin hesaplarında güçlü bir faktör olmaya devam ediyor. Her iki taraf da diğerinin tırmanma merdiveninin karşı tarafında durduğuna ve karşı tarafın bir sonraki adımını bildiğine inanıyor. Ancak  taraflardan biri gerilimi tırmandırdıkça hata ve kayma riski de artıyor. Bunun yanı sıra Ortadoğu ve ötesindeki güç dengesi üzerinde derin etkileri oluyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca
TT

Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca

Steve Hewitt

18 Haziran'da, Beyaz Saray'a iki yeni bayrak direği dikilirken, Başkan Donald Trump ülkenin bayrağını değil, diplomatik aldatmacanın bayrağını göndere çekiyordu. Trump, İsrail'in İran'ı hedef alan saldırılarının ardından İran'a yönelik politikası hakkında belirsiz ifadeler kullanmak için bu anı kullandı. Bayrak direklerinden birinin yanında, kask takmış inşaat işçileriyle çevrili bir şekilde konuşurken, muhabirlerle dallanıp budaklanan bir iletişimde bulundu.

Sahneyi incelerken “Önümüzdeki hafta çok büyük olacak, belki bir haftadan az, belki de daha az” dedi gizemli bir ses tonuyla ve İran ile nükleer programı hakkında diplomatik görüşmelerin hâlâ mümkün olduğuna işaret etti.

Ertesi gün, Beyaz Saray Basın Sekreteri Trump'ın “önümüzdeki iki hafta içinde savaşa girip girmeme konusunda bir karar vereceğini” söyleyen bir açıklamasını okudu.

Bu, kasıtlı bir aldatmacaydı, çünkü karar çoktan verilmişti ve Amerikan B-2 bombardıman uçaklarına iki gün sonra Missouri'deki üslerinden kalkış yaparak, yaklaşık 30 bin pound ağırlığında birkaç bombayı İran nükleer tesislerinin üzerine bırakmak üzere 37 saatlik bir gidiş-dönüş görevine hazır olmaları emri verilmişti.

Bu Amerikan aldatmacası, İsrail aldatmacasının ardından geldi; İsrail, Tahran'ın ABD ile görüşmeleri devam ederken ve saldırıdan iki gün sonra bir toplantı planlanmışken İran’ın nükleer programını hedef almıştı.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var

Buradaki soru şu: Devletler arasında bu tür aldatıcı diplomatik davranışlar ne kadar yaygındır? Bu davranışlar kesinlikle nadir ve bu örnek, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana büyüyen ve uluslararası ilişkilerdeki yerleşik normlardan giderek daha fazla sapan bir hareketin varlığına dair bir kanıt daha sunuyor.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var. Ancak önemli fark, aldatmanın tarihsel örneklerinin (daha sonra ele alacağım birkaç istisna dışında) genellikle farklı taraflar arasındaki veya son birkaç yüzyılda ulus devletler arasındaki devam eden çatışmalar sırasında uygulanmış olmasıdır.

grtyuı
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Savaşta düşmanı aldatmanın en ünlü örneği binlerce yıl öncesine dayanan ve İngilizcede aldatmanın yaygın bir simgesi haline gelen Truva Atı'dır. Truva ile savaşan Yunan orduları savaş alanını terk etmiş ve Truvalı düşmanlarına bir barış hediyesi olarak büyük bir tahta at bırakmış gibi yaparlar. Elbette atın içinde Yunan askerleri saklanmışlardı, bunlar daha sonra ortaya çıkıp, Truvalıları yenerek şehirlerini ele geçirdiler.

Tiyatro ve filmler yoluyla popüler kültürde kendisine yer bulan önemli bir çağdaş örnekse, İkinci Dünya Savaşı'ndaki Mincemeat (Kıyma) Operasyonu'dur. Bu operasyonda İngiliz istihbaratı Nazi Almanyası'nı 1943'te planlanan Sicilya işgali konusunda yanıltmayı amaçlıyordu. Kraliyet Donanması subayı üniforması giydirilmiş bir serserinin cesedi İspanya kıyılarına atılmış ve cebine Almanları işgalin gerçek hedefinin Sicilya değil Sardunya olduğuna ikna etmek için sahte planlar yerleştirilmişti. Bir yıl sonra, Müttefikler Nazileri benzer bir şekilde aldatmaya çalışarak, uzun zamandır beklenen Fransa çıkarmasının 6 Haziran 1944'te gerçekleştiği gibi Normandiya sahillerinden değil, Pas de Calais'den gerçekleşeceğine ikna etmeye çalışmışlardı.

Bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki?

Peki ya aldatıcı diplomasi? Diplomasi doğası gereği, müzakereler sırasında güvenilirliği sağlamak için aldatma riskini azaltmalıdır. Ne de olsa, bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki? Bu durumda bu tür örneklerin nadir görülmesi belki de şaşırtıcı değil. Zira tarihi model, bu tür diplomatik aldatmaya en istekli ülkelerin doğası gereği otoriter olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

ghyjukı
Haziran 1940’da Fransa-Belçika sınırındaki Nazi birliklerini ziyareti sırasında, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen askerleri onurlandırmak için Alman Langemark Mezarlığı’na yaptığı ziyaret sırasında Hitler (AFP)

Nazi Almanyası bu tür uygulamalarda ön saflardaydı, yüzyıllardır süregelen normları sürekli ihlal etti ve Holokost sırasında büyük ölçekte kitlesel cinayetler işledi. 1939'da savaşın patlak vermesinden önce Naziler aldatıcı diplomasiye başvurdular. 1938 Münih Konferansı bu tür uygulamaların başlıca örneği olarak öne çıkmaktadır ve 21. yüzyılda kendisine sıklıkla atıfta bulunulmaya devam edilmektedir.

Bilindiği üzere Münih Konferansı Çekoslovakya ve ülkenin nüfusun çoğunluğunun Almanca konuştuğu Sudetenland olarak bilinen bölümüne odaklanmıştı. Adolf Hitler liderliğindeki Naziler, Büyük Almanya projelerinin bir parçası olarak bölgeyi ilhak etmeye çalıştılar. Nazi Almanyası'nı kontrol altına almak ve bir Avrupa savaşından kaçınmak amacıyla Fransa ve Birleşik Krallık liderleri Eylül 1938'in sonlarında Münih'te Hitler ile bir araya geldiler.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi

Çekoslovak hükümetini görmezden gelerek, liderler Sudetenland'ı Almanya'ya devretme konusunda bir anlaşmaya vardılar. Hitler, Almanya'nın Avrupa'da hiçbir toprakta emelleri olmayacağına söz verdi.

Tarihin bize anlattığı gibi, memnun etme politikası Hitler'i Nazi saldırganlığından vazgeçiremedi. Nitekim Münih toplantısından aylar önce, daha büyük bir Avrupa çatışması için daha geniş askeri hazırlıklarla birlikte Çekoslovakya'yı işgal etme planlarını onaylamıştı. Mart 1939'da Almanya, Çekoslovakya'nın geri kalanını da işgal etti.

Ağustos 1939'da, Naziler Polonya'yı işgal etmeye hazırlanırken Hitler'in elinde başka bir diplomatik numara daha vardı. Hükümeti, Joseph Stalin ve Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa'yı paylaşmaya yönelik iki ülke arasında gizli bir anlaşmayı içeren bir saldırmazlık paktı imzaladı. Ancak Hitler, anlaşmayı yalnızca geçici bir önlem olarak görüyordu, zira Nazi ideolojisi uzun zamandır Sovyetler Birliği'nin bazı kısımları da dahil olmak üzere Doğu Avrupa topraklarını kapsayacak Büyük Almanya idealini benimsiyordu. Sonuç olarak, anlaşmaya yalnızca Sovyetler Birliği'ne yönelik Alman saldırısı ve 22 Haziran 1941'de başlayan Barbarossa Harekatı hazırlıklarına dair istihbarat raporlarına ve diğer kanıtlara inanmayı defalarca reddeden Stalin kanmış görünüyor.

ymum
Tahran'ın merkezinde, hizmette olan İran balistik füzelerini tasvir eden ve Farsça “İsrail bir örümcek ağından daha zayıftır” yazan bir reklam panosu, 15 Nisan 2024 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre geçmişteki dersler göz önüne alındığında, ABD'nin İran'a karşı eyleminin korkunç sonuçları olabilir. Askeri saldırılar düzenlemek için bir kamuflaj olarak görüşmelerin kullanıldığı İran örneği göz önüne alındığında, herhangi bir hükümet, hatta ABD'ye karşı sınırlı bir düşmanlığı olan bir hükümet bile neden diplomatik görüşmelere katılsın ki? Örneğin Kuzey Kore, Trump yönetimi de dahil olmak üzere ABD yönetimleri ile gelecekte herhangi bir diplomatik görüşmede bulunmaya meyilli olur mu? Bilhassa İsrail'e olan mutlak desteği göz önüne alındığında, ABD'nin dürüst bir aracı olduğu fikri uzun zamandır sorgulanırken, bugünkü eylemleri bu fikri tam anlamıyla paramparça ediyor.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi. İkinci döneminde ise yakın çevresi pozisyonlarını neredeyse yalnızca Trump'a olan mutlak sadakatleri sayesinde koruyor. Yönetiminin hem içeride hem de uluslararası alandaki yaklaşımı, gittikçe Trump'ın kişisel değerlerini yansıtıyor.