Nebil Fehmi
Geçmişteki sert eleştirilerimde haklıydım ama bugün aynı objektiflik ve açık sözlülükle, herkese hakkını vermek, Genel Sekreterin Gazze'deki duruma ilişkin gösterdiği cesarete saygı ve takdirlerimi sunmak için yazıyorum.
Diplomatik ve siyasi yolculuğumun büyük bir kısmını uluslararası gelişmeleri bir görevli veya takipçi olarak geçirdim. Büyük savaşların tekrarını önlemek amacıyla esas olarak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tesis edilen Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin, anlaşma ve kuruluşlarının, mevcut en iyi ve uluslararası toplumun genel çıkarlarını en fazla gözeten yöntemler olduğundan emin bir şekilde geçirdim. Çok taraflı ilişki ve düzenlemelerin, birçok ülkenin çıkarlarını dikkate alması nedeniyle ikili ilişkilere kıyasla daha adil olduğuna inandım. Birden fazla ülkeyi bir araya getirmesi ve genel bir çerçeveye, kurallara ve yasalara dayanmaları nedeniyle, orta ve küçük ülkelere daha dengeli bir alan sunduklarından ve bunun da ikili ilişkilerde en büyük ve en zengin ülkeler lehine olan dengesizlikleri kısmen düzelttiklerinden emindim. Bu nedenle katılımcı sayısının çokluğundan ve çıkarlarının çeşitliliğinden kaynaklanan idari zorluklara rağmen onları tercih ettim.
Bu çok taraflı kurumların çalışmalarının, ülkeler arasındaki ilişkilerin gelişiminden veya bozulmasından ve gerilmesinden etkileneceğinden her zaman emin oldum. Ama bu gerilimleri, çok taraflı örgütlerin ciddi olaylarla başa çıkmakta, inisiyatif almakta ve eyleme geçmekte gecikmeleri veya bocalamaları konusunda kabul edilebilir bir gerekçe ve mazeret olarak görenlerle temelde aynı fikirde değilim, aksine bence krizler ve çatışmalar yoğunlaştıkça bu kurum veya kuruluşların görev ve sorumlulukları da artmakta ve önem kazanmaktadır.
Çok taraflı kuruluşların başkanlarının, en iyi ve en zor koşullarda kuruluşlarının bayrağını yükseltmek ve hedeflerine bağlı kalmak konusunda ciddi ve asil bir sorumluluk taşıdığına inanıyorum. Bu kanaatimde, kuruluşların anlaşmalarının ve yönetici ana örgüt olan BM’nin çalışma kurallarının uluslararası ilişkilerin genel kurallarını tanımladığı ve BM genel sekreteri olan başkanına harekete geçmek ve inisiyatif almak için alan tanıdığı gerçeğinden hareket ediyorum.
BM Genel Kurulu'nun her yıllık oturumunun başında, bu görevi üstlenenlerin yani genel sekreterlerin pek çok öneri sunduklarına tanık olduk. Hem de ülkeler bunlar üzerinde anlaşmaya varmadan ve BM’ye bağlı organlar bunlara ilişkin kararlar almadan önce, zira bilindiği gibi genel sekreter, bu inisiyatifleri daha sonra diplomatik çabalarla takip eder. Bu sayede ilgili organların bu inisiyatiflerle ilgili idari kararlar alabilmeleri için en fazla sayıda ülkenin kendilerini benimsemesini sağlamaya çalışır.
Genel sekreterin rolü, sadece bu tür inisiyatifler önermenin ötesine geçerek hassas ve tehlikeli siyasi konuları ve olayları da içerir. BM Anlaşması’nın 99. maddesi, kendisine uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu düşündüğü konuları Güvenlik Konseyi'ne sunma yetkisi verir.
Yani, genel sekreter ve benzeri örgütlerin başkanlarının, üyeler tarafından organların amaçlarını gerçekleştirmek ile yetkilendirildikleri için, konunun önemi ve ciddiyetine yönelik değerlendirmelerine göre inisiyatif alma ve öneriler sunma hakları vardır ve hatta bu onların görevidir. Bu liderlerin, gerekirse üyelere danışmadan önce bile, olaylarla yüzleşme ve tek başlarına hareket etme cesaretine ve bilgeliğine sahip olmaları gerekir.
BM'nin şu anki Genel Sekreteri Antonio'nun BM’de üstlendiği önceki görevlerdeki çalışmalarını takip ettiğimi hatırlıyorum. Görevindeki ilk dönem için yürüttüğü seçim kampanyası sırasında bana şahsen söyledikleri, özellikle de anlaşmazlıkların çözümünde BM'nin siyasi rolünü aktifleştirmeye verdiği öncelik hakkında anlattıkları, uluslararası sistemi daha adil ve dünyadaki tüm ülkelerin çıkarlarını gözetecek şekilde geliştirmeye verdiği önem ilgimi çekmişti.
Guterres'in seçilmesi ile birlikte, Genel Sekreter'in, Trygve Lie ve Dag Hammarskjöld başta olmak üzere uluslararası örgütün ilk on yıllarında bu sorumluluğu taşıyanların çizgisinde hareket etmesini görmeyi sabırsızlıkla bekliyordum. Çünkü çok taraflı kuruluşların başkanlarının rolünün sadece kuruluşları yönetmek değil, aynı zamanda üyelerin kuruluşların yüksek hedeflerine ulaşma konusundaki kararlılıklarına, kural ve uygulamalarına saygı duymalarını sağlayacak şekilde dümeni yönlendirmek olduğu kanaati ve inancındayım. Yani genel sekreter, dünyanın vicdanı ve atan kalbi sayılır ve uluslararası toplumun birinci temsilcisi olması nedeniyle kendisine benzersiz sorumluluklar düşer. Bu toplumun genel çıkarının sorumluluğunu taşır. BM’nin temel hedeflerini ilerletmek amacıyla farklı yönelim ve çıkarlara sahip ülkeler ile başa çıkabilecek siyasi zekaya, ülkeler veya bizzat BM alışılmadık veya kontrolsüz bir yola saptığında rotayı düzeltme cesareti ve cüretkarlığına sahiptir.
Bu açıdan bakıldığında her zaman rasyonel inisiyatif alabilme becerisinin bu pozisyonlarda bulunanların en önemli vasıflarından biri olduğunu düşünmüşümdür. Bu nedenle, geçmişte birden fazla kez, insani ve sosyal konulara odaklandığı ve kişisel olarak siyasi konulara son derece dar sınırlar dışında dalmadığı, açık ve kararlı pozisyonlar almaktan kaçındığı, eyleme dönüşmeyen maliyetsiz anlaşmaları tercih ettiği için BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'i açık ve güçlü bir şekilde eleştirdim.
O dönemdeki sert eleştirimde haklı olduğumu düşünüyorum ama bugün de aynı objektiflik ve açık sözlülükle, herkese hakkını vermek adına ve Guterres'in Gazze'deki duruma ilişkin açık pozisyonlarına, güçlü ve cesur açıklamalarına duyduğum saygıyı ve takdiri belirtmek için yazıyorum.
Başından beri, şiddet kullanımını kınarken bile, 7 Ekim 2023 olaylarının, 70 yıldan fazla süren bir işgal altındaki Filistin halkının uzun süredir çektiği acılar bağlamında bir an olduğunu belirtmeyi ihmal etmedi. İsrail ve diğerlerinden gelen asılsız eleştiriler ve yoğun baskılar karşısında bu tutumundan geri adım atmadı. Derhal ateşkes talep ederek net ve güçlü tutum ve açıklamalarını sürdürdü. Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin maruz kaldığı ağır acıların altını çizdi ve acımasız, insanlık dışı aç bırakma politikasının uluslararası insancıl hukuk kurallarına tamamen aykırı olduğunu vurguladı. Ayrıca Gazze Şeridi’nde güvensiz ve istikrarsız koşullarda çalışan BM kurumlarına da her türlü desteği sağladı.
Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararını kabul etmekte aylarca tökezlemesine rağmen, ateşkes yönündeki açık ve acil taleplerini tekrarlayarak bu tutumunu daha da netleştirdi. Uluslararası toplumdaki çalkantılara ve Güvenlik Konseyi'nin birçok daimi üyesi arasındaki gergin ilişkilere rağmen bu talebini yenilemekte tereddüt etmedi. Ayrıca yaşananlara ve sorunlara ışık tutmak, İsrail'in Refah'ta yeni askeri operasyonlar başlatmasının sonuçları konusunda uyarıda bulunmak, uluslararası toplumu mümkün olan en yüksek miktarda insani yardım sağlamaya teşvik etmek için Refah Sınır Kapısını iki kez ziyaret etti. Ateşkes olmadığı sürece bu yardımın Gazze Şeridi'nin farklı bölgelerindeki vatandaşlara ulaşmayacağını ısrarla tekrarladı.
Arap dünyasından ya da Ortadoğulu olmamasına rağmen bütün bu pozisyonları, ziyaretleri, açıklamaları tekrarladı. BM’nin temel sorumluluklarına bağlı kaldığı ve uluslararası örgütün liderliğini üstlenenlerin sorumluluklarını ve rollerini gereği gibi takdir ettiği için, kendisini tebrik ediyor, teşekkür ediyor, herkesi kendisini örnek alınacak bir pozisyon sahibi olarak görmeye çağırıyorum.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.