Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Olağanüstü halin devreye girmesiyle takımadalarda şiddet ve isyanlar azaldı.

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
TT

Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)

Dört gece boyunca şiddet ve ayaklanmaların yaşandığı Yeni Kaledonya'da durum normale dönmemiş olsa da işler iyiye doğru gidiyor. Perşembeyi cumaya bağlayan gece, son günlerde bölgeye hakim olan şiddet olaylarına tanık olunmaması bunun kanıtı. Bu ise ilk önceliğini kanun ve düzene dönüş olarak gören devlet tarafından benimsenen katılık ve sertlik politikasının bir meyvesi olarak görülebilir.

Paris sertliği seçti

Yetkililer, beş kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına ve 200 milyon euroluk maddi kayba yol açan şiddet olayları ve isyanlarla mücadele etmek amacıyla, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi üzerine, ilk aşama olarak takımadalarda 12 gün süreyle olağanüstü hâl ilan etti.

Ancak Paris'ten gelen bilgiler, hükümetin parlamentodan olağanüstü hâlin bu yaz Fransa'nın ev sahipliği yapacağı Olimpiyat Oyunları sonrasına kadar üç ay süreyle uzatılmasını isteyeceğini gösteriyor.

Olağanüstü hâl, güvenlik güçlerinin başkentteki tüm mahallelerde terör estiren birkaç yüz kişiyi gözaltına almasını sağladı. Macron'un başkanlığında iki kez toplanan Güvenlik ve Savunma Konseyi, isyan karşıtı özel kuvvetlerden oluşan gruplar da dahil olmak üzere bin polis ve jandarma göndererek bölgedeki güvenlik varlığını güçlendirme kararı aldı.

Böylece takımadalardaki güvenlik personeli sayısı bin 700'den 2 bin 700'e yükselmiş oldu. Aynı bağlamda Savunma Bakanlığı da limanlar ve havaalanı gibi hassas merkezlerin korunması için silah ve teçhizatıyla birlikte askeri birlikleri hızla bölgeye gönderdi.

Yargı da mücadeleye dahil oldu. Fransa Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti dün (Cuma) yargı mensuplarına, özellikle de Adalet Bakanlığı'na bağlı savcı ve hakimlere yönelik bir genelge yayınlayarak, isyancılar tarafından işlenen ‘suç ve ihlallere karşı kesin ve sistematik bir tepki’ verilmesi çağrısında bulundu. Genelgede, “Yeni Kaledonya'da kişilere ve mallara karşı işlenen eylemler, kamu düzeninin ciddi şekilde ihlalini teşkil etmektedir. Bu nedenle işlenen suçlara ve olağanüstü hâl hükümlerinin ihlaline karşı kesin, hızlı ve sistematik bir yanıt verilmesi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.

Macron'un destekçileri, özellikle Fransa'nın önümüzdeki ayın 9'unda Avrupa Parlamentosu seçimleriyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, hükümetin isyancılar karşısında zayıflık ve eylemsizlikle suçlanmamak için katılık ve sertlik politikasından başka bir politika benimseyemeyeceğine inanıyor. Hükümetin sorunu, Cumhurbaşkanı Macron'u destekleyen listenin, sık sık yapılan kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin listesinin 16 puan gerisinde olması. Dolayısıyla hükümetin sertlik dışında bir politika izlemesi, seçmenler nezdindeki konumunu zayıflatacak ve hem geleneksel hem de radikal sağ kanada, kendisini eylemsizlikle ve Yeni Kaledonya'daki Fransızları savunamamakla suçlamaları için daha fazla koz verecek.

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Macron ve hükümeti her halükârda eleştiriliyor. Senato'daki Cumhuriyetçiler grubunun başkanı Bruno Retailleau, ‘Fransız devletinin şiddet ve güvensizlik içinde boğulduğunu’ belirtmekte gecikmedi. Ulusal Birlik Partisi lideri ve Avrupa Parlamentosu seçimleri için liste başı olan Jordan Bardella, hükümeti söz konusu sorunu yönetmede ‘sorumsuzlukla’ ve ‘devletin zayıflığını ve yetersizliğini’ göstermekle suçladı.

Hükümet, çok farklı nedenlerle olsa, Sol ve Yeşillerin de suçlamalarından kaçamadı. Muhalefet lideri Jean-Luc Melenchon, hükümeti Kaledonya'da ‘neo-kolonyal bir politika’ yürütmekle suçladı. La Republique Meydanı'nda perşembe akşamı, Kanaklara ve bağımsızlıklarına destek vermek ve hükümetin gerici politikasına karşı bir gösteri düzenlendi.

Fransa'da iki cephe karşı karşıya

Fransa’da şu anda iki cephe karşı karşıya. Birinci cephe, Yeni Kaledonya'yı cumhuriyet çerçevesinde tutmaya kararlı bir tavır sergiliyor. Beyazlar, Fransızlar, Avrupalılar ve bölgeye yeni gelenler zaten bunun uğruna savaşıyorlar. İkinci cephe ise demokratik bir sistem çerçevesinde beyazların hakları ve güvenliğine ilişkin verilen garantilerle, Kanakların bağımsızlıklarını kazanma isteklerine cevap verilmesi çağrısında bulunuyor.

Ortadaki bu sorun açık bir şekilde takımadaların jeo-stratejik ve ekonomik önemini etkiliyor. Dolayısıyla Fransa'ya Güney Pasifik'te siyasi, ekonomik ve askeri varlık sağlayan olgu etkilenmiş oluyor.

Avustralya hariç, bölgedeki küçük adalardan oluşan ülkeler grubu, bölgede olup bitenleri endişeyle izliyor ve tüm taraflar arasında yenilenmiş bir diyalog çağrısında bulunuyor. Paris, Macron ve hükümetine karşı ortaya çıkan ve parlamentonun iki kanadının ayrı ayrı oy kullanarak seçim listelerini, takımadalarda 10 yıldır yaşayanların yanı sıra, 1988 listelerinde isimleri yer almayanları da kapsayacak şekilde değiştirmesinin ardından meydana gelen içinden çıkılmaz krizi demir yumrukla çözemeyeceğini biliyor.

Takımadaların yerli halkı Kanaklar, henüz yürürlüğe girmemiş olan ve iki yasama meclisinin (Senato ve Temsilciler Meclisi) ortak toplantısını gerektiren anayasa değişikliğinin, sonraki seçimlerde seçmen listelerine yeni katılanların oyları nedeniyle siyasi ağırlıklarını zayıflatacağından korkuyor.

‘Bağımsızlık’ hayali

Sorunun temelinde, Kanakların bu değişikliğin bağımsızlık kazanma ve Fransa'dan ayrılma hayallerini öldüreceği korkusu yatıyor. Kanak partileri ayrıca Fransız devletinin Kaledonya dosyasını yönetirken tarafsız davranmadığını düşünmektedir ki bu da hükümetin anayasa değişikliğinin iki kez oylanması için bastırırken, Kanak partilerinin müzakerelere devam etmek için tasarıyı geri çekmesini talep etmesinden anlaşılmaktadır.

Hükümetin istediği, Noumea sokaklarına sükûnet ve düzenin gelmesi koşuluyla, Yeni Kaledonya'daki iki karşıt tarafı yeniden müzakere masasında karşı karşıya oturtmak. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre perşembe günü her iki taraftan da birer Kaledonya temsilcisi, Macron'un başkanlık edeceği uzaktan bir toplantıyı, henüz zamanı gelmediği gerekçesiyle reddetti. Elysee Sarayı'na göre Fransa Cumhurbaşkanı iki tarafla ‘ayrı ayrı’ istişarelerde bulunacak. Başbakan ise olası çıkışları görüşmek üzere, Kaledonya heyetlerini Paris'e davet etmeye çalışıyor.

Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

 Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

Kanaklar için net bir ufuk olmaksızın takımadaları mevcut durumda tutmak, Fransa tarafından tamamen terk edilmek gibi son derece zor olacak görüşünde. 1990'larda ülkedeki iç savaş görüntüsünü ortadan kaldırmayı başaran eski yetkililer, aklıselimin galip gelmesi ve Macron'un iki yasama meclisini ortak toplantıya çağırma tehdidini geri çekmesi çağrısında bulunuyor. Çünkü bu, Kanakların boynuna asılmış bir kılıçtır ve kabul edilmesi zor olacaktır.

Dolayısıyla Kaledonya sorunu, patlamaya hazır bir siyasi durum ve en belirgin özelliği iki karşıt grup arasındaki eşitsizlik olan sosyal durumun iç içe geçmiş unsurlarıyla karmaşık bir hal almakta. Paris, Yüksek Komiseri, ‘isyan hali’ olarak adlandırdığı bu durumu söndürmeyi ve her iki tarafı da tatmin edecek bir çıkış yolu bulmayı başarabilecek mi? Bu sorunun cevabı önümüzdeki haftalarda belli olacak.



Trump, “derin devletle” mücadele için özel ekip kurmuş

Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)
Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)
TT

Trump, “derin devletle” mücadele için özel ekip kurmuş

Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)
Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'ın "derin devlete" karşı mücadelesinde federal kurumları nasıl kullandığı ortaya çıktı.

Trump, göreve başladığı gün imzaladığı başkanlık kararnamesiyle, federal hükümetin "kolluk kuvvetlerini ve istihbarat topluluğunu silah olarak kullanmasına karşı uygun önlemlerin alınması" talimatını vermişti.

Reuters'ın analizinde, bu talimat doğrultusunda Kurumlararası Silahlandırma Çalışma Grubu'nun (Interagency Weaponization Working Group –IWWG) kurulduğu belirtiliyor.

Mayıstan beri toplantılar düzenleyen ekipte istihbarat teşkilatlarından Adalet Bakanlığı, Pentagon ve İç Güvenlik Bakanlığı'na kadar birçok kurumdan yaklaşık 40 yetkilinin yer aldığı yazılıyor.

Trumpçılar, Barack Obama ve Joe Biden yönetimlerinin, Cumhuriyetçi lideri hedef alan soruşturmaları için "silahlanma" ifadesini kullanıyor. Bunların arasında Trump hakkındaki çeşitli davalar, 6 Ocak 2021 Kongre baskını ve Rusya'nın 2016 seçimlerine müdahale iddialarına ilişkin soruşturmalar da var.

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla konuşan kaynaklar, sözkonusu grubun misyonunun "derin devletin peşine düşmek" olduğunu iddia ediyor. Cumhuriyetçi lider ve destekçileri, bu terimi hem Obama ve Biden yönetimlerinden hem de Trump'ın ilk döneminden gelen, başkanın düşman olarak gördüğü kişilerin faaliyetlerini betimlemek için kullanıyor.

Haberde, Trump'ın IWWG'nin faaliyetlerine ne ölçüde katıldığının tespit edilemediği aktarılıyor.

Grupta pandemide zorunlu aşı uygulamasına karşı çıkan ve Trump'ın 2020 başkanlık seçimlerinin çalındığı iddiasını destekleyen kişilerin olduğu belirtiliyor. Ekipteki çoğu federal yetkilinin Trump destekçisi olduğu ifade ediliyor.

Adalet Bakanlığı'ndan bir kaynak, Adalet Bakanı Pam Bondi ve Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard'ın, Trump tarafından görevlendirildiğini söylüyor. Ancak IWWG'nin faaliyetleri hakkında yorumda bulunmuyor.

Analizde, IWWG'nin Rusya'nın seçimlere müdahalesi, Kongre baskını, Jeffrey Epstein dosyaları gibi konulara odaklandığı savunuluyor, Adalet Bakanlığı ise iddiaları yalanlıyor.

Trump, geçen yıl nisanda seçim kampanyası sırasında yaptığı açıklamada "Derin devleti yok edeceğiz" demişti. Ayrıca göreve geldikten sonra Kongre baskınıyla ilgili ceza alan yaklaşık 1600 kişi için af çıkarmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, CNN


Netanyahu, Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı ile Trump'ın planını görüştü

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
TT

Netanyahu, Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı ile Trump'ın planını görüştü

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)

İsrail hükümeti bugün, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Kudüs'te Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı Tümgeneral Hasan Reşad ile bir araya geldiğini ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planını görüştüğünü bildirdi.

İsrail Başbakanlık Ofisi'nden yapılan açıklamada, görüşmede iki tarafın ‘İsrail-Mısır ilişkileri ve iki ülke arasında barışın teşvik edilmesi ile bir dizi diğer bölgesel konuyu’ da ele aldığı belirtildi.

Kahire el-İhbariyye televizyonu bugün erken saatlerde, Genel İstihbarat Servisi Başkanı’nın Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi istikrara kavuşturmak için İsrailli yetkililerle görüşmek üzere İsrail'e gittiğini duyurdu.

Kanal, Raşad'ın İsrailli yetkililerle yardımların girişini ve Başkan Trump'ın önerisinin uygulanmasındaki engellerin aşılmasını görüşeceğini belirtti. Ayrıca, Reşad'ın şu anda İsrail'de bulunan ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile de görüşeceğini kaydetti.

Mısırlı yetkilinin ziyareti, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının, iki yıldan fazla süren savaşın ardından yürürlüğe girmesinden yaklaşık iki hafta sonra gerçekleşti. Filistinli yetkililerin verilerine göre, savaş Gazze Şeridi'nde yaygın yıkıma neden oldu ve on binlerce kişi yaşamını yitirdi veya yaralandı.

Anlaşma, en önemlisi rehine ve mahkûmların takası, her iki tarafta ölenlerin cenazelerinin teslimi, Gazze Şeridi'ne insani yardım ve yakıt tedarikinin artırılması ve yeniden inşa için düzenlemelerin başlatılması gibi birçok maddeyi içeriyor. Gazze Şeridi'nde ölen İsrailli askerlerin cenazeleri konusu, iki taraf arasındaki müzakerelerde en hassas konulardan biri olarak görülüyor.

İsrailli kaynaklar, hareketin yıllardır bir dizi askerin cesedini elinde tuttuğunu belirtirken, Hamas ise cesetlerin bir kısmının yıkılmış bölgelerin enkazı altında olduğunu ve bu nedenle cesetlerin çıkarılmasının zor olduğunu söylüyor. İsrail ve uluslararası raporlara göre, bölgesel arabulucular, özellikle Katar ve Mısır, kalıcı bir ateşkesin sağlanması ve daha fazla Filistinli mahkûmun serbest bırakılması ve İsrailli askerlerin cesetlerinin iadesi dahil olmak üzere anlaşmanın şartlarının uygulanmasının sağlanması için çabalarını sürdürüyor.

Aynı zamanda, uluslararası yardım kuruluşları Gazze Şeridi'ndeki insani durumun kritik olmaya devam ettiği konusunda uyarıyor. Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana az sayıda yardım tırı bölgeye girdi ve bu sayı, yaklaşık 2,4 milyonluk nüfusun gerçek ihtiyaçlarının sadece bir kısmını karşılıyor. Birleşmiş Milletler (BM), Gazze Şeridi'ndeki sağlık tesislerinin yarısından fazlasının yakıt kıtlığı ve yıkım nedeniyle hizmet dışı olduğunu, halkın ise temiz su, gıda ve ilaç konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığını belirtiyor.


Afrika kökenli uluslararası ilişkiler için yeni bir mühendislik olarak Putin'in dış politikası

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
TT

Afrika kökenli uluslararası ilişkiler için yeni bir mühendislik olarak Putin'in dış politikası

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)

Sergey Eledinov

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü'nün 22. Yıllık Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Rusya dış politikası için uluslararası topluma, egemenlik, çok kutupluluk ve Batı küreselleşmesinin reddi ilkelerine odaklanan pragmatik bir medeniyet kavramına dayanan yeni bir ideolojik çerçeve duyurdu.

Afrika, bu jeopolitik yapıda yalnızca siyasi bir hedef değil, bu doktrini uygulamak ve test etmek için gerçek bir arena olma özelliği taşıyor.

Afrika kıtası, zengin tarihi ile yeni ideoloji için verimli bir zemin sunuyor. Çeşitli kültürler, gelenekler ve siyasi ifade biçimleri arasında, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün ilkeleri somut bir deneysel boyut kazanmaya başlıyor.

Mevcut uluslararası durum hakkında konuşan Başkan Vladimir Putin, tek kutupluluk döneminin geri dönülmez bir şekilde sona erdiğini vurguladı.

Putin, dünyanın artık hegemonya mantığıyla değil, etkileşim ve güç merkezlerinin çoğalması mantığıyla yönetildiğini, bunun da insanlığın olgunluğunu ve büyük dönüşümlerini yansıtan doğal bir süreç olduğunu belirtti.

Putin, ‘çok kutupluluk’ teriminin arkasında, daha derin ve esnek bir ifade olan ‘çok merkezlilik’ terimini ortaya attı. 1990'lı yılların sonları ile 2000'li yılların başlarında ortaya çıkan kutupluluk kavramı, birkaç ‘güç kutbu’ arasında göreceli bir denge kurulmasını ifade ediyor. Esasen bu kavram, Batı'nın küresel düzeyde değerleri, standartları ve meşruiyet ölçütlerini tanımlama konusundaki kolektif tekelini reddetmeye dayanıyor.

‘Çok kutupluluk’ terimi ise, bu reddi aşarak yeni bir dünya vizyonu inşa eden eksiksiz bir ideolojidir. Çok kutupluluk, devletlerin ittifaklarını ve dış politikalarını seçme özgürlüğünü yansıtırken, bölgesel bloklar, ekonomik entegrasyon ve savunma girişimleri gibi çeşitli çekim merkezleri oluşturur. Çok kutupluluk, hiyerarşik olmayan, çeşitliliğe açık ve tek tip standartlardan uzak, yatay bir iş birliği sisteminin oluşumuna dayanır. Bu ağdaki her birim, gücü siyaset, kaynaklar veya entelektüel vizyona dayalı olsun, bağımsız bir etki merkezi olarak işlev görür.

Moskova bu bağlamda ne Afrika’ya kendi modelini dayatmaya çalışıyor ne de uzaktan destek sağlamakla yetiniyor. Daha ziyade karşılıklı etkileşim yoluyla egemenliğin çatışma aracı olmaktan ziyade koordinasyon için etkili bir araç haline nasıl gelebileceğini öğreniyor.

Çok kutupluluk ve çok merkezlilik, Afrika bağlamına yabancı ifadeler değil. Afrika kıtası bu vizyonu bağımsızlık sonrası dönemden bu yana, yeni ortaya çıkan devletlerin hayatta kalması ve siyasi varlığını güçlendirmesi için gerçekçi bir strateji çerçevesinde içgüdüsel olarak benimsedi. Eski Gana Cumhurbaşkanı Kwame Nkrumah'ın savunduğu ‘Afrika sosyalizmi’ ve Eski Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta'nın desteklediği ‘Afrika kapitalizmi’, bu yaklaşımı farklı entelektüel çerçeveler içinde formüle etmeye yönelik ilk girişimlerdi. Eski Gine Devlet Başkanı Ahmed Sekou Touré, Fransa ile bağlarını koparıp komşu devletler arasında federal bir birlik kurarak bu girişimleri somutlaştırdı. Tüm bunlar iş birliğine dayalı egemenliğin erken bir modeli ve çok merkezciliğin erken bir somutlaşması olarak değerlendirilebilir.

Moskova, ne Afrika’ya kendi modelini dayatmaya çalışıyor ne de uzaktan destek sağlamakla yetiniyor. Daha ziyade karşılıklı etkileşim yoluyla egemenliğin çatışma aracı olmaktan ziyade koordinasyon için etkili bir araç haline nasıl gelebileceğini öğreniyor.

Senegal Cumhurbaşkanı Abdoulaye Wade, 2000’li yılların başlarında, uluslararası ortaklıkları çeşitlendirerek ekonomik alanda bu yolu yeniden canlandırdı. Dakar Limanı’ndaki konteyner terminalini işletme imtiyazının Fransa merkezli Bolloré şirketinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şirketi DP World'e devredilmesi, onlarca yıllık bağımlılığı sona erdiren ve çok sayıda güç merkezi arasında rekabetin önünü açan bir dönüm noktası oldu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Çin'in Afrika ekonomisine girişi, çok taraflılığı daha da ileriye taşıdı. Pekin, 2000’li yılların başlarında Batı'nın tekelini kıran ilk dış güç olarak, pratik çok kutupluluk çağını başlattı. Çin bu dönüşümün ekonomik başlatıcısı olsa da Rusya onun siyasi mimarı olmaya çalışıyor. İki güç kutbu olarak Çin ve Rusya’nın Afrika kıtasındaki ortaklığına, Çin'in pragmatizmi ile Rusya'nın egemenliğini birleştiren tamamlayıcı bir boyut kazandırarak, Afrika'nın kalbinde çok kutupluluk ve çok merkezlilik kavramlarını açıkça somutlaştırıyor.

Çok sayıda uluslararası merkez ve kurum

Çok kutupluluk, mevcut uluslararası kurumlara karşı çıkmaktan kaynaklanmıyor, aksine bu kurumları, bağımsızlığın izolasyon olarak değil, eşit şartlarda ve karşılıklı çıkarlar temelinde müzakere etme yeteneği olarak anlaşıldığı yeni bir iş birliğine dayalı egemenlik mantığına entegre etmeyi amaçlıyor.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Birleşmiş Milletler'in (BM) mevcut tek küresel yapı olduğunu vurgulayarak, bu yapının zayıflatılmasının tam bir kaosa yol açacağı uyarısında bulundu. Bu açıklama, Afrika kıtasındaki ülkelerin uzun süredir BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) adil temsil talep etmesi temelinde özel bir önem taşıyor. Söz konusu ülkeler, göçten gıda güvenliğine kadar küresel krizlerin en ağır yükünü kendilerinin üstlendiğini savunuyorlar.

Sahel Devletleri İttifakı (AES) ülkeleri geçtiğimiz eylül ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden (UCM) çekildiklerini ve yetkilerini ‘Sahel İnsan Hakları Mahkemesi’ne devrettiklerini açıkladılar. Bu karar, koalisyonun kurulmasının doğal bir uzantısıydı. AES’in kurulmasının ardından, bölgesel bir blok olarak Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) tarafsızlığını yitirip Batı'nın elinde bir araç haline gelince AES ülkeleri, ECOWAS’tan da çekildi.

Senegal Başbakanı Ousmane Sonko, 8 Ekim 2025'te ‘Senegal'e Yatırım Forumu’nda Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ülkenin kalkınma yollarını ve modellerini belirleme yetkisine sahip olmadığını açıkladı.

AES’in UCM’den çekilmesi, Rusya’nın etkisiyle medyada geniş çapta tanıtılıyorsa, Sonko'nun açıklamaları, egemenlik ve eşitlik temelinde uluslararası kurumlarla ilişkileri yeniden şekillendiren, acil hesaplamaların ötesinde yeni bir Afrika kimliği vizyonuna uzanan daha geniş bir Afrika eğilimini ifade ediyor. Sonko’nun açıklamaları, Afrika’nın küresel sistemdeki yerine ilişkin yeni bir stratejik vizyon için acil meselelerin ötesine geçen bir çerçevede, egemenlik ve eşitlik temelinde uluslararası kurumlarla ilişkilerin yeniden tanımlanmasına yönelik daha geniş bir Afrika eğilimini yansıtıyor.

Yeni ideolojinin en yüksek değeri ve temel unsuru olarak egemenlik

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü'nün 22. Yıllık Toplantısı, egemenliği sadece bir siyasi ilke olarak değil, yeni dünya düzeninin özünü ve bir devlet için en yüksek siyasi olgunluk biçimini somutlaştıran ahlaki ve medeniyet kategorisi olarak sunuyor. Putin, burada yaptığı konuşmada, egemenliğin halkların kendileri olabilme, kendi kararlarını verebilme ve bu kararların sorumluluğunu üstlenebilme yeteneğinin bir ölçüsü olduğunu söyleyerek bunu açıkça ifade etti.

Afrika bağlamında egemenlik, soyut bir teorik kavram değil, siyaset, hukuk, ekonomi ve kültür alanlarında kendi kaderini tayin etme hakkından yoksun olan resmi bağımsızlık yapısına karşı mücadelenin özünü temsil eden, yaşanmış ve somut bir deneyimdir. Putin, egemenliği, Batı'nın birleşme mantığına karşı, uluslararası ilişkilerde haysiyet ve adaletin bir ölçüsü olarak sunmuyor. Herkesi tek bir standarda tabi tutmanın düzen yaratmadığını, aksine diktatörlük getirdiğini vurgulayan Putin, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana uluslararası sistemin dayandığı temelleri yeniden gözden geçirme çağrısında bulundu.

Bu görüş kapsamında egemenlik, ihraç edilebilir bir kaynak, takas edilebilir bir hizmet ve siyasi ve ekonomik olarak yatırılabilir bir değer olarak görülen daha geniş bir projenin parçası. Moskova, ortaklarına güvenlik ve askeri kurumların reformu, ekipman temini, altyapı projelerinin uygulanması ve katılımcı nitelikteki enerji girişimleri dahil olmak üzere kapsamlı egemenlik desteği sunuyor.

Moskova, Afrika'yı uluslararası sistemin sadece bir uzantısı olarak değil, temel bir ayağı olarak görüyor.

Rusya, Afrika’da bu modeli iki ilkeyle pekiştiriyor. Bunlardan birincisi müdahale etmeden yardım, ikincisi bağımlılık olmadan iş birliği. Bu ilkeler, kıtadaki ülkelerle olan ortaklığına hegemonyaya değil, eşitliğe dayalı pragmatik bir karakter kazandırıyor. Putin, bağımsızlıklarından ödün vermeden iş birliği yapabilen ülkeler, egemenliklerini artırmak ve bunu kalkınma ve siyasi bilgelik için bir kaldıraç haline getirecek gerekli araçlara sahip olacağı için egemenliğin ittifaklarla bağdaşmaz olmadığını, aksine ittifaklar sayesinde güçlendiğini vurguladı.

Bu mantık, AES’in deneyiminde açıkça görülüyor. 2023 yılının eylül ayında Burkina Faso, Mali ve Nijer, acil dış tehditler karşısında Liptako-Gourma Sözleşmesi’ni imzalayarak yeni bir bölgesel ittifak kurdu. AES geçtiğimiz yıl ekim ayında, kolektif egemenliğin gelişmiş özelliklerine sahip bir konfederasyona dönüştü.

BMGK’nın 22 Ocak 2025 tarihinde Afrika'da terörle mücadele konulu toplantısı sırasında, Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Vassily Nebenzia, Moskova'nın AES içinde bir ortak güç kurulmasını memnuniyetle karşıladığını ve bunu terörist tehditlere karşı çabaları koordine etmek için gerekli bir adım olarak gördüğünü ifade etti.

AES, 8 Ekim 2025'te birleşik parlamentonun kurulduğunu duyurdu. Parlamentonun önümüzdeki ayında çalışmalarına başlaması bekleniyor.

Barışın garantörü olarak silahlı egemenlik

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin konuşmasında, “Dünya düzeni sloganlarla değil, devletlerin çıkarlarını bağımsız olarak savunma becerisiyle korunur” ifadelerini kullandı. Putin, bu açıklamasıyla, barışın sözlerle değil, güçle sağlanacağı fikrine açık bir meşruiyet kazandırdı.

yju
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa'nın 18 Ekim 2024'te Moskova'da düzenlenen BRICS İş Forumu'nda katılımcılara hitap ettiği konuşmasını dinlerken (AFP)

Egemenlik artık sadece resmi bir hak değil, bir tür sorumluluk ve iktidarın bir işlevi haline geldi. Onu koruma yeteneği ortadan kalktığında, anlamını yitirir ve gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan boş bir beyan haline gelir.

Bu fikir, Thomas Sankara, Kwame Nkrumah ve Muammer Kaddafi'nin konuşmalarında ve yazılarında sıkça rastlanan bir tema olsa da her biri bunu kendi tarzında ve kendine özgü tarihsel bağlamında ifade etti. Ancak, paylaştıkları ilke oldukça açık. O da devletin kendini savunma kapasitesi olmadığı sürece egemenlik anlamsızdır ilkesi.

Afrika bağlamında, bu fikir açıkça yankı buluyor. ‘Disiplinli dünya’ sloganı altında şekillenen Batı modelleri, yalnızca daha fazla kriz ve kırılganlığa yol açtı. Öte yandan Rusya, ‘silahlı egemenlik’ terimine dayanan farklı bir vizyon sunuyor. Zira Rusya’nın vizyonuna göre güvenlik yurt dışından ithal edilmez, devletin kendisini korumasını sağlayan ulusal bir çabanın sonucu olarak içeriden oluşturulur.

Silah temin edilmesi, askeri birliklerin gönderilmesi, ordu ve güvenlik güçlerini eğitmek için danışman ve eğitmen sağlanması ve istihbarat alanında teknik destek, egemenliğin korunması için gerekli ulusal altyapının sağlamlaştırılmasına katkıda bulunan temel unsurlar arasında yer alıyor.

Küresel düzen sloganlarla değil, devletlerin çıkarlarını bağımsız bir şekilde savunabilme yetenekleriyle ayakta tutulur.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü vizyonu, güç temelli bir sistem ilkesiyle sınırlı kalmayıp, ordunun etkili bir ulusal kurum ve siyasi eğitim ve ulusal bilinç oluşturma aracı olarak statüsünü de geri kazandırıyor.

Afrika egemenliğinin en önemli sembollerinden Thomas Sankara, “Siyasi bilinci olmayan bir asker potansiyel bir suçludur” der.

Moskova, güvenlik kurumlarını ulusal uyum ve siyasi kalkınmayı sağlamak için bir araç olarak gören farklı bir model sunuyor. Bu modelde egemenlik, statik bir kavram olmaktan çıkıp dinamik ve sürekli değişen bir kavram haline gelirken bağımsızlık ve onun pekiştirilmesi fikri etrafında şekillenen bir toplumsal mobilizasyon süreci ortaya çıkıyor.

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde, silahlı kuvvetler ve güvenlik kurumları, memurları gelecekteki sivil kadrolar olarak yetiştirerek hükümet kurumlarının yeniden inşasına katkıda bulunuyorlar. AES ülkelerinde, askeri yapılar devletin yeniden inşasının çekirdeği ve siyasi olgunluğu yansıtan yeni bir kimliğin taşıyıcıları haline geliyor.

Rusya, savaş ihraç etmediğini, aksine ordunun rolünü şiddet aracı olarak değil, devlet inşasının bir direği olarak gören yeni bir siyasi vizyon sunduğunu ısrarla vurguluyor.

Bir güç biçimi olarak açılım

Putin'in Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün 22. Yıllık Toplantısı’ndaki konuşması çok önemli bir noktaya değindi. Rusya'nın ABD’ye uranyum ihracatı devam ediyor ve hatta 800 milyon doları aştı.

Bu sadece bir istatistik değil, ulusal çıkar ve egemenliğin çelişkili kavramlar olarak değil, birbirini karşılıklı olarak destekleyen ve güçlendiren kavramlar olarak görüldüğü egemen pragmatizm mantığını benimseyen yeni bir aşamanın başlangıcının ideolojik bir işaretidir.

Rusya, kaynakların bir hakimiyet veya zorlama aracı değil, rasyonel bir arada yaşama yoluyla dayanıklılığı artıran karşılıklı destek için bir araç olduğunu gösteriyor.

Afrika bağlamında bu mantık belirgin bir yankı buluyor, zira Rusya şunlara işaret ediyor:

  • Batı'nın baskısı altında bile, karşılıklı yarar ve stratejik sürdürülebilirlik temelinde ilişkiler kurulabilir.
  • Afrika'nın sadece bir hammadde kaynağı olarak görülmemelidir.

Bu durum Afrika bağlamında açıkça görülüyor, zira Moskova Afrika'yı bir ‘zenginlik deposu’ olarak değil, kaynakların sömürü aracı olarak değil, teknoloji, lojistik, enerji ve eğitim alanlarında ortak kalkınmanın temeli olarak yatırıldığı yeni bir iş birliği modeli için bir alan olarak görüyor.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün 22. Yıllık Toplantısı yalnızca siyasi açıklamalar için bir platform değil, Rusya'nın ideolojik olgunluk aşamasına geçişinin bir göstergesiydi. Putin’in konuşmasında ilk kez ortaya atılan merkezi çoğulculuk kavramı, yeni dönemin küresel dili haline gelmek üzere.

Afrika bu çerçevede Rusya’nın dış politikasının bir yansıması olarak değil, küresel sistemin kendisinin dönüşümünün, yani bağımlılıktan özerkliğe, dışsal dayatmalardan kalkınmayı yönlendiren ve geleceği şekillendiren içsel bir mantığa geçişin somut bir örneği olarak öne çıkıyor.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün mantığına göre Afrika, küresel politikada marjinal bir aktör değil, aksine öncü ve modern dünyanın anlamını yeniden tanımlayan yeni bir merkez. Kıtanın, çok kutupluluğun somut bir şekilde şekillendiği bir alan haline gelmesi beklenirken, çok sayıda merkezin varlığı bu dönüşümün somut bir kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.