İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümü ve rejimin üç maskesi

Reisi'nin ölümü hem İran’da hem bölgede bir dönüm noktası oldu.

Tahran'da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölüm haberini okuyan bir İranlı (AFP)
Tahran'da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölüm haberini okuyan bir İranlı (AFP)
TT

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümü ve rejimin üç maskesi

Tahran'da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölüm haberini okuyan bir İranlı (AFP)
Tahran'da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölüm haberini okuyan bir İranlı (AFP)

Rüstem Mahmud

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Ali Haşim ve Doğu Azerbaycan Valisi Malik Rahmeti, kendilerini taşıyan helikopterin Azerbaycan'dan ülkenin kuzeyindeki Doğu Azerbaycan eyaletine dönüşleri sırasında düşmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Bu olay, İran'ın iç siyaset sahnesinde, halk tabanıyla ve bölgesel ve uluslararası arenayla ilişkilerinde bir dönüm noktası oluşturacak.

İran’daki toplumsal hayatın gerçekleri, koşulları ve biçimi hakkında çeşitli işaretler taşıyan olay, içeriden ya da dışarıdan kurulan ‘bir komplo’ ile gerçekleşen kasıtlı bir eylem mi yoksa kamu hizmetlerindeki her zaman görülen geleneksel başarısızlığın bir başka tezahürü olarak sadece teknik bir hata mı olduğu konusunda soru işaretlerinin belirmesine yol açtı. Tüm bunlarla birlikte, olayın İran'daki siyasi dengeler ve rejimin üst düzey isimleri, kurumları ve güç merkezleri arasındaki karşılıklı güven üzerindeki etkilerine ilişkin daha büyük bir soru işareti ortaya çıktı.

Başlangıç olarak İranlı yetkililer tarafından yürütülen soruşturmalar, biri bölgesel diğeri tamamen yerel olmak üzere birbiriyle örtüşen iki düzeyde gerilim yaratacağı kesin.

Düşen helikopter, Azerbaycan'ın İsrail ile kurduğu stratejik askeri ittifaktan kaynaklanan nedenlerle İran ile siyasi ve güvenlik ilişkileri son dört yıldır ciddi bir gerilime sahne olan Azerbaycan'dan yola çıkmıştı. Azerbaycan İran sınırına yakın bir askeri üs bile inşa etti. İran’ın güvenlik kurumları, Azerbaycan’ı İran içinde casusluk faaliyetlerinde bulunmak, suikastlara ve bombalı saldırılara aktif olarak katılmak ve hatta İran'ın tüm nükleer arşivinin çalınmasına ve İsrail'e aktarılmasına öncülük etmekle suçladı.

Azerbaycan aynı zamanda, İran'ın müttefiki Ermenistan'a stratejik bir jeopolitik darbe indiren ve bölgede yükselen Türk ekseninin de biçimlendirici bir parçasıydı. Azerbaycan Ermenistan'ın kontrolü altındaki Dağlık Karabağ bölgesinin yarısını 2020 yılının sonbaharında sadece 13 gün süren hızlı bir savaşla almayı başardı. Ermenistan geleneksel olarak İran’ın en yakın komşusu ve Kafkasya bölgesindeki en güvenilir müttefiki. İran bu olayı sadece isteksizce kabul etti. Bu savaş sırasında Azeri/Türk nüfuzunun İran içindeki Azeriler üzerindeki önemli iç etkileri İran’ı şaşırttı. İran’da toplam nüfusun yüzde 25'inden fazlasını oluşturan Azeriler, ülkenin ikinci en kalabalık etnik kökenini oluşturuyorlar.

Öyleyse bu iki unsur göz önüne alındığında iki ülke arasındaki soruşturma ve iş birliği mekanizması sorunsuz işleyebilir mi? Azerbaycan, olaydaki ‘dahlini’ ortaya çıkaracak açık ve şeffaf bir soruşturmaya izin verecek mi, vermeyecek mi? Bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerin niteliğini ve ardından İran'ın ‘başlıca komşusu’ Türkiye ve müttefiki olan tüm güçlerle ilişkilerini ne ölçüde etkiler?

x cvfbg
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (solda) Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile ülkelerinin sınırında yer alan bir barajın açılışı sırasında sohbet ederken (Reuters)

Soruşturmaların yol açacağı bir diğer gerilim ise güvenlik ve askeri kurumlar ile bunların ülke içindeki siyasi hamileri arasındaki rekabetle ilgili. Zira soruşturmaları kimin yöneteceği, nasıl yürütüleceği ve herhangi bir sonuca ulaşılması halinde ne tür kararlar alınacağı konusunda prensipte anlaşamıyorlar. Nihayetinde İran, birbirinden bağımsız ve birbirini tamamlayan, iyi tanımlanmış kurumlardan ve makamlardan oluşan bir devlet değil. Düzenli ordu, Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), istihbarat servisleri ve DMO’nun yurtdışı kolu Kudüs Gücü gibi özel askeri oluşumların hepsi birbiriyle benzeşen ve örtüşen rollere sahipler ve İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney tarafından kontrol ediliyorlar. Ancak her totaliter devletin geleneksel lideri gibi Hamaney'in temel stratejisi de çeşitli olaylar sırasında aralarındaki rekabetin ve anlaşmazlıkların açıkça görüldüğü bu kurumlar arasında çelişkiye ve güvensizliğe neden oluyor.

Bu anlamda, Hamaney’in ‘rejimin sinir merkezini’ etkileyen olayı soruşturmakla yetkilendireceği kurum, iktidardaki güvenlik sistemi içindeki diğer kurumlar için hassasiyet ve endişeye yol açacak. Bunun da hem söz konusu kurumlar arasında hem de siyasi hamileri arasında daha fazla gerilim yaratması muhtemel.

cdfvrgtb
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve aynı helikopterde bulunan Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 21 Kasım 2021 (AFP)

İran Anayasası’na göre Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı (Muhammed Muhbir), Meclis Başkanı (Muhammed Bakir Galibaf) ve Yargı Erki Başkanı’ndan (Gulam Hüseyin Muhsin Ejei) oluşan bir komite, elli günü aşmayacak bir süre içinde yeni cumhurbaşkanı seçimleri yapılana kadar, Hamaney'in gözetiminde cumhurbaşkanının yetkilerini üstlenecek.

Nihayetinde İran, birbirinden bağımsız ve birbirini tamamlayan, iyi tanımlanmış kurumlardan ve makamlardan oluşan bir devlet değil. Düzenli ordu, Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), istihbarat servisleri ve DMO’nun yurtdışı kolu Kudüs Gücü gibi özel askeri oluşumların hepsi birbiriyle benzeşen ve örtüşen rollere sahipler.

Ancak işler o kadar da basit değil. Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı habere göre İran'ın iç siyaset sahnesinin detaylarına hakim siyasi bir kaynağın yaptığı açıklamada belirttiği gibi Hamaney’in ülkedeki kamusal hayatı denetleyen yürütme komitesinin görev süresini uzatıp uzatmayacağı, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ne şekilde yapılacağı ve Hamaney ile ona bağlı organların bu istisnai dönemde alabilecekleri özel kararlar olayın İran'ın iç işlerine etkileri, olağanüstü dönemde güç merkezlerinin rolü ve hatta olayın niteliği hakkında çok şey söyleyecek.

Al-Majalla’ya konuşan kaynak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Dini Lider Ali Hamaney'e yakın olduğu, hem içeride hem de dışarıda onun siyasi gündemine bağlı kaldığı ve bu gündemi uyguladığı doğru. Ancak İran'da işler bu kadar basit değil. Muhammed Hatemi gibi en reformist olanından Ahmedinejad gibi en katı çizgideki muhafazakar olanına kadar İran’ın tüm eski cumhurbaşkanları klasik olarak Rehber’in (Dini Lider Ali Hamaney) yakın çevresinden çıkmış ve onun görüşlerine ve talimatlarına bağlılıklarını ilan etmişlerdi. Ancak daha sonra hepsi de ‘hırs döngüsü’ diye adlandırılabilecek bir süreçten geçiyordu. Rehber’in emirlerini kabul ederek ve bunlara boyun eğerek işe başlıyorlar, ardından ellerindeki geniş yetkilere dayanarak kısa sürede hırs döngüsü sürecine giriyorlar, Rehber’e karşı olmasa bile en azından tüm çevresine karşı daha fazla nüfuz talep ediyor ve rekabete koyuluyorlar. Bu durum 1990'lı yılların başlarından bu yana Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani'den Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye kadar birbirini izleyen tüm cumhurbaşkanları için geçerli oldu. Hepsi de cumhurbaşkanlığı makamını Hamaney ile araları bozularak terk etti. Bunun yanında hepsi, Humeyni'den sonra ülkenin Dini Lideri olan Hamaney'in izinden giderek onun yerine geçme arzusunu içindeydiler.”

Kaynak, şöyle devam etti:

“Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, hiçbir şekilde bu gerilim çemberinin dışında değildi. Rejimin yasama, yargı ve ideolojik kurumlarının bir üyesi olarak sürdürdüğü kariyeri boyunca İran'da ‘Meşhed Çemberi’ olarak bilinen çevre içindeki konumu sayesinde ilerledi. Reisi’nin yanı sıra son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Reisi lehine çekilen adaylıktan çekilen Meclis Başkanı Muhammed Bakir Kalibaf da Meşhed Çemberi’ndeki isimler arasında yer alıyor. İkisi de ülkenin kuzeydoğusundaki Meşhed şehrinden gelen rejimin önde gelen liderlerinin büyük bir kısmıyla birlikte aralarında iş birliği yapmakla ve Kum şehrinden ya da başkent Tahran'dan olan rejimdeki üst düzey isimler gibi başka bir güç merkeziyle rekabet etmekle, hatta İran’ın nüfuzlu ailelerinden Laricani ailesinin ve Hamaney’in oğlu Mücteba Hamaney'in etrafını saran bölgesel bazdaki bir nüfuz çemberi yaratmaya çalışmakla suçlanıyorlar.”

Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ne şekilde yapılacağı ve Hamaney ile ona bağlı organların bu istisnai dönemde alabilecekleri özel kararlar çok şey anlatacaktır.

Kaynağa göre söz konusu güç merkezleri birbirleriyle kıyasıya bir rekabet içindeler. Hamaney’in nüfuzu ve rekabetin ritmini kontrol etmedeki istisnai gücü sayesinde bu rekabet kamuoyuna yansımıyor. Bu rekabeti görmezden gelemeyen ve çoğu zaman rejimin istikrarı için olumlu bir şey olarak görenin yine Hamaney olduğunu söyleyen kaynak, ancak son olay gibi bir olayın iki taraf arasındaki karşılıklı güvensizliği daha da arttıracağını ve rejimin yapısında daha önce saklı olan pek çok şeyi ortaya çıkaracağını vurguladı.

Bu durum, Hamaney’i ‘ılımlılığıyla’ bilinen eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani gibi daha ‘dengeli’ eski yetkilileri geri çağırmaya ve muhtemelen ülkenin siyasi sahnesine sükunet getirmek ve düzeni sağlamak için Ruhani’yi yeniden seçmeye itebilir.

Bu olay, soruşturmaların ve iç çatışmaların ötesinde İran rejiminin ve yürütme organının en tepesine kadar yönetim kurumlarının aşırı kırılgan halde olduklarını da ortaya koydu.

Cumhurbaşkanı ve ülkenin üst düzey yöneticiler tarafından kullanılan helikopterin modeli, İran'ın özellikle askeri teknolojiler alanında inanılmaz bir bilimsel gelişme gösterdiğini iddia ettiği bir dönemde, dış dünyaya karşı teknoloji alanında aslında ne kadar geri kalmış olduğunun da gösterdi. Cumhurbaşkanını ve beraberindeki yetkilileri taşıyan helikopter kazası, İran’ın hava ve kara taşımacılığı, petrol endüstrileri, sağlık hizmetleri, altyapı ve kamusal alanda yaşanan bozulmanın ve İran'ı dış dünyadan ve teknik ve bilimsel gelişmelerden geri bırakan ABD ve uluslararası taraflarca uygulanan yaptırımların bir yansıması olan benzer kazalardan sadece biriydi. Yaptırımların etkileri, başkent Tahran'daki kaçak inşa edilen evlerde yaşayan vatandaşlardan devletin en tepesindeki isme kadar uzanan, yaşam kalitesinde ve kamu hizmetlerinde bir bozulmaya yol açtı.

Kazanın yanı sıra İran'ın arama ve kurtarma çalışmaları ve hızlı müdahale etmedeki başarısızlığı, askeri ve teknolojik olarak kendilerinden üstün olduğunu iddia ettiği birçok ülkeden yardım talep etmedeki isteksizliği de cabasıydı. Dünyanın gözünün İran'ın üzerinde olduğu tüm gün boyunca İran basını ve hükümeti zayıf bir performans sergiledi. Ayrıca rejimin en üst organı içindeki çok sayıdaki kaynaktan çelişkili haberlerin gelmesi ve şeffaflığın olmamasıyla birlikte tüm bunlar, rejim içinde yapısal bir kaos olduğunu ortaya koydu.

Tüm bunlar çerçevesinde hem siyaset sahnesinde hem de halk tabanında “O halde İran rejimi tarafından benimsenen tüm bu bölgesel ve küresel karşıt politikaların amacı ve sonucu ne?  Bu politikalardan kim yararlanıyor?” soruları soruluyor.



Trump'ın dünürü ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos kimdir?

Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)
Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)
TT

Trump'ın dünürü ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos kimdir?

Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)
Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)

ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump, pazar günü Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışman olarak Massad Boulos'u seçti.

Lübnan'da Rum Ortodoks bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Massad Boulos, gençlik yıllarında ABD'nin Teksas eyaletine taşındı ve burada Houston Üniversitesi'nde hukuk eğitimi alarak ABD vatandaşı oldu.

Dr. Maliha Fayyad, Massad hakkında “Her szaman annesinin halini-hatırını soran ailesinin mutlu bir evladı. Yaklaşık 12 yıl önce vefat eden babası hastalandığında, tüm ihtiyaçlarını ve rahatını sağlayarak onunla ilgilenmesi dikkate değerdi. İyi bir evlat örneğidir. Sevgiyi ve çevresindekilerin sevgisini ve takdirini artıran da bu” ifadelerini kullandı.

People dergisinin 2022 yılında aktardığına göre, Massad'ın oğlu Michael ve Trump'ın ikinci eşi Marla Maples'tan olan kızı Tiffany, Yunan adası Mikonos'ta aktris Lindsay Lohan'ın kulübünde tanıştı.

vf
Michael Boulos ve Tiffany Trump'ın düğününden bir kare (Tiffany Trump'ın X hesabı)

Massad Boulos'un oğlu Michael Boulos ve Tiffany Trump 2022 yılının kasım ayında, Trump'ın ilk döneminde Beyaz Saray Gül Bahçesi'nde nişanlandıktan sonra Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil beldesinde görkemli bir törenle evlendi.

Lübnan'ın Kefer Akka beldesinde Trump'ın damadı Michael'ı yakından tanıyan çok az kişi var. Michael Boulos, Lübnan'da doğmuş, Nijerya'da büyüdü ve ABD’de eğitim aldı.

zxcvb
Donald Trump'ın ailesinin ABD başkanlık seçimlerinin yapıldığı gün çekilmiş bir fotoğrafı. En solda Michael Boulos ve eşi Tiffany Trump yer alıyor (Tiffany Trump'ın X hesabı)

Kefer Akkalılar Boulos ailesinden övgüyle bahsediyor ve kendileriyle dayanışma içinde olmalarına hayranlık duyuyor. Massad, eşi Sara Fadoul Boulos ile çocukları Fares, Michael, Sophie ve Aurian, Lagos'a taşındıktan sonra birlikte Lübnan'a dönmek istediğini sık sık ifade ediyor. Dr. Maliha Fayyad'ın ‘yeni zenginlere benzemeyen, mütevazı, otantik ve dost canlısı bir aile’ olarak tanımladığı ve “Onlar iyi insanlar, kapıları her zaman herkese açık ve komşularının ve çevrelerinin kalbinde yüksek bir yere sahipler” diye eklediği aileyle birlikte olmak için her fırsatı değerlendiriyorlar.

Massad Boulos'un Trump’ın seçim kampanyasındaki rolü

Trump’ın seçim kampanyası ekibi tarafından Reuters'a yapılan açıklamaya göre Massad Boulos, 2020 yılında ezici bir çoğunlukla Biden'ı destekleyen ancak İsrail, Gazze Şeridi ve Lübnan'a yönelik politikalarına karşı çıkan yaklaşık 300 bin kişiden oluşan Michigan eyaletindeki Arap asıllı Amerikalıları ve Amerikalı Müslümanları Trump'a oy vermeye ikna etmeye çalışarak Trump'ın eyalet seçimlerindeki zaferine kısmen katkıda bulundu. ‘Trump’ı destekleyen Müslümanlar’ grubunun kurucusu Rabiul Chaudhry, Massad Boulos’un Müslüman seçmenlere ulaşmada büyük bir rol oynadığını söyledi.

Massad Boulos haftalarca Michigan, Pennsylvania ve Arap asıllı ve Müslüman Amerikalı nüfusun yoğun olduğu diğer eyaletlerde özel öğle ve akşam yemeklerinde dinleyicilere Trump'ın Ortadoğu'daki savaşları sona erdirmeye kararlı olduğu konusunda güvence verdi.

Yakın bir aile dostu olan Dr. Maliha Fayyad, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Massad Boulos'un yanı sıra Lübnan'dan gelen kardeşi Michel, kız kardeşi Vivian ve kızı da kampanyaya destek verdiler. Dördüncü kardeş Philip Afrika ile Lübnan arasındaki işlerini yürütmekle meşgul olduğundan onlara katılamadı” dedi.

Öte yandan Trump'ın akrabalarını ve dünürlerini seçim kampanyalarına dahil etme gibi bir alışkanlığı olduğu biliniyor.

Siyasi hedefler

Reuters'a göre bu yeni rol Boulus'a Lübnan'da elde edemediği siyasi kozu sağlayabilir.

xcvvgf
Donald Trump Dearborn'da Massad Boulos ile birlikte imza dağıttı, 1 Kasım (AP)

Reuters'a konuşan Lübnanlı bir kaynak, Boulos'un 2018 yılında Hizbullah yanlısı adaylarla birlikte milletvekilliği için aday olduğunu, ancak o tarihten bu yana hiçbir partiyle ilişkilendirilmediğini söyledi.

Boulos'un hem ABD’de hem de Lübnan'da güçlü kökleri var. Babası ve büyükbabası Lübnan siyasetinin önde gelen isimlerindendi, kayınpederi ise bir dönem Hizbullah ile ittifak kuran Maruni Hristiyanlarının partisi Özgür Yurtsever Hareketi'nin (ÖYH) önemli bir destekçisiydi.

Reuters'ın aktadığına göre son birkaç ay içinde Massad Boulos ile konuşan üç kaynak, Boulos'un Lübnan'ın çok kutuplu siyasi yelpazesindeki partilere ulaştığını ve bunun on yıllardır süregelen derin partizan bölünmelerle boğuşan bir ülkede nadir görülen bir durum olduğunu söyledi.

Özellikle Hizbullah ile ilişkilerini sürdürme becerisinin dikkat çekici olduğunu belirten kaynaklara göre Boulos'un Hizbullah'ın Hıristiyan müttefiki ve Lübnan cumhurbaşkanlığı adayı Süleyman Franjiye ile de dostluk bağları var.

Kaynaklar, Massad Boulos'un Hizbullah'a şiddetle karşı çıkan Hıristiyan bir grup olan Lübnan Kuvvetleri Partisi ile de temas halinde ve bağımsız milletvekilleriyle de bağları olduğunu söylediler.