Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Olağanüstü halin devreye girmesiyle takımadalarda şiddet ve isyanlar azaldı.

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
TT

Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)

Dört gece boyunca şiddet ve ayaklanmaların yaşandığı Yeni Kaledonya'da durum normale dönmemiş olsa da işler iyiye doğru gidiyor. Perşembeyi cumaya bağlayan gece, son günlerde bölgeye hakim olan şiddet olaylarına tanık olunmaması bunun kanıtı. Bu ise ilk önceliğini kanun ve düzene dönüş olarak gören devlet tarafından benimsenen katılık ve sertlik politikasının bir meyvesi olarak görülebilir.

Paris sertliği seçti

Yetkililer, beş kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına ve 200 milyon euroluk maddi kayba yol açan şiddet olayları ve isyanlarla mücadele etmek amacıyla, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi üzerine, ilk aşama olarak takımadalarda 12 gün süreyle olağanüstü hâl ilan etti.

Ancak Paris'ten gelen bilgiler, hükümetin parlamentodan olağanüstü hâlin bu yaz Fransa'nın ev sahipliği yapacağı Olimpiyat Oyunları sonrasına kadar üç ay süreyle uzatılmasını isteyeceğini gösteriyor.

Olağanüstü hâl, güvenlik güçlerinin başkentteki tüm mahallelerde terör estiren birkaç yüz kişiyi gözaltına almasını sağladı. Macron'un başkanlığında iki kez toplanan Güvenlik ve Savunma Konseyi, isyan karşıtı özel kuvvetlerden oluşan gruplar da dahil olmak üzere bin polis ve jandarma göndererek bölgedeki güvenlik varlığını güçlendirme kararı aldı.

Böylece takımadalardaki güvenlik personeli sayısı bin 700'den 2 bin 700'e yükselmiş oldu. Aynı bağlamda Savunma Bakanlığı da limanlar ve havaalanı gibi hassas merkezlerin korunması için silah ve teçhizatıyla birlikte askeri birlikleri hızla bölgeye gönderdi.

Yargı da mücadeleye dahil oldu. Fransa Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti dün (Cuma) yargı mensuplarına, özellikle de Adalet Bakanlığı'na bağlı savcı ve hakimlere yönelik bir genelge yayınlayarak, isyancılar tarafından işlenen ‘suç ve ihlallere karşı kesin ve sistematik bir tepki’ verilmesi çağrısında bulundu. Genelgede, “Yeni Kaledonya'da kişilere ve mallara karşı işlenen eylemler, kamu düzeninin ciddi şekilde ihlalini teşkil etmektedir. Bu nedenle işlenen suçlara ve olağanüstü hâl hükümlerinin ihlaline karşı kesin, hızlı ve sistematik bir yanıt verilmesi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.

Macron'un destekçileri, özellikle Fransa'nın önümüzdeki ayın 9'unda Avrupa Parlamentosu seçimleriyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, hükümetin isyancılar karşısında zayıflık ve eylemsizlikle suçlanmamak için katılık ve sertlik politikasından başka bir politika benimseyemeyeceğine inanıyor. Hükümetin sorunu, Cumhurbaşkanı Macron'u destekleyen listenin, sık sık yapılan kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin listesinin 16 puan gerisinde olması. Dolayısıyla hükümetin sertlik dışında bir politika izlemesi, seçmenler nezdindeki konumunu zayıflatacak ve hem geleneksel hem de radikal sağ kanada, kendisini eylemsizlikle ve Yeni Kaledonya'daki Fransızları savunamamakla suçlamaları için daha fazla koz verecek.

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Macron ve hükümeti her halükârda eleştiriliyor. Senato'daki Cumhuriyetçiler grubunun başkanı Bruno Retailleau, ‘Fransız devletinin şiddet ve güvensizlik içinde boğulduğunu’ belirtmekte gecikmedi. Ulusal Birlik Partisi lideri ve Avrupa Parlamentosu seçimleri için liste başı olan Jordan Bardella, hükümeti söz konusu sorunu yönetmede ‘sorumsuzlukla’ ve ‘devletin zayıflığını ve yetersizliğini’ göstermekle suçladı.

Hükümet, çok farklı nedenlerle olsa, Sol ve Yeşillerin de suçlamalarından kaçamadı. Muhalefet lideri Jean-Luc Melenchon, hükümeti Kaledonya'da ‘neo-kolonyal bir politika’ yürütmekle suçladı. La Republique Meydanı'nda perşembe akşamı, Kanaklara ve bağımsızlıklarına destek vermek ve hükümetin gerici politikasına karşı bir gösteri düzenlendi.

Fransa'da iki cephe karşı karşıya

Fransa’da şu anda iki cephe karşı karşıya. Birinci cephe, Yeni Kaledonya'yı cumhuriyet çerçevesinde tutmaya kararlı bir tavır sergiliyor. Beyazlar, Fransızlar, Avrupalılar ve bölgeye yeni gelenler zaten bunun uğruna savaşıyorlar. İkinci cephe ise demokratik bir sistem çerçevesinde beyazların hakları ve güvenliğine ilişkin verilen garantilerle, Kanakların bağımsızlıklarını kazanma isteklerine cevap verilmesi çağrısında bulunuyor.

Ortadaki bu sorun açık bir şekilde takımadaların jeo-stratejik ve ekonomik önemini etkiliyor. Dolayısıyla Fransa'ya Güney Pasifik'te siyasi, ekonomik ve askeri varlık sağlayan olgu etkilenmiş oluyor.

Avustralya hariç, bölgedeki küçük adalardan oluşan ülkeler grubu, bölgede olup bitenleri endişeyle izliyor ve tüm taraflar arasında yenilenmiş bir diyalog çağrısında bulunuyor. Paris, Macron ve hükümetine karşı ortaya çıkan ve parlamentonun iki kanadının ayrı ayrı oy kullanarak seçim listelerini, takımadalarda 10 yıldır yaşayanların yanı sıra, 1988 listelerinde isimleri yer almayanları da kapsayacak şekilde değiştirmesinin ardından meydana gelen içinden çıkılmaz krizi demir yumrukla çözemeyeceğini biliyor.

Takımadaların yerli halkı Kanaklar, henüz yürürlüğe girmemiş olan ve iki yasama meclisinin (Senato ve Temsilciler Meclisi) ortak toplantısını gerektiren anayasa değişikliğinin, sonraki seçimlerde seçmen listelerine yeni katılanların oyları nedeniyle siyasi ağırlıklarını zayıflatacağından korkuyor.

‘Bağımsızlık’ hayali

Sorunun temelinde, Kanakların bu değişikliğin bağımsızlık kazanma ve Fransa'dan ayrılma hayallerini öldüreceği korkusu yatıyor. Kanak partileri ayrıca Fransız devletinin Kaledonya dosyasını yönetirken tarafsız davranmadığını düşünmektedir ki bu da hükümetin anayasa değişikliğinin iki kez oylanması için bastırırken, Kanak partilerinin müzakerelere devam etmek için tasarıyı geri çekmesini talep etmesinden anlaşılmaktadır.

Hükümetin istediği, Noumea sokaklarına sükûnet ve düzenin gelmesi koşuluyla, Yeni Kaledonya'daki iki karşıt tarafı yeniden müzakere masasında karşı karşıya oturtmak. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre perşembe günü her iki taraftan da birer Kaledonya temsilcisi, Macron'un başkanlık edeceği uzaktan bir toplantıyı, henüz zamanı gelmediği gerekçesiyle reddetti. Elysee Sarayı'na göre Fransa Cumhurbaşkanı iki tarafla ‘ayrı ayrı’ istişarelerde bulunacak. Başbakan ise olası çıkışları görüşmek üzere, Kaledonya heyetlerini Paris'e davet etmeye çalışıyor.

Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

 Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

Kanaklar için net bir ufuk olmaksızın takımadaları mevcut durumda tutmak, Fransa tarafından tamamen terk edilmek gibi son derece zor olacak görüşünde. 1990'larda ülkedeki iç savaş görüntüsünü ortadan kaldırmayı başaran eski yetkililer, aklıselimin galip gelmesi ve Macron'un iki yasama meclisini ortak toplantıya çağırma tehdidini geri çekmesi çağrısında bulunuyor. Çünkü bu, Kanakların boynuna asılmış bir kılıçtır ve kabul edilmesi zor olacaktır.

Dolayısıyla Kaledonya sorunu, patlamaya hazır bir siyasi durum ve en belirgin özelliği iki karşıt grup arasındaki eşitsizlik olan sosyal durumun iç içe geçmiş unsurlarıyla karmaşık bir hal almakta. Paris, Yüksek Komiseri, ‘isyan hali’ olarak adlandırdığı bu durumu söndürmeyi ve her iki tarafı da tatmin edecek bir çıkış yolu bulmayı başarabilecek mi? Bu sorunun cevabı önümüzdeki haftalarda belli olacak.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”