NYT: Trump çift sayıları sevdiği için 16. haftada kürtaj yasağını destekliyor

Eski ABD Başkanı kampanya süresince kürtajla ilgili kamuoyu açıklaması yapmadı

Reuters
Reuters
TT

NYT: Trump çift sayıları sevdiği için 16. haftada kürtaj yasağını destekliyor

Reuters
Reuters

Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, 16. haftadan itibaren kürtajın yasaklanmasına sessizce destek verdiği fakat danışmanlarına Cumhuriyetçi Parti önseçimleri bitene kadar görüşlerini kendisine saklamak istediğini söylediği bildirildi.

Haberi ilk aktaran New York Times oldu. Yayın kuruluşuna göre Trump, yasağı üç istisna dışında savunuyor: tecavüz, ensest veya annenin hayatının kurtarılması için gerektiği vakalarda. Gazete bu bilginin "Trump'ın müzakereleri hakkında doğrudan bilgi sahibi olan iki kişiden" geldiğini belirtiyor.

Trump'ın sözcülerinden Karoline Leavitt, The Hill'e yaptığı açıklamada şöyle dedi: 

Başkan Trump'ın atadığı Anayasacı güçlü federal yargıçlar ve Yüksek Mahkeme yargıçları, başkalarının 50 yılı aşkın süredir yapmaya çalıştığı şeyi yapıp Roe-Wade kararını iptal ederek bu kararı alma yetkisini eyaletlere geri verdi.

Leavitt bu haber için "yalan haber" dedi. The Independent, Trump'ın kampanya ekibiyle temasa geçti ancak henüz yanıt alamadı.

Eski ABD Başkanı federal düzeyde kürtaj yasağı öneren ilk Cumhuriyetçi politikacı değil. Eski Başkan Yardımcısı Mike Pence, bir grup muhafazakar Hıristiyan'a yaptığı konuşmada 15 haftadan itibaren kürtajın yasaklanmasına desteğini dile getirmişti. 2022'de ABD Senatörü Lindsey Graham ise 15 haftadan itibaren federal yasağa izin verecek bir yasa tasarısı sunmuştu.

Yine de eski başkan, bir aday seçilmeden önce sosyal muhafazakarları yabancılaştırma ihtimaline yönelik endişelerini dile getiriyor. Trump'ın bir ekip üyesine çift sayı olduğu için 16 haftalık yasak fikrini sevdiğini söylediği bildirildi.

Söylendiği üzere bir üyeye "Çift sayı. 4 ay oluyor" demiş.

Şimdiye kadar Trump'ın bu konuda halihazırda ne düşündüğüne dair çok az şey biliniyordu. The New York Times'a göre Trump, önerdiği üç istisnayı kabul etmediklerini öğrendiğinde başkan yardımcısı adaylarını hemen reddederek Cumhuriyetçilerin bu zihniyetle seçim kaybetmeye devam edeceğini öne sürüyor.

Öte yandan Trump'ın ABD Yüksek Mahkemesi'ne atadığı üç muhafazakar yargıç, bu işleme erişimi anayasal hak haline getiren dönüm noktası niteliğindeki 1973 tarihli Roe-Wade kararının bozulmasına katkı sağlamıştı.

Eski başkan önerdiği yasağın kürtaja kısıtlama getirmeyen eyaletleri hedef alacağını söyledi. Halihazırda 14 eyalet bu işlemi bir dereceye kadar yasaklamış durumda.

Trump'ın hayatı boyunca bu işlemle ilgili düşüncelerinin gelgitli olduğu ve görüşlerinin siyasi eğilimlere göre değiştiği anlaşılıyor. Florida'nın 6 haftadan itibaren kürtajı yasaklamasını yakın zamanda eleştiren Trump, muhtemel bir seçmene "hâlâ seçimleri kazanması gerektiğinden" tam bir yasağın garantisini veremeyeceğini söylemişti.

Eylülde NBC'ye verdiği bir röportajda Cumhuriyetçilerin, seçmenlerin zihniyetine göre bir sınır belirlemesi gerektiğini belirtmişti.

Trump "Olacak şey şu; kaç hafta ya da kaç ay tanınacağına karar vereceksiniz" demişti.

Halkı mutlu edecek bir sayı bulacaksınız.

2016'daki seçimlerde yarışırken, kürtaj yaptıran kadınların cezai kovuşturmaya tabi tutulabilmesi gerektiğini öne sürerek "Bir tür ceza olmalı" diyen Trump, daha sonra bu görüşünden geri adım atmıştı.

Independent Türkçe



Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
TT

Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)

İbrahim Hamidi

ABD ve Fransa'nın sponsorluğunda İsrail ile Hizbullah arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının metnine göre Lübnan bir dönüm noktasının eşiğinde. Bu doğum sancıları cumhuriyetin kanının tazelenmesine mi, yoksa yeni üçüncü ya da dördüncü bir cumhuriyetin doğuşuna mı yol açacak?

Bu, el-Mecelle'nin Aralık ayı sayısının kapak haberi ve ateşkesten senaryolar, ordunun rolü, Hizbullah yenilgisinden sonra Şiilerin geleceği, mültecilerin geri dönüşü ve toplum mühendisliğine kadar konuyu her yönüyle ele alıyoruz.

Lübnan, 60 günlük ateşkes, Hizbullah ile İsrail'in güneyden çekilmesi, boşluğu Lübnan ordusu ile BM’ye bağlı UNIFIL güçlerinin doldurması, her iki taraftan da yerinden edilenlerin geri dönmesi, Meclis'in cumhurbaşkanını seçmek için toplanması, başbakanın atanması, hükümetin kurulması ve yeniden imar ile karşı karşıya bulunuyor.

Aylarca süren müzakereler ve bir yılı aşkın süredir Gazze için sürdürülen “destek savaşı”nın ardından gelen anlaşma uygulanırsa, ülke, cumhuriyetin temellerine dönüşe ya da yeni bir doğuşa tanık olacak. Lübnan Cumhuriyeti, şu anda bildiğimiz mezhepçi kotaların öncesinde, Fransız Mandası döneminde doğmuştu. İlk anayasa hazırlanıp 1926 yılında Katolik hukukçu Şarl Debbas cumhurbaşkanı seçildiğinde doğdu. O dönemde başbakanlık da Maruni Hıristiyanların elindeydi.

Bazıları, Birinci Cumhuriyet'in 1926'da doğduğuna ve 1943'te cumhurbaşkanı seçilen Şeyh Bişara el-Huri’ye kadar bir dizi Hıristiyan cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğine inanıyor. Huri Sünni olan başbakanı Riyad el-Sulh ile ittifak kurdu ve ikisi birlikte, cumhurbaşkanlığını Marunilere, başbakanlığı Sünnilere ve meclis başkanlığını Şiilere tahsis eden sözlü bir ulusal uzlaşının temelini attılar. Saib Selam'ın anılarında, 1943'te Sabri Hamada’nın Şii olduğu için değil, en yaşlı milletvekili olduğu için yasama organının başına getirildiğini söylediğine de dikkat çekelim.

Bu nedenle pek çok kişi Birinci Cumhuriyet'in ulusal sözleşme ile doğduğuna inanıyor ve kendisi 21 Kasım 1943'teki bağımsızlık ilanına da tanıklık etti. Birinci Cumhuriyetin 1926 Anayasası ile değil de 1943 yılında doğduğunu düşünürsek, bu cumhuriyet 1975 yılında iç savaşın başlamasıyla mı yıkıldı yoksa savaşın sonuna ve 1989'daki İkinci Cumhuriyet'in başlangıcı olan Taif Konferansı’na kadar mı devam etti?

Birinci cumhuriyet 1943'ten 1975'e, ikincisi 1975'ten 1989'a ve üçüncüsü o zamandan bu yana mı?

Adı ne olursa olsun, mevcut cumhuriyetin belki de en belirgin özelliği, Taif Anlaşması’nın Hıristiyan cumhurbaşkanı pahasına Sünni başbakanı güçlendirmesiydi. Başbakan Refik Hariri'nin 2005'te suikasta kurban gitmesiyle sona eren Suriye varlığını kabul etmesiydi. Temmuz 2006 savaşı ve Hizbullah’ın İran'ın nüfuzunu genişletmek için ülke içinde ve bölgesel olarak artan rolü ile sonuçlanmasıydı.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya?

Zafer sloganları bir yana, Hizbullah'ın büyük bir yenilgiye uğradığı tartışılamaz. Zira Lübnan süreci Gazze sürecinden ayrıldı. İsrail, aralarında Hasan Nasrallah'ın da bulunduğu askeri ve sembolik liderlerini öldürdü, iletişim ve liderlik yapısını dağıttı. 1701 sayılı kararın uygulanmasını, Litani Nehri'nin arkasına çekilmeyi, dahası belki de bir İsrail tampon bölgesinin oluşturulmasını, silah tedarikinin kesilmesini ve füze üretiminin engellenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Bunlara bir de Hizbullah’ın kuluçka ortamının ödediği muazzam insani ve ekonomik bedel ekleniyor.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya? Netanyahu, (bu sayımızda ona da özel bir dosya ayırdığımız) ABD başkanı seçilen Trump ile olan ilişkisinden ve Beyaz Saray'ın başına geçmeden önce “savaşları bitirmesi” için ona verdiği “armağan”dan destek alarak şunlarda ısrar ediyor; Hizbullah'ın kendisini yeniden silahlandırmamasını veya askeri yapısını yeniden inşa etmemesini garanti altına almak için Lübnan'da bir gözetim mekanizması kurulması, en büyük düşman olan İran'ın denetim ve “maksimum baskı” altında tutulması. Odağını özellikle Gazze Şeridi'ne kaydıran İsrail, Lübnan’da herhangi bir ihlal ile başa çıkılmaması durumunda Lübnan'a müdahale etme olanağına sahip olmak istiyor. Tel Aviv bu “haktan” vazgeçmezken, Hizbullah ve Lübnan da bunu kabul edemez.

Milisler ve rejimler bir noktada buluşmaktadır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır

Burada şu sorular ortaya çıkıyor; bu durum Lübnan'da siyasi olarak nasıl ifade bulacak? Eski siyasi sözleşmenin yeniden canlandırılmasında veya yenisinin formüle edilmesinde bölgesel ve uluslararası güçlerin rolü nedir? Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın Haziran 1967 savaşından sonra çıkıp “yenilgiyi” kabul etmesi gibi, Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım da neden çıkıp yenilgiyi kabul etmekte gecikti? Neden Hizbullah ve İran'a sadık olanlar yaşananları bir “zafer” veya “direniş” olarak değerlendirmekte ısrar ediyor?

Herhangi bir savaşın insani ve ekonomik maliyeti konusunda devlet ile milislerin farklı davrandıkları doğru, ancak devletler ile örgütlerin zaman ve tarihle ilişkilerinde farklı oldukları da doğrudur. En tehlikelisi ise milislerin ve rejimlerin bir noktada buluşmasıdır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır.

Kapak konusu olan Lübnan dosyası ve Başkan Donald Trump'ın seçilmesi ve bunun Ortadoğu ve dünyadaki yansımalarına ilişkin özel dosyaya ek olarak, Aralık sayısında siyaset, ekonomi, bilim ve kültür üzerine yazılar, analizler ve röportajlar da yer alıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.