Dexit: Almanya ‘yeni Britanya’ mı oluyor?

Almanya için Alternatif Partisi: Aşırılığın yükselişi Avrupa Birliği'nin ekonomik geleceğini tehdit ediyor

2022 yılında Avrupa Birliği'nin (AB) gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 24,9'unu oluşturan Almanya, AB'nin en büyük tüketici pazarı konumunda bulunuyor. (Reuters)
2022 yılında Avrupa Birliği'nin (AB) gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 24,9'unu oluşturan Almanya, AB'nin en büyük tüketici pazarı konumunda bulunuyor. (Reuters)
TT

Dexit: Almanya ‘yeni Britanya’ mı oluyor?

2022 yılında Avrupa Birliği'nin (AB) gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 24,9'unu oluşturan Almanya, AB'nin en büyük tüketici pazarı konumunda bulunuyor. (Reuters)
2022 yılında Avrupa Birliği'nin (AB) gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 24,9'unu oluşturan Almanya, AB'nin en büyük tüketici pazarı konumunda bulunuyor. (Reuters)

1990'ların başında tanık olunan hızlı uluslararası dönüşümlerin ortasında, Avrupa milliyetçiliğini güçlendirmek ve 1993'te Avrupa Birliği'ni (AB) doğuran ekonomik entegrasyonu sağlamak için güçlü çağrılar ortaya çıktı. Bu, entegre bir finansal ve ekonomik model oluşturmak için onlarca yıldır süren çabaların sonucuydu. Euronun 1999 yılında ortak para birimi olarak benimsenmesi bu modeli tamamladı ve euro AB’nin sembolü haline geldi.

Ancak bundan yıllar sonra AB’nin önünde zorluklar birikmeye başladı. Bunlardan en dikkate değer olanı Britanya'nın Ocak 2020'de AB’den resmi olarak ayrılmasıydı.

Bugün AB'den çıkış çağrısı yapan Almanya için Alternatif Partisi (AfD) gibi aşırı sağcı partilerin yükselişiyle temsil edilen bu büyük meydan okuma, Dexit (Birleşik Krallık'ın AB’den çıkışı için kullanılan Brexit teriminin uyarlaması) adı verilen hamleyle yeniden canlanabilir. Bu, özellikle Avrupa'nın en büyük ve dünyanın üçüncü büyük ekonomisinin tanık olduğu protesto ve grevlerin ardından bu çağrının geniş yankı bulması nedeniyle Almanya'yı ön plana çıkardı.

Ekonomi ‘bulanık sularda’ yüzüyor

Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck'in açıklamasına göre, Alman ekonomisi ‘bulanık sularda’ yüzüyor. Alman hükümetinin 2024 yılı büyüme tahmini yüzde 1,3'ten yüzde 0,2'ye revize edildi.

Alman ekonomisi, devam eden enflasyon, yüksek enerji fiyatları ve zayıf dış talep nedeniyle 2023 yılı sonunda yüzde 0,3 daralırken, G7 ülkeleri arasında geçtiğimiz yıl ekonomik daralma yaşayan tek ülke Almanya oldu.

Almanya Merkez Bankası (Bundesbank), dış talebin zayıfladığını, tüketicilerin harcamalarında temkinli olduğunu ve artan finansman maliyetlerinin yatırımları sınırlamaya devam edebileceğini belirterek, Almanya ekonomisinin geçen yılın son çeyreğinin ardından bu yılın ilk çeyreğinde de daralma göstererek teknik resesyona girebileceğini bildirdi.

Habeck, enerji yoğun sanayileri Rus gazına bağımlı olan ülkesindeki duruma ilişkin açıklamasında oldukça açık sözlüydü. Habeck, Putin'in Ukrayna'ya karşı topyekûn savaşı ve Rus gazı ithalatına getirilen yasağın ardından Almanya'nın ‘çok özel bir durumla’ karşı karşıya kaldığını söyledi.

Almanya, gazının yüzde 55'ini Rusya'dan ithal ediyordu, ancak Moskova'nın doğu Ukrayna'daki Rusya yanlısı iki ayrılıkçı bölgenin bağımsızlığını tanıması, Berlin'in Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattını askıya almasına yol açtı. Bu, Almanya için olduğu kadar Rusya için de hayati bir proje. Söz konusu projenin, yıllar içinde ABD ile Almanya arasında ve ayrıca Rusya ile Ukrayna arasında anlaşmazlıklara yol açtığı da unutulmamalı. Bu proje, son yıllarda tedarik kaynaklarını çeşitlendirmeye başlayan Almanya'ya Rus gaz arzını iki katına çıkaracaktı.

Habeck ayrıca, Almanya'nın ihracata bağımlılığının, onu küresel ticaret kalıplarındaki değişikliklere karşı savunmasız hale getirdiğini ve Alman ekonomisinin daha genel yapısal sorununun işçi eksikliği olduğunu açıkladı. Habeck, “Göçmen işçiler olmazsa Alman ekonomisi çökecek” uyarısında bulundu.

Almanya, 2020 ve 2021'de Kovid-19 salgınının yıkıcı ekonomik etkilerine AB'deki tüm komşularından daha iyi dayandı. Bunun nedeni büyük ölçüde kendisine sunulan mali alan ve büyük cari işlemler fazlasıydı (2020'de 232 milyar euro ve 2021'de 266 milyar euro). Cömert ekonomik teşvik paketleri ve kısa vadeli esnek çalışma programları, işsizlik oranını 2021 yazında sadece yüzde 5,7 seviyesinde tuttu.

Pandemi kısıtlamalarının hafifletilmesi ve hizmet sektörünün toparlanması, Almanya’nın 2021'de reel gayri safi yurt içi hasılasının (GSYİH) yüzde 2,8 büyümesine yol açtı. Ancak Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının etkileri, 2022'de GSYİH büyümesinin yüzde 1,9 ile beklenenden düşük olmasına sebep oldu.

Almanya için Alternatif Partisi (AfD) nedir?

Aşırı sağ, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Alman siyasi sistemine benzeri görülmemiş bir meydan okuma oluşturan AfD’yi doğurdu. Geleneksel partileri kaygılandıran, iç istihbarat kaygılarını gündeme getiren, Almanya'nın ve AB'nin geleceğini tehdit eden bu parti nedir?

Alman siyaset sahnesinde son zamanlarda göçmen karşıtı AfD’nin popülaritesinde gözle görülür bir artış görüldü. Parti, kamuoyu yoklamalarında Olaf Scholz liderliğindeki üç partili koalisyonun önünde ikinci sırada yer aldı. Kamuoyu yoklamaları, partinin Alman kamuoyunda yüzde 18 ila 23 arasında destek aldığını gösteriyor. Bu da partinin nüfuzunda gözle görülür bir artışı yansıtıyor.

dfev
Almanya için Alternatif Partisi (AfD), Brexit teriminden esinlenerek Dexit olarak bilinen ve AB’nin geleceğini tehdit eden bir hamleyle Almanya’nın AB'den çıkmasını talep ediyor. (Reuters)

Bu gelişmeler, partinin AB'ye yönelik gelecek stratejisine ilişkin iç tartışmalarının ışığında ortaya çıkıyor. AfD, Alman toplumunun bazı kesimlerinde göçle ilgili artan memnuniyetsizlik hissinden ve Almanya'nın savaşın Ukrayna'daki yansımalarına ilişkin korkularından yararlandı. Kendisini ülkeyi dış tehlikelerden koruyabilecek bir parti olarak sundu. Küresel ekonomik krizin sonuçlarından, özellikle de yüksek enflasyon oranından ve artan enerji maliyetlerinden de yararlanan AfD, bunları mevcut hükümetin politikalarına bağladı. AfD’nin Almanya'nın iç ve dış politikasında köklü değişikliklere yol açabilecek yaklaşan seçimlerde önemli bir rol oynaması bekleniyor.

Sert saldırı: Avrupa Birliği ‘başarısız bir proje’

AfD, Almanya'nın doğusundaki Magdeburg şehrinde düzenlediği konferansta AB'ye sert bir saldırı başlattı ve AB’yi reform yapılamayan ‘başarısız bir proje’ olarak nitelendirdi. Yüzlerce parti delegesi, AB'nin iklim değişikliği ve göç gibi temel sorunları ele alma konusundaki başarısızlığını doğrulayan ve ortak para birimini (euro) kategorik olarak reddettiğini ifade eden açık bir metni kabul etti. Ayrıca, Avrupa'nın geleceğine ilişkin vizyonunu da sundu ve ‘AB’ye üye devletlerin egemenliğini koruyan yeni bir Avrupa ekonomik topluluğu’ kurulması çağrısında bulundu.

AfD Eş Başkanı Alice Weidel, partisinin 2021 Almanya federal seçimlerinde oyların yüzde 10,3'ünü aldığını belirterek, gelecek seçimleri kazanması halinde AB'den ayrılma konusunda referandum talep edeceğini söyledi.

Ekonomik felakete karşı güçlü uyarı

AfD’nin çağrıları, Alman hükümeti ile ekonomi uzmanları tarafından kategorik olarak reddedildi ve bunun ülke için feci sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarıda bulunuldu.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, AfD’nin planlarına şiddetli bir saldırı başlattı ve AB’den ayrılmaya yönelik herhangi bir hareketi Avrupa ve Almanya'da olabilecek ‘en büyük servet yok edici’ olarak nitelendirdi. Scholz ayrıca, İngiltere'nin dört yıl önce AB’en ayrılmasının İngiltere'yi ekonomik bir felakete sürüklediğine dikkat çekti.

Almanya Maliye Bakanı Christian Lindner da Almanya'nın AB’den ayrılmasının feci sonuçlara yol açacağı konusunda uyardı. AB ortak pazarının, Avrupa'nın en büyük ekonomisi olan Almanya için büyük önem taşıdığını vurguladı.

AB’den ayrılığı, ağırlıklı olarak ihracata dayalı bir ekonomi için mümkün olan en kötü senaryo olarak nitelendiren Lindner, Alman halkını, hükümetin tüm politikalarıyla aynı fikirde olmasalar da AB'den ayrılmanın risklerini anlamaya çağırdı. Lindner ayıca, AB’nin Almanya'nın zenginliğinin temeli olduğunu ve ihmal edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Almanya'nın en büyük iş dünyası lobi grubu olan Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm ise “Birleşik Krallık'taki meslektaşlarımla konuştuğumda hiçbir zaman Brexit'ten yana olmadıklarını ve halen karşı olduklarını söylüyorlar” dedi. Russwurm, Almanya'nın, Avrupa ortak pazarı ve ortak para biriminden en fazla yararlanan ülkelerden biri olduğuna dikkat çekti.

Avrupa Ekonomi Enstitüsü ise AB’den olası bir çıkıştan kaynaklanacak ekonomik kayıplar konusunda uyarıda bulundu. Enstitünün Berlin'deki ofisinin müdürü Kont Bergmann, Almanya'nın AB'den ve euro bölgesinden ayrılması halinde GSYİH’nin yaklaşık yüzde 10'unu kaybedeceğini söyledi. Bergmann, İngiltere'nin AB'den çıkışının fiili sonuçlarına ilişkin bir araştırmaya göre, bunun aynı zamanda Alman ekonomisinin yılda 400 ila 500 milyar euro arasında maddi kaybı olacağı anlamına geldiğini söyledi.

dfv
AfD, AB'ye sert bir saldırı başlattı ve AB’yi reform yapılamayan ‘başarısız bir proje’ olarak nitelendirdi. (Reuters)

Ancak Weidel bu endişeleri reddetti ve İngiltere'nin AB’den çıkışını ‘Almanya için bir model’ olarak nitelendirdi. AfD’nin AB'de reform yapmaya ve ‘demokratik açığı’ ortadan kaldırmaya çalışacağını belirten Weidel, “Eğer bu işe yaramazsa tıpkı Britanya'nın yaptığı gibi karar verme işini halka bırakmalıyız” ifadesini kullandı.

Almanya Japonya'yı geçti!

Bundesbank'ın, Almanya'nın zayıf dış talep, devam eden tüketici ihtiyatı ve yurt içi yatırımlardaki düşüş nedeniyle resesyona girebileceği yönündeki uyarısına rağmen, Almanya yakın zamanda Japonya'yı geride bırakarak dünyanın üçüncü büyük ekonomisi haline geldi. Bunun temel nedeni Japon yeni değerindeki keskin düşüş. Japonya'nın nominal GSYİH'si geçen yıl 4,2 trilyon dolara ulaştı. Bu da yaklaşık 591 trilyon Japon yenine tekabül ediyor. Almanya'nın GSYİH'si ise 4,4 trilyon dolara, yani 4,5 trilyon euroya ulaştı.

AB anlamını yitirecek

Alman ekonomisi 2022'de AB'nin GSYİH'sinin yüzde 24,9'unu oluşturuyordu. Almanya aynı zamanda AB'nin en büyük tüketici pazarı, ABD'nin Avrupa'daki en büyük ticaret ortağı ve altıncı en büyük ihracat pazarıdır. Ticaret hacmi, tüketici sayısı ve AB'nin merkezindeki coğrafi konumu, onu birçok Amerikan şirketinin Avrupa ve küresel genişleme stratejilerini oluşturmaya çalıştığı temel taşı haline getiriyor. Almanya ayrıca 2023 yılında doğrudan yabancı yatırım için Avrupa'nın en çok aranan destinasyonu oldu. Avrupa istatistik verilerine göre, Almanya, AB’nin toplam bütçesinin yüzde 21,2'sini oluşturan 30,3 milyar eurodan fazla yatırım yapıyor.

Medya, Weidel'in, Almanya'nın AB'den ayrılacağına ilişkin tehditlerinin gerçekleşmesi halinde, bunun AB'nin ölümü anlamına geleceğini yazdı.

Konrad-Adenauer-Stiftung tarafından yapılan kamuoyu yoklaması, AB'ye güçlü destekleriyle tanınan Almanların birlik fikrini güçlü bir şekilde desteklediğini gösterdi.

Siyasi analist Jarko Bohovski, Almanya'nın AB'den olası çıkışının gerçekçi olmayan bir senaryo olduğunu, ancak bu gerçekleşirse AB'nin Almanya olmadan yola devam etmesinin zor olacağını söyledi. Bohovski, “Almanya’nın AB’den çıkışı, Slovakya, Macaristan ve belki de Polonya gibi ülkelerde bu tür eğilimleri güçlendirecek. Genel olarak AB bir biçim olarak kalabilir ama anlamını yitirecektir” ifadelerini kullandı.

Uzun zamandır AB'nin omurgası görevi gören Almanya, ekonomik istikrarın sağlanmasında önemli bir rol oynuyor. Bu, Aralık 2023'te 54,3 milyar euro değerinde mal ithal ederken, 67,5 milyar euro değerinde mal ihraç etmesi nedeniyle AB ülkeleriyle olan büyük ticaret fazlasında açıkça görülmektedir. 13,2 milyar euroya ulaşan bu fazla, Almanya'nın güçlü ihracatı yoluyla AB içindeki ekonomik büyümeyi teşvik etme yeteneğini yansıtıyor.

Almanya'nın AB'den çıkmasının hem Almanya'ya hem de AB'ye ciddi zararlar vereceğine şüphe yok. AB’den çıkış, Almanya’nın ortak pazara erişimini kaybetmesine sebep olacak. Ayrıca ihracatını engelleyecek ve istihdamı tehdit edecek. Aynı zamanda bir yatırım hedefi olarak çekiciliğini kaybedecek. Tedarik zincirlerinde aksamalar, siyasi nüfuzunun aşınması ve çok daha fazlasıyla karşı karşıya kalacak. AB ise en büyük ekonomisini kaybedecek. Bu da GSYİH’nin düşmesine, Almanya'nın bütçeye katkısının azalmasına, ekonomik ve mali istikrarın istikrarsızlaşmasına yol açacak.

Acaba Almanya ve AB'nin bu sonuçlara katlanma kapasitesi var mı?



Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
TT

Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)

Çin, 600 yıl aradan sonra deniz gücüne yeniden açılıyor. Coğrafi konumu gereği hem kara hem deniz ülkesi olarak sınıflandırılan Çin’in kara sınırları 14 ülke ile 22 bin 117 kilometre, deniz sınırları ise 18 bin kilometre uzunluğunda.

15. yüzyılda Çin, yaklaşık 300 savaş gemisinden oluşan en büyük donanmaya sahipti (günümüzde bu sayı 370). O dönemde Çin’in denizlerdeki hâkimiyeti tartışmasızdı; hem Pasifik hem de Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olarak öne çıkıyordu. İlginç olan, o dönemin deniz komutanı Zheng He’nin Han etnisitesinden olmamasıydı. Müslüman ve Moğol kökenli olan Zheng He, o dönemde Hac görevini de yerine getirmişti. Zheng He’nin okyanus seferlerinin amacı halkları boyunduruk altına almak değildi. Seferler daha çok vergi toplamak ve kültürel alışverişi sağlamak üzerine kuruluydu; gemilerinde askerlerin yanı sıra tercümanlar ve doktorlar da bulunuyordu.

O dönemde okyanuslar, sömürgeciliği kolaylaştıran bir araç değil; uygarlıkları birbirine bağlayan bir köprü işlevi görüyordu. Ancak bu, gücün kullanılmadığı anlamına gelmiyordu; güç, ‘yumuşak güçle’ birlikte var oluyordu. Zheng He, son seferinde hayatını kaybetti ve cenazesi denize bırakıldı. Onun ardından Ming Hanedanı, denizlerdeki etkinliğini azaltma kararı alarak kuzeyden gelebilecek Moğol tehlikesine odaklandı.

dfrgt
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)

Dünya değişti ve Çin birçok krizden geçti; özellikle Batı’nın ve komşusu Japonya’nın yol açtığı ‘Aşağılanma Yüzyılı’ bu dönemin en çarpıcı örneklerindendi. Bu süreçten sonra Napolyon’un sözleri gündeme geldi: “Çin uyuyor, bırakın uyusun; çünkü uyandığında dünyayı sarsacak.”

Çin, zamanla kıyı savunması veya ‘önleme yoluyla caydırma stratejisi’ (Green Navy-Denial) anlayışından uzaklaşarak, uzak mesafelerde operasyon yapması öngörülen ‘mavi su donanması’ (Blue Navy) stratejisine geçti.

Stratejik etki

Çin’in güçlü bir deniz gözüne sahip olması mantıklı görünüyor. Çünkü deniz güvenliği ve deniz geçiş noktalarının (Choke Points) kontrolü hâlâ büyük ölçüde Amerikan donanmasının insafına bağlı. Bu durum özellikle Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı için geçerli. Çin, enerji ihtiyacının yüzde 80’ini bu boğaz üzerinden karşılıyor ve toplam ticaretinin yüzde 66’sı da buradan geçiyor. Bazı strateji uzmanlarına göre Çin, bu sıkışmış durumdan iki yolla çıkmaya çalışıyor: Birincisi, ABD ile deniz rekabeti; ikincisi ise Kuşak ve Yol Girişimi’ne dayalı strateji. Söz konusu girişim, Çin’i Amerikan deniz hâkimiyetinden kurtarırken, aynı zamanda ülkeyi en önemli rakibi Rusya’nın insafına bırakıyor. Peki Çin, ulusal güvenliğini bir rakibinin eline bırakmayı kabul edecek mi?

b
Mayıs 2024'te gizli bir yerde yapılan denemeler sırasında Çin’in üçüncü uçak gemisi Fujian'ı gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

ABD’nin Büyük Okyanus’taki stratejisi, Çin’i coğrafi olarak kuşatma üzerine kurulu. Bu strateji, güney Japonya’dan Tayvan üzerinden Malezya’ya uzanan Birinci Ada Zinciri (First Island Chain) ve temel ağırlık merkezi olarak Guam Deniz Üssü’ne dayanan İkinci Ada Zinciri’ne dayanıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’ı ana topraklara katmayı 2027 yılı için öngörüyorsa, Çin donanmasının buna uygun araçlara sahip olması gerekiyor; bu araçların başında uçak gemileri geliyor.

Fujian uçak gemisi

Çin’in üçüncü uçak gemisi, diğerlerinden farklı olarak tamamen Çin yapımı ve üstün teknolojiye sahip. Gemide, uçakları fırlatmak için elektromanyetik (Electromagnetic) katapult sistemi kullanılıyor. ABD’nin çoğu uçak gemisinin aksine nükleer enerjiyle çalışmıyor, ancak katapult sistemi bakımından USS Gerald R. Ford ile benzerlik gösteriyor. Gemide 50’den fazla uçak barındırılabiliyor; bunlar arasında hayalet uçaklar, erken uyarı uçakları (örneğin KJ-600) ve çok sayıda insansız hava aracı (İHA) da bulunuyor. Uçak gemisi, yakıt ikmali yapmadan denizde 45 gün boyunca görev yapabiliyor.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Japonya Başbakanı Sanae Takaichi, 28 Ekim 2025 tarihinde Tokyo'da düzenlenen ABD-Japonya ticaret anlaşmasının imza töreninde (Reuters)

Zayıflıklar ve sınırlamalar

Askeri uzmanlar, Çin’in bu başarısını son derece önemli buluyor; çünkü uçak gemisine sahip olmak, bir ülkenin küresel düzeydeki konumunu ve gücünü yansıtıyor. 21. yüzyıldaki savaşlarda bunun tersinin kanıtlanması mümkün olsa da, uçak gemisi Çin’e sahillerden uzak denizlerde ileri düzeyde varlık gösterme imkânı sağlıyor. Üzerindeki uçaklar sayesinde hızlı bir askeri müdahale olanağı da sunuyor. Bu uçak gemisi, diğer iki gemiyle birlikte Tayvan çevresinde görev yaptığında, ABD’nin deniz planlarını ve bölgedeki diğer ülkelerin stratejilerini zorlayabilir. Ancak gemi tek başına çalışamıyor; bunun için deniz üslerine ihtiyaç var ve Çin’in çevresindeki birçok ülke ile deniz sınırı sorunları bulunduğundan bu üsler mevcut değil. Buna ek olarak, deniz savaşları konusundaki deneyim ve birikim de kritik bir faktör. 1775’te kurulan ABD donanması, özellikle 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde yaklaşık 249 yıl boyunca tecrübe kazandı. ABD’nin 11 uçak gemisi bulunuyor; hepsi nükleer enerjiyle çalışıyor ve özellikle toplu operasyonlar, hızlı konuşlanma ve uygulama gibi kabiliyetlere sahip. 21. yüzyılda ise teknoloji hızla ilerlediği için, uçak gemisinin korunması büyük önem taşıyor; zira gemiler büyük ve hareketleri nispeten yavaş.

Güvenlik ikilemi

Güvenlik ikilemi şu prensibe dayanıyor: Güvenliğini artırdıkça, başkasının güvenliğini tehdit edersin. Bu nedenle, yeni bir tehdide uyum sağlamak için kendi güvenliğini geliştirmek gerekir. Kendi güvenliğini artırdığında ise diğerinin güvenliği tehlikeye girer ve o da güvenliğini yeniden güçlendirmek zorunda kalır; süreç böyle devam eder. Çin’in uçak gemisi Fujian da bu prensipten muaf değil; gemi, özellikle Tayvan çevresinde Doğu Asya’daki stratejik dinamikleri hareketlendirdi.

thy
Güney Kore'nin Busan kentindeki bir deniz üssünde bulunan USS George Washington uçak gemisi (Arşiv – EPA)

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’ye, Çin’in Tayvan’a saldırması hâlinde nasıl bir tutum izleneceği sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Bu, varoluşu tehdit eden bir durumdur.” Japonya’nın 2015 Güvenlik Yasası’na göre bu ifade, kaçınılmaz bir askeri karşılık anlamına geliyor. Coğrafyanın jeopolitiği belirlemesi, Japonya’nın 14 bin 125 adadan oluşması, deniz hatlarının ulusal güvenlik açısından yaşamsal olması ve ülkenin Birinci Ada Zinciri’nin en kritik düğüm noktası konumunda bulunması nedeniyle, Çin’in Tayvan’ı ele geçirme girişimi hem Japonya’nın ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturacak hem de hayati deniz hatlarını tehlikeye atacaktır. Örneğin Japonya, sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 99’unu deniz yoluyla ithal ediyor; çünkü deniz, en ucuz ve en etkili güzergâh.

Bu nedenle, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşılık Japonya, özellikle seyir füzeleri ve hipersonik füzeler başta olmak üzere silah envanterini modernize etmeye başladı. Uzmanlara göre, eğer bir çatışma çıkarsa bu savaş büyük ölçüde deniz merkezli olacak.

Aynı çerçevede, Çin’in deniz gücü modernizasyonu nedeniyle ABD de Pasifik’teki ana askeri ağırlık merkezi olan Guam Deniz Üssü’nü, 360 derece kapsama sağlayan hava savunma sistemleriyle güçlendirdi.

Çin’in yaklaşımının, Mao Zedong’un ‘kalem ve silah’ doktrinine dayandığı belirtiliyor. Buna göre ‘kalem’, ulusal ve uluslararası kamuoyunu hazırlamak için; ‘silah’ ise kalemin yetersiz kaldığı noktada devreye girmek için kullanılıyor. Aynı zamanda Çin, büyük düşünür Sun Tzu’nun ‘düşmanın stratejisini hedef alma’ ilkesine dayanarak doğrudan çatışmadan kaçınan bir yöntem izliyor. Bu bağlamda Pekin, ‘salami stratejisi’ yerine ‘cabbage stratejisini’ benimsiyor. Cabbage stratejisi, elde edilen her kazanımın sağlamlaştırılması ve geri döndürülemez biçimde bir sonrakine geçilmesine dayanıyor.

Ancak bütün bu teorik analizlere rağmen asıl yanıt sahada verilecek. Dolayısıyla kritik soru şu: Çin ordusu ve donanması muhtemel savaş sahnesi için gerçekten hazır mı?

*Bu makale Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından kaleme alındı.


Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
TT

Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)

Ukrayna'ya karşı savaşan ABD vatandaşı Russell Bentley'in ölümünden sorumlu tutulan 4 Rus askere hapis cezası verildi.

Donetsk'in Kremlin'in kontrolündeki bölgesinde görülen duruşmada karar dün açıklandı.

Mahkeme, Binbaşı Vitaliy Vansitaski ve Teğmen Andrey Iordanov'un askeri rütbelerini sökerek ikisine de 12 ay hapis cezası verdi. Çavuş Vladislav Agaltsev 11 yıl, olaya karışan diğer bir askerse işlenen suçu gizlediği gerekçesiyle 1,5 yıl hapis cezası aldı.

Açıklamada, 63 yaşındaki Bentley'nin geçen yıl Ukrayna'nın Donetsk'e düzenlediği saldırıya ilişkin görüntülerden bir belgesel hazırlarken Rus askerlerince 'ajan sanılarak' gözaltına alındığı belirtildi.

Askerlerin, "Donbas Kovboyu" diye de bilinen ABD vatandaşının kafasına çuval geçirip onu zorla arabaya soktuğu belirtildi.

Bentley'nin ağır darp ve işkence sonucu yaşamını yitirdiği aktarıldı. Rus askerlerin cesedi ortadan kaldırmak için arabanın bagajına yerleştirip aracı patlattığı ifade edildi.   

Russell Bentley'in Moskova kontrolündeki Ukrayna topraklarında ölümü Rusya'da tepki yaratmıştı.

"Teksaslı" diye de anılan Amerikan vatandaşının, Ukrayna ordusunun Donetsk'teki Petrovski bölgesine geçen yıl 8 Nisan'da düzenlediği topçu saldırısının ardından kaybolduğu bildirilmişti.

Eşi Lyudmilla da Bentley'nin Rus ordusuna ait 5. Tank Tugayı'ndaki askerler tarafından kaçırıldığını söyleyerek serbest bırakılmasını istemişti.

2014-2017'de Donetsk'teki Kremlin yanlısı ayrılıkçıların safına katılarak Vostok Taburu'nda Ukrayna'ya karşı savaşan Bentley, 2021'de Rusya pasaportu da almıştı. 

Bentley, tabura katılmak için GoFundMe üzerinden topladığı 2 bin dolarla Rusya'ya gitmişti.

BBC, Bentley'nin Rusya'daki radikal solcu "Sut' vremeni" (Zamanın Özü) hareketinin parçası olduğunu da yazmıştı. Rus milliyetçiliğiyle komünizm düşüncesini merkez alan hareket, Sovyetler Birliği'ni yeniden diriltmeyi amaçlıyor.

Independent Türkçe, Guardian, CBS News


Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
TT

Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)

New York Times'ın (NYT) Meksika ya da ABD yönetimlerinde geçmişte çalışmış veya hâlâ görev yapan 9 kişiye dayandırdığı haber, iki ülke arasındaki uyumsuzluğu ortaya koydu. 

ABD'nin güney komşusunu topraklarında diplomat kisvesi altında faaliyet gösteren istihbaratçılara karşı uyardığı ancak Meksika'nın bu kişileri sınır dışı etmediği bildirildi. 

Mart 2022'de ABD'li General Glen VanHerck'in "Meksika, dünyada en fazla Rus ajanına sahip olan ülke" dediği, dönemin Meksika lideri Andres Manuel Lopez Obrador'un bu iddiayı "Bizde böyle bir bilgi yok" diye yanıtladığı hatırlatıldı. 

Ancak o sırada iki ülkenin bu konu hakkında defalarca bilgi alışverişinde bulunmuş ve Lopez Obrador'un doğrudan uyarılmış olduğu belirtildi. 

Amerikan gazetesinin kaynakları, Meksika'daki Rusya Büyükelçiliği'nde çalışan 25'e yakın ajandan oluşan bir liste CIA tarafından iletilse de bu kişilerin sınır dışı edilmesi için hiçbir girişimde bulunulmadığını öne sürdü. 

Amerikalı yetkililer, Meksika'nın turistik bir yer olmasına ve ABD'ye yakınlığına işaret etti. Rus ajanlarının Meksika'da buluşup ABD topraklarında edindikleri istihbaratı gizlice paylaşmalarının bu sayede kolaylaştığını dile getirdiler.

NYT, Rusya'nın Meksikalıları ABD ve Avrupa devletleriyle karşı karşıya getirme çabaları konusunda Birleşik Krallık ve Fransa'nın da Meksika'yı uyardığını bildirdi. 

Meksika'daki ABD Büyükelçiliği'ne Rusya'nın faaliyetlerini gözlemlemekten sorumlu bir kişinin atandığı, benzer bir şekilde Fransa'nın da dezenformasyona odaklanan bir kişiyi görevlendirdiği vurgulandı. 

Rusya Büyükelçiliği ise ajan iddialarını reddederek Meksika'yla iyi ilişkilere sahip olduğunu bir e-postayla NYT'ye iletti. 

NYT iki hafta önce yayımladığı bir başka haberde de Rusya'nın Meksika'daki dezenformasyon çalışmalarını son iki yılda artırdığını bildirmişti. 

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla gazeteye konuşan kaynaklar, dezenformasyon kampanyasının Sputnik ve RT gibi Kremlin'e ait medya kuruluşları tarafından yürütüldüğünü ileri sürmüştü. 

Özellikle ABD'nin en büyük ticaret ortağı olan Meksika'nın hedef alındığı aktarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, NDTV