İki asırlık istihbarat ve durmadan büyüyen vahşilik

Britanya, günümüze kadar varlığını sürdüren en eski modern casusluk aygıtını kurmasıyla tanınıyor.

MI6 olarak da bilinen İngiliz Gizli İstihbarat Servisi'nin genel merkezi (EPA)
MI6 olarak da bilinen İngiliz Gizli İstihbarat Servisi'nin genel merkezi (EPA)
TT

İki asırlık istihbarat ve durmadan büyüyen vahşilik

MI6 olarak da bilinen İngiliz Gizli İstihbarat Servisi'nin genel merkezi (EPA)
MI6 olarak da bilinen İngiliz Gizli İstihbarat Servisi'nin genel merkezi (EPA)

Tarık Ali

Dünyadaki hiçbir modern devlet, ne kadar güçlü ya da zayıf olursa olsun, istihbarat teşkilatı olmadan yaşayamaz. Her ne kadar bu fikir tamamen yeni gibi görünmese de eski halklar ve uluslar, özellikle casusluk, haber iletimi, komplo kurma vs. ile ilgili olan ilkel istihbarat biçimlerine güvenmişlerdir. Ancak bu biçimler Roma İmparatorluğu'ndan Osmanlı İmparatorluğu'na kadar hızlı bir gelişme gösterememiştir.

İlk tuğla

İlk organize haliyle istihbarat fikri, 1800'lerdeki ilk Fransız Bonapartist döneminde ortaya çıkmıştır. Jean-Jacques Rousseau’nun (1712-1778) toplumsal sözleşme teorisi sonraki yüzyıllarda ulusların şeklini ve örgütlenmesini yaratmış, Rousseau'nun teorisi kibarlık ve pasifizmle dolu olsa da; Fransız Devrimi’ne ilişkin fikirleri, bireylerin devlet tarafından korunmaları karşılığında bazı özgürlüklerinden vazgeçmeleri gerektiğini açıkça ifade ediyordu.

Bu koruma sadece sınırlarda savaşan bir ordu tarafından yapılmayacaktı. Aynı etik teori farkında olsun ya da olmasın küresel istihbaratı da kristalize etti.

En eski istihbarat sevisi

Bugün dünya çapında sürekliliği olan en eski modern istihbarat servisi, eski İngiliz Gizli İstihbarat Servisi'nin rahminden doğan İngiliz İstihbarat Servisi'dir (MI6/1909). Diğer yandan geçen yüzyılın ortalarına kadar pek çok ülkenin en azından gizli casusluk aygıtları kullanmış olması dikkate değer bir husustur.

Bu ya da başka herhangi bir teşkilatta memur veya ajan olabilmek için bir bireyin istisnai psikolojik, fiziksel, bedensel, sosyal ve entelektüel niteliklerden daha fazlasına sahip olması gerekir. Belki de testlerinin en önemli noktaları, kişinin değişkenlik yeteneği ile özetlenebilir. Bu, herhangi bir güvenlik teşkilatının adamları için en zor görev olarak kabul edilen casusluk da dahil olmak üzere, koşulların dayattığı her türlü farklı ve yeni çalışma ortamına uyum sağlama yeteneğidir.

Ayrıca kişi, kendisine verilen görevi en iyi şekilde yerine getirebilmesini sağlayacak daha yüksek dereceleri öğrenme ve elde etme ayrıcalığına da sahip olmalıdır. Zira bazen bir istihbarat görevlisinin siyaset bilimi, hukuk, suç psikolojisi, medya ve tabii ki diğer alanlarda derece alması gerekebilir.

Diğer ana özellikler

İstihbarat camiasının bir üyesi, duygularını ve izlenimlerini kontrol etmede çok bilgili olmalıdır. Ayrıca teşkilat içinde ve dışında, ofislerinde ve toplumda, ülke içinde ve gönderildiği ülkelerde uyum sağlamada son derece esnek olmalıdır. Çünkü bazen bir istihbarat teşkilatı mensubunun müzakerelerdeki tek bir hatası savaşa, yabancılaşmaya veya ayrıcalıkların kaybedilmesine ve geniş anlaşmazlıklara yol açabilir.

Herhangi bir teşkilatın üyelerinin profesyonelleşmesinde, sürekli siyasi, sosyal ve demografik okuma yapmanın yanı sıra yetki alanlarına giren ülkelerin kültürünü, nasıl ve ne zaman susulacağını öğrenmek gibi daha fazla görevi yerine getirmek gereklidir.

Çeşitli istihbarat okulları ve acımasız hapishaneler

Bir istihbaratçının akredite olabilmesinin belki de en önemli koşullarından biri güvenlik, kriminal ve siyasi soruşturmaya ilişkin içgüdüleridir. Bu alanda dünyada birçok istihbarat ekolü öne çıkmaktadır. Belki de en belirgin ve çarpıcı olanı İkinci Dünya Savaşı sırasında Adolf Hitler'in Propaganda Bakanı olan Joseph Goebbels'in ekolüdür. Goebbels, Üçüncü Reich'ın acımasızlığına rağmen, bilgi elde etmede psikolojik işkencenin fiziksel işkenceden çok daha önemli olduğuna inanıyordu ve bu konuda bir ilkti.

FOTO: İsrail Ofer Cezaevi (AFP)
İsrail Ofer Cezaevi (AFP)

Bu vaka o dönemde nispeten benzersizdir. Zira ABD'den Çin'e kadar dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, tutuklulardan bilgi almak için ölümle sonuçlanabilecek doğrudan şiddet kullanmıştır. Bu durum Ebu Gureyb (Irak - ABD kuvvetlerine aitti), Guatemala ve Alcatraz (ABD), Evin (İran), Stanley (Hong Kong), Kamp 22 (Kuzey Kore), Ofer (İsrail), Petak Adası (Rusya), Nairobi (Kenya) ve Gitamara (Ruanda) cezaevlerinde de açıkça görülmektedir.

Bu hapishanelerde itirafların alınması, tüm vahşetine rağmen, keyfi olarak yapılmamaktadır ve bu da istihbarat çalışmalarının bir başka özüdür. Çünkü eğitimli ajanlar onlarca işkence yöntemine sahiptir. Bu da onların dövüş sanatları, bilgi toplama ve taktik yöntemler konusundaki eğitimlerinin bir başka önemli parçasıdır. Elektrikli sandalye ve diğerlerinin en acımasız işkence yöntemleri olduğuna inanılabilir, ancak gerçekte daha iğrenç başka yöntemler de vardır.

İşkence teknikleri yeniden gözden geçirildi

Bu yöntemler arasında tutukluyu sinirleri bozulana kadar günlerce bembeyaz bir odada tutmak ya da günlerce yanında damlayan bir su musluğu bırakmak, uyumasını engellemek ve kişinin duyduğu korkuyu istismar etmek gibi istihbaratın son on yıllardaki gelişiminin geride bıraktığı daha pek çok yöntem yer almaktadır.

Söz konusu işkence yöntemlerinin yanı sıra, istihbarat görevlisinin kendisi de yaptığı herhangi bir hatadan dolayı her an görev yerinin değiştirilebileceği ve muhtemelen cezalandırılabileceği yönünde yoğun bir psikolojik baskı altında kalır. Bunun ışığında istihbarat teşkilatlarının üyeleri arasında, en azından gelişmiş olanlarında, yeni olan her şeyi öğrenme yarışı çılgınca devam etmektedir.

Bir istihbarat görevlisinin belki de en önemli özelliklerinden biri, kişiliğini ve bilgilerini gizleme, tanımlama ve gizli tutma yeteneğidir. Bunu başarmak için gerekli tüm unsurlara sahip olduğu varsayıldığında, kişisel koruma sorumluluğu da kendisine düşer.

Nerede eğitiliyorlar?

Her ülke istihbarat personelini eğitmek için en uygun yeri seçerken, başlangıç ve deneysel aşamada en uygun ortam, kendi ülke sınırları içinde, okullarda, kamplarda ve yaklaşılması yasak olan ve ulusal düzeyde güvenlik dokunulmazlığına sahip özel ve genellikle gizli tesislerdir.

Daha sonraki aşamalarda, güvenlik ve enformasyon sektöründe ortak çalışmalar yürütmek, deneyim alışverişinde bulunmak ve becerilerden faydalanmak üzere önceden yapılan güvenlik anlaşmaları uyarınca personel dost ülkelere gönderilir. Sovyetler Birliği dağılmadan önce Doğu Asya, Arap ve Ortadoğu ülkelerine bunu sağlamış, Çin de daha sonra benzer bir görevi üstlenmiştir. Tabii ki ABD de bu çizgiye gelerek diğer Arap istihbarat servislerini ve bunun yanı sıra bahsedilebilecek en önemli teşkilat olan Mossad’ı eğitme görevini üstlenmiştir.

İstihbarat servislerine örnekler

İsrail'in üç ana istihbarat servisi vardır: Askeri İstihbarat Dairesi (AMAN), Dış İstihbarat Servisi Mossad, İç İstihbarat Servisi Şin-Bet.

Mossad, İsrail sınırları dışında gizli güvenlik çalışmaları yürütmekle görevlidir ve 1949 yılında, Arap-İsrail çatışmasının erken bir aşamasında kurulmuştur. Teşkilat, iç gücü ve dost ya da düşman ülkelerde yüzlerce gizli ve bazen aleni operasyon gerçekleştirmesini sağlayan yapısının gücü nedeniyle dünyanın en tehlikeli istihbarat servislerinden biri olarak kabul edilir.

İsrail'in yanı sıra Mısır'ın da üç istihbarat teşkilatı vardır: Cumhurbaşkanlığına bağlı Mısır Genel İstihbarat Teşkilatı, Savunma Bakanlığı’na bağlı Askeri İstihbarat ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı Ulusal Güvenlik.

FOTO: Suriye güvenlik güçleri (AFP)
Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Suriye'de dört merkezi ve ana istihbarat teşkilatı bulunmaktadır: Devlet Başkanlığı'na bağlı Genel İstihbarat Teşkilatı, İçişleri Bakanlığı'na bağlı Siyasi Güvenlik Dairesi, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Hava İstihbarat Dairesi ve Savunma Bakanlığı'na bağlı Askeri İstihbarat Dairesi. Bunların hepsi pratikte çalışmalarını düzenleyen Ulusal Güvenlik Teşkilatı'na bağlıdır.

Rusya'ya gelince, hakkında bilinenlere göre genellikle sivil işlerle ilgilenen ve geçmişte Devlet Güvenlik Komitesi adı verilen bir üst komiteye bağlı olan Dış İstihbarat Servisi var. Ayrıca faaliyetleri ülke içinde bulunan ve en önemli görevleri arasında casusluğu izlemek, terörizm, sabotaj ve diğerleriyle mücadele etmek olan Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) ve ordunun işleriyle ilgilenen Silahlı Kuvvetler Ana İstihbarat Müdürlüğü bulunmakta.

ABD'de ise dünyanın en güçlü istihbarat teşkilatlarından biri olan ve görevleri yabancı hükümetler, şirketler, bireyler ve dünya çapındaki açık ve gizli faaliyetler hakkında casusluk yapmak ve veri toplamak olan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ile ülke sınırları içinde güvenlik ve hukukun uygulanmasıyla ilgilenen bir iç istihbarat teşkilatı olan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) bulunmaktadır.

Kaybolan deneyimler

Geçtiğimiz yüzyılın, 1960'larda o zamanlar Vedi Haddad tarafından yönetilen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Özel Operasyonlar Birimi de dahil olmak üzere, hiçbir tehlike teşkil etmediği düşünülen teşkilatlar tarafından organize ve beklenmedik istihbarat devrimlerine tanık olduğunu belirtmekte fayda var.

FHKC, özellikle 1968'de bir İsrail uçağının kaçırılması ve ardından 1969'da bir Amerikan yolcu uçağının kaçırılması gibi operasyonlar gerçekleştirebilmiştir. FHKC’nin uçak ve rehine kaçırma girişimleri 1970'te Ürdün'de Kara Eylül olarak bilinen olaylara kadar devam etmiştir.

İlginç deneyimler arasında Suriye'de 1950'lerde Cemal Abdulnasır tarafından Suriye-Mısır birliği (Birleşik Arap Cumhuriyeti) döneminde (1958-1961) istihbarat başkanı, içişleri bakanı ve başkan yardımcısı yapılan subay Abdulhamid es-Serrac'ın yönetiminde faaliyet gösteren İkinci Gizli Büro da yer almaktadır.

Es-Serrac geleneksel anlamda bir suçlu değil, daha ziyade bir seri katildi. Tarihi belgeler, Gizli Büro'nun gözaltı merkezlerine girip de suçlama olmadan bile canlı çıkan kimsenin olmadığını söylüyor. Es-Serrac'ın, korkunç Arap istihbarat düşüncesinin kurucusu, hamisi, kralı ve koruyucusu olduğu söylenir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Avrupa Troykası, İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyma tehdidinde bulundu

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
TT

Avrupa Troykası, İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyma tehdidinde bulundu

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot dün yaptığı açıklamada, Avrupa Troykası’nın (Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya), o tarihe kadar bir nükleer anlaşmaya varılamaması halinde ağustos ayı sonuna kadar İran'a yönelik Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarının otomatik olarak geri getirilmesine yönelik ‘snapback’ mekanizmasını harekete geçireceğini söyledi.

Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Barrot, “Fransa ve ortakları, 10 yıl önce kaldırılan silahlar, bankalar ve nükleer ekipmanlar üzerindeki küresel yasağı yeniden uygulamaya koymakta haklılar. İran'dan güçlü, somut ve inandırıcı bir taahhüt gelmediği takdirde bunu en geç ağustos ayı sonuna kadar yapacağız” ifadelerini kullandı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ise dışişleri bakanları toplantısında ‘İran'ın ele alınacağını’ söyledi. Kallas, “Diplomatik yolu ve müzakereleri yeniden başlatmak bizim çıkarımıza” dedi.

xo9p0
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Brüksel'de düzenlenen AB dışişleri bakanları toplantısının oturum aralarında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (EPA)

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce tarafından yapılan açıklamaya göre, AB dışişleri bakanları toplantısı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Avrupa Troykası'ndaki mevkidaşlarıyla Ortadoğu'da istikrarın desteklenmesi ve İran'ın nükleer silah geliştirememesinin sağlanması konularında telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Avrupa ülkeleri, ekim ayında süresi dolacak olan 2231 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı kapsamında snapback mekanizmasını harekete geçirmekle tehdit ediyor. Bu mekanizma, karar kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde Tahran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasına olanak sağlıyor.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi pazartesi günü yaptığı açıklamada, mekanizmayı harekete geçirmenin ‘yasal dayanaktan yoksun düşmanca bir tedbir’ olduğu uyarısında bulunarak, Avrupalıları taahhütlerini ihlal etmekle suçladı. Bekayi, Avrupalı güçlerin bu adımı atması halinde orantılı bir karşılık verileceği tehdidinde bulundu.

İran medyası, Tahran'ın Moskova ve Pekin'i nükleer anlaşmadan çekildiklerini duyurmaya ikna etmeye çalıştığını ve bu sayede BM Güvenlik Konseyi'nde yaptırımların yeniden uygulanmasına yönelik herhangi bir girişimi engellemek için yasal bir dayanak elde edeceğini belirtti.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi bugün Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ve Çinli mevkidaşı Wang Yi ile Avrupa Troykası’nın nükleer anlaşma kapsamında BM yaptırımlarına otomatik olarak geri dönüş anlamına gelen snapback mekanizmasını harekete geçirmesini engellemenin yolları üzerine istişarelerde bulundu.

Lavrov ve Wang Yi pazartesi günü Pekin'de bir araya gelerek Arakçi'nin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) dışişleri bakanları toplantısına katılmasından önce İran'ın nükleer dosyasını ele aldılar.

Arakçi bugün Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, “Mevcut durumda elbette Çin Dışişleri Bakanı ve Rusya Dışişleri Bakanı ile ikili görüşmeler yapacağız” dedi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı pazar günü, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in İran'ı Washington'un istediği uranyum zenginleştirmesine izin verilmeyecek bir nükleer anlaşmayı kabul etmeye çağırdığı yönündeki haberi ‘yalan’ olarak nitelendirdi.

cdfrgthyu
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin bugün Pekin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) dışişleri bakanları toplantısı çerçevesinde gerçekleştirdikleri görüşmeden (İran Dışişleri Bakanlığı)

ABD merkezli haber sitesi Axios'un dosyaya yakın kaynaklara dayandırdığı haberine göre Putin, İran'a ABD ile uranyum zenginleştirmesini engelleyecek bir anlaşmayı kabul etmesi çağrısında bulundu. Rusya nükleer program konusunda yıllardır İran'ın başlıca diplomatik destekçisi konumunda.

Moskova, İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını kamuoyu önünde desteklemiş olsa da Putin, İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaşın ardından özel oturumlarda daha sert bir tutum benimsedi.

İki kaynak Rusların İsrail hükümetine Putin'in İran'ın uranyum zenginleştirmesi konusundaki tutumu hakkında bilgi verdiğini söyledi. Üst düzey bir İsrailli yetkili, “Putin'in İranlılara bunu söylediğini biliyoruz” dedi. Putin bu tutumunu geçen hafta ABD Başkanı Donald Trump ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı görüşmelerde de dile getirdi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk döneminde İran'a yönelik ABD yaptırımlarının yeniden uygulanmasından bu yana Tahran, 20 yıllık bir stratejik anlaşma yoluyla Moskova’yla ve İran'ın petrol ihracatının yüzde 90'ını satın alan Pekin’le bağlarını güçlendirdi.

Arakçi Telegram üzerinden yaptığı paylaşımda şöyle yazdı: “ŞİÖ yavaş yavaş küresel arenaya açılıyor, yani bölgesel arenayı yavaş yavaş aşıyor… Gündeminde ekonomik, siyasi ve güvenlik alanları da dahil olmak üzere bir dizi farklı konu var.”

Diğer yandan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, hükümetinin ‘tüm ciddiyetiyle bu barışçıl yolu izleyeceğini’ söyledi ve ek ayrıntı vermeden ‘diplomasi penceresinin halen açık olduğunu’ vurguladı.

Pezeşkiyan, “Geleceğe doğru yeni ufuklar açmak için geçmişi eleştirel gözlerle gözden geçirmeliyiz. Bizi daha iyi bir yarına götürecek olan şey, umudu yeniden inşa etmek, öğrenme ve değişme isteği ile anlayış, empati ve rasyonaliteye dayalı yeni bir yoldur... Diplomasi penceresinin açık olduğuna inanmaya devam ediyoruz ve bu barışçıl yaklaşımı kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

Pezeşkiyan sözlerini şöyle sürdürdü: “Savaşın dayattığı büyük sınavda, psikolojik baskılara ve halkımızın karşılaştığı pek çok zorluğa rağmen, İran'ın çağdaş tarihinde halkın katılımının, uzlaşının ve toplumsal uyumun en dikkat çekici tezahürüne tanık olduk. Ülke içinde ve dışında, her eğilimden İranlılar saldırgan düşman karşısında tek vücut oldular.”

İran Cumhurbaşkanı'nın açıklamaları, İran Genelkurmay Başkanı Abdurrahim Musevi'nin İsrail ile 12 gün süren savaş sırasında ülkesinin ‘varlığının ve toprak bütünlüğünün eşi benzeri görülmemiş şekilde tehdit edildiğini’ söylemesinin ardından geldi.

Pezeşkiyan hükümeti, muhafazakâr milletvekillerinin muhalefetine rağmen Batılı güçlerle müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduğunun sinyallerini verdi.

yhu7ı8
ABD ile İran arasında 19 Nisan'da ikinci tur görüşmelerin yapıldığı Roma'daki Umman Büyükelçiliği'nin girişinde bekleyen gazeteciler ve polis memurları (AP)

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi pazartesi günü yaptığı açıklamada, İran ve ABD arasında altıncı tur müzakereler için ‘belirli bir tarih olmadığını’ söyledi. Bekayi, “Diplomasinin ve müzakere yolunun etkinliğini doğrulamadığımız sürece böyle bir yola girmeyeceğiz” dedi.

Arakçi ve ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff nisan ayından bu yana Umman arabuluculuğunda beş tur görüşme gerçekleştirdi. Daha sonra İsrail 13 Haziran'da İran'a saldırı başlattı ve ABD'nin İran'ın üç nükleer tesisini bombaladığı 12 günlük bir savaşı tetikledi.

Tahran ve Washington arasında yeni bir müzakere turunun 15 Haziran'da yapılması gerekiyordu, ancak savaş nedeniyle iptal edildi.

İran Dini Lideri Ali Hamaney’in uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti pazartesi günü yaptığı açıklamada, ülkesinin uranyum zenginleştirmeyi durdurma şartına bağlanması halinde ABD ile nükleer müzakerelere yer olmadığını söyledi ve böyle bir şartı Tahran'ın bağlı olduğu ‘kırmızı çizgilere’ aykırı olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın İran medyasından aktardığına göre Velayeti, Pakistan İçişleri Bakanı Muhsin Nakvi ile gerçekleştirdiği görüşmede, “Müzakereler zenginleştirmenin durdurulması şartına bağlanırsa kesinlikle gerçekleşmeyecek” dedi.