Blinken: Suudi Arabistan-ABD anlaşmasına haftalar kaldı

Gözlemciler ve araştırmacılar, beklenen adımla ilgili Şarku’l Avsat’a konuştular

ABD Dışişleri Bakanı, salı günü Senato’daki oturumda ifade verdi (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı, salı günü Senato’daki oturumda ifade verdi (AFP)
TT

Blinken: Suudi Arabistan-ABD anlaşmasına haftalar kaldı

ABD Dışişleri Bakanı, salı günü Senato’daki oturumda ifade verdi (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı, salı günü Senato’daki oturumda ifade verdi (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, dün yaptığı açıklamada, ABD ve Suudi Arabistan’ın bir savunma anlaşmasını ve sivil bir nükleer anlaşmayı sonuçlandırmaya ‘çok yakın’ olduklarını söyledi.

Blinken, Temsilciler Meclisi Tahsilatlar Komitesi önünde Dışişleri Bakanlığı’nın bütçe talebi konusunda verdiği ifade sırasında, anlaşmaların sonuçlandırılmasına ‘haftalar kaldığını’ belirtti. Ancak Blinken, Gazze'de sükûnet sağlanmadan ve Filistin devletinin kurulmasına giden yol açılmadan Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sürecinin başlayamayacağı uyarısında bulundu.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın geçtiğimiz hafta Ortadoğu'ya yaptığı ziyaretin ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan ABD'li üst düzey bir yetkili, ülkesinin Suudi Arabistan'a savunma garantisi vermeyi önerdiği ve gelişmiş silahların satışını içeren anlaşmalara varılmak üzere olduğunu söyledi. Aynı yetkili, anlaşmanın sivil bir nükleer anlaşmanın yanı sıra olası F-35 savaş uçakları ve diğer gelişmiş silahların satışını da içereceğini sözlerine ekledi.

Suudi Arabistan'ın açık talepleri

Blinken, salı günü Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki oturumda, anlaşmaların ABD ve Suudi Arabistan arasındaki boyutlarının neredeyse tamamlandığını, ancak kapsamlı anlaşmaların tamamlanabilmesi için İsrail'in bazı adımlar atmasına ihtiyaç olduğunu söyledi. Suudi Arabistan’ın İsrail'le ilişkileri normalleştirme sürecine geri dönmesi için Gazze'de sükûneti ve Filistin devletinin kurulmasına giden yolun açılması gerektirdiği konusunda çok net olduğunu ifade eden Blinken, İsrail'in ilerlemek isteyip istemediğine karar vermesi ve kuruluşundan bu yana istediği gibi bölge ülkeleriyle normalleşmiş ilişkiler kurmayı başarma fırsatını yakalaması gerektiğini de kaydetti.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, Ortadoğu turundan dönüşü sonrası dün Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında, “Başkan Joe Biden, İsrail'in güvenliğinin yanı sıra Filistin halkı için onurlu ve güvenli bir geleceği garanti altına alan iki devletli çözümün bölgedeki herkes için uzun vadeli güvenlik ve istikrarı sağlamanın en iyi yolu olduğuna inanıyor” ifadelerini kullandı.

Biden'ın İsrail'i bölgesel istikrarı sağlayacak şekilde çevresiyle bütünleştirme düşüncesinden bahsettiğini belirten Sullivan, “Geçtiğimiz hafta sonu Suudi Arabistan'da Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile bunu konuştum. İsrail'in bu yönde adımlar atması halinde neler elde edilebileceğine dair açıklamalarını sizler de işittiniz. İsrail hükümeti ile bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz” dedi.

‘Çok önemli’ anlaşma

ABD'nin eski Ortadoğu temsilcisi Dennis Ross, ABD ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın öneminden bahsetti. Ross, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bu tür bir anlaşma her iki ülkenin de ihtiyaç ve çıkarlarına uygundur” diye konuştu.

ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) Ortadoğu uzmanı Stephen Cook, anlaşmanın son derece önemli olduğuna inanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan Cook, “Şimdiye kadar resmiyet kazanmamış olan bu anlaşma, ABD ve Suudi Arabistan'ın güvenliğini resmen birbirine bağlayarak bir emsal teşkil edecek. Anlaşma aynı zamanda Suudilerin Çin'le ilişkilerini de etkileyecek ve ilk fırsatta anlaşmayı test etmesi muhtemel olan İranlılara güçlü bir mesaj verecek” yorumunda bulundu.

bgrnthmj
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman, ABD Başkanı Biden’ı 2022 yılının temmuz ayında Cidde'de ağırladı (Bender el-Calud)

Washington'daki Ortadoğu Enstitüsü'nde (MEI) kıdemli araştırmacı Brian Katulis de ABD ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın önemli olduğu görüşünde. Katulis, Şarku’l Avsat’a, anlaşmanın bölge üzerinde istikrarı sağlayıcı bir etkisi olacağını söyledi. Katulis, “İki ülke arasındaki anlaşmalar güvenlik, ekonomi ve enerji gibi birçok önemli alanda iki ülkeyi birbirine yakınlaştıracak” ifadelerini kullandı.

İsrail'in atması gereken adımlar

ABD ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın duyurusunun yakında yapılabileceğine dair iyimser havaya rağmen yetkililer, iki ülke arasında tamamlansa bile ABD Senatosu'nun onayını gerektiren anlaşmanın önünde çok sayıda zorluk olduğu uyarısında bulundular.

ABD'li Demokrat Senatör Chris Murphy, Senato Dış İlişkiler Komitesi tarafından düzenlenen oturumda ABD Dışişleri Bakanı'na doğrudan “Komitemiz, iki ülke arasındaki herhangi bir anlaşmanın İsrail'i de kapsayan ve temelde bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik gerçek taahhütleri içeren bir anlaşma çerçevesinde olacağını düşünüyor. Ancak ne yazık ki şu an İsrail siyasi sahnesinde bu tür taahhütlerde bulunma niyeti yok gibi görünüyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?” sorusunu yöneltti.

Söz konusu anlaşmaların geleceğinin İsrail ile ilişkilerin normalleşmesine bağlı olduğunu ima eden Blinken, Murphy'nin sorusuna “Anlaşmaları tamamlasak bile, ki bunu hızlı bir şekilde yapabileceğimizi düşünüyorum, normalleşme sürecinde ilerlemek için ihtiyaç duyduğumuz diğer şeyler olmadan anlaşmalarda ilerleme kaydedilemez” yanıtını verdi.

Blinken'ın açıklamasına değinen Cook, şunları söyledi:

ABD ve Suudi Arabistan bir anlaşmaya çok yakın görünüyor. ABD, İsrail'in kabul edeceği ve böylece Arap-İsrail çatışmasının sona ereceği ve bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik müzakerelerin hızlanacağı umuduyla normalleşmeyi canlandırmaya çalışıyor. İsrailliler ilk maddeyi istiyorlar ama ikinci maddeyi kabul edemiyorlar çünkü bu siyasi açıdan çok zor. Burada ABD’li bazı senatörlerin İsrail'i kapsamayan bir anlaşmayı imzalamayacaklarını söylemiş olmaları sorun teşkil ediyor.

ABD’nin yapacağı herhangi bir güvenlik anlaşmasının Senato'nun üçte ikisi tarafından onaylanması gerekiyor. Aynı durum, silah satışı anlaşmaları için de geçerli. Silah satışı anlaşmaları, bu tür anlaşmaları engelleme yetkisine sahip olan Senato ve Temsilciler Meclisi’nin dış ilişkiler komiteleri tarafından incelenmesi gerekiyor.

İsrail ile normalleşme olmadan Senato'da üçte iki oyla onaylanması gereken bir güvenlik anlaşması yapmanın mümkün olmadığını vurgulayan Dennis Ross ise “Normalleşme olmadan ABD'nin güvenlik taahhütleri azalabilir, ancak Suudi Arabistan caydırıcılık ve Amerikan yapımı gelişmiş silahlara erişmek için resmi bir taahhütte bulunulmasını istiyor” dedi.

Bu durum, söz konusu güvenlik anlaşmasının Senato’nun onayı olmadan ve daha az taahhütle kabul edilebileceği ihtimalini gündeme getiriyor. MEI kıdemli araştırmacısı Katulis, ABD Senatosu’nun Ukrayna, Tayvan ve İsrail'e ek yardımın altı ay süreyle ertelenmesi meselesinde görüldüğü üzere performansını etkileyen birçok bölünmeyle boğuştuğunu ve karşı karşıya kaldığı zorluklar olduğunu söyledi. ABD seçimlerine altı aydan daha kısa bir süre kaldığını hatırlatan Katulis, bu durumun Senato’da herhangi bir projenin onaylanmasını zorlaştıracağına dikkati çekti.

Buna karşın Ross, bazı muhalif sesler olsa da anlaşmanın Ortadoğu'nun ve ABD'nin Çin-Rusya-İran ittifakıyla rekabetinin yararına olacağını söyledi.

 



Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

TT

Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)

Hindistan yetkilileri, Sidney'deki Bondi Plajı'nda düzenlenen Yahudi etkinliğinde 15 kişinin ölümüne yol açan toplu katliamın faillerinden biri olan 50 yaşındaki Sajid Akram'ın aslen Haydarabadlı olduğunu doğruladı.

Hindistan'ın güneyindeki Telangana eyalet polisi yaptığı açıklamada, "Sajid Akram aslen Hindistan'ın Haydarabad şehrindendir. 1998 Kasım ayında, yaklaşık 27 yıl önce iş aramak için Avustralya'ya göç etti" denildi.

Hindu gazetesi, yetkililerin Akram'ın Hindistan'ı en son 2022'de ziyaret ettiğini ve ilk soruşturmaların ülke içinde herhangi bir yerel bağlantı tespit edemediğini söylediğini belirtti. Yetkililer ayrıca Akram'ın 1998'de öğrenci vizesiyle Avustralya'ya göç ettiğini ve o zamandan beri Hindistan'a nadiren geldiğini ifade etti.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motivasyonları hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Sydney'deki saldırganla yüzleşen kahraman Ahmad el-Ahmed ile görüşmek üzere bugün Sydney'in güneyindeki St. George Hastanesi'ni ziyaret etti; bu arada kahramanın ilk video mesajı internette dolaşmaya başladı.

Ziyaretin ardından gazetecilere konuşan Avustralya Başbakanı, el-Ahmed ile görüşmenin "büyük bir onur" olduğunu söyledi. Sözlerine şöyle devam etti: "O gerçek bir Avustralya kahramanı, büyük bir alçakgönüllülük sahibi insan ve bana, gözlerinin önünde yaşanan vahşetleri izlerken aklından geçenleri anlattı."

Başbakan sözlerine şöyle devam etti: "Harekete geçme kararı aldı ve cesareti, tüm Avustralyalılar için bir ilham kaynağı."

Başbakan ayrıca, Suriye'den Avustralya'yı ziyaret eden dükkan sahibinin anne ve babasıyla görüştüğünü belirterek, "Onlar gururlu anne babalar" dedi.

Bu sabah erken saatlerde, Ahmed el-Ahmed'in hastane yatağından Arapça konuşurken çekilmiş bir videosu sosyal medyada yayılmaya başladı.

Videoda, "herkesin çabalarını takdir ettiğini" söyledi.

Avustralya polisi dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiğinden şüphelenilen iki silahlı saldırganın (baba ve oğlu) kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bombalar bulunduğunu açıkladı.


Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.