Doğu Lübnan'ın bombalanması İsrail savaşının genişleyeceği korkusunu artırıyor

İsrail uçaklarının Baalbek bölgesinde bombaladığı yerlerden biri. (AP)
İsrail uçaklarının Baalbek bölgesinde bombaladığı yerlerden biri. (AP)
TT

Doğu Lübnan'ın bombalanması İsrail savaşının genişleyeceği korkusunu artırıyor

İsrail uçaklarının Baalbek bölgesinde bombaladığı yerlerden biri. (AP)
İsrail uçaklarının Baalbek bölgesinde bombaladığı yerlerden biri. (AP)

İsrail'in dün (Pazartesi), Hizbullah'ın Lübnan'ın doğusundaki ana kalesi olan Baalbek kenti civarını hedef alması, Tel Aviv ile Hizbullah arasında, Aksa Tufanı Operasyonu ve Hizbullah'ın güney Lübnan cephesini Gazze'ye destek ve yardım cephesine dönüştürme kararıyla birlikte şiddetlenen savaşın gidişatında önemli bir değişiklik teşkil etti.

İsrail'in, dört aydan uzun bir süre önce çatışmalar başladığında her iki tarafın da bağlı kaldığı sözde ‘angajman kurallarını’ ilk kez ihlal etmemiş olmasına rağmen, Baalbek'in hedef alınması, çatışmaların ülkenin güneyiyle sınırlı kalmasının ardından her an herhangi bir bölgesinin hedef alınmasından her zamankinden daha fazla korkan Hizbullah tabanı için sembolik bir anlam taşıyor.

Hizbullah'ın, İsrail'in ‘aşırılığı’ olarak adlandırdığı duruma ‘uygun yanıt’ verme tehdidine rağmen hâlâ ‘kısıtlama’ politikasına bağlı kaldığı açık görünüyor.

Savaşın genişlemesi endişeleri

Eski milletvekili emekli Tuğgeneral Şamil Rukoz, “İsrail, operasyonlarını Baalbek'i hedef alacak şekilde genişleterek, tehditlerini eylemlerle birleştiriyor. Bu, Hizbullah’ın olağandan daha büyük bir tepki vermesini ve dolayısıyla Tel Aviv'in gerilimi artırmasını gerektirecek” dedi. Rukoz, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Hizbullah’ın şu ana kadar kendini sınırlama politikasına bağlı kaldığını ancak hassas bir bölgeye yapılacak saldırının, genişleyen bir savaşa sürüklenebilecek büyük kayıplara yol açabileceğini” belirtti. Rukoz, şu ifadeleri kullandı:

Beyrut'un güney banliyölerinin hedef alınması, bizi yalnızca Hizbullah’ın vurucu alanları ve hedefleriyle sınırlı kalmayıp Lübnan ekonomisine kaynak oluşturan kurum ve fabrikaları etkileyecek bir savaşa her zamankinden daha da yaklaştırabilir.

İsrail provokasyonu

Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Dr. Hilal Haşan ise “İsrail'in Baalbek'i hedef alarak Hizbullah'ı her zamankinden daha fazla kışkırtmaya çalıştığını ve diğer yandan Hizbullah'ın barış günlerinde her zaman bahsettiği stratejik dengeyi önerdiğini” söyledi. Haşan, “Hizbullah’ın, İsrail’in Baalbek'i hedef almasına cevap olarak Hayfa'yı hedef almak yerine sınır topraklarına birkaç füze ve bazı yerleşimlere birkaç top mermisi fırlattığını görüyoruz” dedi. Şarku’l Avsat’a değerlendirmelerde bulunan Haşan, ‘İsrail’in bir tuzak kurduğunu ve Hizbullah’ın bu tuzağa düştüğünü, bu nedenle güney banliyölerinin yeniden hedef alınmasının artık ihtimal dışı olmadığını ve büyük çaplı bir savaşın kaçınılmaz olarak yaklaştığının netleştiğini’ düşünüyor.

Haşan sözlerini şöyle sürdürdü:

Tel Aviv şu anda Hizbullah altyapısını vuruyor ve liderlerini hedef alarak hareketi felce uğratmaya çalışıyor. Ayrıca Gazze'de ateşkes sağlansın ya da sağlanmasın, İsrail güçlerinin çoğu tarama ve temizleme operasyonlarının yapıldığı Gazze Şeridi'nden çekilmiş durumda. Bu nedenle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bugün Lübnan'daki Hizbullah'a karşı askeri operasyonları her an genişletebilir ve aslında yaptığı da bu.

Direniş ateşi

Diğer yandan Hizbullah’ın Lübnan Temsilciler Meclisi’ndeki Direnişe Sadakat Bloğu’nun üyesi Milletvekili Hasan Fadlallah, “Baalbek'e veya başka herhangi bir bölgeye yönelik saldırının yanıtsız kalmayacağını ve yanıtın direniş tarafından uygun şekilde verileceğini” doğruladı. Fadlallah, “Düşman, Lübnan'ı, Gazze'de ateşkes olsa dahi saldırıları durduramayacağı yönünde tehdit etti. Onlara, direniş ateşinin yandığını, ülkemize yapılacak her türlü saldırıya göğüs germeye devam edeceğini, bunu sizden önce gelen savaş bakanlarına ve ordu komutanlarına sormanız gerektiğini söylüyoruz” ifadelerini kullandı.

Hizbullah üyelerinden birinin cenaze töreni sırasında konuşan Fadlallah, şu ifadeleri kullandı:

Düşman, Baalbek ve diğer bazı bölgeleri hedef aldığı gibi saldırılara devam ederek prestijini yeniden kazanabileceğini düşünüyor. Çünkü bu sabah başına gelenleri (İHA’nın düşürülmesi) bu yolla telafi ettiğine inanıyor. Ancak İsrail düşmanının bu ısrarına direniş de gereken cevabı verecek. Bu onun ahdi, taahhüdü ve sözüdür. Savaşçılarının aklı ve elleri ile yenilik yapacak. Havada, karada ve denizde ülkemizi hedef alan her saldırıya uygun karşılık verecek.

Fadlallah, sözlerini şöyle noktaladı:

Siyonistlerin ısrarı bizi asla geri çekilmeye itmeyecek, aksine kararlılığımızı ve direniş seçeneğine olan bağlılığımızı artıracaktır.



Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
TT

Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)

Siyasi analizde, sonuçlara varmak için göstergeleri izlemek gerekir. İran Dini Lideri'nin rejimin kurucusu Humeyni’nin ölüm yıldönümü sırasında yaptığı son konuşmadan ve Umman Sultanlığı aracılığıyla Tahran'a sunulan son Amerikan teklifinden, iki taraf arasında kapsamlı olmayıp geçici olsa bile bir anlaşmaya varma olasılığının yüksek olduğu söylenebilir. Hem de Umman himayesinde yapılan dördüncü tur görüşmelerden bu yana Tahran ve Washington arasında görülen keskin görüş farklılıklarına rağmen. Farklılığın sebebi İran'ın daha önce uranyumu 2015 nükleer anlaşmasında kabul edilen aynı seviyede, yani yüzde 3,67 oranında zenginleştirme hakkını tanıyan Amerikan pozisyonunda değişiklik olarak gördüğü son açıklamalar. Amerikan pozisyonunun, İran'ın nükleer programı barışçıl olduğu sürece zenginleştirme prensibini tamamen reddetme yönünde değiştiğini görüyoruz. Buna göre Tahran'ın uranyum zenginleştirme hakkı yok ve nükleer yakıtı yurtdışından ithal edebilir. Bu konu, sorunun çözümüne dair olumlu bir atmosfer oluşturmakta başarısız olan beşinci tura kadar uzanan görüşmelerin ilerlemesinin önündeki en büyük engeldi. Bu arada İran, kendi topraklarında kurulacak ve Suudi Arabistan ile BAE’nin de dahil olacağı bölgesel bir uranyum zenginleştirme kompleksi önerisinde bulundu; böylece topraklarında uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sürdürebilir, nükleer yakıta erişimini sürdürebilir ve komşularına karşı iyi komşuluk gösterebilir.

Öte yandan, ABD tarafının da İranlılara sunulan ve Tahran’ın kendisine yanıt olarak birkaç mesaj verdiği bir teklifi var. Bu teklif, Tahran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması, ABD'ye ilave olarak İran, Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap ülkelerinden oluşan bölgesel bir nükleer enerji birliği kurulması çağrısını içeriyor. Daha sonra Umman Sultanlığı'nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın gözetiminde bölgesel bir uranyum zenginleştirme tesisi kurulmasını önerdiği söylendi. Washington, Umman'ın teklifini kabul etti ve bu ortak uranyum zenginleştirme tesisinin İran dışında bulunmasını istedi. Axios sitesi, ABD'nin, programını askıya alması karşılığında İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını tanıdığını, topraklarında yüzde 3’e kadar uranyum zenginleştirilebileceğini kabul ettiğini bildirdi. Tahran bölgesel zenginleştirme tesisi teklifini kabul edebilir, ancak bu, onun için yurt içindeki zenginleştirme faaliyetlerine bir alternatif olmayacaktır. Kaldı ki tesisin yurt dışında değil, kendi topraklarında bulunmasını istiyor.

Amerikan pozisyonunun yüzde 3 zenginleştirme etrafında dönmesi durumunda, bunun Washington'un pozisyonundan geri adım attığı anlamına geldiği iddia edilebilir. Washington, önceki iki görüşme turunda İran'ın topraklarında zenginleştirme faaliyetlerini sürdürmesini engellemekte ve yurtdışından nükleer yakıt ithal etmesinde ısrar etmişti. Bu nedenle, Tahran'ın küçük bir oranda bile olsa ülke içinde zenginleştirmeye devam etmesi, bir yandan Washington ile yaptırımları kaldıracak, diğer yandan ABD'nin topraklarında uranyum zenginleştirme hakkını tanımasını garantileyecek bir anlaşmaya varana kadar, orta yol olarak kabul edebileceği bir teklif olacaktır.

Dolayısıyla Amerikalıların önerdiklerine ve İran'ın cevabına göre, altıncı turun yakında yapılması ve daha sonra bir anlaşmaya varılması muhtemel. Amerikan teklifi, ABD'nin uranyum zenginleştirmenin tamamen durdurulması talebi ile İran'ın ülke içinde zenginleştirmeyi sürdürme ısrarı arasındaki uçurumu küçültecek bir uzlaşma olabilir. Hal böyle iken, İran Dini Lideri Ali Hamaney neden iki gün önce buna karşı çıkan ve Washington'a düşmanca yanıt veren, İran'ın pozisyonundan geri adım atmadığını vurgulayan açıklamalar yaptı? Konuşmasında, “Ülkesinin tam bir nükleer yakıt döngüsüne sahip olmakta başarılı olduğunu, nükleer endüstrinin sadece enerji için olmadığını, aynı zamanda tüm endüstrilerin temeli ve ulusal bağımsızlığın sembolü olduğunu, uranyum zenginleştirmenin nükleer meselenin anahtarı olduğunu ve İran'ın düşmanlarının zenginleştirmeyi kontrol altına almak istediklerini” söyledi. Hamaney böylece bir yandan ülkesinin anlaşma için can atmadığını ve ülkenin en yüksek otoritesinin buna bir ölçüde karşı çıktığını göstermeye çalıştı. Diğer yandan, bu konuşma içeriye dönüktü, çünkü Tahran'ın topraklarında uranyum zenginleştirme hakkından mahrum bırakılmayı reddettiğini duyuruyordu. Böylelikle Tahran, Donald Trump'ın sunduğu teklifi kabul etse bile, Dini Lider'in muhalif konuşması tekliften birkaç gün önce yapılmış olacaktı. Trump’ın teklifi uranyumu 2015 anlaşmasındakine yakın düşük bir seviyede zenginleştirmeyi içerdiğinden, Tahran, bunu İran direnişi karşısında Washington'un geri çekilmesi ve teklifin onu içeride zenginleştirme hakkından mahrum bırakmadığı şeklinde pazarlayabilir.

Konuşma ayrıca İran ve Washington'un kamuoyu önünde düşmanca açıklamalar yapma, ancak perde arkasında, aralarındaki boşlukları kapatmak için anlaşma ve ardından bunu açıklama alışkanlığının çerçevesine girebilir. Tahran'a ABD’ye pozisyonunda geri adım attırmakla övünme fırsatı verecek olan Trump, İran zihniyetini ve nükleer meselenin nasıl bir ulusal gurur meselesi, ulusal kimlik ve egemenliğin bir parçası olduğunu incelemiş olmalıydı. Öyle ki hükümet, öğrenciler için nükleer tesislere okul gezileri düzenliyor. Tahran rejimi ayrıca yaptırımlara ve kısıtlamalara rağmen ileri nükleer teknoloji seviyelerine ulaşma yeteneği ile övünüyor. Bu nedenle İran, topraklarında uranyum zenginleştirmekten mahrum bırakılmasını reddederdi. Yine özellikle bir yandan bilimsel ve nükleer ilerlemenin bir sembolü olduğu, diğer yandan da kendisinden vazgeçmesinin Washington veya Tel Aviv’in kendisine yönelik askeri bir saldırısını kolaylaştıracağına inandığı bir kart olduğu için yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyumundan vazgeçmeyi reddederdi.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarfından Independent Arabia sitesinden çevrilmiştir.